Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Çok teşekkür ederim!"

164K 6.2K 185
By gulusunusevsinler



Sinirden birkaç saat ağlayıp, sonunda yorgun düşüp uyumuşum.
Kapının açılma sesiyle uyandım. Elinde bir tepsiyle Fatih girdi içeri.
"Günaydın. Kahvaltını yap." Dedi.
"Aç değilim."
"Düğünden beri kilo veriyorsun, yüzün çöktü."
"Sana ne?"
Lafımı umursamayıp elindeki tepsiyle yanıma oturma gafletinde bulundu. Çığlığı bastım.
"Pis herif! Uzak dur benden! Yemiyorum! Yemeyeceğim! Anladın mı! Ye-me-ye-ce-ğim! Sok bunu aptal kafana!"
"Sen bilirsin." Deyip yanımdan kalktı, tepsiyi de alıp odadan çıktı. Bana kalan da kapı kilidinin sesi ve pencereden görünen ormanlık alan oldu..

Oturduğum yerde korkmaktan daha çok sıkılıyordum.
"Başlayacağım Amerika'na Tolga. Gitme dediysem bir şey biliyorum, değil mi? Bak yine geri geliyorsun. Valiz hazırladığımla kaldım.."
Kendi kendime konuşurken komik olduğumun ben de fakındaydım ama gerçekten Tolga'yla konuşuyormuşum gibi oluyordu.
"Canıma değsin. Oh. Babam da gününü görecek. Hah! Bir daha beni burada bırakıp karşı tarafa bile geçemezsin. İçimin yağları eridi.."

Aklımı kaybediyorum sanırım, diye düşündüm. Birkaç saatte Tolga'yı deli gibi özlemiştim.
Bu düşünceyle gözlerim doldu. Salak herif yüzünden sulu gözün teki olup çıkmıştım..
Parmağımdaki yüzükle oynadım.
"Ne olur gelse artık.." Diye mırıldandım.

Başımı kanepenin kenarına yaslayıp tekrar gözlerimi kapattım..

-----------

Büyük bir gürültüyle uyandım. İlk başta ne olduğunu anlayamasam da, sonradan kapı sesi olduğunu anladım. Tam bunu idrak ettiğim sırada bağırış çağırışları duymam, hemen ardından da benim olduğum odanın kapısının kırılması bir oldu.
Şaşkınlıkla bakarken kapıdan içeri giren tanıdık gölgeyi görünce gözlerimden yaşlar istemsiz olarak akmaya başladı.
Yanıma yaklaşıp kaskatı olmuş suratıyla ellerimdeki ve ayaklarımdaki ipleri çözdü ayağa kalkmama yardımcı oldu. Uzun süredir oturduğum için dizlerim uyuşmuştu. Dengemi sağlayamayınca sıkıca tutundum ona.
"İyi misin?" Dedi, şefkatli çıkarmaya çalıştığı, ama sinirden normal çıkmayan sesiyle..
"İyiyim.." Diye mırıldandım.
"Helin.."
"Hı?"
"Dokundu mu sana?"
"Ha?"
"O pislik sana dokundu mu?"
Başımı olumsuz anlamda salladım.
"Hayır.." Yüzünde az da olsa bir rahatlama ifadesi gördüm.
"Bana söyleyebilirsin.." Dedi anlayışlı sesiyle. Dili böyle söylüyordu ama gözleri,
'Söyleme, öyle bir şey varsa duymayı kaldıramam.' Der gibiydi.
Gözlerinin içine baktım,
"Söyleyebileceğimi biliyorum." Dedim.
Gözlerindeki tedirgin ve sinirli bakışlar geçmemişti.
"Betin benzin atmış.."
"Grip oldum sanırım, ondan.."
"Seni arabaya bırakayım, benim burada ufak bir işim var." Diye konuştu, dişlerinin arasından.

Üstündeki ceketi çıkarıp bana giydirdikten sonra odadan çıktık, büyük holden geçerken Özkan ve Vural'ı gördüm. Yanlarında birkaç öküz gibi koruma, ve tam ortalarında, ağzı burnu kan içinde kalmış Fatih.
Bizi görünce durdular, kan görmek midemin bulanmasına sebep olmuştu, başımı başka bir tarafa çevirdim.
"Tolga, bu piç kurusunu ne yapalım?" Diye konuştu, korkutucu derecedeki soğuk sesiyle Özkan.
Bu çocuğu sürekli komik, eğlenceli az biraz da çapkın görüp duyardım. Şimdi bu kadar sinirli, korkutucu oluşu tüylerimi diken diken etmişti.
Vural'ın da ondan geri kalır yanı yoktu şuan.
Ama en korkunçları, Tolga'ydı. Tereddütsüz, ürkütücü bir sesle konuştu;
"Ellerini ve ayaklarını bağlayıp depoya götürsünler." Sonra belimdeki elini çekti, dönüp baktım, Fatih'e yaklaştı, karnına bir tekme geçirdi.
Ufak bir çığlık kopardım.
"Kolay ölmene izin vermeyeceğim şerefsiz! Kimin karısını kaçırdığının farkında değilsin!" Diye kükredi, Tolga.
Hızını alamayıp Fatih'in tam burnuna da bir yumruk attıktan sonra yanıma geldi, kolumdan sertçe tuttu, arabaya gittik.

Dizlerimi kendime çekip kollarımla etrafını sardım, başımı da dizlerime yasladım.
Tolga'nın sağ eli kan içindeydi. Büyük ihtimal Fatih'in kanıydı ve kan kokusunu alabiliyordum. Midem allak bullak olmuştu.

Uzun süren yolculuğun ortalarında artık mide bulantısından gözümden yaşlar gelmeye başladı.
Bir ara bunu fark eden Tolga kaşlarını çatarak bana döndü,
"Neyin var?"
Konuşacak halim bile yoktu. Elini gösterdim,
"Yaralı değilim." Dedi, başımı olumsuz anlamda salladım.
"Fatih'in kanı." Dedi, o kelime bile midemin bulantısını tekrar hatırlamama yetmişti. Gözümden yaşlar tekrar akmaya başlarken Tolga'nın gözleri ateş saçmaya başladı;
"O şerefsiz için üzülmüyorsun, değil mi?!"
Dizlerime yasladığım başımı kaldırmadan, olumsuz anlamda salladım.
Ama bu onun için yeterli bir cevap değildi. Sinirle direksiyona bir yumruk geçirdi.
"O piç kurusu için üzülüyorsun!"
Köprüye geliyorduk. Dayanamayıp konuştum;
"Tolga arabayı durdur!"
"Ne?!"
"Durdur!"
Arabayı durdurduğu gibi koşarak ağaçlık bir yere gittim. İki gündür doğru düzgün bir şey yemediğim için boş boş öğürüyordum sadece.
Mide bulantım geçmiyordu bir türlü. Birkaç saniye sonra saçlarımda bir el hissettim. Yüzüme düşen saçları geriye topluyordu. Biraz daha toparlanınca elindeki suyu uzattı, içmeme yardımcı oldu.
Su içmem bitince bir anda kucağına aldı, arabaya yürümeye başladı.
Beni yumuşakça koltuğa bıraktıktan sonra sürücü koltuğuna geçti, arabayı tekrar sürmeye başladı. Hem arabayı sürüyor, hem de Fatih'e sövüyordu.
"O herif yüzünden hasta oldun! Üstünde bir tayt tişört var! Sana söylemiştim! Evden çıkarken, üstünü kalın giyinmeni söylemiştim!"
"Kaçırılacağımı tahmin edemedim, çok affedersin.." Diye mırıldandım, imalı bir şekilde.
"Her şekilde kalın giyinmen gerekiyordu! Havaların soğuduğunu söyledim sana!"
Cevap bile vermedim. Normal davranmıyordu şuan.
Köprüyü geçtikten 10 dakika sonra evimizin bahçesindeydik. Tanımadığım bir sürü takım elbiseli adam vardı etrafta. Kaçırıldıktan sonra Tolga manyağa bağlamış olmalıydı..
"Annemlerin haberi var mı?" Diye mırıldandım, kapıdan içeri girerken.
Kapıyı açan siyah önlüklü kadını da tanımıyordum..
"Hayır. Babana da haber gönderdim, sorun yok." Dedi, başımı salladım.
Odamıza girince,
"Ben bir duş alacağım.." Diye mırıldandım.
"Olmaz! Doktor gelmeden hiç bir halt yiyemezsin! Yat şuraya!"
"Duş almamın ne sakıncası var?" Dedim yorgun bir ifadeyle.
"Dediğimi yap."
"Üstümü değişeyim bari."
"Giyinme odası evin kuzeyinde kalıyor. Soğuktur. Asla gidemezsin."
"Manyak mısın Tolga?" Dedim, ayaklarım beni taşımaz hale gelince yatağın ucundaki pufa oturdum.
"Kıyafetleri getir burada giyeyim bari.." Diye mırıldandım.
Anında içeri gitti. Geldiğinde elinde kadife eşofman takımlarım vardı.
"Kurdeşen dökerim bunlarla! Deli misin?"
"Ya bunlar giyilecek, ya da üstündekilerle kalacaksın Helin."
Söylene söylene uzanıp elindekileri aldım, gözlerinin içine bakmaya başladım.
"Ne var?" Dedi ters bir ifadeyle.
"Arkanı dön."
Yine mi aynı konu? Dercesine baktı.
"Ben mi giydireyim, sen mi giyersin?"
"Sen arkanı dönünce giyineceğim."
Sinirle önümde diz çöktü, tişörtümün eteğini tutup havaya kaldırmaya çalıştı, engel oldum. Veya olduğumu sandım. Çünkü ben karşı koyarken çoktan beyaz tişörtü giymiştim.
Eli taytıma gidince elini tuttum,
"Ben giyerim." Deyip dizlerinden eşofmanımı aldım, o da daha fazla utanmayayım diye yana döndü.
Üstümdeki taytı çıkarıp kadife eşofmanı giydim.
"Dönebilirsin." Deyince bana döndü, elindeki eşofman üstünü giydirdi.
Sonra da kucağına alıp yatağa yatırdı.
Tam yanımdan kalkıp gidiyordu ki, bileğine dokundum.
"Nereye gidiyorsun?"
"Doktor çağıracağım."
"Doktora gerek yok."
"Ona ben karar veririm." Dedi ciddi bir ifadeyle.
"Yanımdan gitme.." Dedim çaresizce.
Başıyla onaylayıp cebinden telefonunu çıkardı, birisini arayıp doktor çağırmasını söyledi, bayan doktor. Özellikle söylemişti bunu da.
Yanıma uzanınca iyice sokuldum ona. O da hemen sırtıma sardı bir kolunu.
"Çok mu korktun?" Dedi şefkatli bir sesle.
Cevap vermek yerine ona daha da sokulmayı tercih ettim.
Sırtımdaki kolu sıkılaştı.
"O şerefsizi öldüreceğim."
"Tolga.."
"Hı?"
"Onu öldürme."
"Ne?" Sesini kontrol etmeye çalışsa da sinirlendiğini anlamamak için salak olmak gerekirdi.
"Onu, öldürme."
"Helin ne dediğini sanıyorsun?"
"Fatih'i tanımadan onu öldürmeni istemiyorum."
"Senin tanımaya çok fırsatın oldu sanırım?!"
"Tolga kastettiğim şey o değil. Onun gerçekte kim olduğunu öğrenmen gerekiyor."
"Kimmiş?" Dedi dişlerinin arasından.
Cesaretim yoktu söylemeye. Bir kolumu beline sardım, kokusunu içime çektim.

"Canını yakacak bir şey yaptı mı?" Diye mırıldandı.
"Yanıma bile yaklaşmadı Tolga.." Diye mırıldandım, gözlerimi açmadan. Elleri saçlarımın arasında geziyordu.
"Kaçırıldığını duyunca.." Diye mırıldandı, devam etti,
"Her şey öyle anlamsız geldi ki.." Devamını getirmedi. Saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
"Bundan sonra bahçeye çıktığında bile korumalar başında olacak. Arabanı kendin kullanmayacaksın, şoför kullanacak. Önünde ve arkanda da korumaların araçları olacak. Asla yalnız olmayacaksın. Ben işe giderken hizmetçiler gelecek, ben gelince gidecekler. Duydun mu?"
Başımı salladım.
"Beni nasıl bulabildin?"
Güldüğünü hissettim.
"Nereye gidersen git seni bulurum." Dedi ciddi bir ifadeyle.
"Sandığından fazla önlem alıyorum."
Gülümsedim.
Kapının tıklanmasıyla Tolga yanımdan kalktı, kapıyı açtı.
İçeri 40'lı yaşlarında, lacivert döpiyes giymiş bir kadın girdi. Güzel bir yüzü vardı. İlk dikkatimi çeken buydu.
Gülümseyerek yatağın ayak ucuna geldi,
"Helin Hanım?" Dedi.
Onaylarcasına gözlerimi kapatıp açtım.
Gülümsedi.
"Tolga Bey, izininizle hastamla yalnız kalabilir miyim?"
"Hayır."
"Tolga.." Diye mırıldandım. Gözleri gözlerimi buldu.
"Evin içindeyim farkındaysan. Üstelik sen de evdesin.." Dedim.
Ters bir bakış atıp çıktı odadan.
Doktor gülümseyerek yanıma yaklaştı,
"Bir bakalım, neyiniz varmış.."

--------------

Adının Ayten olduğunu öğrendiğim doktor konuştu;
"Helin Hanım, ateşiniz yok, boğazlarınızda bir enfeksiyon da yok. Ciğerleriniz de gayet normal. Üşütmüş olabileceğinizi düşünmüyorum."
"Bir iki haftadır aşırı derecede halsizim. Sürekli uykum var ve midem çok hassas. Ne yersem çıkarıyorum. İki haftada 4 kilo verdim.." Diye mırıldandım.
"Hastaneye gelip check-up yaptırmanız sizin için en mantıklısı. Bu durumda size ilaç yazsam bile asıl probleminizi bilmediğim için, faydalı olamayabilirim."
Başımla onayladım.
"Tolga'yla yarın geliriz.."
"Peki o zaman, görüşmek üzere." Deyip elimi sıktı, kapının önüne gelince durdu.
Gerisingeri gelip yanıma yaklaştı, çantasını yatağa bırakıp kibarca yanıma oturdu. Şüpheli bir şekilde konuşmaya başladı.
"Bir iki özel soru sorabilir miyim?"
Kaşlarımı gayriihtiyari çatsam da başımla onayladım.
"En son ne zaman regl oldunuz?"
Kaşlarımı çattım. Ne zaman olmuştum ki?
"Şu yuvarlak masada telefonum var, verebilir misiniz?"
Gülümseyerek masaya gidip geldi, telefonumu verdi.
Takvim uygulamasını açıp baktım. Telefonu kadına uzattım.
"Tüm tarihler orada işaretli."
"Evleneli ne kadar oluyor?"
"3üncü ayımız bitti."
Gülümsedi.
"Gününüz iki buçuk hafta gecikmiş.."
Kaşlarımı çatarak konuştum.
"Stresten onu takip edecek hal mi kaldı bende.."
Yüzündeki anaç gülümseme aynen yerinde duruyordu.
"Yarın, Tolga Bey'le gelmeyin. Birkaç muayene daha yapalım."
Hala anlamamıştım.
"Neden ki?"
"Hamile olmanızdan şüpheleniyorum.."

-------------

Doktor gittikten sonra Tolga yanıma tekrar gelmişti. Giyinme odasına geçip üstünü değiştirdi, yanıma geldi,
"Yemek hazırlattım. İster inip yiyelim, istersen buraya getirteyim."
Onun da dünden beri bir şey yemediğine emindim. Midemin bulanacağını biliyordum, ama idare edebilirdim. Benim hasta olmamın faturası ona kesilmemeliydi.
"Aşağıya inelim. Hem bana da değişiklik olur.."
Gülümseyip, kalkmama yardımcı oldu, elele salona indik.
Hizmetlilerden biri yanımıza gelip konuştu.
"Efendim dediğiniz gibi salonun sıcaklığını tam 23 dereceye ayarladık."
Ağzım açık bir şekilde dönüp baktım Tolga'ya, belimden destekleyip yemek masasına yönlendirdi..

-------------

Sabah Tolga'yı işe uğurladığım gibi Tuğba'yı arayıp, doktora gitmemiz gerektiğini söyledim. İlk başta korktu ama durumu anlatınca onayladı.
Giyinme odasına geçip altıma dar koyu renk bir kot, üstüme krem, diz altında bir trenchcoat geçirdim, saçlarımı sağ omzumun üstünde topladım. Omzuma zincir saplı taba rengi Kors'umu takıp hafif bir makyaj yaptım. Ayağıma çantamın takımı babetlerimi giyip odadan çıktım.

Evin kapısında siyah bir BMW 520d, hemen arkasında ve önünde de birer tane daha aynı arabadan bekliyordu. Arabaya yaklaşınca şoför kapımı açtı, sağ arka koltuğa oturdum.
Tuğba'nın evine gideceğimizi söyledikten sonra arkama yaslanıp içimdeki heyecanı bastırmaya çalıştım.
Dünden beri acayip bir haldeydim. Tüm gece uyuyan Tolga'nın yüzünü incelemiş, bir oğlum olursa hangi özelliklerini benden alacağını düşünüp durmuştum.
Ayrıca korkmuştum da.
Ufacık, küçücük bir canın sorumluluğunu alabilecek miydim?
Heveslenme Helin, diye geçirdim içimden. Lisedeyken de adet günlerim çok aksardı, belki de öyle bir şeydi, hayal kırıklığına uğramak istemiyordum.

Tuğba'yı da evinden aldıktan sonra hastaneye gelip, bir görevlinin yönlendirmesiyle hiç beklemeden Ayten Hanım'ın odasına girdik..

--------------

Çalan telefonumun sesiyle irkildim. Tuğba'yı evine bırakmış, eve dönüyordum.
"Efendim Tolga?"
"Ağladın mı sen?"
"Ağlamadım."
"Sesin öyle gelmiyor."
Cevap vermedim.
"Ayten Hanım'a mı gittin?"
"Evet, dün bugün için randevu vermişti de bana.."
"Neden beni çağırmadın? Beraber giderdik?"
"Benim yüzümden işlerin çok aksadı, biraz daha aksamasın istedim. Hem önemli bir şey yokmuş zaten."
"Neden miden bulanıyormuş?"
"Yaygın bir mikrop mu ne kapmışım.."
Yalanın böylesi, diye geçirdim içimden..
"İyi bakalım. 1 saate evde olurum, bilgin olsun güzelim.."
"Peki.."
Kapanan telefonla birlikte eve geldiğimizi farkettim. Kapım açıldı, arabadan inip eve geçtim. Kapıyı çalmama kalmadan bir hizmetli açmıştı zaten.
"Hoşgeldiniz Helin Hanım.."
Holdeki pufa oturdum. Bacaklarım beni taşımıyordu artık.
"İsmin ne?"
"İsmim Havva."
"Odamdaki jakuziyi hazırlar mısın Havva?"
"Tabiki efendim.." Diyerek koşa koşa yukarı çıktı kadın.
Arkasından boş boş bakıp ayağa kalktım, mutfağa girdim. İçerideki hizmetçiler bana tip tip bakıyordu. İçlerinden biri yanımda belirdi.
"Efendim neden buraya kadar zahmet ettiniz? İstediğinizi biz getirirdik..."
"Su." Dedim ciddi bir ifadeyle.
Hemen birisi elime bir bardak tutuşturdu. Birkaç saniye içinde nasıl doldurmuştu bu bardağı? Tip tip bakıyordum.
Suyun yarısından azını içip tezgaha bıraktım, bir şey söylemeden çıktım mutfaktan.

Odama çıktığımda az önce beni karşılayan hizmetli de banyodan çıkıyordu. Gülümseyerek konuştu,
"Banyonuz hazır efendim."
"Teşekkür ederim.." Dedim.
"Arzu ettiğiniz başka bir şey var mı?"
"Teşekkür ederim."

Hizmetli odadan çıkınca üstümdekilerden kurtulup jakuzinin içine attım kendimi..
Bedenimle beraber, göz yaşlarımı da serbest bıraktım..
-------------

Banyodan çıkıp üstüme uzun kollu, bej rengi, etekleri volanlı, diz üstünde bir elbise giymiştim.
Ayağıma da bordo babetlerimi geçirdim, saçlarımı salık bırakıp salona indim.
İndiğim sırada bir hizmetçi koşuşturarak kapıyı açtı. Gelen Tolga'ydı. Onu görünce ister istemez gülümsedim...

-------------

Yemeğin ardından salonda oturmuş, muhabbet ediyorduk.
"Ne dedi Ayten Hanım?" Diye sordu.
"Hiç.." Diye mırıldandım.
O konunun açılmasını şuan için istemiyordum.
"Beni Ayten Hanım'ı aramak zorunda bırakma Helin.."
Ben ne yapacağımı düşünürken çalan telefonumun sesi imdadıma yetişti.
"Telefona bakıp geliyorum." Deyip yerimden kalktım, odaya çıktım.
Komodinin üstünden telefonumu alıp açtım,
"Söyle güzelim.."
"Ablaaaaa..."
"Efendiiiiiim..."
"Canım ablaaaaaam..."
Gülerek konuşurken aynı anda evde geziyordum. Odadan çıkıp yandaki çocuk odalarından birine girdim, sallanan koltuğa oturup kucağıma da bir oyuncak ayı aldım.
"Pelin, ne istiyorsun?"
"Ablacıııım. Bak şimdi, ben çarşamba günü bizim kızlarla alışverişe çıkacağım ve sonra da benimkiyle buluşup sinemaya gideceğiz. Evdeki tüm giysileri giydim onunlayken, bi' kerecik senden giyineyim miii?"
Sırıttım.
"Tamam başımın belası. Yarın gel güzel bir şeyler seçelim."
"Bayılıyorum sana! Mükemmelsin ablamm!"
"Biliyorum tatlım. Annemle babama çok selam söyle. Hatta gelirken annemi de getir yanında?"
"İşi yoksa getiririm onu da. Öpüyorlar seni."

Telefonu kapatınca bir an olduğum yere şaşırdım. Pespembe duvarları olan bebek odasında, sallanan koltukta oturup sallanıyor, kucağımdaki pembe peluş ayıyla oynuyordum.

Tolga'ya söylemem gerekenler vardı, ama cesaretim yoktu. Aslında gerçeği kabullenmeye cesaretim yoktu. Kucağımdaki ayıya bakıp konuştum;
"Sence ne tepki verecek?" Dedim..

"Kim, neye, nasıl tepki verecek?"
Duyduğum sesle irkildim. Kapıya dönünce, kollarını göğsünde bağlamış, kapıya yaslanmış, gülümseyerek beni izliyordu.
"Ha?" Ağzımdan çıka çıka bu mu çıkmıştı? Aferin Helin..
Yaklaşıp karşımdaki beşiğe yaslandı, ellerini ceplerine koydu. Biraz gergin görünüyordu.
"Bana söylemek istediğin bir şey mi var?"
Kucağımdaki ayıcığı bırakıp koltuktan kalktım, dibinde durdum.
"Hayır, nereden çıkardın ki?"
"Ayıcıkla konuşmandan işte."
"Ha. O mu?
"Evet, o?"
"Şampuan."
"Şampuan?"
"Evet şampuan. Şampuanımı değiştirdim, beğenmemenden korkuyorum."
Böyle salak bir bahane olabilir mi ya? Nasıl gerizekalı bir insanım ben? Aferin Helin? Aferin...
"Bu muydu yani?" Yüzünde inanmadığına dair bir ifade vardı.
"Buydu, ne olacaktı ki?"
"Bilmem.."
"Uyuyalım mı artık? Çok uykum geldi.."
"Tamam, gel hadi." Deyip belimden tutup odamıza yönlendirdi.
Giyinme odasına geçip üstüme toz pembe bir gecelik geçirdim, saçlarımı salıp iyice şekillendirdim, odaya geçtim. Tolga duştan çıkmamıştı.
Susadığımı hissedince odada su aradım, bulamayınca da söylene söylene aşağı kata, mutfağa indim.
Büyük bir bardak soğuk suyu doldurup içtim, bir büyük bardak daha doldurup yanıma aldım, tam merdivenden çıkarken telefonumun sesini duydum.
"Helin, telefonun çalıyor!"
"Açsana!"
"Nerede?"
"Zincir saplı Kors'umda!"
Aynı anda merdiven çıkmam bitmişti. Odaya girdim, oradan da giyinme odasına geçtim. Tolga telefonu arıyordu. Merdivenlerden inerken elindeki çantayı düşürdü, içindeki her şey yere döküldü. Gülmeden edemedim. Telefonumu alıp uzattı, açtım.
"Efendim Yenge?"
"Helin, nasılsın kızım?"
"İyiyim, siz nasılsınız?"
"İyiyim canım, yarın müsait misin diye soracaktım."
"Müsaitim, evdeyim. Pelin'le annem uğrayacak hatta. Neden ki?"
"Beraber alışverişe çıkalım diyecektim. Yeğenimin düğünü var üç hafta sonra, hiçbir şeyim hazır değil.."
"Anladım, yarından sonraki gün gitsek?"
"Olur tatlım."
"Tamam o zaman, yarın konuşuruz yine yenge."
"Tamam Helin'ciğim, Tolga'ya da selam söyle öpüyorum ikinizi de.."
"Söylerim.."
Deyip kapattım telefonu. Arkamı döndüğümde Tolga bana tip tip bakıyordu. İlk başta sebebini anlayamadım. Ta ki, elindeki kağıtları görene kadar..
Ultrason fotoğrafları ve tahlil sonuçları..

Bir kağıtlara, bir bana bakıyordu. Şaşkınlığı yüzünden okunmayacak gibi değildi. İlk kez bu kadar ifadesiz görüyordum onu..
"Helin.."
"Tolga.." Diye mırıldandım.
"Bu doğru mu?" Dedi.
Gülümsedim.
"Doğru..."
Birkaç adım attı, burun burunaydık..
"Şimdi ben.." Dedi, inanmamış gibi görünüyordu.
"Baba oluyorsun.." Diye mırıldandım, başımı yere eğerek.
Çenemden tutup başımı kaldırdı, alnıma bir öpücük bıraktı, alnını alnıma yasladı. Elleri yüzümdeydi.
"Teşekkür ederim.." Diye mırıldandı. Yüzümdeki ellerini belime sarıp sıkıca sarıldı.
"Çok teşekkür ederim!"

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 52K 49
-"Ah Tanrım! Beni korkuttun." Kelimelerin döküldüğü dudaklarının kıpırtısıyla dudaklarımı yaladım. Ona eşlik eden sesi kulaklarımı okşadı. Erkekliğ...
22.1M 900K 116
İşte oradaydı... Muhtaç olduğum kadın korkuyla bana bakıyordu. Ona biraz daha dokunmazsam sanki ölecektim. Bu hastalıklı duygular beni resmen ele geç...
142K 8K 23
❝ Konserdeki Sevgilim: Mine, üç ay. Konserdeki Sevgilim: Sadece üç ay çıkıyormuş gibi davranacağız. Konserdeki Sevgilim: O kadar. Siz: Üç ayın sonun...
3.3M 97K 75
Ada: Son bir defa gör beni Ada: Son bir defa duy Ada: Son bir defa sarıl bana Ada: Son bir defa ellerimi tut Ada: İmkansız biliyorum Ada: Ama son bi...