II. KISIM

24 5 0
                                    

————————

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.


————————

Frank Ray'in yanında çalışıyor olmak hademe olmaktan birazcık farklıydı. Düşündüğüm gibi elzem bir iş yapmıyordum. Bana söylenen her şeyi, ekmek taşır gibi taşıyor, benden istenilen eşyaları kasaba kasaba dolaşıp bulup, getiriyordum. Onca ayyaş heriflerin arasında da başıma geçirdiğim keten şapkayla, ayakta dikiliyor, herkesi büyük bir zevkle gözetlemeye çalışıyordum.

-Baylar! Birbirinize horoz gibi kabarmayı kesin de elimdeki gazete kupürüne bakın! Doğu'nun incisi Takoz birinciliğe oturmuş! Rakiplerini zangır zangır ağlatmış!

Avazım çıktığı kadar bağırıyordum. Hatta bazı zamanlar içimden geldiği gibi çığlık atıyor, yaşlı adamları korkutarak, kahkaha atıyordum. Evet, birbirleriyle kavga eden adamların arasında dura dura nispeten kadınsı narinliğim ardına bakmadan, ufuktaki uzaklara doğru kaçmıştı...

"Deli çocuk! Getir bakalım şu gazeteleri biz de havadislerden keyif alalım!" Centilmen beyefendiler gibi, hasır şapkalarına bürünen iki adamın beni çağırışıyla, onlara doğru yol aldım.

Bizi buradakiler de deli diye çağırıyor ve biz bir kere bile bunun için mücadele etmedik!

Tanrım! Ellerimizin soğuktan soyulmasına, paçalarımıza kısa gelen keten pantolonla dolanmamıza ne zaman ağlayacağız? Madam Bovalyn bizi böyle görseydi, kadıncağızın yüreğine inerdi!

İç sesime katıldım. Bu sefer her ikisini de hak veriyordum. Daha önce hiç olmadığım kadar pasaklıydım ve bu yeni kimliğimle birçok kumarhaneye, örgüt toplantısına benliğimi gizleyerek girebiliyordum. Zira beni tıfıl bir erkek çocuğu sanıyorlardı.

Onun aksine! O adamın bizi nasıl kadın gibi hissettirdiğini unutmayalım sakın!

Evet, evet, şimdi özel hayatıma girmeyelim! Günün öğle saatlerindeydim ve daha çok gazete satmam gerekiyordu. Aklımı bu tür tatlı ızdıraplı günahlarla bulandırmamalıydım... değil mi?

Hava kararana kadar elimdeki kağıtları kasabanın bir ucundan, diğer ucuna dağıttım. Soluklanıp, susuzluğumu gidermek istediğim zamanlarda da birahanelere girdim. Bir şişe bira beni ne kadar şenle ayakta tutuyordu ama! Fevkaledeydi.

Bahis evinin ön tarafındaki avluya yöneldim. Bugünlük bu kadar çalışmam yeterliydi. Cebimdeki bütün bozuklukları, kaba sayılacak bir hareketle, masa başında bahis oyunları listeleyen çocuğun önüne attım.

-Bütün paramı Frank Ray'e oynuyorum! Dövüşü kaptan kazanır, dediğimde, benim gibi kepenk kapanmadan, parasını yatırmak isteyen birkaç insanın homurtularına kulak astım.

"Sıraya gir evlat! Bizler de bahsimizi oynacağız," diyerek yanıma yetişen adama, sinirlenerek baktım. Yaşlı adam kim bilir ailesinin rızkını bu saçma uçkurunda tüketiyordu! Bir de utanmadan çocuk gibi sabırsızlanıyordu!

Frank Ray: LONDRA'NIN YÜZ KARASIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin