SIR (ACI AŞK...)

By ayseklncr

8.7K 497 156

SIR (ACI AŞK...) HER AŞKIN BİR SIRRI VARDIR... Bir sır herkesin hayatını altüst edecek. Hayatları ummadıkları... More

1.Bölüm (TANITIM)
2.Bölüm
3. Bölüm
4. Bölüm
5.Bölüm
6.Bölüm
7.Bölüm
9. Bölüm
10 .Bölüm
11.Bölüm
12. Bölüm
DUYURU
13. Bölüm
14. BÖLÜM
15. BÖLÜM
16. BÖLÜM
17. Bölüm
18. BÖLÜM
19. Bölüm
20.Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
FİNAL

8. Bölüm

304 22 11
By ayseklncr

mediadaki bölüm şarkımız.Mutlaka dinlemelisiniz özellikle türkçe alt yazılısını koydum.

Bakalım Demir ve Melek ilişkisini nereye doğru gidiyor? Bol sürprizli bir bölüm... 

**** 

Hayat bazen bir anda yere düşmek gibiydi. Her şey bir anda olurdu. Önce ayağın bir yere takılır sonra bedenin dizlerin üstüne çökerdi. O an öleceğini bile sanırdın. Tüm bedeninin ağırlığı dizlerine büyük bir acı verirdi. Tıpkı hayatın kalbine verdiği büyük acılar gibi.

Melek kaderin büyük talihsizliklerinin ağırlığında eziliyordu. Canı acıyordu ama kimseye söyleyemiyordu. Öyle büyük hata yapmıştı ki bunu kabullenemiyordu. Fatih değişmez dese de beş yıl sonra karşısında gördüğü adamın, artık eski sevdiği adam olmadığını biliyordu. Bunu artık kabullenmişti.

Melek'in şu an en büyük sorunu babasının hastalığıydı. Tek derdi babasını kurtarmaktı. Bunun için her şeyi yapardı. Pahalı yüzüğü sadece on bin TL ye satıp babasına gitmek istedi. Ama onu Demir'in üvey annesi yakalatıp yanına getirtti. Melek ne olduğunu anlayana kadar kadın ona bağırmaya başlamıştı. Sanki yıllardır Zeynep'e yaptıkları yetmemiş gibi.

''Bana bak hırsız milyonluk yüzüğü on bin TL'ye satmak nedir ha? ''

''Ben çok üzgünüm...''

''Sus! Yüzüğümü çalmak ne demekmiş göreceksin? Hapislerde çürüteceğim seni.''

''Ben çalmadım. Aldım. Hediye aldım...''

''Kim hediye etti sana?''

''Ben!'' diye bağırıp araya giren Demir'di. Üvey annesinin şaşkın bakışlarının karşısında Melek'e yaklaştı.

''Yüzük benim değil mi? İstediğime veririm. ''

''Sen ne söylüyorsun? İrem' e tak diye aldık onu.''

''Yeter be sus!''

''Doğru konuş annenim ben.''

''Sen kim oluyorsun da annem olacaksın? Senin yüzünden benim annem öldü. O yüzden onun katiline ihtiyacım yok!''

Demir yaşadıklarının yükü altında tüm öfkesini kustu Selin hanıma. Bu kadın onun tüm hayatını mahvetmişti. Annesinin ölümüne sebep olan kadından ölesiye nefret ederek büyümüştü.

Melek'e kızgın bakışlarını çevirip onun minik elini kendi eline hapsetti. Kimseyi önemsemeden hızla dışarı çekeledi Melek'i. Melek'in nemli bakışları ise elini sert bir şekilde çeken eldeydi. İçine salınan titreşimlere inat bakışlarını Demir'in yandan profiline çevirdi. Demir'in aklı fikri öfkesindeydi. Bu kız sevdiği kadını öldürmüş, üstüne yıllar önce verdiği yüzüğü satma derdine düşmüştü. Kesinlikle daha çok canını yakmalıydı. Arabanın yanına geldiklerinde hızla Melek'i arabanın siyah gövdesine savurdu.

''Sen bu kez de hırsız mı oldun? Katil olduktan sonra sıra hırsızlık... Aferin...''

Melek duyduğu sözlerin altında utancından eziliyordu. Gözlerinden yaşlar süzüldükçe kalbinde ki acıyla ağladı.  Demir karşısında ağlayan kadının daha ne kadar kendini küçük düşüreceğini düşünüyordu. Onun bu kadar pişkin, utanmaz bir kadın olacağı aklının ucuna bile gelmiyordu.

''Özür dilerim. ''

Demir bu sözleri duyunca daha da öfkelendi.

''Özür dileme. Nefret ediyorum o sözden. Senin özrün benden aldıklarını geri getirmiyor. '' aslında sözleri çok doğruydu. Bir özür kaybedilenleri geri getirmezdi ki. Peki, o zaman neden söylüyorduk? Neden bir şeyleri kırıp, döktükten sonra özür diliyorduk? Anlamı aslında açık değil miydi? Kırdığımız kalbi bir nevi iyileştirmeye çalışmak gibiydi. En azından pişmanlığı belirtmekti. Demir kaybettiklerinin acısından bu sözün ne kadar anlamlı olduğunu görmüyordu. Demir cebinden bir kâğıt çıkarıp Melek'e uzattı. Melek aldığı kâğıttaki rakamı görünce şoka girmişti.

''Babanın tüm borçlarını üzerime aldım. Artık bana borçlusun. Ve ben bir an önce ödemeni istiyorum.''

Melek 50 bin TL yazısında kendini kaybederken Demir devam etti.

''Ayrıca yüzüğümü de satmışsın. O yüzden onu da bana ödeyeceksin.''

''Nasıl ödeyeceksin? İnan çok merak ediyorum. Yedek sürücü! Beni duyuyor musun?''

Melek duymuyordu ki? Çaresizce hayatın okyanusunda yüzüyordu. Yüzme bilmeyen biri için ne kadar zorsa onun içinde öyleydi. Öyle ki Melek artık boğuluyordu. Yere diz çöküp Demir'in bacağına sarıldı. Demir hala ne olduğunu anlamazken ''Yardım et ne olur. Babam ölüyor. Onun ameliyat parasını ver. Babam iyileşsin. Söz bütün borçları ödeyeceğim. Söz veriyorum...'' diye yalvardı. Demir ne yapacağını şaşırıp ayağını çekmeye çalıştı. Ama Melek öyle sıkı sarılmıştı ki, kurtulamıyordu. Onları izleyen Fatih'ten habersizdi.  Fatih şaşkınlık, kıskançlık, kızgınlık duygularıyla karışan bakışlarını onlara yöneltmişti. Demir'in yanında tanımıyormuş gibi yapsa da, aslında Melek ile bir mazisi olduğu çok net belliydi. Demir onu fark ettiğinde ''Aaa arkadaşım gelmiş. Gel Fatih...'' dedi. Melek duyduğu isim karşısında hızla ayağa kalktı. Başı yerdeyken gözlerini siyah spor ayakkabısına sabitlemişti. Demir hala sırıtırken ''Neyse, tamam... Teklifini kabul ediyorum Melek. Murat, Melek'e istediğini ver. Gel arkadaşım seninle bir kahve içelim.'' Sözlerinden sonra Fatih'in omzuna kolunu atıp onu kafeye sürüklemeye başladı. Melek şaşkınlıkla onlara bakarken Murat bir miktar parayı onun avuçlarına bıraktı. Melek şaşkınca bakarken de ondan uzaklaşmıştı.  Melek'in adresi hastaneydi. Deli gibi koşma nedeni ise babasının olmamasıydı. Her odaya bakıp babasını aradı Melek. Ama babası yoktu. Korku ile bu kez adresi eski evleriydi. Ama babası orada da yoktu. Fatih kızgınlıkla Demir'in yanından ayrılıp Melek'in eski evine geldi. Melek'in kolunu arabadan çıkar çıkmaz sert bir şekilde kavradı.

''Senin o adamla ne işin vardı?''

Hiçbir şey şu an Melek'in umurunda değildi.

''Babam kayıp Fatih... Çok hasta hemen ameliyat olması gerek. Ne olur onu bulalım.'' Diye ağlamaya başladı. Fatih sıktığı kolu bırakıp arabaya koşturdu.

''Tamam, sen polise git. Bende etrafı ararım.''

Melek Fatih yanından ayrılınca hızla karakola koştu. Gerekli işlemleri yaptı. Ama babasından ne bir haber ne de bir iz vardı.

ÜÇ GÜN SONRA

Aradan üç gün geçmişti. Melek iki gözü iki çeşme yollarda kayıp ilanı dağıtarak dolanmaya başladı. Melek hayattan yorulmuştu. Onun savaşı artık hayatla da değildi. Melek kendiyle savaşıyordu. Kendine kızıyor, kendine düşman oluyordu. Çünkü bir kere oğlunu kaybetmişti. Şimdi babası da giderse ne yapacağını, bu suçluluk duygusuyla nasıl yaşayacağını hiç bilmiyordu. Fatih'ten bir haber bekliyordu. Çalan telefonu ile bir ağaca tutundu.

''Fatih, ne oldu? Babamı buldun mu?''

''Yok Melek. Maalesef baban yok.''

Melek acı ile yere çöktü. Gözyaşları yanağını yaktıkça, güçsüzlüğünün esiri oldu. Canından can kopuyordu sanki. Elindeki ilanda ki babasının fotoğrafına baktı. Ona olan özlemi arttıkça arttı. Kalbine bastırdığı fotoğrafla ağlamaya başladı Melek. Onu izleyen Demir'den habersizdi. Demir endişeliydi. Öyle ki yaşlı adamı o da arıyordu. Bunu neden yaptığını, bu kıza neden yardım ettiğini bilmiyordu. Demir sanki araftaydı. Hem cenneti hem de cehennemi yaşıyordu. Bazen bu kızı korumak istiyordu. Bazense onu boğmak, derin acıları yaşatmak istiyordu. Belki de asıl kendiyle savaşan Demir'di.

Melek yine çalan telefonuyla dizlerine gömdüğü başını kaldırıp hemen cevapladı.

''Efendim...''

''Melek hanım babanızın özelliklerine uyan biri sapanca yolunda bulunmuştur. Lütfen sapanca ilçe hastanesine gelir misiniz?''

''Tamam, hemen geliyorum.''

 Melek'in gözleri endişe ile dolarken hızla yerden kalktı. Koşar adım hastaneye gitmeye çalışırken karşısına hemen Demir çıktı. Melek şaşkınlık ve telaşla ona baktı.

''Demir bey lütfen izin verin. Gitmem gerek. Babam bulundu.'' Dedikten sonra Melek bu kez yol kenarına koştu. Bir taksiyi durdurup tam bineceği anda sağ kolundan onu çekeleyen tanıdık ele baka kalmıştı. Demir yine onu elinden sürüklüyordu. Melek endişe ile ''Babama gitmem gerek. Söz borcumu ödeyeceğim size. Ama hemen gitmem gerek. Benim...'' sözlerini durduran Demir'in sert bir şekilde ''Nereye gidiyoruz?'' sözleriydi. O zamana kadar Melek arabaya bindirilip, emniyet kemerinin takıldığının farkında bile değildi. Demir büyük özenle her şeyi yapmış şoför koltuğuna çoktan oturmuştu. En önemlisi sorusunu sorduktan sonra merakla Melek'e çevirdiği kahve gözlerinde ki endişeydi. Melek artık bu adamın kalbinde ki iyiliği gördüğünü fark etti. Hemen adresi söylediğinde Demir siyah ceketinin ona verdiği ağır hareketlerle arabayı çalıştırdı. Melek ilk defa bu adamın ne kadar yakışıklı olduğunu fark etmişti. İlk defa bu adamda cömertliği, merhameti, endişeyi görmüştü. Şimdiye kadar hep öfkesi ile karşılaşmış, o öfkenin ağırlığında ezilmişti. En önemlisi bu adam öfkelenince ne kadar korkutucu olduğunu, kalbini nasıl titrettiğini anımsadı.

Melek bin bir umutla hastane koridorunda koştu. Danışmaya babasının ismini söylediğinde onu karşılayan polislerle korktuğu yere getirilmişti. Melek korku ile üzerinde ''MORG'' yazan kapıya baktı. Demir ise ona baktı. Onun gözlerinde ki endişeye, korkuya, çaresizliğe baktı.  En önemlisi de Demir Melek'in yanağından süzülen damlada takılı kaldı. Sanki o damla ateş olup kalbine düşmüştü. Demir derin nefes alırken Melek nemli gözlerini korkuyla Demir'e çevirdi.  Çünkü onun yanında olduğunu bilmeye çok ihtiyacı vardı. Melek'in ilk defa Demir'e ihtiyacı vardı. Melek ilk defa onun şefkatli kucağına girmek, göğsüne gözyaşlarını akıtmak istedi. Ama yapamadı...

Melek küçük adımları ile açılan kapıdan soğuk odaya girdi. Karşısında bir sürü dolap gözleri vardı. Melek titreyen eli ile kazağının eteklerini tuttu. Nemli gözleri açılan dolaptan çıkarılıp masaya konulan üstü örtülü cesetteydi. Yeniden beyni birkaç adım atmasını emretti ayaklarına. Masaya yaklaşıp titreyen ellerini beyaz örtüye uzattı. Ama açamadı. Korku ile Demir'e çevirdi bakışlarını. Demir ise üzgün gözlerini kırpıp ona destek oldu. Melek yeniden bakışlarını beyaz örtüye çevirdi. Örtünün ucunu kavradığında gözlerini kapayıp örtüyü açtı. Melek bu kez korkudan gözlerini açamıyordu. Ta ki elinde hissettiği sıcak ele kadar. Gözlerini açtığında başını soluna çoktan çevirmişti. Kahve gözlerin yoğunluğunda boğulurken kadife sesi işitti.

''Hadi Melek, yapabilirsin. Ben buradayım...''

Demir'in cesaret veren sözleri ile gözlerini soğuk masada yatan cansız bedene çevirdi. Melek o an donmuştu. O an dünya başına yıkılmıştı. Melek'in dayandığı dağ o an yıkılmıştı. Melek Demir'in elinden elini hızla çekti. Başını elleri arasına aldığında titreyen sesi ile ''Ba... ba... Baba!'' diye bağırdı. Soluk, morluklar içinde kalan yüze titreyen elleri ile dokundu.

''Babacığım... Allah'ım kâbus olsun! Allah'ım ne olur! Ne olur baba kalk! Baba gidemezsin... Baba bunu bana yapamazsın! Baba kalk! Kalk baba!''

Melek delirmiş gibi babasını sarsmaya başladı. İnanamıyordu. Şu an karşısında yatan cansız bedenin babası olmasını kaldıramıyordu. O an nefesi kesildi Melek'in. Yorgun bedeni kuş misali Demir'in kucağına düştü. Göğsünü sağ eli ile bastırırken derin nefesler almaya çalıştı. Ve hep aynı sözü tekrarlıyordu.

''Babam... Kalk baba! Kalk ne olur. Gitme babam...''

Demir morgun ortasına kucağındaki Melek ile çöküp kaldı. Yıllardır acı çekmesini istediği kız şu an kollarında acıyla çırpınıyordu. Demir mutlu olacağını sanmıştı. Ama şu an içi kan ağlıyordu. Kucağında ağlayıp duran Melek'e dolu gözleri ile baktı. Sımsıkı sarıldı ona. Yanındayım, seninleyim, korkma dercesine sarıldı. Doktorlar Melek için koşarken aynı dakikalarda deniz kenarındaydı Fatih. Elindeki bilekliğe baktı. Daha birkaç gün önce bu bilekliği Mehmet beye o takmıştı. Kaybolmasın, kaybolursa hemen bu telefon numarasından bulunsun nedeniyleydi. Ama üç gün önce o andan itibaren Mehmet Bey yok olsun istedi. Kaybolsun, bulunmasın, ölsün istedi.

**

Fatih yağan yağmurun altında hızla arabası ile ilerledi. Karanlık sokaklara çaresizce bakarken aklına Nesrin hanımın marketi geldi. Mehmet Bey ne zaman kaçsa oraya giderdi. Şeker alınca çocuk gibi gülümser marketin önüne otururdu. Fatih geldiğinde yine Mehmet beyin aynı yerde olduğunu gördü. Koşarak arabadan inip yanına gitti. Yaşlı adamı kolundan kaldırıp ''Baba ne işin var burada? '' dedi.

''Oğlum şeker alayım dedim. Hadi Melek'e gidelim.''

''Tamam, babacığım hadi. Melek'te seni bekliyor.''

Fatih koşar adım Mehmet beyi arabasına götürdü. Mehmet beyi koltuğa oturttuktan sonra arabanın diğer ucuna geçip şoför koltuğuna kuruldu. Yüzüne dökülen yağmur suyunu eli ile sıvazlayıp Mehmet beye uzandı. Ehliyet kemerini taktı.

''Şimdi eve gideceğiz. Melek sıcak bir çorba yapar için ısınır babacığım.'' Deyip gülümsedi. Arabayı çalıştırdığında donup kalma nedeni Mehmet beyin bilinçli sözleriydi.

''Aman yavaş sür arabayı. Geçen kaza yaptın. Kızımın alnı yaralanmıştı. Arabayı mahvettin. ''

''Baba sen hatırlıyor musun?''

''Tabi hatırlıyorum. Ben bunak mıyım? Sen o gencecik kızı öldürdün. Kızımın üzerine attın. Savcısın, kızımı kurtarırsın diyerek sustum. Ama bu seferde öyle bir şey olursa susmam ona göre damat.''

Fatih gözlerini korku ile irileştirip Mehmet beye baktı. Yakalanma korkusu, cezaevine girme korkusu salındı kötü kalbine. Yaşlı adama o an hiç acımadı. O an tek istediği yok olmasıydı. Siyah arabasını gecenin yağmurlu havasında uzaklara doğru sürdü. Mehmet beyi öldüremezdi ama kaybolmasını sağlayabilirdi. İzmit yoluna sabaha karşı geldiklerinde uyuyan yaşlı adama döndü. İçine salınan kötülükle bileğinden bilekliğini çıkardı.

Mehmet Bey uyanınca ''Hadi baba in arabadan. Bak orada Melek seni bekliyor.'' Dedi. Mehmet Bey heyecanla arabadan inince Fatih hemen oradan uzaklaştı. Ardında yaşlı, hasta bedeni bırakarak...

Mehmet Bey saatlerce yürüdü. Ayakkabısı yırtılıp, ayakları yara olana kadardı bu yürüyüş. Karşı kaldırımda kızına benzeyen birini görünce heyecanla ''Melek! Kızım!'' diye bağırdı. Ardından trafiğin yoğun olduğu yola attı kendini. Ona çarpan sürücü hiç durmadı. Çarptığı adama dönüp bakacağına gaza basıp oradan uzaklaştı. Ardında yaralı bir beden, onun ardında da yaralı bir kalp bırakarak.

**

Fatih bilekliği denize atarken nemli gözleri bilekliğin suya düşüp çıkardığı minik dairede kaldı.

''Özür dilerim Melek...''

Bu sözler ondan gelince ne insafsızdı. Ne de anlamsızdı...

Hayatta en çok kötü, kirli kalpten korkulmalıydı. Çünkü o kalp ne yapılırsa yapılsın asla temizlenmezdi. Bir kere bataklığa battı mı bir daha asla çıkmazdı. Fatih kötülüğün esiri olmuştu. Ve yaptığı her kötülüğün kurbanı maalesef fedakâr Melek'ti...

****

''Baba gitme... Ne olur gitme baba. Beni bırakma!''

Fatih'in onun sevgisini hak etmediğini keşke bir zamanlar bilseydi Melek. Belki de bu kadar büyük acılar çekmezdi. Belki de bu kadar büyük çırpınışlar yaşamazdı. Belki de gidenlerin ardında gözü yaşlı, çaresiz, yaralı kalmazdı. Güneşinin batıp bir daha asla doğmayacağını keşke bilseydi Melek...

Continue Reading

You'll Also Like

880K 61.2K 36
Peyda, bir Gerçek Aile/Kaçırılmış Çocuk klasiğidir. "Şimdi, on yedi yıl sonra annem ve babam karşımda dikiliyorlardı. Onları görüyor, onlarla aynı m...
1.8M 64.5K 57
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Lavinia: Sana vermem gereken bir ceza vardı. Defne: Tobe hasa Defne: Ben ned...
Ruj İzi By Merve

Teen Fiction

501K 14.8K 35
KİTAP DÜZENLEMEK İÇİN BİR HAFTA İÇİNDE KALDIRILACAKTIR! Arya Bilgen O iğrenç gecenin bana hediyesi bir bebek olmuştu. Bu bebek benim bütün hayatımı m...
ULTİMA VOLTA By W.Z

General Fiction

2.6K 263 7
Ölümün kıyısında yaşayan. Var olmak ve yok olmak arasında kalmış. Yaralı ruhuna rağmen o yaraları tek başına sarmaya çalışan. Bir kadın o Yıldız Ba...