ÖLÜMCÜL SIR

By maysamellia

1.8M 95.5K 97.7K

"Gözlerime bak Ezgi..." Artık yaşlarım akıyor muydu bilmiyorum. Sadece tek gördüğüm; karanlık. Islak ve sıcak... More

GİRİŞ
1. Bölüm: ORMAN
2. Bölüm: ACI KARŞILAŞMA
3. Bölüm: ŞOK DALGASI
4. Bölüm: GÖREV
5. Bölüm: KUPA
6. Bölüm: SONUÇ
7. Bölüm: ZAMAN EN İYİ ÖĞRETMEN
8. Bölüm: NE İLE MUTLUSUN?
9. Bölüm: NEFRET VE FEDAKÂRLIK
10. Bölüm: KAÇIŞ VE YÜZLEŞME
11. Bölüm: DERİN KORKU
12. Bölüm: UMULMADIK HABER
13. Bölüm: GÖRÜNENİN ÖTEKİ YÜZÜ
14. Bölüm: KAR KOKUSU
15. Bölüm: ÖLÜMÜN CESARETİ
16. Bölüm: AKLIN OYUNU
18. Bölüm: AVCILIK ZAMANI
19. Bölüm: YALNIZLIK ORTAĞI
20. Bölüm: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL
21. Bölüm: ÖLÜMÜN HUZURU
22. Bölüm: ATEŞTEN TAHT
23. Bölüm: ZEMHERİNİN ACI KESİĞİ
24. Bölüm: HAYATIN SOĞUK YÜZÜ
25. Bölüm: UYANIŞ
26. Bölüm: ÜMİTLERDEN VAZGEÇİŞ
27. Bölüm: KORKUNUN KARANLIK SOĞUĞU
28. Bölüm: SICAK FIRTINA
29. Bölüm: SIĞINAK
30. Bölüm: BEYAZ KALP
31. Bölüm: KARANLIK ZİHNİN SULARI
32. Bölüm: BİLİNMEZLİĞE YOLCULUK
33. Bölüm: KARDELENİN YALNIZLIĞI
34. Bölüm: GÖRÜNMEZ ZİNCİR
35. Bölüm: GİRDAPTAKİ İHTİRAS
36. Bölüm: ÖLÜMÜN YASAKLI YERİ
37. Bölüm: ÖFKE VE ŞOK
38. Bölüm: KARANLIKTA UZANAN EL
39.Bölüm: ARZULU ARAF
40. Bölüm: GERÇEĞİN SIRATINDAKİ CEHENNEM
*AYDINLANMA METNİ*
41. Bölüm: KALBE AKAN ZİFİR
42. Bölüm: İKİ TEN, TEK NEFES
43. Bölüm: CESARETE BÜRÜNEN HIRS
44. Bölüm: ÖLÜMLE GELEN İLK İLHAM
45. Bölüm: KIRIK PARÇALAR, AYRI HİSLER
46. Bölüm: KÂBUS VE GERÇEK
AÇIKLAMA
47. Bölüm: ZAMANSIZ DÜET
48. Bölüm: SÜRPRİZ BAĞ
49. Bölüm: DEJAVU
50. Bölüm: GÖĞSÜNE EMANET
51. Bölüm: KAN VE KIRMIZI

17. Bölüm: CAM KIRIĞI

32.4K 2.4K 2K
By maysamellia

Lütfen bu kısmı okumadan geçmeyin!

Öncelikle hepinizin geçmiş bayramını kutlarım. Bayram dolayısıyla yoğundum ve hâliyle yaklaşık iki haftadır bölüm atamadım. Fakat sizlerle bir problemimi paylaşmak istiyorum.

İnanın bölüm yazarken herkes gibi ben de çok emek veriyorum ve emeklerimin karşılığını alamadığımı düşünüyorum. Fazlasıyla oy ve yorum alamadığım için sıralamada yükselemiyorum. Bu da daha az okuyucu ve benim moodumun düşmesi demek.

Hâl bu şekilde olunca ister istemez bölüm yazarken içimdeki aşk sönüyor. Elim klavyeye zor gidiyor. Wattpad'in adaletsizliği yetmezmiş gibi okurlarımın sessizliği moodumun daha da düşmesine sebep oluyor.

Bu bölümü okuyan okurlarım... Son cümlelerimi de sizlerle paylaşarak bölüme geçiyorum.

Eğer bu bölüme kadar gelip okuduysanız kitap sizi çekmiş demektir. Emeğimin karşılığını vermenizi diliyorum. Oy ve özellikle yorum yaparak destek olabilirsiniz.

Hayalet okuyucu olmayın🙏🏻

Hadi buraya kitabımızı temsilen göz simgesi koyalım. İlk göz Şair'den ehehe ;)

《》

Heyecanla okuyacağınız bir bölüm olacak...

Keyifle okuyun

Medyaya eklediğim müzikle okumanızı şiddetle tavsiye ederim. Özellikle Ezgi'nin bakış açısıyla yazılmış kısımda şarkıyı indirip okumaya başlayın.

****

Yaşamdaki en büyük karmaşa insanın kendisiydi aslında. Zaman en büyük ilaç olmasına rağmen zehrini insana nakşederek sabretmesini istiyordu. Ya sonunda o ilaca ulaşacaktın ya da kendin ilaç olacaktın. İnsan, kendine ilaç olsa bile başkalarına zehir saçan bir varlıktı. Zamansa suç ortağı....

Kafanda dolaşan, zehir gibi damarlarını ele geçiren şüphe ve bilinmezlik; zamanın en dirençli ve en dikenli yüzüydü. Sabır, zamana karşı düşmanlığını ilan ediyor, en büyük yaraları iyileştirme çabası girdap gibi insanın derinlerini deşip daha da hırçınlaşmasını sağlıyordu. Bu hırçınlık hırsı, hırs öfkeyi, öfke de aklını ele geçiriyordu. Hırçınlaştıkça düşünüyor, düşünceler beynini kemiren kurtları besliyordu.

Beynindeki kurtlar daha da vahşileşirken sigarasının yalnızlık kokan grisi arabaya çökmüştü. Girdiği virajda gazdan ayağını çekmezken tek eliyle sigarasını dudaklarından ayırıp aynı eliyle tekrar direksiyonu kavramıştı. Geçmişindeki pürüzler daha da dikenli bir hâl almış, duyduğu cümleler beyninde yankılanarak anılarını daha da çıkmaza sürüklemişti. "Öldürdüm." Ne demekti bu? Yıllarca aradığı en iyi ihtimal diye düşündüğü şey, bir cinayet miydi? İntihar ettiklerini düşünerek belki de en acı gerçeklerden kaçmıştı. Neden? Annesi bir katil miydi?

" Şiir yüzünden..." Son zamanlarda duyduğu bu kelime annesinin de ağzından çıkmıştı. Aradığı cevap ayağına mı gelmişti yoksa sadece kaderin dişli bir tesadüfü müydü?

Umudu yeniden yeşerirken altında duymak istemediği gerçeklerin olacağını tahmin etmek; içinde yıllar önce hırsının esiri olan delikanlının artık kaçmak istemesine sebep oluyordu. Onu durdurmaya çalışan şimdiki benliği daha güçlü olsa da savaşın kazanı olmak için büyük gayret sarf ediyordu. Her ne kadar içindeki genç delikanlıyla savaşsa da bu noktaya gelmesinde onun payı vardı. O genç delikanlı şimdiki Dedektif Yavuz Özer olmuştu.

Şiir... Bunun geçmişinin neresinde olduğunu anlamlandırmaya çalıştı. O bilinmeyen dönemde kaçırdığı ne olabilirdi? Hayat, en dikenli yüzüyle kaderine gülümsediğinde o, zamanın yersizliğine kurban olmuştu. Belki de bu yüzden zamanla savaş olmayacağını anlamıştı.

Parmaklarının arasında sigarasının bulunduğu eliyle direksiyonu tekrar çevirirken diğer eliyle ensesini yavaşça ovdu. Dudaklarının arasından sertçe verdiği nefes, beynindeki kurtların azalmasını engelleyememişti. Annesi neden şiir demişti?

"Öldürdüm..."

"Şiir yüzünden..."

Annesi belki de bu yüzden bu hâldeydi. Hayır, bu olamazdı. O, katil olamazdı. Evet, belki de intihar etmiş olma ihtimalleri saçma olsa da ortada bir katil yoktu. Bu belirsizliğe bir şiir mi sebep olmuştu? Annesi neden bu cümleyi kullanmıştı? Kafasını hızla iki yana sallayıp sigarasının son demini içine çekerken telefonun zil sesi zihninde dans eden kurtları duraksatmıştı.

"Merhaba Yavuz Bey." Arayan Ezgi'ydi.

Aralık camdan sigarasını rüzgara teslim ederken konuştu. "Merhaba Ezgi Hanım."

"Yavuz Bey bu akşam müsait misiniz?" Ezgi'nin sesinde mahcubiyet vardı.

Dedektif'in kaşları istemsizce çatılırken içinde sebepsiz bir kıpırtı oluştu. "Evet, müsaitim. Şu an eve gidiyordum. Bir şey mi vardı?"

Hattın karşısında olan Ezgi nefesini verdikten sonra konuşmaya başladı. "Evet, bu kadar erken bir gelişme olmasını beklemiyordum. Gökçe'den haber geldi." Sesinde mahcubiyetin yanında heyecanın da tınısının olduğunu Dedektif Yavuz fark etmişti. Ezgi'nin arkadaşı dün şahit olduğu olay sonucunda tamamen aklından çıkmıştı.

"Bu kadar hızlı mı geliyormuş şerefsiz?" sinirlenmeye başlamıştı. Yavuz'a göre böyle iğrenç varlıklar insan ismini taşımamalıydı.

"Evet, mesajlarına cevap vermiş. Muhtemelen akşam burada olur. 'Yanına geleceğim kızım.' Gibi iğrenç bir cümle zırvalamış. Gökçe'de sadece 'Tamam' olarak cevap vermiş."

"Bana attığınız adrese gideceğiz değil mi?"

"Evet dün size attığım adrese gideceğiz."

Yavuz, bileğindeki saate baktığında havanın erken kararacağı gerçeğini göz önünde bulundurarak istikametini Ezgi'nin evine çevirdi.

"Öyle bir cevap vermesi mantıklı olmuş. En azından normal bir baba kız konuşması gibi gösterilip sonrasında taciz olduğu ispatlanılır."

"Aynen öyle. Ben de bu şekilde düşündüğüm için mesajlarına doğal bir şekilde cevap vermesini istedim Gökçe'den. İstediğimiz gibi tuzağa düşecek şu an. Bu yüzden çok heyecanlıyım." Sesinden belli olan heyecanını Ezgi söylemeden Yavuz fark etmişti.

"Tamam o hâlde hava kararmaya başladığında hazır olun. Bu gece bir suça şahitlik yapacağız."

Hattın karşısında olan Ezgi'nin dudaklarından minik bir kıkırdama döküldü. "İlk defa şahit olacağımız bir şey değil." Cümlesinde hüznünün neşeye bürünmüş gölgesi vardı.

Dudakları yukarı kıvrılırken cevap verdi. "Evet, doğru söylüyorsunuz. İlk değil. En azından bir şokla karşılaşmayacağız. Neyle karşılaşacağımızı biliyoruz ve kiminle karşılaşacağımızı. Üstelik bizim hazırladığımız tuzakla avlayacağız onu."

"Bir avcılık yapmadığımız kalmıştı zaten." dedi Ezgi acının tatlı tebessümünü sesine yansıtarak.

Dedektif Yavuz telefonu kulağına daha da bastırarak gülümsedi. "Yerine göre av, yerine göre de avcı olmakta fayda var. Bu hayatta yaşamak istiyorsak bazen kendimizi av gibi gösterip karşımızdakini avlayabiliriz."

"Valla kendimi hiç av gibi gösteremem. Göstermediğim hâlde avlandım çünkü. Bu saatten sonra avcılık hedefimdeki tek konum."

Yavuz, gülümsemesini daha da derinleştirerek cevap verdi. "Peki, Stajyer Hanım. Birlikte hareket ettiğimizde gerekirse ben av olurum." Cümlesini eksik söylediğini düşünüp devam etti. "Yani avcılık yapacağımız zaman."

Ezgi'nin dudaklarından tekrar minik bir kıkırdama çıkıverdi. "Peki Dedektif Bey, oynayacağımız oyunlarda ben sizi korurum o hâlde."

Yavuz sesine ciddiyetinin tokluğunu yerleştirerek konuştu. "Merak etmeyin, ben av olurken size zarar gelmez."

Hattın karşısında birkaç saniye süren sessizliğin ardından Ezgi konuşmaya başladı. "Görüşmek üzere." Yavuz'un biraz önce sesine yansıyan tokluk, Ezgi'nin sesine de geçmişti.

"Görüşmek üzere."

Yavuz, eve yakınlaşmaya başlarken düşüncelerinden biraz da olsa sıyrılmıştı. Bu gibi durumlarda her zaman soğukluğunu korurken şu an Ezgi'yle gideceği baskın için derinlerinde heyecanın tatlı dokunuşlarını istemsizce hissetmişti.

------

Kahvemden aldığım son yudum damağımda tadını bırakırken elimdeki kupayı tezgâha koydum. Daha havanın kararmasına iki saat vardı. Evimin dış kapısının kilitli olduğundan emin olarak uzun koridorda banyoya doğru ilerlemeye başladım. Sıcak bir duş alabilirdim. Koridorda ev terliklerimin çıkardığı ses yankılanırken banyonun kapısını açarak duşa kabinin içine girdim. Kış aylarında sıcak bir duş almak iyi hissettiriyorken aynı zamanda da banyonun soğukluğu insanı ürpertiyordu. Bu yüzden önce suyun ayarını yükseltip buharının banyoyu ısıtmasına zaman tanırken duşa kabinden çıkıp kalın sweatimi üzerimden çıkardım. Kapının açık olduğunu farkedip banyonun ısınması için kapattıktan sonra bordo sütyenimin kopçasını açarak sweatımı fırlattığım köşeye attım. Siyah renkli eşofmanımı çıkarırken karşımdaki lavabonun üzerinde duran aynadaki yansımamla göz göze geldim. Eşofmanımı çıkardıktan sonra yavaşça lavaboya doğru ilerleyip yansımama daha yakından baktım. Kavisli olmayan, uçları yukarı doğru kalkık kaşlarımın altındaki gözlerimi inceledim.

Yorgundum. Ruhumdaki yorgunluk aynadaki yansımamdan beni seyrediyordu. Gözlerimin en derinlerinde... Oval yüzüme orantılı büyüklükte olan dudaklarım, ruhumun bedenime yansıttığı yorgunlukla daha da pembelerini soldurmuş görünüyordu. Bakışlarım uzun kirpiklerimin altındaki gözlerimle tekrar buluştuğunda içindeki hırs beni selamlıyordu. En içten ve en derinden olan bu duygumla savaşmak yerine benimsiyordum. Çünkü o benim parçamdı. Çünkü o beni ben yapan en önemli özelliğimdi. Neyi yapmak istiyorsam, mantığım ne kadarına izin veriyorsa hırsımda bunları besliyordu. Hırsım olmadan ben yoktum.

Eğer isteklerimiz nefsimize yenikse, hırs en vahşi düşmanlardan biri olurdu ama hırsınız mantığınızın gıdasıysa nefsinizi bir nebze tok tutabilirdiniz.

Vücudum banyonun soğuğuna alışırken ellerimi lavabonun kenarına yaslayarak en derinlerime bakmaya devam ettim. Başka bir şey daha vardı. Yüzleşmekten korktuğum bu duygu derinlerimde çırpınarak kendini belli etmeye çalışıyordu. Korku... Şüphe...

Ben güçlüydüm. İçimdeki duyguları öldürecek kadar hem de. Fakat bu duyguları yaralasam da öldürememek beni daha da hırslandırıyordu. Doğru, korkuyordum. Ne kadar itiraf edemesem de gözlerim bunu inkâr etmiyordu. Hırsım ve korkumun savaşının olduğu bu bedende korkularım ölümcül darbe alsa da asla teslim olmayıp varlığını hissettiriyordu. Korkmanın olacaklara bir katkısı yoktu ama olmamış şeyleri düşündürüp şüpheyi besliyordu. İşte bu durum beni daha da çıkmaza sürüklüyordu.

Bakışlarımı aynadaki yansımamda olan gözlerime sabitledim.

"Ben güçlüyüm." Kaybettiklerimin yokluğuna sarılacak kadar... Dudaklarımdan dökülen bu cümle, açık olan suyun banyodaki yankısına karışmıştı.

"Ben güçlüyüm." Yanımda olanları kaybetmemeye çalışacak kadar... Göz pınarlarımın dolmasını engelleyerek bakışlarımı gözlerimden ayırmadan topuzumu saran tokayı çıkarıp aynanın önündeki rafa koydum. Kahve saçlarım yavaşça belime doğru çözülürken dalgaları boylarını daha da kısa gösteriyordu. Artık onları düzleştirmek yasaktı. Onları tek bir kişi düzleştirebilirdi.

Ablam...

Dalgalı saçlarım boğazımdaki kederi kendine yoldaş ederek belime süzülmüştü. Artık bundan sonra bu keder bedenimin parçası olacakken asla yanımdakileri kaybetmeme izin vermeyecekti. Arkadaşımı derdinden kurtaracaktım. Onu kederinden uzaklaştıracaktım.

Bakışlarımı gözlerimden ayırarak iç çamaşırımı çıkardıktan sonra suyun buharının yayılmaya başlamış olduğu beyaz banyoda duşa kabinin içine girdim. Kaynamış olan su, bedenime temas ettiği an başta irkilsem de inatla bedenime olan temasını kesmedim.

Alışmak en büyük cesaretti. Tıpkı bu suyun bedenime verdiği acıyı kısa bir an sonra hissetmeyeceğimi bilerek altında durmam gibi. Cesaret aynı zamanda en büyük silahtı. Bu silahı doğru kullanırsan düşmanlarını defedebilirdin ama zamanlaman yanlış olursa dostlarını da kaybederdin. Kaybetmeyi göze almak da bir cesaretti. Neyini feda ettiğini bildiğin müddetçe.

Saçlarımın arasından akan su bedenimde süzülmeye başlarken ıslak lifime döktüğüm jelle bedenimi ovmaya başladım. Hindistan cevizli duş jelinin kokusu buharla birlikte banyoyu sarmaya başlamıştı. Bu yumuşak kokuyu seviyordum. Bacaklarımı da ovaladıktan sonra tekrar açıkta olan suyun altına girip bu sefer saçlarıma döktüğüm şampuanı masaj hareketleriyle kafama dağıtırken kenara çekildim. Saçlarımı iyice köpürttükten sonra tekrar suyun altına girdiğimde bedenime yayılan köpüklerin yumuşak dokunuşu daha da artmıştı.

Fıskiyeyi çıkarıp boynumdan başlayarak göğüslerime oradan da bacaklarıma tutarak durulamaya başlamıştım ki büyük bir gürültü duymamla başımı banyonun kapısına çevirmem bir oldu. İçeriden büyük bir ses gelmişti.

Evet, büyük bir ses gelmişti!

Suyu saniyesinde kapatıp istemsizce nefesimi tuttum. Bir iki saniye bütün duyularımla etrafta olan biteni hissetmeye çalıştıktan sonra yavaşça fıskiyeyi yere bırakıp duşa kabinin kapısını araladım. Büyük bir ses duyduğuma eminim. Hatta... Hatta kapı kırılma sesi gibiydi.

Vücudumdan sular süzülürken ıslak ayağımı soğuk mermerle buluşturup dikkatle kapının arkasına uzanarak dizüstü bornozumu yavaşça üzerime geçirdim. Biraz evvel tuttuğum nefesimi sakince vermeye çalışırken ellerimin titremeye başladığını fark ettim. Bornozumun kemerini belime sararken ellerimin titremesine ne kadar engel olmaya çalışsam da damarlarıma bir anda pompalanmaya başlanmış adrenalin buna müsaade etmiyordu.

Yavaşça derin bir nefes alıp ciğerlerime hapsederek kapıyı dinlediğimde ilk saniye herhangi bir ses duymasam da sonrasında koridorun sonundan gelen ayak seslerini duydum. İçimde hapsetttiğim nefes, ciğerlerimden başlayıp dudaklarımdan titrekçe çıkarken korkunun ateşiyle aldığı yolu yakmıştı. Bir müddet, sesi sanki kulaklarımı aşıp tüm banyoyu sarıyormuş gibi attığını hissettiğim kalbimi dinledim.

O büyük gürültüyü duymamdan bu yana belki de bir dakika geçmemişti ama zaman, ölümü hatırlattığında en büyük direncini işliyordu tüm benliğine. Ölümün soğuk eli ensemden başlayıp tüm omurgamı okşarken bir sarmaşık misali bedenimi saran korku kontrolümü ele geçirmişti. Sıklaşmış olan nefesimi daha da kısık bir şekilde vermeye çalışırken aynı saniye içerisinde tüm duyularım buradan çıkmanın yolunu arıyordu.

Kaçmak... Ölümden kaçmak cesaretsizlik olur muydu?

Hayır, savaşacaktım. Ben cesaretsiz değildim. Biraz evvel kendime güçlü olduğumu itiraf etmiştim. Bedenimle zihnimi ele geçirmiş olan bu sarmaşığı cesaretimin en keskin yüzü parçalayacaktı. Deli gibi banyoyu talan eden gözlerim, aynayı görünce durdu. Evet, en azından kapı açıldığında aynayı kinimin en koyu tarafını besleyen Şair'in beynine geçirebilirdim. Evet o gelmişti belki de. Hatta cam kırıklarını iğrenç bileklerine derinlemesine sokarak kesip, acı çektirebilirdim ona. O orospu çocuğunun ölümünü zevkle seyredecektim. Tıpkı ablamın ruhu bedeninden ayrılırken onun seyrettiği gibi. Tek bir farkımız olacaktı. O iğrenç ruhu cehenneme doğru yol almamak için direnirken onun gibi şiir yazmak yerine o cam kesiklerini gözüne sokacaktım. Acıyı hissedecekti. İğrenç canı, ilmek ilmek acıyacaktı.

Bir anda içimde beliren intikam hırsı bakışlarımın değişmesine sebep oldu. Titrek ellerimle hızlı bir şekilde aynayı yerinden çıkarıp kapının arkasında beklerken kesik nefesimin yanında yanağımdan süzülenin su mu yoksa gözyaşı mı olduğuna aldırmadım. Ellerimin titremesi daha da artarken kalbim göğsümü parçalayacakmış gibi atıyordu.

Saliselerin bana dakikalar gibi geçtiği sürede duyduğum erkek sesiyle titrek elimde sımsıkı tuttuğum ayna bir anda büyük bir gürültüyle yere düştü.

"Ezgi!"

Duyduğum ses bana yabancı gelmezken silah olarak kullanmak için yerde parçalara ayrılmış cam kırıklarına uzandığım sırada kapı aniden sertçe açıldı. Omuzuma vuran kapının şiddetiyle lavabonun alt dolabına çarparken gözlerim tanıdık simayla buluşunca şaşkınlığım daha da arttı.

"Ezgi Hanım!"

Nefesimin hızı kesilmezken daha da irileşmiş olan gözlerim telaş barındıran gözlerle buluşunca kaşlarımı çattım.

"Dedektif?!"

Korkunun gölgesi yavaştan elini bedenimden çekmeye başlamış olsa da sesim yaşadığım şaşkınlıkla yüksek çıkmış, kalbimin hızı hâlâ değişmemişti.

"Ne yapıyorsunuz?!" Donuk bakışlarının önünü telaşın dumanı kaplamıştı.

Dolaba çarpan omuzumu ovalayarak hafifçe kendimi doğrulturken şu an yaşadığım şeyin etkisiyle damarlarımı saran korku sarmaşığı kaybolmuş, yerini sinirin şaşkınlıkla karışmış alevi sarmıştı.

"Asıl senin burada ne işin var Dedektif?!"

Gözlerimi yeşillerinden ayırmadan yüzüme yapışmış ıslak saçlarımı omuzumdan arkaya atarken aynı saniye biraz önce olanları anlamlandırmaya çalıştığımda daha da sinirlendim. Gözlerimi kısıp devam ettim.

"Yoksa kapıyı mı kırdın sen!? O gürültüyü sen mi çıkardın?"

Dedektif'in yeşillerinde telaşın dumanı yok olmaya başlarken bakışlarının salise farkıyla yüzümden aşağı kayıp tekrar gözlerimle buluştuğunu fark etmemle gözlerimi kısa bir an bedenimde gezdirip yarıya kadar açıkta kalan göğüslerimi bornozumla hızla kapattım. Yerimde doğrulmak için bornozumun yakalarını tutarak ayaklanmaya başladım.

"Ezgi Hanım!"

Çatık kaşlarımın altında alev saçan gözlerimi tekrar telaşın dumanını sarmaya başlayan yeşillerine dikerek bağırdım.

"Ezgi Hanım, Ezgi Hanım! Ne?! Ezgi'nin ağzına sıçılmış burada! Sen ne hakla kapımı kırarsın bee?!"

Ayağa kalktığım an bacaklarımda olan titreme sinirden mi yoksa biraz evvel yaşadığım adrenalin etkisinden mi kestiremiyordum. Bakışları sağ elime gidince gözlerimi elime indirdim.

"Eliniz..."

Avucumun ortasından başlayıp kenarına doğru ilerleyen derin cam kesiği anlaşılan kapının elimde cam kırığı varken hızla açılıp elime vurmasıyla kısa ve derin bir kesik oluşturmuştu. Beyaz bornozumun yakalarına ve eteklerine bulaşmış taze kanın yanında avucumdan beyaz banyo taşına damlayan kan, renginin baskınlığını belli ediyordu. Avucuma bir saniye baktıktan sonra umursamadan bakışlarımı tekrar Dedektif'in koyu yeşillerine diktim.

"Ne işin var burada!?"

Bakışlarını elimden çekip, gözlerimle buluştururken kapının yanından bir adım gerileyerek tam karşımda dikildi. Yerde parçalanmış cam kırıklarına basmamaya özen göstermişti.

"Arkadaşınızın yanına gitmek için sizi almaya gelmiştim."

Sağlam elimi boynuma götürüp ovalarken dudaklarımdan sinirle bir kahkaha çıkıverdi. "Beni almak için kapıyı mı kırdın Dedektif? Mesela kapının yan tarafına zil denen bir alet koymuşlar. Zahmet edip parmağını oraya bastırsaydın kapıyı açabilirdim."

"Bastım ama duymadınız Stajyer Hanım, ayrıca duymadığınızı fark edince aradım da ama telefona cevap vermediniz." Donuk bakışları tekrar kanayan elime inince konuşmama devam ettim. "Şu halime bir bak!" Sağlam elimle bedenimi gösterdim. "Duş suyla alındığı için su sesinden zili duymamam normal değil mi?" gözlerini bana sabitleyip konuşmak için dudaklarını araladığında ona müsaade etmeyip konuşmamı sürdürdüm. "Üstüne üstlük kapımı kırıp eve giriyorsun. Haliyle kendimi korumak için aynayı silah olarak kullanmamdan daha doğal ne olabilir ?" Derin bir nefes aldım. Hâlâ beni dinliyordu.

" Bu saatte senin burada ne işin var? Hava karardığında orada olacağız diye anlaştık ve ben duşa girerken saat 3'tü." Yüksek sesle konuşmam sinirimi hafifletmemişti.

Tok sesiyle konuşmaya başladı. " Evet, hava kararınca orada olmamız gerekiyor. Kış ayında hava saat 5'te kararmaya başlıyor. Sizin attığınız adrese konumdan baktığımda buradan yaklaşık 2 saat gösteriyor. Yani şu an saat 3 buçuk civarında yola çıkarsak ve trafiği de göz önünde bulundurursak ortalama iki buçuk saatte adreste olacağız. Anlayacağınız erken gelmedim, saatinde geldim."

Duyduklarım karşısında gözlerim şokla büyürken ağzımdan biraz evvel attığım kahkahanın daha da yükseği döküldüğünde sesim banyo duvarlarında yankılanmıştı. "Doğru, senin nasıl dakik bi ruh hastası olduğunu unutup duşa girdim ve evimin kapısını kırmakta haklısın Dedektif Bey!"

Cümlelerim karşısında kaşları çatılmıştı. Bakışlarım elimin tarafına doğru kaydı. Kanayan elimin beyaz yerde minik bir birikinti oluşturduğunu fark ettikten sonra dirseğimi bükerek önümde duran cam kırıklarına basmamaya özen göstererek adımımı kırık olmayan yere uzatmaya çalıştığımda Dedektif öne doğru küçük bir adım attı.

"Dikkat edin! Size yardımcı olayım." Elini bana uzattığında göz devirerek elimi ona uzatmazken diğer elimle bornozumun yakasını kapattım. Ayak parmak ucumla buhardan ıslanmış zemine bastığımda zeminin ıslaklığından dolayı küçük bir kısmı yere temas eden ayağımın kayması dengemi bozarken Dedektif Yavuz'un aniden bir kolunu belime sarıp diğer kolunu dizlerimin altından geçirmesiyle ayaklarımın yerle teması kesilmiş, bedenimi gövdesine yapışık bir şekilde kollarının arasında bulmuştum.

Kesik elim bornozumun dirseklerine kadar kanını akıtmışken hâlâ havada, dirseğim kırık bir şekilde duruyordu. Diğer kolum omuzunun arkasında kalmıştı. Koyu yeşilleri kısa bir an gözlerimde dans ettikten sonra bakışlarını ayırmadan dudaklarını araladı.

"Size dikkat edin demiştim, Stajyer Hanım."

Şu an ki yakınlığımızdan dolayı parfümünün fujar kokusu daha yoğun bir şekilde burnuma dolmaya başlamıştı. Yüzümde temas etmedik yer bırakmayan gözlerine bakarak biraz evvel yaşadığım adrenalin kanımdan çekilirken sesimin desibeli düşmüştü.

"Ayağım kaydı."

Koyu yeşilleri gözlerime saliselik temas ettiğinde bu bakışlarının süresi bana dakika gibi gelmişti. Zaman kavramı bir anda ağırlaşırken yaşadığımız anlık temas sonucu şok etkisi kalbimin ritmini hızlandırıp, dudaklarımın aralanmasına sebep olmuştu. Hâlâ kapının arkasında duran bedenlerimize baktığımda eliyle belimi daha da sıkı kavrayarak adımını geriye atarken mimiksiz olan yüzündeki kalın dudakları minik bir hareketle sağa kıvrıldı.

"Farkettim."

İki saniye bile sürmeden beni banyonun önündeki kapıya indirirken yüzünde nereye sabitleyeceğimi şaşırdığım gözlerimi ondan ayırıp yere sabitledim. Çıplak dizlerimin altında olan eli yavaşça ağırlığımı yere doğru yönlendirirken derin bakışlarını yüzümde hissedebiliyordum.

Ayaklarım yerle temas ettiğinde belimde olan elini yavaşça çekerek kandan kırmızı olmuş bornozumun bilek kısmını kavradı. Yeşillerini kısıp bakışlarını elimde gezdirirken konuştu. "Pansuman gerekli."

Biraz evvelki yaşadığımız pozisyondan rahatsızlık duyarak bir adım geriledim. Bileğimi hâlâ bırakmamıştı. "Dikiş gerekli. Ben hemen hâllederim." diyerek bileğimi uzun parmaklarından hafifçe çektim. Zaten onun yüzünden bu hâldeydim. Sinirim büyük ölçüde yatışmış olsa da hâlâ kırıntıları vardı içimde.

Gözlerini benden ayırıp, "Peki." diyerek arkasını döndüğünde uzun koridorda oturma odasına doğru ilerlemeye başladı. İlk yardım dolabı oturma odasında bulunduğundan dolayı ben de peşinden gitmiştim. Koltuğa oturmadan benden önce davranıp ben daha içeri girmeden kapının arkasında bulunan ilkyardım dolabından malzemeleri çıkarıp orta sehpanın üzerine koydu.

Kapının arkasındaki ilkyardım dolabını nereden biliyordu bu?

Hızla orta sehpanın önünde diz çöküp oturdum. Dedektif Yavuz da arka çaprazımda L koltuğun üzerine oturmuştu. Bakışlarını üzerimde hissedebiliyordum. Kesik, boydan boya olmasa da biraz kısa ve biraz da derindi. Öncelikle kanamanın durması için sehpanın üzerinde bulunan bir bezi tampon görevi olarak görmesi için kullandım. Daha sonra kesik elimin altındaki bileğimden destek alarak antiseptik solüsyonun kapağını açıp kesiğin üzerine döktüm. Kesiğin üzerine döktüğüm solüsyonun yarayı yakmasıyla dişlerimin arasından küçük bir inleme çıktı. Yüzümü buruşturmuştum.

İnlememin ardından Yavuz yerinde hareketlenerek koltuğun yan tarafımda kalan kısmına oturdu. Sessizce beni izlediğinin farkındaydım.

Hava kararmadan Gökçe'nin evinin önünde olmamız gerekiyordu bu yüzden acele etmem lazımdı. Pezevenk babasının ne zaman geleceği belli değildi. Bu Dedektif'in aptallığı yüzünden geç kalmasak iyiydi.

Kapı kırmak ne demek!?

Bir tarafım da ona minnettarlık duyuyordu. Çünkü böyle bir şeye mecbur olmadığı hâlde bana iyilik yapıyordu. Minnettardım, evet ama şu an değil.

Sağlam elimle şırıngaya uzanıp paketini dişlerim yardımıyla açtım. Elimi uyuşturmak için anestetik maddeyi şırıngaya çektikten sonra elimin kenarına iğneyi nazikçe batırarak maddeyi enjekte ettim. Şimdi elime dikiş atabilmem için uyuşmasını beklemem gerekiyordu. Avucum yukarı bakacak şekilde ayaklandığımda Yavuz'un karşısında hâlâ bornozla olduğumu fark edip kendime çeki düzen verdim. Elim sargılı değilken üstümü giyinemezdim. Cebinden sigara paketini çıkarırken ben de paketimi almak için mutfağa yöneldim.

Geri döndüğümde sigarasını yakmış, orta sehpada bulunan gümüş küllüğe uzanıyordu. Yanına oturduğumca sakin bakışlarını bana yönlendirip konuşmaya başladı.

"Gerçekten hırslıymışsınız."

Anlamaz gözlerle ona bakarken tek elimle sigaramı dudaklarıma yerleştirip yaktım. Dudaklarımdan duman süzülürken konuştum. "Ne konuda?"

Önüne dönüp küllüğe sigarasının ucunu hafifçe vurdu. "Her konuda. Ben hâllederim deyip inatla elinize müdahaleyi kendiniz yaptınız."

Bakışlarımı yere indirdim. "Öyle."

Sinirim tamamen geçse de hâlâ daha kapıyı kıracak kadar büyük bir tepki vermesini anlamlandıramamıştım.

Yüzüme bakmadan konuşmaya devam etti. "Ama dikişiniz için acele etmeniz gerekecek." Kafasını kaldırıp bana baktı. "Tabii geç kalmamızı istemiyorsanız."

Elimin uyuşmaya başladığını hissediyordum. Sigaramın külünü dökmek için küllüğe uzandığımda bakışları elime indi. "Elim uyuştuktan sonra gerisini hemen hâlledeceğim."

Son dumanı da içine çekip sigarasını küllüğe bastırdıktan sonra bakışlarını karşıya odaklayıp, dudaklarının arasından gri duman dışarı çıkarırken sırtını koltuğa yasladı. "Peki."

Ben de sigaramı bitirdikten sonra dibini küllüğe bastırarak söndürüp tekrardan sehpanın başına geçerek üst bacağımın açılmaması için özenle dizlerimin üzerine oturdum.

Elim tamamen uyuşmuştu ve dikebilirdim. Tek başına dikmek zor olacaktı ve acele etmem gerekiyordu. Dikiş ipliğini tek elle iğneden geçirmem imkansızdı. İğneyi elime aldıktan sonra çekingen bir tavırla Dedektif'e yan bakış attığımda elimdeki iğneye uzandığını gördüm. Tek başına geçiremeyeceğimi anlamış olmalıydı. Öne doğru eğilerek büyük bir titizlikle ipi iğneden geçirdikten sonra eline uzanıp iğneyi aldım. İğneyi büyük bir soğukkanlılıkla üst derimden geçirdim. Büyük bir dikkatle beni izliyordu. Karşı deriden de iğneyi geçirdikten sonra elime uzandığını gördüğümde duraksadım. Anlamaz bakışlarım ne yaptığını anlamlandırmaya çalışırken sağlam bileğimi kavrayıp beni ayağa kaldırdı.

"Ne yapıyorsun Dedektif?"

Koyu yeşillerini gözlerime dikip, "Oturun." Dedi. Kaşlarımı çatıp bileklerimde olan ellerine kısa bir bakış attıktan sonra onun yüzüne bakabilmek için başımı kaldırma ihtiyacı hissettim. "Koltukta rahatça dikemem."

Bileklerimi bıraktıktan sonra omuzlarımı hafifçe tutarak oturmamı sağladı. Avucuma bağlı iğneyi eline alarak bacaklarımın önünde diz çöktüğünde gözlerim şaşkınlıkla büyüdü ve ne yapacağımı bilemeden yerimde kıpırdandım. "Sen mi yapacaksın?" dediğimde kesik avucumu yukarı doğru olacak şekilde çevirip elimi iri avucunun içine aldı. Elim avucunun içindeyken parmakları ön bileğimi kavramıştı. Cevap vermeden iğneyi derimin altına yavaşça sokup diğer derinin altından büyük bir ustalıkla ipi geçirdi. Bakışlarını avucumdan kaldırmadan dudaklarını araladı.

"Geç kalacağız."

Tekrardan iğneyi derimin altından geçirip ipi altından büyük bir özenle geçirdiğinde bakışlarını yavaşça kaldırıp gözlerime odakladı. Şu an oturduğum yerde, karşımda dizlerinin üzerine çöküp elimi avucunun arasına alarak büyük bir özenle dikiş atması... Biraz tuhafıma gitmişti.

Sanırım, mahcup olmuştum.

"Acımıyor değil mi?" Donuk bakışlarında bu sefer nahiflik vardı. Nefes alıp devam etti. "Ezgi."

Başımı olumsuz anlamda iki yana salladım. Bana ismimle hitap etmesi sonucu tekrar kaşlarım çatılırken biraz evvelki sinirim tamamen yok olmuş, yaşadıklarımın tuhaflığını tartmaya başlamıştım.

Büyük bir dikkatle dördüncü dikişi atarken "Sana isminle seslenmemin bu kadar tuhafına gitmesi..." duraksadı bakışlarını avucumdan kaldırmadan konuşmasını sürdürdü. "Tuhaf." Dedi.

İçimi okuyor mübarek!

Son düğümü atarken bu işi ilk defa yapmadığını anlayarak tekrar konuşacaktım ki gözlerini gözlerime kaldırıp konuşmama izin vermeyerek benden önce davrandı. "Arkadaşın için iyilik isteyecek kadar resmiyeti aştıysak ve sen de bana mesleğimle hitap ediyorsan isminle seslenmemde sakınca olacağını düşünmüyorum." Tebessüm etti. "Stajyer Hanım."

Bir yönden bakınca, evet... Doğru söylüyordu. Ondan bu iyiliği isterken çekinmemiştim. Nedensizce yapabileceğinin güvenini vermişti bana çünkü.

Tentürdiyotu pamuk yardımıyla dikişlerimin arasına büyük bir dikkatle sürerken bir dakika önce sorduğu soru aklıma gelince gülümsedim.

"Acımıyor mu diye sordun. Elime anestezi yaptım ya. Nasıl acısın?"

Sargı bezini avucuma sararken derin bir nefes aldı.

"Olsun. Yine de sormak istedim."

Yeşillerini avucumdan kaldırıp gözlerimle buluşturduğunda tok sesiyle konuştu.

"Canının yanmasını istemem."

Son cümlesini söylerken gözlerimin derinlerine inen bakışlarından nedensizce gözlerimi ayırırken içimde anlam veremeyip, tanımlayamadığım bir his var olmuştu.

##

Evettt! İçim kıpır kıpır olarak yazdığım bir bölüm oldu. Ezgi'yle Dedektif Yavuz'un iletişimine birazcık heyecan katmak istedim.

En çok heyecanladığınız yer neresiydi?

Yavuz'un Ezgi zili duymayınca kapıyı kırmasına ne demeli sjsjshvk

Sizce Ezgi etkilendi mi?

Bir sonraki bölüm görüşmek üzere. Kendinize iyi bakın

Continue Reading

You'll Also Like

46.2K 3.5K 16
Adli Tıp Uzmanı olarak çalıştığım hastanede gördüğüm maktuller bana zaman zaman ağır gelebilirdi, bu çok normal. Ama sonunda gömülmeleri ve benden uz...
2.8M 216K 38
*14 Kasım 2023 güncellemesi* İlerleyen bölümlerde yorumlarda birçok spoi ile karşılaşabilirsiniz. Her ne kadar uyarı geçsem, o yorumları silsem de ma...
ROTA By Leman Veli

Teen Fiction

1.8M 149K 43
"Sen kimsin?" "Gün ışığını öldüren biri. O yüzden kim olduğumla ilgilenme. Yoksa sönersin, Gün." 24.08.2020 © Tüm Hakları Saklıdır.
8.4K 490 17
❝Günahsa bu hisler, Tanrı bizi terk etmiş demektir.❞ Zihin; bir odanın içindeki beyaz duvarlar kadar amansız hastalığa sahip düşünceler gibidir. Merm...