Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Canım istediği içindi.."

182K 6.1K 406
By gulusunusevsinler



Tolga'nın çalışmaktan, benim heyecandan uyuyamadığım bir gecenin sabahına varmıştık..
Bugün, avukat olarak ilk davasına çıkıyordu. Ve ilk davasında, karşısındaki davalı babasıydı.
Günlerdir sosyal medyada, haber sitelerinde konuşuluyordu bu konu.
"Ünlü avukatın oğlu, kendisini dava etti!"
"Tolga Han Kurt, babasını yenebilecek mi?"
"Baba oğul arasındaki anlaşmazlık ne?" Bu başlıkların ve benzerlerinin atıldığı bir sürü yazı okuyorum bir haftadır.
Bugün adliyede de büyük ihtimal medya mensupları olacaktı.
Davaya benim gitmeme katiyen izin vermemişti. İlk başta bozulsam da sonradan hak vermiştim.
Kafamdaki düşünceleri dağıtıp dönüp durduğum yataktan kalktım, ilk olarak banyoya geçip elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım. Hemen ardından giyinme odasına geçip üstümdeki gecelikten kurtuldum, Tolga'nın gömleklerinden buz mavisi bir taneyi alıp üstüme geçirdim, saçlarımı tepede topuz yaptım.
Aynadaki yansımama bakıp sırıttım. Gömleğin arkaya doğru sarkan ensesi, düşen omuzları, dizimin iki karış üstündeki hali.. Komik ama ilgi çekiciydi.
Sırıtarak giyinme odasından çıkıp Tolga'nın çalışma odasına geçtim. Elindeki evraklarla odanın ucundaki kahverengi deri kanepede uyuyakalmıştı.
Gözünde siyah kemik çerçeveli gözlüğü vardı. Çalışırken gözlük takıyordu genelde. Uzanıp onu uyandırmadan gözlükleri aldım, yüzüme taktım.
Cam kapaklı dolapların birinden yansımamı görünce sırıttım.
Gözlüklerin alt kısmı yanaklarımın ortasına kadar iniyordu. Komik ve şirin görünüyordum.
Kanepenin önünde dizlerimin üzerine oturup çenemi kanepeye yasladım;
"Tolga.."
Umursamayınca göz devirip ona doğru eğildim, dudaklarına bir öpücük bıraktım.
Gözlerini açınca gülümsedim.
"Günaydın." Dedim neşeyle.
"Günaydın.." Dedi uykulu sesiyle.
"Kalk hadi. Alman gereken bir dava var. Ben kahvaltı hazırlamaya iniyorum.."
Deyip ayağa kalktım, odadan çıktım.

Mutfağa inip güzel bir kahvaltı hazırlamam 15 dakikamı almıştı.
Beyaz üzerine mavi çini desenli tabaklar, gri peçeteler..
Hazırladığım sofraya gururla baktım, sonra Tolga'yı çağırmak için tekrar yukarı çıktım.

Tam odaya girdiğim sırada pantolonu ve iliklemediği gömleğiyle Tolga'yı görünce gülümsedim. Yanına gittim, düğmeleri iliklemeye başladım.
"Üstündekiler ne kadar yakışmış sana." Dedi sırıtarak. Ellerini belime dolamıştı çoktan. Ön düğmeleri iliklemeyi bitirip yakadaki düğmelere geçtim, birini kapatıp ötekine geçeceğim sırada boynuma bir öpücük bıraktı.
"İki dakika uslu dur.." Dedim şımarık bir sesle.
"Bunu üstünde benim gömleğim ve gözlüklerimle gezen birisi mi söylüyor?" Dedi sırıtarak.
"Ne yapayım, çok yakıştı.." Diye mırıldandım, yakasındaki düğmeyi de bitirip kollarına yönelecekken.
Belimdeki kollarını çekmeye çalıştım, çekmedi.
Gözlerinin içine baktım, pis pis sırıtıyordu.
Göz devirip kollarının arasında arkamı döndüm. Bu şekilde kolları karnımda bağlıydı. Tolga'nın göğsü sırtıma değiyordu.
Kol manşetlerini de kol düğmeleriyle teker teker ilikledim, tekrar arkaya dönmeye çalıştım, izin vermedi. Kollarından kurtulmaya çalıştım, ona da izin vermedi.
Beni iyice kendine çekip, belimdeki kollarını iyice sıktı, kulağıma eğildi;
"Çok tehlikelisin.." Boynuma değen nefesinin oluşturduğu etki, sesinin mükemmelliği.. Cevap vermeye fırsat bırakmadan devam etti;
"Dikkatimi dağıtıyorsun."
"Gören de ahtapot gibi sarılan, sabahtan beri öpen benim sanar.. " diye mırıldandım.
Bir kahkaha atıp kendine çevirdi.
"Sabah ilk sen öptün." Dedi ciddi bir ifadeyle.
"Evet uyurken o kadar şirin görünüyorsun ki, yıllarca durmadan öpebilirim." Dedim sırıtarak. Devam ettim;
"Ama uyanınca gıcık herifin tekisin.."
Ters bir bakış attı. Parmak uçlarımda yükselip bir öpücük daha bıraktım dudaklarına.
"Bu ne içindi?" Dedi ciddi bir şekilde.
"Canım istediği içindi." Dedim sırıtarak.
Gülümsedi.
"Tolga.."
"Söyle güzelim.."
"Kahvaltı."
Sırıttı.
"Tamam sen in, ceketimi giyip geliyorum.." Dedi, aşağıya indim. Bir-iki dakika sonra da Tolga geldi peşimden.
Güzel bir kahvaltı yaptık, gitme vakti gelmişti..

Kapıdan çıkmadan önce son bir kez belime sardı kollarını;
"Bugün ikinci bir duruşma tarihi belirlenecek. Tek celsede bitecek bir dava değil bu."
"Önemli olan karşıdakilere ciddiyetini göstermen, korkmalarını sağlaman. Bunu da yapsan yapsan sen yaparsın." Dedim ciddiyetle.
Ekledim;
"Sana güveniyorum."
Eğilip, dudaklarıma uzun ve tutkulu bir öpücük bıraktı. Sonunda nefes nefese kalınca ayrıldık.
"Bu ne içindi?" Dedim onu taklit ederek.
"Canım istediği için." Dedi, beni taklit ederek.

Kapıdan çıktığı sırada sordum;
"Dava çıkışı şirkete mi geçersin, buraya mı gelirsin?"
"Eve geleceğim." Dedi, gülümsedim.
"Bekliyorum..."

-------------

Sanki davaya Tolga değil, ben çıkıyorum. Öyle heyecan, öyle merak..
Çocukken dadının öğrettiği tüm duaları ve sureleri okuyup duruyordum.

Nihayet biraz daha sakinleşince odamın ebeveyn banyosuna çıkıp uzun bir duş aldım.
Dolaptan havlu alırken dolaptaki siyah kutuyu gördüm. Artık o kadar ürkütücü gelmiyordu. Hatta güvende hissettiriyordu.
İzmir'den beri çift olarak paranoyak gibi olduğumuz için, evin her köşesinde birer tabanca vardı.

Göz devirip dolaptan havluyu aldım, üstüme sarıp banyodan çıktım.
Giyinme odasına geçip üstüme askılı, buz mavisi mini bir elbise giydim.
Saçlarımı tarayıp güzelce şekillendirdim, altın rengi, yapraklı tacı taktım.
Boynuma ismimin yazdığı kolyemi de takıp, makyaj masasının önüne oturdum.
İnce bir eyeliner, uzun kirpikler, soft renk bir ruj, ten rengi ojeler..
Telefonumu alıp aynada kendime son bir bakış atıp çıktım giyinme odasından.
Aşağıya inerken telefondan Özkan'ın numarasını bulup aradım, birkaç kez çaldıktan sonra açtı;
"Yengelerin gülü! Buyur emrine amadeyim!"
"Şımarma Özkan.. Meraktan ölüyorum Tolga hala duruşmada mı?"
"Yok yok, az önce çıktık. Her şey mükemmel geçti, için rahat olsun. Kocanı da rahat bırakacağım birazdan. İki dakika ayrı duramıyorsunuz! Al birini vur ötek.."
Telefon bir anda kapanınca kulağımdan uzaklaştırıp tip tip baktım ekrana. Sonra mutfağa geçtim, önceden buzluktan çıkardığım içli köfteleri kızartmaya başladım. Aynı anda ton balıklı güzel bir salata hazırladım. Son olarak makarna hazırladım, üstüne de mantarlı bir sos yaptım.
Sürekli mutfakta yemek yediğimiz için, değişiklik olsun deyip bahçede havuza bakan beyaz ferforje çardağın içine kurdum sofrayı. Ortama uyum sağlaması için lila tabaklarla hazırladım bu sefer.
Masada ortancalar olsa ne kadar şahane dururdu, diye düşündüm. Sonra aklıma bir şey geldi; bahçem. Ne zaman dikmeye başlayacaktım cidden? Bu işi yarın halledeyim, diye düşünüp bardakları almak için eve girdim. Bardakları da alıp evden çıktığım sırada açılan otopark kapısı dikkatimi çekti. Tolga gelmişti. Arabadan inmesini bekledim, muhteşem gülümsemesiyle arabadan indi, birkaç adım atıp gözünden güneş gözlüklerini çıkardı, kollarını iki yana açtı.
İlk başta anlamadım, kaşlarımı çattım. Sonra anlayıp neşeyle koşarak atladım kucağına. Kollarımı boynuna doladım.
Omzuma bir öpücük kondurdu.
"Kazandığım, kazanacağım tüm zaferler senin için, bunu bil."
"Biliyorum.." Dedim neşeyle.
Başımı omzundan kaldırıp gözlerinin içine baktım, ciddi bir şekilde konuştum;
"Yaptığım tüm yemekler senin için, bunu bil." Dedim.
Bir kahkaha attı;
"Kurt gibi acıktım."
"Zaten Kurt'sun.." Deyip göz devirdim.
Sırıttı;
"Sen otur masaya, üstümü değişip geliyorum."
Başımla onayladım, eve girdi.

Keyifli geçen bir akşam yemeğinin ardından mutfağı topladım, Tolga'yla masada kararlaştırdığımız gibi kutlama kahvaltısı yapalım, demek için ilk annemleri, sonra Firdevs Yenge'yi, son olarak da Tuğba'yı aradım. Özkan, Vural ve Ahmet Abi'ye Tolga haber verecekti. Kıskanç herif.
Ha bu arada; Özkan'la konuşurken telefonu kapatan da Tolga'ymış. O konuda da azıcık azar işittim zaten.
Neymiş efendim;
Sön ölön odomloruyla nödön konoşoyoson...

Mutfağı topladıktan sonra salona geçtim, Tolga da telefonda Soner Abi'yle konuşuyordu.
"Aynen, Helin annenleri aramış zaten, ben yine de haber vereyim dedim. Görüşürüz yarın."
Telefonu kapatınca yanına gittim, koltuğa oturdum.
"Film izleyelim." Dedim neşeyle.
Kumandayı alıp İtunes'a girdi, filmlere bakmaya başladık. Gösterdiğim tüm filmler romantikti, yok efendim beyefendi vıcık vıcık filmleri sevmiyormuş. Katıksız odun.
Ne mi oldu? Bir aksiyon filmi satın alıp izlemeye başladık.
Kanepede o normal oturmuş, ben de kucağına yastık koyup başımı oraya koymuştum.
Filmin sıkıcılığının da etkisiyle uykum geldi, sabah da çok erken uyanmıştık zaten.
Nasılsa film bitene kadar farketmez, deyip gözlerimi kapadım..

-------------

Yattığım yerin değiştiğini farkedince gözlerimi araladım.
"Nerdeyiz?"
"Odamızdayız, nerede olacağız?" Dedi, tişörtünü çıkarırken.
"Saat kaç?"
"Bir."
"Kalkmam lazım.."
"Neden?"
"Börek yapacağım."
Bir kahkaha attı.
"Sen?"
"Sanki akşam yemeğinde yediklerini dışardan söyledim. Nankör.."
Bir kahkaha daha attı.
"Helin uyu hadi, sabah erken kalkar yaparız hazırlığı."
"Iıh olmaz. Zeytinyağlı dinlenmeden güzel olmaz.."
"Zeytinyağlı?"
"Taze fasulye yapıcam.."
Bir kahkaha daha.
"Sen?"
"Hmm ben.."
"Helin çok uykulusun. Üstünü değişelim, uyu hadi."
"Ben anladım senin derdini."
"Neymiş?"
"Beni soymak."
Bir kahkaha attı.
"Uykuluyken sarhoş gibi oluyorsun."
"İtiraz bile etmiyorsun. Pis sapık."
Cevap vermeyip yanıma uzandı, kollarını belime sarıp kendine çekti.
"Bırak, evime gelen ilk misafirlere rezil olamam."
"Misafir değil onlar, ailemiz."
"Her ne haltsa. Ben kalkıyorum." Dedim, yatakta doğrulurken.
"Saçmalama. Bu saatte yemek mi hazırlayacaksın?"
"Niye? Bu saatte doğalgaz yok mu? Yemek mi pişmiyor? Bu saat lanetli mi?"
Belimden tutup tekrar yatırmaya çalıştı,
"Helin, uyuyalım. Hadi."
"İşim gücüm var, gelirim sonra yanına."
Ters bir bakış attı, Yataktan kalktım.
"Şu ışığı kapatıp çık." Dedi soğuk bir sesle.

--------------

Sabah 4'e kadar iki tepsi börek, bir tepsi poğaça, bir tencere zeytinyağlı taze fasulye ve iki çeşit tatlı hazırlamıştım. Kalanını sabah tamamlarım, diye düşünüp üst kata çıktım, sessizce girdim odaya. Tolga uyumuştu. Üstü başı açık, üşüyordur. Diye düşündüm, gelince örterim deyip giyinme odasına geçtim. Üstümdeki elbiseden ve aksesuarlardan kurtulup siyah bir gecelik giydim üstüme. Saçlarımı tarayıp, makyajımdan kurtuldum, yatak odasına geçtim.
Olabildiğince sessiz ve sakin hareketlerle yatağın boş kısmına yattım, üstümüzdeki ince saten örtüyü üstüne doğru çektim. Zaten tişörtsüz uyumuştu, hasta adam çekemem ben evde..
Yatağa uzandıktan sonra iyice dibine girdim, anında eli belimi buldu.
"Geldin mi..." Diye mırıldandı.
"Geldim, uyu hadi.." Dedim, bir elimi yanağına koyarken..

--------------

"Helin, fırına gidiyorum ne almam lazım?"
"9-10 simit, 4-5 ekmek. tam buğday, Trabzon ve tam tahıllı al. Dilimlettirirsen süper olur! Onlarla uğraşamam şimdi!"
"Tamam çıktım ben."
"Elim kirli gelemiyorum, kapıyı çeker misin?"
"Çekerim."

Kapı kapanınca önümdeki çöp şişere sırayla çeri domates, salatalık dilimleri, dilimlenmiş kaşarlar ve salamlar dizmeye devam ettim..

Yarım saat içinde Tolga geldi, elindeki poşetleri mutfağa bıraktı.

"Bu kadar güzel kokan ne?" Dedi merakla.
"Bilmem, kek olabilir, poğaçalar olabilir..." Dedim, önümdeki simitleri dörder parçaya bölüp ekmek sepetlerine yerleştirirken..
Tolga fırına doğru yaklaşıp bir hamle yapınca atıldım;
"Sakın! Kek yeterince kabarmaz yoksa!"
Şaşkın şaşkın doğruldu, yanıma geldi, büyük bir kupanın içine koyduğum çöp şişlerden birini eline aldı, onları yerken konuşmaya başladı;
"Sen baya marifetliymişsin?"
"Ne sandın? Beceriksiz, sadece süslenmeyi bilen, oyuncak bebek gibi bir sosyete kızı aldığını mı? Tolga Han Bey, Karalar'lardan geldiğimi hatırlatırım size. Mükemmellik doğamda var." Dedim gülümseyerek.
Sırıttı, elindeki boş şişi arkamdan geçip çöpe attı, sonra arkama geçip belime sarıldı;
"Katılıyorum. Mükemmellik kesinlikle doğanda var." Dedi, başımı hafifçe ona doğru çevirdim, çenemden tutup tutkuyla öpmeye başladı..

"Durmazsak misafirleri yatakta karşılayacağız." Dedim alnımı alnına yaslayıp.
"Koltuk da olur.." Dedi beni kendine çekerken.
Kıkırdadım.
"Çok özledin koltuğu sanırım?"
"En güzel uykularımı o koltukta uyudum." Dedi sırıtarak. Omzuna güçsüz bir yumruk geçirdim.
"Onun sebebi koltuk mu, ben miyim?"
Eğilip boynuma bir birkaç öpücük bıraktı, her öpüşünde elektik çarpmış gibi hissediyordum..
"Koltuk." Dedi, omuzlarından ittirip boynumdan uzaklaştırdım, sırıtıyordu.
"Git koltuğu öp Tolga!" Deyip doğradığım simitlerin ve dilimlenmiş ekmeklerin olduğu sepetleri aldım, salona geçtim.
Masayı gece yarısı kurmuştum zaten. Beyaz üzerine turuncu ve altın rengi çizgileri olan tabakları, altın rengi peçetelerle kullanmıştım.
Kurduğum sofranın güzelliğine hayran hayran bakıp sepetleri yerlerine yerleştirdim, mutfağa geçip fırındaki keki ve poğaçaları kontrol ettim, üst kata çıktım.
Çıktığımda Tolga da giyinme odasındaydı. Söylene söylene kapıyı açtım, gömlek seçiyordu. Pantolonuna baktım, griydi. Dolaba yaklaşıp lacivert,gri ve yeşillerin hakim olduğu kareli gömleği çıkarıp ona uzattım;
"Tabi kanepeye de sor, bakalım beğenecek mi?"
Sırıtarak gömleği elimden aldı, üstüne geçirdi. Kollarını uzattı.
Sırıttım.
Yanına yaklaşıp kol manşetlerini ilikledim, sonra da önündekileri. Bitince iki elimle üstünü düzelttim,
"Tamamdır." Dedim ellerimi göğsünden ayırmadan.
"Neden düğmeleri boşuna iliklemişsin gibi hissediyorum?" Dedi pis pis sırıtarak.
İmasını anlayıp gözlerimi kıstım;
"Rüyanda görürsün."
"Umarım bu bir rüyadır.." Dedi aynı pislik gülümsemeyle.
"Bir tokat atarım uyanırsın. Sinirimi bozma. Misafirler geldi gelecek, dediğin şeye bak.."
"Minimum bir saatimiz var."
"Ve ben o saati süslenmeye harcayacağım." Deyip kollarından kurtuldum, aşağıya indim. Dolaptan dar, açık renk bir jean alıp üstüme geçirdim,
Üstümdeki Tolga'nın gömleğini çıkarıp bluzlara bakmaya başladım.
"Helin! Telefonumun şarjı nerede?" Diye seslendi yukarıdan.
"Yatak odasında komodininin ikinci çekmesinde."
Kapının kapanma sesini duyunca dolaba yöneldim, krem şifon, kolsuz bir bluz alıp üstüme geçirdim. Aynanın karşısına geçip saçlarımı taradım, yapraklı tacı saçlarımın arasına geçirdikten sonra yanlardan iki tutam aldım, bükerek arkaya getirip onları da içine katıp bir örgü ördüm. Eski Yunan tanrıçalarının saçları gibi olmuştu. Gülümseyerek aynaya bakıp makyaja geçtim. Çok yaparsam Tolga kahvaltıyı bana mutfakta yaptıracağı için hafif bejli tonlarda far, biraz rimel ve nude bir ruj sürüp makyajımı tamamladım. Boynuma Pelin'in hediyesi olan kolyemi taktım, parfümümü de sıkıp odadan çıktım.
Çıktığımda Tolga berjerlerden birine oturmuş telefonuyla uğraşıyordu. Beni görünce bıraktı, yanıma gelip baştan aşağıya süzdü beni. Laf edecek bir şey bulamayınca elimden tuttu, mutfağa indik.
Pişen kek ve poğaçaları fırından çıkarıp fırına börekleri koydum, poğaçaları güzel bir tabağa dizdim, masaya götürmesi için Tolga'nın eline tutuşturdum.
Cevizli fındıklı kekin üstüne çikolata sosu hazırlayıp döktüm, son olarak fındık parçaları serperek süsleyip, masaya götürdüm.
Boydan boya yiyeceklerle donatılmış dehşet bir kahvaltı masasıydı. Gururla bakıp gülümsedim. Artık yapmam gereken tek şey beklemekti. Tolga'nın yanına oturdum, kolunu omzuma attı, beklemeye başladık.
"Yarın okula gideceğim." Dedim.
İlk başta kaşlarını çattı, sonra başıyla onayladı.
"İşe giderken bırakayım seni."
Başımı salladım,
"Hizmetçiler yarın geliyor, değil mi?"
"Evet."
"Neden bu kadar düşüncelisin?" Dedim bir anda.
Omzumdaki kolunu sıklaştırdı,
"Yok bir şey güzelim."
Ben bir şey mi oldu diye sormamıştım ki..
Bu konuyu sonra kurcalarım, diye düşünüp burnumu boynuna sakladım.
Traş losyonu kokusu, parfüm kokusu, Tolga kokusu.. Hepsini çok seviyordum..

Kapının çalmasıyla büyük bir heyecan dalgası ele geçirdi içimi. Beraber kapıya yöneldik, kapıyı açtım.
İlk gelenler Soner Abi ve Tuğba olmuştu. İçimden binlerce kez şükredip Tuğba'yla birlikte mutfağa geçtim.
"Helin, salondakilerin hepsini sen mi yaptın?!"
"Ekmek ve simitler hariç hepsini." Dedim gururla.
Hayranlıkla baktı,
"Dehşet bir şeysin.."
Gülümsedim.
"Evlilik hayatı nasıl?" Dedi heyecanla.
"Bilmem, bazen komik, bazen romantik, bazen ilginç.."
"Balayından da erken dönmeniz gerekti.." Dedi suratını asarak.
Gülümsedim.
"Balayı bahane. Berabersen heryer balayı zaten.."
"Haklısın aslında.." Dedi, devam etti;
"Firdevs Anne neler diyecek acaba? Standartları çok yükseltiyorsun Helin. Senin aksine ben sadece makarna yapabiliyorum. Kadının gözüne çok batacak, zaten bana gıcık.."
"Yemek yapmak öğrenilecek bir şey. Gıcıklığa gelince sen Soner'le evleneceksin, Firdevs Yenge'yle değil."
"Ama sonuçta aile.."
"Değil aile maile. Evinin kapısını kapadın mı aile ikiniz oluyorsunuz."
"İnşallah dediğin gibi olur.."
Gülümsedim,
"İçin rahat olsun.."

Annemler ve Tolga'nın tayfası da gelince herkes yerlerine oturdu. Pelin bir ara beni kenara çekmiş, yemekleri kime yaptırdığımı sormuştu.
Bunun dışında Firdevs Yenge yemekleri gerçekten benim hazırlayıp hazırlamadığımı anlamak için tarif sorup duruyor, Özkan, Ahmet ve Vural da afiyetle yiyorlardı. Yavrum ev yemeği mi görüyorlar..

Masada bir ara Tolga telefonu çalınca içeri gitti. Bu sırada kupaların içindeki şişlerden alırken bir tanesi parmağıma battı. Parmağım kanamaya başlayınca kalktım, holdeki vestiyerin içindeki ilkyardım dolabına yöneldim. Bir bant alıp mutfağa geçtim, Tolga'ya vereyim, yapıştırsın diye. Mutfağa girdim, yanına yaklaşmaya başladım.
"Nasıl konuşmuyor lan?!" Diye kükreyince yerimde sıçradım.
"Ulan iki haftadır konuşturamıyorsunuz herifi! Akşama kadar konuşmazsa aynılarını size de yaparım!"
Birkaç küfürle birlikte telefonu kapatıp arkasını dönünce beni gördü, kaşlarını çattı. Korkunç görünüyordu. Sonra parmağımdaki kızıllığı farkedip elimdeki bantı aldı, yapıştırırken ciddi ve sert sesiyle konuştu;
"Ne kadarını duydun?"
"Birini düğünden beri alıkoyduğunu anladım, o kadar.." Dedim titreyen sesimle.
"Kim olduğunu merak etmiyor musun?"
"Ediyorum, ama duymaya cesaretim yok."
"Düşmanlarımızı tanımalısın."
Başımı kaldırıp meraklı gözlerle baktım gözlerine, konuştu.
"Düğünde yarım saat kaybolma sebebim bu herif. Nişanda gelen tabancayı hatırlıyor musun? Parmak izi için emniyete göndermiştim, oradan çalındı. Bu yüzden düğünde keskin nişancıya kadar her önlemi aldım. Ve tahmin ettiğim gibi, belinde o silahla, o herif geldi, içeri girmeye çalıştı. Korumaları gönderip bir depoya kapattırdım. İki haftadır yapmadığımız eziyet kalmadı ama hala konuşmuyor. Tek bildiğim, amacının seni veya beni öldürmek olduğu." Dedi, soğuk sesiyle.
"Kim bu Tolga?" Dedim korkudan titreyen sesimle. Açıkçası titreyen sadece sesim değildi. Ellerim, ayakalarım, dizlerim..
Ve o korkunç gerçeği duydum;

"Bu kişi, Fatih, Helin."

Continue Reading

You'll Also Like

5.1K 410 23
"Hava ne kadar kapalı değil mi? Sanki olacakları anlamış gibi." * A Sirius Black Fanfiction. #sirius 1st [08/03/2024]
194K 1.1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
2M 80.6K 52
Aşk kader gibidir Lina, ondan kaçamazsın!. Unutma... Kalp her zaman imkânsıza âşık olur.
53.3K 5.1K 39
Texting Abisinin en yakin arkadasina asik olan Arda ve kardesinin en yakin arkadasina asik olan Altay Full tasak mode on