Ya'saklı Bahçe

By suleeterzi

331K 21K 5.1K

Ailesinin zoruyla sevgilisinden ayrılan Ecrin arkadaşının yanına gönderilir ve orada bir adamın kızına bakıcı... More

❀Ya'saklı Bahçe❀
1.Bölüm ❝Yasağa Koşmak❞
2.Bölüm ❝Uzağı özlemek❞
3.Bölüm ❝Yakından Kaçmak❞
4.Bölüm ❝Sebebi sevmek❞
5.Bölüm ❝Yasağı hissetmek❞
6.Bölüm ❝Duygulardan korkmak❞
7.Bölüm ❝Gerçeklere koşmak❞
8.Bölüm ❝Acılardan kaçmak❞
9.Bölüm ❝Farkına Varmak❞
10.Bölüm ❝Karar Vermek❞
11.Bölüm ❝Gerçeği görmek❞
12.Bölüm ❝Yardım Etmek❞
13.Bölüm ❝Karşılığımı Almak
14.Bölüm ❝O Beni Anladı❞
15.Bölüm ❝Sakat Oyun❞
16.Bölüm ❝İyiliğini İstemek❞
17.Bölüm ❝Yeni yol bulmak❞
18.Bölüm ❝Arada kalmak❞
19.Bölüm ❝Yeni Duygular❞
20.Bölüm ❝Hırsı hatırlamak❞
21.Bölüm ❝Kırgınlığı tatmak❞
22.Bölüm ❝Bakışlara dalmak❞
23.Bölüm ❝Sınırı tanımak❞
24.Bölüm ❝Ön yargısız tanımak❞
25.Bölüm ❝Başkasıyla paylaşamamak❞
26.Bölüm ❝Karşındakini görmek❞
27.Bölüm ❝Aradığını bulmak❞
28.Bölüm ❝Uzak duran yakın❞
29.Bölüm ❝Yabancı olan tanıdık❞
30.Bölüm ❝Soğuk yakınlık❞
31.Bölüm ❝Uzak sıcaklık❞
33.Bölüm ❝Ne kadar istediğini görmek❞
34.Bölüm ❝Masum sanmak❞
35.Bölüm ❝Kıymet bilmek❞
36.Bölüm ❝Tatlı anlar❞
37.Bölüm ❝Ona kavuşmak❞
38.Bölüm ❝Bir olmak❞
39.Bölüm ❝Aşkı tatmak❞
40.Bölüm\FİNAL ❝Sıcaklığında kaybolmak❞

32.Bölüm ❝Duyguları açıklamak❞

1.7K 172 48
By suleeterzi

GÖRSEL VURAL

İYİ OKUMALAR 🤍

32.Bölüm "Potansiyelini bulduktan sonra hangi sahnede ve ne zaman parladığının ne önemi var ki?"

"Sonunda geldin demek."

Söyledikleri birer defa daha kulaklarımda yankılandığında aklım bulanıyordu. Bulunduğumuz durum, bedeninin yakınlığı, soluğuma çarpan nefesi, salonun ışığı hepsi. Her şey birbirine girdiğinde olan biteni idrak edemiyordum.

Gerçi olan biten diyecek kadar bir yaşanmışlık birikimimiz olmamıştı ancak son derece çalışan patron ilişkisinden bağlantısız sarfettiği bu kelime karşısında savunmasızdım. Alenen neyi ima ediyordu?

"Ne demek istediniz?" Ürkek bir tavırla bakışlarımı kaçırarak sorduğumda kolundaki eli nazikçe aşağı kaydı ve bedenimle olan temasını tamamen kesti.

İç çekmesiyle beraber yavaşça tekrardan suratına baktığımda öylesine erkeksi, aynı zamanda da sevimli bir tebessüm vardı ki suratında sanki uzun süredir bu anın gelmesini bekliyormuş gibiydi.

"Demek beni kıskanıyorsun."

Kaşlarım çatıldı ve istemsizce bir adım geri çekildim. "Bunu da nereden çıkarttınız?" Evet. Ne yazık ki kontrolümü kaybedip bunu gereksiz tansiyonlarda belli ettiğimi biliyordum ancak böyle yüzüme vurmak zorunda mıydı? Görmezden gelseydi ve bizde bu kasıntı iletişimimize devam etseydik işte. İşine gelmez miydi?

"Sence bunu fark etmek için dahi olmaya gerek var mı?"

"Benim sadece sinirlerim bozuk."

Sıcak tebessümü iyice ısındı. "Benim için hiçbir şey senin refahından önemli değil."

Kaşlarım hayretle yukarı doğru kıvrıldığında neye uğradığımı şaşırmıştım. "Ne-neden benim re-refahım bu kadar önemli?"

"Bunu gerçekten de bilmek ister misin?" Kısılan gözleri iyice ısındığında ifademi denetliyordu. Aslında o da söylemekle söylememek arasında kalmış gibiydi. Her şeyden önce bazı şeylerden emin olmak istiyordu. "Daha doğrusu buna hazır mısın?"

İyice gerilmeye başladığımda şakaklarım kızarıyor, ellerim terliyordu. Kalbim öylesine yoğun bir tempo tutturmuştu ki ayakta biraz daha durmaya yetecek takatim kalmamıştı.

Sanırım hazır değildim.

Evet. Bilmek istesem de hazır değildim.

"Başka zaman konuşsak daha iyi olacak." Deyip arkamı döndüm ve tam bir adım atmışken naif bir şekilde kolumdan tutarak beni kendisine doğru çevirdi.

Alev alev yanan gözlerle griliklerine daldığımda oldukça kararlı duruyordu. Hatta ifadesine öyle duygular vardı ki onu ilk defa böyle görüyordum. Ne isterse alacak gibiydi.

"Üzgünüm ama... Buradan bırakmam Ecrin."

Yine anlamadım ve kaşlarım tekrardan hafifçe yukarı doğru kıvrıldığında sırtını doğrulttu "gel benimle." Beni nazikçe yönlendirerek mutfak masasına oturttuğunda baston yutmuş gibi sırtımı dikleştirdim ve usul adımlarla tezgâha doğru ilerleyip ikimize çay hazırlamasını izledim.

Öyle çok hoş gözüküyordu ki sanki çay hazırlarken böylesine çekici gözükmek için defalarca kez prova yapmış gibiydi.

Yanıma yaklaştığında afallayarak bir suratına, bir de önüme koyduğu beyaz fincana yavaşça doldurduğu çaya baktım. Öylesine nahoş bir ses çıkıyordu ki bardağın pürüzsüz yüzeyine damlayan akışkan sıvıya dalıp gitmiştim.

Akabinde kendisine de doldurduğunda öylesine odaklanmıştı ki sanki başka yapması gereken hiçbir işi yoktu en önemlisi buydu. Yavaşça masanın başına geçip oturduğunda avuçlarımı fincana yapıştırmadan yavaşça etrafına sardığımda en son söylediklerinin gerginliğini yaşıyordum.

"İçsene." Sanki onu bekliyormuşum gibi fincanı dudaklarıma götürdüğümde gereğinden fazla bir yudum aldığım için sıcak gelmişti.

"Ay..." Aceleyle tabağına koyup bir elimi dudaklarıma götürdüğümde sarsılan bardaktan birkaç damla elimin üzerine akmıştı.

"Dikkat et." Çaprazımdan elime uzanarak kurtardığında derim yanıyordu. Aceleyle yerinden kalkıp buz getirdiğinde nazikçe elimi tutuyor, yavaşça üfleyerek bezle sardığı buzu elime değdiriyordu.

Telaşı acımın da ötesine geçtiğinde titreyen kirpiklerle büyük bir titizlikle elime pansuman yapışını izledim ve bu görüntünün benzerlerini daha öncelerde de yaşadığımızı hatırladım.

Her seferinde bunu yapıyordu işte. Ne zaman bir yaram olsa dikkatlice onunla ilgileniyordu. Elim titredikçe şefkatle üflemesi, ilgilenmesi... İçimde belki de üzeri örtülü kalan duygularımın çıkmasına vesile oluyordu.

İyice dalmış bir vaziyette gidiyorken birden başımı onaylamaz anlamda sallayarak anın sıcaklığından sıyrılıp elimi çektim.

"Teşekkür ederim, bu kadarı yeterli olacaktır." Naif bakışlar gözlerimi bulduğunda ilk defa bu kadar filtresiz bir şekilde bakıyordu. Zaten daha öncesinde de kafamı karıştıran hep bakışları olmuştu. Bakışlarına tezat düşen davranışlarından dolayı kimi zaman olayları anlayamamıştım ancak bu ifadesi... Öncekilerden öyle çok fazlaydı ki... Ağır geliyordu.

İçerisinde kendime yakıştıramasam da çok daha kökenli bir aşk görüyordum.

Aklım bunun mümkün olamayacağını söyleyerek gördüklerimden ayrışıyordu.

"Neden?" Dedim ve bakışlarımı kaçıştırarak devam ettim. "Konforumun önemli olduğunu söyleyip sürekli beni rahatsız ettirecek şekilde yaşıyorsun?" Utangaç bir tavırla suratına baktığımda o bu şekilde düşünmüyor olacaktı ki şaşkınlıkla kaşları kıvrıldı.

"Sana böyle düşündüren nedir?"

Suratım ekşidi ve dudaklarımı tiksinircesine birbirine bastırdım. Görüntülü aramada duyduğum sesi tekrardan mı söylemem gerekiyordu? Yine geçiştirecekse rahatsızlığımı paylaşmamın ne önemi vardı ki?

İkimizin de kartları kapalıydı ve hala daha temkinli ilerliyorduk. Duygularımızı koruyarak, kaplumbağa adımlarıyla...

"Beni anlamıyorsun..." Kafamı sıkıntıyla iki yana salladım ve içimde bulduğum güçle devam ettim. "Belli ki bu konuşma sona erdikten sonra hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Belki de artık burada çalışmaya devam etmeyeceğim, asıl sen hazır mısın?"

Durdu. Şüpheli bir tavırla mimiklerimi izlemeye devam ettiğinde o anda bundan deli gibi korktuğunu net bir şekilde görebiliyordum.

"Seni kaybetmeye hazır olmam." Netliği soluğumu kesince sandalyemde biraz geriye doğru çekildim. İyice aklım bulanıyordu. İstediğim zaten bu değil miydi? Yine de neden korkuyordum?

Bir şekilde patron çalışan ilişkisine alışmıştım ve onun nasıl kalkacağını bilmiyordum. Öbür türlüsü ne bileyim, ayıp gibi geliyordu...

"Beni kaybetmeye hazır değilsin, aynı zamanda da Jülide'yle beraber aynı evde kalıyorsun. Bu nasıl iş? Samimiyetine nasıl inanmamı bekliyorsun?" Bedenim birden nefret dalgalarıyla sarsıldığında öylesine öfkeyle dolmuştum ki tüm iyi hisler kaybolmuştu.

"Ne?" Bakışları kısılarak hayretle sormuştu "nasıl yani?"

Gözlerimi devirip kollarımı göğsümün altında bağladım. "İş seyahatine beraber çıkmanızdan bahsediyorum. Aynı evdeydiniz."

Dudakları hayretle aralandığında ifadesi dağılmıştı. Ardından suratında histerik bir tebessüm oluştu. "Jülide orada değildi Ecrin."

Kaşlarım çatıldı "nasıl değildi? Görüntülü aramada sana seslenen babam mıydı?"

Gülümsedi "babaannemdi."

Bıkkınlıkla soluğumu bıraktım. "Bırak ya seninle konuşulmuyor cidden. Bir de dalga geçiyorsun." Sinirlenerek sandalyeden kalkmaya çalıştığımda bu tutumum daha da hoşuna gitmiş gibi eğlenerek beni durdurdu ve ellerini sandalyemin iki koluna yaslayıp üzerime doğru eğilerek suratındaki gülümsemeyi silmeye çalıştı.

İlk seferde aklına bir şey gelmişti ki başarısız oldu. Ardından suratımdaki asabi ifadenin farkına varmış olacak ki güçlükle ciddi ifadesini takındı.

"Seninle neden dalga geçeyim Ecrin? Ben sadece gerçekleri söylüyorum. Yani biyolojik babaannem değil tabi ki. Ama yetişmemde emeği olan kadın o ve hep öyle seslenirdim."

Kaşlarım daha da çatıldığında iyice huysuzlanmıştım. Sinirle ayağımı sallıyor bunun nasıl mümkün olabileceğini düşünüyordum.

"Madem öyleydi sana sorduğumda niye söylemdin?" Evet. Niye o zaman söylemedin de beni öfkeden deliye döndürdün?

Tekrardan o gülümseme oluştu ve bastırdı "ne bileyim çağıranın seksen yaşında bir kadın olduğunu bildiğim için bu şekilde düşüneceğin aklımın ucundan bile geçmemişti. Toplantı için gelenleri haber vermek için girmişti. Bu kadar erken gelmelerini beklemiyordum. Akabinde hemen hazırlanıp büyük salona geçtim."

"Ben seni bir dakika içerisinde geri aradım. Ama ulaşılmıyordu."

"Evet, benim aramam şarjımın bitmesiyle sonlandı. Daha sonrasında dediğim gibi meşgul olduğumdan dolayı işlere odaklandım. Zaten seninle telefonda vedalaşmıştık, bu yüzden sorun etmedim. Yani kendimiz kapattığımız gibi olduğu için."

Nasıl ya? Benim o kadar çektiğim sıkıntısının sebebi nasıl bu kadar basit bir şeye çıkabilirdi? Bu mümkün müydü?

Çağıranın yaşlı bir kadın olduğunu işittikten sonra toplantı ve yoğunluğu tıpkı o gün ki gibi sıralaması gayet makul geliyordu çünkü dediği gibi o esnada telefonu kapatıyorduk zaten.

Benim o kadının sesini duymam tüm işi bozuyordu.

"O kadının sesi Jülide'nin sesinin aynısıydı."

İfadesinde bu sefer ciddiyetten başka hiçbir duygu kalmamıştı. Sanki bana katılmıyor gibiydi. "Ben benzetemedim açıkçası ama olabilir, belki telefondan öyle gelmiştir."

Nasıl ya? Gerçekten de bu kadar mıydı? Bir türlü aklım almıyordu. O kadının yaşını ve hayatındaki vasfını o gün söyleseydi haflarca bu kadar üzülüp ceremesini çekmeyecektim.

Öyle ağır duyguların altında ezilip kalmıştım ki tek seferde geçiştiremiyordum. Zihnim her anlamda emin olmak istiyordu. O güven sarsılmıştı bir kere.

"Bilmiyorum kafam çok karışık." Soluğumu yorgun bir şekilde bırakıp sırtımı sandalyeme iyice yasladığımda aramızdaki mesafeyi az da olsa azaltabilmiştik.

"Anlaşılan kafandaki karışıklığı gidermeden seninle bu konuşmayı yapamam."

Haklıydı. Sonuçta bu söylediklerine bile tam olarak inanamıyordum, daha fazlasına nasıl inanacaktım.

Bilmiyorum. Kafam gerçekten de karman çorman olmuştu.

"Jülide için de tekrardan özür dilerim. Yani bu eve gelip yaptıklarından dolayı."

"Ne önemi var ki? Söylediklerinde haksız değildi. Asıl ben özür dilerim. Hakkım olmadan misafirine kaba davranmış olabilirim."

"Ben onu davet etmedim. Davet etmeden gelerek büyük emrivaki yaptı. Üstelik o şekilde bir iletişimimiz hiçbir zaman olmadı. Yani habersiz bir şekilde evime gelebileceği rahatlığını ona verdiğimi zannetmiyorum. Tüm bunlar yetmiyormuş gibi gelip işine karışması tabii ki doğru değildi."

"Üstelik bu konuda beni uyarmışken..." Evet. Melina dan dolayı eve giren çıkan bizim için çok önemliydi.

"Her neyse, en azından bu konuyu halledebildik mi?" Sorarcasına tek kaşını kaldırdığında çok tatlı gözüküyordu. Bakışlarımı kaçırarak gerildim.

"Şu anda bir şey halletmek istemiyorum."

Kalbim hâlâ çok kırıktı. O kadar gün üzülmüştüm artık bir kere bu yüzden zamana ihtiyacım vardı. Ve bir de bu romantizm dolu atmosfere alışmam lazımdı, garip geliyordu.

***

Hazal sırt çantasını takıp aceleci bir tavırla sınıftan çıktığında bakışları sürekli etrafta geziniyor, bir seksen yedi boyundaki Cüneyt'i arıyordu. Bu akşam buluşmak istediğini söylediğinde genç kızın ağzı kulaklarına varmıştı. O kadar uzun bir süredir ondan hoşlanıyordu ki spor kulübünün partisine onu çağırması genç kız için resmen bir müjde olmuştu.

Okuldan sonra hızlı bir şekilde mağazaları gezinip akşam için yeni bir elbise aradığında kafası sürekli karışıyordu ve ne giyeceğine bir türlü karar veremiyordu. Seçtikleri ya çok açık ya da sade geliyordu.

"Of! Ne giyeceğim ben şimdi ya!" Sporcu kimliği gereği genelde rahat kumaştan oluşan kıyafetler giyinmeye o kadar alışıktı ki ona göre birer çividen oluşan topuklu ayakkabıları giyinmek hoşuna gitmiyordu.

Tabi sırf bu düşüncesi yüzünden paspal bir kız da değildi. Oldukça süslü ve hoş bir tarza sahipti aynı zamanda da. Özellikle surat hatlarına en çok yakışacak şekilde makyajlar yapmayı da çok severdi.

"İşte bu olabilir bak." Zümrüt yeşili belden dar oturup etekleri kloş inen elbiseyi incelediğinde onay vermişti. Ne çok açıktı ne de çok sadece. Açık giyinse de her taraftan verilen dekoltelerden hiç hoşlanmaz, basit gözüktüğünü düşünürdü.

Elbiseyi denedikten sonra alması gerektiğine karar verip ödemesini yaptığında ağzı sürekli kulaklarındaydı.

Hoşlandığı erkekle beraber olup vakit geçireceği için havalarda uçuyordu.

Hazırlandıktan sonra aynadaki görüntüsüne baktığında yaptığı makyajdan bağımsız bir şekilde yanaklarının nasıl da al al olduğunu gördü. "Kızım Hazal," aynaya yaklaşarak pudrayla rengi biraz nötrlemeye çalıştı. Aslında aşırı kırmızı yanak sevse de bu kadar sanki annesinin makyaj malzemelerini gizlice kullanan çocuğunkini anımsatıyordu. "O kadar uzun bir süredir sapsın ki bak nasıl elin ayağın birbirine dolandı."

Parfümünü de sıktıktan sonra çantasının içerisini kontrol ettiğinde heyecanı giderek artıyordu. "Ay yeter ya! Vallahi kalp krizinden yığılacağım şimdi şu tarafa doğru!" Diyerek elleriyle suratını yelleyerek evden çıktı.

HAZAL'IN ELBİSESİ

Kapının önünde bekliyorken ne yazık ki çağırdığı taksi hala gelmemişti.

"Geç kalacağım ya!" Sokağın başına ve sonuna doğru bakınmaya devam ettiğinde heyecandan midesi ağrıyordu.

"Hazal Hanım?" İrkilerek kafasını yanına doğru çevirdiğinde ödü patlamıştı. Bir eliyle göğsünü tutuyorken bir eliyle de üst dişini başparmağıyla beraber yukarı doğru itiyordu.

"Sen miydin gözlük? Ödümü koparttın ya..."

Genç adam ona büyük bir hayranlık duyarak utangaç bir tutumla bakışlarını çektiğini rahatsız etmek istememişti. Ama her zamanki spor kıyafetlerini Hazal'a daha çok yakıştırıyordu. Üzerinde dururken rahatsız olduğu her halinden belli olan topuklu ayakkabılar yerine spor ayakkabı giymesini tercih ederdi.

"Korkuttuğum için özür dilerim."

"Neyse sorun değil." Yola bakınmaya devam etti "of nerede kaldı bu taksi ya! Geç kalacağım."

"Şey, aceleniz varsa ben bırakayım."

Gözleri parlayarak az önce burnunun ucuyla bile bakmadığı çocuğa döndü "gerçekten mi? Çok iyi olur ya nerede araban?"

"Şurada." Deyip karşıyı gösterdiğinde Hazal'ın düşük modelli Mercedes'i görünce morali bozulmuştu.

"İyi de bu kıyafetime hiç yakışmaz ki ya..." Acı içerisinde mırıldandığında Tuğkan sıkıntıyla ellerini önünde kavuşturdu.

"Arkadaşımın arabasını almamı ister misiniz? Onunki daha üst model." İçten içe Hazal'ın teklifini bir an önce kabul etmesini deli gibi istiyordu. Hazal'la daha fazla vakit geçireceğini düşünmek bile onu mutluluktan öldürebilirdi.

"İyi de o kadar vaktim yok ki ya!" Kız sitem etmeye devam edince çocuk hızlıca konuştu.

"Hemen büfenin orada. Siz burada bekleyin arabayı alıp geliyorum."

Çocuğun hevesli haline panikle bakarak söylendi "tamam hadi çabuk acele et!"

Çocuk koşarak yanından ayrıldığında ağırlığını birinden ötekine veriyor, saliselerin bile dakikalar gibi geçtiğini düşünerek kendisine sürekli mesaj atan Cüneyt'e birazdan orada olacağını söylüyordu.

Tuğkan kısa süre içerisinde sokağa hızlı bir giriş yaptığında aceleyle yanında duran arabaya binmesiyle emniyet kemerini bağlaması bir olmuştu.

"Nereye gidiyoruz?"

"Starın üzerine, arkasında kalan kolejin yanına yeni bir mekân açılmış, oraya gideceğim" Söyledi yere doğru usta bir şoförlükle arabasını çalıştırdığında Hazal ilk başta ürkse de ardından dudak bükerek yaptığından son derece emin olan akbili dikkatle inceledi.

"Vay be gören de yılların şoförüsün sanır." Utangaç bir şekilde gülümsediğinde dev çerçevelerin arkasında saklanan gözleri yarım ay şeklini almıştı.

"On altı beş yaşından beri kullanıyorum."

"Oo, gören de seni illegal işlere bulaşmış sanmaz. Sürekli kurallara uyan sıkıcı tiplere benziyorsun." Genç kız ağzına geldiği gibi onunla rahatça konuşuyor, bundan da hiç rahatsız olmuyordu.

"Aslında kurallara uymayı severim. Sonuçta topluluğun içerisinde yaşıyoruz bu yüzden dikkatli olmak lazım."

Ufak bir kahkaha attı "o yüzden mi ehliyetin olmadan daha yetişkin bile değilken araba sürmeye başladın?" Genç adam tekrardan utanıp yola dikkat etmeye çalışınca bu durum Hazal'ı daha da güldürmüştü. "Demek ki bazen kuralları delmek lazımmış."

Teessüf eder gibi mırıldandı "kimsenin canına malına kastetmedim. Her zaman dikkatliydim.

"Tamam tamam, bir şey demedim." Ona birkaç kez daha takıldıktan sonra partinin olduğu yere geldiklerinde Hazal'ın ona takılarak bastırdığı heyecanı tekrardan baş göstermişti. "Şöyle kenara çek ineyim ben."

Tuğkan sıkıntıyla kendi tarzı olmayan, girişinde birçok gencin gülüşerek sigara içtiği, muhabbet ettiği mekâna baktı. Onu şimdi kendi elleriyle buraya mı sokacaktı?

Hazal'ın oldukça sosyal olduğunu zaten oldum olası biliyordu ancak onun sosyalliği genel de tiyatro, kulübün kampları ve benzeri aktivitelerden oluşuyordu. Partici bir kız olduğunu düşünmemişti daha önce ve buraya girmesini de kesinlikle istemiyordu.

"Teşekkür ederim gözlük bıraktığın için, ben iniyorum." Kucağına bakarak emniyet kemerini açmaya başladığında genç adam ağzını açıp bir şey söylemek istese de yapamadı ve arkasına bile bakmadan arabadan inen kızın arkasından mırıldandı.

"Rica ederim."

Ardından kırgın bakışlarla karşıdan karşıya geçmesini dikkatle izlediğinde içi bir türlü rahat etmiyordu. Kalabalığın arasından dikkatlice süzülen bedeni hemen hemen kendisiyle aynı boylarda olan oldukça bakımlı ve kaslı duran bir çocuğun yanına geldiğinde istemsizce kaşları çatılmıştı.

İkili birbirine sarılarak sohbet etmeye başladığında çocuğun sürekli kıza dokunmaya çalışarak konuşmasına uyuz olmuştu. Bir de aptal gibi kendi elleriyle getirmişti aylardır deli gibi hoşlandığı kızı.

Mekânın içine girdiklerinde tüm asabı bozulmuştu ve dişlerini birbirine bastırmaktan çenesi, kaşlarını çatmaktansa başı ağrıyordu.

Kalabalık tamamen içeri girince dayanamayıp o da girmeyi denediğinde alınmamıştı. Bu özel bir partiydi ve ismi yazılmayan kimse giremiyordu.

Arabaya girip öfke içerisinde beklemeye başladığında bir türlü sabredemiyordu. Telefonu çalınca arabayı aldığı arkadaşının aradığını görünce bekletmeden açtı.

"Efendim Fuat?"

"Oğlum nerede kaldın lan birazdan gelirim dedin esamen okunmuyor."

Gözlüğünü düzelterek mırıldandı "geç geleceğim ben biraz sen idare et."

"Nasıl idare edeceğim lan yeni palet açacaktın. Toptancıyla sen konuşacaktın birazdan burada olurlar gelsene."

Sıkıntıyla alnını sıvazladı. "Sen hallet dedim ya halledemiyorsan da iptal et gelemem ben şimdi."

"Allah Allah... Oğlum bir şey mi oldu lan hiç yapmazdın böyle aksaklıklar? Bana niye anlatmıyorsun."

Tuğkan gerçekten de işinde gücünde hiçbir şeyi aksatmayan, işini dosdoğru yapan bir adamdı ve daha önce böyle ortadan kaybolmaları olmamıştı. Bu yüzden Fuat'ın şaşırması normaldi.

"Bir şey yok Fuat kapatıyorum şimdi." Cevap vermesini beklemeden kapatıp telefonu yan koltuğa fırlattığında genç adamın yüreği yangın yeriydi.

İşkence gibi geçen birkaç saatin ardından içeriden insanlar çıkmaya başladığında birkaç kişi kavga ediyor, bazıları da onları ayırmaya çalışıyordu. Korkarak panik içerisinde arabadan çıkıp topluluğa doğru koştuğunda Hazal'a bir şey olacak düşüncesiyle adeta deliriyordu.

Güvenlik görevleri gençleri ayırmaya çalıştığında ikisi de belli ki alkolden kafayı bulmuştu.

"Senin ben anneni sikeyim orospu çocuğu!" Suratını buruşturarak küfredene tiksinerek baktığında adamın ağzı yüzü dağılmıştı.

"Ah! Büyük olay dönüyor!" Birkaç kız gülüşerek onları videoya aldığında bakışları hızla Hazal'ı arıyordu.

"Yürü lan sen daha karıncayı bile sikemezsin!"

"Hadi lan asıl sen karıncayı sikemezsin!" Ona vurmaya çalışarak üzerine atladığında konuşmalar daha da seviye düşürerek devam ettiğinde bu ortam kesinlikle Tuğkan'a göre değildi.

"Tuğkan!" Kafasını çevirdiği gibi içeriden yeni çıkan kızı gördüğünde dağınık ifadesi yavaş yavaş toplanmaya, kızın üzerinde gezinmeye başlamıştı. Aslında kendince ufak bir hasar tespiti yapıyordu.

"Hazal Hanım iyi misiniz?" Telaşla sorup aynı zamanda üzerine doğru geldiğinde dili damağı kurumuştu.

Suratındaki sakin ifadeye bakılırsa belli ki bu olaylar Hazal'ı onun kadar etkilememişti.

"İyiyim, iyiyim de senin ne işin var burada?"

"Ben... Şey..." Etrafa bakınarak hızlıca mırıldandı "buradan geçiyordum da kavgayı görünce sizin için endişelendim, bir bakmak istedim."

"Hee..." Kız itişip kakışan gruba doğru baktıktan sonra suratını buruşturup Tuğkan'a doğru fısıldadı "burası geri zekâlı dolu."

Yavaşça gülümsedi ve içi rahatlayarak teklif etti "burada işiniz bittiyse eve geri götüreyim mi?"

"Huh?" İçeriden Hazal'ın çantasını taşıyarak çıkan Cüneyt genç kızın arkasında kaldığında Tuğkan'ın dağılan tüm siniri tekrardan üzerinde toplanmıştı.

"Gerek yok ben Cüneyt'le gideceğim."

Cüneyt Tuğkan'ın kendisine göre oldukça özensiz ve vasat gelen kılık kıyafetine küçümsercesine baktığında onun kim olduğunu bile merak etmemişti ancak yine de Hazal'la konuştuğu için sormak istemişti.

"Bu kim?"

Omzunun üzerinden gelen sese doğru döndüğünde anında heyecanı tekrardan üzerinde toplanmıştı. "Şey ya, mahalleden" Hayranlık dolu bakışlarla yakışıklı adamın suratına bakmaya devam ettiğinde ağzı kulaklarındaydı "gidelim mi?"

"Olur, hadi gel." Tuğkan'ın yanından geçip gittiklerinde sertçe yutkundu ve yavaşça arkasını dönerek uzaklaşan ikiliyi izledi.

Kırgın kalbiyle beraber arabaya bindiğinde kendine engel olamadan Cüneyt'in arabasını takip etmeye başladığında amacı yalnızca Hazal'ın eve güvenli bir şekilde girdiğini görmekti çünkü o yanındaki çocuğu gözü hiç mi hiç tutmamıştı.

Araba tanıdık yollarından gidince sıkıntılı solukları az da olsa düzene girmişti. Evinin önüne durduğunda ise gerginlik tekrardan baş göstermişti.

"Neden hâlâ inmiyor?"

Alt dudağındaki kabukları ısırarak kopartmaya başladığında neyse ki sonunda kapı açılmıştı ve Hazal arabadan çıkıp evine girmişti.

***

Melina'yı öğlen uykusuna yatırdıktan sonra eve geçip bilgisayarımı aldığımda kendime hazırladığım çayı bahçede içerken bir yandan da internet sitemi kontrol ediyordum.

"Ne!" Çayımı masanın üzerine koyup heyecanla dudağımdan taşan bir çayı silerek tekrardan ekrana baktığımda gözlerime inanamıyordum.

Haftalar sonrasında biri sonunda sipariş vermişti!"

"Ay inanmıyorum!" Dolu dolu olan gözlerle siparişi tekrardan kontrol ettiğimde ellerim titriyordu. Her ne kadar kimse söylemesem de o kadar zamandır bir tane bile sipariş alamamak beni gerçekten de yıpratmaya başlamıştı. Verdiğim emeğin yanında ekstra yorgunluk hissetmeme sebep oluyorken neyse ki ilk siparişimi almıştım.

"Hemen gidip bunu kargoya vereyim!" Hazır Melina da uyuyorken tekrardan eve geçip özenle kargoyu hazırlamaya başladığımda ellerim titriyordu.

Kutuyu hazırlamadan önce ellerimi güzelce yıkamış, kutuyu koyacağım yeri silmiş, içine koku sıkıp süslemeye başlamıştım. Özel olarak bir not da yazıp ufak bir çikolata koyup güzelce kapattığımda çok tatlı gözüküyordu. Kargo poşetine yerleştirdikten sonra hırkamı giyinip evden çıktığımda ağzım kulaklarımdaydı.

"İlk siparişimi aldım! İlk siparişimi aldım!"

Lina kokuları... Markamın ismini oluştururken Melina'nın isminden ilham alarak bu adı koymaya karar vermiştim.

Ah... Acaba ikinci siparişimi de bir gün alabilecek miydim?

Derin bir soluk alarak dışarı doğru taşan kargo sırasına girdiğimde epey kalabalık gözüküyordu. Kolumdaki saate baktım. Melina uyanmadığı sürece benim için sıkıntı değildi. Öylesine sevinçli ve coşkuluydum ki sabaha kadar olsa beklerdim.

Kargomu kucağıma çekerek sarılarak beklediğimde yanımda bir hareketlilik oldu.

"Bu ne tesadüf." Asla duymak istemeyeceğim o tanıdık ses bedenimdeki tüm huzuru bir çırpıda çekip aldığında tüylerim diken diken olmuştu. Çatılan kaşlarımla beraber Jülide'ye döndüğümde suratında geçen ki gibi o hor gören tebessümü vardı. Aşağıdan başlayarak yukarı doğru süzdüğünde rahatsız olmuştum.

"Ne o? Vural'ın kargolarını da mı sen veriyorsun? Sadece bakıcılık yaptığını söylemiştin oysaki."

Göğsümde birikerek şişen soluğumu öfkeyle burnumdan bıraktığımda onunla uğraşacak halim hiç yoktu. İstemiyordum da.

"Kendi kargom."

"Öyle mi?" Kafasını hafifçe yan yatırıp bakışlarını kısarak mırıldandı "istersen şoförüm senin için beklesin. Zor olmuyor mu bu kuyruğu beklemek."

"Gerek yok ben hallederim." Sürekli kısa kesiyor, bir an önce yanımdan defolup gitmesini istiyordum.

"İnanmıyorum! Jülide Soylu değil mi o!" Birkaç kişi heyecanla yanımıza gelip onunla fotoğraf çekilmeye çalıştığında neye uğradığımı şaşırmıştım.

Sürekli kasılarak pozlar veriyor, bana bakarak diş bileyip gövde gösterisi yapıyordu sanki.

Gençlerin tepkisine bakacak olursak baya popüler biri olmalıydı. Hiçbir zaman ünlülerden etkilenen ya da meraklısı olan biri olmadığım için umursamadım, önemsemedim de.

"Beni tanımamana bu yüzden şaşırmıştım. Çocuk uyanmasın diye hiç televizyon izleyemiyorsun sanırım." Kalabalık dağılınca keyifle şakıdığında o gün ki tepkisinin sebebini şimdi daha iyi anlıyordum. Alışmıştı tabi tanınıp pohpohlanmaya, bizden bunu göremediği için afallamıştı.

"Sen ne kargosu veriyorsun? Elbisen defolu mu geldi?"

Tövbe estağfurullah ya. Konuşmak istemiyorum işte gitsene başımdan be kadın. Ne sabah sabah günaha sokuyorsun beni ya? İki kuruşluk keyfim vardı zaten. Sayende o da kaybolmuştu.

Belki de en iyisi cevap verip merakını gidererek yanımdan ayrılmasını sağlamaktı. Yoksa bir türlü gideceği yoktu.

"Yok. Kendi parfümlerimi satıyorum. Siparişi göndermek için gelmiştim."

Ağzı kocaman açıldığında eliyle onu örttü ve şaşkınlığını daha da abartarak konuşmaya devam etti. "Demek ek işe ihtiyacın var." Telefonunu çıkartıp bir yerlere girdi. "Sitenin adı ne? İstersen bedavaya reklamını yapabilirim." Öylece suratına baktığımda keyiflenerek devam etti "severim insanlara pirim vermeyi."

"Gerek yok."

Kahkaha attı "benim zaten var diyorsun demek he! Reklama ihtiyacım yok diyorsun yani!"

"Yo..." Sakin bir sesle umursamadan devam ettim. "Henüz popüler değilim. Bu da bir buçuk aydır aldığım ilk siparişim."

Daha da keyiflenerek kahkahasını arttırdığında iğrenircesine ifadesini izliyordum. "İlahi Ecrin ya ne güldürdün beni. Demek bir buçuk ay boyunca aldığın ilk sipariş ve sen de iki kuruş için" öndeki devasa kuyruğu gösterdi "burada bekliyorsun he! Hayallerine olan inancın beni aşırı etkiledi açıkçası."

"Yeterli geldi mi?"

Gülmekten dolan gözlerini elinin tersiyle silerek boğazını temizledi "efendim?"

"Egonu beslemek, daha üstte olduğuna zihnini ikna etmek için insanları bu kadar aşağılamak yeterli geldi mi?"

Tek seferde kurduğum cümleyi anlamak biraz zamanını almışa benziyordu. "Merakını da giderdiysem artık gidebilirsin çünkü zihnimin daha fazla çer çöple dolmasına göz yumamayacağım."

Kaşları hayretle yukarı kalktığında neye uğradığını şaşırmıştı. Gülümsedim "ne sandın? Şu an hiçbir popülaritem olmadığı halde, senin kadar para kazanamadığım halde hayallerim için çabaladığımdan dolayı utanacağımı mı sandın?" Elimi öylesine havada salladım "ya da boş ver. Bu konu hakkında ne düşündüğün bile umurumda değil. Şimdi git artık bak," işaret parmağımla ağacın orada durup heyecanla Jülide'yi izleyen kızları gösterdim. "Hayranların seninle fotoğraf çekinmek istiyor olabilir, yanlarına gitmelisin benden alamadığın ilgiyi görmek hoşuna gidecektir."

Bir adım geri çekilip bembeyaz olan suratıyla bana baktığında baston yutmuşa dönmüştü. Sertçe soluyarak çenesini dikleştirdi. "Terbiyesiz hadsiz seni." Ardından iğrenerek burun kıvırdı. "Bakalım beni açtığın her kanalda görüyorken bu beş para etmez pis kokularını yapıp satmaya ne kadar süre devam edeceksin." Kısık bakışlarla benim gibi ağzını bozmadan değil de seviyesini oldukça düşürerek cevap vermesini dinlemeye devam ettim. "Üç ay sonra alacağın ikinci siparişinde başarılar dilerim." Gözleri nefretle doldu. "Ama teklifimi sakın unutma. Sürünmekten sıkılırsan bana Vural ulaşsın. Onun hatırına instagram da kokunu paylaşıp bu yılki zekatımı seninle veririm."

Suratımı ekşiterek yanımdan geçip gidişini izlediğimde önümde duran adam hayretle arkasını döndü ve bir bana, bir de uzaklaşan kadına bakarak mırıldandı "ne kadar kötü bir karakteri var ya, bir de bunları başımıza ünlü ediyorlar." Söylenerek önüne geri döndüğünde belli etmesem de kanım çekilmişti iğrençliği karşısında.

Kollarımı göğsümün altında bağlı tutmaya devam ederek ağacın orada duran kızlarla büyük bir neşeyle fotoğraf çekildiğini görünce ani olan ruh hali değişimine şok olmuştum.

Boşuna aktör olmamıştı tabi.

Bir süre sonra bana o küçümseyici bakışlarını atarak son model arabasının kapısını şoförünün açmasıyla içine binip gittiğinde sıranın geçip gitmesini beklerken kendimi çok kötü hissediyordum.

Kalbimde zerre kadar sevinç tanesi kalmamışken her ne kadar ona belli etmesem de üzülmüştüm. Hem de çok... Dolan gözlerimin akmasına göğe bakarak engel olmaya çalıştım. Şu an hiç de zamanı değildi.

Önümde duran adam arada bana bakıyor, çekingen bir tavırla iyi olup olmadığımı kontrol ediyordu. Bu davranışı beni daha kötü etkiliyordu.

Neyse ki kuyruk sonunda sona erdiğinde işimi halledip de eve doğru yürümeye başladığımda gözlerim hemen akmaya başlamıştı. Evin yanında duran boş parka geçip banka oturduğumda bakışlarım sürekli kucağımdaydı ve gözlerim düzenli olarak akmaya devam ediyordu.

İç çekişlerle dolu olan kısa bir ağlamanın ardından suratımdaki yaşları elimin tersiyle sildiğimde o saldırganlığının üzerimde bıraktığı negatif etkileri bir türlü atamıyordum.

Eve geçtiğimde abla koridoru süpürüyordu. Banyoya girip birkaç kez suratımı yıkadıktan sonra kurulayıp içeri geçtiğimde süpürge sesi kesilmişti.

"Melina hiç uyandı mı?"

"Yok ama az önce kıvranıyordu, uyanır birazdan." Süpürge sesiyle de uyuduğu için neyse ki bu bizim için dert değildi.

Bahçedeki eşyalarımı toparlarken zil çalınca oraya doğru koşturarak kapıyı açtığımda elinde bir buket çiçek tutan kuryeyle karşılaşmıştım.

Bu evde çalıştığım günden beri ilk defa böyle bir şeyle denk geliyordum. "Buyurun?" Hayret dolu bakışlarla adama baktığımda çiçeği uzattı "numara sekizdi değil mi?"

"Evet."

Buketi uzattı "buyurun, şuraya imza atar mısınız?" Gösterdiği yere imza attıktan sonra devasa buketi aldığımda öylesine ağırdı ki taşımakta zorlanmıştım. Kapıyı ayağımla kapatıp içeri geçtiğimde abla sesleniyordu.

"Ne oldu kızım kim gelmiş?"

"Biri değil ya, Vural Beye çiçek gelmiş." Buketi masanın üzerine koyduğumda mis kokusu her tarafımı sarmıştı.

"Vural Beye mi?" Elindeki kurutma beziyle beraber içeri girip masanın üzerindeki çiçeğe baktı. "Herife çiçek mi alınır kız?"

"Bilmem ki, teşekkür amaçlı falandır belki iş yaptığı yerlerle ilgili."

"Allah Allah saçma geldi bana." Çiçeğe doğru eğilip baktığında mırıldandı "e burada notu var."

"Okumayalım ayıp olur." Sesim ağlamaktan içime kaçmıştı sanki. Başım dönüyorken burnum tıkansa da o güzel kokuyu alabiliyordum.

"E burada Ecrin yazıyor?"

"Ecrin mi?" Afallayarak karşılık verdikten sonra kalbim dehşetle atmaya başladığında elim ayağım boşalmıştı. Bana kim çiçek gönderirdi ki?

Erkan...

Allah'ın cezası! Bir rahat bırakmıyordu peşimi. Yine musallat olmuştu başıma.

"Tamam abla ben hallederim, sen işine devam et istersen."

"Tamam canım." Deyip salondan geri çıktığında neyse ki irdelememişti. Ablanın bu halini seviyordum. İşlere fazla burnunu sokmazdı, saygı duyardı.

Sıkıntıyla alt dudağımı dişleyip masanın yanına geçtiğimde suratımda ağlamaklı bir ifade oluşmuştu. Anlaşılan bugün herkes perişan olmam için elinden geleni yapıyordu.

Hissettiğim korkudan dolayı bacaklarım titreyerek masaya oturup kalp yaprakların arasında gizlenen kırmızı kalp şeklindeki notu alıp açtığımda dudaklarımın acıyla kıvrılmasına engel olamamıştım.

Bu kokuyu aldığımda aklıma sen geldin,

Koku tenin,

Rengi saçların,

Yaprakları özgür ruhun.

Beyazlığı sonbaharın.

Güzeller güzeli özgün ruhunu ve seni seviyorum.

Vural...

💎KRİSTAL💎

İnstagram: suleeterzi

Continue Reading

You'll Also Like

2.5M 111K 86
"Senin mafyalığın bana sökmez delikanlı!Sen delikanlıysan,ben de deli hatunum." Dediklerim hoşuna gitmiş olacak ki dudağının kenarı yukarıya doğru kı...
1M 56.3K 47
Wattpad'de Müslüman Mafya adlı ilk kitaptır! Karanlıkta büyüyen bir çocuk. Babası tarafından en acımasız eğitimlerden geçer. Babası gibi olmamak için...
4K 422 15
Yiling reisi wei wuxian intikam duygusuna yenik düşerek hayata daha güçlü ve affetmeyen duygusuyla geri döner, Ancak Klanlar bu olaydan hoşnutsuzdur...
6.2M 241K 28
Biri babası için, birisi arkadaşı için bu teklifi kabul etti. Onlar birbirlerinin en yakın arkadaşları hatta kankalarıydı. Birbirleriylr ilgili herşe...