Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Söz sözdür."

199K 6.6K 232
By gulusunusevsinler


"Tolga, adalara gitmek zorunda değiliz, rezervasyonu iptal ettir istersen."
"Ben Pelin'e söz verdim, hazırlanın, yarın gidiyoruz."
"Ama söz verdiğin sırada düğün yoktu ki planlarımızın içinde.."
"Söz sözdür." Dedi.
"Zaten balayına gideceğiz, gerek yok ki.." Diye mırıldandım, son bir denemeyle.
"Balayı ne alaka? Oraya ailece mi gidiyoruz sanki." Dedi ters bir sesle, devam etti.
"Hem zaten bir hafta ertelettim rezervasyonu, bir de iptal mi ettireyim? Sinirimi bozma hazırlan, ben babanla konuştum."
Bana diyecek bir şey bırakmamıştı ki.
Hem belki, düğün hazırlıklarıyla bedenlerimize çöken yorgunluk biraz olsun kalkardı üstümüzden.
Telefonu kapatınca Pelin'in odasına gittim.
Valizini hazırlıyordu.
Ağzım şaşkınlıkla "O" şeklini alınca kıkırdadı.
"Resmen Tolga'yla bir olup beni kandırıyorsunuz.." Diye sızlandım.
"Hadi ama abla, düğün öncesi şahane olacak."
Aynı anda kendi giysi odasından kıyafetleri getirip yatağın üstüne fırlatıyordu.
"Bunların hepsini mi götürüyorsun?" Dedim işaret parmağımla yatağı göstererek.
"Herhalde."
"Ablacım 5 gün kalacağız sadece."
"Tamam işte, günde 3 kombinden, 15 kombin. 5 çeşit pijama, birkaç çeşit mayo bikini falan.."
"Kafayı sıyırmışsın.." Diye mırıldanıp odadan çıktım, annemin odasına geçtim.
Gördüğüm manzara karşısında şok geçirdim.
Annem kollarını göğsünde bağlamış, karşısında iki valiz, hizmetçilerden biri bir valizin, diğer bir başka valizin üstünde, iki hizmetçi de fermuarları kapatmaya çalışıyor..
"Sen de mi?!" Diye sızlandım.
"Ne ben de mi? Ailece tatile çıkmayalı ne kadar oldu biliyor musun? Şahane olacak Helin!!"
Ben şaşkınlıkla hizmetçileri izlerken annem bana döndü;
"Seninkiler hazır mı?"
"Benimkiler?"
"Valizlerin."
"Daha hazırlamadım."
Annem bir çığlık kopardı, kolumdan tutup odama götürdü beni. Koridordan geçerken Mualla Dadı'ya seslenmeyi unutmamıştı.

Ve canlarım, bir gerçekle daha karşılaştım;
Stresli bir Asude Karalar, kızının giyinme odasının 2/3 ünü, 3 valize sığdırabilir. Yani nasıl oldu bilmiyorum ama oldu. Valizler resmen üstlerine oturularak kapatıldı.
Tamam, ben de heyecanlıydım ama bir valizle -tamam dürüst olacağım, iki valizle - hallolabilirdi bu giysi problemi.
Bir kere 9 çift bikini aldı yanıma, bilmiyor ki birini bile giyemeyeceğim..

--------------

Sabah kalkıp ilk iş duşumu aldım, vücut losyonları, kremler, parfümler.. Tamamen cildimi şımartma seansı yaptım.
Ardından giyinme odama geçip, yeşil, piliseli, boydan bir elbise giydim. Tek omuzdu, ve kabul; şahane duruyordu.
Ayağıma taba rengi hasır, dolgu topuklarımı giydim. Omzuma Taba Kors'umu taktım. Yolculuklarda en rahat olan çantalardan biriydi bu.
İçine gerekli malzemeleri dünden koymuştum zaten.
Saçlarımı salık bıraktım, ince bir eyeliner, rimel ve pembe bir rujla makyajımı tamamladım.
Diyeceksiniz ki, Helin? Bu rahatlık nereden geliyor? Tolga o saçları salık görünce delirmeyecek mi?
Hayır efendim, delirmeyecek. Çünkü, Büyükada'ya, babamın yatıyla gideceğiz. Tüm günümüz onlarla geçeceğine göre, kıskançlık yapabileceği bir durum yok.
Telefonumu çantamdan çıkarıp elime aldım, krem Prada gözlüklerimi de alıp odamdan çıktım, aşağıya indim. Sadık Abi valizleri çoktan arabaya yerleştirmişti.
Tolga'nın arabasını da görünce, kapıya çıktık. Annem, şifonlu siyah bir elbise giymişti. Pelin ise kırmızı bir şort ve şu göbekten bağlanan kareli, tiksinç gömleklerden. Başında hasır bir şapka vardı. Yanından geçerken başından alıp kendi başıma taktım.
"Ya Abla! Ne yapıyorsun!"
"Bana daha çok yakıştı." Deyip omuz silkerek yanından geçtim, arabasından inen Tolga'nın yanına gidip sarıldım.
Kollarımı ondan ayırmadan önce kulağına;
"İnatçının önde gideni olduğunu söylemiş miydim?" diye fısıldadım. Geri çekildiğimde yüzünde büyük bir gülümseme vardı.
Dikkatli bakınca üstüne beyaz bir pantolon ve lacivert bir gömlek giymişti. Koluna beyaz bir saat takmıştı. Söylememe gerek yok sanırım, yine mükemmel görünüyordu.

Annemler şoförle birlikte gittiler, biz de Tolga'yla gittik marinaya.
Babam çoktan yatın içindeydi. Bu adamın deniz sevdası beni öldürüyordu.
Sabahın köründe kalkıp işe gitmiş, oradan da direk olarak marinaya gelmişti. İşkolikliğinden ömrüm boyunca nefret ettim.

Sadık Bey valizleri teker teker yata taşıyıp gitti. Biz de yola çıktık. Annem hizmetçilerden kahvaltılık şeyler hazırlamalarını istemişti. Boğazın ortasında kahvaltı yapmıyorduk uzun zamandır. Yatın küçük mutfağına geçip annemle Pelin'e yardım etmeye başladım. Zira benim aksime onlar mutfakta facialardı. Annem çayı demlerken, Pelin de tabakları çıkarıp bana verdi, götürüp güvertedeki masaya güzelce dizdim. Tabaklarla uyumlu peçeteleri katlayıp tabakların kenarına koydum, tekrar içeri geçip kahvaltılık tabaklarından iki tanesini aldım. Onları masaya bıraktığım sırada belimde bir el hissedince irkildim. Tolga'ya dönüp şaşkın şaşkın bakınca yanağıma bir öpücük kondurdu. Göğsüne güçsüz bir yumruk attım.
"Babamlar var burada.."
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Baban dümenin başında."
Utançtan kızaran yüzüme bakıp eğleniyor oluşu daha çok sinirimi bozuyordu. Belimdeki ellerinden kurtuldum.
"Ama annemler içeride." Diye söylendim.
Bu sırada masaya uzanıp bir salatalık attı ağzına.
"Bir şey olmaz." Dedi, sırıttı.
Sinirle içeri geçtim, iki tabak daha alıp arkamı döndüğüm sırada yine onu gördüm. Ama o bana bakmadı, anneme döndü;
"Asude Hanım, yardım edebileceğim bir şey var mı?"
Şu centilmen sesi.. Gerizekalı. Şirkete gelen bayan müvekkillerle de bu ses tonuyla mı konuşuyor acaba? Öyle yapıyorsan ses tellerin kopsun Tolga! Ses dalgaları gırtlağında kalsın emi!
"Canım, şunlar biraz ağır, Helin kaldıramaz, sen götürebilir misin?" Dedi, bir tepsi dolusu kahvaltılığı göstererek.
Tolga hemen tepsiyi kaptı, içeri geçti.
Annem kendi kendine konuşuyordu;
"Pelin, lütfen eş seçme konusunda ablanı örnek al.."
"Bunlar şans işi anne.." Diye mırıldandı. Tabi! Kendi sevdiği çocuk 1.60'lık boyuyla, yaşından utanmadan - 15 yaşında - günde bir paket sigara bitirdiği için.. Ne buluyorsa şu salakta!
Göz devirip ben de güverteye çıktım, tabakları masaya bıraktım. Tolga tabakları masaya çoktan dizmiş, güvertenin kenarlarındaki beyaz minderli koltuklardan birine oturmuş, telefonunu kurcalıyordu. Dibine oturdum hemen. Bir kolunu zaten sol tarafına uzatmıştı. Oraya oturunca kolu omzumda olmuş oldu.
Bana kısaca bir bakış atıp gülümseyerek tekrar telefonuna döndü.
"Babam gibi davranma." Dedim.
Tek kaşını kaldırarak döndü,
"Ne?"
"Kendimi bildim bileli babam şirkette, işi var. Eve geldiğinde ise mutlaka telefonda. Pazar günü kahvaltıları hariç babamın yüzünü görmeden büyüdüm, öyle olmanı istemiyorum. Gelecekte çocuklarımın da öyle büyümelerini istemiyorum."
Bir anda telefonu kilitleyip cebine attı.
"Öyle bir şey olmayacak." Dedi.
Ona dönüp inanmadığımı belli eden bir bakış attım.
"Yine de abartırsam gelip telefonu elimden alıver.." Diye mırıldandı, sırıttım.

"Tolga Abi!" Sesin geldiği tarafa dönünce Pelin'in utanmış suratını gördüm. Tolga'dan hafif uzaklaşmaya çalıştım, omzumdan tuttu, uzaklaşmama engel oldu.
"Söyle abim."
"Uno diyecektim." Dedi, elindeki karton kutuyu gösterip sırıtarak. Ekledi;
"Bu sefer yeneceğim."
Tolga yalancı bir kahkaha attı.
"Yen de görelim!"

Onlar oyuna dalınca ben de içeri geçip anneme baktım. Çay olmuştu, ekmekleri kesiyordu. Veya kesemiyordu.
"Ben yaparım." Deyip elinden aldım bıçağı.
İtiraz etmeden verdi. Ben ekmekleri doğrayıp sepete koyarken o da cam kapıdan güverteye baktı, şirin bir kahkaha attı.
"Çocukla çocuk oluyor resmen, nasıl inatlaşıyorlar şu Uno'da." Dedi.
İşimi yaparken aynı anda konuştum;
"Ay o hep öyle! Her işini aşırı ciddiye alıyor! Koca bebek!"
"Damadım hakkında düzgün konuş."
"Anne adı üstünde, damat. Evladın olan benim. Gelin muamelesi yapmayı bırakıp beni tutsana biraz.." Diye sızlandım, şımarık bir biçimde.
Sonra elimdeki ekmek sepetiyle sürgülü cam kapıdan geçip masaya koydum sepeti.
"Anne sen çayları koy ben babamı çağırayım!"
"Tamam bebeğim!"

---------------

Kahvaltının ardından masayı topladık, kahve yapıp içeriye götürdüm. Pelin ve annem masadaydı.
"Babamlar nerede?" Dedim, tam o sırada babam bir sandalye çekti,
"Ben buradayım." Dedi. Gülümseyip kahvesini uzattım,
"Tolga?" Dedim.
"Dümenin başına geçirdim onu."
Annem atıldı;
"Ay Ahmet! Senin en azından yelkencilik ehliyetin vardı! Ay öleceğiz!"
Babam rahat bir tavırla konuştu;
"Sakin ol Asude. Tolga'nın kaptanlık ehliyeti var."
Ağzım açık kalmıştı.
Pelin konuştu;
"Oha! Kaptanlık ehliyeti mi?"
"Evet, yük ve savaş gemileri hariç tüm gemileri kullanabilir."
Ya!
Of!
Bu adam niye her şeyde birinci?!
Neden her şeyi biliyor?!
Neden herşeyi yapabiliyor?!
Gıcık oluyorum!

Babam surat ifademi görüp bir kahkaha attı. Kendimi toparlayıp bir güzel göz devirip, kahvelerimizle birlikte Tolga'nın yanına gittim.
Sürgülü kapıyı açıp içeri girdim,
Bir eli dümende, diğeri cebinde. Öyle cool örünüyordu ki.. Dümenin arkasında kalan koltuğa bacak bacak üstüne atarak oturdum, konuştum;
"Bilmediğim başka ne meziyetlerin var?"
"Ha?"
"Sevgilim, diyorum ki, yuh."
Sırıttı.
"Ahmet'le beraber gitmiştik, hem yelkencilik hem kaptanlık ehliyeti aldık zamanında."
"Yelkenli de mi kullanabiliyorsun?" Dedim şaşkınlıkla.
Başıyla onayladı,devam etti;
"Ayrıca okçuluk da yaptım.. Bir de binicilik var. İyi at binerim mesela."
"Başka?"
"İyi silah kullanırım." Dedi, buna şüphem yoktu zaten.
Bana dönüp baktı gülümsedi.
"Denemek ister misin?" Dedi dümeni göstererek.
"Beceremem ki.." Diye mırıldandım. Ters bir bakış atıp gelmemi işaret etti, tepsiyi koltuğa bırakıp yanına gittim.
"Ellerini böyle koyacaksın." Dedi, ellerimi tutup dümene koyarken.
"Sonra da gitmek istediğin yöne doğru sür, yeter."
"Bu mu yani?"
Başıyla onayladı.
"Zor değilmiş, değil mi?"

-------------

Buraya gelmeyeli ne kadar uzun zaman olmuş..
Ada hem çok değişmiş, hem de hiç değişmemiş aslında. Eskiden beri gördüğüm bildiğim evler farklı renklere boyanmış, birkaç bina daha eklenmiş.
Lakin insanlar değişmiş. Farklı farklı yüzler var bu sefer. Eskiden hep kaldığımız butik otelin köşesinde simit satan bir amca vardı; orada bir simitçi yine var, ama o amca değil mesela..
Tolga'nın ailece rahat kalalım diye kapattırdığı butik otele geldik. Üst katta dört oda vardı zaten. Biri annemlere, biri Pelin'e, biri bana ve biri de Tolga'ya.
İlk kez bir otelde ayrı odalarda kalacağız. İster istemez komik geldi bana. Anahtarıma baktığımı gören Tolga'yla göz göze geldik, pis pis sırıttım, korkutucu bir bakış attı.
Hahahahahah! Babam burada canım! İstediğim kadar gıcık ederim seni!

Valizlerimiz çoktan odalarımıza çıkarılmıştı. Babam; valizlerimizi yerleştirip tekrar dışarıya çıkalım, demişti. Bu yüzden herkes odasına çıktı. Valizleri odadaki mavi kapaklı dolaba -sığdığı kadar- yerleştirip kendimi yatağa attım.
Ne kadar yorulmuşum böyle..
Son bir aydır her gün o kadar stresli geçiyor ki..
Benimle birlikte tüm ailenin yorulduğu da bir gerçek. Tolga'yı saymıyorum bile. Ama öyle ki, bir ara babam bile evime gidip temizlik ve bahçe işlerini kontrol etti.
Onu işten birkaç saatliğine bile olsa koparabilen bu bahaneye aşık olmuştum..

Kapım çalınca Pelin olduğunu düşünüp uzandığım yerden kalkmadan, hatta gözlerimi bile açmadan;
"Geel!" Diye bağırdım.
"Ne bağırıyosun be!"
"Peliin."
"Of tamam. Yüzmeye mi gitsek?"
"Bilmem, babama sorsana."
"O da ablanla eniştene sor dedi."
"Enişteciğine sordun mu?"
"Sormadım."
"Tamam sen babama olur dediler de, ben Tolga'ya haber veririm." Dedim doğrularak.
"Sen bilirsin.." Deyip çıktı.
Ayağımdaki topukluları fırlatıp atmıştım, giymeye üşendim tekrar. Parmak ucunda hemen sağımdaki odaya geçtim.
"Tolga?"
İçeriden su sesi geldiğine göre banyodaydı. Odasındaki küçük kanepeye oturdum, bacak bacak üstüne atıp beklemeye başladım.
Sonunda kilit sesini duyduğumda ben neredeyse uykuya dalacaktım.
Beni görünce ister istemez şaşırdı. Tabi ben de şaşırdım, baş başa gittiğimiz otellerde duş çıkışı eşofmanını giyiyor, öyle çıkıyordu. Şimdi ise belinde bir havlu vardı.
Ellerimle yüzümü kapadım hemen.
"Pardon.. Ben ne bileyim.. Of sen banyodan giyinik çıkıyordun hep!"
Bir kahkaha attı, tekrar banyonun kapısının sesini duydum. En fazla bir dakika sonra banyodan çıktı, ellerimi korkarak yüzümden çektim, camel renk dizindeki şortu ve kareli gömleğiyle yanıma geldi, koltuğun boş kısmına oturdu.
-sırıttığını söylememe gerek yok sanırım.-
"Ben şey diyecektim.."
"Ne diyecektin?" Dedi sakin bir sesle.
"Yüzmeye gidelim?"
"Olmaz."
"Neden?
"Bikini giyeceksin."
Birkaç saniye sessizlik oldu, sonra ben konuştum.
"Ben bir şey yaptım.." Diye mırıldandım.
"Ne yaptın?" Dedi ciddi ve bunalmış bir sesle.
"Pelin'e olur dedim, şimdi hayır dersek ayıp olur çünkü ben onun lobide hazır bir şekilde bizi beklediğine eminim.."
Kaşlarını çattı, konuşmak için ağzını açıp tekrar kapadı.
"Git hazırlan, ama her türlü eziyeti yapacağım, haberin olsun."

---------------

Şaka değil, yaptı. İçime siyah bikinilerimi giymiştim, siyah bir pareo geçirmiştim üstüme.Taşlı parmak arası terliklerim de ayağımdaydı. Bir de saçlar, saçlarım da salıktı.
Ne mi yaptı? Plajda bir bungalov tuttu ve onun içinden çıkmama izin vermedi.
Annemler doyasıya denize girerken bize niye girmediğimizi sorunca;
"Helin'in cildi hassas, yanmasın, canı acır." Dedi. Yalancıya bak!
Annem anlamıştı zaten, ama bir şey demedi.
Uzanıp Pelin'in çantasından güneş kremini aldım, Tolga'nın kucağına attım, sonra önüne oturdum,
"Sür!" Dedim, kollarımı ona uzatarak.
"Olmaz, sürersem artık yanmam deyip denize girersin."
"Alakası yok, bugün güneş kremi sürmedim zaten, güneş lekesi çıksın istemiyorum."
"Yeterince inandırıcı değil."
Durdum, söyleyecek laf aradım, sonra tek söyleyebildiğim;
"Çok gıcıksın!" Oldu.
Sırıttı.
"Ee?"
Olduğum yerde topuklarımı yere vura vura tepinesim vardı.
"Ne yani? Ciddi ciddi denize girmeyecek miyim?"
"Girmeyeceksin, Helin. O üstündekiyle denize falan giremezsin."
"Ömrüm boyunca girmeyecek miyim?"
"Evimizin havuzuna istediğin bikiniyle girebilirsin. Hatta bikinizsiz de..."
Omzuna patlattım bir tane. Yemin ediyorum elim acımıştı, ama yüzüme yansıtmamaya çalıştım. Şuan güçlü görünmeliydim.
Beyefendi giymiş deniz şortunu, üstü çıplak. Biscolata herifleri gibi! Sen de böyle giremezsin o zaman!
"Girmiyorum zaten." Dedi. Oha! Ayy! İnanmıyorum! Sesli mi düşündüm ben?!!
Herife resmen Biscolata Erkeği demiştim ya! İnanamıyorum! Aferin Helin! Mükemmelsin!
Utançtan morardığım dakikalarda tam önünden kalkıyordum ki, bileğimi tuttu.
Ben sandım ki, romantik bir şeyler falan söyleyecek, iyice havaya girdim böyle, ne mi dedi?
"Üstündekiyle bu bungalovun dışına çıkarsan seni otel odasına kilitlerim."

--------------

Yüzme faslından sonra otele geçmiş, giyinmiş, akşam yemeğine çıkmıştık. Tekrar otele döndüğümüzde o kadar yorgunduk ki..
Hem yolculuğun, hem de yüzmenin yorgunluğu vardı üstümüzde. Hoş, benim tenime su falan değmemişti ama yine de deniz havası insanı çarpıyordu.
Altıma gri bir tayt üstüme de fuşya, içi hafif görünen çizgili bir tişört aldım dolaptan. Giyinirken aynada dikkatimi çeken iki şey oldu, biri karnımdaki yara izi. Bu şey geçmeyecek mi Allah aşkına? Göbeğimin göründüğü bir şey giydiğimde fondötenle sıvamaktan bunaldım o yarayı. Tamam, uzaktan çok dikkat çekmiyordu ama kapatıcı sürmediysem yakından gayet belli oluyordu.. Bugün plajda pareomu da annemlerin yanında çıkarmamıştım o yüzden. Zira o yarayı annem veya babam görürse, benim nişanımı onlar bozardı. Ve Tolga'yı ömrüm boyunca bir kere daha göremezdim. Çok net.
Dikkatimi çeken ikinci şeye gelince, bu; Tuğba, Pelin ve benim aramdaki büyük bir sır.
İki hafta önce üçümüz beraber alışverişe çıktık, hani şu benim bir türlü bitmeyen çeyiz alışverişlerimden birine, evet.
Bu sefer avm'ler yerine çarşıları geziyorduk, çoğu çarşıyı Tuğba biliyordu zaten. Girdiğimiz bu çarşılardan birinin içinde, küçücük bir dükkan gösterdi.
"Helin.." deyip bileğini gösterdi. Bileğinin tam içinde, -Soner- yazıyordu. Ben şaşkınlıkla bakarken o devam etti;
"Sana da yaptıralım. Soner benim bileğimdekini görünce hayran kaldı, eminim Tolga da beğenir.."
Evet, bu sözlerle girmişti aklıma. Ve dayanamayıp, beraber dükkana girmiştik. Pelin'e annemlere söylememesi için rüşvet olarak küçük olması ve görünmeyen bir yerine yaptırması şartıyla bir tane dövmeye izin vermiştim.
O süper zeka da gidip ayak bileğine martılar yaptırmıştı. Tamam, güzel olmuştu ama çok yakında yakalanacaktık. Herneyse, ben ise, köprücük kemiğimin sağ tarafına, tam içine çukur olan kısmına, italik harflerle , ~Tolga Han~ yazdırmıştım.
Aynadaki aksime bakarken bu küçücük yazının çok da ilgi çekmediğine karar verip, içten içe sevindim.
Tüm yorgunluk göz kapaklarıma hücum ettiği sırada, uykuya direnmeyi bırakıp yatağıma geçtim, gece lambasını kapadım..

------------

"Abla! Kalk hadi! Otelin sahibi teyze var ya, oooof of! Bir kahvaltı hazırlamış görmen lazım! Arka bahçedeki verandada! Kalk hadi!"
"Tamam, kalktım.." Diye mırıldandım.
"Tolga Abiyi de çağırırsın.."
"Tamaam!"
Pelin çıkınca söylene söylene yataktan kalkıp elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım, sonra dolabın önüne geçtim, üstüme çivit mavisi, askılı, piliseli şifon bir elbise giydim. Göğüs kısmında bir kat daha piliseli şifon vardı, salsacıların elbiselerine benziyordu. İster istemez gülümsedim. Ayağıma taşlı sandaletlerimi giydim, saçlarımı salık bırakıp yapraklı, altın rengi tacı koydum başıma. Bu tacı da gelinliğimi aldığım gün, mağazadaki görevliler vermişti. "Gelinliğin üstüne olmaz tabi, ama size çok yakıştı.." Demişti, minyon güzel kız.
Yüzüğüm dışında aksesuar olarak klasik, küçük zümrüt taşlı altın zincirli kolyemi taktım, telefonumu alıp odadan çıktım.
Tolga'nın odasına girdim.
Yüzüstü uzanmış, üstüne tişört bile giymemiş. Tamam bu sıcakta haklı. Ben de erkek olsam, ben de giymem yani. Neyse işte bir çarşaf var üstünde, o kadar. Altındaki gri eşofmanın kenarı da belinden görünüyor..
Ananem hep "Uyuyanın üstüne kar yağar." Derdi, bunun üstüne bir halt yağdığı yok, diye geçirdim içimden.
"Şişt! Yakışıklı!"
"Kalk hadi!"
"Otelin sahibi teyze kahvaltı hazırlamış!"
En ufak bir uyanma belirtisi göstermedi, dizlerimin üstünde yatağa çıktım, yüzü öteki tarafa dönük olduğu için üstünden uzandım, cidden uyuyordu.
Dibine oturdum, bir kolumu uzatıp, çatık kaşlarına dokundum. Tabi dokunduğum an bileğimi yakaladı, orası ayrı.
"Uyanman için kaşlarına dokunmak zorunda mıyım?"
Bileğimi öteki eliyle tutup bana doğru döndü, gözleri hala kapalıydı. Bileğimden çekip yatmamı sağladı.
"Hala uykum var, ve saçların çok güzel kokuyor."
İlk başta bir şey demedim, sarılıp sırtımı göğsüne yaslamasına izin verdim. Sonra aradan 5-6 dakika geçince çenemi tutamadım tabi;
"Ben de acıktım işte.." Dedim, ses vermedi.
"Baya acıktım."
"Bir görsen dünyaları yerim yani."
"Şimdi taze yarım ekmek arasına böyle sürüceeeğn tereyağını."
"Ay bir de gül reçeli olacak."
"Gül de ne kadar güzel bir şey değil mi? Hem çiçek, hem reçel."
"Evet, ileride eve gelirken bana hep gül al, ilk gün koklarım ikinci gün reçel yaparım ben onları."
"Sence orkideden reçel olur mu? Çünkü ben en çok orkideleri severim Tolga. Çok asil oluyorlar."
Uyan be herif!
"Asil deyince, Zuhair Murad'ın yeni koleksiyonundan bir elbise beğendim, öyle asil ki.."
"Bir de asil deyince benim aklıma şey geliyor, Kraliçe Elizabeth. Şu giyinmeyi bilmeyen buruşuk kraliçe.. Evet o.. Sence de öyl..."
"Helin, Allah aşkına sus."
Kollarından kurtulup yatağın üstünde doğruldum,
"Sen de uyan o zaman!"
Bu sefer sırtüstü uzandı yatağa, bir kolum sol tarafındaydı, ben ise sağ tarafında oturuyordum.
"Açız aç!" Dedim. Saçlarımı sağ omzumun üstünde toplayıp ona doğru eğildim;
"Uyaaaan.. Lüüüüüüütfeeeeeeennn..."
Üstüne eğildiğim için saçlarım yüzüne değiyordu, eliyle omzumdaki saçları geriye itti, ve bir anda eli köprücük kemiğimde durdu.
"Bu ne?"
"Köprücük kemiği.." Dedim, şaşkın bir ifadeyle. Elini oraya koymak zorunda mı? Gıdıklanıyorum ya!
"Onu demiyorum!" Diye kükredi resmen. Ve bir anda nasıl olduysa ben kendimi sırtüstü uzanırken buldum. Kaçmamam için bir elini de öteki tarafa koymuştu.
"Sen..." Diye tısladı dişlerinin arasından,
"Dövme mi yaptırdın lan?!"
Ne? Ne dövmesi be? İnanmıyorum! Helin sen gerizekalının önde gidenisin!
"Ha o mu.." Diye mırıldandım, titrek sesimle.
"O." Dedi net bir şekilde.
"Nasıl olmuş?" Dedim, kendim bile zor duyduğum sesimle. Ama o da duymuştu tabi.
Yüzündeki ifadeden beğenmediği belliydi. Beğenir diye düşünmüştüm oysa.
"Bu dövmeyi kadın mı yaptı, erkek mi?! Çabuk söyle!"
Ne? Olay bu mu yani? Uşak halısı gibi desenli bir kızcağız yaptı be!
Şaşkınlıkla bir şey diyemedim başta. Çıldırmış gibi bağırıyordu.
"Ulan! Benim adımı yazdırmak için oraya bir erkeğin dokunmasına mı izin verdin? Nasıl yaparsın lan bunu!"
"Kadın yaptı." Dedim, hala titreyen sesimle.
"Doğruyu söyle."
"Doğru söylüyorum." Dedim gözlerinin içine bakarak.
Bir süre öylece baktı gözlerimin içine, sonra konuştu;
"Helin."
"Gerçekten doğru söylüyorum, Pelin'e ve Tuğba'ya sorabilirsin." Diye savundum kendimi.
Başını olumsuz anlamda salladı. Bir elini saçlarının arasından geçirdi.
"Onu söylemiyorum." Yani dövmeyi bir bayanın yaptığına inanmıştı. O zaman kesin dövmeye kızacaktı..
Büyük ihtimal bunu sildirmem gerekecekti, içimden beni gaza getiren Tuğba ve Pelin'e sövüyordum.
Bir eliyle saçlarımı toplayıp dövmenin üstünü kapatacak şekilde omzuma koydu.
Sonra yataktan kalktı, banyoya yöneldi. Hafifçe doğruldum yatakta.
Öyle kötü hissediyordum ki..
Tam banyoya gireceği sırada döndü, bir şey söylemek için ağzını açtı, sonra vazgeçip önüne döndü.
Yüzüğünü taşıdığı elini saçlarının arasından geçirip tekrar bana döndü.
"Güzel olmuş." Dedi.
Ne? Beğenmiş miydi?
Şaşkın şaşkın bakıyordum suratına.
Sinirle yatağa doğru yürüdü, yatağın ayak ucundaki tahtaya ellerini koydu. Biraz korkunç görünüyordu. Kendimi kandırmayayım, korkudan ellerim titriyordu.
"Mükemmel görünüyor! Oldu mu?!"

Continue Reading

You'll Also Like

1.8M 52K 49
-"Ah Tanrım! Beni korkuttun." Kelimelerin döküldüğü dudaklarının kıpırtısıyla dudaklarımı yaladım. Ona eşlik eden sesi kulaklarımı okşadı. Erkekliğ...
Haz By 🍀

Romance

372K 5.7K 19
Çocukluktan beri Karan Avcıoğlu'na karşı hisleri olan Efsun Alakurt'un hikayesidir. Sevdiği adamla birlikte olduklarından sonra her şeyin farklı ola...
2M 80.6K 52
Aşk kader gibidir Lina, ondan kaçamazsın!. Unutma... Kalp her zaman imkânsıza âşık olur.
1.2M 51.8K 45
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...