☆𝑩𝒂𝒏𝒂 𝑮𝒆𝒓𝒊 𝑫𝒐̈𝒏 𝑳...

LunaAngellinaWood द्वारा

6.6K 517 3.8K

Başparmağı ile beyaz tene ulaştı. Temasıyla genç kahramanın içi alevlendi. Kalbindeki sükunet yerini dehşete... अधिक

GİRİŞ
𝐵𝑖𝑟
𝐼̇𝑘𝑖
𝑈̈𝑐̧
𝐷𝑜̈𝑟𝑡
𝐵𝑒𝑠̧
𝐴𝑙𝑡𝚤 (V.I.P)
𝑌𝑒𝑑𝑖
𝑆𝑒𝑘𝑖𝑧
𝐷𝑜𝑘𝑢𝑧
𝑂𝑛
𝑂𝑛 𝐵𝑖𝑟
𝑂𝑛 𝐼̇𝑘𝑖
𝑂𝑛 𝑈̈𝑐̧ [𝒌𝒊𝒍𝒊𝒕 𝒃𝒐̈𝒍𝒖̈𝒎]
𝑂𝑛 𝐷𝑜̈𝑟𝑡
𝑂𝑛 𝐵𝑒𝑠̧
𝑂𝑛 𝑌𝑒𝑑𝑖 [𝑉.𝐼̇.𝑃]
𝑂𝑛 𝑆𝑒𝑘𝑖𝑧
𝑂𝑛 𝐷𝑜𝑘𝑢𝑧
𝑌𝑖𝑟𝑚𝑖
𝑌𝑖𝑟𝑚𝑖 𝐵𝑖𝑟
𝑌𝑖𝑟𝑚𝑖 𝐼̇𝑘𝑖

𝑂𝑛 𝐴𝑙𝑡𝚤

187 14 193
LunaAngellinaWood द्वारा

Hepinize merhaba. Bölüme geçmeden önce bir konuya açıklık getirmek istiyorum.
Adrien konusunda pek çok okuldan ağır linçler geldi Kagami konusunda. Haklısınız ancak şöyle bir şey de var. Adrien bir ergen ve 16 yaşındaki bir kız ile aynı yaştaki bir erkek olgunluğu bir değil ve hala ergen. Doğruları, yanlışları, dengesiz hareketleri olabilir.
Kendim de 15 yaşına yeni basmış bir ergen olarak kaleme aldığım karakterlerin ruh hallerini yaşayarak yazdığımı söyleyebilirim bazı noktalarda. Lütfen karakterlerimizin henüz tam karakterleri oturmuş yetişkinler olarak görmeyelim.

Okuduğunuz için teşekkür ederim. Yeni bölümünüz aşağıda. İyi okumalar dilerim <333







Marinette

Gergin biçimde oturduğum masada parmaklarımı tıkırdatıyordum. İkizler sağıma ve soluma oturmuşlardı. Büyükannem çok önemli bir şey söyleyeceğini dile getirmişti. Son birkaç gündür kuvvetten düştüğü belliydi. Kızlara nezle diyerek yutturabilirdi ancak bana asla çünkü erken teşhisli kanser olduğunu biliyordum. Eğer Luna ve Lisa bunu öğrenirlerse mahvolurlardı. Birazdan burada duyulacak olan acı hıçkırıkların, feryatlarının seslerini kulağımda hayal ettim. İçime sert bir yumru oturuyordu. 

Dertlerim bitmiyordu ve düşüncelerim beni terk etmiyordu. Annemle artık her gün telefonda konuşuyorduk. Büyükannemle konuşsa üzülmesinler diye "İyiyim." diyeceğini bildiğimizden benden rapor alıyordu. Evde dolaşan negatif enerji zirvedeydi. Eğer Hawk Moth bu kadar uzağı hissedebilseydi kim bilir neler olurdu?

DEV GİBİ BİR FELAKET!

Şu an felaket olan sadece büyükannem ya da Hawk Moth değildi. Kara Kedi ile ilişkim de çalkantıdaydı. Neredeyse her gün görüşüyorduk ancak onunla muhatap olmuyordum. Görevdeyken de bu konuları sırası olmadığı için açmıyordu. Geri dönüşeceğim için de hemen toz oluyordum. Onu dinleyip dinlememek arasında gidip geliyordum. 

Ona Paris'ten daha hızlı haberim olsun diye açtığımız resmi İnstagram hesaplarından bana mesaj atabileceğini söylemiştim. Sadece görev için. O bunu göz ardı ederek "Beni bir kere dinle. Konuşmalıyız. Kaçma artık." gibisinden mesajlar atıyordu. Başka zaman olsa oma asla olumsuz yanıt vermezdim ancak durum tamamen bundan ibaret değildi ancak içten içe merak duygusu da beni sarıyordu. Karışan duygularım, beynimi fazla yormak baş ağrılarımı geri getiriyordu. 

Bir sevgilisi vardı. Sevgili denen kişi ile aranda özel bir bağ olur ve bu bağa aşk denir fakat Kara Kedi'nin tüm zaman boyu aklının, kalbinin içerişinde yer ettiğimi biliyordum. Sözleri, duyguları, davranışları tamamıyla gerçekti. Aşkı tanımayı öğrenmiştim. Artık avucumun içi gibi biliyordum. Kim durduk yere, sebepsizce canını biri için feda eder? 

Onun benim için kaç kere kendi hayatını riske attığını sayamazdım.

Öyleyse neden bir sevgilisi vardı?

"Düşünmekten yakında kafayı yiyeceğim." diyerek söyledim bir elimle başımı ovaladım.

"Olayı tam olarak bize de anlat. Yardımcı olalım diyoruz sana." diye çıkıştı Lisa. Onlar kısmi dert ortağımdı ancak bazı şeyler bana, bize kalmalıydı. Üstelik bu Kara Kedi'nin kişisel alanına saygısızlıktı. İlerde bir gün kızlar yanlışlıkla Kara Kedi'nin kimliğini çözerlerse, görürlerse ya biri onların benim kimliğimi bildiğini tespit ederse? Riski göze alamazdım.

"Bazı şeyler bize kalsa daha sağlıklı. Onun gizli bir kimliği var. Ne kadar az insan hakkımızda bir şey bilirse o kadar iyi." dedim ve bu konu hakkındaki münasebeti kısa kestim. Büyükannemin ağır adımlarla salona girmesiyle ona baktım. Yorgun göz kapakları vardı. Harelerini açık tutmak çok zor geliyor olmalıydı. Yüzündeki yorgunluk, saçlarına düşen aklar onu günden güne bitiriyordu. Kanseri yaşam enerjisini bitiriyordu. En kısa sürede tedaviye başlarsa günümüzün vermiş olduğu gelişmiş sağlık teknolojileri ona bir yaşam daha verebilirdi. Umut etmek gerekirdi.

Umut etmek çoğu kişi için zor olabilirdi. Bazen yorar bazen güldürürdü. Seni bir amaçsızlığa mahkum ettikçe bileklerine zincir benzeri bağlanırdı. Peki ya mutluluğa sürüklerse? O zaman tebessüm ederdin, içindeki inanç güçlü olurdu. Tüm umutlar böyle değil miydi? Tebessüm ile başlayıp yoran tipte. Pozitiften negatife uzun bir yol. Kendi değerlerini kaybettiğin zaman ortaya çıkan olumsuz enerji, seni bitiren enerjidir umut.

Büyükannemin masada karşımızdaki sandalyeye yerleşmesi ve ellerini masaya dayayıp nefes alışverişlerini işittim. Koyu renk gözlerini üzerimizde teker teker gezdirdi. "Çocuklar." dedi. "Bazı nedenlerden ötürü artık burada yaşayamayacağız." Bunu duymamız ile birbirimize baktık. Luna ve Lisa'nın birdenbire nereden geldiğini sorguladıkları bir an gerçekleşti. Kaşla göz arasında büyükannemin bana pot kırmamam için yaptığı sus işaretini gördüm ve sustum.

"Neden ama?"

"Ben artık yaşlandım. Size bakmak gün geçtikçe beni zorluyor." Kızlar yanına gidip iki yanından sarıldılar. "Sana yük olduğumuzu bilmiyorduk." Luna'nın omzunu okşaması ile demek istediğinin tersi olduğunu ifade etmişti. "Kızlar, asla bana yük olmadınız. Siz bana emanetsiniz. Sizi arkamda tabii ki bırakmayacağım." Kahverengi gözleri benimle buluştu. Umarım dercesine başımı salladım.

"Sadece Paris'e taşınma kararı aldım. Onu demek istiyorum." Bunu demesiyle içime bir rahatlama geldi. Anlaşılan kızlara söylemeyecekti, en azından belirginleşene dek. Uygun tedavi ile iyileşmesini umut ederek baktım. Bana baktığında gülümseyerek "Önemli değil büyükanne. Geldiğim günden beri beni kızlardan ayırmadan sevdin, ilgilendin. Kararının arkasındayım." Kırışmış suratında beliren peyda ile şefkatli bir bakış gönderdi. "Peki annem ve babamla mı yaşayacağız yoksa siz ayrı bir eve mi çıkacaksınız?"

Başını onaylarcasına aşağı yukarı oynattı. "Tom ve Sabine ile konuştum. Bizim oturma izinlerimizi çıkarttıktan sonra taşınacağız. Buradaki evi satıp parayı Tom ve Sabine'e verip hepimizin rahat oturabileceği bir ev alma kararı aldık. Anlayacağınız yine beraber olacaksınız." Mutlu görünmeye çalışıyordu ancak gözlerinin içi kan ağlıyordu. Dolan gözlerini silerek ayağa kalktı. Kızlardan kaçmak istediğini anlamıştım. Mutfağa doğru yolladığında biz de koltuğa yerleştik üç kız.

Cep telefonundan gelen bildirimle oturduğum yerde doğruldum, Sehpaya bıraktığım cihazı elime aldım ve ne bildirimi olduğunu kontrol ettim. Kara Kedi'den olduğunu görünce aslen bırakacakken altında "Acil durum." yazan iletiyi görünce tıkladım. Bir binada yangın çıkmıştı. Kaalki ve Tikki'yi harekete geçirerek belediye binasının tepesine ışıklandım. Yoyomun içine at mucizesini bırakıp Kara Kedi'yi aradım. "Neredesin? yönelttiğim sorunun arkasından yanıt geldi. Bir yandan anacaddaye doğru yol alıyordum.

"Ben çoktan geldim."

"Tamam, geliyorum. Bensiz bir yere haraket etme." Birkaç saniye içinde yangın çıkan apartmanın karşısından aşağıdaki kaosu gözlemledim, caddelerden yükselen ambulans ve polis araçlarının siren sesleri ile itfaiyenin yardım çalışmaları harekatına baktım. Korku dolu çığlık atan yurttaşların sesleri de cabasıydı, Siyahlar içindeki bedenin yanına inmemle irkildi. "Durum ne?"

"6 yaralı var. İçeriden çıkarılamayan 3 kişi. İçlerinden 2 kişinin çocuk veya bebek olmasından şüphe ediliyor." Yoyomu sallayıp fırlatacağım esnada bileğinden tutmasıyla ona baktım. "Ne yapıyorsun?"

"İçeri girmene izin vereceğimi mi sanıyorsun?" Bileğimi kurtarıp "Bu benim görevim." dedim. Harelerimi kaldırıp yeşil gözlerine baktım. "Yine de dikkatli ol." diyerek boş bir uyarı yaptım çünkü fazla fedakarlık kişiliğinin bir parçasıydı ve ne olursa olsun zarar görmesini istemiyordum.

İçeriye daldığım pencereden temkinli adımlar atarak harekete başladım. Silahımı ağzımdan çıkarıp "HEY! Yardıma ihtiyacı olan var mı?!" diye haykırdım. Birkaç saat önce mutlu anılara sahiplik eden bu yuvalar can çekişen yıkım girdabına dönüşmüştü. İçeriden insan sesine benzer bir ses gelmesiyle pencereden uzaklaşıp odanın içine girmemle alevler sıklaştı. Kucağında kundakta bir bebekle oksijenden bitap düşmüş ve yolunu bulmaya çalışan Kara Kedi'yi gördüğümde yoyomla ateş kümelerine vurup biraz olsun alevleri azalttığımda "Hemen dışarı çık." dedim.

"Annesi enkaz altında. Annesiz olmaz, onu almak zorundayız." Öksürüklerin ardı arkası kesilmiyorken "Kurtaracağım Chat, sana söz." diyerek ona güven verdim.

Dediğim şeye güvenerek kundaktaki küçük bebeği göğsünü yatırarak alevlerin içinden geçmeye başladı. O gözden kaybolurken ben de olabilecek en hızlı ve dikkatli şekilde yangının içine girdim. Az önce beni apartmanın içine sokmaya bile cesaret  edemeyen partnerimin bu şekilde davranması içime bir kuşku düşürmüştü. Tabii ki de annesini bırakmazdık ama özellikle bunu soracağıma dair net bir şey beklemesi farklı hissettirmişti.

İçeriye "Orada biri var mı?" diyerek seslendiğimde bir kez daha yanıt almayı beklemiyordum. Bir ses "Yardım edin!" diyen acı çığlıklara ev sahipliği ediyordu. Bu bebeğin annesi olabilirdi belki de. Bir umut kapısı kül olmuş odaya ilerledim. İçeri girdiğim vakit adımı söyleyerek seslendim. Duvar dibinde büzülmüş canlı bir beden görünce genç kadının yanına gittim.

Oksijensiz kalmaktan olmuş olacak ki öksürüklerinin ardı arkası kesilmiyordu. Savunma aracımı ona verip dışarı çıkmak için olaya el koyacaktım ki kadın elini tutup durdurdu. "Önce bebeğimi çıkar, Uğur Böceği."

"Bebeğiniz güvende, Kara Kedi'de." dediğim şeyle içi rahatlamışçasına bana yaklaştı. Kadını göğsüme yaslayıp aralık olan kırık pencere camından dışarı atlayıp binanın arka cephesine çıktık. Nefes almam gerekliydi. Ciğerlerime dolan temiz hava ile organlarımın gevşediğini sezdim. Hala tek parçaydım ve buna bu kadar sevineceğim aklıma gelmemişti. Yanımdaki bayana baktım. "Siz iyi misiniz hanımefendi?"

Destek adına uzattığım elimi tutup minnettar bakan ağlamaya yüz tutmuş ışıltılı gözleri oldu. Kahraman olmanın güzel yanı buydu. İnsanların yaşamlarına dokunabiliyor, onlara ışık olabiliyordun. "Senin sayende." Samimi tebessümünü gönderir göndermez onu tekrar kucağıma aldım. Aşağı iner inmez genç kadın Kara Kedi'nin kucağındaki kızını alıp kokusunu içine çekti. Sevgisinin derinliği kilometrelerce uzaktan hissedilirdi. Siyah kül lekelerine bürünmüş suratını umursamadan bebeğini yanağına yasladı. "Çok teşekkür ederim Kara Kedi, Uğur Böceği. Kızımı size borçluyum." Yanaklarından akan yaşlar tüm acıları iyileştirirdi. Kara Kedi'nin başını onaylarcasına salladığını görünce göz ucuyla bir şeyi olup olmadığını kontrol ettim. Tek bir sıyrığı olmasını görmemek dahi iyi gelmişti. Yanımıza gelen polis memuruna "Başka yapabileceğimiz bir şey var mı memur bey?" diye sorduğumda beni olumsuz anlamda yanıtladı. "Bu kadar desteğiniz kafi. Sizler nasılsınız?"

"Biz gereğini yaptık."  Kara Kedi ikimiz adına cevap verdikten sonra yoyomu elime aldım. "Uğur Böceği, iki dakikanı rica edebilir miyim?" Polisin yanında olmasaydık ona iki dakikayı gösterirdim. Fırsat kolluyor ve beni köşeye sıkıştırabileceği anı bekliyordu. O zekasını kullanıyorsa ben de kullanırdım. Ekibin dövüşçüsü o, beyni bendim.

"Pekala." Karşı tarafımızda bulunan dar ara sokağa girer girmez tüyecektim. Sokağın en dibine girdiğimde yoyomu elime almıştım. "Hiçbir yere kaçamazsın." deyip yoyomu elimden alıp benim bileklerime dolamasıyla mavi gözlerimin kocaman açıldı. Kahretsin! 

Benden daha iyi dövüş hareketleri öğrenmişti. Varlığını hissettirmeden hareket edebiliyordu. Gerçek hayvan duyuları olan bir kedi gibiydi. Üzerime gelmeye başlamasıyla adımlarım geri çekildi. Bir iki adım sonrası sırtımda eski boyası akmaya başlamış sokak desenleri olan duvarın soğukluğunu hissettim. Keşke soğuyan tek sırtım olsaydı. Bedenim tamamıyla buz kesmişti. Üzerime bir gölge misali serilmişti. Biraz eğilip bacaklarımın altından beni kavrayıp kucağına kaldırdı. "Beni indir hemen."

Varlığımı duymazdan gelerek kucağındaki benle hiç olmadığı kadar süratli koşuşu ile seçemeyeceğim bir yön tarifiyle yol aldı. Kabul etmeliydim ki gerçekten kuvvetlenmişti ve kendisini pek çok yönden geliştirmişti. Birkaç dakika içinde koşturduğu binalardan birinin üzerinden aşağıya atlayıp eski, terk edilmiş mağazanın bodrum katına girdik. Sürgülü mal alım kapısını kapatıp yuvarlak gemi dümenine benzeyen kilidi çevirip üzerindeki anahtarı kilitleyip havalandırma borusundan içeri attı. Metal sesin belli bir süre sonra kesilmesi bana baktı. Sakince durup bileklerimi açıp yoyomu geri bana teslim etmesine izin verdim. Bedenimin kontrolünü elime geçirir geçirmez bir omzumla darbe attım fakat planım ters teperek bana omuz ağrısından başka bir şey vermedi. Birkaç tur yoyomla vurduktan sonra elimden gelen tek şeyin gürültü yapmak olduğunu zor da olsa kavradım. 

Başımı çevirip karanlığın içinde kalan bedenini inceledim. Loş ışıklı ortamda saklı kalan vücudunu duvara yaslamış, bir bacağını kırıp ayak tabanını duvara yaslamıştı. Kollarını önünde kavuşturarak yan profilden sırıtarak bakıyordu. Göz kapakları ağır ağır açılırken gözlerimiz buluştu. "Buradan kurtulmanın tek yolu benim gücüm." Gülme sesi kulaklarımı doldurdu. "Kendimi buraya kapattım da." 

"Kır o zaman şu kapıyı."

Sırtını yıkık dökük betondan çekip önce yavaş sonradan hızlanan adımlarıyla üzerime gelirken birkaç adım geri gittim. Sırtımda yine duvarı hissederken bu sefer güçlü durmam gerektiğinin farkındaydım. Sağımda duvar, solumda hareket özgürlüğümü kısıtlayan kolu ve karşımdaki bedeni. Çıkmaz sokağın ortasındaydım. Yeşil gözlerinde gizlenmiş derin bakışı her şeyi anlatıyordu. Kara Kedi'nin amacının bana zor kullanmak olmadığının farkındaydım. "Beni dinlemen içini seni zorlamak zorunda mıydım?" Yanıt vermedim. Sadece gözlerine baktım. Bazı insanlar "Gözler, kalbin aynasıdır." der. Bakışlarımın her şeyi dökebilmesini istedim. "Şu an her şeyi anlatsam beni dinler misin?"

"Hayır."

"Peki," yüzüme biraz daha yaklaştı. "Dinleyecek olsan inanır mıydın?"

"Gerçekten doğru söyleyip söylemediğini anlayabileceğim için evet ancak seni dinlemeyeceğim." Başımı sıkıştığım delikte yan çevirdim. "Öyleyse anlatacağım."

"4-5 ay önce sen bana yine kesin emrini vermiştin." güldü ancak gülüşü başka bir anlam taşıyordu. Bu fazla hissedilirdi. "Seni unutmamı söylediğin bir dönem. O dönemde de aşk değil, basit bir ilgi ve beğeni oluştu bende ancak senin bana hakimiyet kurduğun kadar değil. Karşı cinsten aldığım bu ilgiyi değerlendirmek istedim fakat çok geçmeden bir şeylerin yanlış olduğunun farkına vardım. Ayrılma kararı almıştım ki sen ortadan kayboldun. Elden ayaktan kesilmiş gibi oldum ve dünya ile tüm bağlantımı kestim. Kızla yoğun olduğumuzdan görüşemiyorduk. Sen geldikten sonra ise artık bu işi uzatmanın manası olmadığına karar vermiştim ancak kızın özel hayatı fazla kötüydü. Vicdanım izin vermedi. Ben de gidersem tamamen yalnız kalacak diye korktum. O gecede seni öpseydim hem sana yalan söylemiş olacaktım  hem de o kıza ihanet etmiş olacaktım. Aklım geç de olsa başıma geldi. Seni kaybetme düşüncesi beni her türlü şeyi yapmaya cesaretlendirirdi ve geçen hafta ondan ayrıldım. Eğer artık bana güvenmiyorsan uzak duru-"

Parmak uçlarıma yükselip boynuna doladığım kollarımla çenemi omzuna yasladım. "Sen bana hiç yalan söylemedin ki Chat. Bunu en başından beri biliyorum." Şokla elleri bir süre havada asılı kaldı. Sonrasında ellerini belime yaslayıp sırtımı duvarla birleştirdi. Yüzüme eğilişiyle derin bir nefes aldım. Amacını anlamıştım. Dudakları üzerime doğru gelirken elimi ensesine koydum. Diğer elimi göğsüne yerleştirdim. Şeftali dudakları benimkilerle bütün olmuşken siyah eldivenli elleri bedenimde geziyordu. Göğsüne koyduğum elimi çekmeden onu tutarak belimden kendisine doğru çekti. Bu sayede öpüşü sertleşirken dilimi içeri uzattım. Şehvetine karşı koymam adım adım zorlaşıyordu. 

Tutkusunu iliklerimde hissetmeye başlamıştım. Öpüşü, öpüş biçimi, öperkenki davranışları tek bir noktayı işaret ediyordu: Beni. Üzerinde dominantlaşmamı istiyordu. Ensesinde olan elim saçlarına çıktı. Saç diplerine temas eden ellerimle oradan başına baskı yapıp daha da kendime bağladım. Bir benim dudağım bir onun dudakları üste çıkıyordu. Nefes almak için birkaç saniye onları ayırıyor ancak koparmadan devam ediyorduk. Boyumun kısalığı onu yormuş olmalı ki kalçalarımdan kaldırıp duvara sert biçimde oturttu. 

Aylardır içimde oluşan boşluk ve yorgunluk arınmıştı. Eksik parçam tamamlanmış, kaybettiğim bütünümü bulmuştum. Benliğim kendisiyle temas etmişti. Enerjim geri dönüyordu. Parmaklarımın arasından kayıp gittiğine inandığım şeyleri bana bir adım ötemdeki partnerimin, sevdiğim çocuğa ait olması onu mükemmel kılıyordu. Bana duyduğu özlemi, öperkenki hissettiği hazzı bana kadar hissettirmesi bambaşka düzeydi. 

Kara Kedi, çok uzun zamandır her anında beni diliyor ve arzuluyordu. Ben de iyi ki beklemiş diyorum çünkü beni dinleyip vazgeçseydi, bugün burada olamazdım, olamazdık...

Adrien

Kucağımdaki minik bebeğin yangının dumanını solumaması için olabildiğince göğsüme saklamıştım.  Dışarıya çıktığımda içimdeki korku sıradan bir insanı kontrol altında tutmayı zorlaştıracak kadar büyüktü. Minik bebeğin hayattaki en büyük dayanağı annesi olacaktı. Bir çocuğun daha dünyada yalnız kalmasını istemiyordum. Uğur Böceği, sözünün eriydi. İmkanı varsa kendi canını verir, o kadın eğer içerdeyse onu kurtarırdı. Hem bebeğe üzülmem hem de Uğur Böceği'ni merak eden yüreğimle beynim birbirine girmişti. 

Şimdiden onu içeri soktuğuma pişman olmuştum. Keşke bebeği ona verseydim, onun içerde ölebileceği gerçeği yüzüme sert şekilde vurdu. Yaklaşık beş dakikadır içerdeydi. Şiddetli bir yangına hiç kimse dayanamazdı, süper kahramanlar bile. Ufaklığın ağlaması ile onu havaya kaldırıp güldürmeye çalıştım. Küçük ellerini suratıma değdirip maskemi çekmeye çalışması ile ona tebessüm ettim. Burnumu sıktığında çıkardığı kıkırtı dünyaya bedeldi. 

Küçük çocuklar böyleydi: Cani bir dünyadan bihaber yaşayan saf melek ruhlardı. Kirlenmemiş kişilikleri yüzde gerçek gülücükler yaratıyordu. Büyüdüğü zaman doğru yolu gösterecek, başını yaslayacak dayanağa ihtiyaç duyacaktı. Bu yüzden anne ve çocuk arasında özel bir bağ olduğuna inanıyordum. Ne yazık ki benim bu bağım seneler önce kopmuştu. Bu tür konularda fazla hassas ve dikkatli davranıyordum. Bu çocuğun parlak bir geleceği olmasını diledim. 

Uğur Böceği'nin yanındaki kadınla binanın çatısından atlamaları ile dileğimin kabul gördüğünü anlamıştım. Kadın bebeğini sevecen ve ilgili biçimde kucağımdan aldığında gözlerimin kamaşmasını engelleyemedim. "Çok teşekkür ederim, Kara Kedi, Uğur Böceği. Kızımı size borçluyum."

"Başka yapabileceğimiz bir şey var mı memur bey?" Uğur Böceği'nin sorusu ile ona baktım. Memur başını olumsuz anlamda salladı. "Bu kadar desteğiniz kafi. Sizler nasılsınız?"

"Biz gereğini yaptık." İkimiz adına cevap verdikten sonra "İki dakikanı alabilir miyim Uğur Böceği?" Polisin yanında beni tersleyemeyeceğini bildiğimden "Pekala." diyerek onayladı. Karşımızdaki dar sokağa girdiğimizde yoyosunu eline almasıyla beni dinlemeyeceğini anlamıştım. Beni geçiştirmişti, böyle yapması doğaldı çünkü haklıydı. Elimi olabilecek en hızlı şekilde eline uzatarak yoyosunu aldım ve bileklerine dolanmasını sağladım. Artık tamamen kontrolüm altındaydı. Ona bunu yapmayı istemezdim ama fazla kuvvetliydi. Kahraman dahi olsa bir kız için güçlüydü. Onun olmadığı dönemde Uğur Böceği'yle alıştırma yapmıştık ve gerçekten işin mucizede değil, onu kullanmak olduğunu anlamıştım.

Üzerine doğru gittiğimde geriye doğru gitti. Sırtı duvarla baş başa kalırken dudaklarını yalayarak bana baktı. Eğilip kucağıma aldım. Ezbere bildiğim rotamda ilerledim. Eski bir mağazanın mal deposuna getirip kapıyı üzerimize kilitledim. Ona yaklaşıp bileklerini serbest bıraktım. Yoyosunu ele geçirdiğinde bana sinirli bir bakış attı. Kapıya attığı omuz ve yoyo darbelerini seyredaldım. Sırtımı duvara yaslayıp bir dizimi kaldırdım. "Buradan kurtulmanın tek yolu benim gücüm." Buraya gelip gerçekten kendimi kilitleyip geri çıkmıştım. Anahtar olmadan kapı darbe açılmıyordu. "Kendimi gerçekten buraya kapattım da." Sırıtarak ona baktım.

"Kır o zaman şu kapıyı."

Sırtımı tozlu duvardan çekip ona doğru yürümeye başladım. Sırtını tekrar duvara yaslamıştı. Duruşunu düzeltip karşımda dik duruyordu. Sağ tarafındaki duvar kaçışını yarı yarıya zor kılarken bir kolumla solunu da kapatarak onu göz hapsime aldım. Hiçbir çıkış bırakmamıştım. Mavi gözlerini bana dikti. Bakışında farklılık vardı. Onu okumamı ister gibiydi. "Şu an her şeyi anlatsam beni dinler misin?"

"Hayır." Yüzüne yaklaşıp "Peki dinleyecek olsan inanır mıydın?" diye sordum. Bu bir güven testiydi. "Gerçekten yalan söyleyip söylemediğini anlayacağım için evet ancak seni dinlemeyeceğim." Başını yan çevirdi. "Öyleyse anlatacağım."

"4-5 ay önce sen bana yine kesin emrini vermiştin." güldüm ancak gülüşüm başka bir anlam taşıyordu. Bu fazla hissedilirdi. "Seni unutmamı söylediğin bir dönem. O dönemde de aşk değil, basit bir ilgi ve beğeni oluştu bende ancak senin bana hakimiyet kurduğun kadar değil. Karşı cinsten aldığım bu ilgiyi değerlendirmek istedim fakat çok geçmeden bir şeylerin yanlış olduğunun farkına vardım. Ayrılma kararı almıştım ki sen ortadan kayboldun. Elden ayaktan kesilmiş gibi oldum ve dünya ile tüm bağlantımı kestim. Kızla yoğun olduğumuzdan görüşemiyorduk. Sen geldikten sonra ise artık bu işi uzatmanın manası olmadığına karar vermiştim ancak kızın özel hayatı fazla kötüydü. Vicdanım izin vermedi. Ben de gidersem tamamen yalnız kalacak diye korktum. O gecede seni öpseydim hem sana yalan söylemiş olacaktım  hem de o kıza ihanet etmiş olacaktım. Aklım geç de olsa başıma geldi. Seni kaybetme düşüncesi beni her türlü şeyi yapmaya cesaretlendirirdi ve geçen hafta ondan ayrıldım. Eğer artık bana güvenmiyorsan uzak duru-"

Lafımı bölen parmak uçlarına yükselip kollarını boynuma dolamasıydı. Çenesini omzuma yaslamıştı. Saç tellerinin bir kısmı yüzüme değiyordu ve bu gıdıklıyordu. "Sen bana hiç yalan söylemedin ki Chat. Bunu en başından beri biliyorum." Bedenimin donduğunu sezgiledim. Bilincim yerime gelirken ellerimi beline yaslayıp sırtını tamamen duvara yasladım. Yüzümü ona yaklaştırmam ile mesajımı almıştı. 

Başını bana yaklaştırıp bir elini enseme, diğer elini göğsüme bıraktı. Pembe dudakları içime girdiğinde tüm benliğimle ona teslim olmak istedim. Her şeyim onun olsun fakat yeter ki o olsun dedim. Öpüşündeki içtenlik beni zorda bırakıyordu. Onun beni devreden çıkarmasına ramak kala becerilerimi içtenlikle sergiledim. Öpme nedenimin cevabı oydu. Aylar, yıllar günler onu arzulamakla geçmişti. Şimdi benim olmak istiyordu. Bana gelmek istiyordu. Kalbinin içinde ben vardım. İnce parmakları yukarı çıkarak saç diplerime geldi. Başımda oluşturduğu baskı ile beni kendisine çekti. Kontrolü ele geçirmesini istiyordum. Onu tanımak istiyordum.

Dudaklarımız yer değiştirmeden duramıyordu. Nefes almak için birkaç saniye ayırdığında kapalı gözlerini açtı. Saniyelik bakışın ardından geri dudaklarına yapıştım.

Zor geçen birkaç ay sonunda neye ihtiyaç duyduğumu çözmüştüm. Sevgiye ihtiyacım vardı fakat sadece veren değil, almaya da. Bu kişinin onu dilememden kaynaklı olduğuna inanıyordum. Ruhunun teslim oluşunu hissetmek beni titretiyordu. Varlığı tebessümümdü. Tutkulu hareketleri benliğime işledi. 

Ve bugün bir şeyin farkına vardım: İyi ki sabretmişim, iyi ki acı çekmişim diyorum çünkü dileğim kabul olmuştu. Karanlık dünyamda sıkışmışken bir güneş gibi doğmuştu. O, benim her şeyimdi ve kaybetmemek için daha dikkatli davranmaya yemin ettim.

۞

Selam bebeklerim. Nasılsınız? Tatiliniz nasıl geçiyor? Sınavlara çalışan tayfa ne durumda? Yazılıya hazırlanan garibanlar?

Bölümü nasıl buldunuz?

Beklediğiniz ladynoir sonunda oldu. Düşüncelerinizi bekliyorum. Oy/Vote atmayı unutmayın. Yorumları bekliyorum.

Sizi öpüyorum. Baysss

-Luna Angellina Wood

[30.12.2023]





पढ़ना जारी रखें

आपको ये भी पसंदे आएँगी

12.1M 588K 87
18 yaşında genç bir kızın yolu çıkmaz bir sokakta hiç kesişmemesi gereken bir adamla kesişti. Adam hayata ve mavi renge küskündü. Genç kızla beraber...
4.8K 392 46
Çocukluğundan beri yurt dışında yaşamını sürdüren Semih, dedesinin ölüm haberi ile birlikte İstanbul'a gelir. Cenaze işlemlerini bir an önce bitirip...
7.3K 589 19
Tozkoparan iskender gölgenin devamı ! Herşey bir kurgudan ibarettir!
47.4K 3.3K 96
Size baba diyebilir miyim? Profesör dondu. Bana döndü. Gözü yaşlı gülümsedi. Tabi ki öyle diyeceksin. Diana 11 yaşına geldiğinde Hogwarts'tan kabul...