Mixta

By ea-dareka

194K 18.5K 1.9K

Bu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla. More

I - Mutlak Kalkan
II - Nil
III - Mane
IV - Nocte
V - Korku
VI - Çelişki
VII - Tehlike
VIII - Sembol
IX - Arma
X - Cardinem
XI - Zaaf
XII - Doğal
XIII - SBAM
XIV - Neden
XV - Nefret
XVI - CarcerisCaeci
XVII - Karanlık
XVIII - Ad-Hoc
XIX - Kukla
XX - Af
XXI - Başlangıç
XXII - Parça
XXIII - Ab-Initio
XXIV - Değişim
XXV - Oyun
XXVI - Boşluk
XXVII - Gün
XXVIII - Güç
XXIX - Yer
XXX - Acı
XXXI - Söz
XXXII - Ant
XXXIII - Yıkım
XXXIV - İlk
XXXV - Benzer
XXXVI - Veda
XXXVII - Geçmiş
XXXVIII - Çocuk
XXXIX - Ulcus
XL - Emanet
XLI - Nefes
XLII - Kaos
XLIII - Quem
XLIV - Yalnız
XLVI - Sarmaşık
XLVII - Gece
XLVIII - Kayıp
XLIX - Konsey
L - Mixta
L,5 - Fraus (ekstra)
L,6 - Paradoks (ekstra)
L,7 - Bu Hiç Olmadı (ekstra)

XLV - Ayna

3.2K 290 72
By ea-dareka

Sacra / SBAM - Geçmiş

Ars'ın laboratuarından gizlice kendisininkine dönen Quae yorulmuş ve soğuk sedyeye uzanmıştı. Her şeyin gri ve beyazdan ibaret olduğu ve bir deney faresi için tasarlanmış bu yerden nefret ediyordu. Fakat artık bir şekilde alışılmış geliyordu. Yorgunluğa teslim olup uykuya dalmak üzereyken laboratuarın kapısı rahatsız edici bir sesle açıldı. Gelen kişi en nefret ettiği profesörlerden biriydi. Bu adamın olduğu yerde bela eksik olmaz. Görünüşü de Quae'ye her zaman tuhaf gelmişti. Sarı saçlarının sadece sol tarafı beyazken gözleri de neredeyse saçlarıyla aynı renge sahipti.

"Yeni bir görevin var fare. Beni takip et." Tabii ki Quae'nin nefret sıralamasında profesörün birinci sırada yer almasının sebeplerinden biri de buydu. Bütün deneklere 'fare' diye hitap ediyordu.

Gittikleri oda, laboratuar değildi. Bir çeşit toplantı odası gibiydi. Uzun dikdörtgen bir masa ve sandalyelerden birinde oturan ince kız bir vardı.

Kızın gözleri Quae'nin ilgisini çekmişti. Daha önce hiç bu renkte ve böylesine derin duygulara sahip gözler görmemişti. Hayatında ilk defa utanmış ve gözlerini kaçırmıştı. Profesör görev dosyasını Quae'ye uzatıp dikdörtgen masanın başındaki en büyük sandalyeye oturdu. Quae bu adamla aynı havayı solurken böyle bir kıza zarar vermek istemiyordu. Aslında ona hiçbir şekilde zarar vermek istemiyordu. Kızın karşısındaki sandalyeye oturup dosyayı okumaya başladı. Kızı öldürmeyeceğini öğrendiği için rahatlasa da babasına ihanet etmesi gerek bir görevdi. Kızla aynı tarafta olduklarını gördüğü ve kız nulla olduğu için ona karşı anlam veremediği bir yakınlık hissediyordu.

Sesinin mümkün olduğunca kibar çıkmasına uğraşarak kendini tanıtmaya başladı.

"Adım Quae. Bir mixtayım. Gücüme genel anlamda ikna dense de aslında ona daha çok uyan ve geçerli bilimsel ismi olarak kabul edilen yeni gerçeklik yaratmadır. Senin gerçeklik sandığın şeylerle oynayacağım. Herhangi bir fiziksel acı hissetmeyeceksin."

Quae cesaretini toplayıp dosyadan kafasını kaldırdı ve kaldığı yerden kızı incelemeye devam etti. Uzun dalgalı kahverengi saçları küçük yüzünün etrafını sarıyordu. Gözleri, burnu, elleri her şeyi öyle küçüktü ki Quae kızın ondan birkaç yaş büyük olmasına anlam veremiyordu. Onu korumak istiyordu. Bu kadar gücün bir anlamı olması gerekirdi. Ars'la birlikte sürekli düşünüp hiçbir cevap bulamadıkları bir soru için Quae şunu düşünmeye başlamıştı. Acaba böyle bir güç bu kızı korumak için miydi?

"Başlıyorum. Nil'e geri döneceksin ve Nocte'deki eğitimine devam edeceksin. Burada bir görevi gerçekleştirmek için bulunduğunu ve geri dönmene izin verdiklerini söyleyeceksin. Nocte'nin gizli örgütünün üyesi olduğunu Sacra biliyor. O örgütle ilgili Sacra'ya her hafta rapor hazırlayacak-" Quae kızın ağladığını fark edince sustu. O örgüte değer veriyordu. Ad-Hoc bu kız için değerliydi. Kurucu varisi olduğu bir örgütün kız için bu kadar değerli olması Quae'yi şaşırtmıştı.

Henüz o örgütle ilgili sadece babasından bir şeyler öğrense bile karşısındaki kız onların bir üyesiydi. Quae Nil'e geri dönebilirse neler olacağını düşündü. Kendisinin ilk döneminde kız beşinci dönem olacaktı ve bir sene boyunca liderliğini yapacağı bir örgütte onunla birlikte savaşabilecekti. Quae bu güzel hayalin imkansızlığını da düşünmekten kendini alamadı.

"Devam et, fare. Görevin bitmedi."

"Hazırlayacaksın. Raporlarını Legis'in koruyucularından biri olan Scipio'ya teslim edecek-"

"Öldürün beni." Quae elindeki kağıtları masaya düşürürken duyduğu şeyin gerçekliğinden şüphe ediyordu.

"Gelecekteki kurucu varis! Ant olsun ki bir parçası olamasam da ihanet etmeyeceğim. Ömrümün sonuna kadar sarmaşığın gizliliğini koruyup nefes aldığım sürece tüm yeminlerimi yerine getireceğim." Kızın ağzından kan gelmeye başladığında Quae kızın kendi gücünü kendi üzerinde kullandığını fark etmişti.

"Fare, bir şey yap o ölürse görev başarısız olur ve seni Tempus'un elinden kim kurtarır bilemem."

"Dur. Gücünü kullanma. Dur. Lütfen."

"Öldür beni kurucu varis! Sarmaşığa ihanet etmeyeceğim!" Quae'nin bir çeşit oyun olarak gördüğü Ad-Hoc, karşısındaki kız için yaşamanı feda etmeyi göze alacağı bir şeydi.

"Scipio'ya teslim edeceksin. Artık Ad-Hoc için değil Sacra için çalışıyorsun." Kızın gözyaşları akmaya devam ederken yüzü öfkeyle gerilmişti. Bir bebeğin kaşlarının çatılması gibiydi. Quae için kız artık farklı anlamlar ifade ediyordu. Küçük bedeninin aksine güçlü, cesur ve sadıktı.

"Görevimi tamamladığıma göre laboratuara dönüyorum."

"Lütfen kurucu varis. Size yalvarıyorum."

Quae odadan ayrıldığında koşmaya başlamıştı. Nereye gideceğini bilmiyordu fakat ayaklarının onu nereye götüreceğini biliyordu. SBAM artık sadece Sacra'nın çöplüğü değildi. Artık Quae'nin dostlarının da barındığı yerdi. Seneler birçok şeyi değiştirmişti.

"Ars yardım et. Galiba biraz önce bu evrende bağlılık yemini edebileceğim tek kadının benden nefret etmesini sağladım."

"İnanır mısın Quae? Hiç şaşırmadım."

"Cura, kendini tehlikeye sokacak bir şey yapma." Cura kahkaha atarken bir yandan da Quae'nin ona verdiği bıçakları gizlemeye çalışıyordu.

"Şaka mı yapıyorsun? Bu iş başlı başına tehlikeli... Sırf sen bir kıza tutuldun diye hepimizi ölüme gönderiyorsun. Bir de Ad-Hoc için yapıyormuş gibi havalara giriyorsun, seni varis bozması. Olsun, yine de planı sevdim. Uzun zamandır böyle bir heyecan arıyordum."

Cura son hazırlıklarını yaparken Quae de Vox'a bir kere daha planları anlatıyordu. Beşinci kez anlatışından sonra kurduğu cümleleri ezberlemiş ve mekanik bir sesle devam etmişti.

"Tamam, anladım diyorum. Neden inanmıyorsunuz?"

"Zaten sana anlatacağız diye biraz daha burada kalırsak yakalanacağız. Her neyse Ars da zamanlamayı tutturacak merak etmeyin. Dikkat dağıtma işini size bırakıyorum dostlarım. Tehlikede olduğunuzu hissedersiniz her şeyi bırakıp kaçın. Ben bir şekilde hallederim. Dikkatli olun."

"Git artık, Quae! Sen burada vakit öldürürken kızı Nil'e gönderecekler."

Cura'nın tehdidi üzerine gerilen Quae, onları bu tehlikenin içine sürüklediği için kendine kızıyordu. Fakat o kızı ağlayıp yalvarırken ve çaresizlikten ölüme sığınırken yalnız bıraktığı için kendine daha çok kızıyordu.

Yavaş adımlarla SBAM koridorlarında ilerlerken mümkün olduğunca sakin kalmaya çalışıyordu. Yanından geçip giden profesörlerle göz teması kurmuyor, kimseyle konuşmuyordu. Sorun çıkarmayıp her görevi layıkıyla getiren bir denek olduğu için dolaşmasına karışılmıyordu. Ancak belli bir kattan üste çıkmak bütün denekler için yasaktı. En üst katta ise Tempus'un ve Sacra'nın diğer varisinin odaları olduğunu duymuştu. Üstteki beş kata hiçbir denek, hatta nobile olmayan hiç kimse gitmemişti. Üst katların alt katlara göre güvenlik önlemleri on kat daha fazlaydı ve sadece özel seçilmiş birkaç profesör o katlara erişebiliyordu. Kendi profesörlerine bile güveni olmayan Sacra kimseye güvenmediğini çok açık bir şekilde gösteriyordu.

Quae, bir aşağı katta duyduğu patlama sesiyle işaretin verildiğini anlamıştı. İlginç bir şekilde Vox tam zamanında hareket etmişti. Belki de her zamanki gibi Cura onun arkasını kolluyordu. Aşağısındaki katta neler olduğunu bilmese de dostlarına güveniyordu. Onun için bütün bu riskleri göze alan ve hiç düşünmeden böylesine tehlikeli şeyleri kabul eden dostlarına, onlara her zaman güvenecekti. Güvenmek istiyordu.

Güvenlik duvarındaki sistemi gücüyle çökertmesi saliselerini almıştı. Onun için mixta olmanın tek faydası böyle kudretli güçlere sahip olmaktı. Alt katların aksine bu kat daha sessiz ve karanlıktı. Neredeyse kör adım yürüyen Quae'nin önsezileri tehlikeli bir şeylerin yaklaştığını söylüyordu. Mixta sezileri tavan yaptığı için gelen şey de en az bir mixta kadar güçlü olmalıydı.

Quae bir üst katın da güvenliğini aşıp ilerlemeye başladığında rahatsız edici his güçlenmeye başlamıştı. Sanki bütün vücudu ona kaçması için haykırıyordu. Fakat mixta gururu ona bu evrendeki en güçlü kişi olduğunu söylemeye devam ediyordu. Ars'la aynı tarafta olduğu ve böyle güzel dostlara sahip olduğu sürece hiçbir şeyden korkmayacaktı.

Yaklaşan gerçekten yaşayan bir canlı mıydı, Quae anlam veremiyordu. Gittikçe büyüyen ve yaklaşan bu tehlike en sonunda Quae'nin adımlarını durdurmuştu. Yaklaşmaya devam ediyordu. Karanlık iyice çökerken hafif bir rüzgar hissetti. Bir binanın içinde olduğu düşünülürse bu mümkün değildi. Teni uyuşmaya başlayıp başı dönerken hırıltılı bir ses duydu.

"Ölüyorsun mixta ve gücünü kullanamıyorsun. Korkma. Bu sadece basit bir karşılama... Geçmene izin vereceğim. SBAM'ı ne kadar karıştırabileceğinizi görmek istiyorum. Sen ve diğer fare dostlarının..."

Quae tanıdık sesin uzaklaşmasıyla birlikte üzerindeki bütün o rahatsız edici duygulardan kurtuldu.

"Kim bu adam? Daha doğrusu neyin nesi?" Sarsılmış bir vaziyette yoluna devam etse de profesörün tanıdık yüzünü daha sonra hırıltı sesini hatırlıyor, ikisini bağdaştırmaya çalışıyordu.

Kendini toparlamaya çalışsa da terler içinde kalmıştı. Ars'ın hamlesini yapmasına birkaç saniye vardı. O birkaç saniye kendisine gelmesi için yeterliydi.

SBAM'ın tamamı Ars'ın şok dalgasıyla sarsılırken sanki sadece araştırma merkezi değil de bütün Sacra sallanıyordu. Quae, Ars'ın gücünü biraz aşırıya kaçırmış olabileceğini düşündü. Acaba bunu yapmak için çeyreği kadarını kullanmış mıydı? İmkansız, böyle bir şey için çeyreğinin çeyreği bile fazla gelebilirdi. İki mixta da güçlerinin sınırlarını öğrenmek için birkaç gezegeni feda etmeleri gerektiğini biliyordu. Fakat ikisi de bu güçleri ne için kullanacaklarını bilmiyorlardı. Quae adımlarını hızlandırıp Ars'ın şokundan rahatlıkla sıyrılırken küçük de olsa kendine bir amaç bulduğu için mutluydu. Belki de ilk defa hayatın ufacık bir parçası dahi olsa ona anlamlı geliyordu.

Dostlarının ona kazandırdığı zamanı iyi değerlendiren Quae, SBAM'ın yasak katlarının dördünü fethetmeyi başarmıştı. Kızı en üst katta tutmayacaklarını biliyordu. Sacra'nın yöneticisi, silah olarak kullanacağı bir nulla için yeterince inisiyatif göstermişti. Sacra'nın en önemli ikinci bölgesinde bulunun Quae'nin umurunda olan tek şey küçük bir kızı korumaktı. Yüksek önlemli özel laboratuarın kapısının kırılması için Quae'nin düşünmesi yetmişti.

Devasal büyüklükteki bomboş beyaz laboratuarda küçük kız daha da küçük gözüküyordu. Quae'yi görünce birkaç adım gerilemişti. Bu hareket yüzünden bile içten içe kendisine küfreden Quae, onun güvenini nasıl kazanması gerektiğini düşünüyordu ve maalesef bunun için hiç vakti yoktu.

"Benden korkmana gerek yok. Aynı taraftayız. Seni görebilmem için bütün dostlarım aşağıda kendi hayatlarını riske atıyor. Sana kendi bildiğim şekilde yardım edeceğim. Daha fazlasını yapmak seni de dostlarımı da tehlikeye sokar. Gücümü bir kere daha üstünde kullanabilir miyim?"

Başıyla onaylayan küçük kızın hala tereddütleri vardı ama zaman anlaşmak ve anlaşılmak için yeterli değildi.

"Sacra'nın sana yaptıklarını ve senden beklediklerini sadece en güvendiğin dostuna anlat. Üzgünüm. Kimseyi tehlikeye sokmadan bulabildiğim tek çözüm buydu. Lütfen beni affet." Quae dostlarını zor bir durumda bırakmamak için arkasını dönmüş gitmek üzereydi.

"Teşekkür ederim, Quae." İlk defa adıyla hitap etmişti. Quae kızın yüzündeki gülümsemeyi unutmamak için bu anı zihnine kazımak istedi.

"Kendine dikkat et. Umarım bir gün tekrar karşılaşırız, Sanitas."

Quae aşağı katlara doğru inmeye çalışırken beklenmedik biriyle daha karşılaşmıştı.

"Burada olduğunu biliyorum, Tempus. Sen de bu saatten sonra benim gücümden kaçamayacağını bilmelisin. Hata yaptın. Beni küçümsedin. Zeki bir çocuk olduğumu biliyordun. Yine de bende sadece küçük bir çocuk görüyordun. Hiçbir zaman size gerçek gücümü göstermedim. Şimdi oyun zamanı... Küçük bir çocuğun sizi oyuncağa çevirmesini izleyeceksin. Her şeyini kaybedeceksin. Bu düzeni paramparça yapacağım ve sen o parçaları toplamaya çalışırken ben arkanda seni öldürmek için hazır bekliyor olacağım."

"O zaman belki de bu tehlikeli gücü iki bedene paylaştırmalıyız. Ne dersin mixta? O kızı arızalı bir silah haline getirmenin bedelini ödeyeceksin."

Sacra / SBAM – Geçmişten Birkaç Dönüm Sonraki Geçmiş

"Şimdi sana iki seçenek sunacağım eksik mixta. İstersen Nil'e gitmene izin vereceğim. Fakat buradaki bütün dostlarını ardında bırakacaksın. Onlara ihanet edip eksik parçanı da alıp buradan kurtulacaksın. Ayrıca gitmeden önce Cardinem'le ilgili bazı gerçeklerle oynayıp SBAM'da olay çıkaracaksın. İşlerime karışmaya başlayan birkaç profesörden beni kurtaracaksın. Bir diğer seçeneğin ise burada bir gün işime yararsın diye edindiğin dostlarla aynı kaderi paylaşıp ölene kadar SBAM deneylerine maruz kalacaksın. Tabii ki parçanın da üzerinde bir şeyler denemek epeyce ilginç olacak. Seç bakalım. Hangisi? Nil mi Sacra mı? Annen mi ya da baban mı? Eksik parçanla özgürlüğün mü yoksa dostların mı?"

"Neden bana böyle bir hak veriyorsun? Çıkarın nedir?"

"Çıkarım mı? Benim çıkarlarım olmaz. İsteklerim olur ve onlar her zaman gerçekleşir."

"Dostlarımla düşman olmamı, onların elinde ölmemi istiyorsun. Bu bir kumar, Tempus. Bana sadakatlerini bilmiyorsun. Kaybedebilirsin."

"Ben asla kaybeden olmam. Belki biraz sıkılabilirim. O kadar. Beni eğlendirmeni bekliyorum. Seçimini yap." Quae yumruklarını sıkmış, bir an için kontrolünü kaybedip Tempus'u öldürmemek için kendini zor tutuyordu.

"Bu arada benim küçük, arızalı silahımın en yakın arkadaşı tarafından öldürüldüğünü öğrendim. İlginç bir hikaye, öyle değil mi?"

Koyu kahverengi saçları dağılmış, gözleri çoğu zaman olduğu gibi kendi rengini kaybedip başka bir tona bürünmüştü. Belki de bu zamana kadar sadece gözlerinin kendine tam olarak ait olduğunu hissedebiliyordu. Çünkü tıpkı onun gibi ne zaman neyin içine gömüleceklerinden habersiz, benliklerini kaybedip başka renkler arıyorlardı. Öfkelenince sahip oldukları bütün duyguları yitirip içlerindeki karanlığı gösteriyorlardı.

Bir saniyeliğine kapadığı gözlerini bir dahaki açışında kendini kanlara bulanmış olarak gördü. Gerçek olmadığını bildiği bu yansıma hatta yanılsama aslında ona gelecekten bir kesit sunuyordu. Karar vermek hiçbir zaman kolay olmamıştı. Böyle yaratıcısının sessizliğine bırakılmış bir evrende herkesten farklı olup onların gözünü korkutacak kadar güçlü olmak hayatının zehirlenmesi için yeterliydi. Bu yüzden belki de gözlerini sık sık zehirli bir yeşile benzetiyorlardı. Hayatını, ailesini, bedenini, nefesini, gücünü bile zehirlerlerken ondan başka şekilde bakıp daha temiz bir gelecek görmesini bekleyemezlerdi.

Öfkenin içinde büyümüş bir çocuk, geçmişinde acılardan başka bir şeye sahip değilken ve bu kadar büyük bir gücü içinde barındırırken masum kalamazdı. Ondan, içinde biriktirdiği zehirleri öylece görmezden gelip adaletin ve özgürlüğün simgesi olması beklenemezdi. Ailesinin ilerlediği yol, onun da ilerleyeceği yol olmayacaktı. Ne onlar kadar iyi kalabilirdi, ne de onlar gibi değer verdiklerini bir kenara atabilirdi.

Cardinem'in anlattığı sarmaşık ona göre çok temizdi. Fakat masumiyetini er ya da geç yitirecek olan güçlü çocuk, üzeri kirlenmeden, kanlara boyanmadan, ardındakileri korumak için önündekilerin hayatını çalmadan yaşayamayacağını, istediklerini ve hatta sahip olduklarını geri alamayacağını biliyordu.

Son kez bu evrende ona en yakın, onu en iyi anlayan kişinin yanına gitmek istedi. Bir kere daha ona hayal kırıklığıyla değil de dostça bakabilmesini arzuladı. Tempus'a göre bu bir son değil başlangıçtı. Fakat bu, aslında o kadar çok şeyin sonuydu ki... Quae gözyaşlarını tutamıyordu. Kafasını kendi yansımasına yasladığında bu çaresizliği bir daha yaşamamak için her şeyi yapabileceğini düşünüyordu.

"Bu lanet olası yerden Quem'i de al ve git, Quae. Cura'yı düşünme. Ne söylerse söylesin ona asla yardım etme. Acımasızca davran.

Ars... Ars'a ihanet et. Onu dostluğunu kullandığına inandır. Elinde olsa onu öldürebileceğine, öldürmek istediğine inandır. Senden nefret etmesini sağla. Yaşamak için ona bir sebep ver. Düşmanın olacaksa intikam almasını sağla. Dostluğundan vazgeçmeyecekse de ona ihanet etmeyi öyle güzel öğret ki gelecekte seni bulsun ve aynı şekilde senden hesap sorsun. Gerekirse sadece bunun için yaşasın. Onu yalnız, çaresiz, bu berbat yerde tek başına, kimsesiz bıraktığın günü asla unutma. Her gün kendine bunun hesabını sor. Kendi dostluğunu, ihanetini, acımasızlığını yargıla. Kendini asla affetme, Quae. İleride bir gün Cura, Ars ve diğer dostların seni affetse bile, bu imkansız şey mümkün olsa bile sen kendini asla affetme.

Nocte'ye gidecek yaşa gelene kadar Cardinem'i kendi ellerinle öldürdüğüne inanacaksın ve Allyda'yı da buna inandıracaksın. Nocte'ye gidene kadar Cardinem'in sana Ad-Hoc'la ilgili anlattığı her şeyi unutacaksın. O zamana kadar Quem'e gerçekleri anlatmayacaksın.

Bu lanet olası yerden giderken bütün dostlarına ihanet etmiş, onların öfkesini kazanmış bir düşman ve acımasızca SBAM profesörlerini katletmiş bir katil olacaksın. Artık kendine masum diyemeyeceksin, Quae. Bu yüzden ilerde ateşler içinde yakacağın bu evren için üzülmen de yas tutman da gerekmeyecek. Acı, öfke, ihanet ve kana bulayacağın bu evren mutlaka sana borcunu ödeyecek. Bekle, Quae. Büyümeyi ve güçlenmeyi bekle. Söz veriyorum bir daha bu kadar aciz, çaresiz olmayacaksın."

Quae, kısık gözlerini aynadan çektiğinde elleri boğazında nefesini kesiyordu. Ona göre babasını öldürmüş bedeni bir saniye daha nefes almayı hak etmiyordu. Gözleri kararmaya başladığında beyninin kendinden bağımsız hareket eden bir kısmı onu durdurmuş ve bütün düşüncelerini bir komutla doldurmuştu.

Bu lanet olası yerden Quem'i de al ve git, Quae.

Elleri istemsiz bir şekilde düştüğünde öksürmeye başlamıştı. Düşünceleri, istekleriyle çelişiyor, onları baskılıyordu. Yapmak istedikleri, yapmak zorunda olduklarının altında eziliyordu. Kendi içinde savaşıyor, kendi bedenini tüketiyordu. Birkaç adım atıp laboratuarın kapısına doğru giderken yapacağı şeylerin ağırlığı zihnini doldurmuş, diğer bir adımını geri atıyordu. Ateşi çıkıp terliyor, nefes alışı gittikçe sıklaşıyordu. Gözleri bir kere daha kararırken laboratuar dönmeye başlamıştı. Ayakta duramayacağını fark ettiğinde ağırlığını birkaç senedir bağlı olup her türlü acıyı tattığı ve bazı zamanlar kelepçelendiği sedyeye vermişti. Her şey ironikti. Nefret ettiği laboratuardan çıkmak istemiyor, paramparça etmek istediği sedyeden güç alıyordu.

Aklında dönüp duran komutlar gittikçe güçlenirken artık onlardan başka hiçbir şey düşünemiyordu. Laboratuardaki kesici aletlerden birkaçını yanına alıp SBAM'ın geniş ve boğucu beyaz koridorlarında yürümeye başlamıştı. Bulunduğu katta kimseyle karşılaşmadığı için memnundu. Çünkü içinde bir yerde gittikçe büyüyen istekleri ona karşısına çıkan ilk kişiyi öldüreceğini söylüyordu.

SBAM'ın beyaz koridorlarında sesler durmaya başladığında kendisini geri adım atmak için bir kere daha zorlamıştı. Fakat vücudu onu dinlemiyordu ve biliyordu ki Quae, eğer içinden bir parça alınmamış, gücü saf ve somut halde bırakılmış olsaydı, yani Quem onun yapabileceklerinin üstünü bir parça da olsa örtmemiş olsaydı şu an aklındaki şeylerle değil savaşmak, bu uğurda bilincini bile kaybedebilir, bütün doğrularını ve hatta ahlaki değerlerini bile yitirebilirdi.

Bir kadın ve bir adam; evli ve başarılı iki profesör... Quae ikisini de tanıyordu. Her ne kadar kendisinin deneylerinde bulunmasalar da ikisi de nadir rastlanılacak türden nazik profesörlerdendi. Kadın adama gülerek bir şeyler anlatıyordu. Quae, hayatlarının son dakikalarını yaşayan iki profesöre, henüz bir şey yapmamış olsa dahi pişmanlık ve acıyla bakıyordu. İçgüdüsel olarak ne yapacağını biliyordu ve bu iki nobilenin suratındaki acı ve öfkeyi görmek istemiyordu. Daha babasının ölümünden sorumlu olmayı bile kaldıramamışken kendini suçlayıp içinde bir yerlerde sürekli ölmeyi isterken beyninin başka bir yerinde bambaşka kurallar onu esir ediyordu. Kimliğini kaybediyordu.

Sözünü yarıda kesen güzel kadın görüş açılarına giren Quae'ye dikkatle bakıyordu. Quae, onların korkup kaçacaklarını düşünürken sadece endişeliydiler. Fakat bu endişe bile kendi hayatları için değildi.

"Quae, iyi misin? Hasta gözüküyorsun." Quae bir süre şaşkınlıkla öylece kalakalmıştı. İlk defa bir profesör ona sekiz yüz seksen sekiz diye hitap etmiyordu. İçindeki merhamet ve sempati duygusu birkaç saniye içinde kaybolurken yerini yine gittikçe çok, daha da çok güçlenen komutlara bırakmıştı.

"Diz çökün." İki profesör de itaatkar bir şekilde diz çökerken hala sakinliklerini koruyorlardı.

"Senin yaşlarında bir kızımız var, Quae. Bir nulla. Tek başına Nocte'de yaşıyor." Kadın sanki başlarına geleceklerden haberdarmış gibi davranıyordu. Quae bir şekilde bunun Tempus'la ilgili olduğunu düşündü.

"Adı Rebel." Kadının yüzündeki hüzün Quae'nin canını yakıyordu. Bakışları bir annenin şefkatini taşıyordu ama aynı bakışlarda Quae, çaresizlik, öfke ve umut da görüyordu.

"Oldukça asi bir bebekti. O kadar çok ağlıyordu ki buna dayanamıyordum. Onu kollarıma aldığımda, onu öptüğümde, ona yaklaştığımda sanki acı çekiyormuş gibiydi. Nulla olduğunu fark etmemiz uzun sürmedi ve biz fark ettiğimizde Sacra'da farkındaydı. Daha küçücük bir bebekken Nil'e yollandı, Quae. Artık nasıl gözüktüğünü bile bilmiyorum. Böylesi onun için daha mı iyi bilmiyorum. Sadece kendi çocuğuna dokunarak bile acı çektiren bir anne nasıl var olabilir?" Kadın artık kendini tutamayıp ağlamaya başlamıştı.

"Bilmiyorum. Tek bildiğim bu anlamsız yasalara uymamızın da düşmanımız olan SBAM'da çalışmamızın da sebebi kızımıza anne ve baba olabilmek için bir yol bulmaktı. Senden bir iyilik isteyebilir miyim? Kızımı korur musun, Quae?"

"Ölüler iyilik isteyemez, profesör."

Dur.

Kadın ve adamın kalbi durduğunda gerçek bir katil olan Quae, kaç kişinin ellerinde ölmeyi umursamayacağını düşündü. Ars, Cura, Vox, Rebel, belki de Quem... Bu kişilerden biri onu öldürmediği sürece nefes almaya devam edecekti ve zamanı geldiğinde bu kişilerden birinin onu öldürmesine izin verecekti. O kurtuluş anına kadar sözlerini tutmalı, borçlarını ödemeli ve intikamını almalıydı.

Sadece birkaç dakikada SBAM'ın koridorları profesörlerin cesetleriyle dolmuş acil durum sinyalleri kulakları acıtacak yükseklikte çalıyordu. Quae bir süre sonra yaptığı şeyin kirini üzerinde taşımak ister gibi nobilelerin kanlarıyla kaplanmıştı. Çoğu zaman gücünü sadece karşısındaki nobileleri hareketsiz hale getirmek için kullanmış ve daha sonra onları kesip mümkün olduğunca kanlarını akıtmıştı. Yaptığı bu dehşetin, işlediği cinayetlerin somut bir kanıtı gibi SBAM'ı ve kendini kırmızıya boyamıştı. Dikkatli bir şekilde etrafını izlerken bu görüntüyü asla unutmamak için beynine kazıyordu. Masumiyetini yitirdiği günü, artık kendisinin ne olduğunu, ellerindeki kanı, hiçbirini unutmamalıydı.

Epeyce fazla olduğunu bilse de kaç kişiyi öldürdüğünü saymamıştı. İki masum nobileden sonra sayıların bir anlamı kalmamıştı. Öldürdüğü kendiydi. Benliğini ve kimliğini öldürüyordu. Uçarı ve kafasına göre hareket edip evrenin sahibiymiş gibi konuşan çocuğun üzerine buzlar yerleştiriyor, onu bir katilin resmi olarak donduruyordu.

Hayatının miladı burasıydı. Kanların içinde doğan bu yeni Quae tıpkı böyle bir dehşetin içinde ölmeyi istiyordu. Böyle yalın ve katlanılmaz bir acıyla sarsılmalıydı. Evren sadece ona bu yaptıklarını ödetirse adaleti sağlardı. Fakat Quae, bu çarpık evrenin adaletine güvenmediği için kendi sonunu bile bizzat kendi hazırlayacaktı.

Ars'ın laboratuarına geldiğinde bunun son olduğunu biliyordu. Artık sadece kendine benzeyen biriyle konuşmak isteyen o küçük çocuk değildi. Karşısında duran üstünde tehlike işareti olan büyük beyaz kapıyı; evrende sahip olduğu onunla aynı adı taşıyan ve aynı türden olan tek arkadaşını güldürmek, onunla birlikte eğlenmek, ona bir şeyler okumak veya hayaller kurmak için açmıyordu. Artık güzel bağların koparılma vakti gelmişti.

Ars, çoktan ne yaptığını ve bütün bunları neden yaptığını fark etmişti. Fakat yine de Quae, onun yüzüne bakamıyordu. Hiçbir şey artık olduğu kişinin affedilmesine olanak sağlamazdı.

"... oyun oynamayı seviyorsun, Quae ve bu evren bir oyuncak. Tıpkı benim gibi bunu sen de biliyorsun. Hadi sıra bende değil mi? Kalkanımı mümkün olduğunca geri çekeceğim. Bir yol bulmuş olmalısın. Beni de öldür dostum."

Yaşamak için ona bir sebep ver, Quae.

"Seni öldürmek ilgimi çekmiyor. Yalnızlık, seni içten içe öldürmek için bulduğum en güzel yol..."

Ars'ın ifadesi değiştiğinde Quae çoktan dostuna arkasını dönmüş, onu ardında bırakıyordu. Tıpkı onun gibi yalnızlığın ne denli büyük ve katlanılmaz bir acı olduğunu biliyordu. Bu yüzden Quae, Ars daha farkında bile olmadan ondan, gelecekte tekrar onu bulacağının, intikam için olsa bile, sözünü almıştı. Dostuna, belki de evrende yanında olmasını istediği tek düşmanına kavuşacaktı. Bu sessiz söz, hangi sebeple olursa olsun gelecekte bir gün mutlaka tutulacaktı.

"Quae!"

Quae bir diğer parçasını kollarında taşırken üzerindeki kanı ona da bulaştırıyordu. Böyle yaparak sanki içindeki her duyguyu ve yaşadığı her şeyi onunla paylaştığını hissediyordu. Gücünü ve nefesini azaltan bu zararlı canlının yaşamaya hakkı yoktu. Fakat Quae bile belki de bu parazit canlıyı öldürdüğünde hissedeceği yalnızlıktan korkuyordu. Ona öfke ya da nefret dışında bir şeyle bağlı birinin varlığını bilmek istiyordu.

Gittikçe küçülen gezegen her şeyi ardında bırakması için bir neden değildi. Aksine Quae, bütün suçlarını, beraberinde gittiği her yere götürecek ve onlarla kaç kere yüzleşmesi gerekirse gereksin yüzleşecekti.

Yıldızlar ve evrenin geri kalanı büyüleyici manzarasını umursamaz bir şekilde sergilerken Quae ona ve onun bu bencilliğine tiksinerek bakıyordu.

"Geri geleceğim, Sacra."

"Nil'e gideceğim ve geri döndüğümde seni o seyirci koltuğundan kaldırıp sahte adaletinin yansıması olan bu iğrenç sahnenin büyülü ışıkları altına gömeceğim. Beni bekle Tempus. İçimdeki bu öfkeyle evrenin altını üstüne getireceğim!"

"Zevkle, eksik mixta."

Faber est suae quisque fortunae.: Herkes kendi kaderini yazar.

Continue Reading

You'll Also Like

420 48 4
"Evren değiştirdin gerizekalı." Sustum. Birkaç saniye sadece suratına baktıktan sonra dudaklarımdan kocaman bir kahkaha döküldü. Herkes ciddi bir şe...
27.6K 372 22
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
548 147 3
Her şeyi bile isteye mahvetmiştim. Belkide bu bir intihardı. Kim bilir belkide bir hayatın kurtuluşu. Belki de bir sürü hayatın son buluşu.
3.7M 307K 85
Ölüm uşaklarını peşime salmıştı. Soluğum korkunun soluğuna karışmıştı. Koşuyordum. Sivri dalların berelediği bacaklarım hiç durmadan hareket ediyor...