Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KAR...

Bởi hayaletYazardayazmaz

1.8K 363 124

Frank Ray Londra'nın yeni milyoneri, gizemli adamı. Şehrimin yüz karası. Doğu Yaka'sının lideri. Dışarıdan ba... Xem Thêm

TANITIM
BÖLÜM BİR
BÖLÜM İKİ
BÖLÜM ÜÇ
BÖLÜM DÖRT
BÖLÜM BEŞ
BÖLÜM ALTI
BÖLÜM YEDİ
BÖLÜM SEKİZ
BÖLÜM DOKUZ
BÖLÜM ON
BÖLÜM ON BİR
BÖLÜM ON İKİ
II. KISIM
II. BÖLÜM ON ÜÇ
II. BÖLÜM ON DÖRT
II. BÖLÜM ON BEŞ
II. BÖLÜM ON ALTI
II. BÖLÜM ON YEDİ
II. BÖLÜM ON SEKİZ
II. BÖLÜM ON DOKUZ
II. BÖLÜM YİRMİ
II. BÖLÜM YİRMİ BİR
II. BÖLÜM YİRMİ İKİ
II. BÖLÜM YİRMİ ÜÇ
II. BÖLÜM YİRMİ DÖRT
II. BÖLÜM YİRMİ ALTI
II. BÖLÜM YİRMİ YEDİ
II. BÖLÜM YİRMİ SEKİZ
II. BÖLÜM YİRMİ DOKUZ
III. KISIM
III. Kısım için Açıklama

II. BÖLÜM YİRMİ BEŞ

38 9 6
Bởi hayaletYazardayazmaz

Eve geldiğimde Frank'in şoförünü ve beni hazır da bekleyen aracını kapımın önünde gördüm. Şoförünün söylediğine göre bu akşam Frank Ray'in otelinde bir yemek düzenlenecekti bu yüzden hazırlanmam için tamı tamına iki saatim vardı. Bende elimden geldiğince hızlı hazırlandım. Ulu tanrım, ne yazık ki düzinelerce elbisem yoktu. Yeşil elbisemin renk olarak değişik olanı bordo elbisemi üzerime geçirdim. Saçlarımın uçlarını ıslatarak onları düzene soktum.

Tanrım şu halimize bak! Resmen hazırlanıyoruz! Bir adam için hazırlanıyoruz!

İkizlerin kargaşası yine benimleydi. Onlara teşekkür ettim destekleri adına. Birisi Frank'i hiç mi hiç sevmiyorken diğeri tam anlamıyla Frank'i salon beyefendisi görüyordu. Canım benim. İnanır mısın bende Frank'imi tam bir salon beyefendisi olarak görüyorum.

Dudaklarıma kırmızı ruj sürdüm. Gözlerime rimel de sürdüm. Saçım başım ilk defa bir nizam içerisindeydi. Üzerime kaban almadım. Ayakkabı olarak da düz tabanlı sağlam çizmelerimi geçirdim. En iyileri şu anda buydu. İki saati bir dakika bile gecikmeden arabaya bindim. Şoförün beni otele kadar götürmesiyle de ıslanmaktan kurtuldum. Sonra aklıma bir şey geldi. Acaba bugün Jacob'ın beni götürmek istediği toplantı bu muydu? Benimle konuşurken günü ve saati karıştırdığını söylemişti. Olabilir mi olabilirdi pek tabi!

Arabadan inerek otelin resepsiyon kısmına yaklaştım. Frank'in çalışanlarına karşı tebessüm edebiliyordum artık. Orada çalışan kıza sessizce "Merhaba" dedim. "Frank Ray nerede acaba? Beni bekliyor olmalı ismim Deffy Walt."

"Daphne hanım?" diyerek elindeki listeye bakan kadına utanarak başımı salladım.

"Dostlarım Deffy der de."

Ya tabi çok dost canlısıyızdır biz! Hem de çok!

"Buyurun lütfen Frank beyefendi sizi locasında bekliyor." Kadının ayağa kalkarak önüme geçmesiyle onu takip ettim. Önce rezervasyonun yapıldığı restoran alanından geçtik. Tanrım ne çok şaşalı hanımefendi ve beyefendi vardı burada böyle. Çabucak üzerime bakındım. Elbisem en azından çakmada olsa kadifeydi. İşimi görüyordu ve bu elbise diğer elbiselerime göre daha kısaydı. Dizlerimin üzerinde bitiyordu. Teşekkürler Elena, ayrıca bu elbiseyi bana hediye ettiğinde kafana yastık attığım için de özür dilerim.

Birlikte uzun bir koridordan geçtik. Burada odalar karşılıklıydı ve odaların arasından kadın kıkırtılarına eş sarhoş erkeklerin bağrışları kulağıma geliyordu. Utandım bir an. Şey... şey mi yapıyorlardı bu odalarda?

Koridorun sonunda bulunan odanın kapısına yaklaştığımızda kadının seslenmesiyle Frank'imin beni bu odada beklediğini öğrendim.

Tövbe Yarabbim! Bizi ne için bu süslü odada bekliyor? Ulu Tanrım korusun bizi!

İkizlerden birinin sesiyle heyecanlandım ve ellerim titredi. Kapıyı çalmadan açtım ve içeriye girdim. İçeriye hemen bakmam gerekiyordu. Ne vardı ki içeride süslü bir yatak yoktu. Tanrım teşekkürler! İçim rahatladı. Fakat Frank'in bir köşede kehribar sıvısı içkiyi yudumlayarak alt kattaki kalabalığı izlemesini beklemiyordum.

Üzerindeki beyaz gömleğinin ilk iki düğmesi açıktı ve beni görür görmez bakışlarıyla üzerimi inceledi. Çorap giymediğim için çıplak bacaklarımda oyalandı.

Oyalanmak az olur kızım! Adam resmen yedi bizi! Hah!

Bozuk çıkan sesimle "Merhaba," dedim. Öylece ayakta dikiliyordum. Frank elindeki bardağı tek yudumla bitirerek masaya sertçe bıraktığında eliyle kapıyı kapamamı söyledi.

"Gelsene güzelim," dedi. Bana güzelim dedi. Bana.

Sonra birden bire suratsız hali değişti. Adice diyebileceğim bir sırıtışla dudaklarının kenarlarını parmağıyla temizledi.

"Söylesene bugün beni görmeye mi geldin yoksa sende benim gibi görüşmelerimizi özledin mi?" dediğinde önce anlayamadım ne demek istediğini sonra yanaklarım kızardı. Jacobla buraya gelişimizden bahsediyor.

"Ah," dedim saçma bir şekilde. Sonra ne diyeceğimi bilerek omuzlarımı havaya kaldırdım ve karşısındaki tekli koltuğa oturdum. Yanında oturacağım sırada dudaklarında bir homurtu yükseldi.

"Buraya gel," dedi, beni kucağına çekerken. Tanrım! İkizler neredesiniz? Ne yapmalıyız? İçten içe kendimle didişirken pes ettim zira kolumu çeken parmakları çok güçlüydü. Kucağına oturduğumda yanaklarım kızardı. Kalçamın altında bir şey hissettim. Bir doluluk...

"Şimdi söyler misin bana elin adamıyla ne işin vardı? Buraya baş başa mı geldiniz."

Elleri rahat durmuyordu. Parmakları boynumda bıraktığı izlerin üzerinde dolanıyordu. Tuhaf hissettiğim için kasıldıkça kasılıyordum. Belki de ben şu anda Frank'in kucağında bir taştım.

"Neden böyle konuşuyorsun?" dedim. Fısıldayarak. Birden bire azarlandığımı düşündüm.

"Nasıl?" dedi gözlerindeki kızarıklık ve ağzındaki içki tadıyla hiç sevmediğim şekle büründü Frank.

"Bilmem," dedim dudaklarımı bükerek. "Sonuçta sana çalışıyorum ve Jacob'da bir iş için beni buraya götürdü."

"Bir iş için demek." dedi ve beni ensemden çekerek üzerine yaklaştırdı. Ona yukarıdan ben bakıyordum. Kucağındaydım ve üstte olan taraf ben olmalıyken maalesef üstün taraf oydu.

Beni hoyratça öpmeye başladı. Dudaklarımı eziyordu. Belime inen elleri kalçama indi ve kucağına daha çok yayılabilmem için bacaklarımı her iki yana sarkıttı. Böylece eteğim iyice küçüldü. Karşısında çırılçıplak kaldım. Çok utandım aynı zamanda kalp atışlarım hızlandı. Kızardım, bütün dünyam tepetaklak oldu. Çok korktum ama içten içe çok beğendim. Tanrım hiçbir şey bilmiyordum ki ben. Öpüşüne bile aylak bir şekilde karşılık veriyordum. Acemiydim ben. Acemi.



***

Kadınını üzerine çıkarırken belki de hiç düşünmediği bir şey oldu Frank'in. Bu uslu kadının istemsizce kendisini erkekliğine sürtmeye çalışması Frank'in sabrını sulandırıyordu. Gözlerini açtı bu yüzden. Öptüğü dudaklardan da ayrıldı geri çekildi. Önündeki manzaraya bakındı Frank. Elinin altında fıstık gibi bir kadın vardı. Küçüktü, kırılgan ve küçücük. Zayıf buğday tenli bacaklara dokundu içindeki ateşi körüklüyordu içtiği içki. Dayanamıyordu. Bu kadını bir an önce kendisine ait kılmalıydı hem de her şeyiyle. Para mı istiyordu tamamdı. Evlilik mi istiyordu. Sikik bir kilisede ahlaklı bir düğün mü istiyordu onu bile yapardı Frank!

Ama onu başka bir adamla baş başa gülüşürken görmek istemiyordu hiç. Onu Jacobla kendi boktan otelinin restoranında bir başına gülerek elleri ve kolları hareket ederken görmek istemiyordu! Frank bu kadının yeni ortamlara girmesini istemiyordu işte! Yanı başında olmalıydı bu kadın. Uykusuz geçen gecelerinde ona ilaç olmalıydı, kollarıyla sarmalamalıydı kendi bedenini. Küçük yüzü bir tek Frank'e bir şeyler anlatırken eğlensin, gülsün istiyordu. Frank Ray çok mu şey istiyordu Tanrı aşkına!

"Önce Anthony şimdi de Jacob." dedi sesindeki yükselmeye engel olamadı. Kadının gerilmesini de umursamadı. "Senden tüm vaktini benim için sokakları gözetleyerek harcamanı istedim. Bunu konuşmuştuk doğaçlama yapmak yoktu. Sen, sen benim aklımı çeliyorsun küçük kadın."

Frank aklından geçen her şeyi karşısında kızaran kadına filtre geçirmeden aktarmak istedi ve yaptı ne var ki kadının ağlamaya başlamasıyla ne yaptığının farkına vardı. Kadının kollarını arkasında kalçalarının üzerinde sabitlemiş, kadınlığını ve sikik iç çamaşır kumaşını hissedebilmek için kendini ona sürtüyordu.

"Ağlama." diyebildi kadının kollarını bırakırken. "Seni üzmek, seni parçalamak asla istemiyorum lütfen ağlama." Elinden gelen en büyük özrü dilediğini düşündü bir de Frank.

Fakat kadının gözlerinden geçen kadınsı şehvetle birleşen ağlayış onu daha da tahrik ediyordu. Tanrı bilir yatakta içini doldurduğunda mutluluktan ağlayan kadınlardan biriydi belkide. O an sadece tahmin etmekle yetinmek istememişti Frank.

"Bu ne biçim bir ders böyle. Bana bu-bunu öğret derken azarla b-beni dememiştim."

"Sevişmek küçük hanım. Birçok fanteziyle birlikte yapılır. İnsan bazen sadece sevişmez nabzını hızlandıracak küçük tatlı oyunlar da oynar." Kadının boynunda dolandırdı parmaklarını.

"Az önce şehvetli bir patronun kucağındayken nelerle karşılaşabileceğini gösteriyordum. İşte. Bazen insanın dengeleriyle oynamamak gerekir." ve bir kere daha kendini ona sürttü Frank. Kadının giderek buğulanan bakışları, sessizce yutkunuşu ve dilini ön dişlerine değdirecek ağzını açık bırakışını seyretti.

"Sana hesap sorarken bunları öğretmemeliydim kusura bakma ama bedeninin dilini öğretmeye çalışıyorum sana hoşuna gidiyor, bana bırak kendini."

Bir halt yediyse ve kadınını ağlattıysa telafiyi de kendisi yapardı. Bir başkası değil. Bir başka dengesiz herif değil. Bu yüzden kadının baldırına inen parmakları teker teker iç tarafına yükseldi. Alt dudağını ısırarak olacak şeyleri merakla bekleyen kadının ise ağlayışı kesilmiş sızlanmaları başlamıştı.

Kadının iç çamaşırına dokundu Frank. O anda ince bir ses kulaklarına dağıldı. Bu onu güldürdü hoşnut etti. "Belki de çoktan ıslanmışsındır, bir bakalım..." diyerek konuşmaya başladı. Biliyorduki ıslanmıştı kadın. Sözlerinin üzerine daha çok kasıldı kucağındaki kadın. Şimdi bir de parmaklarıyla uğraşmalıydı kadın.

İç çamaşırını aralayarak kadınlığını avucu boyunca dokundu. Islaktı ve şişkindi. "İşte böyle," dedi Frank içten içe. "Ben kadınımı böyle tercih ederim."

Kadının canını acıtmadan iki parmağını o minik ve tatlı tepecikte gezdirdi, sıkıştırdı. Parmaklarını ileri geri oynattı. Frank bileğini oynattıkça kucağındaki kadının ince tiz sesi daha çok oktav arttırdı. Tiz sesi gittikçe yükseldi.

"Frank! Frank bir şeyler yapıyorsun ve bu beni, ah!"

"Bu seni çıldırtıp rahatlatacak küçük hanım." diye cevap verdi ve sona yaklaşırken kadının terleyen yüzüne, geriye düşen başına, ay misali parlayan boynuna bakındı. Sona geldiklerinde her ikisi de kendi usüllerince inledi.


***

Yine bir banyo vakası fakat bu sefer her şey farklı. Karşımda duran aynada kendi yansımama bakarken ağlıyordum çünkü elimde beyaz iç çamaşırım vardı ve ıslaktı. Neden ağladığımı bilmiyordum fakat Frank ilk boşalmamı yaşadığımda bu özel anıma onu da seyirci ettiğim için teşekkür etmiş alnıma öpücük kondurarak beni kucağında taşıyarak banyoya götürmüştü. Banyoya! Otelde bir üst kata çıkana kadar herkesin bakışları altında, ben yarı kızarmış yarı terlemiş ve nefes nefese kalmış halimle insanlara bakmaktan çekinirken Frank dudaklarını alnıma yaslayarak beni rahatlıkla taşıyabiliyordu.

Utandığım için bir şey diyemiyordum. Sadece ağlamaya başladığımda birlikte banyoya girdik. Şimdi ise arkamda, kollarını göğsünde bağlayan adamın bakışları altında iç çamaşırımı elimde tutuyordum.

"Biliyor musun daha fazla utanıp, içine kapanmanı umursamasaydım o iç çamaşırını bir an bile yanımdan ayırmazdım. Gözlerimin önünde doruğa ulaşman benim iştahımı o kadar kamçılıyor ki."

"Yine anlam veremediğim bir dilden bahsediyorsun s-sen. Ayrıca çok ayıp! Ne münasebet bu, bu şey çöpe gidecek!"

Frank'e bağırdım ilk kez. O ise benim hislerimi, karmaşık duygularımı anladı "Her şey zamanla ilerleyecek merak etme."

Hiçbir şey merak etmiyorum ki ben. Özellikle şu an. "Tanrım herkesin içine nasıl karışacağım ben. Resmen biraz önce şey yaşadım, şey! Sence beni gören anlar mı suratımdan. Bir baksana Frank." dedim. Keşke demeseydim. Beni yine öptü. Alnımdan öpmeden önce alt dudağıma asılarak ısırmıştı.

"Sen sıska, artık tehlikeli sulardasın, bu toyluğunla daha fazla tutamayacağım kendimi bana on dakika izin ver aşağıya odaya in."

Elimden tutup kapıyı açmadan öncede; "Seni kimsenin o halde görmelerini bırak, hayal etmelerine bile izin vermem. Gerekirse gerzek heriflerin ıslak rüyalarına bile karışırım, sen asla bu konuda endişelenme."

Orada daha fazla duracak olursam eğer iyice utanacak ve kızarık suratım gittikçe renk değiştirecekti. Bu yüzden elimdeki iç çamaşırını çöpe atarak bir çırpıda banyodan dışarıya çıktım. Üst kattan aşağıya inerken ne yapmalıyım diye düşündüm. İnsanların suratına bakmalı mıydım? Bakmamalıydım?

Ulu tanrım insanlar günahkar olduğumuzu görecek diye ödümüz kopmuyor da resmen büyük bir günah için endişeleniyoruz!

Tanrı beni korusun. Ben gerçekten değişiyordum. İyice arsız ve utanmaz biri olacaktım, böyle hissediyordum. Tanrım bana ne oluyor böyle?

Gecenin düzenlendiği alana tek başıma inemedim. Bende öylece banyo kapısının önünde beklerken Frank'i bekledim. Onu beklerken içeride ne için ses çıkardığını duymak ise içimi mayhoş ediyordu. Tanrım... o da kendini rahatlatıyordu. O da mı benim mi tahrik olmuştu bu durumdan?

Frank yaklaşık yirmi dakika sonra banyodan çıkınca göz göze geldik. İlk kez utanmadım. Birbirimize bakıp gülümsedik. Gözlerindeki tuhaf kırmızımsı renk yok olup gitti, yeniden tatlı beyefendi Frank gelmiş gibi hissettim. Elimi tuttu.

"Aşağıya inelim artık. Seni bizimkilerle tanıştırayım." da dedi, elimi tutarken ve hala elimi tutuyor. Birlikte aşağı inerken, "Özür dilerim," dedim. "Senden habersiz başka çalışanlarla görüşmemem gerektiğini bilmiyordum."

Suratıma bakındı ilk önce. Sonra tatminsiz bir şekilde dudaklarını büktü Frank. "Sıska, sadece doğaçlama yapmandan hoşlanmıyorum. Ah bir anlasan ödüm kopuyor ama vakti var ve vakti geldiğinde her şeyi izah edeceğim sana, ama önce..." diyerek birlikte otelin restoranına indiğimizde elimi havaya kaldırdı ve mekanın orta kısmında durduk. Herkes şimdi bize bakıyordu.

"Millet!" dediğinde herkesin bakışları üzerimizdeydi. Aman tanrım panikliyorum. Panik alarmı! Şimdi suratımı yere eğmemem lazım! Şimdi değil tanrım lütfen!

"Size çok muhteşem ve mühim birini tanıtmak istiyorum. Sevgili yol arkadaşım Daphne Walt. Kendisi kız arkadaşım olur!"

Havaya kaldırdığı elimi nazikçe öptü. Bana bakarken göz kırptı. "Şimdi zamanı diye düşünüyorum. Benimle flörtleşmen için her şeyi kuralına ve uysal bir şekilde yöneteceğim söz veriyorum sevgilim."

Ve ben o andan sonrasını anımsayamadım. Heyecandan midem bulandı. Yer sallandı belkide. Tutamadım kendimi herkesin gülümseyişleri ve alkışları altında Frank'in benden cevap beklediğini bile anlayamadım. Önce yanımdaki garsonu durdurdum tepside duran küçük bardağa uzandım ve büyük bir adımda hepsini yuttum. Sonra gelen acı tat yüzünden boğazım yandı, suratımı ekşittim.

İlk kez böyle bir şey yapacaktım. "Öyleyse izin ver de şartları dengeleyeyim." dedim. Ona ilk kez içki içiyorum, bak bana bakışı attım. Göz de kırptım. Güldük ilk kez. Beni omzuna yaslayarak yürüyüşümüze devam ettirdiğinde, köşede duran oturma alanına ilerledik.

Ben Frank'le içki hakkında konuşuruz sanıyordum ama karşımızda Jacob hayli tatsız suratıyla bizi bekliyordu. "Patron," dediğinde gözleri Frank ile benim el ele tutuşumuzdaydı.

"Mutlu anınızı bölmeyi hiç istemezdim ama Salvador Dehlia gayrimenkulu için sorun çıkarıyor. İşe polisi karıştırmış. Acilen duruma el atman gerekiyor."

İş hakkında konuşmalarını pek anlayamadığım için aylak aylak iki adamında suratına bakıyorken bir başka ses daha yükseldi arkalardan. Bir kadın sesiydi bu.

"Deffy! Deffy aman tanrım sen şehri terk etmemiş miydin, burada ne yapıyorsun böyle?!" İşte akşam vakti hem teşekkür edip hem de özür dilediğim eski dostum kanlı canlı bir şekilde karşımda duruyordu. Bana seslenen kırmızı elbisesiyle ve güzelliğiyle dikkat çeken Elena arkadaşımdan başkası değildi. Hani onlara yalan söyleyerek kaçtığım Madam Bovalyn'in apartmanında kalan arkadaşım.

——-Devam Edecek———

Bizimki bükemediği eli anca böyle öper. İşte adama böyle el öptürürüz!!*
Sonraki bölümlerde görüşmek üzere ❤️

Đọc tiếp

Bạn Cũng Sẽ Thích

118K 925 7
Aile baskısı olan bir genç ne kadar cesaretli olabilir? Hayallerini yaşamak sadece rüya mı? Belki de elinden tutacak bir ele ihtiyacı vardır. O el s...
1M 27.2K 83
Cinsel içerik, şiddet vb olaylar içeriyor çok sık olmamak kaydıyla lütfen bunu bilerek okuyun!! Kendini bulunduğu durumdan kurtarmakla beraber ona...
32.7K 531 8
04052024
3.5M 76.3K 25
• Daddy issues • || Mardin'den Kaçış Serisi: I || * Kurgu ve isimler değiştirildi. "Bazen evler, dört duvar olmaz." Kadın küçücüktü fakat adamın k...