Aşk-ı Mardin

De yillmazey

672K 30.2K 7K

Yasmîn, annesiyle birlikte Zemheroğlu konağında çalışmaktadır. Zemheroğlu Mardin'in en köklü aşiretidir. Yas... Mais

1.BÖLÜM
2.BÖLÜM
3.BÖLÜM
4.BÖLÜM
5.BÖLÜM
6.BÖLÜM
8.BÖLÜM
9.BÖLÜM
10.BÖLÜM
11.BÖLÜM
12.BÖLÜM
13.BÖLÜM
14.BÖLÜM
15.BÖLÜM
16.BÖLÜM
17.BÖLÜM
18.BÖLÜM
19.BÖLÜM
20.BÖLÜM

7.BÖLÜM

31.5K 1.2K 154
De yillmazey

KİTABIMI BEĞENMENİZ
DİLEĞİYLE,
İYİ OKUMALAR DİLERİM❤️

yillmazey hesabımı takip etmeyi unutmayın

☀️

Yıllarca eski yatağımda, rutubetli tavanı izleyerek düşündüm; biz mıydık acı yoksa acı bizi esir mi almıştı?
Her gece bu iki soru kafamda dolaşıp duruyordu ve ben cevap bulamıyordum. Şimdi ise cevabım vardı. Acı biz'dik, biz acının esiri değil, acı bizim esir'imiz olmuştu. Yoksa bir insan bu kadar acının ateşi içinde yanamazdı, dünya bu kadar zalim değildi demi?

Yıllarca cevapsız kalan iki sorum şuan cevap bulmuştu. Acı içinde, korku içinde, alevlerin arasında ben sorularımın iki cevabını da bulmuştum.
Hayatım, hayatımız biz daha rahimdeyken karanlık'mış. Mutsuzluğumuz daha Dünya'ya gelmeden belirlenmişti. Bu haksızlıktı, mutluluğu haketmeyen insanlar gününü gün ederken, annem ölene kadar -ölürken de- bir kez olsun mutlu olamadan ölmüştü. Benim güzel annemin mutluluğu hep yarım kalmıştı, annemi hep yarım kalmıştı. Oysa çok isterdim mutluluğu doruklara kadar yaşasın ama yazgı buna engel olup annemi benden almıştı. Annem bir kez olsun mutlu olamadan göç ederek gitmişti bu fani Dünyadan.
Çok isterdim beni de alsın yanına birlikte giderdik bu Dünyadan.

Her saniye 'gözlerimde yaşlar kalmadı.' dediğimde yaşlar akıyordu gözlerimden.
Bitti zannediyordum yaşlarımı ama bitmemişti acı geçmiş'miydi ki gözyaşları bitsin. Bitmeyecekti ne acı, ne gözyaşları.
Acı acıtmaya devam ederken, gözyaşları akmkaya devam edecekti. Ben öyle bir yangındım ki kendi suyum bile yangını mı söndür'müyordu.

Eskimiş koltuğun üzerinde tedirginlikle oturuyordum. Kalbim etimi dövüp yerinden çıkmak istiyordu. Ellerimi korkuyla birbirine acıtacak derece de sürtüyordum.
Yaşlı gözlerimi karşımda ki koltukta yatan baygın Barandan ayırmıyordum.
Baygındı bana zarar veremezdi ama ben yine de çok korkuyordum.
Kız, Baran'ın kafasına odun vurarak bayılttığında karşık duygulara dayanamayarak krize girmiştim. Kız krize girdiğini gördüğünde odunu elinden atarak hemen yanıma gelmişti bana dokunmak istediğinde ise geriye doğru kaçmıştım ve bu eve geldiğimden -getirildiğimden- beri tek kelime etmemişken, kızın bana dokunmaya çalıştığında avazım çıktığı kadar bağırmıştım. Hem bağırmama hemde konuşmama iri açtığı gözleriyle bakarken sessizce geri çekilmişti. Dede temkinli adımlarla bana yaklaştığında dede'ye bağırmamıştım aksine dede'ye sığınmıştım. Dede, beni yerden kaldırıp koltuğa oturttuğunda beni sakinleştirmeye çalışıyordu. En sonunda beni sakinleştirmeyi başarmıştı ama ağlamamı sakinleştirememişti.
Kız da Baran'ın kolundan tutarak çekiştire çekiştire karşımda ki koltuğa yatırmıştı. Kafasını kontrol ettiğinde 'kafası hala aynı kalınlıkta. Tüh, keşke daha hızlı vursaydım hıyarın kafasına.' diyerek kafasını yastığa bırakmıştı.
Aradan geçen yarım saatte kimse konuşmuyordu. Dede benim yanımda oturmuş elimi tutarak bana güvence veriyordu. Kız da ayakta dikilmiş Baran'a bakıyordu arada da kendi kendine mırıldandı'yordu.
İkisi de ağzını açmıyordu çünkü; ikiside ne diyeceğini bilmiyordu. Baran, bana 'karım!' demişti. İkiside Baran'ın karısı olup, olmadığımı düşünüyordu daha sonra halime ve parmağıma bakarak karısı olma düşüncelerini def ediyordular.

Kız bir iki adım adımlayarak Baran'ı kolundan dürttü. Her hangi bir tepki olmayınca kız kıstığı gözleriyle kendi kendine konuştu.

"Niye uyanmıyor bu hıyar?!"

Gözlerimi Baran'dan, kıza çevirdim ne kadar acılar içinde olsamda cesaretine, korkusuzluğuna hayran kalmıştım. Hiç korkmadan Baran'ın kafasına odunu geçirerek bayıltmıştı. Karşısında hiç korkmadan dik durmuştu. Keşke bende onun gibi dik dura bilseydim belki bu kadar çok canım yanmazdı.

"Heyy, hıyar uyansana." dedi kız Baran'ı dürterken.

Baran uyanmıyordu. Artık kız odunla nasıl vurduysa yarım saattir gözünü açmıyordu.

Salon yine sessizliğe baktığında beş dakika geçmemişti ki sessizlik bozulmuştu. Hayır, kızın kendi kendine konuşması bozmamıştı sessizliği kapıya vurulan sesler bozmuştu. Gelen her kimse kapıyı kıracak derece de sert vuruyordu. Oturduğum yerden ellerimle destek alarak kalktım. Kalbim az önceki atışlarına nazaran daha hızlı ve korkulu atıyordu. Gelen kişi kim bilmiyordum ama benim için geldiğini biliyordum.
Kız da korkuyla bana döndüğünde ikimizinde korku dolu gözleri birbine değmişti. Ne yapacaktım ben, Baran'ın karısı falan olmak istemiyordum.
Dudaklarımın arasından hıçkırık kaçtığında ardı arkası kesilmemişti.
Kapıyı kıracak gibi vuran kişi bağırarak
içimi iyice korkuya boğdu.

"Açın lan kapıyı, o orospunun içeride olduğunu biliyorum açın!"

Söylediği sözler ağırıma giderken korku beni bataklığına çekmişti.
Vücudumu tekrardan titreme ele aldığında geriye doğru sendelleyerek koltuğun başını tutundum. Allah'ım yardım et bana.

"Bapîr, em ê çi bikin?!"
(Dede, ne yapacağız?!)

Kafamı dede'ye çevirerek yardım dileyen gözlerimle, mavi gözlerine baktım.
Dede bana bakıyordu, gözlerinde acıma vardı.

"Bapîr, em ê çi bikin?!" diye bağırdı kız. Sesinde korku vardı.

Dede gözlerini benden çekerek duvara sabitledi. Düşünüyordu, beni kurtaracaktı bunu hissetmiştim.
Kapı vurulmaya devam ediyordu, vuran kişi öfkeyle bağırmaya devam ediyordu.
Kapıdan çıkan ses yerimden sıçramama neden oluyordu.

"Bapîr," dedi ağlamaklı çıkan sesiyle.
(Dede,)

Saniyeler içinde yeşeren umudum, saniyeler içinde soldu.
Dudaklarımdan bir hıçkırık daha koltuğunda artık yolun sonuna geldiğimi anlamıştım. Ben kurtulamayacaktım, Baran'ın karısı olacaktım ve hayatım zindan olacaktı.
Başım önüme düşerken gözyaşlarım yere damlıyordu. Yirmi yaşındaydım, yirmi yıldır hayattaydım bir kez olsun mutlu olmamıştım. Annemin rahimdeyken mutsuzluk göbek bağı olup bağlanmıştı karnıma. Doğduğum sıra göbek bağını kesmişlerdi ama mutsuzluk yine göbek bağı olup bağlanmıştı.

Kolumda bir el hissettiğimde kafamı kaldırmadan kafamı çevirdim. Dede kolumu tutarak yürüme mi söylüyordu. İçimde ki solan umut tekrar yeşerdiğinde kafamı kaldırdım. Dede yürüme mi söylemeye devam ederken, dede'nin söylediklerine uyarak yürüdüm. Diğer eliyle de torunun kolunu tutarak hızlı yürümemizi söyledi.
Kapı artık çalınmaya değil, kırılmaya çalışıyordu. Kapının arkasında ki kişi içeri girmeden yok olmamız gerekiyordu.
Bir odanın önüne geldiğimiz de dede kapıyı açtı kolundan ittirerek içeri girme mi söyledi ardımdan kız içeri girdi sonra dede. Kapıyı arkamızdan kapatarak odanın ortasına doğru yürüdü.

"Delal, xalîçeyê rakin."
(Delal, halıyı kaldır.)

Kız ilkten şaşırarak dedesine baksada sonra kıpırdayarak halıyı kaldırdı.
Kız, halıyı kaldırdıktan sonra dede'nin bir şey demesine izin vermeden bir şeyi çekistirmeye başladı. Yerden ayrılan şeyle dudaklarım şaşkınlıkla aralandı. Yerin altında bir bölme vardı!

Kız belini dikleştirerek bana baktığında hafifçe güldü. Artık şaşkınlıktan yüzüm nasıl bir hal aldıysa kızı güldürmüştü.
Kız yerinde durmaya devam ederek elini bana uzattı.

"Yasmin," dedi ilk adımı söyleyerek. "hadi gel."

Şaşkınlığımı daha üzerimden atamazken kendimi toparlayarak adım adım kıza yaklaştım ama elini tutmadım. Kız elini tutmamı sorun etmezken parmak uçlarıyla belime ufak baskı uyguladı.

"Hadi, gir içeri." dedi kız sabırsızca.

Gözlerimi bölmenin içindeki merdivenlere diktim. Yavaşça ağrılar içinde eğildiğimde merdivenlerden aşağı indim. Ayaklarım yere değdiğinde karanlık bölmeyi inceledim. Eminim bölmenin kapısını kapandığında içeri cılız bir ışık bile girmiyordu.

"Bapîr haydê!" dedi kızı.

Dede bölmeye yaklaşarak eğildi ve merdivenlerin yarısını indi.

Kız bölmenin kapısını kaldırarak dede'nin ellerine bıraktı. Dede ellerinin içiyle bölmenin kapısının kapanmasına engel oldu. Bölmenin üstünü birşey kapladığında dede'nin kolları titremeye başladı ama yılmadı bölmenin kapısını daha yüksek kaldırdı. Kız halının altından yılan gibi sürünerek bölmeye geldi. Kız merdivenlere bir adım attığında, dede aşağı iniyordu. En sonunda kızda bölmenin içine girip, bölmenin kapısını kapattığında karanlık bizi yutmuştu. Karanlıktan dolayı ellerim ve çorapların içinde olan ayaklarım buz kesmişti. Karanlıktan çok korkuyordum, hayatım karanlık olmasına rağmen.
Bölmenin içinde ani bir ışık yayıldığında gözlerimi kısarak ışığın kaynağına baktım. Kız elinde tuttuğu telefonla karanlık bölmeyi aydınlatıyordu.

"Bapîr em niha çi bikin?"
(Dede şimdi kalacağız?)

"Em ê li benda şevê bisekinin."
(Geceyi bekleyeceğiz.)

Kız şaşkınlıkla dedesine bakıyordu.

"Çima?"
(Neden?)

Dede, kızın sorduğu soruya sessiz kalarak yerde oturan, dizlerine kendine çekirerek oturan bana baktı. Kız da, dede'nin bakışlarını takip ederek bana baktı. Gözlerim ikisi arasında gidip gelirken ısrarla bana bakmaları gözlerimi onlardan kaçırmama neden oldu. Kız, dedesini unutarak karşıma gelerek benim gibi yere oturdu.
Elinde ki telefonu ortaya doğru bıraktı.
Dede merdiven basamağına oturmuş ikimzi seyrediyordu.
Bir süre sessizlik hakim oldu. Yukarı da neler oluyordu bilmiyorduk içeri ses gelmiyordu ama tahmin edebiliyorduk.

"Hıyar'ın gerçekten de karısı'mısın?"

Ani sorulan soru beni düşüncelerimden sıyırıp duraksamama neden oldu.
İki üç dakika sessiz kaldıktan sonra ilk defa kızın sorduğu soruyu kafamı iki yana sallayarak cevapladım.
Kız ona cevap vermeme şaşırarak ilkten duraksadı sonra temkinlice sorularını sormaya devam etti.

"Bu köyde mi yaşıyorsun?"

Kafamı iki yana salladım.

"Başka bir köyde mi yaşıyorsun?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

Kız sessizleşti sonra temkinli bir öfkeyle kalp yaralayıcı bir soru sordu.

"Kaçırıl'dın mı?"

Kafamı aşağı yukarı salladım.

"Vay namussuz! Bilseydim kafasına daha sert vururdum!"

Kız cevabım'la parladığında Barana saydırma'ya başladı.

"Îcar çi hat serê diya te?"
(Peki annene ne oldu?" Dede'nin sorduğu soruyla acım canımı daha çok acıttı.

Gözlerimde ki yaşlar hızlanarak yanaklarımı kapladığında dudaklarımdan küçük hıçkırıklar kopuyordu. Bir elimi ağrıyan kalbime bastırarak dudaklarımı araladım.

"Öl-öldü."

Sessiz söylemiştim ama kızda, dede de duymuştu. İkside buz kesmiş yüzleriyle şaşkınlıkla bana bakıyordu. İkisi de annemin öldüğünü söyleme mi beklemiyordu.
Kız gözlerini kaçırarak bakışlarını yere sabitledi, dede sorduğu soruya pişman olarak kafasını eğdi, bense annemin ölümüyle bir kez daha yüzleşerek kendime lanet ettim.

☀️

Gözlerimi yavaşça araladım. Yaslandığım yerden doğrulmaya çalışırken boyun ve omuzuma saplanan ağrıyla yüzümü buruşturarak elimi omzuma attım. Omzu ma ve boynu ma elimle masaj yaparak ağrıyı geçiştirmeye çalıştım.
Ağrı yavaş yavaş geçtiğinde oturduğum yerden kalktım. Etrafıma baktığımda kız ve dede'nin olmadığını gördüm. İlkten korksam da sonradan çıkmışlardır diye düşündüm derken tekrar korku beni esir aldı. Madem çıkmışlardı beni niye çağırmamışlardı?
Merdivenlerden dikkatle çıktım bölmenin kapağını ittirerek açtım. Gözlerime vuran beyaz ışıkla gözlerim hafiften yaşardı. Merdivenlerde ki bir elimi gözlerimi siper ederek merdivenlerden çıkmaya devam ettim.
Tamamen bölmeden çıktığımda gözlerime siper ettiğim elimi yanıma indirdim. Işık o kadar aydınlıktı ki, bir an  beyaz bu renk mi diye kendi kendime soru sordum. Gözlerimi odada gezdirdiğimde eşyalardan başka bir şey olmadığını gördüm.
Odayı daha fazla bakmayı bırakıp yavaş adımlarla odadan çıktım. Odada ki aydınlık kısa koridorda da parlıyordu.
Başka bir odadan sesler geldiğinde irkilerek geriye bir adım attım. Kalbim korkudan çok hızlı atıyordu.
Bir adım öne atarak sesler gelen odaya doğru ilerledim. Her adımım da sesler artıyordu. Odanın önüne geldiğimde titreyen elimi kapının kulpuna koydum, ne kadar korksam da kulpu aşağı indirerek kapıyı açtım, kafamı açtığım aralıktan uzatarak odanın içine baktım. Gördüğüm kişiyle gözlerim şaşkınlıktan kocaman açıldı. Anne?

"Yasmîn, güzel kızım niye kapının aralığında duruyorsun? Güzel kızım, gelsene anneciğinin yanına." dedi annem kadife sesiyle.

Yarım açtığım kapıyı tam açarak bedenimi içeri soktum.
Annem koltukta oturmuş gülümseyen yüzüyle bana bakıyordu.

"Anne," dedim kısık sesle.

"Kızım." dedi annem şefkatle.

Bembeyaz uzun bir elbise giyinmişti, uzun saçları açık, yüzü dupduru'ydu. Teni de daha beyaz, daha parlak duruyordu.

"Kızım, gelsene yanımıza." dedi annem bakışlarını kucağına indirirken.

Gözlerimi annemden ayırdım kucağına baktım. Beyaz kıyafetlerin, beyaz battaniye'nin içinde çok sevdiğim kardeşim Behram vardı.
Ellerini hareket ettirerek tatlı sesiyle kıkırdıyordu.
Gözlerim hipnoz olmuş şekilde ikisini izlerken adımlar atarak ikisine yakınlaştım. Gözlerimi ikisinden ayırmadan yere çömeldim. Gözlerim bir an kıyafetlerime kaydığında şaşkınlığım iki katına çıktı. Üzerimde beyaz bir elbise vardı, üstünde de siyah noktalar.

"Kızım,"

Annemin sesiyle şaşkın bakışlarımı anneme çevirdim.
Annem bir elini yanağıma koyarak şefkatle okşadı.

"Anneciğim,"

"Anne, annem."

Annem'in yüzünde ki gülümseme büyüdü.

"Anne, seni çok özledim!"

Annem hafiften kaslarını çattı.

"Beni özledin mi? Ben hep burdaydım kızım."

Akan burnumu çekerek kafamı iki yana salladım.

"Sen öldün anne, sen gittin." dedim çatallaşan sesimle.

Annem çattığı kaslarını düzelti beyaz dişlerini göstererek güldü.

"Ben gitmedim kızım, ben hep burdaydım." dedi ve yanağımda ki eli kalbime indi.

Kafamı eğerek kalbimin üzerine duran eline baktım. Annem kalbimin üzerinde ki elini çeneme atarak kafamı kendisine doğru kaldırdı. Dudaklarında ki gülümseme hiç silinmiyordu. Her duamda ettiğim gibi annem gülüyordu.

"Ben gitmedim kızım, ben hep burdaydım. Asıl, asıl giden sensin."

Şaşkınlıkla kaşlarım yukarı doğru kalktı.

"Ben mi?"

Annemin dudaklarında ki gülümseme hafiften kırıldı. Hayır, hayır kırılmasın gülümsemesi.

"Evet kızım, sen. Sen gittin kızım ve geri dönmedin." dedi ve gözlerinde beliren hayal kırıklığıyla gözlerime baktı.
"kardeşini neden bıraktın Yasmîn? Biricik kardeşin sensiz acılar içinde ve durmadan ağlıyor, kimse onu susturamıyor çünkü; erkek kardeşin Behram annesini değil, ablasını istiyor ama ablası kardeşinin yanına gitmiyor."

Kalbimde bir sızı hissederken kafamı iki yana salladım.

"Anne, Behram burada. Bak anne, Behram senin kucağında." dedim annemin kucağında ki Behramı gösterirken.

Annem'in gülümsemesi tamamen kırıldı, gözlerinde ki hayal kırıklığı tüm yüzüne yayıldı.

"Hayır kızım. Behram benim kucağımda değil. Bu gördüğün bebek özlem. Sen kardeşini çok özledin ama çektiğin acı Behram'ı unutma'nı sağlıyor oysa sen ben Behram'ı asla unutmam
demiyor'muydun?"

Annem'in sorduğu soruya cevap vermeyerek gözlerimi, gözlerinden kucağına indirdim. Az önce annemin kucağında kardeşim varken şuan kardeşim yoktu.

"Behram'ı unuttun mu Yasmin?" diye soran annemin yüzüne tekrardan baktım. Dudaklarımı araladım bir şeyler söylemek istedim ama söyleyemedim.

"Kardeşin, seni çok özledi." dedi annem bu sefer.

Annem'in yüzünü mutsuzluk esir almıştı.
Dudakların'ın kıvrımları aşağı sarkmış, üzgün gözlerle bana bakıyordu.

"Kardeşin, seni çok özledi." dedi annem bir kez daha.

Aniden odayı Behram'ın ağlayarak, çığlık attığı sesler yankılanınca korkuyla gözlerim doldu. Sesi tüm odada yankı yapıyordu.

"Duyuyor'musun benim kuzum'un sesini, nasıl da ağlıyor."

Behram'ın sesi giderek yükseldiğinde ellerimi kulaklarıma bastırdım.

"Behram'ın yanına git Yasmîn."

"Neden hala buradasın, Yasmîn? Kardeşin seni çok özledi."

"Behram seni çok özlüyor ablası. Sensiz her gece ağlıyor."

"Behram'ın yanına git."

"Gözlyasları hiç dinmedi kızım, sensizlikten çok ağlıyor."

Annemin dudaklarından çıkan cümleler beni delirtirken kalbimin yeteceği kadar bağırdım.

"BEHRAM!"

~
Yattığım yerden bağırarak doğruldum.
Vücudum gördüğüm rüya yüzünden terler içinde kalmıştı. Elimi hızlı atan kalbimin üzerine koyarak nefes almaya çalıştım. Annem rüyama gelmişti ve Behram'a neden sahip çıkmadığımı soruyordu. Acılarım o kadar büyüktü canımın cana'nı olan Behra mı unutmuştum. Kaç gün geçti aradan, kaç saat, kaç dakika bir kez olsun aklıma gelmemişti. Ben unutmuştum Behrammı'mı, ben nasıl unutmuştum kardeşimi? Öldü mü, yaşıyor mu bihaberdim.

"Yasmîn iyi misin, ne oldu?"

Kızın endişe dolu sesini duyduğumda düşüncelerimden sıyrılmadan yeşil gözlerimle kızın endişe dolu gözlerine baktım. Gözlerimden yaşlar boşalırken mırıldandım.

"Beh-Behram... Behram!" dedim çatallaşan sesimle.

Kızın endişesi merak bırakırken kaşlarını çattı.

"Behram kim?"

Dudaklarımdan ardı ardına hıçkırıklar koparken cevap veremedim. Eğer annem rüyama girip Behram'dan bahsetmeseydi kardeşimi hiç hatırlamayacaktım.
İki elimi yüzüme kapatarak ağlamaya devam ettim. Annem benim rüyama gelmişti, beni çok özlediğini söylemişti aynı zaman da Behram'ı neden unuttuğumu sormuştu. Benim canım nasıl da ağlıyordu öyle.

"Yasmîn,"

"Aklımı kaçıracağım nerede bu kız?!" diye bağırdı Baran.

Yukarı da, altında olduğumuz odada bir bağırış sesi koptu bize boğuk sesi geldi.
Anında ağlamam kesilirken ellerimi yüzümden çektim. Kızla göz göze geldiğimiz de ikimiz de aynı anda yutkunduk.

"Bilmiyorum, ben geldiğimde evde kimse yoktu. Sende baygın koltukta yatıyordun." diyen başka bir adamın sesi geldi.

Bağırış ve kırılma sesi geldi.

"O küçük orospu olmasaydı Yasmîn benimle olacaktı! Hepsi o küçük orospunun yüzünden!"

Korkuyla kafamı merdiven tarafına doğru çevirdiğimde dede'yle göz göze geldik. Buruşuk elinin işaret parmağını kaldırarak dudaklarına yasladı. Sessiz olmamızı söylüyordu. Dede oturduğu merdivenden yavaşça hareket ederek bizim yanımıza geldi.
İçimde kocaman bir korku yeşermişti, bu yeşeren korkunun kökleri çok sağlamdı.

"Peki şimdi ne yapacağız?"

"Ne mi yapacağız tabi ki Yasmîn'i arayıp, bulacağız! Tabii o küçük orospu'yu da unutmamak gerek, onu bir bulayım kafama odunla vurmak neymiş göstereceğim ona!"

Korkuyla yanımda ki kıza baktım kaslarını çatmış öfkeyle yukarı bakıyordu. Baran'ın söylediği sözler onu korkutmamış aksine öfkelendirmişti. Ne kadar korkusuz bir kızdı.

"Eee, nereden başlayacağız aramaya?"

"Fazla uzağa gitmiş olamazlar. Sen dağ köylerine bak bende bu taraflara bakacağım."

"Ya tekrardan buraya gelir-"

Baran sertçe konuşan kişinin sözünü kesti.

"Gelmezler buraya, hadi vakit kaybetmeyelim."

Duyduğumuz son cümle bu olmuştu.
Odanın kapı kapanma sesi geldiğinde çıktıkların'dan emin değildik o yüzden yarım saat boyunca ses çıkarmadan bekledik.
Yukarıdan ses gelmediğinde kız bir adım öne çıkarak sessizce konuştu.

"Gitmişlerdir evden artık yukarı çıkalım." dedi gerginlikle.

Ben birşey demezken dede, kızı kafasını sallayarak onayladı.

"Haydê." dedi dede ve merdivenlere doğru ilerledi.
Merdivenlerden yavaşça çıkarken bölmenin kapısını eliyle ittirerek açmaya çalıştı. Kapının üzerine halı serili olduğu için kapı tam açılmıyordu.
Kız hızlı adımlarla dedesinin yanına gitti. Dedesine yardım ederek kapıya baskı uygulayarak biraz daha kapıyı açtı. Bölmeden çıkarak halının altından süründü. Halın'ın ağırlığı bölmenin kapısından kaldırıldığında, dede kapıyı geriye doğru iterek kapıyı açtı.
Dede merdivenlerden inmeden hala yerinde duran beni çağırdığında irkilerek kendime geldim küçük adımlarla dede'nin yanına gittim. İlk dede çıktı bölmeden ardından da ben.
Kız, bölmenin kapısını kapattı, halıyı da bölmenin üstüne örttü böylece bölme saklandı.
Kız hızlı adımlarla yanımıza geldi endişeyle konuştu.

"Hemen gitmemiz lazım buradan!" dedi.

"tu rast î keç."
(Haklısın kızım.)

Üçümüz odadan çıktığımız da dede kendi odasına girdi kendine kıyafet almak için, bizde kızın odasına girdik.
Ben hiçbir şey yapmadan yatağın üstüne oturmuş'tum, kızda eline aldığı çantayla kendine bir kaç kıyafet koyuyordu.
Kıyafetleri dolaptan çıkarttığı gibi direk çantasına atıyordu. Dolabın kapağını kapattı, çantasının fermuarını çekiştirerek kapattı. Dolabının alt çekmecesinden iki tane siyah şal çıkarttı.
Bir tanesini yüzü fazla görülmeyecek şekilde kafasını örttü. Elinde ki katlı şalı açarak yanıma geldi benimde fazla yüzümü gözükmeyecek şekilde örttü.
Gözlerimi gözlerine çıkarttığım da göz göze geldik. Şalimi düzelten elleri durdu.
Ellerini şaldan çekerek kucağımın üstünde olan ellerimin üstüne koyarak, sıktı.

"Merak etme o pislik seni asla bulamayacak!" dedi güven verici bir sesle.

Dudaklarımı aralayıp teşekkür etmedim ama gözlerimde minnet vardı. Kız bunu anladı dudaklarında küçük bir tebessüm oluştu. Ellerini, ellerimden çekerek koluma girdi beni yatağın üstünden kaldırdı. İkimizde odadan çıktığımız da, dede'nin de çıktığını gördük.
Elinde ki küçük çantayı kıza doğru uzattı.

"Haydê, haydê!" dedi dede.
(Hadi, hadi!)

Üçümüz gecenin esiri olduğu karanlıkta dışarı çıktığımız da rüzgar ılıklığını yüzüme vurdu.

"Hadi kimse görmeden bir an önce gidelim!" dedi kız sessizce fısıldayarak.

Dede bastonundan destek alarak hızlı hızlı aşağı doğru yürümeye başladı. Kızda koluma girerek, bana destek olarak yürüdü. Gecenin sessizliğinin içinde yürürken birisi bizi görecek diye ödüm kopuyordu. İçten içe de nasıl gideceğimizi düşünüyordum derken kızın ve dedim aniden duraksamasıyla bende birinin bizi gördüğü korkusuyla duraksadım ama öyle olmamıştı, kimse bizi görmemişti. Kız elinde olan anahtar arabasıyla hemen yanımızda olan eski, küçük arabanın kilidini açmıştı. Ben şaşkınlıkla kıza bakarken, kız gözlerini arabadan çekmeden konuştu.

"Bu daha neki?" dedi bana hitaben.

Hiçbir şey söylemeden bakışlarımı Arabaya çevirdim.
Dede arabanın ön koltuğunu açarak bindi ardından kapıyı kapattı.
Kız da arabanın arka kapısını açarak bineme mi bekledi. Şaşkınlığım kısa sürerken arabanın içine bindim. Kız elinde olan iki çantayı hemen yanıma koyup, kapıyı kapattı.
Arabanın etrafından dolanıp sürücü kapısını açtı ve koltuğa yerleşti. Anahtarı takarak arabayı çalıştırdı ve bir saniye bile beklemeden arabayı sürmeye başladı. Yaşadıkları mahalleden çıktığımız da kız, üzerinden gitmediği gerginlikle konuştu.

"Nereye gideceğiz?"

Dede'nin cevap vermesini beklemeden, kendimi toparlayarak konuştum.

"...köyüne gidelim." dedim çatlamış sesimle.

Kız şaşkınlıkla aynadan bana baktığında kafamı cama yaslayarak geçtiğimiz yolları izledim bir yandan da düşünüyordum.

Ben acımıydım yoksa kıyamet mi?

Acımla kendimi mi yakıyordum yoksa kıyamet'imle herkesi mi?

İki insan vardı yanımda. İsimlerinden ve merhametlerinden başka hiç tanımadığım iki insan. Beni tanımadıkları halde, benim için yaşadıkları yeri terk ediyorlardı.

Üzgünlerdi, bunu hissediyordum. Hem kendileri için hem benim için.
Derin bir nefes içime çektim ve fısıldadım.

"Allah'ım sen beni affet. Acımla herkesi yakarken, kıyametimle insanları."

☀️

Mardin'in doğan güneşi ilk defa bu kadar çok canımı yakmıştı. Canımdan can gitmişti. İki saat önce yaşadığım köye gelmiştik. Yolculuğumuz sessiz geçmişti. İki ses tek vardı: çalışan arabanın sesi, yolu bilmediği için dede'nin, torununa yolu anlatması.
Yarım saat önce bir mezarlığın önünden geçmiştik. Kalbim çayır çayır ateşler içinde yanmıştı. Annemde artık burada yaşayacaktı. Gözümden bir damla yaş süzülerek aktı.

"Evin... Evin nerede." diye sordu kız aynadan bana bakarken.

"İki kilometre git, ilk gördüğün sağ yola gir, aşağı doğru ilerle." dedim kısaca.

Evime her saniye daha da yakınlaşıyordum ve bu benim sessiz ağlama'mı şiddetlendiriyordu.

Kız dediğimi yaparak iki kilometre ilerledi, ilk gördüğü sağdan girdi, aşağı doğru ilerledi...

Kalbim acı çekmesine rağmen hızlı atıyordu. Bu nasıl bir yazgıydı böyle?

"Burada dur." dedim hafiften doğrulamak.

Kız arabayı durdurduğunda gözlerimi kapattım. İçimde ki acı daha da büyüdü.
Gözlerimi geri açtım camın ardından evime baktım. Titreyen ellerimle kapıyı açtım yavaşça arabadan indim. Daha fazla dayanamayarak hıçkırdım ve gözyaşlarım eşliğinde hıçkırarak ağlamaya başladım. Bir yandan da titreyen adımlarımla evime doğru yürüyordum.

Küçük, taştan evime baktığımda gözlerimin önüne yaşanmışlıklar geldi. Mutlu anılarım, üzgün anılarım geldi.
Daha fazla dayanamayarak dizlerimin üzerine çöktüm.

Acılar, yaşanacaklar daha yeni başlıyordu.

☀️

Bölüme oy vermeyi unutmayın
😉

Sevdiğiniz sahne/ Sevmediğiniz sahne
(Sevmediğiniz bir sahne olduğunu düşünmüyorum)

Sizce gelecek bölümde ne olur?

Instagram hesabım:

Yillmazey

Tiktok Hesabım:

Yillmazey


(Gelecek bölümlerden kesit atıyorum.)

Gelecek bölümde görüşürüz 😘

Continue lendo

Você também vai gostar

9.6M 444K 60
Bir sene içinde hamile kalmazsa bir daha asla anne olamayacağını öğrenince Aslı'nın önünde iki seçenek vardı; durumu kabullenip kaderine razı gelmek...
AHMAK KOCAM 🚬 De 👑

Ficção Adolescente

1.7M 77.3K 40
# 1 - rastgele Her erkek can yakar mı?... Baktım sana.. Kızgın değilim, kırgın değilim, dargın değilim.. Kısacası artık ben sana "hiç bir şey" değili...
200K 3.9K 19
'Sen bana muhtaç olduğunda Aras. İşte bende o zaman gideceğim.'
1.1M 33.5K 32
Mahallenin yaptığı yardımları ile dilinden düşmeyen, bütün kızların deli divane olup peşinden koştuğu, ağırbaşlı, yardımsever ve bir o kadar da sert...