RUH LEKESİ(düzenleniyor)

By Kitsudaphne

61.3K 4.7K 2.6K

WATTYS 2023 YARI FİNALİSTİ BİR DÜŞMÜŞ MELEKLER ROMANIDIR. Koruyucu bir melek olarak yaratılan Hazel Kumran he... More

GİRİŞ
BAŞLANGIÇ
İKİZ ALEV
Evren
1. İlk Bakış İlk Aşk
2. İlk Yalan
3. Doğal Afet
4. İşaretsiz
5. Belirsizlik
6. İtiraflar
7. Boğulmak
8. Sorunsal
9. Hiçlik Ya Da Cehennem
10. Lucifer'ın Mekânı
11. Lucifer ve Yalanlar
12. Gerçekler
13. Halüsinasyon
14. Seçimler
15. Saklı Kalan
16. Dost mu Düşman mı?
17. Lucifer'ın Gerçekleri
18. Cevapsız Sorular
19. Karmaşa
20. Pervane
21. Melodi
22. Aşk Düğümü
23. İkilem
24. Bermuda Şeytan Üçgeni
23. Canavar
24. Evin Kalbim
25. Pişmanlığın İzleri
26. Hiçlikten Gelen
27. Hiçliğe Doğan
28. Sessizliğin Yanlışlığı
29. Kıskançlık +18
Karakter Tanıtım Videosu
27. İtirafların Şüphesi, Tehdidin Gölgesi
28. Ruh Beden Kalp Üçlemesi
29. Nostalji
30. İç Hesaplaşma ve Deli Sorular
31. Dövme ve Kilit
32. Geçiş Portalı ve İtiraf
33. İmkânsız Fedakârlık
34. Öfkenin Silueti: İllüzyon
35. Serafimlerin Evi
36. Papatyalar
37. Hesaplaşma
38. Acıların Silinmesi
39. Meksika Açmazı
40. Serafim Kütüphanesi
42. Pareto İlkesi
43. Cehennem Yemini
44. Triskelion ve Karadul: Kısım 1
45. Triskelion ve Karadul: Kısım 2
46. Toparlanma Süreci
47. Yüz Yüze
48. Hesaplaşma
49. Ödenen Bedeller
50. Hatıraların Dönüşü
51. Polaris
52. Hazel ile Lucifer: İkiz Alevi
53. Hazel'den Sonraki Micheal
54. Mammon'la İlk Ders
55. Labirent ve Ruh Alevi
56. Tercih
57. Kararlar
58. Siyah
59. İşaretin Geri Dönüşü
60. Değişim
61. Düşüş
62. Sonun Başlangıcı
Ruh Çığlığı Tanıtım
Kitap Duyurusu- RUH ÇIĞLIĞI
Teşekkür

41. Benden Sonra Lucifer

734 31 0
By Kitsudaphne

(Bu kısım Lucifer'ın bakış açısıyla anlatılacaktır)

Anlık bir zayıflık anı yaşadım, kısa bir an da olsa kendimden geçtim. Odanın ortasında dikilip, ne yaşamış olduğumu düşünürken bir şey hatırlayamıyordum. Çok az uyuyabilen biri için normal sayılsa da bu ara kendimi çok yorduğuma karar verdim. Ama içimde korkunç bir boşluk vardı, sanki bir boşluğa düşmüştüm. Zaman bazen bizim için geçmez, tam olarak böyle bir ana sıkışmıştım. Hiçlik ve yokluk duygusu yaşıyordum. Karanlığım da artmıştı, bu her zaman benimle olan karanlıktan farklıydı. Sanki çok önemli bir şeyi unutmuştum. O şey, her neyse sonsuza dek benden alınmış gibiydi. Odanın kapısı çalındı.

- Girin.

İçeriye Gustav girdi. Kişisel hizmetçim Gavin ile akşam yemeğini hazırlamaya geldiler.

- Kralım, iyi akşamlar.

Onlara başımla selam verdim. Sırf yerimden hareket etmek için banyoya gittim. Yüzüme su çarptım. Gavin kapıya geldi.

- Kralım masanız hazır. Sizin için balık hazırlattım. Duşa girecekseniz suyu şimdiden hazırlayayım mı?

- Olur Gavin. Bu arada ben bugün ne yaptım? Odada mıydım?

Sorumla şaşıran Gavin, kısa bir durgunluk yaşadı.

- Kralım, bugün günlük işlerinizi odadan yürüttünüz. Cehenneme inmediniz. Kahvaltı haricinde, odaya ilk defa geliyorum.

- Anladım Gavin. Bugün yaptıklarımı hatırlamakta güçlük çekiyorum. Sanırım uykusuzluk beni yordu.

- Kralım iyi misiniz, ilaç hazırlatmamı ister misiniz?

Gözlerimin koyuluğu arttı. Sinirli, sert bakışlarımla karşılaşan Gavin, hemen başını öne eğdi. Zaten istediğim haddini ve yerini hatırlamasıydı. Güç burada her şeydi. En güçlünün kim olduğu unutulmamalıydı.

- Hadsizliğim için beni bağışlayın efendim.

- Önemli değil Gavin. Küveti hazırlayıp gidebilirsin. Bu akşam dinleneceğim.

- (Hâlâ başı yerdeydi) Başka bir şey ister misiniz kralım?

- Yok, çıkabilirsin.

- Tabi kralım. Afiyet olsun.

Banyoya geçti, küveti temizleme sesi duydum. Yavaşça masaya oturdum. Balık, balık sosu ve salatadan oluşan menümü, sessizlik içinde yavaşça yedim. Penceremden görünen ağaç manzaram, yeterince iyi görünmedi, bir şeyler eksikti. Bu manzaraya ekleme yapsam iyi olacaktı. Acaba ne eklesem? Belki ağaçları çoğaltırdım. Bunları düşünürken yemeğimi sessizce yedim. Bu arada Gavin çoktan işini bitirmiş küveti doldurmuştu. En sevdiğim banyo tuzunun kokusunu alıyordum. Okyanus kokusu beni hep ferahlatırdı. Giysilerimi çıkarıp, yatağın üzerine bıraktım. Küvete ilerledim, sıcak suya kendimi yavaşça bıraktım. Banyo tuzunun kokusu, burnuma dolarken, bedenim sıcak suyun etkisiyle çoktan gevşemişti.

Beni rahatsız eden o etki, his ya da her neyse hâlâ içimdeydi. En azından bedenim gevşemişti. Nedenini anlamasam da karanlığım çok yoğundu. Gözlerimi kapadım. Anlayamadığım öfkenin de içimden akması için çabaladım. Kendimi sıcak su ve banyo tuzunun dinlendirici etkisine teslim ettim. Ya çok az uyuyan ya da hiç uyuyamayan biriyim. Cehennem kralı için normal denebilirdi, ben geceleri çok severdim. Karanlık hep benim içimde, bir parçamdı. Ayrıca gecelerin sessizliği beni yaratıcı kılıyordu. En önemlisi de gecenin karanlığında gerçek benliğimi saklamak zorunda kalmıyordum. Birileri tarafından kabul görmem, düşüncelerimin akışına yön vermem ya da düşüncelerimi durdurmam gerekmiyordu. Kendi mahkememde kendimi yargılayıp, suçlu buluyor, kendimden intikam alabiliyordum. Kimse karışamıyordu.

Geceler bir anne gibi acılarımı örtüp, yaralarımı sarmalıyor, acılarımı hafifletiyordu. Gerçekler, gündüzleri, ışığın altında daha acımasız gelirken, geceler beni her halimle kabul ediyordu. Gündüzler daha çok açığımı arayan bir düşmanken, geceleri her açığımı, acımı kapatan bir dosttu. Gece koynunda acıları barındırsa da maskelerin arkasına saklanmaya gerek kalmadan acılar dilediğince yaşanabiliyordu. İstediğiniz gibi güçsüz davranabiliyordunuz. Geceler sizindi, sizdiniz, siz gecelerdiniz. Geceler benimdi, ben gecelerin... Ben geceydim.

Gece ne olmak istersem o oluyordum. Gecelerin getirileri, gecelerden beklentiler hep benzerdir ve geceler sizi yanıltmaz. Ama gündüzler öyle mi? Saklandığımız, farklı biri olmak zorunda olduğumuz olan gündüzler hep yanıltır, bizi şaşırtır. Koşturduğumuz, kendimizi dinleme fırsatımızın olmadığı ve bu fırsatın verilmediği gündüzler bizi yorar. Hep güçlü ve önemli biri gibi görünmek zorunda olduğumuz gündüzler, karşımıza geçip bizi zayıflatan, güçten düşüren düşman gibidir. Acıları üzerine tuttuğu ışıkla gösteren, acımasız gündüzler bizi acıyla yoğurur. Geceler sararken, gündüzler yaralar.

Kafam hep farklı işliyordu, geceleri sevdiğim gibi en çok yaralı ruhları sevmem de bu garipliklerimden biriydi. Mükemmellikten hep nefret ettim. Bozuk, kusurlu ve acı dolu ne varsa sevdim. Çünkü farklılıklar güzeldir. Bozuk, kusurlu görülen her şey bir gün değişir, güzel, kusursuz olur diye değil. Kusurları severdim, kusurlu, acı dolu geçmişleri olanlar karşı tarafı kıramazdı. Kusur aramazlardı. Mükemmel olmaya çalışan, dahası öyleymiş gibi davrananlar, karşı tarafa, kendilerine, aşka, hayata, ilişkilerine zarar verirdi. Yaptıkları şeyin farkına varsalar da çok geç olurdu. Ben eksik, yarım kalmışları severdim. Acıyan yerlerinden sevenleri, anlayanları çok severdim. Gece de böyleydi. Kucağına tüm kimsesiz, yalnız, acı çeken ruhları alıp, onları avuturdu.

Su çok iyi gelmişti. Küvet yavaşça boşalırken, soğuk suyu açıp altına girdim. Bu acımasızlığı, kendime yapmayı seviyordum. Tüm vücudumun ürpermesi ile bedenime gösterdiğim bu minik zorbalıktan keyif alırdım. Belki bu durum, kendimi sürekli suçlu hissetmemden kaynaklanıyordu. Kendimde affedemediğim çok konu vardı. Kendimden memnun olmadığım, affedemediğim bir sürü hatamla yaşamak zorundaydım. Kişilerin kendini affedememesi, onları derin bir uçurumda yaşamaya zorluyordu. Eğer kişi yaptıklarının bilincindeyse, o uçurumda yaşamayı kendi kabul ediyordu. Bu dipsiz ve karanlık boşluk, düşmeye sürekli devam edeceğiniz bir uçurumdu, sonu yoktu. Başkalarından nefret etsek de onlara katlanmak kolaydır, kendinizi suçlu bulup, nefret ettiğinizde işler değişir, çünkü kendinize katlanmanız çok zordur. Hayatın en büyük ikilemidir. Kendinizi yargılayıp, suçlu bulduktan sonrası hep düşüştür. İçinizdeki karanlığa düşüş, sonu olmayan o uçuruma sürükleniştir. En kötüsü de sizi kurtaracak kimse olmamasıdır. O uçurum sizindir, sizsinizdir, kimsenin giremediği özel alanınızdır. Kimseye göstermediğiniz saklı kısımdır.

Sizi seven, sizin sevdikleriniz, değer verdikleriniz de sizi oradan çıkaramaz. Çünkü orayı bilmez, sizi bulamaz. Siz de göstermezsiniz. O uçurumu kimsenin yaşamasını istemezsiniz. Kimsenin böyle bir karanlığa düşmesini hatta bilmesini istemezsiniz. Sevdiklerinizi korumak, mutluluklarını bozmamak amacıyla susarsınız. Yıllardır o uçurumdan düşüyordum. En değerlim hiç olmadı, olsa da ona göstermezdim. İnsanlarda da bu durum ne yazık ki var. Onlar da derin kayıp, acılar, umutsuzluklar, üzüntüler yaşıyorlar ve çoğunlukla bu derin uçurum ve karanlığa depresyon diyorlar. Ben ise sevgisizlik ya da yalnızlık diyorum. Bu karanlıktan hep düşeceğimi biliyordum, ama keşke hayatıma ışığı, en çok da melodiyi getirecek o değerliyi bulabilseydim. Müzik sesine muhtacım, karanlığımı aydınlatacak bir melodi için yanıp tutuşuyorum. Bazen en çok bunun özlemini çok çekiyorum. Belki o zaman uçurumda acılarımın yankısını duymazdım.

Dönemi, zamanı belli olmayan anlarda ortaya çıkan ve sizi peşinden sürükleyen o uçurum herkes için var. Karanlığınız, kışınız, akşamınızı barındıran o uçurum, hepimiz için var. Herkes hayatı boyunca ya da ara ara kendi gecesine tek başına yürüyor. Herkes kendi karanlığıyla ve gecesiyle er geç yüzleşiyor. Dayanma gücü yaratan ise hayatınızda var olan, bulduğunuz ışığınız oluyor. Kalp ritminizi değiştiren o kişi, melodisiyle hayatınıza giriyor. Ses değişiyor ve harika bir müzik eşliğinde karanlık da uçurum da eskisi kadar sizi rahatsız etmiyor. Yalnızlığını diniyor, acılar hafifliyor.

Devam etme gücü ve dayanıklılık veriyor. Peki ya o da yoksa? Geriye sadece karanlık, uçurum, üşümek kalıyor. Kendime yaptığım eziyet biraz da bundandı. İçten üşümekten sıkılmıştım, soğuk suyla bedenimi üşütüyor, böylece içimdeki soğuğu unutuyordum. Ruhsal acıyı dindirmek için yaptığım kişisel işkencemdi. Keşke hayatımı, kalp ritmimi düzenleyecek olan melodiyi bulabilseydim. O melodiyi duyduğumda, nereden düştüğümün bir anlamı kalmayacaktı. O karanlık ve düşüşte bedenimde, ruhumda, aklımda, kalbimde sadece o melodi yankılanacaktı. Melodim olmadığından, burada da müzik dinlenmesini yasaklamıştım. Bana hep sahip olamayacağım melodiyi hatırlatmasını istemiyordum. Belki de herkese yaptığım en büyük kötülüktü. Yalnızdım, müzik yalnızlığımı, kimsesizliğimi, acılarımı, düşüşümü hatırlatıyordu. Bir kere melodisini kaybetmiş biri başka seslere tahammül edemezdi. Belki bir gün melodimi bulabilirsem, bu durum değişirdi.

Suyu kapattım. Sudan çıkıp giyindim. Gevşemiştim. Şu an karanlığım biraz daha katlanılır durumdaydı. Gerçekler daima benimleydi, ama bazen kendime ayırdığım anlarda, gerçekliğimi parçalayıp, dayanılır kılmaya çalışıyordum. O gece uzun zamandır yapmadığım bir şey yaptım. Yatağa uzandım ve uyudum. Uykunun kollarına, kendimi gecenin kollarına teslim eder gibi koşulsuzca bıraktım. Ertesi sabah uyandığımda, boşluk hâlâ benimleydi, ama daha katlanılırdı. Yine de bu boşluğun ne olduğunu anlayamadım, bana ait değildi, uçurumumdan ve hep benimle olan karanlıktan bir parça taşımıyordu. Daha dipsiz, daha karanlıktı. Hiçlikti. Sanki biri ya da bir şey içime bir oyuk açmış, doldurulması imkânsız o boşlukla yarım kalmıştım. Kolum kanadım kırılmıştı. Zaten tamiri mümkün olmayan biriydim, şimdi içimde dışım gibi paramparçaydı. Hasta gibiydim, kırık dökük hissediyordum. İçimdeki boşluk, bir kara deliğe benziyordu, beni içine çekmeden onu kapamanın bir yolunu bulmam gerekiyordu.

Kapı sesiyle düşüncelerimden sıyrıldım. Gavin kahvaltı tepsisi ve ilgilenmem gereken işlerin listesiyle ile içeri girdi. İlk defa o hafta her şeyden uzak durmak istedim. Mümkün olsaydı... O günü takip eden birkaç gün, aynı şeyleri tekrarlayıp durdum. Sabahları kalkıp kahvaltı ettim, işlerimi günlük olarak yerine getirdim, akşam yemeği yedim, duş aldım, uyudum. Rutinim hiç bozulmadı, ki benim hiç rutinlerim olmamıştı. Bu beni daha da şüpheye düşürdü. İçimde yeni oluşan boşluk, hayatıma gelen rutinlerle koyulaşan karanlığım beni boğmaya başlıyordu. Bir şey değişmişti, ama ne? Bu boşluğu açıp beni daha koyu bir karanlığa sürükleyip, yarım bırakan neydi?

O akşam Gavin bu rutini bozdu. Elinde bir mektupla içeri girdi. Bana özel mühürlü bir mektuptu. Cain'den geliyordu. Bir işaretsiz olduğunu öğrenmişti. Serafimlerin evinde bile gözü kulağı olan güçlü bir ölümsüzdü. Bana neden haber vermemişlerdi? Birçok şeyi geç haber vermelerine şaşırmıyordum, alışmıştım. Ama bu sefer haber verilmemişti, dahası işaretsizler hepimizin ortak sorunuydu. Bu iş canımı çok sıkmıştı. Ayrıca Cain mektupta kütüphaneyi incelemek isteyebileceklerini de haber vermişti. Acaba beni durumdan haberdar ederek mi yapacaklardı yoksa gizliden mi böyle bir işe kalkacaklardı? Gülümsedim. Hep öngörülemeyeni, şaşırtıcı olanı, köşeye sıkıştıran o hamleyi yapmaktan zevk almıştım. Yarın şu işaretsizi bir görsem iyi olacaktı. Bu mektup karanlığımı azaltıp, nefes alabilmemi sağlamıştı. Rutinimin bozulması çok iyi gelmişti. İçimdeki garip boşluğun ağırlığı ile kalbime yaptığı baskı da azalmıştı. O gece uyumadım. Nihayet! Uyuyamamak nadir zevk verirdi, bu da o gecelerden biriydi.

Ertesi gün kahvaltı etmeden portal açtım. Birkaç günlük rutin beni çoktan sıkmıştı. O gün farklı olacaktı, bunu her bir hücremde hissediyordum. Gavin'i çağırıp akşama döneceğimi bildirip, açtığım portaldan serafimlerin evine doğru kanatlarımı açtım. Bugün birilerinden hesap soracaktım. Bu bile kendimi daha iyi hissetmeme neden oldu. Kendimi sorgulamadığım, içimdeki karanlığa bakmadığım, kafamı meşgul edecek, değişik bir gün olacaktı. Portaldan geçişim birkaç dakikamı aldı. Bahçeye indim. Bu bahçeyi hiç sevmemiştim. Burada kalırken de hoşlanmazdım. Elma ağaçları, sadece Adam ve Eve'in (Âdem ile Havva) sınavı değil, benim de sınavımda olmuştu. Elmaları da elma ağaçlarını da hiç sevmezdim. Cehenneme bu meyveyi hiç sokmamıştım.

Bahçeden hızlıca eve girdim. Kapıda muhafız melekler selam verdiler. Hizmetçiler çevremde pervane olurken, birden kalbim sıkıştı. Bir enerji hissetmiştim. Tanımadığım, ama çok iyi bildiğim bir enerjiydi. Sorulan sorular garipti, yalnız kafam sorularda değildi, enerji beni fena halde kendine çekiyor, kafamı karıştırıyordu. Herkese Micheal'ı görmek istediğimi söyleyip, onları korkutacak öfke dolu bakışlarımı gözlerine diktim. Beni yalnız bıraktıklarında, bir adım bile atamayacak hale gelmiştim. Enerji beni yalnız kendine çekmiyor, içimdeki boşluğu dolduruyordu. Hem boşluk hem de parçalanacak duruma gelmiştik. Sabırsızlıkla enerjinin kaynağını arıyordum. Sanki oraya, o ana saplanıp kalmıştım.

Enerji tam boşluğu ve beni parçalayacakken, bir anda baskısını azalttı. Giderek daha tanıdık hale gelirken, bana karanlık uçurumda elini uzattı, içimdeki boşluğu kapatmaya başladı. Biri beni enerjisiyle sarmalıyor, içimdeki kırıkları yapıştırıyor, karanlığımı dizginliyor, uçurumdan düşmemi engelliyordu. Kalbim buna rağmen sıkışmaya devam etti. Ruhumla bedenim hafiflerken, kalbim ağırlaşmıştı. Böyle bir şeyin mümkün olabileceğini bile düşünmezdim. Ama hem lanetim hem mucizem aynı anda gerçekleşiyordu. Karanlığım aydınlanmaya başladı, boşluk giderek kapanıyordu ve ben artık düşmüyordum. Biri kabuslarımı alıp, beni rahatlatıyordu. İlk defa bu evrende mutluluk ile umut bulunduğunu söyleyecek hale gelmiştim. Keşke kalbimdeki bu kahrolası ağrı olmasaydı... Acı dayanılmazdı, Micheal'ın bana gelişini hissetsem de odaklanamadım. Yanındaki Barachiel miydi? Enerji beni ele geçirmişti, acı her yerdeydi. Göğsümden tüm bedenime yayılan bu baskı, nefes aldırmıyordu. İki büklüm yere düştüm. Micheal ismimi haykırırken, bilincimi yitirmişim.

Gözlerimi açtığımda cehennemdeydim. Lilith yanımda, odamdaydı. Giriş izninin olmadığı odamda ne işi vardı? Gabriel ile Raphael de başımdaydı. Ölümsüzler çok nadir hastalanırdı, ben ise hiç hastalanmamıştım. Herkesin endişesinden hastalandığımı anlıyordum. Micheal yoktu. Nedeni beni düşündürdü, benden nefret etmesine rağmen beni sevmekten kendini alıkoyamıyordu. Beni sevmekten daha çok nefret etse de şu an burada olmaması garipti. Böyle bir şey onun önünde gerçekleşmişken, beni asla yalnız bırakmazdı.

- Nasılsın Lucifer? Kendini nasıl hissediyorsun?

- Daha iyiyim Gabriel. Ne oldu?

- Girişte bayılmışsın. Ben Micheal'ın sesini duyup, yanınıza geldim. Raphael de. Barachiel'in orada olması çok iyi olmuş.

- Sen böyle olmazdın. Tam olarak ne oldu?

Soru Raphael'den gelmişti. Ne söyleyeceğimi, nasıl açıklayacağımı bilmiyordum. Ne desem mantıksız gelecekti. Bir enerji akışı beni yıkıp geçti mi? Raphael meraklı bakışlarını üzerime dikmişti.

- Orada ne olduğundan tam olarak emin değilim. Bir enerji akışı sorunundan kaynaklandı.

- Nasıl bir sorun? Senden mi yoksa başka enerjiden mi kaynaklanıyordu?

Bu sefer meraklanan bendim. Hissettiğim şeyi anlamakla kalmamış, doğru soruyu sormuştu.

- Soruların fazla garip, hatta sorgulayıcı değil mi?

- Değil, senin için hepimiz çok endişelendik. Yüce Efendimiz Tanrı da...

- Merak etmeyin, ölümsüzüz. Bir şey olmaz.

- Bugün öyle görünmüyordu Lucifer. Lütfen ne olduysa, bize tam olarak anlat. Çok önemli.

- (Soruyu soran Gabriel'e döndüm) İçeri girerken, değişik bir enerji akışı hissettim. Beni hem yenileyen hem de yok edecek büyüklükteydi. Tanımadığım, ama sanki bildiğim bir enerjiydi. Hiçbirinize ait değildi. Akışın sahibini aramama rağmen bulamadım. Ama o yoğunluk giderek kalbime daha fazla baskı yaptı. Şu ana kadar hiç yaşamadığım bir acıydı. Özel hissettiren, yenileyen, iyileştiren, mucize olduğu kadar yok eden bir acı... Karanlığımı azaltan, nefes almamı sağlayan bir acıydı. Büyük ihtimalle acıdan bu haldeyim.

- Anladım.

İkisi aynı anda konuşmuştu. Ani bir ışık ile portaldan Micheal indi.

- Lucifer, kendine gelmişsin.

- Evet.

- Daha iyisin, değil mi? Beni çok korkuttun.

- Sevinirsin diye düşünmüştüm.

- Saçmalama. Şu an iyi olmana çok sevindim.

- Micheal, Lucifer tanımadığı bir enerji akışı hissetmiş ve bulamamış. Onun kalbinde yarattığı baskıdan bu hale gelmiş. Hissettiği acı ağır gelmiş.

Gabriel bunları söylerken, Micheal'a baktı. Yüzünden bir şey anlamak imkânsızdı. Yavaşça bana döndü.

- Öyle mi?

- Evet.

- Anladım, bunu araştıralım. Sahi sen bugün neden gelmiştin Lucifer?

Micheal'ın gözlerini benden kaçırması hiç hoşuma gitmemişti.

- İşaretsizi incelemek için geldim. Size daha önce de söylemiştim. Sizin kadar benim de inceleme hakkım var ve bana haber bile vermediniz.

İşaretsiz!

- İşaretsizin enerjisiydi, değil mi? Beni bu hale getiren oydu. İnanamıyorum, bu kadar güçlü mü? Şimdi onu daha fazla incelemek istiyorum.

- Hayır!

Herkes Micheal'a döndü.

- Yani şu an inceleyemezsin (duraksadı), biz onu uyutuyoruz.

- Tamam daha iyi, rahatlıkla incelerim.

- Üst düzey inceleme ve koruma aşamasında. Hem sen böyle etkilenmişken olmaz. Senin için hâlâ tehlike arz ediyor olabilir.

- Sizi etkilemedi mi?

- Hayır.

- Neden ben? Bu beni daha meraklandırıyor.

Bu işaretsiz kimdi? Üzerimde nasıl böyle bir etkisi olabilirdi? Micheal yanıma yaklaştı. Gözlerinde hüzün vardı.

- Lucifer, en iyisi önce üst düzey incelemeler bitsin. Sen de bu arada toparlanmış olursun. Sonra sana haber veririm, kendi araştırmanı yaparsın. Hem bu süreçte biz de bir rapor hazırlamış oluruz, bu da işini kolaylaştırır.

Aklındakileri inceledim, farkındaydı. Bir şey bulamadım. Sanırım gerçekten doğruyu söylüyordu. Güven aramızda çok önce yok olmuştu. Yine de bu sefer inandım.

- Olabilir Michael. Bugün yaşadığımın sebebini merak ediyorum. Siz etkilenmemişken, benim enerjisinden bu kadar yoğun bir şekilde, bedenen sarsılacak hatta hastalanacak kadar etkilenmem garip.

- Bu arada bunun da sebebini araştırmış oluruz. Seni bir işaretsiz için riske atacak değiliz. Hem Yüce Efendimiz daha fikrini belirtmedi. Dediğim gibi, ben seni bilgilendiririm.

- Olur.

- İznin olursa, kütüphaneni Barachiel ile kullanacağız.

- Tabi Micheal. Yarın talimat veririm.

- Tamam, ben her gün gelirim. Hem inceleme yapar hem de seni bilgilendiririm.

Portal ve ışık. Bu sefer Barachiel gelmişti.

- Lucifer uyandığını görmek çok güzel. Bizi bugün çok endişelendirdin. Çok korktuk.

- Ölümümden mi ölmeyişimden mi?

- İkisi de değil. Elbette istediğimiz tek şey iyi olman. (Elindeki şişeyi salladı) İşi şansa bırakamazdım. Senin için özel bir karışım hazırladım. Bundan her akşam bir tatlı kaşığı içeceksin.

- Alırım, teşekkürler Barachiel. Meğer ne çok seviliyormuşum.

Alaycı şekilde güldüm. Sol dudağım kıvrıldı. Diğerleri benimle gülerken, Micheal sadece dudağıma baktı, yüzü acıyla buruştu. Tam onunla alay edecekken, Barachiel yanıma yaklaşıp, şişeyi baş ucuma bıraktı.

- Bu konuda Lilith'e mi Gavin'e mi güveneyim?

- Gavin.

- Tamamdır. Gavin'i çağırtıyorum.

- Sen gidebilirsin Lilith.

Ondan tarafa bakmıyordum. Çok uzun süredir, Lilith ile aramızda hiçbir şey yoktu. Yolunda giden bir şey de yoktu. Biz çok uzun süredir hiçtik. Ne kalplerimizde ne de hayatlarımızda yoktuk. Olmasını da istemiyordum. Başlarda onu sevsem de bu derin bir sevgi değildi. Dahası Lilith çok değişmişti. Aramızda var olan tutku da bitmişti. Benim için sıradan bir ölümsüzdü.

Yanımda huzursuzca kıpırdandı. Yataktan kalktı.

- Tamam Lucifer, yine de istediğin zaman beni çağırabilirsin. Elimden ne gelirse yaparım.

İnanmadığım cümleler yığınını, içten söylemeyen donuk ve sahte sesiyle söyledi.

- Tabi Lilith.

Gülümsedim, en sahte şekilde.

- İyi akşamlar.

- İyi akşamlar.

Lilith giderken, içeri Gavin girdi. Barachiel, direkt yanına giderek ona talimatları verirken, Raphael ile Gabriel aralarında konuşuyordu. Micheal ile göz göze geldik ve yanıma yaklaştı. Diğerlerine belli etmeden, kısık sesle konuşmaya başladık.

- Bunun nedenini benim için araştırır mısın?

- Tabi Lucifer.

Yüzünde ona güvenmememi ifade eden bir yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Birbirimize uzak düşmüştük. Mesafeler aşılmayacak durumda olsa da aramızda var olan bağa güvenmek istiyordum.

- Sana güvenebilirim, değil mi?

- Elbette.

- Beni bu kadar parçalayan, iyileştiren, tamir eden, yok eden, var eden bir durum ilk defa yaşıyorum. Kaç gündür içimde oluşan boşluğu doldururken, kalbimdeki acı beni neredeyse öldürecekti.

- Farkındayım.

Gözleri benim karanlık uçurumuma benzer bir uçuruma düştü.

- Emin ol, araştıracağım. Hem senin hem de kendi merakım için yapacağım. Bana güvenmesen de sözüme güven.

- Teşekkürler.

- İyileş Lucifer. Rakibimi güçlü severim, bilirsin. Yoksa kazandığım zaferlerin ne anlamı kalır?

Güldüm. Micheal, her zamanki gibiydi.

- Sen dinlen, bizde gidelim. Diğer meseleyi çözeceğim. Sabah tekrar geleceğim, yanına da uğrarım.

- Tamam.

Portal açtı. Diğerleri de bana iyi geceler dileyip, portaldan sırayla geçtiler. Micheal ile göz göze gelen Barachiel birbirlerine garip bir şekilde baktılar ve Barachiel portaldan gitti. Neler döndüğünü anlayamamış olsam da hiçbir şey sonsuza kadar saklanamazdı. En sona Micheal kalmıştı. Duraksadı, dönüp bana baktı. Anlık bir bakış ardından gitti. Gözlerinde yakaladığım suçluluk muydu? Korku muydu? Gerçekten neler oluyordu?

O gece çok rahatsız uyudum. Rüyamda lavantalar ve lavanta kokusu, tüm karanlığıma hakimdi. O gece ilk defa rüyamda bir melodi duydum, hatta birkaç notaydı. Ruhumu coşturan, kalbimi neşe ve umutla dolduran, karanlığımı aydınlatan, düşüşümü yavaşlatan o birkaç nota ruhumu ele geçirdi. 'Melodim' diyerek uyandım. Öyle bir geceydi ki, ilk defa kendimi bir gün affedeceğime beni inandırdı, içime serinlik verdi. Uyandığımda her şey eskisi gibiydi. Değişen bir tek bendim. Eskisi gibi olamayacağımı yakında öğrenecektim. Çünkü ben tamamlanıp, sonra yarım kalmış ve bunun acısından en dibi görmüş yaralı bir ruhtum. Her yaralı ruh gibi, ilk kez iyileşme umudum olduğunu o gecenin sabahında anlamıştım.

Continue Reading

You'll Also Like

729K 25.1K 38
Wattpadde AYŞİM adında ki ilk hikâye... BAŞLANGIÇ TARİHİ❤09.10.2017 ???????????????????????????????????????????????????????? Ayşim ve Bedirhan'ın hik...
54.3K 5.4K 158
Wattys'2022&2021 Yarı Finalisti/WattpadFantasyTr Krallıktan Akan Asalet Kategorisi!💜 SERİNİN TÜM KİTAPLARI AYNI ÇALIŞMADADIR! İnancın ve büyünün kar...
1M 98.4K 78
O bir hırsız. Dahası dolandırıcı ve yalancı. O bir profesyonel. Üstelik gerçek bir dâhi. Ve şimdi polisin ona ihtiyacı var.
4.3K 574 22
Işık Krallığı, yüzyıllardır yönettiği gezegenini karanlığa mahkum etmişti. Artık güneş yoktu, halk açlık ve yoksullukla savaşıyor; çaresizce Sonsuz İ...