MUHÂFIZ

By mercanfatmanur

26.7K 3.1K 4.2K

"Benim değil. Koruduğun inancının muhafızısın." dediğimde aniden gözlerime baktı. Bir kılıç kadar keskindi ba... More

00: Muhafız
01
02
03
04
05
06
07
08
09
10
12
13
14
15
16
17
18
19
20
21
22
23
24
Duyuru
25
26
27
28
29
30
31
32

11

588 95 30
By mercanfatmanur

Çocuksu heyecanımı bastıramadığım için etraftaki insanların beni pek bir safderun gördüğünü umursamadan gülümsemeye devam ettim. Neden mi? Çünkü mutlu olduğum zaman gerçekten dudaklarımı kontrol altında tutamıyordum. Ve bu insanların beni vurdumduymaz tanımlamasına vesile oluyordu. Halbuki çoğunlukla mutlu olduğumu söyleyemezdim. Hatta mutlu olduğum zamanlar duraksayıp halimi incelememe bile sebep oluyordu. Şu an sorguladığım gibi. Nedense insanlar beni bu anlarda görüyorlardı, sanki diğer ruh hallerim görünmezmiş gibi.. Yüzüme baktıklarında beni çıt kırıldım zanneden insanların, hakkımda oluşturdukları hayali kimlikleri sadece birkaç kelam ile kırıyordum. En azından yüz ifadelerinden oluşturduğum çıkarım böyleydi.

Omzumda bir el hissettiğimde soluma döndüm. Leyla yanıma otururken konuştu. "Ne seni mutlu etti bu kadar?" Oturduğumuz yer çok da normal bir yer değildi. Emniyetin teras katında, kalınca tuğlalardan yapılmış duvarın mermerine oturmuş, ayaklarımı binadan aşağı sallandırıyordum. Yani sallandırıyorduk. Garip bir şekilde yüksekten korkmuyordum, tabi bu korku düşmediğim sürece böyleydi.

"Hiç." dedim. Serçe için sevindiğimi boş bulabileceği için söylememeyi tercih ettim sanırım. "Pekala." dedi. "Kendini kandır."

Yüzümü sola çevirip yüzüne baktım. Kaşlarım düşünceyle yukarı çatılırken heyecanlı yarım bir nefes alıp vermeden konuştum, "İnsan mutlu olmadığı zaman mutlu görünemez mi?" Alt dudağım dişlerimin arasına yuvarlanırken gözlerimi kısarak vereceği cevabı bekledim. Dudaklarını birbirine bastırarak oldukça yavaş bir şekilde başını salladı. "Elbette." dediğinde tepkisiz kaldım. "Ama iyi bir oyuncuysa tabi." Başımı gökyüzüne kaldırırken burnumdan verdiğim nefes gülümser nitelikteydi. Yüzünü bana çevirdiğinde hala gökyüzüne bakıyordum. Beni uzunca incelerken bunu neden yaptığını anlayamasam da, aynısını yıldızlara uyguladım.

"Sen oyunculuğu sıfır olan birisin Hafsa." Kıkırdadı. Kaşlarım şaşkınlıkla çatılırken başımı ona çevirip aynı taaccüple baktım. "Olduğun gibisin. Senin gibi insanlar pek rol yapamaz. Ne hissediyorsan,," İşaret parmağıyla kalbini işaret etti. ",,onu yansıtıyorsun." Dudaklarım düz bir çizgi halini aldı. Ona kesinlikle katılmıyordum. Ne yani nasıl rol yapamazdım? Elbette yapardım.

"Bence bunu yapabilirim." dedim. Ellerini mermere yaslayıp ayaklarını yer çekiminin eğlenceli yanına bırakarak salladı. "Pekala. O zaman sana söylediğim cümleyi öyle olmasa bile, öyleymiş gibi tekrarla." Bunu neden yapıyordu! Kararlı ve sinsi bakışıyla gülümsedi.

"Ben, şu an Dük'ü düşündüğüm için heyecanlanıyorum." Yüzümü olabildiğince buruşturup yüzüne tiksindiğimi belli ederek baktım. "Bu ne biçim cümle böyle! Kusayım mı istiyorsun?" Omzunu silkerek umursamaz bir hava takındı. "Bir oyuncu her türlü cümleyi öyle hissediyormuş gibi onu dinleyen ve izleyen kişiye aksettirir." Gözlerimi yumup dişlerimin arasından sinirli bir nefes verdim. Pekala bunu yapabilirdim.

"Benim sesimi kaydedip aleyhime kullanmayacağını nereden bileceğim?" Gözleri kocaman açıldı. "Hafsa!" diye çığırdığında bu defa omuz silken bendim. "Bu gözler neler gördü Leyla.." dedim aşağı bakarken.

"Yemin ederim buna benzer bir şey bile yok yanımda. Telefonum bile aşağıda." Dudaklarımı büzdüm. Leyla'ya döndüğümde öylece bakıyordu.

"Başka birini söyle, bu cümle benliğime bir ihanet ve saygızlık. Lütfen başka birini söyle." Yavaştan işin ergen işine dönmeye başladığını hissediyordum. Yine de garip bir şekilde hoşuma gitmişti, bu oyunculuk yeteneği saçmalığı.

"Pekala o zaman şöyle söyle. Ben, onu düşündüğüm için heyecanlanıyorum." Bu kızın heyecanlanmakla derdi neydi böyle!

"Kimi?" Dudakları kıvrıldı.

"Kimi düşünüyorsan onu." Başımı sağ tarafımdaki boşluğa çevirirken gerçekten heyecanlanmıştım. Neden! Bu saçmalık da neydi böyle.. Çocuk gibi oyun mu oynuyorduk? Soğuk, parmak uçlarımdan ellerime hücum ederken parmaklarımı kıvırıp tırnaklarımı avucuma geçirdim. Ya kendimi kaptırırsam? Hayır Hafsa sen bunu yapabilirsin.. başım neredeyse omzuma çarpacaktı. Ne yapıyordum böyle!

"Hadii!" Başımı kaldırıp önümdeki boşluğa baktım. Manzaraya. Başımı salladım onaylayarak.

"Ben." dedim.

Ciddiyetinden asla ödün vermez. Yüzüme bakmaktan korkar. Benden korkmaz. Koyduğu sınırı aşmaz. Aşmaya çalıştıkça daha sağlam bir duvar örer. Kimse bilmez. Kimse onun nasıl hissetiğini bilmez. Peki ya nasıl hisseder? Etki eder tepki vermez. Kimi gerçekten sever? Gerçekten sever mi? Peki neden insanlara karşı hoyrat bir rüzgar kadar soğuk. Ne yaşadı? Onu bu denli olgun kılan ne? İradesini bu denli sağlam tutan. Bakışları daima dolu. Sıktığı yumruk kimin içindi? İnandığı şeyler onu nasıl hissettiriyor. Nasıl inanıyor? Niye Yusuf olmak istiyordu ve tam olarak neden Züleyha olmayacaktım.. sanırım ben onun güzelliğini kirletirdim. Gün gibi ortadaydı onu düşündüğüm.

İçim buruk bir hisle kaplandı.

"Onu düşündüğüm için heyecanlandım." Sesim kısık, gözlerim baktığı yerde donuk ve dudaklarım düz bir çizgi halindeyken söyleyiverdim. İlk defa bu kadar mimiksizdim belki de.

"Gördün mü bak!" dedi gülerek. "Rol yapamıyorsun." Kaşlarım çatıldı. "Ne alaka?" Göz devirdim.

"Bakışların söndü bir anda. Cümlen kuru bir odun gibiydi. Durgun! Ve yakıcıı..." son cümlesinde ellerini havada yavaşça iki yana açarak hayali bir parantez cümlesi oluşturmuştu. Bir tiyatrocu gibi. Sağ elimi gelişigüzel bir tokat gibi havaya atarken dilimi 'peh' der gibi çıkarıp başımı sağa sola salladım.

"Hadii ama kabul et. Hiç heyecanlı değildin!" Düşündüklerim heyecanlanmama fırsat vermemişti. Yapmacık bir gülümsemeyle burun kırıştırıp yüzüne baktım. "Leyla. Kaşınıyorsun." dedim. "Sen de bir edebiyatçı olsaymışsın keşke." diye ekledim.

"Neyse bunun için oturmadım yanına." diyerek birden konuyu kapattı.

"Ne oldu?"

"Lojman hazırmış. Onu haber verecektim. Sana takılmak eğlenceliymiş ama, bunu öğrenmiş oldum." Gülümsedim. Neşe kaynağı olmak aman ne güzeldi.

"Fazla takılma bence. Bir tık tehlike saçıyorum." Yüzüne yaklaştım. Gülümsememi bozmazken parlayan gözlerle, "Ciddiyim. Arkamda tehlikeyle dolaşıyorum." dedim. Tepkisiz kaldığında omzuna dokunup ayağa kalktım. Bir metre yüksek olan duvardan yere atladım. Ve onu ardımda bırakıp aşağı indim.

****

Tam olarak istediğim bir daireydi. Engin beni bırakıp gitmişti. Merkeze yakındı. Elimdeki anahtara baktım. İyi mi yaptım bilmiyorum ama bedavadan geçici süreliğine bir evim olmuştu. Kendi kendime omuz silktim. Beleş beleştir.

Elimdeki anahtarı sehpaya bırakıp gözlerimi kısarak koltuğa baktım. Oturursam sabaha kadar kalkamazdım. Bu küçük evi turlayıp keşfetmem daha iyi olacak gibiydi. Adımlarımı durdurmadan diğer odaya girdim. Bir yatak ve bir dolaptan oluşan sade, gösterişsiz bir yatak odasıydı. Tahta ve eski ahşaptan yapılmış büyük dolaba yöneldim. Kapağını açtığımda başımı omzuma eğerek şaşkınlığımı korudum. Çünkü kıyafet doluydu ve bu beni hakikaten şaşırtmıştı. Bu düşünceli tavrın bana has olduğunu düşünsem fazla egoist ve kibirli görünür müydüm? Ah boşver, belki bütün lojmanlarda böyle hazırlık yapılıyordu. Havalara girmesem bu benim açımdan daha kanıksayıcı olurdu.

Dolap kapaklarını kapatıp yatağa göz ucuyla dahi bakmadan odadan çıktım. Ammar kadar olmasa da, ben de uyku konusunda irademe sahip çıkmaya çalışıyordum. Bu konuda çokta başarılı olduğum söylenemezdi tabi. Parmak uçlarımı duvarın pürüzlü yüzeyinde gezdirerek salonun diğer yanındaki odaya girdim. Burası tahmin ettiğim gibi bir mutfaktı. Çok ufak olmamakla beraber minik bir mutfaktı. Mutfak dolapları, yatak odasındaki gardrop gibi eski ahşaptan yapılmış bir dolaptı. Lojman olduğu aynı malzemelerin kullanılmasından belliydi. Buz dolabını açtığımda yiyecekleri görmemle bu defa şaşırmadım. Ahh' kendimi kandıramazdım buna da şaşırmıştım. İlk defa bu kadar önemsendiğimi hissediyordum. Bu özellikle bana olmasa bile.

Derin bir nefes alıp kafamda kısaca saat bölümleri kurgulayıp işlerimi bir bir ayırdım. Başımı yastığıma koyduğumda yorgunluğumu değil yarın olacakları düşünmek istiyordum. Bu yüzden midemi ve uykumu güzelce doyurup vücudumu temizlemeliydim. Daha yumuşak bir Hafsa her zaman daha makul olurdu.

Birkaç saatin ardından işlerimi halledip usulca yatağıma doğru yeltenmiştim. Duş almanın ferahlığını yaşayan ıslak saçlarım, gevşemiş bedenim ve doymuş karnımın verdiği o ağırlık göz kapaklarıma düşmüştü. Öyle ki sehpada gördüğüm eski model telefonu bile umursayamamıştım. Üzerimdeki yünlü kalpli pijamanın verdiği o hissi söylemeden de edemeyeceğim. Parmak uçlarım buz gibi yatağın soğuk gıdıklamasıyla kıvrıldı. Dudaklarımda bu kıvrılmaya uyup sağladı. Soğuk çarşaf içimi gıdıklamıştı. Böyle tuhaf huylara sahip olduğum için kendimi yadırgamayı bırakmıştım. Ayaklarımı yatağa sürerek hızla hereket ettirdiğimde yorgan bedenimi yavaşça ısıttı. Ve bu huzurla gülümseyerek gözlerimi kapattım.

****

İlk defa değil ama baştan aşağı siyahtım. Açıkçası siyah giyinmeyi pek tercih etmezdim. Aksi gibi gardropda siyah ve yan renkleri olan kıyafetler harici pek farklı renk yoktu. Kalpli pijamanın tarzı kimin ruhunu yansıtıyordu merak konusuydu tabi. Çünkü bir renkli oydu.

Dolabın aynasının karşısına geçtim. Siyah, çok da dar olmayan kot pantolon ve kahverengi boğazlı bir kazak. Her ne kadar canlı olmasa da, neticede kombin yapacak durumda değildim. Ve belki de cool olmak en iyisiydi. Polislere ayak uydurmam konusunun bu renklerle bir alakası olsa güzel olurdu. Ekipteki polisler sivildi ve bu renklerde giyiniyorlardı.

Kıyafet konusunda yeterince başımı ağrıttığıma göre artık evden çıkabilirdim. Sehpanın üzerine bıraktığım anahtarı ve telefonu alıp evden çıktım. Kapıyı kilitledim. Tuşlu bir telefondu ama hiç yoktan iyidir diye düşünüyordum. Lükse düşkün olacak değildim. Yine de bu aşağının da aşağısıydı kabul. Herneyse, takılmayacaktım.

Lojmanın küçük bahçesinden çıktım. Sokağı gözetlediğimde siyah arabanın tanıdık görüntüsüyle oraya yürüdüm. Arka kapıyı açtım ve düşünmeden bindim. Sürücü koltuğunda oturan Ammar'ı yok sayacağımı düşünürken önümdeki koltuktan Ebrar sevimli yüzüyle arkasına dönüp tatlı talı gülümserken "Günaydın Hafsa abla!" dedikten sonra gözlerini kırpıştırdı. Kısa bir kıkırtı sunarken ona karşılık verdim, "Günaydın güzellik!"

Ebrar abisinin ters karakteri gibiydi. Tuhaf.

Gülümseyerek önüne döndüğünde gaza köklenmesiyle arkaya yapıştım diyebilirim. Yeterince uykumu aldığım için sinirlenmemeye söz verdikten sonra camdan yolu izlemeye başladım. Şu kısacık yol için arabaya bindiğime inanamıyorum. İki adımlık yer desem yalan olmazdı. Ama Ammar işte, laf anlatmaya kalksan lafı ağzıma tıkar, bir de üstüne içimi bulanık bir dumana verip giderdi. En iyisi ağzımı açmamaktı.

Beş dakikanın ardından araba durduğunda ses etmeden kapıyı açıp indim. Emniyet binasına yürürken araba toza karışıp gitmişti. Kapıya yaklaştığımda her zamankinin aksine uğultulu bir sesle karşılaştım. Her kafadan ayrı bir ses çıkmalıydı ki ancak böyle bir gürültü çıksın. Tedirgin bir şekilde otomatik kapıdan girdim. Sesin volümü daha da artarken kaşlarım çatıldı. Bu ses bu binaya kesinlikle aykırıydı. Gerçekten hatrı sayılır bir olay olmalıydı.

Adımlarımı hızlandırıp geniş koridora girdiğimde polisler ayrı ayrı gurup oluşturmuş, her biri ayrı ağızdan konuşuyordu. Bu da karmaşık bir sese yol açıyordu. Kaşlarımı kaldırıp gözlerimi kapatıp açtım. Şaşkın mimiklerle, gözbebeklerimi bu grupların üzerinde gezdirdim. Karşı koridordan giren Yağız'ı gördüm. Bu karmaşık durumda onu görmek iyi hissettirmişti. Koşar adım yanına yaklaştım. Yaklaştıkça yüzündeki ifadeyi daha çok farkettim. Üzüntü. Tam olarak üzüntünün farklı bir tonunu barındırıyordu. Suçlu bir üzüntü. Yanına iyice yaklaştım.

"Buranın hali ne böyle?" Sesimdeki hayreti gizleyememiştim. Sıkıntıyla alnını kaşırken gözlerini kalabalığa doğru kaçırdı. Koluna dokundum istemsizce.

"Yağız? Sen iyi misin?" Başımı eğerek gözlerimle yüzüne alttan baktım.

"Ben iyiyim. Ama-" Kaşlarım çatıldı. "Olay ne?" diye sordum.

"Bizim şubeden bir polis, gece kaza yapmış."

"Bir şey olmuş mu? Durumu nasıl?"

"Durumu iyi, çarptığı kişinin durumu kritik." Yutkundum.

"Üstelik tamamıyla suçlu. Kurtulsun demiyorum zaten ama bir polisin böyle bir hataya düşmesi canımı sıkıyor." Tepkisiz bir şekilde dediklerini dinledim.

"Gel Hafsa." Elini sırtıma koyup beni geldiği yöne doğru çektiğinde ayak uydurup yürüdüm. Elini çektiğinde yanında yürümeye başladım.

"Masum bir can. Ve bir polisin görevi masum canları kurtarmak, onları tehlikeye atmak değil.." Yağız'ın söyledikleriyle olay gözümün önünde canlandı. Ve oldukça etkilenmiştim. Ne diyebilirim ki, bir polisin karşısında ona karşılık ne denebilirdi? Sanırım herkes bu konu hakkında konuştuğu içindi bu uğultu. Elimi alnıma koyup önüme düşen saç tutamlarımı arkaya attım.

"Yağız." dediğimde yüzüme baktı. Aynı zamanda bizim odaya doğru yürüyorduk. "Onun polis olması, insan olmadığı anlamına gelmiyor." dedim. "Ve insanlar hata yapar."

Her ne kadar şu an onun içini rahatlatmak için konuşsam da bu olay, beni derinden etkilemekle beraber polisleri harikulade varlıklar olarak gördüğüm o mertebeden de yok etmişti. İyisi de kötüsü de insan karakterinin içindeydi. Bir hata insanın hayatını da mahvedebilirdi. Kimse mükemmel değildi. Olamazdı da, lakin unutulmaması gereken şey, iyi olan herkes kötülük yapana kadar insan gözünde harikaydı. Yine de bir polisin suçu diğer polislerin günahına giremezdi. Bu içimdeki his etkilendiğim için olsa gerekti.

Başını salladı. "Yine de bir süre üstümden atamayacağım sanırım." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırıp başımı sallamakla yetindim.

Bizim odanın önünde durduğumuzda kapıyı açıp beni bekledi. Bekletmeden içeri girdim. Ammar ve amir hariç herkes masadaydı. Suratları asık ve ne hissedeceklerini bilemez haldeydiler. Yüzlerini incelerken sandalyemi çekip oturdum. Yerime yerleştiğimde ellerimi masanın üstünde birleştirdim. Yanımdaki Gülçin hareketlendi. "Şimdi ne olacak?" dediğinde sırtını duvara yaslamış ayakta dikilen Yağız konuştu, "Görevinden alındığı kesin." dedi çenesini sıvazlarken.

"Umarım sadece bununla kalmaz. Arkadaşımız olsa bile adalet yerini bulmalı." dedi Leyla. Yusuf onu destekleyerek başını salladı. Şu an sadece onları izliyordum. Bu durumda onların yanında konuşmak nerden baksan boştu. Çünkü onların hissettiklerini sadece empati yoluyla anlıyordum. Ben sadece çarptığı çocuğu düşünüyordum.

"Kırmızı ışıkta fazla hızlı geçmiş." dediğinde Sefa'ya baktım.

Histerik bir gülüş bırakarak Fatih konuştu, "Kurallara uyan birine çarpmak nedir!" dediğinde yutkundum. O anları görmesem de gözlerimin önünde canlandı. Bir film gibi izledim sanki. Ve öyle acı vericiydi ki.. Silahla vurulan bir insan olarak düşündüm bunu. O silahın bana doğrultulma anında gözümden çok şey geçmişti. Üstelik gerçekten bir ailem olmamasına rağmen.

Kapının aniden ve hızla açılma sesiyle irkildim. Neyseki bunu kimse farketmeyecek kadar dalgındı. Kapıdan girene baktığımda Ammar her zaman ki ciddiyetiyle kapıyı kapatıp yerine oturdu. Ben hariç herkesin yüzüne tek tek baktı. İnceler gibi baktı. Burun kenarları hareket ettiğinde ben de sadece onun ne düşündüğünü merak ettim. Elini masanın üzerine çıkarıp parmaklarını ritimle tek tek hızla masaya vurduğunda yüzüne baktım. Kaşları çatıktı. Sinirli miydi?

"Haliniz ne böyle?" dediğinde kaşlarım havalandı.

"Haberin yok herhalde." dedi Fatih. Ammar yüz ifadesini düzeltmezken Fatih'e baktı. "Var. Olanlardan haberim var." dedi. Ne yapmaya çalıştığını anlamadım. Sırtımı sandalyeye yaslayıp kollarımı göğsümde bağladım. Dikkatle izlemeye devam ettim.

"Peki sizin bu haliniz ne?" dedi Ammar ve işaret parmağıyla odadakileri işaret etti.

"Abi nasıl bu kadar vurdumduymaz olabiliyorsun! Arkadaşımız dün bir masuma çarptı. Büyük bir kaza! Ve bunu bir polis yaptı!" diye çıkıştı Yağız. Oldukça sinirli gözüküyordu. Ammar sandalyesinden kalkıp Yağız'la yüz yüze geldiğinde Ammar biraz daha sakindi. Yine de daha baskındı. İkisi arasındaki fark; Yağız daima öfkesini korurken, Ammar öfkesini kontrol altında tutuyordu. Zaten o kızmasındı.

"Ve bu sizi etkiledi öyle mi?" Ammar'a gerçekten şaşırıyordum. Diğerleri de hayretle Ammar'a bakıyordu. Ne dediğinin farkında mıydı acaba?

"Sen bir polissin. Sıradan bir vatandaş değil." dedi Yağız'a bakarak. Sağ elini yumruk yapıp Yağız'ın göğüs hizasına kaldırdı. "Bu kimliğe büründüğünde,," yumruğunu Yağız'ın sol göğsüne vurdu yavaşça. ",,burası atmayacak gerekirse!" Yağız'ın gözlerinde anlayamadığım bir ifade vardı şimdi. Ammar'ı anlamış gibiydi ve daha sakindi.

"Ben üzülmedim mi zannediyorsunuz?" diye çıkıştı. Bu defa odaya doğru dönüp herkese konuştu. "Kızmıyorum mu zannediyorsunuz? Ya da etkilenmiyorum mu? Hissiz miyim ben? Çelikten bi' zırhım mı var bilmediğim!" Buruk bir gülüş ile nefes verdi.

"Bu uğurda en yakınını kaybedip göğsüne taş bağlayan, yine de görevini layıkıyla yerine getirmek için canla başla çalışan tonla asker ve polis var. Siz şimdi bu tavırla," elini sallayıp yüzünü buruşturdu. ",,onların yerinde olamazsınız onu anladım." Yutkundu.

"Bu görevi aldıysanız içinizdekileri dışarı yansıtmayacaksınız! Ki sadece bir vatandaş değil çok vatandaş kaybetmeyelim." Olgundu. Fazlasıyla olgun.

"Ben sadece bu olay için konuşmuyorum. Her zaman için bir hatırlatma yapıyorum." Sandalyesine döndü ama oturmadı. "Yok sayacak değilsiniz. Derdimize üzülmeyecek değiliz. Ama o derdi içimize gömmek zorundayız.." Yüzü, ses tonu, söyledikleri o kadar netti ki, sanırım bir kere daha hayran olmuştum. Onda ki olgunluğu ve liderliği ben hayatımda kimsede görmemiştim. Gözlerimdeki parıltıyı saklayamıyordum. Ammar ömrünü vatanına adamış bir adamdı. Evet, anlaması güçtü ama yine de ona hayran olmama engel değildi. Göğsümde anlayamadığım bir gurur gelip nefesimin derinliklerine oturdu. Polis değildim ama bir polis kadar onurlu hissetmiştim tam şu an.

Herkes suspustu. Kimsenin verecek bir cevabı yoktu. Zaten bu sözlerin üstüne de bir söz söylenemezdi. Buna kimse cesaret edemezdi.

Kapı tekrar açıldığında İdris Amir içeri girdi. Yerine otururken herkes yerine yerleşmişti. Bense hala Ammar'ın etkisi altındaydım. Bu etki bir tek bende olamazdı. Fakat sadece bende olsun isterdim.

"Olanlardan haberiniz var." dedi amir.

"Ali'yi duydunuz." dedi ellerini masanın üstünde bağlarken. Demek o da duymuştu içerideki hengameyi.

"İşinize duygunuzu yansıtmayın komiserler. Ben suçunu hak olan şekilde alması için uğraşacağım. Çocuk için, Allah acil şifalar versin. Onların da bir vatandaş olarak yanında duracağım Allah'ın izniyle." diye kısa bir konuşma yaptıktan sonra tepkisini de konuşma şeklini de değiştirdi İdris Amir.

"Şimdii,," diye uzattı kelimeyi. "Panoyu şöyle alalım." Ayaklı panoyu amirin yanına masanın başına sürükledi Engin. Sonra yerine geçti.

Elindeki zarftan kalın bir deste fotoğraf çıkardı. Kaşlarım havalandı merakla.

"Leyla bunları olay örgüsüne göre sırasıyla iğnele kızım."

"Tabi amirim." dedikten sonra kalktı Leyla.

İdris Amir bize döndüğünde Leyla fotoğrafları inceledikten sonra pano iğnesiyle tek tek sabitlemeye başladı. Leyla sırasını bir dosyaya dahi bakmadan nasıl biliyordu hayret ettim..

"Öncelikle bir haberim var." dedi amir. "Bugün bir ceset daha bulundu. Yine bir kadın. Büyük olasılıkla yine onlara ait." Ellerini iki yana açtı.

"Ellerini çabuk tutmaya başladılar. Planları ne bilmiyoruz. Daha çok cana zarar verecekler. Onları iki ay içinde bulmak zorundayız. Tabi bu bizim analizimize göre. Aksi takdirde bu iki ayın sonunda olacakları düşünmeyi hiçbirimiz istemeyiz." Sahiden de işleri hızlandırmışlardı. Ne istediklerini anlayabilseydim... Bunu anlayamamak beni çıldırtıyordu.

"Amirim benim bir tezim var ama ne kadar doğru olur bilmiyorum." dedi Sefa. İdris amir onayladı.

"Bu örgüt bir çeşit seri katil çetesi olabilir mi?"

Dudaklarımı ıslatırken kaşlarım çatıldı. "Nasıl yani?" dedim. "Amaçlarının sadece öldürmek olduğunu düşünmüyorum ben." Elimle konuşmamı destekleyen hareketler kullanmıştım. Bunu farkedince elimi masaya koydum.

"Ben Hafsa'ya katılıyorum. Amaçları olmalı. Bir şey istiyor olmalılar!" diyerek bana katıldı Gülçin. Şaşırmıştım doğrusu. Leyla başını panodan masaya çevirip yüzünü hoşnutsuz bir ifadeyle sağa sola sallarken, "Hem seri katil çetesi diye bir şey olabilir mi? Benim bildiğim onlar yalnız çalışır." dedi. Takıldığım tek şey çalışır demesiydi. Yine de kendi çaplarında çalışır sayılırlardı tabi. Sonra önüne dönüp işine devam etti. Leyla'yı yetenekli bulmuştum. Hem dinliyor, hem işine devam ediyordu. Olay sırasını ezberlemiş olması da cabasıydı.

"Evet ama imkansız sayılmaz. Hem hepsinin seri katil olmasına gerek yok. Sadece bir kişi olsa yeter. Ona çalışanlar zaten para için dediklerini yapacaktır." dedi Sefa. Bu da mantıksız değildi. Ama yine de böyle olduğunu düşünmüyordum.

"Seri katil dediğin işini kendi yapar. Parayla adam tutmaz. Yani benim görüşüm bu yönde." dedi Ammar bağlı kollarında birini hareket ettirerek. Onaylar mırıltılar sundular.

"Yıllarca yanlarındaydın Hafsa. Bu düşünce hakkındaki gözlemlerin onlar üzerindeki izlemlerinle ne kadar uyuşuyor?" Fatih sormuştu.

"Yani bir başları olduğu kesin. Bunu biliyorum. Fakat ona çalışan ve büyük bir konumda olan kişiler de var. Onları size söyledim. Ellerini işe sürmezler. Emretmeyi bilirler sadece. Eğer Sefa'nın dediği gibi olsaydı her gün bir ceset yerine daha fazla ceset toplanırdı. Bir şey olmalı.. Yani bu düşüncenin pek uyuştuğunu söyleyemem ben." dedim dudaklarımı birbirine bastırarak.

İdris Amir derin bir nefes bıraktı. Münakaşa devam ederken Leyla işini bitirmiş ve yerine oturmuştu. Pek konuşmayan Ammar ve Yağız dikkatimi çekmişti. Yine de ortada dönen konuşmaya hakimlerdi. Dikkatli dinlemişlerdi. Bir mola verdiğimizde oda birkaç kişi hariç boşalmıştı. Leyla, Yusuf ve Fatih oturuyordu. Ben de fırsattan istifade ayağa kalkmıştım. Bir kaç adımda masanın başındaki ayaklı panoya yaklaştım. Fotoğrafları incelemeye başladım.

Cesedin dokunulmamış resmiyle portre resimleri alt altaydı. Hepsinin olmasa da başlardaki bir kaç yüz tanıdık gibiydi. Görmüş olmalıydım illaki. Yavaşça takip ettiğimde hepsinin vurulduğu yer farklıydı. İşaret parmağımla çizerek diğerine geçiyordum. Tarihe baktığımda tanıdık geldi. Altındaki fotoğrafa baktığımda gözlerim kocaman olurken geriye sendeledim ve çığlığımı son anda tuttum. Elimi göğüs kafesime yaslayıp nefes aldım. Bunu ciddi anlamda beklemiyordum.

"İyi misin Hafsa ne oldu?" Hayretle dolu, nefes nefese Leyla'ya döndüm. "Siz manyak mısınız!!" Kurumuş ağzıma karşılık derince yutkundum. "Bu cesetlerin içinde benim ne işim var!" Gözleri endişeyle açılmış beni dinlerken, söylediklerimden sonra aniden kahkaha atmaya başladı. Yusuf ve Fatih de gülüyordu.

Kahkahası sonlanırken, "Sen de bir kurbandın. Unuttun mu Hafsa?" Nasıl unutabilirdim ki!

"Yine de kanlı canlı karşınızdayım!" dedim kaşlarım yukarı büzüşürken, kendime acıyan sesimle. Leyla sırtıma dostane bir şekilde vururken dönüp tekrar baktım. Sadece portre resmim vardı. Olay yeri resmi yoktu. Çünkü o gün olay yerinde kimse yoktu. Ayrıca ben ceset değildim! Portre resmimi inceledim. Gerçekten ne kadar olabilirse o kadar çirkin çıkmıştım. Ben olduğumu nasıl anladığım hakkında da bir fikrim yoktu. Yüzümü buruşturup başımı sağa sola salladım. Biraz Ammar'ı rahatsız etmem gerekiyordu. Bu durumu şimdilik unutmalıydım. Üstüne zaman geçmiş olsa da hala etkisini kaybetmemiş bir hayranlığım vardı. Bugün için.

Odadan çıktım. Kendimce Ammar'ın olabileceği yerlere bakacaktım. Ama kime göre neye göre kendimce. Hakkında hiçbir şey bilmiyordum ki böyle boş zamanlarda nereye gittiğini bileyim.!

Sabah karışık olan koridor sessizleşmişti. Onlara da konuşma yaparak susturan biri olmuştu belki de. Bizde olduğu gibi. İşinin başındaydı herkes. Meşguliyet barındırıyordu hepsinin yüz ifadesi. Gerçekten çalışma saatleri bitip eve gittiklerinde evde sergiledikleri görüntünün nasıl hissettirdiğini merak ediyordum. Bu yorgunluğu eve taşımamak için kırk takla atmaları gerekiyordu. Ve bu mesleği hepsi kendi rızasıyla seçmiş olmalıydı. En azından gördüğüm kadarıyla. Dudaklarımı birbirine bastırıp durdum. Nereye gideceğim hakkında bir fikrim yoktu.

"Ne arıyorsun böyle?" Tanıdık sesle sağıma döndüm. Hemen arkamda duruyordu Engin.

"Birini arıyorum desem daha doğru olur." Elinde karton bardağı vardı. Öylesine bir gülümseme sundu.

"Kimi?" diyerek başını sağa sola salladı.

"Ali'yi." Kaşlarını kaldırıp başı ile yukarı doğru yarım bir daire çizdi. "Haa.." diye bir ses çıkardığında güldüm. "Reddedilmekten sıkılmam diyorsun yani." dediğinde dudağımın bir yanı kıvrıldı.

"Tam olarak amacım olumlu bir cevap almak değil zaten." Alt dudağını büzdü. "Peki amacın ne o zaman?" Başımı iki yana sallarken omuz silktim. "Bilmem. Ben de bilmiyorum. Peşinde dolaştığım da söylenemez aslında. Genelde o karşıma çıkıyor. Şimdi bende, bana yaptığı gibi onu rahatsız etmek istiyorum." dedim tüm açık sözlülüğümle.

"Uslanmazsın Hafsa." dedi gülerek. Anlamazca gözlerimi kıstım. Neden bana bu tür sözler sarfediyordu? "Nerede olduğunu bilmiyor musun yani?"

"Biliyorum."

"Ee nerede?"

"Rahatsız etmemen gereken bir yerde. Namaz kılıyor." Namaz mı kılıyor?

"Nerede kılıyor? Nasıl kılıyor?" Namaz nasıl kılınıyor? Kahkaha attı Engin.

"Bulursan ona sor. Ancak o cevap verebilir sana, düzgün bir şekilde." Karton bardağı tutan elini kaldırıp, "Ben gidiyorum." dedi ve bana fırsat vermeden yanımdan ayrıldı. Üst dudağımın kenarı yukarı çekilirken sahte bir sinirle baktım. Bunlar da ne gizemli adamlardı..

Ammar nerede demişti?

Namaz kılmak,, namaz kılmak,, Namaz kılmak nasıl bir şeydi?..

.......
Selamun aleyküm sevgili küçük ailemiz. Kocaman bir aile olduğumuzu da görürüz inşaAllah. Kapak ve kitap ismi konusunda söylemek istediğim bir şey var.

Kararsızlığı mubalağa ile yaşayan biri olarak kitap ismini birkaç kere değiştirdim. Umarım karışmamıştır. Şu an ki isme alışabilirsiniz Allah'ın izni ile bu isimle devam edeceğiz.

Merak ettiğiniz bir şey olursa yazabilirsiniz. Yorum ve vote desteğinizi esirgemezseniz mesrur olurum🐣

Selametle..

Continue Reading

You'll Also Like

72K 6K 20
Leyla'nın yıldız haritasında Merkür ve Uranüs kavuşumu olan bir birinci evi var. Normal şartlarda dahi olması gerekiyor ama galiba değil. Evlenmek ü...
142K 12.3K 22
Her insan hata yapabilir. Ancak bir peri böyle bir ayrıcalığa sahip midir? Anikanos bu soruyu düşünmüyordu elbette. Sıkıcı mitoloji ve felsefe dersl...
85.1K 3.8K 24
Teğmen Asya Öztürk'ün aylardır peşinde olduğu terörist sonunda kendi kendini mahv edecek bilgileri Asya'nın eline verir . Fakat işler Asyanın istediy...
13.8K 12.1K 18
**Bilinmesi gereken gerçekler **Ahiret **Namazın önemi ** Gerçek Tesettür nasıl olmalı