Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Melek gibisin.."

192K 6.9K 334
By gulusunusevsinler

"Dadı? Giysilerim sende mi?" Diye seslendim, üst katın merdivenlerinden..
"Bende Helin Hanım, Sadık Bey getirdi kuru temizleden, odanıza geçin ben getiriyorum."
Odama geçtim, okul dönüşü kuaförüme uğrayıp öyle gelmiştim. Onların eve gelmesini bekleyemezdim.
Hareketli, hacimli bir fön çektirip iki yandan birer tutam saçı bükerek alttan tutturmuşlardı. Sade olmasını istemiştim çünkü giysim ayrıntılıydı.
Makyajım da ince bir eyeliner ve rimelden oluşuyordu. Ah bide ruj var tabi, bordoya yakın bir ruj..
Odamın kapısının tıklatılmasıyla elimdeki Vogue'u kapatıp giyinme odama geçtim, dadı da arkamdan geldi.
"Ne güzel giysiymiş bu böyle!" Dedi.
"Değil mi dadı? Ben de çok sevdim!"
"Sen seçersin de güzel olmaz mı? Yardım etmemi ister misin?"
"Bluzu giymeme edersen süper olur.." Diye mırıldandım.
İlk olarak saçlarımı bozmamak için büyük bir çaba göstererek, siyah, üstünde bordo ve yeşil tonlarında taşlar ve yer yer altın rengi işlemeler olan, kolsuz, mini bluzu giydim.
Sonra, dadı çıktı, aynı işlemelere sahip yüksek bel kalem eteği aldım. Giyerken karnımdaki "İzmir Hatırası",
"Ben de buradayım!" Dercesine belli ediyordu kendini. Nasıl iz bu böyle? Boydan boya.. İçimden katil abiye bir güzel sövüp eteğimi geçirdim üstüme.
Bordo Jimmy Choo stilettolarımı giydim, bordo clutch'ımı aldım elime. İçinde sadece kimliğim, makyaj malzemelerim ve telefonum vardı.
Omzuma siyah pelerinimi atıp büyük boy aynasında son bir bakış attım kendime.
İsteyen ukala, kendini beğenmiş diyebilir, zira aynada gördüğüm kıza puanım, 10 üzerinden 10.

Aşağıya indiğimde Tolga'nın çoktan geldiğini görünce şaşırdım.
Üstündeki siyah takım elbisesi ve bordo gömleği, buğday teniyle mükemmel bir uyum yakalamıştı.

Gülümseyip yanına gittim, babamla konuşuyordu. Bir saniye? Babam evde ne arıyor ki? Normalde yüzünü göremediğimiz adam saat 7'de evde mi?

"Şimdi onunla mı çıkıyorsunuz yemeğe?"
"Evet Ahmet Bey, bir teşekkür yemeğine çıkmak istediğini söyledi."
Babam gururla, göğsünü kabartarak başını salladı.
"Baba?" Dedim sesimdeki şaşkınlığı gizleyemeyerek.
"Helin?" Dedi sırıtarak.
"Saat 7 ve sen evde misin?"
Bir kahkaha attı.
"Başlarım işinize dedim, geldim eve."
"İyi yapmışsın." Dedim samimi bir gülümsemeyle..
"Çıkalım mı?" Dedi Tolga.
Başımla onayladım, babamla vedalaşıp arabaya geçtik.
Şu siyah Panamera eski Range'e göre ne kadar asil..

"Yemek nerede?" Dedim.
"Çırağan'da, Laledan Restaurant'ta."
Başımı salladım. Çırağan? Severim..
"Bordo yakışmış.." Diye mırıldandım.
"Şirkete Tuğba gelmişti, beni görünce akşam bordo giymemi söyledi."
Sırıttım.
"İyi yapmış."
"O zibidi gelmedi yanına okulda, değil mi?"
"Hayır, gelmedi."
"Sıkıyorsa gelsin."
Tamam sinirleniyorsun anlıyorum da güzelim direksiyonun suçu ne canım? Diyemedim.

"Buluşacağımız kişilerin isimleri ne? Bilmezsem ayıp olur yani.." Diye mırıldandım.
"Mehmet Faslı, yanında kimle gelir bilmiyorum."

Kısa bir yolculuğun ardından Çırağan'a varmıştık. Görevliler arabamızı almış, biz de içeri geçmiştik. Girişte pelerinimi vestiyere vermiştim.
Restoranın içine girdik, garsonların gösterdiği masaya yöneldik. Adamı hatırlıyordum zaten. Klasik turizmci tipi vardı. Takım elbise, fular.. Ama yanındaki sarı saçlı kızı tanımıyordum. Bu adam minimum 50 yaşındaydı, yanındaki kızı falan mıydı?
Şaşkınlığımı gizlemeye çalıştım, masaya geçtik.
Adam ayağa kalkıp önce Tolga'nın elini sıktı. Elini bana yönelttiğinde başımla hızlıca bir selam verdim.
Yanındaki sarışın, dış cephesi teninden üç ton açık fondötenle sıvanmış kız elini Tolga'ya uzattı, Tolga görmemiş gibi yapıp yerine oturdu.
Seviyorum seni adam!
Bu sefer kız elini bana uzattı, elini sıktım. Yanlış anlaşılmasın, dışarıdan tokalaşma gibi görünüyor olabilir ama kelimenin tam anlamıyla "sıktım".
Garsonun çektiği sandalyeme kibarca oturup bacak bacak üstüne attım.
"Tanıştırayım." Dedi Mehmet Bey,
"Müstakbel eşim Pınar."
Gülmemek için dudaklarımı bastırıyordum. İçimden ciddi şeyler düşündüm, örneğin; pandaların neslinin tükenmesi, Prada'nın yeni çıkacak modelleri, Mac ile Make Up Forever arasındaki büyük rekabet.. Ve biraz daha ciddiye bağladım.
Kız sinirle bakıyordu bana. Yüzüme alay eden bir gülümseme yerleştirip hızlıca ona yönelttikten sonra Tolga ve Mehmet Bey'e döndüm.
"Size teşekkürler az kalır, Tolga Han Bey."
"Rica ederim, işim." Diye kestirip attı Tolga.
Abartı iltifatlar ona göre değildi. Normal iltifat için bir şey diyemeyeceğim.
"Ee? Siz evli misiniz?" Diye sordu adam bana dönerek.
"Nişanlıyız." Dedim, kibarca.
"Düğün ne zaman bari?" Dedi adam, Tolga benden önce atıldı;
"Bu yaz."
Bu yaz mı? Oha? Önümüzde iki ay mı var? Ay hayır! Nasıl gelinlik seçeceğim ben? Hayır hayır hayır!

Adam başını salladı.
"Evlendiğinizde otellerimde ağırlamak isterim sizi."
"Teşekkür ederiz.." Diye geçiştirdi yine Tolga. Hayalimdeki balayı bir otelde değil Mehmet'çiğim, kusura bakma.

Pınar mıdır nedir o konuştu;
"Bu yakışıklı beyefendiyi nasıl tavladın Helin?"
Ters bir bakış attım, bana nasıl ismimle hitap edebilir ki? Epi topu kaç yaşında? Onu geçtim tanışalı kaç dakika oldu?
"Tavlamak mı? Ne rahatsız edici bir laf böyle. Sevdim, sevdi. Bu kadar. Birini etkilemek için ortalıkta boya fıçısına düşmüş gibi gezip, üstümü başımı açacak halim yok ya." Dedim.
Kız bozulmuştu. Tolga ister istemez sırıtmıştı. Ve Mehmet Bey, yanındaki dangalak kızı getirdiğine pişman olmuştu, suratından belliydi..
"Ne okuyorsunuz, Helin Hanım?" Diye sordu.
Bu sırada bacağım uyuştuğu için birini indirip öteki bacağımı attım üstüne.
"Moda tasarım okuyorum." Dedim, kibarca.
Bu sırada siparişlerimiz gelmişti, herkes onlara odaklandığı sırada -ben de dahil- bacaklarımda bir serinlik hissedince ürperdim. Tekrar bakınca bacaklarımın üstündeki bordo, ipek mendili gördüm.
Tolga'ya baktığımda, yüzü gayet ciddiydi. Ama bir an göz göze geldik, ve bakışları onu ele verdi. Yapmıştı yine yapacağını. Takım elbisesinin yakasındaki mendili çıkarıp, bacaklarıma koymuştu. Hey Allah'ım!
Hayır adam karşıdan benim bacaklarımı nasıl görsün? Paranoyaklığın alemi yok ki..

Yemeğin geri kalanı, bizim Pınar'la birbirimize attığımız matkap kadar delici bakışlarla, Tolga ve Mehmet Bey'in konuştuğu ultra sıkıcı konularla geçti. Bilgim olan konulara ben de dahil olup, konuştum. Bu tavrımın Mehmet Bey'in ilgisini çektiği ortadaydı. Benden özenip konulara karışmaya çalışan Pınar'ın başarısız girişimleri, onu rahatsız etmişti. Yanındaki kızı sevmediği ortadaydı. Kız nasıl anlamaz ki bunu? Hoş, belki de biliyordur. Yanındaki adamı sevse, çaprazındaki nişanlıma kaçamak bakışlar atmaya devam eder miydi? Neyse ki Tolga hiç birinde ona dönüp bakmamıştı. Hayır kızda utanma arlanma da yok. O kadar ters bakış atıyorum, hala dudağını ısırıp Tolga'ya bakıyor. Silikonları patlayasıca.

Arabaya geçince Tolga'ya döndüm;
"Bu yaz derken, ciddi değildin, değil mi?"
"Ciddiyim, yarın gün almaya gideceğiz."
Ciddi ciddi, evleniyorduk sanırım. Her güne Tolga'yı görerek başlama fikri o kadar güzel ki..
"Bu arada.." Dedi, düşüncelerimden sıyrılıp ona döndüm;
"Sana da anahtar yaptırdım, torpidoda.."
Uzanıp torpidoyu açtım, içi ışıklı olduğu için anahtarları bulmam zor olmadı, altın rengi iki anahtar..
"Anahtarlarımı renkli mi yaptırdın?" Dedim heyecanla.
"Seversin diye düşündüm."
"Bayıldımmm!"
Anahtarlarımı çantama attım.
Bizim evimiz.
Evimizin anahtarları.
Bu kadar güzel bir şey olabilir mi?
Onun da mutlu olduğu belliydi.
Suratında çarpık bir gülümseme vardı.
Parmaklarıyla ritim tutuyordu direksiyonda. Yüzüğünü taşıdığı parmağına takıldı gözüm. Bir yüzük. Düşününce, değerli bir madenden, bir kalıp içinde şekil verilmiş, basit bir halka gibi geliyor insana.
Oysa anlamı öyle büyük ki.
Gönlünü adadığı bir insan var bir kere, onu belli ediyor. Sonra, yüzüğün içinde sevdiğinin adı yazıyor, o yanında olsa da, olmasa da beraber olduklarının simgesi gibi.
Sevilesi şeyler var dünyada. Biri de bu bence. Yüzük. Adanmışlığın, sevginin bir simgesi..

---------------

Heyecandan ölüyor olmam, normal mi? Hayır yani nikah günü almaya gidiyorum, nikah kıymaya değil ki..

Siyah, volanlı bir etek geçirdim altıma. Dizimde bitiyordu. Üstüne çivit mavisi, şifonlu kumaştan bir gömlek geçirip içine soktum, hafif dökümlü durmasını sağladım. Ayağıma çivit mavisi stilettolarımı geçirip saçlarımı aynı dünkü gibi yaptım. Omzuma siyah Kors'umu taktım, koluma da Kors saatimi geçirip, dışarıya çıktığımda takmak için siyah Prada güneş gözlüklerimi aldım.
Makyaj olarak kalın bir eyeliner, rimel ve mat, doğal renk bir ruj sürmüştüm.
Telefon elimde geziyordum odada. Resmen, ama resmen, nikah günü alacaktık!
Olayların ciddiyetini yeni kavrıyordum. Yakında, Helin Kurt olacaktım. Çok yakında.
Ve ben, Helin Karalar, hala gelinlik seçmemiştim. Düğün salonu, davetiye, nikah şekerleri, balayı mekanı, kına mekanı, hiç bir şey hazır değildi. Hayatı en'lerinde yaşamak, benim için budur, çok net.

Aşağıdan annemin seslenmesiyle iyice heyecanlandım;
"Helin'ciğim! Tolga geldi!"
Yavaşça odamdan çıkıp aşağıya indim. Heyecanlı değil miydi bu öküzcük? Gayet rahat görünüyordu da?
Üstündeki lacivert canvas pantolonu, beyaz gömleği ve camel renk ceketiyle gayet rahat bir havası vardı.
Niye stres yapmıyor ki?
Annemi görünce şaşırdım, gözleri dolmuştu. Arkasından çıkan dadım da, aynı şekilde. Hey Allah'ım, bunları kına geceme saklasalar ya?
Tolga beni görünce içten bir şekilde gülümsedi, elini uzattı. Heyecandan titreyen elimi onun elinin içinde sakladım hemen. Annem iki elini göğüs hizasında kavuşturmuş, hayran hayran bakıyordu bize. Dadım da elindeki peçeteyle gözlerini siliyordu.
"Yapmayın böyle, makyajım akacak.." Diye sızlandım.
Annem dadıyı dürttü omzuyla, dadı kendini toparlamaya çalıştı. Sanki kendisi ondan çok farklı durumdaydı..

Ekstra duygusal anlardan sonra nihayet evden çıkabilmiştik. Arabaya yürürken;
"Ellerin buz gibi olmuş." Dedi, iyice sıktı elimi.
"Heyecandan sanırım.." Dedim, sırıttı.

İlk olarak sağlık raporu almak için en yakındaki hastaneye gittik.
Kan vereceğim sırada görevlinin erkek olduğunu görünce adam koluma dokunmadan atıldı Tolga;
"Durun!"
Adam şaşkın şaşkın bakıyordu Tolga'ya. Eli havada kalmıştı.
Tolga ciddi bir tavırla konuştu;
"Eldiven takın."
"Neden?" Dedi adam, haklıydı, neden Tolga?
Ve sevgili nişanlım, mükemmel zekasını konuşturdu;
"Cildi çok hassas, gün boyu bir sürü hastaya dokunuyorsunuz, anında mikrop kapar, bünyesi çok zayıf."
Adam bön bön bakıyordu suratına, tehditkar bir ifadeyle uyarırcasına konuştu, dişlerinin arasından;
"Eldiven.."
Adam söylene söylene eldiven taktı. Bu sırada içinden Tolga'ya küfür ettiğine, yüzde bir milyon eminim.

Kan verip, testlerin sonuçlarını ve sağlık raporlarımızı alınca, en yakındaki nikah dairesine gittik, zaten nikah memuru düğünün yapılacağı yere gelecekti. Tek amaç tarih belirlemekti yani..
İçeri girip bir memurun odasına geçtik, sırayla ikametgah, sağlık raporu, vesikalık.. Hepsini verdik.
Tolga memurun düğün salonuna gelmesini istediğini söyleyince biraz söylendi, bir takvim açtı.
"Bunlar, boş günler. Seçin istediğinizi."
Yaz içinde olabilecek en uzak tarih 6 Ağustos'tu, bu da perşembeydi. Olmaz.
Uzun uğraşlar sonucunda, karar verildi;
14 Haziran 2015.
İki ayda hazırlanabilirsem, büyük bir cemiyet rekoru olacaktı bu. Maraton başlıyor Helin, diye geçirdim içimden. Haydi hayırlısı...

--------------

Düğün mekanına önceden karar vermiştik zaten, herkesin hayallerini süsleyen düğünlerin ev sahibi, Çırağan.
Tolga bağlantılarını araya sokmuş, her ne kadar zor olsa da 14 Haziran için rezervasyonu yaptırmıştı.
Düğün tarihinin belirlenişinden itibaren geçen bir ayda, evde tam gaz bir çalışma maratonu başlamıştı. Davetiyeler seçilmiş, devasa çeyiz alışverişleri yapılmış, nikah şekerleri ayarlanmış, kına mekanı, kına hediyeleri, hatta kına dj'i..
Bugün hizmetçilerin 10 tanesi bizim evimize gidip temizlik yapacaktı, annem birkaç saat sonra oraya gidecek, akşamüstü biz de Tolga'yla geçecektik.

Ama şimdi, en stresli işle uğraşıyorduk; gelinlik.
Direk olarak Zorlu'ya gitmiştik, çünkü sevdiğim tasarımcıların gelinliklerini sadece Vakko satıyordu.
Mağazaya girdiğimiz gibi birkaç görevli Tolga'yı büyük bir koltuğa itekleyip benim yanıma geldiler, kısaca anlattım;
"Kabarık bir gelinlik istemiyorum, sade, asil ve mutlaka iddialı olmalı."
Başlarıyla onaylayıp beni devasa bir kabine götürdüler, sonra teker teker gelinlikler getirmeye başladılar. İki görevli yanımda kaldı, diğerleri çıktı, etrafı tamamen perde olan giyinme kabinini örttüler.
Üstümdekileri çıkarmama yardım edip ayağıma yüksek topuklular verdiler, denemeye başladım. İlk denediğim, straplez, derin bacak dekoltesi olan bir gelinlikti. Doğrusu bunu görmesini istemiyordum, ama beni dinlemeyip kabinin perdelerini çektiler.
Önümde kısa bir podyum vardı, evet podyum. Tam karşıda ise, kadife, devasa bir koltuğun üstünde oturmuş nişanlım. Aferin ona.
Dekolteyi göstermemeye çalışarak ona doğru yürüdüm, tam önünde durdum.
"Nasıl?" Dedim.
"Sence?" Dedi, kaşlarını çatarak.
"Biraz açık gibi.." Diye mırıldandım.
Başıyla onayladı.
İçeriye geçip görevlilerin yardımıyla ikinci gelinliği giydim. Bu arada;
"Gerçekten çok güzelsiniz."
"Çok gençsiniz!"
"Kaç yaşındasınız? En fazla 18!" Gibi laflarıyla stresimi alıyorlardı.
Gülümsedim.
Bu gelinlik, kalınca askıları olan, kalp şeklinde dekoltesi olan, balık formunda kuyruklu bir gelinlikti.
Tekrar çıktım, yürümeye başladım. Tam önüne geldiğimde kendi etrafımda döndüm.
"Peki bu?" Dedim.
"Sıradan." Dedi. Sırodon. Çok biliyon sen! Bu işin damatlığı da var Tolga Efendi, görüşeceğiz!

Kaç gelinlik denediğimi bilmiyorum. Kelimenin tam anlamıyla, canım çıkmıştı.
Son bir model vardı, onu da deneyecek, beğenmezsem bırakıp gidecektim artık.
Straplez, balık formunda, belinden kemerli, üstünde tülden hafif kuyruklu ucu dantelli bir eteği olan, şahane bir gelinlikti. Giydiğim an kendimi deniz kızlarına benzettim. Öyle bir havası vardı gelinliğin.
"Güzellik tanrıçası Afrodit gibi oldunuz.." Diye mırıldandı, yanımdaki genç kız, hayranlıkla.
Gülümsedim, tam çıkacağım sırada perdeleri tuttu.
"Durun!" Dedi, yanıma geldi, saçlarımı salıp düzeltti, içeri gitti, birkaç dakika sonra geldi. Altın rengi, üstünde yapraklar olan bir tacı başıma koydu.
"Şimdi tam oldu!" Diye mırıldandı.
Derin bir nefes alıp açılan perdelerin arasından çıktım.
Bu son Tolga, yalvarırım beğen artık..
Yavaşça yürüdüm, önünde durdum. Kibarca kendi etrafımda dönüp, cevap bekleyen gözlerle baktım ona.
Ayağa kalktı, yanıma yaklaştı. Podyumun üstündeydim, ve ayağımda topuklu vardı. Ancak şuan aynı boyda olabilmiştik.
Ben içimden Hobbit'lerle ne çeşit bir bağlantım olabilir, uzaktan akrabalarım mı acaba? Diye düşünürken, konuştu;
"Melek gibisin."
Basit bir şekilde söylememişti bunu. Gözlerimin içine bakarak, hayranlıkla. Evet, aradığım kelime buydu sanırım, hayranlık.
Utanıp başımı hafifçe önüme eğdim, saçlarım yüzüme düşmüştü.
Eliyle saçlarımı geriye itip, çenemi kibar bir şekilde tutup başımı kaldırmamı sağladı.
Gülümsüyordu. Şefkatle, hayranlıkla, merhametle..
"Seni hak edecek ne yaptığımı, inan bilmiyorum." Dedi, ciddi bir sesle.

Birbirlerini seven insanlar, birbirlerine dokunmak isterler. En basitinden, sevdiğini öpmek ister mesela bir adam. Ona vereceği şey özgüven veya aitlik duygusu olabilir, içinden gelir kadını öpmek.
Tolga istese, bunu bu zamana kadar yapabilirdi. Ama bana olan merhametinden ve saygısından, yapmadı.
O adam, bana sözleriyle dokunmayı seçti.
Teşekkür ederim, Yarı'm..

~Yüreğinin en derinine, bir cümlesiyle dokunabilen bir adama ait olmak, bir kadının başına gelebilecek en güzel şeydir.~

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 9.6K 7
"Buradayım." dedi Giray fısıltıyla ardından Çağlanın gözündeki bezi yavaşça aşağı çekti. Bez Çağlanın boynuna düştüğünde Çağla, karanlığa alışan gözl...
8.1M 46.1K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
200K 1.1K 19
Hikayede sık sık +18 ve şiddete yer verilecektir! Yaş sınırını göz önünde bulunduralım.
3.9M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...