TOP | BangChan

By cileklisut00

22.4K 2.5K 2.7K

Bir kenara itilen bir prenses, ne kadar tehlikeli olabilirdi ki? Ah, baştan uyarayım; Isırıyorum. More

⚠️⚠️⚠️
giriş
1.
2.
3.
4.
5.
6.
7.
9.
10.
11.
12.
13.

8.

883 142 176
By cileklisut00

Yorum yapmazsanız size bölüm yok bir daha hıh.

Bir ay.

Geçmişin kabuslara dönüşerek beni yiyip bitirdiği, abimden ufacık bir haber bile alamadığım koskoca bir ay geçmişti. Tek tesellim ise kötü bir haberin olmamasıydı. İyi haber yoktu tamam, ama kötü bir şey olsa da hemen duyulurdu.

Terden sırılsıklam olmam ya da nefes nefese kalmam hiç umrumda değildi. Tüm gücümle Minho'ya savurduğum kılıç, onun atik bir şekilde darbeden kurtulmasıyla boşluğa savruldu. Kılıcın ağırlığını taşıyamayarak ben de peşinden savruldum ve yüzüstü yere yapıştım.

"Mola vermek ister misin?" dediğini duydum Minho'nun. Yattığım yerde başımı ona doğru çevirdim. O da nefes nefeseydi, göğsü hızla inip kalkıyordu. Saçları terden alnına ve ensesine, gömleği ise üstüne yapışmıştı.

"Hmhm." diyebildim sadece. Enerjim o kadar tükenmişti ki sadece nefes almak bile tüm hücrelerimin sızlamasına neden oluyordu.

Yanıma oturdu ve yüzüme düşen saçları geri itti. Derin nefesler alırken, "Dayanıklılığın baya arttı." demişti. "Beni bile zorlamaya başladın nerdeyse. Aferin."

Tebessüm edip, "Öğretmenim iyi olmasaydı bir ay içinde bu kadar hızlı gelişemezdim." dedim.

Biz konuşup birbirimizle şakalaşırken koşarak gelen bir asker dikkatimizi çekti. Minho oturmayı bırakıp kalkarken yüz ifadesi ciddileşmişti. Bende kalkıp üzerimi silkeledim.

Asker yanımıza geldi ve soluklanmadan telaşla, "Haber-" dedi ve derin bir nefes aldı. Nefes nefese, "Haber geldi!" dedi heyecanla.

Minho ile birbirimize baktıktan sonra aynı anda ana saraya doğru koşmaya başladık. Bunu o kadar uzun zamandır bekliyorduk ki ana saraya nasıl geldiğimizi asla hatırlamıyordum.

Bahçedeki kalabalığı fark ettik ilk olarak. Büyük ve ihtişamlı saraya uzanan merdivenlere oturmuş, sarsıla sarsıla ağlayan kuzenlerimizi gördük sonra. Changbin ve Hyunjin yan yana oturmuş ağlıyorlardı.

Ben olduğum yerde kaskatı kesilirken Minho kardeşine doğru ilerleyip elini omzuna koydu. "Ne oldu?" dedi nefes nefese. Sabırsız olduğu için birkaç saniyelik sessizliğin ardından bu sefer bağırdı, "Ne oldu diyorum!"

Etrafta birkaç hizmetçi vardı kendi aralarında fısıldaşan. Ne düşünmem gerektiğini bilemedim. Ağlıyorlarsa iyi bir şey olmamıştı demek ki, sadece bunun farkındaydım.

Boğazım düğümlendi, kalbime ağırlık çöktü.

Changbin titrek bir nefes alarak, "Jeongin," dedi. Devamını getirirken kendini zorladığı, boynunda beliren damarlardan ve yumruk yaptığı ellerinden belliydi. "Ölmüş."

Minho'nun elindeki kılıç gürültüyle yere düştü ve bir adım geriledi. "Yalan." dedi Minho şokla. "Onu ben eğittim, mümkün değil!" diye ekledi. Sinirliymiş gibi görünse de üzgün olduğu için böyle davranıyordu, biliyordum. Dolan gözleri, kıpkırmızı kesilen yüzü ve sağa sola saldırarak bağırıp çağırması bu yüzdendi.

"Yalan haber bu! Yalan!" diye bağırmaya devam etti. Changbin ayağa kalkıp onu omuzlarından tutarak durdurduğunda ise güçsüz bir şekilde, "Onu ben büyüttüm..." demişti.

"Biliyorum," dedi Changbin. "Birlikte büyüdük." diyerek sarıldı Minho'ya. Minho da ona sarılıp hıçkıra hıçkıra ağlamaya başladığında kendimi yutkunmak için zorladım. Boğazımdaki kocaman yumru yüzünden nefes almak bile zordu.

Geriye doğru önce bir adım attım, sonra bir tane ve bir tane daha.

Arkama dönüp sessizce oradan uzaklaşırken dökülmek için bekleyen göz yaşlarımı geri göndermeye çalıştım. Başarılı olamayarak birkaç damlanın yere düşmesine sebep olduğumda odama gelmiştim. Yatağa oturamadan bacaklarım daha fazla dayanamadı ve yere kapaklandım. Kendimi daha fazla tutamayarak sesli bir şekilde ağlamaya başladım.

Suçlu hissediyordum. Her ne kadar bu olanlarda ne benim ne annemin ne de Seungmin abimin bir suçu olmadığını bilsem de suçlu hissediyordum işte.

Bizim aile içinde çözmemiz gereken şeyler yüzünden başka bir aile üyesini kaybetmiştik. Sadece o da değil, birçok suçsuz insan zarar görmüştü ve görmeye de devam ediyordu. 

Daha da utanç veren şey ise, Seungmin abimden yine haber alamadığım için meraktan deliye dönmüştüm. Jeongin'in haberini yeni almama rağmen abimi merak ettiğim için utanıyordum. Teyzemin yüzüne nasıl bakacağımı düşündükçe daha da utanıyordum.

Biz kimdik ki? Ciddiyim, Seungmin abim ve ben kimdik ki burada huzurla yaşayan mutlu bir ailenin üzerine böyle kara bulut gibi çökmüştük?

Ben kimdim ki birlikte büyüdükleri kardeşleri için ağlayan kuzenlerimin arasına karışacaktım? Ben kimdim ki bir de utanmadan onlardan teselli bekleyecektim?

Kollarımı kendime sardım yattığım soğuk zeminde. Dizlerimi kendime çekerken ağlamam şiddetlenmişti. Ağlamayacağıma dair kendime verdiğim sözü bile tutamıyordum.

"Anne..." dedim hıçkırıklarımın arasında. Şu an onun dizlerinde yatmak, saçlarımı okşayarak yumuşak sözlerle beni teselli etmesini her şeyden çok isterdim.

"Anne, biz... neden bütün bunları biz yaşamak zorundayız? Neden Jeongin ölmeliydi? Neden sen ölmeliydin...?"

Sabaha kadar orada göz yaşı dökmüş, güneş doğmadan yattığım yerden kalkmıştım. Yüzümü yıkayarak kuruladım ve banyo dolaplarını karıştırarak bulduğum makasla ayna karşısına geçtim.

Saçlarımın her bir telini acımadan keserken gözlerim ağlamaktan şişmiş bir hâldeydi. İyice kısalana kadar durmadım. Nornalde soylu kadınların saçları onları küçük düşürmek için ceza olarak bu kadar kısa kesilirdi. Ve saçları ne kadar kısaysa statüsü o düşüktü.

İtinayla uzattığım, bakım yaptığım saçlarım şimdi banyoda yere saçılmıştı. Bunu, kendimi cezalandırmak için yapmamıştım. Söyledim ya, benim suçum olmadığının farkındaydım. Ama bu, öylece oturacağım anlamına gelmezdi.

Üzerime erkek giysileri geçirip odadaki boy aynasında kendime baktım. Son olarak siyah, büyük bir pelerini omuzlarıma alarak iplerini bağladım. Elimle kısalan saçlarıma dokundum hafifçe, üzülmüştüm bu hâle gelmelerine.

Durumun saçmalığına tebessüm ettim. Benim saçma sapan aile meselelerim yüzünden bir anne oğlunu kaybetmişti. Ben burada giden saçlarıma mı üzülecektim cidden?

"Merak etme Seol." dedim aynadaki yansımama. "Her şey bittiğinde zaten muhtemelen ölmüş olacaksın. En azından intikam al."

Gözlerimi aynadan çekerek odadaki masaya ilerledim. Çekmeceden kağıt ve kalem çıkarıp sandalyeye oturdum ve herkes için bir veda mektubu yazarak katladım ve yere düşmemesi için üzerine bir saç tokası ve boynuma asılı oĺan kolyeyi çıkarıp koydum. Bu tokayı bana teyzem almıştı, kolyeyi de Jisung hediye etmişti.

Zaten artık tokaya ihtiyacım yoktu ve ne tokayı ne de kolyeyi takacak yüzüm kalmamıştı. Bütün bu olayların suçlusu olmadığımı kendime ne kadar söylesem de utanıyordum yaşanan her şeyden.

İç çekerek kalktım ve odadan çıktım. Pelerinin kapüşonunu başıma geçirirken ahıra gelmiştim. Son bir utanmazlık yapacak ve atlardan birini alacaktım.

Muhafızlar ve diğer görevlilerin sayısı bu gece daha azdı. Muhtemelen sınırlara göndermekten saraydaki güvenlik düşmüştü.

Beni gören diğer muhafızlar da saraydan çıkmama bir şey dememişti, sıradan genç bir adam gibi görünüyordum çünkü. Üstümdekiler de sıradan giysiler olduğu için şüphelenmemişlerdi.

Şafak sökerken ben atın üstünde saraydan epey uzaklaşmıştım. Muhtemelen beni uyandırmak için gelen hizmetçi mektubu bulmuş ve hemen üstlerine haber vermişti. Ortalık zaten karışık olduğu için peşimden kimsenin gelmeyeceğini biliyordum.

Kuzenlerim, dayılarım ve teyzemin ilgilenmesi gereken bir cenaze vardı. Jisung abim- Prens Jisung'un ise savaşta olan bir ülkesi ve sınırda savaşan ikiz kardeşi. Kimsenin önceliği değildim ve bunu bilmek ilk defa içimi rahatlatıyordu. Peşimden gelmemeleri, güvende oldukları anlamına gelirdi sonuçta.

Yine de mektubumu okuyunca bana kızacaklar mıydı yoksa gittiğime sevinecekler miydi merak ediyordum.

Tepkileri her ne olursa olsun, şimdi atın üzerindeydim. Herkesi ve her şeyi, göz yaşlarımla ıslanan bir mektup ile geride bırakmıştım.

[Söze nasıl başlayacağımı bilmiyorum ama ben gidiyorum.

Hayatınıza girdiğimiz ve berbat ettiğimiz için Seungmin abim adına ve elbette kendim adına özür dilerim. Biz hiç gelmemiş olsaydık, belki de o gün annemle birlikte ölmüş olsaydık Jeongin bugün yaşıyor olurdu. Kendimi bunun için asla affetmeyeceğim.

Gerçekten üzüntümü nasıl ifade edeceğimi bilmiyorum. Herkesten, özellikle de teyzemden af diliyorum. Bunu yapanları bizzat ben cezalandıracağım.

Yüzünüze bakacak cesaretim yok. Bana bu kadar sevgi ve değer veren insanların göz yaşlarının sebebi olmak ne kadar da acı.

Burada mutluydum, hem de çok fazla. Annemden sonra tekrar mutlu olacağımı hiç düşünmemiştim. Sadece bir buçuk yıl sürdü ama ne kadar da güzel bir buçuk yıldı. Etrafım beni seven insanlarla, ailemle çevriliydi. Fazlaca sevgi ve sıcaklıkla sarmalandım.

Ama şimdi ait olduğum yere dönmem gerek. Geri dönmeli ve göz yaşlarınızın hesabını sormalıyım, bunu size borçluyum.

Bu, bir veda. Bir daha birbirimizi görmeyeceğiz, siz de farkındasınız bunun. Ben ölmeye gidiyorum. Zaten hayatta olmam yeterince felakete ve insanların acı çekmesine sebep oldu.

Bir seferliğine de olsa benim için bu kadar şey yapan o insanlara olan borcumu ödemeliyim, değil mi? ]

Selam, nasılsınız? Bölüm bu kadar geciktiği için özür dilerim :(

Nasıldı? Sizce bundan sonra neler olacak?

Jeongin 💔

Sizi seviyorum ❤

Continue Reading

You'll Also Like

53.5K 2.5K 15
"kurtarıcısına aşık kız... klişe hikaye." "komşu kızına platonik aşık çocuk mu söylüyor bunu?" ya da asi'nin şebnem'in kızı olarak doğup büyüdüğü ve...
28.3K 1.6K 15
Oynanılan her oyun er ya da geç bitmeye mahkumdur..
130K 22.5K 17
oğlum sadece en sevdiği oyuncakları kırıyor. ben onun yok ettiği kumdan kalelerin kralıyım omegaverse, etl texting
497K 57.2K 33
alfa jungkook, en yakın arkadaşının kardeşi olan omega taehyung'a deliler gibi aşıktı.