Fısıltı Lordu ve Onun Küçük K...

By Humeyra2882

175K 21.4K 7K

WattpadFantasyTR'nin 'Krallıktan Akan Asalet' okuma listesindeyiz! . . Ölüm Lordları Serisi I . . . Hayatımd... More

TANITIM
Giriş
Bölüm Bir
Bölüm İki
Bölüm Üç
Bölüm Dört
Bölüm Beş
Bölüm Altı
Bölüm Yedi
Bölüm Sekiz
Bölüm Dokuz
Bölüm On
Bölüm On Bir
Bölüm On İki
Bölüm On Üç
Bölüm On Dört
Bölüm On Beş
Bölüm On Altı
Bölüm On Yedi
Bölüm On Sekiz
Bölüm On Dokuz
Bölüm Yirmi
Bölüm Yirmi Bir
Bölüm Yirmi İki
Bölüm Yirmi Üç
Bölüm Yirmi Dört
Bölüm Yirmi Beş
Bölüm Yirmi Altı
Bölüm Yirmi Yedi
Bölüm Yirmi Sekiz
Fısıltı Kraliçesi ve Kaosun başlangıcı ''Bölüm Bir''
Bölüm İki
Bölüm Üç
Bölüm Dört
Bölüm Beş
Bölüm Altı
Bölüm Yedi
Bölüm Sekiz
Bölüm Dokuz
Bölüm On
Bölüm On Bir
Bölüm On İki
Bölüm On Üç
Bölüm On Dört
Bölüm On Beş
Bölüm On Altı
Bölüm On Yedi
Bölüm On Sekiz
Bölüm On Dokuz
Bölüm Yirmi
Bölüm Yirmi Bir
Bölüm Yirmi İki
Bölüm Yirmi Üç
Bölüm Yirmi Dört
Bölüm Yirmi Beş
Bölüm Yirmi Yedi
Bölüm Yirmi Sekiz
Bölüm Yirmi Dokuz
Bölüm Otuz
Bölüm Otuz Bir
Bölüm Otuz İki
Bölüm Otuz Üç
Bölüm Otuz Dört
Bölüm Otuz Beş
Bölüm Otuz Altı
Bölüm Otuz Yedi (SON)
YENİ KİTAP !!!

Bölüm Yirmi Altı

1.3K 235 80
By Humeyra2882

 'Yokluğunun ıstırabı her geçen saniye artıyor Ma'levs...'

***

Daisy

Göğsümdeki derin acıya rağmen gözlerimi gökyüzünden ayıramıyordum. Alev topuna benzeyen şeylerin boyutu, üzerimize doğru düşerken gittikçe büyüyor, hissettiğim ıstırap her geçen saniye artıyordu. Hala şaşkındım, olanları bir türlü aklım almıyordu ama biliyordum, canavarlar buradaydı. Hislerim bana gerçekleri tüm çıplaklığıyla gösteriyordu.

Zar zor ayağa kalkıp çevreme baktım hızla. Az önce sokak lambasının altında duran adamlar çoktan aceleyle uzaklaşmaya başlamıştı. Tüylerim ürperdi ister istemez, havayı kaplayan korku elle tutulur derecedeydi. Bakışlarım hızla etrafıma, evlerinin balkonundan ya da pencerelerinden korkuyla gökyüzüne bakan insanlara döndü. Bunu gören tek kişi ben değildim, kafayı yememiştim. Bu şey tamda şimdi oluyordu. Uzaklardan gelen şaşkınlık dolu çığlıklar beni kendime getirdi. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım ve hislerimi kontrol etmeye çalıştım. Göğsüm acıyla kasıldı, başımda keskin bir ağrı hissettim ama yürümeye başladım. Her saniye kendimi daha iyi hissederken adımlarımı hızlandırdım. Karanlık sokaklardan geçerken bir gözüm hala üzerimize doğru gelen alev toplarındaydı ama onlara bakarken birden bire yok olduklarını görmek bocalamama neden oldu.

Ne?

Yerimde durup alev toplarının nereye kaybolduğunu görmeye çalıştım. Gökyüzü katranımsıydı ama alev topları sanki hiç orada değilmiş gibi yok olmuştu. Göğsümdeki his hala devam ediyordu, bu da bana görünmez olmalarına aldanmamam gerektiğini söylüyordu.

Eve gitmeliydim.

Sert bir esinti bedenime çarptığında kollarımı belime sarıp yürümeye devam ettim. Her adımda esintinin şiddeti artıyor, yürümemi zorlaştırıyordu. Bir yandan rüzgarın etkisiyle etrafta uçuşan kağıt ve kartonlara bakarken, diğer yandan kaybolan alev toplarını görmeye çalışıyordum. Hala orada değillerdi ve bu beni feci endişelendiriyordu. Kısa süre içinde yürümeye devam etmek sandığımdan daha da zorlaşıştı, bedenim rüzgârın şiddetiyle geriye doğru savrulmaya başladı. Ve en kötüsü de soğuk daha da keskinleşti ve kaşla göz arasında rüzgar fırtınaya dönüştü. Birden bire plastik çöp bidonları sanki hiç ağırlığı yokmuş gibi etrafa savrulmaya başladı. Yağmur damlaları bedenimi kaplarken insanların korku dolu fısıltıları etrafı kapladı.

Bu hiç normal değildi.

Çıplak kollarım buz gibi yağmurun altında kırmızılaştı, dişlerim birbirine vurmaya başladı. Başımı eğdim ve kollarımı kendime daha da sıkı sarıp olabildiğinde hızlı yürümeye çalıştım. Sonunda kendi sokağıma girdiğimde sırılsıklamdım. Başımı kaldırıp önüme baktığımda fırtınaya ve yağmura rağmen insanların sokak ortasında durup gökyüzüne baktığını, aralarında hararetle konuştuğunu gördüm.

''Daisy!''

Bakışlarım apartmanımın önünde durup bana el sallayan Kelly'e döndü. Elinde bir şemsiye tutuyordu ama rüzgarın şiddeti o kadar fazlaydı ki şemsiye eğilip bükülüyor, onu asla korumuyordu. Kalbim korkuyla attı, dışarıda olmamalıydı. Hızla ona doğru koşmaya başladım. Kelly de benimle birlikte hareket edip ortada benimle buluştu ve kollarını bana dolayıp '' Neredeydin! Aklımı kaçıracaktım! Az önce olanları gördün mü? Neler oluyor!'' diye peş peşe konuştu. Rüzgar ve yağmur yüzünden sesini zar zor duymuştum.

'' Hemen eve girmemiz gerek,'' diye bağırdım ve elini tutup onu benimle beraber kalabalık insanlardan uzaklaştırdım.

Kelly neyse ki sözümü dinledi ve benimle yürümeye başladı. Apartman tam önümüzdeydi, aramızda en fazla on beş adımlık mesafe vardı. Normal bir günde saniyeler içinde orada olurduk ama şiddetli rüzgar hızımızı azaltıyor, yağmur bedenimize ağırlık bindiriyordu. Bir anda o kadar şiddetli yağmaya başladı ki önümü göremez oldum.

Kelly tutuşunu sıkılaştırdığında onu yanıma çekip kollarımı beline doladım ve '' Az kaldı,'' diye bağırdım.

Işık patlamalarını gördüğümde neredeyse apartmanın girişine varmıştık. O ışıkla birlikte çığlıklar etrafa yayıldı, kaos aniden her yeri sardı ve insanlar sağa sola doğru koşmaya başladı. İnsanların neyden korkuyla kaçtığını görmek için arkama baktım. Gökyüzü yine alev toplarıyla kaplıydı ama bu seferkiler çok yakındı. O kadar ki ilk alev topu birkaç saniye sonra bizden metrelerce öteye düştüğünde kaçmaya fırsat bulamadık. Zeminle buluştuğu an etrafa yaydığı güç bize çarptı ve yere savrulup sert betona sırt üstü düştük. Kulaklarım uğuldadı, keskin acı sırtımın her yanını kaplarken acı dolu çığlığım diğer çığlıkların arasına karıştı.

Nefes nefese gözlerimi açıp yakınımıza düşen şeye baktım korkuyla. Alev topuna benzettiğim şey lavdan yapılmış devasa bir kayaydı ve daha fazlası geliyordu. Kısa süre içinde aralarında sadece birkaç metrelik boşluk bırakarak tüm sokağı kapladılar. Şok bedenimi sararken kalkıp kaçmak aklımdan bile geçmedi. Orada, yarı yatar pozisyonda kalırken yakınımıza düşen lavla kaplı büyük kayaların yağmurun altında erimesini ve asfalta bir zift gibi yayılmasını izledim. Yayılma gelişigüzel değildi, saniyeler içinde düşen her bir kaya asfaltta geniş, katranımsın çemberler oluşmuştu.

Anlayış bedenime çarptığında hızla ayağa kalkıp hala yerde acıyla kıvranan Kelly'e doğru koştum ve onu yerden kaldırıp apartmana sokmaya çalıştım. İnsanlar bize çarpıp yere düşmemize neden oldu ama pes etmedim ve yeniden kalkıp sonunda Kelly'le birlikte apartmanın önündeki birkaç merdiveni hızla tırmandık. Kapıyı açıp içeri girerken korkunç bir kükreyiş etrafı sardı, arkama baktım dehşetle. Yağmur hala şiddetliydi ama katranlı çemberlerin dalgalandığını görebiliyordum.

Sonra ilk canavar pençesini yere yayılmış katrandan uzatıp dışarı çıkardı.

Daha fazlasını görmeyi beklemeden apartmana girip hızla merdivenleri tırmanmaya başladık. Kelly şiddetle ağlıyor, vücudu delice titriyordu. Merdivenleri tırmanmak hiç olmadığı kadar zordu, özellikle daha çok kükreyiş yeryüzünü kaplarken ve ona insanların acı dolu çığlıkları eşlik ederken. Apartmanın kapısı kırılıp kükreyiş merdivenleri kapladığında kalbim atmayı bıraktı. Kelly ve ben yerimizde donduk ama alttan gelen çığlıklar yeniden hareket etmemiz gerektiğini bize hatırlattığında daha hızlı tırmanmaya başladık. Kaçmamızın işe yarayıp yaramayacağını bilmiyordum ama başka ne yapabilirdik? Gidecek yerimiz yoktu, sığınacağımız tek bir yer vardı o da evlerimizdi.

Evimize son bir kat kala Bayan Moan'la karşılaştık. Altmış yaşlarında olan kadın korkuyla merdiven boşluğundan bakarken dudakları duayla kıpırdanıyor, gözleri yaşlarla ıslanıyordu. Üst kata çıkan merdivenlere giderken yanından geçtik. O sırada '' Bayan Moan, lütfen içeri girin ve kapıyı kimseye açmayın,'' dedim hızla.

Evine girmek yerine korkuyla bana bakmaya devam etti. ''Hemen şimdi!'' diye bağırdım merdivenlere ulaştığımda. Bağrışım alt katlardan yükselen dehşet dolu bir kükreyişle boğuldu. Dışarıda daha fazlası vardı ama onlar şimdiki kadar dehşet verici değildi. Bu kükreyiş acı doluydu, keder göğsümü yarıp geçmekle tehdit etti ama direndim.

Bayan Moan ve Kelly benim kadar şanslı değildi.

İkisi de yere düşerken keder dolu çığlıkları birbirine karıştı. Kelly'i tutup yere düşmesini engelledim ama Bayan Moan hızla zemine çöktü, dizlerinden yükselen mide bulandırıcı çatırtılar bulunduğumuz alanı kapladı. Bunu fark etmiş gibi değildi, yere çöktüğü an kalbini tuttu ve ağlamaya başladı. Saçlarını ellerinin arasına alıp hızla yolmaya başladığında kükreyiş yeniden yükselmişti.

Aynı şeyi Kelly'de yapmaya başladı.

Hayır, hayır, hayır!

Ne yapacağımı bilemedim başta. Şok ve çaresizlik bedenimi kapladı ama içgüdülerim hemen devreye girdi. Kelly'i tutup merdivenlerden çektim ve Baya Moan'ın açık kapısından içeri hızla sokup yere bıraktım. Sonra yerde debelenip ağlayan Bayan Moan'ı tutup kaldırmaya çalıştım ama bana direndi. Tutuşumdan kurtulup yerde ağlamaya, çığlıklar atmaya devam etti. O sırada keder dolu kükreyiş yeniden yükseldi. Bu bir saniye donmama neden oldu, sonra kafamı kaldırıp alt kata inen merdivenlere baktım yavaşça.

Canavarın kafası görüş açıma girdiğinde hala Bayan Moan'ın başındaydım. Açık mavi-siyah pullarını, uzun tırtıklı kulaklarını, sola doğru eğilmesine neden olan kambur sırtını, ellerinde ve ayaklarındaki üçer devasa pençeyi ve en önemlisi mavi-siyah gözlerinden yanaklarına doğru akan katranı gördüğüm an onun ne olduğunu hemen anladım.

Niirshu

Hüzün canavarı.

Bu, Kelly ve Bayan Moan'ın neden kederle ağladığını açıklıyordu. Niirshu insanlara derin bir hüzün hissettirir, kalplerinde karmaşa yaratır ve onları gerçek hayattan koparırdı. Tıpkı şimdi yaptığı gibi kurbanlarını kederle boğardı, ta ki onlar pes edene dek.

Niirshu saniyeler içinde beni gördü. Devasa pençeleriyle merdivenin dayanıksız yüzeyini parçalayarak bulunduğumuz kata çıktı ve bizden birkaç metre ötede durup şekilsiz, katranlı ağzını kocaman açıp kükredi. Bu kükreyişle birlikte apartmanda derin çığlıkla yükseldi. O an neler olduğunu tam kavrayamadım. Bir anda canavar bana doğru koşuyordu ama sonra avucum karıncalandı, içgüdülerim elimi kaldırmamı söyledi.

Ben de öyle yaptım.

Canavar üzerime fırladığında sağ elim havalandı ve parıltılar avucumdan fırlayıp kılıcımın şeklini alırken canavar tam da onun üzerine yöneldi. Kılıcım katranlı eti hiç zorlanmadan geçtiğinde dizlerim titredi, bedenim yalpaladı ama ayakta durmayı başardım. Canavar titredi, bedeni hızla yeri boylarken etrafını saran pullu derisi siyah bir toza dönüşüp uçuştu ve cenin pozisyonunda sırtüstü yatan eski püskü kıyafetler giymiş küçük bir kadını gözler öne serdi. Kadının bedeni saniyeler içinde ışığa dönüşüp etrafa yayıldığında hala şaşkınca bir ona bir kılıcıma bakıyordum.

Kılıcım.

Hala bendeydi!

Başka bir kükreyiş alt kattan kulaklarıma ulaştığında şaşkınlığımı yenip hızla Bayan Moan'ın kollarından tuttum ve onu evine kadar sürükledim. Kelly şimdi şaşkınca etrafına bakıyor, ellerini yolduğu saçlarda gezdiriyordu. Ellerinde kan gördüğünde korkusu hat safhaya çıktı. Sonra beni gördü, yerde Bayan Moan'ın baygın bedenine baktı ve ağlayışı arttı.

Kapıyı kapatıp hızla ona yöneldim ve onu kollarıma alıp '' Sakin ol,'' dedim yavaşta.

Benden uzaklaşıp ''Neler oluyor!'' diye bağırdı bulunduğumuz eve boş gözlerle bakarken. Dehşetle ellerindeki kopmuş saçları silkelediğinde endişem arttı. Zihni ne durumdaydı? Canavar ona zarar vermiş miydi?

''Kelly, yardımına ihtiyacım var, ona bir yastık getirir misin?'' diye sordum yerde bilinçsizce yatan Bayan Moan'ı göstererek. Ondan şuan bir şey istemek haksızlıktı biliyorum ama akıl sağlığını koruması için kendini biraz meşgul etmeli, başka şeye odaklanmalıydı.

En azından ben öyle düşünüyordum.

Bakışları kadına gitti, yerde hareketsiz yatışı onu daha da dehşete düşürdüğünde ''Sadece bayıldı,'' dedim bundan yüzde yüz emin olmasam da.

''Ben... Ben anlamıyorum,'' diye inledi ileri geri sallanırken. Ellerimi yüzüne koyup bana bakmasını sağladım. ''Bana bak Kelly, her şey iyi olacak! Kendine gelmeni ve bana yırdım etmeni istiyorum,'' dedim hızla. Hala dışarıdaki kükreyişler devam ediyor, onlarca çığlık birbirine karışıyordu.

Fazla zamanımız yoktu, bir çember çizmeliydim. Kılıcım hala bendeyse ve işe yarıyorsa ayin yapabilir, çember çizip bizi koruyabilirdim ama Kelly'nin kendisine gelmesine ihtiyacım vardı. Bir an durdu ama sonra yavaşça ayağa kalkıp '' Ne yapabilirim,'' dedi gözlerindeki yaşları silerken.

''Ona bir yastık getir ve yanında dur,'' dedim ayağa kalkıp hızla oturma odasındaki koltukları geriye doğru itmeye başladığımda. Her birini itip sehpaları, küçük süs eşyalarını köşeye kaldırdım ve en son halıyı kenarda toplayıp ortada bir açıklık oluşturdum.

Ardından etrafıma bakıp çember çizebileceğim bir şey aradım. Çekmeceleri karıştırıp bir boya ya da kalem gibi bir şey aradım. Bir sürü ıvır zıvırla dolu çekmece vardı, hiçbirini düzgünce aramadım. Her çekmeceyi aceleyle açıp içindekileri gelişigüzel köşeye fırlattım. Sonunda siyah keçeli kalemlerle dolu bir çekmece bulduğumda hızla birini alıp açıklık oluşturduğum yere oturdum.

Kükreyişler çoğaldı, Kelly'nin sessiz kalma çabaları her kükreyişle sert bir darbe aldı. Endişeyle ona baktım, az önceki gibi bir canavarın onu etkisi altına almasından korktum ama sanırım canavarlar diğerleriyle uğraşıyordu. Buna sevinmeliydim ama kalbim onlar için de korkuyla doluydu.

İnsanlarım...

Hepsinin çığlığı içimi dolduruyor, onlara yardım etmem için bana yalvarıyordu ama önce Kelly ve Bayan Moan'ın güvenliğini sağlamalıydım.

''Korkma,'' dedim ve sonra gözlerimi kapatıp Fısıltı Âleminde birçok kez yaptığım şeyi yaptım. Bir çember çizdim. Ellerim benden izinsiz hareket ettiğinde ve zihnimde fısıltılar yükseldiğinde öyle bir rahatladım ki kükreyişleri duymazdan gelmeye, az önce olanları bir anlığına unutmaya başladım. Hala Fısıltı Alemine ait olduğumu bilmek umutlarımı yükseltiyor, bu umutlar da bana güç veriyordu.

Kaç kez etrafımda döndüm bilmiyorum ama sonunda gözlerimi açtığımda çizdiğim çemberin bir kalemden çok kutsal sıvıyla çizilmiş gibi kalın olduğunu fark ettim. Bakışlarım beni şüphe ve korkuyla izleyen Kelly'e odaklandı birkaç saniye ama sonra çemberin içine oturdum ve koruyucu ayini başlattım. Sözler dudaklarımdan fırladı, mırıltılarım odayı sardı. Kalbim delice atarken ayinin ortalarında apartmandaki canavarların kükreyişleri daha belirgin olmaya başladı ama bu seferkiler keder, hüzün ya da korku yaymıyordu. Hayır, hissettikleri panikle doluydu ve ayin bittiğinde apartmanda tek bir canavar bile kalmamıştı.

Gözlerimi açtığımda Kelly dehşetle bana bakıyordu.

''Ne yaptın?'' diye fısıldadı ayağa kalkıp geriye doğru yürürken.

Onu korkutmamak için yavaşça ayağa kalktım ve ''Sana anlatmam gereken çok şey var,'' diye mırıldandım ona. Gözleri kapıya, sonra da bana döndü.

''Sana asla zarar vermem, bunu biliyorsun değil mi?''

''Az önce ne yaptın?'' diye sordu bedeni titrerken, gözleri çizdiğim çemberde geziyordu.

''Koruyucu bir ayin yaptım,'' dediğimde '' Sen bir büyücü müsün?'' diye sordu dehşetle.

Ona doğru bir adım atıp '' Hayır,'' diye başladım ama korkuyla geriye kaçtığında durup ellerimi havaya kaldırdım ve ''Hayır, ben... Ben Fısıltı Kraliçesiyim,'' dedim yavaşça.

Tüm bu olanlara rağmen bunu söylemek göğsümü kabartmıştı.

Söylediğim şeyle birlikte yüzü buruşurken ''Ne?'' diye sordu.

''Lütfen, otur ve beni dinle,'' dedim koltukları göstererek.

Hızla kafasını salladı ve kapalı kapıya daha da yaklaşıp '' Şimdi açıkla,'' dedi ve titreyen bir eli kapı kulpunu sıkıca tuttu. Gözlerindeki şüphe kalbimi kırdı ama onu suçlayamazdım. Az önce bir çember çizip içine oturmuştum ve Tanrı bilir ayindeyken neler mırıldanmıştım.

Ona canavarlardan daha iyi olduğumu hatırlatmak istedim ama kendimi susturdum. Hala az önceki canavarın etkisindeydi ve büyük bir şok yaşıyordu. Düşünceleri birbirine karışmış olmalıydı, bu yüzden derin bir nefes alıp ona parkta bir yüzük bulduğumu, o yüzüğün beni Fısıltı Alemine götürdüğünü ve orada ruh eşimle karşılaştığımı anlattım sakince. Ona Fısıldayanlardan, Seçimlilerden, Azap çukurundan ve canavarlardan bahsettim. Ben konuşurken olduğu yerde kaskatı kesildi, her kükreyişle birlikte boşta kalan kolu bedenini daha da sıkı sardı. Her ayrıntıdan bahsetmedim, bilmesi gereken, bana inanmasını sağlayacak bazı şeyleri açıkladım.

Sonunda bitirdiğimde birkaç dakika sessizce bana baktı. '' Buna inanmamı mı bekliyorsun?'' dedi ağlarken. Kükreyiş yeniden yükseldiğinde pencerelere doğru baktım. Dışarıda yüzlerce insan olmalıydı, başlarda çığlıklar çoktu ama zamanla çığlıklar azalmıştı. Bu ne anlama geliyordu?

''Canavarları duyuyorsun,'' dedim yavaşça.

Sonra ona baktım ve ''Sen benim en iyi arkadaşımsın Kelly, sana asla yalan söylemem. Özellikle kanıtlar önünde durduğunda. Tüm bunlar oluyor ve bana inanmana ve yanımda durmana ihtiyacım var,'' dedim.

Gözleri kıpkırmızıydı, yine de tükenmez bir gözyaşı denizine sahipti. Hala ağlıyordu ki ben bir kez bile gözyaşı dökmemiştim. Bunu fark etti ve ''Hiç ağlamadın, tüm bu şeyler sanki çok normalmiş gibi davranıyorsun''' dedi.

Kafamı olumsuz anlamda salladım. ''Normal değil, dehşet içindeyim ama onlarla onlarca kez karşılaştım ve yeterince gözyaşı döktüm. Şimdi ağlamanın bir faydası yok.''

Gözlerini yere dikti ve titrerken '' Şimdi ne olacak,'' diye sordu.

''Şimdi bekleyeceğiz, en azından sabaha kadar.''

Kafasını kapıya yasladı ve ''Eve gitmek istiyorum,'' diye inledi.

''Biliyorum ama birlikte daha güvendeyiz,'' dedim yavaşça. Sonra kollarımı açıp bana gelmesini bekledim ama şüpheyle bana bakmaya devam etti. İlk kez boğazım düğümlendi, sertçe yutkunup '' Hadi Kelly, ben garip pijamalar giyen arkadaşınım. Ben Daisy'yim,'' diye konuşmaya devam ettim.

Gözlerindeki şüphe saniyeler içinde yok oldu.

Kelly hıçkırıklar atarak kollarımın arasına girdiğinde ona sıkıca sarıldım ve saçlarını nazikçe okşarken '' Her şey geçecek, söz veriyorum'' diye fısıldadım.

Orada ne kadar süre sarılarak kaldık bilmiyorum ama sonunda ayrıldık. Bayan Moan'ın yanına diz çöküp parmaklarımı boynuna bastırdım. Kalp atışlarını hissettiğimde tuttuğum nefesi bıraktım ve onu hareket ettirmeye cesaret edemediğim için kalkıp yatak odasından bir battaniye alıp üzerini sıkıca örttüm.

''Acil servisi aramalı mıyız?'' diye titrek bir sesle sordu koltuklardan birinde dimdik oturmuş Bayan Moan'ı izleyen Kelly.

Bir an ciddi ciddi aramayı düşündüm ama dışarıda canavarlar kol geziyordu ve güvenli olan tek yer bu evdi. Bakışlarım yerde bilinçsizce yatan Bayan Moan'a döndüğünde düşüşünü düşündüm. Çok sert değildi, belki dizleri biraz ağrıyabilirdi ama daha fazlası olmazdı. Tabii yaşını da hesaba katmak zorundaydık, yine de dışarı çıkmak söz konusu bile olamazdı.

''Dışarısı güvenli değil,'' dediğimde ''Peki, ya polisi aramalı mıyız?'' diye sordu.

''Eminim çoktan aranmıştır. Ayrıca gökyüzüne bakan herkes bir şeylerin yanlış olduğunu biliyor olmalı, beklemekten başka çaremiz yok,'' dedim. Etrafta tek bir siren sesi bile olmaması garipti ama bundan bahsetmedim.

Sözlerimden sonra Kelly yavaşça başını salladı ve elleriyle yüzünü sıvazladı. Ona bakarken aklıma gelen bir düşünceyle kalbim göğsümde patlayacakmış gibi sıkıştı, hızla cebimdeki telefonu çıkardım. Telefonum ıslanmıştı ama hala çalışıyordu. Mutfakla oturma odası birlikteydi, bu yüzden iki adımda mutfak tezgâhının üzerindeki kuru bezi alıp telefonumu sildim ve ailemi aradım.

Bu sabah Dünyaya geri döndükten ve Kelly'le vakit geçirdikten sonra onları aramıştım ama o zaman bu kadar korkmuş ve endişe dolu değildim. Telefon çaldı ve çaldı ama açan olmadı. Bu sefer babamı aradım, her çalışta dehşetim büyüdü, iyi olduklarını bilmeye ihtiyacım vardı.

Tanrım lütfen...

''Ballı kekim.''

Annemin sesini duyduğumda bacaklarım titredi, dizlerim bükülürken yere çöktüm ve ''Anne,'' diye fısıldadım. O da fısıldıyordu ve bunu kavramam birkaç saniyemi aldı.

''Neredesiniz?'' diye sordum hızla.

''Biz evdeyiz,'' dedi hemen, '' Seni aramadım, üzgünüm aramalıydım ama baban...'' dedi ama hıçkırığı onu susturdu.

Buz kestim.

''Babam iyi mi?''

Bir hışırtı sesi yükseldi. ''O dışarıdaydı, eve gelirken o şeyler...'' dedi dehşetle, sonra '' Bacağı... Yaralandı ama eve ulaşmayı başardı. Şimdi yatak odasındayız, yarasını sarıyorum,'' dedi ve arkadan dehşet verici bir kükreyiş duyuldu.

Annem korkuyla inlerken bir hışırtı daha yükseldi ve bu sefer konuşan babamdı. '' Daisy, iyi misin? Neredesin?'' diye sordu, sesi boğuk geliyordu.

Gözyaşlarım ilk defa yanaklarımı ıslattı. Sert bir nefes alıp '' Ben iyiyim, şimdi beni iyi dinle baba. Evden asla çıkmayın, ne olursa olun evde kalın. Sizi birazdan arayacağım, lütfen sadece olduğunuz yerde kalın,'' dedim ve telefonu hızla kapattım.

Sonra köşeye koyduğum kalemi aldım ve Kelly'e '' Ailelerimiz için bir koruyucu ayin yapmaya çalışacağım. İşe yarayıp yaramayacağından emin değilim ama bunu denemek zorundayım. Bu yüzden bana evinin şeklini ve yerini tarif etmelisin ki onu hayal edebileyim,'' dedim diğer çemberin biraz ötesindeki boş yere diz çökerken. Açıkçası uzaktaki bir yere koruyucu büyü yapıp yapamayacağımı bilmiyordum ama içgüdülerim yapabileceğimi söylüyordu ve onu takip etmeyi öğrenmiştim. Çünkü çoğu zaman bana yardımcı olmuşlardı, bu sefer de olacağını biliyordum.

Kelly '' Benimkiler için uğraşma,'' dedi. Ona şaşkınca baktığımda boğazını temizleyip '' Onlar ben küçükken öldü,'' diye fısıldadı.

Ailesi ölmüş müydü? Peki, arkadaşı olarak bunu neden bilmiyordum?

''Bu konu hakkında konuşmayı pek sevmiyorum,'' dediğinde gözlerindeki acı onu hiç tanımadığımı bana haykırdı. Her zaman neşeliydi ve umursamazdı ama şimdi yüzüne baktığım kız acıyla doluydu. Ailesi öldüyse kiminle yaşamıştı? Nerede kalmıştı? Tüm bunları merak ediyordum ama zaman kaybedemezdim.

''Peki, ya Hunter?'' diye sordum, Hunter Kelly'nin erkek arkadaşıydı.

Sanki ilk kez onu hatırlamış gibi gözleri dehşetle açıldı, '' Onu unuttum,'' dedi gözleri dolarken.

Kafamı salladım ve telefonumu ona uzatıp '' Onu ara ve evden çıkmamasını söyle,'' diye mırıldandım. Sonra yeni bir çember çizdim ve ayine başladım. Mırıltılar zihnimde yankılandığında ailemin evini düşündüm öne, onu koruma altına almak istediğimi fısıldadım. Sonra Hunter'ın evini düşündüm. Onun evine Kelly'le birlikte iki kez gitmiştik, bu yüzden bu pek zor olmadı ve son anda aklıma gelen bir yeri daha düşündüm. Huzur evi. Onu da düşündüm, her bir odayı, her bir koridoru aklımdan geçirdim ve bir bariyerin bu üç yeri sardığını hayal ettim. Ayinin sonlarına doğru yaptığım koruyucu bariyerlerin işe yaradığını hissettiğimde kalbim rahatlamayla yavaşladı.

Tüm kalbimle herkesi kurtarmak, onları bu canavarlardan korumak istiyordum ama şuan Dünyayı kurtaramazdım, çünkü ruhumun her bir parçası Fısıltı Alemi için önemliydi. Oraya geri dönebilmek için de ayinler yapmam gerekecekti ve ruhumu kaybetmeyi göze alamazdım.

Sonunda bittiğinde bedenim ağrıyor, vücudum titriyordu. Gücümün sınırlarına ulaşmıştım ve neredeyse ayağa kalkmakta zorlanıyordum. Derin bir nefes alıp Kelly'nin yanına oturdum '' Onu aradın mı?'' diye sordum.

Bakışları korkuyla doluydu, '' Ulaşamadım,'' dedi yavaşça.

Anlayışla kolunu sıkıp babamı geri aradım. Bu sefer ilk çalışta açtı ve '' İyi misin?'' diye sordu.

'' Ben iyiyim, evden asla çıkmayın. Orası güvenli, anladın mı baba?'' diye sordum.

'' Tamam, peki sen neredesin?'' diye sordu endişeyle.

Gözlerim çizdiğim iki çembere odaklandığı. ''Ben güvendeyim.''

Canavarlardan biri babamın bacağını yaralamıştı, iyi olduğunu söylüyordu ve ona inanmakta güçlük çeksem de annem sadece bir çizik olduğuna yemin etti. Evde her zaman ilk yardım çantası bulundurmaları bir mucizeydi ve buna minnettardım. Bir süre daha onlarla konuştuktan sonra geri arayacağımı söyleyerek kapattım. Dışarıda hala kükreyişler vardı ama o kadar azalmıştı ki her şeyin bittiğini, canavarların Dünya'yı terk ettiğini düşündüm. Yavaş adımlarla pencerelere doğru yürüyüp kapalı perdeyi açtım ve bomboş sokağı izledim. Yağmur durmuştu ama etrafta uçuşan kartonlar ve çöpler hala fırtınanın devam ettiğini söylüyordu. Gökyüzü de değişmişti. Katranlı yüzeyin tonu bir tık daha açılmış, aralara gri sisler serpiştirilmişti.

Sertçe yutkunup sokağa yeniden baktım. Ortalıkta kimse yoktu ama canavarların getirdiği yıkım oradaydı. Yol, yer yer kanla lekelenmiş, görebildiğim tüm beton binaların alt kısımlarında delikler ve yarıklar oluşmuştu. Ayrıca binaların ön kapıları ve alt kattaki pencereler bir yıkım makinasıyla deşilmiş gibi eğri büğrü parçalanmıştı. İçi katran dolu çemberler de hala asfalttaydı ama artık dalgalanmıyordu, ayrıca içindeki katran kurumuş ziftte benzer bir şeye dönüşmüş.

Bir korku dalgası kalbime saplandığında hala yola bakıyordum. Bedenim sarsıldı, iki elimi de önümdeki pencereye koyup kendimi sabitledim ve bana bu korkuyu yaşatan canavarı bulmak için boş sokağa baktım. Saniyeler içinde karanlığın içinde bir Mazokra çıktı ve yolun ortasına ulaşana dek yavaş adımlarla yürüdü. Her hareketi yerdeki asfaltı kırıyor, homurtusu boş sokakta gök gürültüsü etkisi yaratıyordu. Pencereden uzaklaştım ve perdeyi kapattım ama sonra bir his beni yerimde durdurdu.

Umut.

Kelly yanıma gelip '' Neler oluyor?'' diye sorduğunda hala bu hisse odaklanmıştım.

Yeniden pencereye gittim ve Mazokra'ya baktım. Kafası olduğum yere kalkmış, bakışları durduğum pencereye odaklanmıştı. Sonra göz göze geldik ve hisler çoğaldı.

Bu benim Mazokra'mdı.

Pencereden uzaklaşıp '' Burada bekle,'' dedim ve hızla evden dışarı çıkıp merdivenlerden inmeye başladım. Merdivenlerde kimse yoktu, apartmandan tek bir ses bile çıkmıyordu.

Sonunda parçalanmış apartman kapısına ulaştığımda durdum ve Mazokra'nın kapının önüne gelmesini bekledim. Yavaşça tam girişin önünde durdu ve bana baktı. Yaptığım koruyucu kalkan yüzünden içeri giremezdi ve benim de dışarı çıkmaya hiç niyetim yoktu.

''Buradasın,'' diye fısıldadım ona.

Kafasını salladı ve pençesini önündeki betona saplayıp etrafında tam tur döndü. Sonra pençesini bir bana bir de çizdiği şekle doğru savurdu. Bir adım daha öne atıp kapının hemen yanında durdum ve çizdiği şeye baktım.

Ne olduğunu anlamam bir saniyemi aldı, bu bir çemberdi.

''Ayin yapmamı mı istiyorsun?'' diye sorduğumda kafasını bir kez salladı, sonra önce çemberi, sonra beni ve en son da kendisini işaret etti.

''Birlikte mi?''

Bir kez daha onayladığında ne düşüneceğimi bilemedim ama sonra onun yardımlarını hatırladım. Beni bu zamana dek hiç kandırmamıştı ve içimde asla kandırmayacağına dair derin bir his vardı.

''Neden?'' diye sordum ama cevap veremezdi.

Pençesiyle ağzını gösterdiğinde kaşlarımı çatıp ne demeye çalıştığını düşündüm. Sonra '' Benimle konuşmak için mi?'' diye sordum heyecanla.

Bir kez kafasını salladığında kararımı vermiştim.

''İçeri gelebilir misin?'' diye sordum.

Beni işaret ettiğinde '' Evet, koruyucu büyü yaptım,'' dedim, sonra ''Burada bekle,'' dedikten sonra merdivenleri tırmanıp Bayan Moan'ın evine girdim.

Kelly kapıyı açışımla çığlık attı. '' Korkma, burada kimse bize zarar veremez,'' diye mırıldandım ve yerdeki kalemi alıp '' Birazdan döneceğim, kapıyı kilitle ve ben gelene dek açma,'' dedikten sonra yeniden aşağıya indim.

Kapının önüne diz çöküp bir ayin çemberi çizdim ve içine oturdum. Mazokra bana daha da yaklaştı, kapının hemen önüne oturdu ve bana baktı. Sonunda gözlerimi kapatıp ayini başlatmadan önce Mazokra'yı zihnimin yansımaya aldım ama bu yansıma her zaman kullandığım yer değildi. Ne olur ne olmaz diye başka bir yer düşündüm ve onu kabul ettim.

Gözlerimi yeniden açtığımda huzur evinin bahçesindeydim ve Mazokra tam karşımdaydı.

İnsan formuyla.

Şaşkınca gözlerim kocaman açılırken karşımdaki beyaz saçlı, hafif toplu yüzü kırışıklarla dolmuş orta yaşlı kadına bakakaldım. Onda tanıdık bir şey vardı, o şey zihnimi kurcaladı ve beni onu nereden hatırladığımı bulmaya sevk etti. Bir görüntü zihnimi işgal ettiğinde şaşkınlığım daha da büyüdü. Onu kraliçenin anılarında birçok kez görmüştüm.

Bu oydu, Kraliçenin Prisha'mı.

''Sen,'' dedim şaşkınca.

Kadının gözleri hüzünle dolarken '' Mash'ka,'' diye mırıldandı saygıyla. '' Beni hatırladınız.''

''Sen onun Prisha'mısın,'' diye konuşmaya devam ettim. Bunca zamandır benimle iletişim içinde olan kişi aslında onun Prisha'mı mıydı? Neden?

Kafasını salladığında hüzün dolu gözleri kucağına düştü. '' Evet, ben onun akıl hocasıydım,'' dedi, sesi utançla dolmuştu.

Yüzünü, tavırlarını inceledim birkaç saniye boyunca. Kraliçenin anılarında gördüğüm Prisha'ma hiç benzemiyordu. Orada katıydı, asık suratlıydı ama şimdi omuzları çökmüş, yüzü hüzünle dolu yaşlı bir kadına benziyordu.

''Onu çok korkuttun,'' dedim bir anlayış beni vurduğunda. '' O da seni bir korku canavarına çevirdi.''

Bakışları bana döndüğünde gözleri yaşlarla dolmuştu. '' Biliyorum, ona kötü davrandım ve onu incittim. Belki de bu kadar kötü olmasının sebebi benim. Bundan pişmanlık duyuyorum ve canavar olmayı hak ediyorum çünkü canavarca davrandım,'' dedi.

Sözleri samimiydi ama zihnimden o eski Prisha'mı atamıyordum. Görüntüler gelip gitti, onu korkuttuğu, ona kötü davrandığı anıları hatırlarken içimde öfke belirdi.

''Kızmanızı anlıyorum,'' dediğinde kendime geldim.

Yavaşça nefes alıp verdim ve '' Sana kızmamalıyım, işlerin kontrolden çıkmasının sebebi sen değilsin,'' diye başladım, sonra '' Bana yardım eden kişinin sen olmasını beklemiyordum,'' diye bitirdim cümlemi.

''Bendim, hiçbir zaman beni hissizleştirmedi. Her zaman ne olduğumu hatırlamamı sağladı, bu yüzden sizi gördüğümde ve benim hislerimi anladığınızı fark ettiğimde umudum yükseldi. Lian, onu anılarda gördünüz, beni size gönderdi. Aleme girdikten sonra Azap çukurunda ne yapmanız gerektiğini size söylememi istedi,'' dedi hızla.

Lian kraliçenin uğruna Fısıldayanları katlettiği kişiydi. Onunla tanışmıştım, şakacı mizacının altında bir ton acı yatıyordu.

''Ne yapmam gerekiyor?''

'' Azap çukuruna kraliçenin izni olmadan giremezsiniz, bu yüzden Aleme gittiğinizde kraliçenin eşyasını almalısınız, sonra o eşyayla Azap çukurunda ayin yapmalısınız. Bu ayin size bir geçit açacak. Bu geçitten geçtiğinizde kapıyı kapatmayı asla unutmayın.''

''Peki, ya sonra?''

''Sonra Azap çukurundaki katmanları geçmelisiniz, Ta ki ruhların saklandığı katmana ulaşana dek,'' dedi.

Harika.

''Ruhları serbest bıraktığınızda kraliçenin de gücü azalacak. Yine de hala karanlıkla dolu olacak, onu iyileştirmelisiniz,'' dedi avuçlarıma bakarken. Kılıcımı kast ettiğini anlamıştım, ister istemez parmaklarımı sıktım.

''Zor olacak mı?'' diye sordum cevabı bilmeme rağmen.

Bir an sustu ama sonra '' Siz bir kraliçesiniz Mash'ka, üstesinden geleceğinizden eminim,'' dedi. Bundan emin değildim ama elimden gelen her şeyi yapacağımı da biliyordum.

''Canavarlar neden burada?''

''Çünkü siz buradasınız, sizi arıyorlardı,'' dedi yavaşça. '' Alemi ele geçirmek için önce sahibini ele geçirmeniz gerekir.''

Kalbim bir an atmayı bıraktı, nefesim kesildi.

''Başardı mı?'' diye sordum, sesim boğuk çıkmıştı.

''Evet, onu Azap çukuruna gönderene dek kraliçe bunu anlamadı. Anladığındaki yüz ifadesini görmeliydiniz,'' dedi hüzünle gülümserken.

Sonra ifadesi ciddileşti. '' Aleme saldırmaya başladı, en güçlü tutsağı artık orada olmasa bile Alem başıboş kaldıkça güçsüzleşiyor. Canavarlar şimdilik geri çekildi ama yeniden saldıracaklar ve bu sefer daha güçlü gelecekler. Bu yüzden geri dönmenin bir yolunu bulmalısınız.''

''Biliyorum, Vernon Alemin bana seslenmesini beklemem gerektiğini söyledi,'' dediğimde '' Seslenmesi için bir fırsat verdiniz mi?'' diye sordu.

''Ne?''

''Ancak ayin yoluyla size bir işaret gönderebilir Mash'ka.''

Ah.

''Bunu hiç düşünmemiştim,'' dedim kendime kızarken.

Yüzü yumuşadı ve '' Buradayken zaman farklı işliyor, acele etmelisiniz,'' dedi yavaşça.

''Peki ya canavarlar ne olacak? Ben gittikten sonra saldırmaya devam edecekler mi?''

''Muhtemelen evet. Kraliçe sadece sizi bulmak istemiyor, ayrıca diğer ruhları da hedef aldı.''

Kaşlarımı çattım. ''Neden?''

''Fısıltı Alemini sizin elinizden alabilmek için güce ihtiyacı var. Biliyorsunuz, kraliçe Lord Vernon'u eşyalarından biri sayesinde yendi ama elinde bir koz olmasına rağmen bu yüzyıllar sürdü. Siz yeni bir ruhsunuz, yenilmeniz o kadar kolay olmayacak. Bu yüzden daha fazla canavara ihtiyacı var.''

''Yeni ruhlar,'' diye mırıldandım bilinçsizce.

''Evet, gücünü artırmak için Karanlık Ruhlar Alemine daha fazla ruh çekmeye çalışıyor.''

''O alem hakkında pek bir bilgim yok,'' dedim yavaşça ama adı bile tüylerimi ürpertmeye yetiyordu. Oraya hangi ruhlar gidiyordu?

Yüzü düştü, bakışları korkuyla dolarken '' Karanlık Ruhlar Alemine ruhu kötü olan insanlar gider. Canavarlar onları avlıyor,'' dedi yavaşça. Daha fazla konuşmadı ama gerisini anlamıştım. İnsanlar zamanları dolmadan Karanlık Ruhlar Alemine gidecek ve tek yönetici olan kraliçe Maur'un gücünü artıracaktı.

Lanet olsun!

''Daha fazla ilerlemeden bunu durdurmalıyım,'' dediğimde '' Eve geri dönün,'' diye cevap verdi.

Ev.

Dünya artık evim değildi.

Evim Azap çukurunda kilitliydi.

''O nerede?'' diye sordum Vernon'u kastederek.

''Azapta, katmanlardan birine hapsedildi.''

Kontrolümü kaybetmemek için onu düşünmemeye, aklımdan bile geçirmemeye çalıştım tüm gün. Yine de acı hep oradaydı, ondan uzak kalmanın verdiği ıstırap her zaman içimdeydi ve şimdi o Azapta sıkışıp kalmıştı ve bu beni mahvediyordu.

Seni bulacağım Ma'levs, sadece biraz daha dayan.

''Başka bir şey var mı?'' diye sordum hızla.

''Beni hissettiğiniz için teşekkür ederim,'' dediğinde kalbim onun sesindeki acıyla yumuşadı. İçindeki pişmanlığı, kendisine olan öfkesini görebiliyordum.

''Senin suçun değildi,'' dedim yavaşça.

''Ama payım vardı,'' dedi, sonra '' Kraliçe burada olduğumu anlamadan artık gitmeliyim, Lian sana şans diliyor ve elbette ben de,'' dediğinde '' Bir şey daha. Lian... Neden sevdiği kadına karşı çıkıyor ve bana yardım ediyor?'' diye sormadan edemedim.

Bir an durdu, sonra '' Çünkü onun sevdiği kadın olmadığını biliyor,'' dedi. Bu sözler kafamı karıştırmadı çünkü bir süre karanlık onu aldığında Vernon için ben de bunu hissetmiştim.

''Ona minnettar olduğumu söyle,'' dedim yavaşça ve sonunda ayini bitirdim. Yeniden kendi Dünyamda gözlerimi açtığımda Mazokra pençesini bir kez yere vurdu, sonra arkasını dönüp hızla uzaklaştı.

Çemberden kalktım ve merdivenlere döndüm ama titreyen ellerinin arasında ekmek bıçağı tutmuş korkuyla ağlayan Kelly'i gördüğümde yerimde durup '' Hey, sana evden çıkma demiştim,'' dedim endişeyle.

Şimdi boş olan kapının dışına baktı ve sonra '' Az önce canavarlardan biriyle yan yanaydın,'' dedi.

''O iyilerden biri,'' dediğimde afalladı ama kafasını hızla sallayıp '' Bir sorun var,'' dedi. O anda apartmanda bir çığlık yükseldi. Bu çığlıklara ağlayışlar eşlik etti ve birkaç saniye içinde apartmanın her yanından öfke çığlıkları, bağırışlar ve ağlayışlar yükselmeye başladı. Sadece burası da değil, dışarıda da aynı sesler vardı.

Hızla Kelly'nin yanına ulaştım ve kolundan tutup merdivenleri tırmanmaya başladım. Bayan Moan'ın evine ulaştığımızda yan dairedeki kadının öfkeyle eşyaları fırlattığını, diğer taraftaki adamın bir bebek gibi hıçkıra hıçkıra ağladığını duyduk. Kelly'yi eve soktum, kapıyı kilitledim ve elindeki bıçağı yavaşça alıp mutfak masasına koydum.

Mazokra'nın söyledikleri aklımdan geçtiğinde buz kestim. Sanırım endişelenmemiz gereken tek şey canavarlar değildi. Canavarların duyguyla boğduğu diğer insanlar da tehlikeliydi olabilirdi.

Özellikle kraliçenin hedeflediği insanlar.

''Ne olursa olsun kapıyı asla açmıyoruz Kelly, tamam mı?'' diye sordum ciddi bir sesle. Kelly kafasını salladığında derin bir nefes alıp başka bir boş alan oluşturmak için yatak odasındaki eşyaları üst üste dizmeye başladım. Yeterince alan açıldığında çekmeceden yeni bir kalem aldım ve bir çember çizdim. Sonra Alemin bana bir yol göstermesini umarak başka bir ayine başladım.

***

Merhaba! Bölüm nasıldı?

Oy ve yorumlarınızı sabırsızlıkla bekliyorum.

Sağlıcakla kalın!

Continue Reading

You'll Also Like

13.4K 1.3K 24
{TAMAMLANDI} sen ki bu kalbe düştüğün gün, beni önce yakıp sonra küle çevireceğini bilmiyordum. 02.07.2019🌌
İZ By N.Ipek

Fanfiction

85.5K 7.1K 29
Marvel İçinde -17- Hayatını tek bir amaç uğruna heba etmesiyle, kalbi sürekli büyüyen bir nefret ve intikam hırsıyla dolup taşan bir kara deliğe dönü...
836K 19.4K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
105K 4.2K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...