Ya'saklı Bahçe

By suleeterzi

350K 21.5K 5.2K

Ailesinin zoruyla sevgilisinden ayrılan Ecrin arkadaşının yanına gönderilir ve orada bir adamın kızına bakıcı... More

❀Ya'saklı Bahçe❀
1.Bölüm ❝Yasağa Koşmak❞
2.Bölüm ❝Uzağı özlemek❞
3.Bölüm ❝Yakından Kaçmak❞
4.Bölüm ❝Sebebi sevmek❞
5.Bölüm ❝Yasağı hissetmek❞
6.Bölüm ❝Duygulardan korkmak❞
7.Bölüm ❝Gerçeklere koşmak❞
8.Bölüm ❝Acılardan kaçmak❞
9.Bölüm ❝Farkına Varmak❞
10.Bölüm ❝Karar Vermek❞
11.Bölüm ❝Gerçeği görmek❞
12.Bölüm ❝Yardım Etmek❞
13.Bölüm ❝Karşılığımı Almak
14.Bölüm ❝O Beni Anladı❞
15.Bölüm ❝Sakat Oyun❞
16.Bölüm ❝İyiliğini İstemek❞
17.Bölüm ❝Yeni yol bulmak❞
19.Bölüm ❝Yeni Duygular❞
20.Bölüm ❝Hırsı hatırlamak❞
21.Bölüm ❝Kırgınlığı tatmak❞
22.Bölüm ❝Bakışlara dalmak❞
23.Bölüm ❝Sınırı tanımak❞
24.Bölüm ❝Ön yargısız tanımak❞
25.Bölüm ❝Başkasıyla paylaşamamak❞
26.Bölüm ❝Karşındakini görmek❞
27.Bölüm ❝Aradığını bulmak❞
28.Bölüm ❝Uzak duran yakın❞
29.Bölüm ❝Yabancı olan tanıdık❞
30.Bölüm ❝Soğuk yakınlık❞
31.Bölüm ❝Uzak sıcaklık❞
32.Bölüm ❝Duyguları açıklamak❞
33.Bölüm ❝Ne kadar istediğini görmek❞
34.Bölüm ❝Masum sanmak❞
35.Bölüm ❝Kıymet bilmek❞
36.Bölüm ❝Tatlı anlar❞
37.Bölüm ❝Ona kavuşmak❞
38.Bölüm ❝Bir olmak❞
39.Bölüm ❝Aşkı tatmak❞
40.Bölüm\FİNAL ❝Sıcaklığında kaybolmak❞

18.Bölüm ❝Arada kalmak❞

3.5K 274 43
By suleeterzi

Keyifli okumalar ballı çöreklerim <4

18.Bölüm | SEZON FİNALİ

          Vural Beyin elindeki anahtardan çıkan şıkırtılar tüm apartmanda yankılanıyorken gergin bir soluk aldım ve omzumun üzerinden merdivenlere doğru baktım.

          Nedense bazı şeylerin yanlış gittiğini düşünüyordum.

          Göğsümün tam ortasına oturan ağrının bir anlamı olmalıydı. Soluğumu yavaşça dudaklarımın arasından bıraktığımda tam ortasına bıçak saplanmıştı sanki. Ben hareket ettikçe sızlıyordu.

          Sakin ol Ecrin! Eğer Vural Bey o kadına gerçekten de güvenmeseydi kızını aşağıda bırakmazdı! Bunun endişesini yaşaması gereken sen değilsin.

          Peki ama neden... Neden Melina'yla ilgili en ufak bir konuda bile telaşa kapılıyordum. Hemen midemde o huzursuz edici ağrılar oluşuyordu. Melina'nın tüm sorumluluğunu üzerimde hissediyordum.

          Kilidi açtıktan sonra bir adım geri çekilip bana doğru baktı ve geçmem için.

          İçimde biriken gerginliği ona yansıtmamak için suratıma ufak bir tebessüm kondurarak içeri geçtim. Yere baktığım için saçlarımın suratımın iki tarafını da gölgeleyen saçlarımı ellerimin tersiyle omuzlarımın ilerisine attığımda etrafa bakınırken ardımdan kapının kapandığını işittim.

          Hol, kapıdan çıkan tok sesin yankılanabileceği kadar boştu. Ayakkabımın topuğundan çıkan seslerde az önceki yankılanmaya eşlik ettiğinde Ayşan'ın söylediği yere doğru ilerliyordum.

          "Bu kat aşağıdan daha küçük sanki değil mi?"

          "Evet." Bana da öyle gelmişti.

          Adım sesleri hızlandığını işitsem de duymazdan gelerek koliye doğru eğilecekken çoktan önüme geçmişti.

          Sırtımı doğrultarak akı daha fazla olan gözlerimle ona baktığımda kafası karışmışa benziyordu. Ona bu konuda hak verebilirdim. Geçen gün söylediklerimle, bugün yaptıklarım tutmuyordu. Kafasını karıştırıyordum.

          "Sen..."

          Sabahki soğuk ifadesini kaldırdığı gözlerine bakarken içerisinde beslediği o kırgınlığı hissedebiliyordum.

          Bu, herkese karşı koruduğu ancak yalnızca istediği zamanlarda kaldırdığı bir kalkandı...

          Hislerini gizlediği kalkan...

          Tamamen şeffaf bir biçimde kendi ellerimle oluşturduğum o kırıklıklarla yüzleşmek canımı acıttı.

          Bunu yalnızca kızının ve senin iyiliğin için yapacaktım, özür dilerim.

          "Beni şaşırtıyorsun." Kelimeleri güçlükle bir araya getirerek dökmüştü dudaklarından.

          Evet, sabah apar topar buraya gelmemiz gerektiği için onunla konuşamamıştık. Her şeyi açıklamayı deli gibi istesem de fırsat olmamıştı, zaten anlatacaktım ancak şu an hiç sırası değildi.

          "Evet..." Göğsümü şişirecek kadar ağır bir soluk aldım ve etrafa bakınarak "aslında bakarsan sana anlatmam gereken şeyler var."

          Az önceki kırgınlığın yerini derin bir        endişe aldığında aceleyle konuştum.

          "Hayır, yani endişelenmeni gerektirecek bir durum yok ortada." Yani şimdilik.

          Ardından kendime gözlerimi devirerek yanından sıyrıldım ve kolilerin yanı başında durdum. Tam onlara doğru eğilecekken kolumdan tutup beni kendine döndürdüğünde bundan kaçamayacağımı biliyordum.

          "Ecrin," kaşları çatıldı "sen neyden bahsediyorsun?"

          Aklımın yarısı hâlâ Melina da olduğu için içimdeki endişe giderek büyük bir tahammülsüzlüğe bırakıyordu yerini.

          Kolumu nazikçe parmaklarının arasından sıyırdım ve yumuşak bir sesle konuştum. "İnan ki bir sorun yok. Şu spa dan bir çıkalım, eve gittiğimizde konuşuruz, olur mu?"

          İki gözüne de dikkatlice baktım. Tatmin olmasa da yeri ve zamanının olmadığının o da farkındaydı.

          Kafasını uyuşuk bir tavırla salladı ve kabullendi.

          "Peki."

          Bedeninin ardındaki kapalı duran kapı gözüme çarptı. Yerdeki kolilerden birini alıp kapıyı açtıktan sonra asansörün kapısını açarak kenarına koydum ve açık durmasını sağladım.

          "Şunları yerleştirelim artık."

          Orta boyutta koliler olsa da az oldukları söylenemezdi.

          Tekrardan içeri geçerek diğerlerini de taşımaya başladığımda bana yardım ediyordu...

          Son koliyi almak için geri döndüğümde emin olmak için etrafa tekrardan bakındım, başka hiçbir şey kalmamıştı.

          "Tamamdır, gel bakalım." Kenarlarından tutup kaldırdığımda bunun diğerlerine nazaran çok daha ağır olduğunu fark etsem de belli etmeden dişlerimi sıkarak dirseklerimin üzerinde tutmaya çalıştım ancak anında sırtım titremeye başlamıştı.

          "Ecrin, onu ben taşırım bırak!" Dairenin dışından gelen sesi hızla yakınlaştığında daha onun gelmesine fırsat kalmadan dirseklerimin arasından kaydığında bükülü duran dizlerimden güç alarak koliyi tutmaya çalıştığımda düşmesine fırsat kalmadan Vural Bey geldi ve kollarımın altından dirseklerini bağlayarak kutuyu tuttu.

          "Sana demiştim."

          Düşmekten kurtardığı kutuyu iyice alttan kavradıktan sonra sert bir soluk verdiğinde nefesi hemen çenemde bitmişti.

          İçinden ateş çıkan gözlerim iznim olmadan kalkarak onu bulduğunda daha önce onu bu kadar yakından bakmadığımı, yakınlığımızın gereğinden fazla olduğunu fark ettim.

          Bedenim anında tehlikenin sinyallerini vermeye başladığında kalbim şakaklarımda atıyordu sanki.

          Bıraktığı soluğu olduğu gibi alıyor, ağzımdan ona geri veriyordum.

          Açık gri renkteki gözlerinin kısa süre içerisinde bu kadar hızlı kararması nutkumun tutulmasına sebep oldu. Ellerimin altındaki bileklerinden atan damarlarının sert hareketlerini derin manevralarla hissediyordum.

          O an dünyada ondan ve benden başka hiçbir şey yoktu sanki.

          Ensemde oluşup hızla artan elektriklenmeyle beraber irkilerek bedenimi geri çektiğimde kolinin ağırlığı nedeniyle ellerim hâlâ orada, ellerinin üzerindeydi.

          Farklıydım, farklıydık...

          Gözleri daha öncesine olmadığı kadar yoğun bir anlamla bakıyordu.

          Daha önce bana beğeniyle veya farklı bir niyetle bakan erkek suratı gördüğüm olmuştu ancak... Bu yoğunluk, öylesine çok koyuydu ki...

          Kendimi dünyanın gelmiş geçmiş en güzel manzarası gibi hissetmiştim.

          Kirpiklerini indirerek gözlerini sakladığında bıraktığı sert soluklarla beraber gözlerim boynunda belirgin bir ahenkle oynayan adem elmasına takıldı.

          Öylesine belirgin ve kıvrımlıydı ki gözlerimi oradan almam kolay olmamıştı.

          O an, dişlerimi sertçe birbirine bastırmaktan damaklarımın sızladığını fark ettim.

          Aramızda öyle bir çekim vardı ki biraz daha ondan uzak kalmasam seline kapılıp gidecektim, kendime engel olamayacaktım. Yüreğim neredeyse ağzıma kadar çıkıp atmaya başladığında her an patlayacakmışım gibi hissediyordum.

          Aldığım soluklar artık beni boğuyordu.

          Damağımdaki kuruluğu gidermek istercesine yutkundum ve parmaklarımı o sıcak tenden ayırmak niyetiyle kolinin altından kendime doğru sıyırmaya başladım.

          Dolgun ve şekilli dudaklarından titrek bir soluk bırakarak tutuşunu gevşetti ve bana izin verdi.

          Ateşe değmiş gibi hızla kendimi geri çektim ve ondan uzak durdum. Bedenim geride dursa da bakışlarımdaki yırtıcılığı hissedebiliyordum. Bu yüzden gözlerimi kapatarak onunla yaptığımız sessiz iletişime bir son verdim.

          "Kapıyı açayım!" Alelacele bir tavırla asansöre doğru koşturduğumda bedenimde biriken hisler kendimden utandırıyordu beni.

          Aptal Ecrin, aptal!

          Her ne kadar damaklarım ağrısa da dişlerimi yine de birbirine doğru kenetlemeye devam ettim.

          Asansörün önündeki koliyi alıp içeridekilerin üzerine bıraktıktan sonra kapıyı açık tutmaya devam ettiğimde yaklaştığını hissediyordum.

          Gözlerim yerdeki mermerin üzerindeydi, ona bakmaya cesaretim yoktu.

          Burası, Melina'nın girmediği bir yuva olduğundan mıydı o pervasız doğan hislerim? Sanki dünyada ikimizden başka kimse yokmuş gibi olmuştu. Bu kesinlikle lafta değildi, birden herkesin varlığı silinmiş, aramızdaki yoğun akımın esiri olmuştum.

          Az daha kendimi tutamasaydım... Kaşlarımı çatarak gözlerimi sıkıca yumdum. Düşünmek bile istemiyordum. Öyle bir durumda kendimi asla affetmezdim.

          Yaklaştı, yaklaştı ve yaklaştı.

          Bedeninin giderek devleştiğini hissettiğimde yanında küçücük kalmıştım sanki.

          Asansörün içine girince gereğinden fazla orada öylece dikili kaldığımı hissederek bakışlarım ona doğru kalktığında onun da hâlâ kendine gelemediğini fark ettim.

          Boğazını güçlükle temizledi ve "gelsene." Dedi.

          Ancak yanlış olan bir şeyler vardı.

          Yanlış duyguların sinyalleri varken, kolilerin de sıralanmasıyla o daracık kalan asansöre onunla nasıl binecektim?

Bakışlarım kısa süreliğine merdivenlere kaydı.

Bu sence de saçma olmaz mı Ecrin? Ne diyeceksin adama? Ben sizinle yakın olmaya katlanamıyorum mu?

Bu, yalnızca durumumun ne kadar vahim olduğunu öne sürmeme sebep olurdu.

Yalnızca birkaç saniye sürecek, bin ve ondan tarafa bakma!

Daha fazla beklememek için tırnaklarımı avuç içlerime batırdım ve hızlıca asansöre binip kapıyı kapattım.

İçeri girmem ve kapının da kapanmasıyla iyice ufalan asansörün içinde sıkıntıyla solumaya başladığımda hızlıca alt kata bastım ve beklemeye başladım.

Kenardaki kolilerden dolayı hareket edecek pek bir alanımız yoktu. O da tam karşımda, iki adım ötemde sabit duruyordu.

Bakışlarım ayaklarındayken asansör aşağı doğru hareket etmeye başlayınca rahat bir soluk verdim. Neyse ki birazdan bu işkence bitecekti.

Bakışlarım daha gözlerini bulmadan asansörün hareketi birden sert bir şekilde kesildiğinde irkilerek ona baktım ardından kafamı çevirip kapıya baktığımda iki katın da arasında kaldığımızı gördüm.

"Nasıl ya?"

İrice açılan gözlerle oraya bakmaya devam ettiğimde istifini bozdu ve o kapının hemen önünde durdu.

"Asansörde mi kaldık?"

Ağzımdaki kuruluk hızla artmaya devam ettiğinde o anki adrenalin görüş açımı kapatan sırtıyla beraber çok farklı duygulara karışıyordu.

          Öfkeden neredeyse ağlayacak raddeye kadar geldiğimde omzunun üzerinden bana doğru baktı ve düz ifadesiyle konuştu.

          "Evet, asansörde kaldık."

          Sanki onun söylemesiyle beraber bu görünürde bariz olan gerçekler tescillenmiş gibi elimi alnıma vurarak ofladım ardından bir şey hatırlamış gibi ellerimi çırparak "telefon, telefonum!"

          Telefonum üzerimde değildi, aşağıda kalmıştı. Gözlerim dehşetle parlayınca üzerini işaret ettim "telefonun yanında mı?"

          Dudaklarını birbirine bastırarak gülümsedi "sakin ol Ecrin, acil yardım düğmesi var zaten."

          O düğmeye bastığında hiçbir şey olmamıştı.

          "Sadece onun için değil, Arşan'ı arayıp haber ver, Melina'nın nasıl olduğunu bilmem gerekiyor."

          Üst üste gelen tüm bu aksilikler beni iyice zıvanadan çıkartıyordu.

          Sanki her an birisi onu kapıp kaçacakmış gibi!

          O kadar çok korku doluydum ki... Sanki Melina'yı Neşe değil de ben doğurmuştum.

          Tek kelime etmeden telefonunu çıkartıp Arşan'ı aradığında çağrının düşmediğini bende duyabiliyordum.

          Telefonu kulağından uzaklaştırarak söylendi "çekmiyor."

          "Hay aksi!"

          Asansörün yük bilgisine baktıktan sonra bakışlarını kısaca kolilerde ve benim üzerimde gezindirdikten sonra "ağırlıktan dolayı kaldık herhalde." Dedi.

          Tüm çaresizlikler dört bir koldan bana tutunuyordu sanki. Bedenim, zihnim... Aynı zamanda birçok duyguyla kuşatılıyor, beni iyice çaresiz bir hale sokuyorlardı.

          Hemen önümde tüm güzelliğiyle durmasına daha fazla dayanamadım ve kapıya doğru dönerek bağırdım.

          "Orada kimse var mı? Asansörde kaldık!"

          "Ecrin sakin ol. Zaten birazdan gelirler."

          Nasıl bu kadar rahat davrandığına bir türlü anlam veremiyordum. Hırsla ona doğru döndüm ve "Melina'nın iyi olup olmadığından emin olmalıyım."

          Açık renk gözlerinin içi yumuşadı, "asansörde kalan Melina değil Ecrin, sakin ol. Ayrıca yanında Arşan var."

          "Bende bu yüzden huzursuzum zaten!" Tüm hislerim birden dudaklarımdan döküldüğünde gözlerim irice açıldı.

          Ben kim oluyordum ki olmayan haddimle, onun arkadaşından kızını korumaya çalışıyordum?

          Kesinlikle deli olduğumu düşünecekti.

          Alt dudağımı dişlerimin arasına alıp ezdiğimde üzüntü dolu bir ifade suratıma çöktü, kendimi aptal gibi hissediyordum.

          "Ben..." Dolan gözlerimi etrafta gezdirdikten sonra hislerimi gizlemek istercesine suratına baktım ve güçlükle konuştum. "Affedersin, öyle söylemek istemedim." Kafamı onaylamaz anlamda salladığımda düşündüğümün aksine çok farklı anlamlar vardı o bakışlarda.

          Neden böylesine soluğumu kesecek kadar yırtıcı bakıyordu?

          "Neden bu şekilde düşündüğünü anlayabiliyorum. Neşe'nin yaptıklarından sonra arkadaşına güvenmemen normal." Beni hipnoz etmek istercesine başını onaylamaz anlamda salladı ve "ayrıca Melina'yı bu şekilde benimsemenden çok fazla etkileniyorum."

          Etkileniyorum.

          Etkileniyorum.

          Etkileniyorum.

          Şah damarımın sertçe atması yutkunmamı zorluyordu.

          Bu kadar açık sözlü olmak zorunda mıydı?

          Saçmalama Ecrin! Bilakis sana bir şey söylemedi, kızıyla ilgili bir durum bu! Ayrıca Vural, medeni durumuna göre usulsüz hiçbir hareket yapmaz ve o şekilde konuşmaz! Bir aptal gibi düşünmeyi kes artık!

          "Vural! Asansörde misiniz?" Arşan'ın sesi birden aramızdaki gerilimi kestiğinde gözlerime kadar yanıyordum sanki.

          Tekrardan o garip hisler bastırılmış, Melina'nın tedirginliği üzerime çökmüştü, işte tam olarak bu ikilemi yaşadığımdan bahsediyordum.

          "Evet, içeride kaldık!" Vural'ın sesiyle irkilerek kendime geldim.

          "Vural sakın bana tüm kolileri bir anda indirmeye çalıştığınızı söyleme bana!"

          Bakışlarımız kısa bir süreliğine sabit kaldığında tebessümünü tutamadan gülümsedi ve "sanırım öyle yaptık!"

          Tekrardan o garip hisler bastırılmış, Melina'nın tedirginliği üzerime çökmüştü. İşte tam olarak bu ikilemi yaşadığımdan bahsediyordum.

          Dışarıdan boğuk bir şekilde Arşan'ın soluk alışverişlerini duyuyordum. Bu duruma canı sıkılmıştı. Verdiği tepki fazlasıyla doğal gelmişti.

          "Arşan Melina ne yapıyor?"

          "Küveti hazırladık, şimdi içine sokacağız, görevliyi de arayacağım, şimdi gidiyorum Melina huysuzlanmasın!"

          Duymamız için gereğinden de fazla bağırarak konuşmuştu. Gözlerimi devirerek soluğumu bıraktığımda giderek uzaklaştığını işitebiliyordum.

          "Bak gördün mü Melina güvende."

          "Ee, biz ne yapacağız şimdi?"

          İşte o anda tekrardan her şey az önceki gibi olmuştu. Arşan'ın gitmesi ve Melina'nın güvende olduğunu bilmem zihnimin bir kısmını sakinleştirmişti. Ürkek bakışlarla ufak asansöre baktım. Az önce birkaç saniye yalnız kalmaya cesaret edemiyorken şimdi ne kadar süre Vural Beyle yalnız kalmam gerekecekti?

          "Bekleyeceğiz."

          Başım hafifi öne doğru eğilince saçlarım tekrardan suratımı gölgeledi. Kulaklarımın arkasına iliştirirken dikkatimi farklı bir yöne çekmek için içimden koyunları saymaya başlamıştım.

          "Aslında beklerken az önceki konuyu konuşabiliriz."

          Neyden bahsettiğini anlamadığım için kafamı kaldırıp gözlerine baktım. Kollarını göğsünün altında bağlayarak omzunu kolilere yasladı ve bir bacağını diğerinin önüne attı.

          "Mesela bana o gün neler olduğunu söyleyebilirsin."

          Şimdi mi? Burada?

          Tamam, evet. Tabii ki de onunla bir asansörde kalmayı ve Erkan'ın tüm yaptıklarını anlatmayı planlamamıştım. Bu yüzden garip gelmişti.

          "Her zamanki gibi bahçede oturup çaylarımızı içerken anlatmayı tercih ederim."

          Ben konuştukça kaşları yukarı doğru kıvrıldı. Ardından burnunu çekti ve kafasını umursamaz bir biçimde onaylar anlamda salladı.

          "Tamam, sen bilirsin."

          Ardından aramızda garip bir sessizlik oluştuğunda huzursuz olarak kollarımı göğsümün altında bağladım. Ne kadar süre geçmişti, bir dakika? İki dakika? Şu anda saniyeler bile asırlar gibi geçiyordu.

          Boğazımı temizleyerek çenemi dikleştirdim.

          "Aslında bakarsan anlatabilirim, hazır başka bir işimiz de yok."

          Kafası aşağı doğru eğik duruyorken kirpiklerinin arasından bana çıra gibi bakıyordu.

          Sıkıntıyla aldığım soluklar sıklaştı. Sırtımı asansörün kabinine yasladım ve kendime bağladığım kollarımı daha da sıktım.

          "Yani şey öncelikle geçen gün biraz sert konuştum seninle."

          "Biraz?" Ürkek bakışlarım gözlerini buldu, tek kaşını kaldırarak sormuştu. Tam da şu anda masum bir çocuğu andırıyordu.

          "Fazla sert." Kafasını salladı.

          Sertçe yutkundum. "Ben bilerek o şekilde davrandım. Yani Melina'ya bakmaktan yorulduğum falan yok." Ona bakmadan anlatmaya devam etsem de son söylediklerimle beraber ifadesinin sertleştiğini hissedebiliyordum. Erkan'ın bu işte bir parmağının olduğunu anlamıştı.

          "O şerefsiz mi?"

          "Yani, evet." Yumruklarımı sıkıyordum.

          "Sana ne söyledi, Ecrin?" Öylesine genizden gelen tehlikeli bir sesti ki bu bende, devamını anlatmama isteği uyandırıyordu. Neyse ki şu anda asansörden çıkıp gidemeyeceğine göre elimi çabuk tutmam gerektiğini hissettim ancak yine de Erkan'ın söyledikleri iki dudağımın arasından çıkmıyordu.

          Özellikle Vural Beyle bana yaptığı yakıştırma... Bunu nasıl söyleyecektim ki...

          "Ecrin, nerede çıktı karşına?" Bir anda önüme geldiğinde az önceki o rahat tavrından eser kalmamıştı. "Bir şey yaptı mı sana?" Üzerindeki gerilim giderek artıyor, aynı düzeyde beni de yükseltiyordu.

          "Hayır bir şey yapmadı." Bunun cevabını duymasa ölecekmiş gibi baktığı için bir an önce söylemek istedim. Sertçe yutkundu ve beni dikkatle dinlemeye devam etti, bir an önce olan biteni öğrenmek istiyordu.

          "Öyleyse ne?" Bakışları hızla iki gözümün arasında gidip geliyordu. Kanında olan kaynamayı tüm damarlarımda hissediyordum.

          "Son mahkemenin olduğu gün, biraz endişeliydim ve Melina'yla beraber parka gittik. Bankta otururken yanımıza geldi." Gözlerindeki kararmadan ürksem de etkilenmemeye gayret ederek "sizin yanınızdan ayrılmamı istedi."

          Tek kaşı yukarı doğru kıvrıldı "neyin karşılığında?"

          Boğazım kurudu. Bu utancı hissetmesi gerekenin ben olmadığımı bilsem de gözlerimi kaçırarak "aramızda bir şeyler olduğunu düşünüyor ve..."

          "Ve?"

          Boğazım öylesine düğümlendi ki orada kalan tortuyu gidermek için öksürmek zorunda kalmıştım. O küçük kabin Vural Beyin gerginliğiyle giderek ufalırken "çirkin şekilde ima etti bunu farklı açılardan çekilen fotoğraflarımızı gösterdi bana."

          Akı kızaran gözlerimi ona doğru kaldırdım "Bahçedeyken bizi çekmiş. Açıdan dolayı yakınlığımız farklı algılanabilir."

          Dudaklarımdan çıkan son kelimelerle beraber iki adım uzağımda duran suratı sabit kalsa da neden daha yakın gibi geliyordu?

          Utanarak bakışlarımı kaçırdım. "Karını öğrenmiş, yani olan biteni biliyor. O görüntüleri Neşe'ye göndermekle tehdit etti beni."

          Ağzından öylesine sert bir küfür savruldu ki irkilmeden edemedim.

           "Affedersin." Tek eli pantolonunun kemerindeyken, diğeri çenesinin üzerindeydi, işaret parmağıyla alt dudağına dokunuyordu.

          Az öndeki sert gafın ardından gelen bu nezaket sahibi ses beni dumura uğrattı. İnanamadan ona bakmaya devam ettiğimde kararan bakışları gölgelenmişti, bir şeyler düşünüyordu. Ardından inanamadan bakışlarını kaldırdı ve gözlerime baktı.

          "Sen de bu yüzden o pisliği dinledin öyle mi?"

          Beni suçlamasını, eski aptal erkek arkadaşımı onlara bela ettiğim için kızmasını bekliyordum ancak o... Bunu aklından bile geçirmemişti. Neden beni bu kadar önemsiyordu ki?

          "Mahkeme sürecini mahvedemezdim, Melina'ya bu kötülüğü yapamazdım."

          "Bu şekilde bana iyilik yaptığını mı sanıyorsun?" Suratını buruşturarak konuşmuştu.

          "Evet, size bir zarar olmayacaktı."

          Bir adım attı ve aramızda ufacık bir mesafe kaldı. Göğsünden yayılan o temiz yatıştırıcı kokuyu haddinden daha da fazla içime çektim.

"Peki ya sana olan zarar? Bununla nasıl mutlu olacağımı düşünürsün?"

Benden ete yapışan bir keneymişim gibi kurtulmak isteyeceğini düşlerken o... İnanamıyordum. Hayatında en çok kızına değer veriyordu, ikisini de tehlikeye atabilecekken Vural Bey...

"Ben..." Kalbim daha da hızlandı ve göğüs kafesimi delip geçecek gibi oldu. Aldığım soluklar beni boğuyorken bir adım geri çekilecek yerim dahi yoktu.

"Ben size zarar verebilirim."

Vural Beyin bakışları öylesine kendinden emin ve kararlıydı ki... Karşısında etkilenmemek mümkün değildi.

Diğer erkekler gibi değildi o... Ne yaptığı ne istediği belli olmayan erkekler gibi.

Ne istediğini bilen, istediğini de sonuna kadar alan bir adamdı Vural Bey.

"Ecrin!"

Adım dudaklarından öylesine keskin ve hükmedici bir şekilde döküldü ki irkilmeden edemedim.

Dudaklarından çıkan bir siren gibiydi ismim. O anki mayhoşluğu aldı götürdü, sert bir hayat öpücüğü gibi canlanmama sebep oldu.

Sırtımı dikleştirdim ve soluk soluğa kaldım.

"Benimle ilgili olan kısımları düşünüp endişelenmekten vazgeç, bu uğurda nasıl kendini harcarsın?"

Bir yandan konuşuyor, bir yandan da söylediklerine kendi bile inanamıyordu.

"Kendi değerinin farkına var artık. Daha fazla kendini hor kullanmana izin vermeyeceğim."

Karşımdaki bu kararlı olan adam ağzını her açışında büyüleniyordum. Sihirli sözcükleri kullanarak beni etkisi altına alıyordu sanki...

          Erkan bugüne kadar hep kendini düşünmüş, beni de bir el bezi gibi kullanarak ezip geçmişti. Psikolojik açıdan uğradığım manipülasyonun haddi hesabı yokken, hayatımın her anında figüranı oynamışken bu adam bana ne söylüyordu böyle?

          Çıkıp kahramanı olduğum bu hayatın başrolü olmam için kendi çıkarlarını gözetmeksizin beni zorluyordu.

          Normalde insanlar, kendilerine ufacık zararı dokunabilecek kişileri tek seferde harcamaz mıydı?

          Bir vebalı gibi onlardan anında uzaklaştırır, bencilce kendilerini korurlardı.

          Ama bu adam... Bu adam o babacan tavrıyla her zaman benim yanımda olmuştu.

          O kendini bilen adamlardan da değildi.

          Hani o sürekli karşısında bir aptal varmış gibi ne yapacağını direten, karşısındaki kadının zekasını hor görerek çaktırmadan onu aşağıya çekenlerden de değildi.

          Vural Bey bana kendimi işe yaramaz bir aptal gibi hissettirmiyordu.

          Yalnızca gitmem yere kadar eşlik ediyordu.

          Nutkum tutulmuş bir vaziyette ona bakmaya devam ediyorken konuştu.

              "Eğer birini korumak istiyorsan, kendini koru Ecrin, o canavardan."

          Buruk bir tebessüm oluştu dudaklarımda.

          "Peki ne değişti de bunları bana anlattın?" Siniri hali hazırda dursa da bastırıyordu. Tamamını bana gösterip ürkütmek istemiyordu, kendine sahip çıkıyordu.

          "Hazal'la konuştum. Bu konuda bana biraz yardımcı oldu. Sizin bahçedeki kamera kayıtlarından aramızda bir şey olmadığını açı farkıyla ispatlayabileceğini söyledi. Bu sayede ikna oldum."

          Suratına öyle çok ifade yerleşiyordu ki her birine ayak uydurarak seline kapılıp gidiyordum. O yoğun öfkenin arasına sinen şefkat ne kadar da tatlıydı ne kadar da yumuşaktı... Kendimi, hiç tatmadığım güvenin içerisinde hissediyor, pamuklara sarılmış gibi gevşeyerek benliğimi oracıkta bırakmak istiyordum.

          "Yani yine bizim çıkarımız içindi hepsi." Cevap vermedim. "Senden ona dönmeni istedi değil mi o şerefsiz?" Bakışlarımı kaçırdım. Karşımdaki erkek öfkeden delirmek üzereydi ama korkmuyordum. İlk defa bir erkeğin öfkesinden korkmuyordum. Bu normal miydi? Şu an bile huzurlu ve mutlu hissetmem normal miydi?

          Bu adam öyle akıllıydı ki eninde sonunda mantıklı davranacağını hissediyordum. Onu durdurmak, sonraki adımını düşünmek zorunda değildim. Şimdi şimdi anlıyordum.

          O ani gelen erkeklik egolarıyla, millete bir şeyler ispatlamak için aptalca davrananlardan değil de gerçekten de delikanlı olanlardandı Vural.

          Soluğumu rahatça bıraktım.

          Bunca zaman Erkan'ın bir adım sonrasını her seferinde düşünmek zorunda kalmıştım. Meğerse yıllarca ona, sevgili adı altında bir bebek gibi bakmıştım. Benim gibi olan belki de ne çok kız vardı.

          Erkek arkadaşıyla arasında bir ilişki olduğunu sanan, onu "düzeltme" adı altında kendini paralayıp, ruh sağlığını bozup tüm özgüvenini kaybeden...

          İlişki böyle bir şey miydi? Sevgili olmak bu muydu?

          İki insan birbirini severse adı aşk olur, bunu yaşarlarsa da sevgili olurlardı. Aşk güzel bir şeydi. Temiz ve saf duygularla yaşanılırsa güzeldi.

          Çeşitli stratejilerle yaklaşılıp, karşısındaki kişi bir oyunmuş gibi ona hileli planlarla yaklaşılırsa bunun adı ilişki değil, pis bir oyun olurdu.

          Tüylerim ürperdi. Meğer ben o ilişki olarak nitelendirdiğim pis oyunlardan birini yaşıyormuşum yıllardır. Yine de irkilmedim. Farkında oldukça sırtım dikleşti, çenemi yükselttim ve rahatça soluğumu bıraktım.

          "Ecrin, bana ona dönmeyi düşünmediğini söyle."

          Sesiyle beraber düşüncelerimden sıyrıldım ve çatık duran kaşlarına, ardından da endişeden boğulmuş olan suratına baktım.

          "Hayır, bunu tabii ki düşünmedim." Başımı onaylamaz anlamda salladım. "Sadece sizinle ilgili olan kısmı yapıp diğerini de halledecektim bir şekilde."

          Kısa süreli bir sessizlik olduğunda şakaklarım öyle çok yanıyordu ki ondan gelen soluklar dar kabinin ısısını mümkünmüş gibi daha da yükseltiyordu.

          "Ecrin."

          Fısıltıyla dökülen adımı işittiğimde sırtım gıdıklandı. Her geçen saniye tahammül sınırım biraz daha aşılıyordu sanki. Bakışlarım yorgunlukla kısıldı, kendimde bulabildiğim gücün son kuvvetiyle ona baktığımda kalbim öylesine sert atıyordu ki canım acıyordu.

          Kenarları kızaran gözlerine suratındaki pembelik eşlik ediyordu. Dalgalı saçları iyice karışmış, tüm duyguları yaşayan suratı olabilecek en güzel formunda karşımda duruyordu.

          O da kendisiyle başa çıkmaya çalışıyordu, zorlanıyordu.

          Her geçen saniye ikimiz içinde daha zor oluyordu.

          Sıkıntıyla soludum ve kapıya baktım.

          Lanet olsun! Ne zaman gelip çıkartacaksınız bizi?

          Göğsünden yayılan o temiz koku, benim kokumla harmanlandığında başım dönüyordu. Yakınlığı, duruşu, sesi her şeyi...

          Her şeyiyle beni etkisiz hale getiriyordu.

          Üst kattaki dairede olduğu gibi hissettim ve birden tüm dünyam o oldu sanki. Yanlış olan hiçbir şey yoktu. Yalnızca o ve ben vardık. Aramızda tutturulan bu nefis enerjinin başka hiçbir sebebi olamazdı yoksa...

          Ateşle barut yan yana durmaz lafını saç tellerime kadar hissettiğim o anda kuruluktan birbirine yapışan dudaklarımı güçlükle ayırdım ve zayıf olan sesimle konuştum.

          "Vural Bey... Benden uzak durun lütfen."

          İşte bunlar benim son çırpınışlarımdı, başka dayanacak takatim kalmamışken onun benden daha güçlü olmasını ve bu yanlışa engel olmasını bekliyordum.

          Zor da olsa sözümü dinledi. Birkaç adım geri çekildiğinde onun da sırtı asansörün kabinine yaslanmıştı.

          Bu sayede bedenini daha kapsamlı bir açıyla görmek bana iyi gelmiyordu. İçime doğru sağlam bir küfür savurduğumda terleyen avuç içlerimi sıktım. Her saniye bir asır gibi geçtiği için gücüm giderek tükeniyorken daha fazla dayanamadım ve beni dinlemesine rağmen ben kendimi dinlemeden ona doğru ilerledim.

BÖLÜM SONU

Continue Reading

You'll Also Like

10.9M 358K 70
Karanlığın Aç Çocukları Serisi, Akılbaz (1.kitap) ve Canbaz (2.kitap) olmak üzere burada yayımlanmaktadır. ____ Parmak uçlarım geniş omuzlarına doku...
9M 567K 54
Gözlerinizi açtığınızda yıkılmış bir evde uyanacaksınız. Tek çıkış yolunuz yerin altı olacak. Kendinizi bulduğunuz çıkış noktası her bir yanı kameral...
111M 4.5M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...