BÖLÜM ON

43 13 3
                                    

Let Me Reintroduce Myself- Gwen Stefani
Make Me Like You - Gwen Stefani

Yatağımın üzerine yayılmış, uzanıyordum. Başımın üzerinde Elena'nın getirdiği elbiseler ve iç çamaşırlar vardı. Ne yapacaktım ben? Ben bu elbiseleri giymek istemiyordum. Henüz değil.

Bu pasaklı halimi seviyordum fakat parasız olduğum doğruydu. Madam Bovalyn beni neredeyse ücretsiz çalıştırıyordu farkındaydım ama beni hiç sıkıştırmıyor, kim olduğumu öğrenmek için beni sorularıyla da boğmuyordu. Ona göre ben yetim bir kız çocuğuydum. Yolum genelevin önüne düştüğünde de sıska bir çocuk olmamdan ötürü bana kol kanat geriyordu.

Gerçi adamların koyunlarına girmediğimiz için şanslıyız, bu Londra'da başıboş bir kızın başına neler gelir çok iyi biliyoruz, tanrı korusun!

Bir süre sonra, hava karardı akşam oldu. Madam akşam yemeğinden önce ortalığa çeki düzen vermem için kapımı çalması gerekirken henüz çalmadı. Ben de işten kaytarmak adına yatağımdan çıkmıyordum. Kimsenin gözüne görünmeden yatağımda aç karınla sabahlayabilirdim.

Birden kalbim kırılmış gibi çok üzülmüştüm şimdiyse yaşadığım için şükrediyordum. Fakir ve köylü biri olabilirdim, yine de yaşıyordum. Bütün ailemin ölü bedenlerine rağmen ben o tımarhaneden kaçmış, kurtulabilmiştim.

Kapım tıklatıldı. Gelen Madam olmalıydı. Onu yorarak bodrum katına indirmemden dolayı beni azarlayacak ve işimin başına dönmemi söyleyecekti. Bunun bilinciyle üzerime hırkamı almadan kapıyı açtım.

-Madam, diyeceğim sırada Frank'i görmemle şaşırdım. İlk kez bodrum katına inmiş gibi etrafı inceliyor ve odamın eskimiş kapısına bakınıyordu.

"Rahatsız mı ettim?" dediğinde bakışları cılız omuzlarıma indi. Evet, deseydim gidecek miydin ki?

-Mesaim çoktan bitti bayım, bir şey mi isteyeceksiniz? Madam erkenden odama çekilmemi buyurdu, dediğimde yalan söylediğim için kendime kızmıyordum. Bu adamla konuşmak istemiyordum.

Suratına kapıyı kapamak için bir girişimde bulundum. Fakat öne atılan sağ ayağıyla buna engel oldu. "Bu tavrın çok çirkin," diyerek kapıyı kolaylıkla ardına kadar itti.

Bense geriye doğru adımladım. Odama kirlenmiş botlarıyla girdiğinde, onu azarlamak için suratına bakındım. Bana değil de odamı inceliyordu.

"Çok küçükmüş," dediğinde, bakışları pencereme kaydı. "Ayrıca havasız, seninle burada konuşamam, benimle gel."

Emriniz olur paşam!

-Yok gelemem. Kusura bakmayın ama emirleri Madam Bovalyn'den alıyorum. Ben onun uşağıyım farkında mısınız! Sesim yüksek çıktığı için, suratı memnuniyetle yüzümde durdu. Tanrım lütfen daha fazla çamurlu ayakkabılarıyla içeriye adımlamasın, lütfen, lütfen...

"Bana karşı mı geliyorsun sen?" dediğinde bir şeyi netleştirmek için üzerime yürüdü. Kalın parmakları bir omzumu kavradığında bakışlarım kirlenen halımın üzerineydi.

"Bana bak." Sadece iki kelime.

Geriye çekildim. Omzumu baskılayan ellerinin arasından kurtuldum.

-Neler oluyor? Sizinle konuşmayacağım efendim. Nesini anlamadınız? Ayrıca ben işimden memnunum! Yüzümü buruşturarak, bakışlarımı yatağıma doğru çevirdim. Yüce tanrım! Kıyafetler dağınık bir şekilde yatağım üzerinde duruyordu ve bu adamın fark etmemesi benim için büyük şanstı.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin