İKRA

De ikrakaran

2.9M 135K 17.5K

On üçüncü bölüme kadar düzenlenmiştir. Diğer bölümler yavaş yavaş düzenlenip tekrar yayınlanacaktır. Mai multe

Tanıtım
1. Bölüm "Başlangıç"
2. Bölüm "İstanbul'un ayyaşı"
3. Bölüm "Üniversitede ilk gün"
4. Bölüm "Piknik"
5. Bölüm "Senden mi?"
6. Bölüm "Sarhoş Kaan"
7. Bölüm "Kızıl hoca"
8. Bölüm "Cambaz"
9.Bölüm "Düğümler"
10. Bölüm"Küçük Bir Sıyrık"
11. Bölüm "Doğum günü"
12. Bölüm "Kumdan Kale"
13. Bölüm "Belki de"
14. Bölüm " İkra'nın hayatına hoşgeldin"
15. Bölüm "Araba"
16. Bölüm " Aşığım "
17. Bölüm " Bembeyaz aşka dair söz"
18.Bölüm "Akif "
19. Bölüm "İmam nikahı"
20. Bölüm "Kaan'ın ilk sevgilisi"
21. Bölüm"Kokteyl "
22.Bölüm " Aşk kazandığı müddetçe "
23. Bölüm "Şerefsiz"
24.Bölüm "Birkaç kare fotoğraf"
Kötü duyuru
25. Bölüm "Teslim"
26.Bölüm "Kaybedilen doğrular"
27.Bölüm "Tutarsız"
İkra'nın instagram sayfası
28.Bölüm "Korku"
29.Bölüm" Başbaşa"
30. Bölüm " Sensizlikten "
Whatsapp Grubu Olmalı mı?
31.Bölüm"Zoru sevmek kolay derler"
HİKAYEYE TATİL GELDİ.
100K OLDUK BEEE ;)
32.Bölüm "Formalite"
34.Bölüm "Kelebeklerin Kanat Sesi"
35.Bölüm "Aşık Bir Adam"
36.Bölüm "Ağlayacaksan mutluluktan olsun"
37.Bölüm "Sevgi yetmiyor"
38.Bölüm "Vardaroğlu Şovları"
39.Bölüm "Alp'in sevgilisi varmış"
40.Bölüm "Ben sana kurban olurum hatun"
41.Bölüm "Düğün"
42.Bölüm "Sorgu Sual"
43.Bölüm "Ayırıyorlar bizi"
44.Bölüm "İkra Hanım"
45.Bölüm "Patron"
46.Bölüm "Görüş Günü"
47.Bölüm "Kes sesini!"
48.Bölüm "Teslimat"
49.Bölüm "Ayrıl da gel"
50.Bölüm "Asistan kızlar"
51.Bölüm "Kötüler Toplantısı"
52.Bölüm "Bahar hiç gelmeyecek"
53.Bölüm "Zor denklemler"
54.Bölüm "Dibe Vurun"
55. Bölümden -Kesit-
55.Bölüm "Silahsız"
Sezon Finali - 56.Bölüm "Sürpriz"
Bir Milyon Olan İkra Ailesine
Duyuru
2.Sezon - 57.Bölüm "Can Kırıkları"
58. Bölüm "Aşk"
59.Bölüm "Beyaz Hep En Güzel Renkti"
60.Bölüm "Acıyı Sevmek"
61. Bölüm "Nereden Biliyorsun"
62. Bölümden -Kesit-
62.Bölüm "Konuş Benimle"
Pek Önemli Duyuru
Final - 63. Bölüm "Susmak Kolay"

33.Bölüm "Koçum"

43.1K 1.9K 323
De ikrakaran

Selam millet! Bugün sınavı olan herkese Allah kolaylık versin. İnşallah sınavları olanlar gönüllerinden geçenleri hayırlı bir şekilde elde ederler.

Bir sonraki bölüm cumartesi.

Bu arada bölümde geçen bir tarla çapalama olayı var. Bir aletle(çapa) toprağın altını üstüne getirmek ve toprağın havayla daha fazla temas etmesini sağlamak için yapılan bir aşamadır.

Keyifli okumalar.
Yorumları her zaman cevaplamaya çalışıyorum. Yorumları bekliyorum.

Keyifli okumalar!!!

İKRA'DAN

Saçlarımda ve sırtımda gezinen parmaklar, sersem bir gülümseme oluşturdu dudaklarımda. Gözlerimi yavaşça açtığımda, yüzündeki tebessümle beni izleyen yeşile çalan parlak elalarını gördüğümde belki bininci kez şükretmek istedim.

Kendi kendime söylendim.

Benim sabahım da bu adamdı, güneşim de, geleceğim de... Her şeyimdi vesselâm.

Başıma konan öpücükle şımarıkça esnedikten sonra avuçiçiyle yavaşça ağzıma vurmasıyla kaşlarımı çattım.

"Niye vuruyorsun ya!"

Kaan, gülerek gözlerini kıstı. Gözlerinin çevresinde oluşan kırışıklıklar içimde bahar esintisi etkisi yapıyordu.

"Çenen ikiye ayrılacaktı." Kaşlarımı çatarak gülmemeye çalıştım. Sabah sabah bal tadındaki tartışmamız bile düşleyemediğim kadar güzeldi.

" Git bana çay koy kadın!"

Bal tadında dediğim tartışmamız emirle sonlandığında bal tadının yerini kekremsi bir sinir aldı.

Sinirlenerek tek kişilik yataktan kalkmak istediğimde belimden tuttuğu eli ile yatağa beni çivilediğini düşüneceğim kadar bastırarak kalkmamı engelledi.

Kaşlarımı daha da çatarak gözlerimi kaçırdığımda muzipliğinin sabah sabah üzerinde olması ne kadar hoşuma gitse de üslubu sinirimi bozmuştu. Çay diye tutturacağına ilk sabahımızın keyfini çıkarmayı akıl edememişti.

"Hop! Hiç bir yere gitmek yok."

Sesindeki alaycı kızgınlık içimdeki İkra'nın kıkırdamasını sağlasa da onun gördüğü İkra hala somurtuyordu. Çünkü bir ceza verme peşindeydi. Ne demekti 'bana çay koy kadın' demek!

"Çek ellerini üzerimden!"

Saçımdaki eli, biraz önce yataktan çıkmak için yaptığım atakla durmuştu fakat şimdi tekrar saçlarımı okşamaya başlamıştı.

"Neden? Ne de olsa karım değil misin? Tabi ki ellerim hep üzerinde olacak."

Dün hangi İkra ona 'ne de olsa karın değil miyim' diye bir bir cümle kurmuştu ki?
Hangi ruh halindeydim acaba?
Şimdiki ruh halimle bire bir zıt olmam gerekiyordu onu söyleyebilmem için.

"Kaan! Çek ellerini üzerimden.!"

Kaan ellerini bağırmam ile üzerimden çekmişti ama bileklerimden tutarak üzerime çıkmıştı.

"N-ne yapıyorsun? Kalk üstümden!"

Ela gözlerini gözlerime hizalarken sabah sabah bu enerjiyi nereden aldığını düşünüyordum. Benim daha afyonum patlamamıştı oysa.

"Kekeleyince çok komik oluyorsun"

Yaklaşıp yanağıma öpücük koyup yataktan kalktı. Bileklerimi bıraktığı anda başımın altındaki yastığı aldığım gibi yatağın ucuna geçen Kaan'a fırlattım.

Ellerimle yataktan destek alırken Kaan'ın penceremde saçmaladığı ve kekelediği zamanlar geldi.

"Öpüyorum. Aaa öpmüyorum. Ya-yani öpeceğim" diye taklitini yaparak kahkaha attığımda havada yakaladığı yastığı kafama attı ve küçük bir çığlık atarak başımın arkasını yatağın başlığına çarptım.

Kafamı tutarak yatakta uzanırken yanıma gelerek başımı kontrol etmeye başladı.
"Neresini çarptın hatun?"

Başımı elinden kurtarıp yataktan kalktım. Başım acıyordu.

"Güzel sabahı mahvettin. Bravo."

Odanın kapısını açıp merdivenlere yöneldim. Merdivenlerden söylenerek inerken havalanmam ile bir çığlık kaçtı dudaklarımdan.

"Şimdi düşeceğiz. Bırak beni!"

Mutfağa kadar bir bez bebek gibi iki kol tarafından belimden kavranarak taşındım. Mutfağa geldiğimde yavaşça masanın önüne bırakıldım. Muhteşem bir kahvaltı sofrası bana göz kırparken arkamdan sarılan kollara vurdum.

"Şapşal"

Arkamı dönüp Kaan'ın karnına elimin tersiyle vurdum.

" Şapşalsın. Cidden!"

Kaan şakadan karnını tutup "Eli de ağır hatunumun" diyip dalga geçerken gülerek kahvaltı sofrasına geçtim. Kaan sandalyemi çekerek beni oturttuktan sonra karşıma oturdu.

Sofra harika görünüyordu. Yumurtası üzerinde kızarmış ekmekler, çeşit çeşit reçeller, siyah ve beyaz zeytinler, örgü peynir, ortadaki sucuklu yumurta...

Hepsi şahane görünüyordu. Kaan'ın yaptığını düşünmek ise inanılmazdı.

Ama masada bi eksik vardı. Çay yoktu!
Kaan'a bakıp yüzümdeki hain gülüşü silmeye çalıştım. Kaşlarımı çatıp çatalımı tabağıma vurdum.

"Kalk bana çay koy adam!"

Kaan, gülerek masadan kalktı. Çaydanlığın altını kapatıp ocaktan aldı.

"Demli olsun" demem ile inadına çayımı açık koydu. Kendi çayını tamamen dem ile doldurduktan sonra çaydanlığı masanın kenarına koydu.

"Demli koy demiştim. İmamın abdest suyu oldu bu!"

Kopardığı ekmeği sırıtarak yumurtaya bastırırken homurdanmadan edemedim.

Ağzına doldurduğu ekmeği yuttuğunda hala yemeğe başlamamıştım.
Çok aç olduğumu sanmıyordum. Ama onun hazırladığı bu sofradan yemeden kalkamazdım. Her biri nasıl olmuştu merak ediyordum.

Kenardaki dilimlenmiş ekmekten bir dilim aldım. Dumanı üzerinde olan sucuklu yumurtaya bastırdığım ekmeği ağzıma attığımda beğenmiştim. Yediğim en güzel yumurta olacağı kesindi.
Kaan yapmıştı sonuçta.

Çayımdan bir yudum aldığımda ağzıma hiç dem gelmemesi ile kalkıp üzerine dem koydum. Ben çayı demli içerdim. Babamın her hareketini taklit etmeye çalıştığım küçüklüğümden bir huydu bu. Demli olan çay acı olmasın diye de şekerini çok atardım. Çocuk aklıydı işte. Hem demli hem şekerli içerdim. Ama bundan seneler sonra da vazgeçemedim.

Sandalyeme tekrar oturmuştum ki Kaan'ın telefonunun tanıdık melodisi duyuldu. Gri eşofmanından çıkardığı telefona baktığında yüzü düşmüştü.

"Bir şey mi oldu Murat?"

Diğer hatta konuşan adamın sesini duymuyordum. Dikkatle Kaan'ın yüzünü analiz ediyordum. Adamın konuşması sandalyesinde kıpırdanıp durmasını sağlamıştı ve yüzünde rahatsız olduğunu belli eden bir ifade vardı. Bir şeylerin ters gittiğini anlamak kolaydı. Şövalye'de bize saldıran adamlarla ilgili olabileceği geldi aklıma.

"Her yerde güvenliği arttırın."

Kaan, bana bakıp tebessüm etmeye çalıştığında bulunduğu durum yüzündeki tebessümü de engellemiş gibiydi. Tekrar kaşlarını çattı.

"İkra'nın apartman dairesine de iki adam yollayın. "

Önündeki çayı, telefondaki adamı dinlerken bitirmişti. Yerimden kalkıp demli çayını hazırladım ve önüne koydum.

"Bana haber ver. Herhangi bir aksaklıkta hemen geleceğim."

Derin bir nefes verdi ve gözlerini kaçırdı.

" Adamları daha fazla oyalayamazsınız. "

Telefonu kapatması ile çayından bir yudum aldı.

"Kaan ne oluyor?"

"İstanbul'a dönmemiz gerekecek gibi"

Biz buraya kaçmak için gelmemiş miydik? Neden şimdi adamların kucağına gidiyorduk anlamadım.

"Burası güvenli değil mi?"

Kaan, kahvaltı masasından kalktı. Merdivenlerden çıkmaya başladığında arkasından gitmeye başladım. Ne oluyordu hiç bir fikrim yoktu. Sabahki cıvıl cıvıl Kaan gitmiş ve yerine farklı biri gelmişti.

Yatak odasına çıkıp dolabın sürgülü kapağını açtı. Yatağa oturup Kaan'ı izlemeye başladım. Siyah kasanın şifresini girip içerisinden o siyah dosyayı çıkardı.

Kasayı ve dolabı kapatıp yanıma oturdu.

"Bu dosya yanımızda olduğu sürece biz güvende değiliz hatun. "

"Yani?"

Kaan, gözlerime baktı ve gülümsedi. Ama bu gülümseme sanki bana bir şeyler anlatmak istiyordu.

"Senin için endişeliyim İkra."

"Ben de senin için endişeleniyorum. Başına bir şey gelmesini istemiyorum. "

Sağ elini yanağıma getirdiğinde, başımı eline yasladım.

"Seni çok seviyorum." Dudaklarıma çevirdiği bakışları beni utandırırken ne yapacağımı bilemedim. En sonunda bu amansız bekleyişe gözlerimi kapatarak devam ettim.
Nefesini, yüzümde hissedebiliyorken heyecandan kalbim teklemeye başlamıştı.

Dudağı, dudağımın dibine geldiğinde nefesimi tutmuştum.

Bir anda toprak yoldan gelen araba sesleri ile gözlerimi açtım. Kaan'ın hızlanan nefesleri yavaşlarken gözlerini gözlerimden çekti. Yataktan kalkıp pencereye gitti. Hemen kalkıp evin etrafına daire şeklinde dizilen siyah arazi araçlarına korkuyla baktım. Bizi bulmuşlardı.

"Kaan, bizi buldular."

Kaan hiç cevap vermeden dolaptaki şalımı ve pardesümü verdi. Hemen şalımı takıp pardesümü üzerime geçirdim. Çantamı elime aldığımda Kaan da yatağın üzerindeki dosyayı aldı ve elimden tutarak odadan çıktık.

Merdivenlerden inerken korkuyordum. Acaba Kaan dosyayı verecek mi diye düşünüyordum. Ama dosyayı vermesini hiç istemiyordum. Eğer dosya o adamların eline geçerse bu Ahmet amcaların sonu demekti.

Dış kapıyı açıp karşımda siyah gözlüklü , simsiyah giyinen adamları görmem ile Kaan'ın arkasına saklandım. Kaan olanca sakinliği ile adamların önünde dikildi.

En öndeki iri adam bize doğru gelmeye başladığında "Kaan" diyerek daha da Kaan'ın arkasına sindim. Kaan'ı da geri çekmeye çalışmıştım ama Kaan elimi daha sıkı tutup adama doğru ilerledi. Yavaşça adamın önüne dikildiğimizde adama korkarak baktım. Kel kafası ve taktığı simsiyah gözlük ile FBI gibi görünmesini sağlıyordu.

Adam elini Kaan'a uzattığında savaş öncesi tarafların selamlaşması olduğunu düşünüyordum. Adam, gözlüğünü çıkardığında keskin gözlerini görmem ile iyice korkmaya başladım.

" Kaan bey, İstanbul'a bizimle geliyorsunuz."

Kafamı Kaan'ın arkasından çıkarıp adama baktım. Adam bir mimik bile oynatmadan duruyor ve Kaan'ın yüzünden gözlerini ayırmıyordu. Özellikle bana doğru kafasını çevirmediğini düşünüyordum.

"Tamam." diyen kocama inanamazken kolunu çekiştiriyordum.

Adamın "Arabalara!" diye bağırması ile yerimde sıçrarken Kaan'ın küçük kahkasını duyarak şaşırdım.

Adamlar tek emirle geldikleri jiplere binerken Kaanın koluna yapışmış bir halde o iri yarı adamın arkasından gidiyordum. Siyah bir minibüsün kapısı yana kayarak açıldığında Kaan beni bindirdi ve deri koltuklardan birine oturdum. Kaan ise kapımızı açan adamla birkaç şey konuştu. Duyamayacağım kadar sessizdiler. Adamın omzuna eliyle vurup araca bindi ve yanıma oturup elimi tuttu. Siyah filmli kapının kapanması ile iri adam minibüsün önünden sürücü koltuğuna geçti. Hemen Kaan'a döndüm.

"Ne oluyor?"

Kaan yüzümdeki korkuyu görünce yanağımı öptü.

"Babamızın bize tahsis ettiği korumalarımız hatun" demesi ile sinirlenerek koluna vurdum.

" Neden en başında söylemedin. Çok korktum."

Kaan pis sırıtışını yine gün yüzüne çıkardığında içimdeki rahatlama ile ben de güldüm.

Bursa'dan İstanbul'a giden çevre yoluna değil de Balıkesir 'e giden ters istikamette kalan çevre yoluna girdiğimizde yanlış yola girdiğimizi söylemek için Kaan'a döndüm. Fakat Kaan'ın gülmesiyle aslında doğru yolda olduğumuzu anladım. Babamlara gidiyorduk.

"Teşekkür ederim" dediğimde gülümsedi ve sol yanağına işaret parmağı ile iki kez vurdu. Küçük bir tebessümle yanağını öpecekken kafamı şoföre çevirdim. Şoför siyah gözlüklerini takmış yola bakıyordu.

Hemen kocamın yanağını öpüp geri çekildim. Kaan ise hemen diğer yanağını gösterdi. Küçük bir göz devirmeden sonra diğer yanağını da hızlıca öptüm.

İki saat sonra Balıkesir'e girdiğimizde şehir merkezine doğru ilerlemeye başladık. Şehir terminalini geçtikten sonra evime giden ana caddeye çıktık.

Evimizin bulunduğu mahalleye girdiğimizde camdan bakmaya başladım. Zuhal teyze, bahçesindeki masada öve öve bitirmediği oğlu ile çekirdek çitliyor, yan evindeki Hatice teyze ise yeşil biberleri her sene yaptığı gibi ipe seriyordu.

Biraz daha mahallede ilerlediğimizde herkesin tek tek cama , balkona çıkmaya başladığını gördüm. Suzan teyze ve eşi Cahit amca da balkona çıkmış bize bakıyorlardı.

Ne olduğunu anlamayıp minibüsün arkasından baktığımda koca koca jiplerin bizi takip ettiğini gördüm. Ben onları unutmuştum.

Minibüs evimin önünde durduğunda kapı FBI canavarı tarafından hızla açıldı. Ama ben minibüsten çıkmakta kararsız kalmıştım. Mahallelinin ne diyeceğini kestiremiyordum.

Kaan yerimde öylece kaldığımı görünce kaşlarını çattı.

"Niye inmiyorsun hatun?"

Açık kapıdan evime baktım.

"Arkamızdaki arabalara baksana. Çok dikkat çektik. "

"Alışacaklar hatun" diyip elimi tutan Kaan'la aşağı indim. Minibüsten iner inmez Suzan teyze nin "İkra!" deyişini duydum.
Belli, kurtuluş yoktu.

Kafamı yavaşça Suzan teyzenin balkonuna çevirdiğimde Cahit amcanın elindeki silahını gördüm. Eski subay olduğu için herhangi bir şeyde mahalleyi korumakla görevlendirmişti kendini. Beni görünce tabancasını beline koydu.

"İkra ne oluyor kızım? Yanındaki adam kim? Seni kaçırdılar mı yoksa?"

"Aman Allah korusun" diyen Suzan teyze elini ağzına kapatmıştı.

Kaan'ın beni kendine çekip belimden tutması ile gerildim. Mahalleli benim evlendiğimi bilmiyordu. Ama öğrenmeleri gerekiyordu. En azından beni kaçıran bir manyak değildi.

"Eşim Kaan" deyip Kaan'a baktığımda bıyık altından güldüğünü gördüm. Karnına bir dirsek atsam da pek etkilememiş olmalı ki sırıtmaya devam etti.

"Ne zaman evlendin kızım ? Daha yeni okumaya gitmedin mi sen?"

Suzan teyzenin meşhur sorgusuna başladığını anladığımda evimizin kapısı açılmış ve annemler dışarı çıkmıştı. Bir oh çekip annemin beni Suzan teyzeden kurtarmasını bekledim. Annem:

"Suzan, rahat bırak kızımla damadımı." dediğinde Cahit amca babama seslendi.

"Fatih Bey, sizin kız ne ara evlendi yahu?"

Babam yanımıza gelip Kaan'ın omzuna kolunu attığında şaşırarak Kaan'la birbirimize baktık.

"Yeni evlendi Cahit bey."

" İnsan komşularını düğüne çağırmaz mı kızım?" diyen Suzan teyzenin sorusundan da beni Kaan kurtardı.

"Düğün daha olmadı. Düğüne gelirsiniz."

Kaan'ın kadını atlatmak için söylediğini anlayıp bozuntuya vermedim.
Annem ve babam bizi evin bahçesine sokarken arabalardan çıkan adamlar da evin etrafını sarmaya başladı.

Annem ve babam önümüzden eve girerken ben de içeri girdim ve Kaan'ın ayakkabıları çıkarması için küçük bir uyarı yaptım.

Kaan ayakkabılarını çıkardığında Akif'in terliklerinden birini ayağına verdim.
Salona geçtiğimizde babamın kaşlarını çatarak köşetakımında en başa oturduğunu annemin de hemen babamın yanına oturduğunu gördüm.

Kaanla beraber annemin ve babamın elini öptükten sonra koltuğun diğer ucuna oturduk.

"Aç mısınız?" diyen anneme ben cevap verecekken Kaan benden önce davranıp "Hayır anne" dedi.

Kaan'ın anneme anne demesi hoşuma giderken annemin yüzündeki manidar gülümsemeyle "İkra, çay koyalım hadi" demesine itaat edip yerimden kalktım.

Annemle mutfağa gittiğimde babamın Kaan'a durumun ne kadar ciddileştiğini sorduğunu duydum. Ama annemin çaydanlığı elime tutuşturması ile Kaan'ın cevabını duyamadım. Anneme bir bakış attıktan sonra musluktan su doldurduğum çaydanlığı ocağa koydum.

Suyun kaynamasını beklerken annemin rahatsız eden bakışları üzerimde dolaşıyordu. Bir şeyler arıyor gibiydi.

"İkra?" diyen anneme bakmadan çay bardaklarını hazırlamaya başladım. Çay bardaklarını tepsiye dizip kaşıkları da içine koyduktan sonra annemin diyeceği şeyi beklemeye başladım.

Annem konuşmazken bakır şekerliği tepsiye koyup anneme döndüm.

"Efendim anne?"

Annem karşısındaki sandalyeyi gösterdiğinde geçip oturdum. Kollarını masaya koyup bana doğru yaklaştığında yüzüme diktiği bakışlarından şüphelenmeye başladım.
Huzursuzlanıp gözlerimi kaçırdığımda "Nasıldı" demesi ile şaşkına uğradım.

Neyden bahsettiğini anlamam ile kızarırken annem gülerek cevabımı bekliyordu. En iyisi anlamamazlıktan gelmek diye düşündüm.

" Ne nasıldı?"

Anneme bir şey olmadığını söylemek bile fazla utanç vericiydi. Ve karşımda böyle gülerken kesinlikle söyleyemezdim.

"Anladın anladın." diyen anneme bakmadan suyun fokurdama sesini duyup sandalyemden kalktım. Çayı, demliğe döktüğümde annem kahkaha atıyordu.

Çayları bardaklara doldurup tepsiyi kucakladım. Mutfaktan çıkarken annemin yolumu kesmesi ile yerimde kaldım.

"Cevap ver anneye!"

Gözlerimi titreyen tepsiye dikip "Olmadı öyle bir sey" diye fısıldadım. Annem şaşırarak "Neden? " Diye sorduğunda da "Kaan istemedi" diyip annemin yanından hızla geçip koridora çıktım.

Koridora çıktığımda pis pis sırıtan Kaan'ın söylediklerimi duyduğunu anlamam ile iyice kızardım. Onun da hemen yanından geçip salona girdim.

Babama çayını verdiğimde annem ve Kaan da yerlerine oturmuştu. Onlara da çaylarını verdikten sonra kendi çayımı alıp tepsiyi orta masaya bıraktım. Çayından bir yudum alan babam bana döndü.

"Bu haylaz, seni üzdü mü İkra?"

Kaan'a bakmadan babama gülümsedim.
"Sen bu haylazı adam edememişsin baba. Hala haylaz."

Koluma dokundurulan dirsek ile Kaan'a yandan bir bakış attım. Babamdan korktuğunu biliyordum. Sonuçta babam onun hocasıydı.

Babamın kaşlar anında havalanmıştı.
"Öyle mi? "

Kaan bana bakıp bir nefes aldığında kızdığını anladım.
"Hayır hocam. Gül gibi bakıyorum karıma.
Ama kendisi şımarık yetiştirilmiş. Koca sözü dinlemiyor."

Annem bana bakıp "Bu konuyu konuşacağız" derken babam bir kahkaha attı.

"Aferin benim kızıma. Ben onu koca sözü dinlesin diye yetiştirmedim. " dediğinde Kaan istediğini elde edememekle kaldı.

Annem babama dönüp " Ben de bundan sonra koca sözü dinlemiyorum, hadi bakalım." dediğinde Kaan da anneme destek çıkıp "Yaşa be Selma anne" dedi.

Dış kapıdan gelen anahtar sesi ile Akif'in okuldan döndüğünü anladım. Akif, salona girdiğinde bizi gördü , çantasını bir kenara atıp hızla yanıma geldi ve bana sarıldı. Daha sonra da Kaan'a sarıldı.

"Kızı geri teslim etmeye mi geldin enişte?

Kaan kahkaha atarken babam oturduğu yerden Akif'e yanıbaşında duran gazetelerden birini attı.

"Höst! Git üstünü değiştir."

Akif çantasını da alıp koşarak odasına giderken Kaan'la tekrar yerlerimize oturduk.

"Fatih baba?"

Kaan'ın babama baba demesi ile şaşkın bakışlarla Kaan'a döndüm. Babam ise babaç bir gülümsemeyle "Söyle oğlum" dedi. Biraz önce didişen damat kayınleder canciğer baba oğul olmuştu.

Kaan bana baktıktan sonra anneme ve sonra da babama baktı.

"Düğünü ne zaman yapalım?"

" Ne düğünü?" diyerek lafa daldım.

"Bizim düğünümüz" diyen Kaan'a babam cevap verdi.

"Siz ne zaman isterseniz."

Kaan gülümseyerek "Okul tatile girer girmez yapalım o zaman" dedi.

Sesimi çıkarmadım. Nasıl olsa benden habersiz düğün yapamazdı.
Akif üzerini değiştirip yanımıza geldiğinde güzel güzel sohbet ettik. İlk önce dışarıdaki izbandutlardan dolayı tehlikenin ne kadar arttığını sorsa da sorusunu Kaan geçiştirmişti. Daha sonra geçenlerde girdiği YGS sınavında ilk on bine girdiği için sevinmiştik. Ve uzun uzun gelecek planlarını dinlemiştik.

İstanbul'da hukuk okumak istediğini söylediğinde ise Kaan hariç hepimiz şaşırmıştık. Çünkü Akif arabalarla çok ilgiliydi ve o hiç dillendirmemiş olsa da biz hep mühendis olacağını düşünürdük . Nedenini sorduğumda arabalarla hobi olarak ilgilenmeye devam edeceğini söyledi.

Erkekleri koyu sohbetlerinde baş başa bırakıp annemle öğle yemeği hazırladık. Annem, Kaan'ın neyi sevdiğini sorduğunda cevap verememe kızsa da daha yeni evli olduğumuzu hatırlattığımda üzerime gelmemeye karar verdi. Daha dün evlenmiştik sonuçta. Ne ara neyi sevdiğini öğrenebilirdim ki?

Yemek için Kaan'ın en sevdiği yemek olan zeytinyağlı dolmayı tesadüf olarak yapmıştık. Yemekte babama Kaan'ın ne zaman öğrencisi olduğunu sorduğumda verdiği cevap şuydu:

" Hatırla, siz Akif'le ortaokuldayken İstanbul'da çalışmıştım iki sene. O zaman bu haylaz başıma bela oldu işte. Annen de bilir bundan neler çektiğimi"

Annem başta Kaan'ın babamın seneler önceki öğrencisi olduğunu çıkaramamış ama daha sonra şüphelenip babama sorması ile anlamış.
Ve annem Kaan konusunda bu yüzden her zaman o kadar rahat davranabiliyordu. Kaan'ın babamın öğrencisi olduğunu bildiği için.

Babam, Kaan'ın lisedeki haylazlıklarını anlatırken gülmekten yemek yiyememiştik. Kaan da kendi haline gülüyordu. Bir ara Kaan'ın çapkınlığı konusu açıldığında babam Kaan'a uyarısını yapmayı unutmamıştı.

"Kızımı üz, seni bu sefer sınıfta değil hayatta bırakırım."

Kaan başını sallayıp masanın altından elimi tuttuğunda elimi hızla çekmiştim. Akif ne olduğunu anlayıp güldüğünde annem Kaan'la bana döndü.

"Bugün kalıyorsunuz değil mi ?"

Kaan'ın kalıyoruz demesine sevindim.

Yemekten sonra üzerimi değiştirip Kaan'ı da alıp dışarı çıktım. Ona , Balıkesir'i göstermek istediğimi söylemiştim.

Ama dışarıya çıkıp korumaları görür görmez tüm hevesim kaçmıştı.
"Vazgeçtim, gitmeyelim"

"Neden?" Demesi ile korumaları gösterdim.
"Bunlarla hiçbir yere gidilmez."

Kaan birkaç saniye düşündükten sonra "Özkan!" diye bağırdı. Gelirken şoförlüğümüzü yapan FBI canavarı hemen yanımıza geldi.

"Buyrun Kaan bey?"

"Bize bir araç hazırla. Karım ile gezmek istiyoruz." Dedi.

Adamın "Kaan bey, bir araç da arkanızda olursa buna izin verebilirim" demesi Kaan'ı güldürdü.

"Babam mı?" Diye sorduğunda ise adam yine bir mimik bile oynatmadan başını salladı.

Siyah jiplerden birine binip mahalleden çıktığımızda arkamızda Özkan'ın da içlerinde bulunduğu dört kişilik bir koruma aracı vardı. Ne kadar Kaan'la yalnız gezmek istesem de Ahmet amcanın bu kadar tedbirli davranmasının sebepsiz olmadığını biliyordum. O yüzden Kaan'a gülümseyerek bu durumdan o kadar da rahatsız olmadığımı göstermek istedim.

"Nereye gidiyoruz hatun?" diyen kocamı izlemeye başladım. Onu nereye götürmek istediğimi biliyordum.
Onu, babaanneme götürecektim. Babaannem, Balıkesir'in girişinde dedemden kalan çiftlikte kalıyordu. Amcam da yengemle beraber çiftliği idare etmek için babaannemin yanında duruyor ve ona yardım ediyorlardı.

"Seni babaanneme götüreyim mi?"

Kaan sol şeritte hızla ilerlerken cebinden çıkardığı siyah güneş gözlüğünü taktı.

"Adresi alayım hatun"

Balıkesir küçük bir yer olduğu için yirmi dakikada sınırdaki çiftliğe ulaşmıştık.
Arabayı çiftliğin mıcırlı yolunda bırakıp taş eve doğru kocamın elini tutarak ilerledim.

Babaannemi Kaan'la tanıştıracağım için heyecanlanmıştım. Hızla üç katlı taş evin kapısına geldim. Çelik kapıya hızla vurduğumda karşıma amcamın eşi Burcu yengem çıktı. İlk başta şaşırsa da daha sonra bana sarıldı. Kaan'a baktığında Kaan'ın kendine göstermek istercesine elimi tutmasına gülümsedi.

"Kaan, kocam." dediğimde ise beklediğimin aksine tepki vermemişti ve gülümsemişti. Hemen bizi içeri alıp salona geçirdi.

Babaannem, bastonunun üzerinde işçilerin çapaladığı evin arkasında uçsuz bucaksız uzanan tarlalara bakıyordu. Keskin kulakları ayak seslerini duyunca arkasına döndü. Beni görmesi ile de yüzü parladı.

Hemen gidip elini öptüm ve sarıldım. Anneannem öldükten sonra babaannemin kıymetini daha da anlamıştım. Babaannemin eşi olan dedem, ben çocukken vefat etmişti. Babaannem de dedemin bıraktığı büyük mirası çocuklarına pay etmişti. Ama babam sadece oturduğumuz evi almış, tarlalara bakmaktan anlamadığı gerekçesi ile hepsini amcama vermişti.

Amcama sorarsak sadece bizim tarlalarımıza göz kulak oluyordu. İleride Akif ve bize kalacaktı.

Babaannemden ayrıldığımda baştan aşağı beni süzdü.

"Nasılsın kızım?"

Babaannem torunlarına çok düşkündü. Torunları onun için yaşam kaynağıydı. Amcamın hiç çocuğunun olmamasıyla halamın kızları babaannemin ilk torunları oldular. Dört torunundan Akif tek erkek olmasından ve dedemin ismini taşımasından dolayı göz bebeği.

"İyiyim babaanne sen nasılsın?"

Bastonunu bir kere yere vurup belini doğrulttu.

"İyiyim elhamdülillah"

Hiç kötüyüm demezdi ki. İki kere anjiyo geçirdiğini dışarıdan kimsenin anlamayacağı kadar dinç görünürdü. Ama kalbi bizi, tüm aileyi çok korkutuyor. Dedemin ölümünde ilk rahatsızlığını geçiren babaanneme hiç kötü haberleri vermeyiz. Birimiz rahatsızlandığında babaannemin ruhu duymaz. Çünkü biliriz ki çok üzülecek. Bu yüzdendir ki benim de hastanede kaldığım bir hafta babaanneme söylenmedi. Sadece amcam ve yengem pazara çıkıyoruz diye bir gün yanıma geldiler. Halamlar da zaten Adana'da yaşadıkları için babam gelmelerini istememiş hepsine telefonda iyi olduğumu anlatmıştım.

Babaannem bastonu ile Kaan'ı gösterdiğinde Kaan'a döndüm.

"Bu oğlan da kim?"

Kaan tebessüm ederek yanımıza geldi. Babaannemin bakışları altında Kaan'a baktım ve "Kocam" dedim.

Babaannem bana baktı, kaşlarını çattı. Nefesimi tutup Kaan'a elini uzatmasını bekledim. Eğer babaannem Kaan'a elini öptürmezse beni büyük bir ceza bekliyor demekti. Babaannem beni tarlalarına çalışmaya gönderirdi büyük ihtimal.

Kaan'ın yüzündeki sırıtış genişlerken ben hala babaannemin elini uzatmayışına hayıflanıyordum. Bastonun iki kere yere vurulmasıyla babaannemin kızgın sesini duydum.

"İkra benden izin almadan nasıl evlenirsin!"

Kaan'ın elinden tutarak kendime çektim. Eğer babaanneme Kaan'ı kabul ettiremezsem bana küsecekti. Ve inatçı babaannem bana bir ömür dargın kaldırdı.

"Babaanne, ben kocamı seviyorum. Çok seviyorum. Yani biz nikah yaptık ama hani düğün de yaparız. Valla bak. Ben sevmesem elini tutar mıyım?" deyip birbirine kenetlenmiş ellerimizi havaya kaldırdım.

Babaannemin kaşları yavaşça düzelip gülmeye başladığında rahat bir nefes aldım.

"Aferin Kaan. Şimdi öp bakalım elimi."

Kaan babaannemin elini öperken bu sefer benim kaşlarım çatıldı.

"Adının Kaan olduğunu söylememiştim."

Kaan beni kollarının arasına aldı.

" Babaannen, beni tanıyor hatun."

Hemen kollarından çıktım.

"Nasıl? "

Babaannem Kaan'a kendini koltuğa oturtmasını söylediğinde Kaan hemen babaannemin koluna girdi ve baş köşeye oturttu. Kendi de bir koltuğa oturduğunda önlerinde dikilip bana cevap vermelerini bekledim.

İkisi de bana gülerek bakarken yengem elinde üzüm kompostoları ile salona girdi.

"Yenge, babaannem Kaan'ı nereden tanıyor?"

Yengem bardakları dağıtırken bana baktı.
"Ninene sor bakalım."

Başımı aşağı yukarı salladım.
Babaannem bardağını yanındaki fiskos masasına bırakıp masada duran telefonu gösterdi.

"Damadım, siz evlenmeden önce benden izin almayı aklına getirmiş. Yoksa zor görürdün sen o nikahı."

Kaan'a bana bunları haber vermediği için kızgın bir bakış attım. Bir de benimle dalga geçiyordu. Ama o , bunların cezasını çekecekti.

"Kaan?" deyip sinirlendiğimi anlamasını istediğimde omuzlarını yukarı kaldırıp "Büyüklerden izin alınmalı hatun." dedi.

Kaan'ın yanına oturmamı istemesi ile inadına yengemin yanına oturdum ve amcamın özenle baktığı bağlarda yetişen üzümlerin kompostosunu içtim. Yengem boş bardakları toplamak için ayağa kalkmıştı ki "Ben toplarım" diyip tepsiyi yengemin kucağından aldım ve bardakları toplamaya başladım. Kaan'a hiç bakmadan elinden hızlıca bardağını aldığımda kaşlarını çattı. Umursamadan salondan çıktım ve yan taraftaki büyük mutfağa girdim.

Bardakları yıkayıp elimi havluya silmiştim ki amcamın "Turgut!" diye gür sesiyle kahyaya seslendiğini duydum.

Hemen dışarı çıkıp kapıda çizmelerini çıkaran amcamı karşıladım. Çizmelerini çıkarıp başını kaldırdığında beni görmesiyle ilk önce şaşırdı sonra hemen elini uzattı. Gülerek elini öptükten sonra sarıldım. Amcam, o kadar çalışan olmasına rağmen tarladan çıkmayan işkolik bir insandı. Toprakla uğraşmayı çok sever, babama da bu kadar toprak varken öğretmen olduğu için kızardı.

Amcamla beraber salona geçtiğimizde yengem hemen ona da komposto getireceğini söylemiş ve mutfağa gitmişti.
Amcam kendini Kaan'ın karşısındaki koltuğa attığında bu sefer Kaan'ın yanına oturdum.

"Bu delikanlı damat mı?"
Amcamın da Kaan'ı bildiğini anlamıştım.

"Sen nereden biliyorsun amca?" Dediğimde amcam gözleri ile babaannemi gösterdi.

Başımı salladım. Amcam Kaan'a elini uzattığında Kaan elini öpmek üzere amcamın yanına gitti. Amcam, Kaan'a elini öptürecekti ki birden elini çekti. Kaan, amcamın elini öpmek için eğilmiş bir halde kafasını çevirerek bana baktı. Ne olduğunu anlamamıştı. Amcam,

"Sen bizim kızı alırsın ha?" deyip yerinden kalktığında Kaan da belini doğrulttu.

Tereddüt ederek amcamın karşısında duruyordu. Yüzünü göremesem de eminim sağ kaşı kalkmıştı ve amcamın söyleyeceklerini bekliyordu.

Amcam bana bakıp bir göz kırptıktan sonra yüzünde amcamı tanımasam korkacağım bir ifade belirdi ve Kaan'ın omzuna elini koydu.

"Bizden tarlaya girmeden kız alınmaz koçum."

Continuă lectura

O să-ți placă și

AŞK-I VUSLAT De Yazar Hanım

Ficțiune adolescenți

153K 4K 8
Ey Gece... Karanlığın en zifirisinde bile hatırlatmaktan kaçtığım kara gözleri misafir edersin zihnimin ona ayrılmış yegane bölgesinde. Bana karanlık...
2.2M 131K 61
Wattpad de bu isim ile yayımlanan ilk ve tek hikayedir. Çalınma durumunda yasal yollara başvurulacaktır. BIÇAKÇI aşiretinin ağası Hüseyin Alaz'ın tö...
16.2K 546 41
İnsan hiç adını bilmediği birisine aşık olur mu? Olmaz demeyin çünkü ben oldum Hemde çok fazla... Aslı'nın adamına kavuşma hikayesi bu ... Çıkmaz s...
YAKAMOZ De Olric

Ficțiune generală

6.7K 308 52
Her şey o kadar karmaşıktır ki bazen çözmek yerine kesip atmak istersiniz. Bazı hayatların içinde yalan o kadar çoktur ki gerçeği bulamazsınız. Bazı...