Bölüm Yirmi Dört

2.5K 334 116
                                    

'Derin bir pusun içindeyim sevgilim, gel ve yol göster bana'

***

Daisy

Ormandaki şeyi bulmam sanırım imkansızdı.

Aradığımdan değil elbette, Prisha'mın acımasız önerisinin ve alemin bana fısıldayışının üzerinden neredeyse bir hafta geçmesine rağmen ormana girmeye çalışmamıştım ki bunu hiç istemiyordum. Ayrıca âlemin bana yolu göstermek istemesine de güvenemiyordum. Sonuçta lordlarına yardım etmezken, durduk yere neden bana etmek istesinler ki? Bu da fısıldayan şeyin aslında alem olmadığını düşünmeme neden oluyordu. Yine de bunda emin olamıyor, belki de çok önemli bir şeyi görmezden geliyordum. Hatta bu düşünce içimi öyle çok doldurmuştu ki birkaç kez ormana doğru yürümüş, içimde bir şeylerin bana gitmem gereken yeri gösterdiğini fark etmiştim. Yine de ormana yaklaşmadan ya şehre inmiş ya da saraya geri dönmüştüm. Asla daha ileri devam edecek cesaretim olmamıştı.

Derin bir nefes alıp aynadaki yansımama baktım. Bugün elbise giymek yerine siyah bir pantolon, yine siyah bir gömlek ve uzun çizmeler giymiştim. Çizme giymeyi pek sevmiyordum ama son birkaç gündür hava çok soğuktu. Haliyle kalın kıyafetler ve soğuktan koruyacak deri ayakkabılar giymek zorunda kalıyordum. Ve zorunda kalan tek kişi de bendim, diğerleri hiçbir şeyden etkilenmiyordu. Sanırım tek yaşayan kişi ben olduğum içindi.

Gözlerim kendi yansımamdan hemen arkamda yükselen pencerelerin yansımasına doğru kaydı. Hava kara bulutlarla çevrelenmiş, sert rüzgarlar son birkaç gündür alemi etkisi altına almıştı. Fısıldayanlar hava koşullarından etkilenmese bile rüzgar nedeniyle evlerinden dışarı çıkamıyordu. Aynı şey benim için de geçerliydi, iki gün önce şehri ziyaret ettiğim zaman rüzgar o kadar şiddetliydi ki dengemi bozmuş, yürümemi zorlaştırmıştı. Neyse ki yanımda Sitra vardı ve o sağ salim saraya ulaşmamı sağlamıştı. Bu olaydan sonra da Vernon hava düzelene dek dışarı çıkmamamı söylemişti ve ben de sözünü dinliyordum.

Kalbim aklımda canlanan anılarla sertçe tekledi. Vernon Fısıldayanları ziyaret ettiğimiz o günden beri biraz tuhaf davranıyordu. Aslında o akşam yapılan ayinden sonra tavırları biraz değişmişti. Pek gülümsemiyor, sürekli ifadesiz bir yüzle etrafta dolaşıyordu. Ayrıca çok çabuk sinirlenmeye de başlamıştı. Birkaç kez onun Oleg'e bağırdığını bile duymuştum ki bu Vernon'un yapacağı bir şey değildi. Göğsüm endişeyle kasıldı, alem kötüye gittikçe o da kötüye gidiyordu ve ona destek olmak, korkularını azaltmak ve yanında olduğumu göstermek için hiçbir şey yapamıyordum. Benimle çok fazla konuşmuyor, konuşmak için çabaladığımda öfkeleniyor ve beni tersliyordu. Bazen yüzüme bakmaktan kaçınıyordu ki bu beni çok üzüyordu. En kötüsü bu değildi, artık geceleri bana sarılmak yerine kısaca iyi geceler dileyip arkasına dönüp uyuyordu. Sadece bir hafta önce bana her fırsatta dokunmaya çalışan adam gitmiş, yerini çok daha farklı biri almıştı.

Aynadan yansıyan üzgün yüzüme bakarken kendimi toparlamam gerektiğini biliyordum. Acı göğsümü delip geçerken sakinleşmek için derin bir nefes aldım ve duygularımın kontrolünü kaybetmemeye çalıştım. Yanlış çok fazla şey vardı, Fısıldayanlar, canavarlar, Azap kraliçesi... Ve Vernon her ne kadar garip davransa da bu davranışlarının nedeni bu yanlış şeylerdi. Bu yüzden kalbim kırılsa da ona kızamıyordum, uğraştığı şeyler ve omuzlarındaki yük çok fazlaydı.

Ona destek olmalıydım ve bugün tam da bunu yapmak üzereydim. Her ne olursa olsun bugün Vernon'un benimle vakit geçirmesini sağlamayı planlıyordum. Biraz kafasını dağıtmak, iyi hissetmesini sağlamak istiyordum. Umarım onu ikna edebilirdim çünkü vebalıymışım gibi benden kaçıyordu.

Fısıltı Lordu ve Onun Küçük Kurtarıcısı ( -TAMAMLANDI- ) Where stories live. Discover now