MUHÂFIZ

By mercanfatmanur

27K 3.1K 4.2K

"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi ba... More

00: Muhafız
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
11
12
13
14
15
16
17
18
19
21
22
23
24
Duyuru
25
26
27
28
29
30
31
32

20

670 95 153
By mercanfatmanur

Bazen rüzgar da istikametini şaşar. Hiç bilmediği sıcak köşelere dağıtır kendini. Üşütür insanı. Isınmayı bekleyen insanı, ateşi umut eden insanı üşütür.. Aslında alttan alttan umut ettikleri o ateş harlar. İnsan bunun farkında olmaz. Kadın da, adam da.

İşte aynen böyle hissediyordum. İçimde öfkeli bir ateş vardı, canımı acıtıyordu. Kabul. Ama alev alev yanan yanaklarıma serin bir üfleme sunuluyordu sanki. Dengem altüsttü.

"E-emin misin?" Sağ elinin avucunu ağzına kapattığında baş parmağını çene kemiğine iyice bastırmıştı. Serseri bir şaşkınlıkla gözlerini başka bir tarafa kaçırmıştı. Bunu yaparken de bu soruyu sormuştu. Ammar kekelemişti.. Ammar, ilk defa bocalamış bir şaşkınlıktaydı!! Titreyen ellerime hakim olamazken kaldırdım. Bir şey ifade etmek ister gibi havada tutarken dişlerimi göstererek bir soluk verdim.

"Gerçekten." dedim acayip bir soruyu onaylamışım gibi. Gerçi acayip de bir soruydu. Ama ben çok şaşkındım. Bu yüzden aşırı bir tepki ve heyecan vardı bedenimde.

Az önce yüzünü iki yandan sıkan parmaklarını kulağından ensesine sürdü. Ensesinde dolandı parmakları. Kaşları ciddiyetle çatıktı. Bence benden böyle bir cevap beklemiyordu.

Hangi aptal bir adam tarafından zehirlenmek isterdi? İşte..

O aptal bendim.

"Peki." dedi sakin sesiyle. Derin bir nefes aldı burnundan ve birden doğruldu. Kendini toparlamak ister gibi kaşlarını kaldırıp indirdi. Kaşlarının ortası serbest bırakmasına rağmen, alışmış gibi çizgilerini belli ediyordu.

"Şaşırmış gibisin." dedim.

"En azından biraz düşünmeni bekliyordum. Hiç düşünmeden cevap verdiğin için-.." Alt dudağını ıslatıp gözleri beni teğet geçip uzaklara bakarken işaret parmağıyla sol gözünün kenarını kaşıdı.

"Ben cevap verdim. Evet. Ama sen sorduğun için pişman oldun değil mi?" Başını iki yana salladı. Kaşlarımı kaldırıp başımı omzuma doğru eğdim. "Kabul et. Pişman oldun."

"Hafsa bunun için konuşuyoruz zaten. Niye pişman olayım?" İmalı halimi bozup tipimi düzlettim.

"Pekala, şimdi ne olacak?." diye sordum.

"Gereken olacak."

"Gereken ne?" Nedense dudaklarımda benden habersiz bir kıvrılma, benden habersiz bir gıdıklanma söz konusuydu.

"Sana katlanmak." dedi gözlerini kısıp açarken. Nefes vererek güldüm.

"Zor olacak senin için."

"Olsun bakalım." dedi az önce takındığı tavırların aksine. Daha rahat ve sakin görünüyordu. Üstündeki onlarca yükten birini atmış gibiydi.

"İstediğin bir şey var mı?" dedi başıyla kafeyi gösterek. Aynı zamanda camekanın önünde dizili nefis şeyleri de.

"Damla çikolatalı kurabiye." dedim iştahla onlara bakarken.

"Ama sıcak olsun."

"Sıcak damla çikolatalı kurabiye." dedi kısık sesiyle beni tekrar ederek. Etrafa bakındı. Sonra arka tarafımdaki Ebrar'a göz kırparken sandalyeyi itip kalktı. Garson falan gözükmüyordu.

Yani,, çekinip diyemeyeceğimi düşünemezdi kimse. Söz konusu boğazımsa orada bir duralım. Netim ben 'farketmez' diyip geçiştiremem, ya da içimde kalmasına müsaade edemem.

Bir farklılık mı vardı Ammar da, yoksa olayın şokuyla mı hareket ediyordu şuan?

Gözlerimi kapatıp yüzümü hafif yukarı kaldırdım. Burnumun kenarları hareket ederken kokuyu ciğerlerime kadar çektim. Öyle bir çektim ki, bu kokuyla tatlı krizim bile bastırılırdı. Ağzımdan nefesi geri verirken yüzümü indirdim. Sonra aklıma gelince birkaç masa ötede oturan Ebrar'a bakmak istedim. Omzumun üstünden arkama baktığımda, elindeki kitabı soluksuz bir şekilde okuyan Ebrar'ı gördüm. Ammar bu kıza mı göz kırpmıştı? Başkasına kırpmış olabilir miydi? Ne.. banane ya.

Önümde hareketlenme olunca gözlerimi Ebrar'dan ayırıp önüme döndüm. Önümde minik tabakta avucumdan büyük damla çikolatalı kurabiye duruyordu. Hatta bana göz kırpıyordu. 'Beni ye!' diye haykırıyordu. 'Beni tek lokmada yut!'

Buharı çizgi filmlerdeki gibi tütüp burnuma doluyordu.

Derince yutkundum. Aklımdan nasıl zevkle yiyeceğime dair türlü senaryolar geçerken önce parladığına emin olduğum gözlerimi Ammar'a çıkardım. Dudaklarının arasından dişleri görünüyordu hafif. Hemen yanımızdaki camdan denize bakıyordu. Sandalyenin kenarına yasladığı dirseğinden güç alan elini yanağından alnına yaslamış, alay ve hayret karışık bir tepkiye sahipti. Yüzümü buruşturdum. Bu da neydi böyle.

"Bana mı gülüyorsun sen?"

"Evet."

"Neden?"

"Kurabiyeni ye." dedi susmamı ister gibi. Dudaklarımı büzüştürüp göz devirdim.

Üstüne basa basa, "Damla, çikolatalı, kurabiye o bir kere." dedim.

"Neyse ne işte."

Önüme düşen bir tutamıma ofladığımda hareketlenip yüzüme düştü. Şimdi ben bunu, bu adamın karşısında nasıl yiyecektim? Yiyemezdim.

"Bunu yiyemem." Sıkılmış bir ifadeyle nefes verdiğinde, "Nesi var?" diye söylendi.

"Ben bunu büyük bir iştahla mideye indireceğim. Güzel bir görüntü olmayacak."

"Sana bakıyor muyum?" Evet bana bakmıyorsun Ammar. Ama sesi de var.

"Kötü sesler çıkarırım." dedim gözlerimi kısarak.

"Hasbünallah ve ni'mel vekil!" dedi sonunu uzatarak. Tuhaf cümleler kullanıyordu. Ona garipçe bakarken masadan kalktı ve arkaya doğru yürüdü. Dudaklarım kıvrılırken omuz silktim. Ve kurabiyeyi büyük bir iştahla defalarca ısırdım. Sevdiğim şeyleri yerken kendimi reklam çekerken yapılan mübahlığı üstüme alınarak, serbest bırakıyordum. Ciddi anlamda iştahımı hakeden bir tatlıydı. Yakmamış yedikçe yiyesim gelmişti. Hem şerbetsizdi ne yakması..

Neyseki bitmesiyle elimi karnıma yaslayıp sandalyeye yaslandım. Başımı geriye bıraktığımda kafamın arkası sandalyenin sırtına çarptı. Gözlerimi tavana dikip tuhaf veya çekici sayılabilecek bakışlar attım.

Kabul etmem gerekirdi, bu tatlıyı yememin sebebi tamamıyla bugün yaşadığım stres ve kasılmaya aitti. Ben genel olarak iştahlıydım, fakat bu kadar mübalağalı değil.

Tavan üçgen şekilde gelen odunlarla doluydu. Düz bir tavan yerine üçgen bir köy evi çatısı gibiydi. Doğrusu buraya aşık olmuştum.

Şimdilik aklımın köşelerine gizlemeye çabaladığım o düşünceleri geceye sakladım. Yoksa şu an bu denli sakin kalamazdım. Saçma sapan bu hislerin enerjisini tepinerek atmam gerekiyordu. Tuhaf, ne çok mutluluk veriyordu, ne de üzüyordu. Ama öyle garip bir şeydi ki içim kıpır kıpırdı. Ben insanların mutlu olduğunda böyle hissettiğini sanırdım. Bu merak dayalı hisleri şimdi anlayabiliyordum. Merak.

Tavana bakışlarım devam ederken tepeden görüş açım hareketlendi. Gözüm kaydı, göz göze geldik. Öylece bakıyordum Ammar'a. Alt açıdan da fena gözükmüyordu. İlk dikkatimi çeken şeyse gözleriydi. Doğal olarak.

"Kalkacak mısın?" dediğinde yutkunarak aniden kalktım. Ne yapıyordum ben ya! Gözlerimi oraya buraya kaçırıp ayaklandığımda sandalye birkaç santim sürüklendi. Elimin tersiyle düzüyle ağzımdaki kırıntıları temizledim bir çırpıda.

"Kalktım." dedim duyduğuna emin olmadığım sesimle.

Başını salladığında dönüp yürümeye başladı. Gülerek bana yaklaşan Ebrar'a baktım şaşkınca. Şapşik dedikleri o şey gibiydim şu an.

"Afiyet olsun Hafsa abla." Halimi tavrımı toparlayıp gülümsedim.

"Sen yedin mi bir şeyler?"

"Yedim yedim." dedi. Ammar'ın peşinden yürümeye başladık.

"Nasıl gidiyor dersler?" diye sordum. Madem yanyana yürüyorduk az konuşabilirdim Ebrar'la.

"Fena değil."

"Sınava hazırlanıyorsun değil mi?"

"Evet. Biraz zorluyor tabi." dedi sıkkınca.

"Hangi bölümü hedefliyorsun?" Ammar'ın açtığı kapıyı Ebrar tuttu ve kafeden birlikte çıktık.

"Tıp. Göz doktoru olmak istiyorum ben." Kaşlarımı kaldırıp 'hmm' ladım. Ne doktoru olacağını söylemesine şaşırmıştım biraz. Doktor diyip geçiştirmemişti.

"Umarım kazanırsın."

"İnşallah."

Derin bir nefes verdim. Arabayı park ettiği yere gelene kadar ikimizde konuşmamıştık. Ebrar'ın sanki bana soru sorması yasaklanmış gibiydi. Gözlerindeki konuşma arzusunu belli eden ışıltıyı görebilmiştim. Ama dudaklarını kımıldatmakta zorlanıyor gibiydi.

Arabaya ulaştığımızda kapıyı açıp bindim. Araba hareketlendiğinde arkama yaslanıp bugün olan biteni, kafede konuştuklarımızı düşündüm. İçimdeki merak dur durak bilmeyecek gibiydi. Ammar'ın yanında olduğum sürece de mütemadiyen böyle olacaktı.

...........

Dün gece Ammar lojmanın önünde bırakmıştı beni. Bugün ne olacağını bilmiyordum. Belki de buraya gelmeyecektim. Belki de daimi olarak buraya yerleşecektim.

Üstüme bol bir pantolon ve bol bir kazak geçirdim. Saçlarımı arkaya attım ve mantomu giydim. Daha yeni incelediğim portmantoda bere ve atkı bulmuştum. Aynaya bakarak bereyi başıma örttüm. Atkıyı da kendimi boğarcasına boynuma sardım. Bu işlerde pek becerikli değildim.

İki kere çalan kornayı duyunca yutkundum. Koşar adım içeri girip perdenin arkasından cama eğildim. Arabayı görünce kalp atışlarım değişti birden. Gözlerimi kapatıp titrek bir nefes verdim ve hızlı adımlarla evden çıkıp kapıyı çektim. Koşar adım yürüyordum. Nedense garip bir heyecan vardı içimde. Ne olacağını kestiremiyordum. Arabanın önünden geçerken Ammar'ın yüzüne bakmıştım. Gözleriyle benim gölgemi izlemişti. Dudaklarımı birbirine bastırırken arabaya bindim.

........

"Amirim konuşabilir miyiz?" dedi Ammar odasına giren İdris Amire seslenip. Sonra yanına yürüdüğünde onu takip ettim. Emniyete geleli yarım saat kadar olmuştu.

İdris Amir gülümseyip garip bi' "ben demiştim" eminliğinde bakmıştı. Göz devirip odaya girdim ve kapıyı kapattım. Ammar dün oturduğu yere oturunca karşısına geçtim yine.

"Bir karara vardınız demek." dedi dirseklerini masasına yaslayıp. İkimiz de çıt çıkarmadık sorusuna. Ben İdris Amirle uzun ve tepkisizce bakıştım. Ammar dirseklerini dizlerine yaslamış eğilir bir pozisyonaydı. Sıkıntılı duruyordu. Başını sıkıntılı bir konuşmaya başlar gibi kaldırdı ve yerinde doğruldu.

"Öyle gibi amirim." dedi.

"Sizi dinleyeyim mi o zaman?" Derin bir nefes aldım. Açıkçası dün konuşmuş olsak da ben Ammar'ın vereceği cevaptan pek emin değildim. İstemediği aşikardı. Ben önemsesem de geçici bir gözle bakıyordum. Fakat bu iş Ammar için öyle değildi. Ciddiye alıyordu evliliği, fazlasıyla.

"Biz dün biraz konuştuk bu konu hakkında." dedim dudaklarımı aralayıp. ",,ben söyleyeceğimi söyleyip Amma-.. yani Ali'ye bıraktım. Vereceği cevabı bende merak ediyorum İdris Amir." Yumuşak bir tepkiyle bana başını salladı ve Ammar'a yöneldi.

"O zaman seni dinliyoruz komiserim." dedi. Ben de büyümüş gözlerle yüzünü inceledim.

"Hafsa'nın dediği gibi, konuştuk biz." Biz, biz,, abartma Hafsa, bu ne böyle!.. Her neyse.

Sesini temizledi. Gözünün kenarından bana baktı ve kendini toparlayıp başını sallayarak amire baktı,

"Evlilik olsun. Yani." dedi başka çaresi yokmuş tınısıyla. Üzülmüyordum bu haline. Ona aşık olsaydım üzülürdüm biliyorum. Ama anlıyordum onun için zordu bu olay.

"Emin misiniz?" Amir ikimize de kaşlarını kaldırıp dudaklarını kıvırarak bakıyordu. Ammar onun sorusuyla bir an gözlerime baktı. Benim emin olup olmadığımı soruyordu gözleri. Başımı salladım hafifçe.

"Eminiz amirim." dediğinde kalbim çarpmaya başladı. Bi' dur ya, bir dur. Bi' relax.

İdris Amir kapının önündeki bakışlarını yineledi.

"Dün ben size sorduğumda da cevabı biliyordum. Ama düşünmek iyi gelmiş olmalı. Değil mi?" Dudağımın içini ısırmaktan demir tadı geliyordu.

"İyi oldu amirim. Fikirlerimizi söyledik. Zaten, başka bir seçenek bırakmadınız bana. Tıkanmış yolu açan tek seçenekti bu." Yutkundum.

İdris Amir derin bir nefes alırken ellerini masanın üstünde birbirine kenetledi. "Konuyu uzatmayacağım. Üzerinde durup vakit harcamaya lüzum yok. Beklemeye de lüzum yok, çünkü operasyonlar var. Sadece ikinizin gideceği operasyonlar da var. İvedilikle hareket etmemiz gerek." Elini traşlı çenesine atıp sıvazladı.

"Önce şartları söylemem gerek tabii." dedi gözlerini kısmış bir yere dalmış gibiydi. Birden gözlerini daldığı yerden çekip bize baktı.

"Biliyorum, doğru bir şey değil ama göreviniz ve gizliliğinizi esas alarak resmi nikah olmayacak." Gözlerim açıldı. Sözleşme falan da olmayacaktı yani?

"Bir de evlendiğinizi kimse bilmeyecek. Görev arkadaşlarınız dahil. Üst kurul hariç."

"Neden bu kadar gizliyoruz?" Ammar bana yine öyle davranmak zorunda kalacaktı. Gerçi değişir miydi o da meçhul de..

"Çünkü senin bu adamla evlendiğini bir kişi bilse koz olarak kullanılmaya yeter." Başım ağrımaya başladığı için kaşlarımı kaldırıp indirdim.

"Kimse sizin, Ammar'ın dindar bir adam olduğu için nikahlandığınızı düşünmez. Duygusal bir bağ olduğunu düşünür ve bu bizim lehimize olmaz. Resmi nikah da tam bu sebepten olmuyor." Şimdi anlayabilmiştim işte.

"Tabi az önce dediğim gibi, sadece sizin gideceğiniz operasyonlar var. Bunlara da hazırlıklı olun."

"Anlaşıldı amirim. Her şey gizli olacak." Dudaklarım kıvrıldı. "Zorlanmayız elbet." dedim.

Ne.. Bu serseri adamın durumu ortadaydı. Zaten ne kadar anlaşılabilir olacaktı ki sanki! Eminim Ammar aynı Ammar olacaktı. Böyle düşününce gözlerimi kısıp sinsi bakışlarımı ona göndermeden edemedim. Göz devirmişti.

"O zaman nikah kıyılsın mı?"

"Ne zaman?" diye sordu Ammar. İdris Amir histerik ve alaylı bir gülüş sundu.

"Şimdi."

"Şimdi mi?"

"Şimdi mi!"

Tamam. Pekala. İkimizde bunu şu an beklemiyorduk. Çiğnemeden yutmuş gibi olduğumuz ortadaydı. Ve boğazımızda da kalmıştı.

Amir, "Evet." dedi dişlerini göstererek. ",,Şimdi ben Salih'i çağıracağım. Bir de şahit. Bu işi burada bitireceğiz." Ne bitiriyoruz İdris Amir ne! Pasta bitiriyor sanki.. kaşlarım yukarı büzüştü.

"Amirim bir soluklansaydık?"

İdris Amir dudaklarını birbirine bastırıp kaşlarını olabildiğince kaldırdı. Hayır demekti sanırım bu. ",,işimiz gücümüz var Ali, onca devlet işlerinin arasına sıkıştıramayız şimdi bunu. Daha yola çıkacaksınız."

"Yola mı?" dedim şaşkınca.

"Şu nikahı bir halledelim, anlatacağım."

A'a oldu bittiye geliyordu her şey.

Amir eline telefonunu aldığında, eğilerek Ammar'a yöneldim. Fısıltıyla karışık sesimle, "Hala dönebilirsin Ammar, şansını kullan." dedim yüzümü buruşturup. Geri doğrulduğumda yüzünü inceledim. Dudaklarında belli belirsiz bir kıvrım vardı. Bana bir an baktı ve amire döndü.

"Dönüşü yok bunun." dedi telefonla ilgilenen amire bakarken.

Dönüşü olmayan bir yolda az sonra biz, görünmez bir bağla birbirimize bağlanacaktık. Bağlanacaktık, kim bilir,, kördüğüm olacaktık belki de. Nasıl bir kördüğüm olduğunu bilmiyordum. Duygusal da olabilirdi, mantıksal da. İnanın hiç bilmiyorum.

........

Ne kadar beklediğimizden haberim yoktu ama sonunda içeri İdris Amir yaşlarında bir adam ve yanında genç bir adam girmişti. Uzun ve sessiz bekleyişten sonra vücudum gerilmekten kasılmaktan bir hal olmuştu. Daha önce hiçbir şey için böyle gerilip heyecanlandığımı düşünmüyordum. Bu ilkti. Ve farklı bir şeydi.

"Hoşgeldin Salih." dedi amir yaşıtı gibi duran adama. ",,sen de hoşgeldin Üzeyir." Genç adam başını sallayarak cevap verdi. Onları hiç görmemiştim. Tokalaştılar. Sonra odanın kenarında duran ikili koltuğa yanyana oturdular.

"Nikah için geldik doğru değil mi?" dedi Salih amca. Hangi konumda olduğunu bilmiyordum.

Neden geldiğini biliyor ama bizim evlenebileceğimize inanamıyor da tenkit ediyor gibiydi.

"Tabi." dedi İdris Amir gülerek. Sonra bize döndü eliyle Salih amcaları göstererek.

"Salih benim eski dostum. Yıllardır sürdürürüz bu dostluğu. Ağzı sıkıdır. Aynı zamanda imamdır kendisi, dolayısıyla onu çağırdım. Sağolsun kırmadılar geldiler." Ammar başını sallayıp "Allah razı olsun." dedi. Ben tepkisizce ikisini analiz ediyordum. Kalbim sakinleşmezken en azından aklımı meşgul etmeye çalışıyordum işte.

"Cümlemizden." dedi Salih amca. Sonra yanındaki Üzeyir'e döndü. ",,en az benim kadar ağzı sıkıdır. Kuşkulanmayasınız." dedi gözlerini amire çevirirken.

"Bilirim, bilirim. Sen güveniyorsan biz de güveniriz."

Salih amca dudaklarını bastırıp ellerini baldırına vurdu. "O zaman başlayalım mı?" Ammar'a baktım. Nefeslerim bir anda birbirine yetişemez olmuştu. Nasıl anlatacağımı bilmiyorum ama karnıma cırcır ağrısı oturmuştu ve lavaboya gitmem gerekiyor gibi hissediyordum. Göğüs kafesim büyüyor iç organlarım yine de içine sığamıyordu. Öyle bir şey işte.

"Siz böyle gelin isterseniz." dedi Salih amca ikili koltuktan kalkarken. Onlar kalkınca önce Ammar oturdu sonra çok tuhaf hissederek ben yanına oturdum. Onun yanına bile isteye oturmak garipti. Bütün cesaretim ve cüretkarlığım içime kaçmıştı ve ben aslında bir aslanken kedi gibiydim şimdi.

İdris amir sandalyesini karşımıza getirdi ve Salih amcaya yerini gösterdi. Üzeyir'in karşısına da kendisi geçti. Bu nizamın alakası sorgulanacak cinstendi. Yüzümü buruşturup 'ne oluyor ya burada!" diye çemkirebilirdim, fakat şurada evlenen ben olmasaydım.. Şu anda yaptığım tek şey uslu bir kız olup beklemekti.

"Baba ismi alabilir miyim?" A-ama ne alaka bu?

"Harun." dedi Ammar. Ona dönüp öylece kaldım. Babasının ismini öğrenmiştim. Bu şekilde öğrenmek de varmış.

"Kızım cevap verecek misin?" Yerimde sıçradığımda Salih amcaya döndüm. Derince yutkundum. Gözlerim İdris amire döndüğünde çaresizliğimi anlamış gibi bakıyor fakat beni kurtarmıyordu.

"Şey,," dedim dudaklarımı aralayıp ",,ben babamın ismini bilmiyorum." Yanağıma dökülen saçımı kulağımın arkasına sıkıştırdım.

Salih amca gülümsedi, "Annenin ismini biliyor musun?" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp başımı salladım. Dudaklarımı araladım;

"Zeliha." İsim dilimden kerpetenle alınmıştı sanki.

İdris Amir, Salih amcanın eline kağıt ve kalem tutuşturdu. Hayretle izliyordum.

"Eşhedü ellâ ilâhe illallâhü vahdehû lâ şerîke leh. Ve eşhedü enne Muhammeden 'abdühû ve rasûlüh.." diye tanıdık ama yabancı cümleler kullandı Salih amca.

"Şahadet ederim ki Allah'tan başka ilâh yoktur, O'nun ortağı yoktur ve şahadet ederim ki, Hz. Muhammed aleyhisselam O'nun kulu ve elçisidir." diye ekledi ve bize yöneldi.

Odada çıt çıkmıyordu ve Salih amcanın sesinin tınısı vücudumu bir nebze sakinleştiriyordu. Birkaç anlayamadığım şeyler okudu sesiyle. Sonra sert bir nefes alıp konuşmaya başladı;

"Harun oğlu Ammar'ın ve Zeliha kızı Hafsa'nın nikah akdini gerçekleştirmek için buradayım. Doğru mudur?" İsmimizi biliyor oluşunu İdris Amire borçluyduk sanırım.

"Doğrudur." dedi Ammar. Bende ona uyup tekrar ettim. Salih amca elindeki kağıda notlar aldı.

"Mehir ne olcak kızım?" Mehir mi? Ama beni bu konularda bilgilendirmemişlerdi ki!

"Mehir tam olarak ne?" dedim kısmamaya özen gösterdiğim gözlerimle. Herkes bir gülümsedi. Niyeyse..

"Evlenirken erkeğin kadına vermekle yükümlü olduğu hediye."

"Hediye mi isteyeceğim ben şimdi?"

Salih amca sesli güldü, "Evet istemen gerekiyor." dedi. Dudaklarımı aşağı kıvırdım.

"Nasıl bir hediye?"

"Ev, araba, hatrı sayılır miktarda para istediğin her türlü şey olabilir." Ben birinden para mı isteyecektim şimdi. Hediye olarak. Hem de bu adamdan.

"Bilmiyorum." dedim düşünerek. "Altından bir silah olabilir mi?" Sesim oldukça ciddiydi. Hepsinin gözlerini taradım, kıkırdamamak için zor duruyordum. Bi' şaşkınlardı sanki. Yutkunduklarını gördüm.

"Olur elbette." dedi Salih amca üstünden şaşkınlığı atıp.

"Şaka yaptım zaten." dedim dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemi engelleyerek. Ammar'ın içinden hayıflandığını biliyordum. Salih amca sinirli sayılabilecek bir nefes verdi.

Ammar "Oyun mu oynuyoruz Hafsa?" dedi fısıltılı sesiyle hafif eğilerek. Göz devirdim.

"Ben mehir falan istemiyorum. Para da istemiyorum, mal da." Dayak mı istiyorsun bakışlarına maruz kalmaktan korktum. Ama öyle bakmamışlardı neyseki.

"O zaman mehir olmayacak öyle mi?" Salih amca ilk defa nikah kıyıyormuş gibi şaşkındı. Başımı salladım.

Ammar sabır çeker gibi öfkeli bir nefes verdi.

"Biz sonra belirleriz hocam. Siz devam edin." dedi sert sesiyle. Yerime sindim.

Konu çok dağılmış gibi başını iki yana sallayıp kendine geldi Salih amca. Sesini temizledi.

"Zeliha kızı Hafsa, Harun oğlu Ammar'ın şahitler huzurunda Allah'ın emri peygamberin sünnetiyle, vereceği mehir karşılığında nikahına girmeyi kabul ettin mi?" Dudağımın içini son bir defa dişledim.

"Evet." dedim.

Ammar yanımda yine fısıldadı, "kabul ettim diyeceksin." Kaşlarımı olabildiğince kaldırıp kendimi 'haaa' dememek için zor tuttum. Sesimi temizleyip döndüm. İçlerindeki gülme isteğini görebiliyordum.

"Kabul ettim." dedim başımı sallayarak.

"Kabul ettin mi?"

"Kabul ettim."

"Kabul ettin mi?" Değişik bakışlarımı etrafa yolladım. Ben mi yanlış duyuyordum, yoksa gerçekten üç defa mı sormuştu? Emin olmamı mı istiyordu?

Kararlı bir nefes verdim. "Eminim, kabul ettim." dedim yeter mahiyetinde. Ufak bir gülme sesi doldu kulağıma. İçim sıkılmıştı. Saf gibiydim aralarında.

"Harun oğlu Ammar, Zeliha kızı Hafsa'yı şahitler huzurunda Allah'ın emri peygamberimizin sünnetiyle, vereceğin mehire karşılık nikahına aldın mı?"

"Aldım." Aynı bana sorduğu gibi üç defa daha sorduğunda kuralların bu yönde olduğuna ikna oldum. Ammar iki defa daha aynı net cevabı verdi. Gözlerim yandan ona kaydığında dizinde duran eli kasılmıştı. Dizini sıkıyordu.

Salih amca Üzeyir ve İdris Amire de sorduğunda onlarda cevap verdi.

"Bende Allah katında nikah akdinizi yerine getirdim ve nikahınızı kıydım. Rabbim mübarek kılsın. Hayırlısı olsun." Ammar'ın yutkunma sesi tam benim kulağıma ilişti. Emindim ki bu tuhaf hisleri içinden atmaya çalışırken zorlanıyordu. Ben o tuhaf hisleri yaşıyordum ama o bu hislerden kurtulmak isteyecek bir adamdı. Normaldi, sonuçta ilk defa evleniyordu. Bir de benim gibi biriyle!

"Size uzun bir konuşma yapmak isterdim ama İdris Amir acelenizin olduğunu söyledi. Yine de ben birkaç kelam edeceğim." Dikkate aldım Salih amcayı.

"Birbiriyle gönül bağı kurmuş olmasanız da, yani siz böyle düşünsenizde artık karı-kocasınız. Ona göre davranmalısınız. Birbirinize en azından saygı çerçevesiyle yaklaşırsanız, sevgi içine patavatsızca atlayacaktır zaten. 'Görev için evlendiniz' diye kandırmak isteyen şeytana aman ha' aldanmayın. Çünkü sizin düğününüz Allah katında yapıldı. Ciddiye alın. Ve hoşgörüyle yaklaşın birbirinize. Eğitici, öğretici olun. Hataları örten olun. Her konuda anlaşacak değilsiniz, hanginiz hiddetliyse diğeri onun sakinleştiricisi olsun. En önemlisi birbirinizi teşvik edin. Birbirinizin kelamını, fikrini, zikrini önemseyin." Biraz duraksadıktan sonra elini açıp dualar etti. Ve sonra bitirdi.

Nedense duygulanmıştım. Gözlerim dolacak gibiydi. Garip.

"Rabbim nikahınızı kabul etsin. Yuvanızı şenlendirsin. Vakit almaya gerek yok, biz gidelim." Ben olanları yeni idrak ediyor gibiydim. Gözlerim şaşkınca karşımdaki duvarda donmuştu ve dolacak gibiydi. Duygu karmaşası yaşıyordum..

"Allah razı olsun sizden. Ağzına, ayağına sağlık. Senin de Üzeyir evladım." Onlar ayaklandığında ben öylece oturuyordum. Hayatımın dönüm noktası sayılabilecek bir şey yapmıştım. Bir hata, bir yanlış? Yoksa hayatımdaki tek doğru karar? Neye sürüklendiğimi bilmiyordum.

Sağ gözümden bir damla aktığında anında sildim. Burnumu çekip toparlandım. Hepsi kapının önünde tokalaşıyordu. Gidip teşekkür edecek halim bile yoktu. Bir anda boşluğa düşmüştüm sanki.

Ayaklanarak yerimden kalktım. Hepsi odadan çıkmıştı. Muhtemelen misafirlerini yolcu ediyordu İdris Amir. Peki Ammar nereye gitmişti? Artık öyle olmayacak demişti amir.

Gerçekten şimdi gözlerime bakabilecek miydi uzun uzun? Kaçırmayacak mıydı gözlerini yani? Birkaç sözle değişmiş miydi her şey?

Sanırım öyle olmayacaktı. O Ali'ydi. Ammar değil.

Kapıya doğru adımladım. Çıkıp biraz hava almalıydım belki. Birden bire içime oturan şeyin manasını çözemiyordum. Kapı kulpunu tutup aşağı çektim. Gözlerim yarı açık bir şekilde açtığım kapıdan kendimi dışarı atıp soluksuz bir şekilde yürüyecektim ama-.. ama?

Attığım adımda sağ ayağım iki şey arasına sıkışmıştı ve yüzümle birlikte tüm vücudum tam anlamıyla duvara toslamıştı. Aklıma bile gelmeyen şekilde çarpmış ve sendelemiştim. Kaşlarım çatıldı. İdrakım yavaşça açıldığında o kokuyu aldım. Yaralandığım o gün, henüz ameliyata alınmamıştım ve başımdaki adamın kokusu burnuma dolmuştu. O kokuyu şu an ciğerlerime çekiyordum. Tarifsiz bir kokuydu, bu kokuyu tasavvur etmem zaman alabilirdi.

Bi' saniye, bu Ammar'dı!! Beni itmiyordu. Sert göğsünde kaç soluk almıştım..

Çatık kaşlarım düzelmezken geri çekildim. Attığım adımımı sıkıştıran o iki şey ayakkabılarıydı. Sinirli bakışlarımla alttan baktım. Şimdi ona bakarken çattığım kaşlarımı bile görüyordum. Birden dudaklarını araladı ve bir nefes çekti. Gözlerini gözlerimden ayırmıyordu. Ayırmıyordu!!

Sonra birden sadece bir anlık tek kaşı kımıldadı. Yüzünü yüzüme yanaştırdığında kaşlarım hareketlenip havalandı, göz bebeklerimin büyüdüğü hissettim. Yutkundum derince. Gözleri, bal gibiydi.. dudaklarında alaycı bir kıvrılma;

"Ne oldu Serçe? Tuhaf mı hissettin?"

...............

yorumlarınız benim için değerli ;)


Bölüm hakkında, kitap hakkında sorularınız veya görüşleriniz olursa, "Fmercn" instagram hesabımdan da yazabilirsiniz.

Selametle..

Continue Reading

You'll Also Like

3.2M 222K 64
On yıl boyunca ölü bir adama âşık olmak... Hiçbir karşılık beklemeden, yalnızca toprağını öpmek... Ona en çok ihtiyacın olduğu anda mezarına sarılmak...
341K 18.9K 30
"Bir ihtirasın ateşiyle yanıyordum, kocaman bir dalga olup beni söndüren Haris'e dek." İçime sağanak gibi yağmıştı aşkı. Hiç istememiştim onu da kend...
1M 18K 27
🔞Türkiye'nin en büyük mafyası tarafından kaçırılmak ve onla ilişki yaşamak.🔞 🔞Bolca +18 vardır. 🔞
40.6K 2K 45
Siyaha aşıktı kadın, bu yüzden tüm renkleri siyaha boyadı... •Yazdıklarımın hepsi şahsıma aittir. İzinsiz herhangi bir yerde paylaşılırsa hakkında ya...