ÖLÜMCÜL SIR

By maysamellia

1.7M 93K 96.5K

"Gözlerime bak Ezgi..." Artık yaşlarım akıyor muydu bilmiyorum. Sadece tek gördüğüm; karanlık. Islak ve sıcak... More

GİRİŞ
1. Bölüm: ORMAN
2. Bölüm: ACI KARŞILAŞMA
3. Bölüm: ŞOK DALGASI
4. Bölüm: GÖREV
5. Bölüm: KUPA
6. Bölüm: SONUÇ
7. Bölüm: ZAMAN EN İYİ ÖĞRETMEN
8. Bölüm: NE İLE MUTLUSUN?
9. Bölüm: NEFRET VE FEDAKÂRLIK
10. Bölüm: KAÇIŞ VE YÜZLEŞME
11. Bölüm: DERİN KORKU
12. Bölüm: UMULMADIK HABER
13. Bölüm: GÖRÜNENİN ÖTEKİ YÜZÜ
14. Bölüm: KAR KOKUSU
16. Bölüm: AKLIN OYUNU
17. Bölüm: CAM KIRIĞI
18. Bölüm: AVCILIK ZAMANI
19. Bölüm: YALNIZLIK ORTAĞI
20. Bölüm: ÖZGÜRLÜĞE GİDEN YOL
21. Bölüm: ÖLÜMÜN HUZURU
22. Bölüm: ATEŞTEN TAHT
23. Bölüm: ZEMHERİNİN ACI KESİĞİ
24. Bölüm: HAYATIN SOĞUK YÜZÜ
25. Bölüm: UYANIŞ
26. Bölüm: ÜMİTLERDEN VAZGEÇİŞ
27. Bölüm: KORKUNUN KARANLIK SOĞUĞU
28. Bölüm: SICAK FIRTINA
29. Bölüm: SIĞINAK
30. Bölüm: BEYAZ KALP
31. Bölüm: KARANLIK ZİHNİN SULARI
32. Bölüm: BİLİNMEZLİĞE YOLCULUK
33. Bölüm: KARDELENİN YALNIZLIĞI
34. Bölüm: GÖRÜNMEZ ZİNCİR
35. Bölüm: GİRDAPTAKİ İHTİRAS
36. Bölüm: ÖLÜMÜN YASAKLI YERİ
37. Bölüm: ÖFKE VE ŞOK
38. Bölüm: KARANLIKTA UZANAN EL
39.Bölüm: ARZULU ARAF
40. Bölüm: GERÇEĞİN SIRATINDAKİ CEHENNEM
*AYDINLANMA METNİ*
41. Bölüm: KALBE AKAN ZİFİR
42. Bölüm: İKİ TEN, TEK NEFES
43. Bölüm: CESARETE BÜRÜNEN HIRS
44. Bölüm: ÖLÜMLE GELEN İLK İLHAM
45. Bölüm: KIRIK PARÇALAR, AYRI HİSLER
46. Bölüm: KÂBUS VE GERÇEK
AÇIKLAMA
47. Bölüm: ZAMANSIZ DÜET
48. Bölüm: SÜRPRİZ BAĞ
49. Bölüm: DEJAVU

15. Bölüm: ÖLÜMÜN CESARETİ

35.2K 1.6K 1K
By maysamellia

Yeni bir bölümle daha karşınızdayım.
Bu bölümde sizleri hem tebessüm ettirip hem de biraz düşündürmek istedim. Umarım başarabilirim🙏🏻

Gökyüzünün soğuğu yeryüzüne misafir olurken yanında rüzgarı da getirmişti. Ağaçların çıplak dallarını sıyıran rüzgar, arabadan inen Dedektif Yavuz'un siyah paltosunun açıkta bıraktığı basıc kazağından göğsünü okşayıp; paltosunun uçlarını havalandırıyordu. Dedektif, rüzgarın etkisiyle hafifçe dağılmış saçlarından parmaklarını geçirirken, diğer eliyle paltosunun ardında saklı, namlusu pantolonunun içine bakan ağırlığı bir kez daha düzelttikten sonra arkasındaki arabadan inen Baş komiser Aslan'a döndü.

Baş komiser Aslan'la beraber iki komiser daha arabadan inmişti. Biri haddinden fazla uzun ve boyuna göre biraz zayıf duruyordu. Neredeyse sıfır uzunlukta kıpkısa saçları vardı. Keskin yüz hatlarına sahip yüzünde hafif kemerli bir burnu ve simsiyah gözlerinin üzerinde bulunan kavisli kaşları daha da sert gözükmesine sebep oluyordu. Sakalsız olan yüzü pürüzsüzdü. Baştan aşağı simsiyah giyinmiş ve giyindikleri arasındaki tek farklı renk; ayağındaki haki botlardı. Arabanın arka kısmından inen komiser ise Baş komiser Aslan'ın boyu gibi orta boylu, sakalları Baş komiser Aslan'ın aksine sık ve hafif uzundu. Kahverengi uzun saçlarını kafasının üzerinde minik bir topuz yapmıştı. Giydiği lacivert şişme montun altına siyah bir pantolon ve onun altına ise siyah renkte asker botları giymişti. Kahve renkli gözleri Dedektif'in yeşillerine denk gelince başıyla selam verdi.

Minik bir hareketle başıyla selamına karşılık verdikten sonra Aslan'a bakarak "Hadi gidelim bakalım." dedi.

"Gidelim gençler." Baş komiser yanındaki komiserlere dönerken kahverengi deri ceketinin fermuarını yukarı doğru çekmişti.

"Şu apartmana gireceğim için gerilmiyor değilim komiserim." Minik topuzlu adam eliyle montunun ardında saklanan silahını kontrol etme gereği duymuştu. Hafifçe tebessüm etmişti cümlesini söylerken.

"Oğlum sanki Şair'i kesin bulmuşuz gibi tavırlara girme. Hem Şair bu adam olsa bile burada dört adamız, bizi mi alt edecek?"

"Baş komiserim adamdaki bir iğne bizdeki silahtan daha etkili." Sertçe burnunu çekmişti minik topuzlu adam.

Dedektif Yavuz konuşmaya katılmasa da bir kulağı onlardaydı. Uzun boylu komiser mimiksiz bir şekilde yürümeye devam ediyordu.

"Ya boş boş konuşma Semih. İğneyi hangi birimize sokacak?" Baş komiser, kaşlarını çatmıştı.

"Valla komiserim hiç öyle demeyin, bizi tatlı tatlı konuşturur. Bir şey ikram eder birimizin suyuna koyar bayıltıcıyı, birimize de sokar iğneyi. Bir şekilde yapar adam. Tıpta çareler tükenmez sonuçta." Son cümleyi sırıtarak söylemişti.

Dedektif Yavuz arkasında olan konuşmaları dinlerken dudağının sağ tarafı yukarı kıvrılmış, kısık gözleri aralanmıştı.

"O iğnelerin hepsini sana sokmasın da minik topuzlu." Uzun adam cümlesini söylerken yüzünde bir mimik dahi oynamamıştı.

"Sabriciğim sana soksa da bir şey değişmez zaten. Baksanıza şuna baş komiserim, mezar taşında bile daha çok mimik var. Sana ketamin mi işler? Hele tipe..." diyerek eliyle adamın yüzünü işaret etmişti.

Sabri, Semih'in lafları üzerine sadece göz devirmekle kalmış, Dedektif Yavuz yana kıvrılan dudağını daha da kaldırmıştı.

"Ya Semih, şimdi sana iğne değil de o minik topuzunu sokacağım. Ne boş konuşan adamsın lan!" Baş komiser Aslan'ın bir yandan komiğine gitse de gülmesini tutarak Minik Topuz'lu Semih'i terslemişti.

Semih, bakışlarını öne eğerek konuştu. "Peki, baş komiserim."

Dedektif Yavuz'un, Semih'in Aslan'a verdiği cevap daha da komiğine gitse de mimiklerini kontrol altına alıp başını hafifçe arkaya döndürdü. "Goy goyunuz bittiyse alalım şu adamı beyler."

Aslan, Dedektif'i onaylayarak Semih'le Sabri'ye döndü. "Duydunuz." Diyerek başını yana yatırmıştı.

Yavuz, açık olan apartman kapısını aralayıp uzun koridorun sonundaki asansöre yönelirken ardındaki üç adam da onu takip ediyordu. Bugün izinli olan doktoru götürmek için içten içe sabırsızlanıyordu. Asansörün gelmesiyle dört adam içine girerken Yavuz beş numarayı tuşlayarak asansörün sürgülü kapısının kapanmasını sağladı. Asansör göstergesinde yavaş yavaş numaralar yükselirken Minik Topuzlu Semih, yanında duran uzun boylu Sabri'ye hafifçe başını kaldırıp yandan bir bakış attı. Sabri ise, kavisli ve çatık kaşlarının altındaki kara gözlerini önünde duran Aslan'ın sırtına sabitlemiş bir şekilde tutuyordu. Semih ise adama yandan bakan gözlerini bu sefer doğrultup direkt bakmaya başlamıştı. Sabri herhangi bir mimikte bulunmamıştı. Semih, daha üç aydır aralarına katılmış olan bu adama hâlâ anlam verememiş, bir an elini yüzünün biraz önünde tutup aşağı yukarı hareket ettirse tepki verecek mi diye merak etmişti. Bunu gerçekten yapmak istiyordu ama "Adam buna bile mimik oynatmaz amına koyayım." diye içinden söylendi. Burnunu yukarı çektiğinde, bakışlarını Sabri'den ayırıp tıpkı onun gibi kaşlarını çatarak kahverengi gözlerini önünde duran Dedektif'in sırtına sabitlemeye çalıştı. Dört saniye sonra gözlerini Dedektif'in sırtından ayırıp asansör göstergesine baktığında dördüncü katı gösteriyordu. Yanındaki adamın nasıl böyle mimiksiz durduğuna şaşırmıştı. Çünkü kendisinin mimiksiz ve bakışlarını sabit tutması en fazla dört saniye sürmüştü.

Beşinci kata geldiklerinde aralanan asansör kapısından ilk çıkan Dedektif Yavuz olmuştu. Her katında üç daire bulunan apartmanda alacakları doktor, on dördüncü dairede oturuyordu. Ceviz rengi kapının sağında bulunan zile basıp bekledi. Hemen yanında, Baş komiser Aslan duruyordu. Yaklaşık on üç saniye bekledikten sonra tekrar zile basmak için uzandığında kapı aralandı.

Karşılarında duran adam tek kaşını havalandırarak kahvenin en açık tonunu barındıran gözlerini karşısında duran iki adam ve arkasındakilerde gezdirdi. Orta boyun üzerinde, hafif sakallı ve esmer bir adamdı. Siyah ve dalgalı saçları omuzlarının biraz üzerinde bitiyordu. Beyaz bir t-shırtün üzerine siyah kapüşonlu bir hırka giymişti. Altındaysa bol bir gri eşofman bulunuyordu.

Baş komiser Aslan iç cebinde bulunan kararnameyi çıkartırken kapının ardındaki adam konuştu. "Buyurun?"

Dedektif, seri bir hareketle cebinden çıkardığı rozeti gösterirken Aslan'da kağıdın ön yüzünü adama doğrulttu.

Arkalarında bulunan Semih ve Sabri ellerini bellerinde bulunan silahlarda hazır bir şekilde bekletiyorlardı.

"Adem Çet. Bizimle Emniyet'e gelmeniz gerekiyor." Dedi Aslan gözlerini adamın gözlerine sabitleyerek.

Adem Çet'in sorgulayıcı bakışlarının yanında kaşları çatılmıştı. "Neden?"

"Savcılığın kararıyla sizi Meyra Öz, Sevda Kartaş ve Hakan Sert cinayeti şüphesiyle misafir edeceğiz biraz. Ama geçici misafirleri severiz, kalıcıları değil." Dedektif Yavuz, îma barındıran sözlerini koyu yeşilleriyle adamı süzerek söylemişti.

"Hiçbir şey anlamıyorum." Adam çatık kaşlarını bozmazken dudaklarını yukarı kıvırmıştı.

"Emniyete gidince anlarsın Doktor Bey." Aslan, elini adamın kolunun arasına sokarak kendisine doğru ilerlemesi için çekince Adem Çet, yaptığı ani manevrayla Aslan'ın kolundan kurtulurken Sabri'nin silahını yüzünde görmesi bir olmuştu.

Adem Çet ellerini havaya kaldırıp "Sakin olun, sadece üzerime bir şeyler almam gerekiyor." dedi. Sesi az da olsa titremişti.

Dedektif Yavuz, kısmış olduğu gözlerini adamın üzerinden ayırmazken Minik Topuzlu Semih, kapının ağzına gelip silahıyla kapının yan tarafına uzanan adamı takip etmişti. Doktor Adem, yan tarafta bulunan askıdan yeşil renkteki montunu kollarına geçirirken şüpheyle kapı ağzında duran adamlara bakışlar atıyordu. Ayakkabılarını da giydikten sonra geriye çekilen üç adamın arasına girdi. Dedektif Yavuz adamın hareketlerini soğuk bulsa da az da olsa tedirginliğini hissetmişti. Semih, Sabri ve Aslan aralarına aldığı adamla dört kişilik asansörün içine girerken Yavuz merdivenleri adımlamaya başlamıştı bile. Asansörün kapısı kapanırken Adem Çet'in "Benim bir ilgim yok." dediğini duymuştu.

&

Avucumun arasındaki buharı üstünde tüten çay dolu plastik bardağa bakıyordum.

"Hâlledeceğiz canım."

Gökçe pek de umut barındırmayan sesiyle cevap verdi. "Nasıl? Konuşabildin mi arkadaşınla?" Sesi yorgun geliyordu.

"Evet. Öncelikle bir plan yapmamız lazım ama bu pek kolay olmayacak gibi."

Derin bir nefes verdiğini kulağıma tuttuğum telefondan anlayabilmiştim. "Ne tür bir plan mesela Ezgi? Bu adam polise gitti mi yine çıkacağından o kadar eminim ki..."

Bir insanın yaşama bağlayan tek şey umuduydu. Ya parayı umut ederek yaşardın, ya sevgiyi, ya şöhreti ya da bağlarından kurtulmayı...

Bağlarından kurtulmaktan ümit kestiğin an mahkûmdun. Umudunu feda ettiğin şeye hem de...

İşte Gökçe, umuduna mahkûmdu. Bağlarından kurtulmak istediği için umudunu feda ediyordu.

"Hayır öyle düşünme Gökçe. O piçe bir tuzak kuracağız. Sadece rol yapman gerekiyor." Avuçlarımın arasında olan bardağı dudaklarıma götürdüm.

"Rol mü?" Şaşırmıştı.

"Evet senin en güzel yaptığın şey." deyip tebessüm ettim.

"Ya Ezgi." Diyerek hafifçe kıkırdadı. "Ne ilgisi var benim rol yapmamla bu piçten kurtulmamın? Çatlatma adamı." Gerçekten merak etmeye başlamıştı.

Bardağı tekrardan avuçlarımın arasına alarak devam ettim. "Elimizde olan hünerlerini fırsata çevireceğiz." Kafamda kurduğum planı anlatmaya başlayacaktım ki aklımda olan soruyu sordum. "Cici baban sana hiç mesaj atıyor mu?"

Sıkıntıyla nefes verip konuştu. "Atmaz olur mu."

Çayımdan bir yudum daha alıp devam ettim. Oturduğum kantin köşesinin biraz daha sakin olmasına şükretmiştim. "Süper o zaman. Muhtemelen sen de cevap vermiyorsun?"

"Daha önce atıyordu ama artık atmıyor çünkü onu her yerden engelledim canısı. Ne cevap vermesi?"

"Telefonu kapattıktan sonra engeli kaldırıp sana mesaj atmasını bekliyorsun o hâlde."

Birkaç saniye sessiz kaldıktan sonra konuşmaya başladı. Anlamaya çalışıyordu muhtemelen.

"Ne alaka?"

"Sana mesaj attığında normal bir şekilde cevap ver. Tıpkı iyi niyetli bir kız gibi. Asla bel altı muhabbetlere girdiğinde cevap verme."

Sinirle güldü. "Zaten bel altı muhabbetlere girmiyor belki annem görür diye. Normal mesajlar atıyor ama 'Nasılsın kızım?, Bir ihtiyacın var mı?' gibisinden. Emin ol o mesajlarının altında bile pislik var."

"Bu daha da iyi. Seninle bel altı muhabbete girmeyip sözlerinin altında bir pislik varsa sen de ona ayak uydur. Mesela sana 'Nasılsın kızım?' dediğinde 'İyiyim babacığım' de, ya da 'İhtiyacın var mı?' dediğinde 'Evet baba, biraz okulda sorunlarım var. Sıkıştım.' gibisinden cevaplar ver ki sana en kısa sürede koşa koşa gelsin. Eminim ki en ama en kısa sürede yanına gelmek isteyecektir."

"Yanıma gelmesi neyi değiştirecek Ezgimm? Ben adamdan kaçıyorum amına koyayım sen ne diyorsun?" sinirlenmeye başladığını anlamıştım.

Avucumu bardaktan ayırıp yumruk yaparak şakağımı büktüğüm elime dayadım. "İşte olay burada başlıyor. Sen görünürde ona bir şey teklif etmediğin hâlde yanına gelecek. Ve sen de ona kapıları sonuna kadar açtığında ben de polis arkadaşımla birlikte sizi basacağız. En büyük şahit, devletin polisi olacak. Ve sana avukat da ayarlayacakmış." Dedim büyük bir heyecanla.

" Oha plana bakk!" sesinden sevindiği aşikârdı. Bir an durgunlaşıp konuşmasına devam etti. "Ezgim bu adam yanıma geldiğinde ne olur varlığınızı bana hissettirin. Ve..." sustu.

Kaşlarımı çattım. "Ve?"

Tekrardan nefesini sertçe verdi. "Erken gelmeye çalışın. Onun ileriye gitmesine tahammülüm yok."

Gülümsedim. "Peki. Ama sakın mesajlarda niyetini belli etme. Ve gayet normal bir şekilde konuş ki mahkemede delillerimiz olsun. Son olarak; eğer gelirse bize haber edersin. Zaten biz evin yakınına geleceğiz ama içeri aldığında kapıyı aralık bırakmayı unutma."

"Tamam. Elimden geleni yapacağım Ezgi. Zaten emin ol bana açıkça hiçbir zaman konuşmadı. Dışarıdan birisi attığı mesajları okusaydı, ben de sorun olduğunu düşünürdü. Sen..." durdu. "Sen çok iyi bir dostsun. Teşekkür ederim." Son cümleyi söylerken sesi titremişti.

Elimde olmadan dudaklarım tekrardan yukarı kıvrılmıştı. "Ne demek. Dostlar her zaman birbirini kollar. Ne kadar ayrı kalsalar da..."

"Kimle konuşuyorsun kız sennn?!" Erdem'in bir anda arkadan gelip kulağımda bağırması beni ürkütmüştü. Üstüne Mert'in kahkaha patlatması gözlerimi büyültmeme sebep olmuştu.

Dudaklarımı telefonun ucuna daha da yakınlaştırarak konuştum. "Gökçeciğim, konuştuğumuz gibi. Haberleşiriz yine. Arkadaşlarım geldi de." Aniden gelen gerginliğim sesime yansımıştı.

"Tamam canım. Çok sağol. Bu iyiliğini ömür boyu unutmayacağım." Sesindeki minnettarlık tınısı tebessüm etmeme sebebiyet vermişti.

Telefonu kapatmamla Erdem'le Mert'in karşımdaki sandalyeye yerleşip ümitsiz bir vaka gibi bana bakmaları dikkatimi çekmişti. "Ne oldu?" dedim kaşlarımı çatarak.

Mert, Erdem'e îmalı bir bakış attıktan sonra bakışlarını bana yönlendirip konuştu. "Biz de bir prens falan sandık telefondakini."

Çatık olan kaşlarım daha da çatılmış, yanaklarım ısınmaya başlamıştı. "Prens mi?"

Erdem sarı sakallarını kaşırken cevap verdi. "Valla elini şakaklarına dayamış, derin derin konuşuyor gibi duruyordun ondan öyle sandık."

" Ve siz telefondakinin sevgilim olduğunu düşünüp, saygısızca kulağımın dibinde bağırdınız öyle mi?" Bakışlarım ikisinin arasında gelip gidiyordu.

Mert ellerini göğsünün hizasında kaldırıp, "Valla ben bağırmadım." İşaret parmağını Erdem'e çevirip devam etti, "Hepsi bu şerefsizin suçu."

Erdem yine çenesini yana yatırıp kasmış, Mert'e göz devirmişti. "Senin fikrin olduğunu da söyleyeyim mi kardeşim?"

Sinirlerime hâkim olmaya çalışıyordum. Sahi Sevim neredeydi?

"Telefondaki sevgilim olsa da olmasa da yaptığınız büyük bir saygısızlık. Siz ilkokul bire falan mı gidiyorsunuz? Ergenler bile bu kadar değil ya!" Sandalyede iyice dikleşip sırtımı sandalyeye yaslamıştım.

Erdem mahcup bir şekilde bakışlarını masaya doğru indirdiğinde ayağa kalktım. "Nereye gidiyorsun Ezgi?" Mert şaşkınlıkla konuşmuştu. Gerçekten bazen çocuk gibilerdi.

Arkamı döndüğüm an Sevim elindeki buharı üstünde, çay dolu tepsiyle dibimdeydi. Kendimi hafifçe geri çekmemle çarpışmanın önüne geçmiştim. "Dikkat et Ezgi, az daha çarpıyordun."

Yana çekilip geçmesine izin verirken bakışlarını bana sabitledi. "Nereye? Geçsene!" Kaşlarını kaldırıp başıyla masayı işaret etmişti.

Edem ayaklanmıştı. Ani bir hareketle yanıma gelip mahcubiyetle kolumu tuttu. "Gerçekten özür dilerim Ezgiciğim. Doğru söylüyorsun biraz saçma oldu yaptığımız hareket." Bakışlarım Mert'in tarafına yöneldiğinde Mert'te ayaklanmış, Erdem'in yanına gelmişti.

Sevim elindeki çay tepsisini masaya koyarken kaşlarını çatıp sorgulayıcı bakışlarını üzerimizde gezindirdi. "Ne oluyor be? Ne özrü?"

"Valla haklısın ya. Ben de salaklık yaptım buna akıl vererek. Bu da ne kadar malmış ki her denileni yapıyor." Erdem'in dişlerini sıkıp Mert'e yandan attığı bakış sonrası göz devirmesi gülmeme sebep olmuştu. Ben gülünce Mert sırıtarak sevincini dile getirdi.

"He şöyle yaa. Biraz da seni neşelendirmek istiyoruz aslında ama bazen aptalca olabiliyor hareketlerimiz," diyerek kıkırdadı.

Erdem önümden çekilip Sevim'in tarafına giderken hâlâ bize sorgulayıcı bakışlar fırlatan Sevim' e karşı konuşmaya başladı. "Ya telefonla konuşurken bilerek bağırdık da... Haklı olarak sinirlendi kız."

Sevim yanımdaki sandalyeye yerleşirken Erdem ve Mert' e söylendi "Bir şey diyeyim mi? Bazen ağzınız götünüz ayarsızlaşıyor."

Mert Erdem'in yanına oturup çayına her zamanki gibi dört şeker koyarken dirseğini Erdem'in omuzuna koyup Erdem'e baktı. "Sarı kafa, sana bir şey söyleyeyim mi?" Yüzündeki ifade gayet ciddiydi.

Erdem bakışlarını ağırca Mert'e yöneltip, "Söyle" dedi. O da merak etmiş gibiydi. Mert gözlerini Erdem'in gözlerine sabitleyip devam etti. Şu an Erdem de ona bakıyordu ve bulundukları pozisyon tam shiplemelikti. Hepimizin gözü Mert'in üzerindeydi.

"Bu hayatta ya kaderin güzel olacak ya da kafan."

Cümlesinin sonunda Sevim'e bakıp sırıtmıştı. Erdem bakışlarını Mert'ten ayırıp eliyle omuzunun üzerinde duran dirseğini itmişti. Mert hemen devam etti. "İşte bizim de kaderimiz güzel olmayınca geriye ikinci seçenek kalıyor Sevim Aplacığımm." Sonunda yaptığı şiveyle gülmüştüm.

"Ya bi siktir git Mert. Ben de ciddi bir şey diyeceksin sanıp dinliyorum seni."

Sevim Mert'in bu hareketi üzerine gülmüş "Yani dediğime gelmiş oluyorsunuz." Demişti.

Mert çayından bir yudum aldıktan sonra dudaklarını aşağı büzüp başını sallayarak "Yani bir nevi başın götün ayarsızlığı kafanın güzel olmasından kaynaklanıyor. Güzel bağdaştırma." Dedi. İşaret parmağını Sevim'e çevirip tebrik edercesine sallamıştı.

"Mert Allah aşkına iki dakika ciddi ol." Erdem parmaklarını birleştirip Mert'e yöneltmişti. Bense bana getirdikleri çayı tebessüm ederek yudumlamaya başlamıştım. Biraz evvelki nükseden sinirimden eser kalmamıştı.

"Erdem balık hafızalı mısın kardeşim? Biraz evvelki lafımın başında, gayet ciddi bir pozisyonda ve yüz ifadesindeydim. Ve hatta sen de gayet dikkatini vererek dinledin." Diyerek kahkaha attı. Onun kahkahasına eşlik ederken gerçekten bu çocuğun bize neşe saçması, hayatımda kalan nadir pozitifliklerden biri olduğunu aklıma getirmişti.

Erdem çayına uzanırken tebessüm edip "cık, cık" sesler çıkartarak devam etmişti. "Vallahi seninle baş edilmez kardeşim."

&

Beyaz rafı eliyle bastırıp duvardaki kapının kilit sesinin duyulmasıyla birlikte aralanan kapıdan bordo renklerin hakim olduğu odasına girdiğinde hemen girişteki kavanozda olan gözleri görünce istemsizce tebessüm etti. Bordo renkteki koltuğuna oturup her zaman ki gibi yan tarafında bulunan masadan viskisini doldurdu. Kadehini eline alıp ince dudaklarına götürüp yudumlamıştı. Gözlerini usulca kapatıp, elindeki kadehi bırakmadan başını geriye doğru attı. Düşündü...

İnsan varlığını gizleyemezdi, peki ölümü gizleyenler neden gizlerdi? Aklına gelen manzarayla tekrardan gözlerini açtı. Cesaret edemediklerimiz hep sır olarak kalırdı. Peki elimizin cesaret edip, dilimizin itiraf edemedikleri cesaretsizlik değil miydi? Önemli olan tüm benliğinle cesareti kaldırmaktı. Cesaret her şeyinle olurdu. Bedenin, zihnin, dilin, elin, yüreğin, tüm hücrelerin...Dilin eksik kalırsa tam değildin. İtiraf edemiyorsan cesaretsizdin. Ve cesaret en büyük güçtü. Ölümü kucaklayacak kadar... Yaşamaktan çok, ölmeyi başarabilecek kadar...

O yaşamayı seçmişti. Cesaretsizliği... Bu yüzden kendi gibi olanları ödüllendiriyordu. Hatta cesaretsizliklerinden kurtarıp ölüme kucak açtıracak kadar... Belki de onun en büyük cesareti buydu.

Annesinin ona yaptırdığı gibi...

##




Bir bölümün daha sonuna geldik):

Sabri ve Semih hakkındaki düşünceleriniz neler? Ben onları çok sevdim😄

Şair'in düşüncelerine katılıyor musunuz?

Sizce annesiyle iletişimi hakkında bilinmeyen yönler neler?

Continue Reading

You'll Also Like

15.3M 615K 54
"Soyun!" "Ne?" Yaşlı adam oturduğu masada kaşlarını çatmıştı ki yanındaki kadın tebessüm ederek bana döndü. "Sadece hırkanı çıkar ve bize sol kolunu...
661 203 38
Son İnsan serisinin en sevilen karakterlerinden biri olan Anıl Canlı, daha çok bilinen adıyla Klik'in hikayesi sizlerle... Evlatlık olarak hayatına b...
425 105 13
Bir dizi yıkıcı felaketin ardından dünya bambaşka bir yer haline gelmiştir. Doğada mutasyona uğramış korkunç varlıklar ortaya çıkmış, insanlığın büyü...
92.1K 5.6K 30
İyi kahramanlara ait masum aşkların tatmin etmediği, tehlikeyi seven ve her seferinde hikayenin kötü adamına aşık olan kadınlar için. 🌑🌙 "Planda bu...