II. BÖLÜM ON ALTI

47 11 3
                                    

MOONLINGHT- KALI UCHIS
KICKIN' BACK- MILA J


1957'nin Londra'sında yaşamak işçiler için pek keyifli bir hayat sayılmazdı. Hızlı sanayileşme beraberinde birçok işçi alımına neden olsa da, fabrikatörlerin arasında çok gergin bir yarış hakimdi. Elinde birkaç kuruşu olan yeni yetme zenginlerin bile yatırım amaçlı fabrika işine girişi bu konuda büyük bir açgözlülüğün var olduğunu hissettiriyordu bana.

Tanrı aşkına! Adım başı fabrikaların gürültüsünden, kontrolsüz bir biçimde havaya soludukları iğrenç zehir yüzünden sokakların çoğu pislik içinde! Biz bile is kokuyoruz!

Tüm gün boyunca çamurlu yollarda zıplayıp, herkesin elini sıktığımız için kokuyoruz, şimdi fabrikaların suçu ne!

İkizlerin tartışmaları arasında bocalamamak mümkün değildi elbette, sürekli olarak karşımdaki Sanayi Organizasyonu'nun İşçiler adına kurmuş olduğu toplantıyı dinlemeye odaklanmaya çalışıyordum. Tanrım, buradaki durumlar içler acısıydı. Çalışanların gün içerisinde tamamlamaları gereken vardiya karşılığında yevmiye almaları onları güçten düşürdükleri gibi hayatlarının kalitesini de etkiliyordu.

Başıma sardığım yünlü atkıyı, boğazıma indirerek derin bir nefes verdiğimde, ben de buradaki kalabalık gibi işçi takımında görünüyordum. Üzerimde patronumun cebini saat başı kat kat doldurmak için çalışmaktan, kendi hesabıma az bir kuruş geçmesiyle koca ayı düzgün; standart yaşam seviyesine göre yaşamak için her şeyi ikinci el dükkanından alıyormuşum gibi, yırtık bir palto vardı, böyle görünüyordum işte. Yalan da değildi.

Yalan değil mi? Bizim kaderimiz, evimiz, gözümüzü açtığımız statüde; bu insanlar gibi görünmemize deli dendiğini unutuyoruz herhalde. Şunlara bakalım! Etrafımıza bakalım!

Göz kırpmadan ellerindeki tütün sigaraları içerek, örgütün genel müdürüne tezahürat yapan adamlara bakınıyorum ve evet... çifte yaşam standartı şu son zamanlarda çok belirgindi.

"Unutmayın yoldaşlarım!" Konuşmaya devam eden Anthony Korra pek zayıf ama çevik bir vücuda sahip, kıvrak diliyle herkesin kalbine eşitliğin gerçek olabileceği bir dünyanın tatlı hülyasını anlatırken, hepimizin ağzına bir parça bal sürüyor ve konuşmasına büyük bir inançla devam ediyordu.

"Patronların her geçen gün birbirleriyle yarışa girdiği bu zamanda, onların gözünde bizler kamçıyla vurularak, zorla koşturulan o zavallı hayvanlardan farklı değiliz. Her geçen gün daha fazla mesaiye kalmamız için sırayla azar işitiyoruz! Ne için? Elimize geçen üç beş kuruşla hiçbir şey yapamıyoruz! Bugün Londra'nın giderek pahalanmasına sebep olan adamlar bizlere aza tamah etmemizi tembihleyen bu koca sistemdir!"

Güzel gözleri vardı Anthony'nin. Derin bakışları masmavi gökyüzüne benziyordu. Bense ellerimi paltomun ceplerine yerleştirmiş, bütün bu konuşmayı halktan biriymişim gibi izliyordum. Yanında birçok bıyıklı adam vardı. Hepsi Anthony'in megafona yaklaşarak cümlemeye başlamasıyla sol kollarını havaya kaldırarak kalabalığa yön veriyordu.

".... Her şey eşit şartlar altında, insan gibi yaşayacağımız bir dünya için!"

Adamların tezahüratları arasında çenemi kaşıyarak etrafıma bakındım. Sol cebime sıkıştırdığım kapalı zarfı avuç içimle hissederek, bundan güç alıyordum. Bu örgüte üye olmam gerekiyordu. Dahası sadece üye olmakla kalmamalıydım, Örgüt Başkanı Khont Jacques'le görüşmeliyim ve bunun için tamı tamına beş günüm vardı.

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIWhere stories live. Discover now