disiplin

By simaayss

2.6M 191K 105K

Yeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını... More

TANITIM
1 - Yaralı Çehreler
2- Ocakbaşı
3- Sarhoş Bedenler
4- Sorgulanan Suretler
5- Sinir Harbi
6- Titreyen Dizler Ve Çarpışan Kalpler
7- Şeytan'ın Kuklası
8- İki Kalp Tek Ritim
9- Erez Hattı
10- Sabah Rutini
11- Kararsızlığın Pençelerinde
12- Teslim Olmak
13- Ev
14- Bira Krizi
15- Korku
16- Geriye Kalan İzler
17- Enkazın Altında
18- Kabustan Uyanmak
19- Cinnet
20- Şafağa Kadar
21- Sanrı
22- Limonlu Kek
23- Bu Gece
24- Buğu
25- Tekel
26- Umutlar ve Hayaller
27- Gece Yarısına Kadar
28- Veli Toplantısı
29- Sınırları Aşmak
30- Paramparça
31- Artçı Sarsıntı
32- Sonumuz
33- Umut ve Çaresizlik Arasında
34- Kutlama
35- Betül
36- İlk Çatlak
37- Yıkıntı
38- Kördüğüm
39- Akşam Yemeği
40- Sinirli Şirin
42- Gecenin Işıltısı
43- Kıskançlık
44- Özlem Dolu Bedenler
45- Ayrılık
46- İzmir
47- Metro
48- Huzurun Kıyısında
49- Meyus
50- Köprüden Önceki Son Çıkış
Final
Özel Bölüm - Düğün
Özel Bölüm - Kedi Yuvası

41- Gerçekler

40.8K 3.1K 2.3K
By simaayss

Medya: Bera ve Devran
Şarkı- Teoman, Güzel Bir Gün

Arkadaşlar çok uzun bir bölüm, yavaşça okuyun...

Elime tutuşturdukları mısırları kucağımda sıkıca tutarken Devran biletleri alıyordu, yanımda Hasan vardı. Onun da elinde içecekler duruyordu.

Devran ben ve Hasan sinemaya gelmiştik, diğer üçlü de işleri olduğunu söylemiş ve bizi bırakıp gitmişlerdi. Aslında biraz da zorla göndermiştik, peşimizde geziyorlardı sürekli ve yok bunu yapamazsınız onu alamazsınız oraya gidemezsiniz diye konuşuyorlardı. Bizde çözümü onları postalamakta bulmuştuk. Şimdi de güzel bir korku filmine girecektik, ben istemiştim.

Bakışlarım duvardaki aynaya kaydığında kısaca kendime baktım. Bugün tamamen siyah giyinmiştim. Beyaz tişörtümün üzerine Erez zorla siyah bir polar giydirmişti, altımda siyah bol bir eşofman ve beyaz spor ayakkabılarım vardı. Kafamda ise siyah bir şapka duruyordu.

Devran elinde biletlerle yanımıza geldiğinde Hasan "Şükür.." diye mırıldandı. Hasan sabahtan beri elindeki kola şişesini içiyordu ama içinde kola olduğundan emin değildim. Çünkü konuşmasında bir pelteklik vardı.

"Ne yapayım pezevenk, biletleri verdi de ben mi orada bekledim?" Devran Hasan'a laf yetiştirirken bir yandan da elimdeki mısırları alıp bana biletler verdi.

Daha sonra bakışları bana döndü. "Yoruldun mu sen bebeğim?" diye sordu ılımlı bir sesle. Hasan homurdandığında sırıtarak Devran'ın yanağını öptüm. "Yorulmadım ama sıkıldım, ne zaman seans"

"İki dakikaya başlar, girelim hadi" dediğinde kafamı salladım. Yürüyeceğim sırada telefonum çaldığında elimi cebime attım, diğerleri de durmuştu. Erezdi. Aramayı cevapladım.

"Efendim" diye mırıldandım.

"Fıstığım, ne yapıyorsunuz? Kudurmuyorsunuzdur inşallah" dediğinde gözlerimi devirdim.

"Kudurmuyoruz Erez" dediğimde Devran'da gözlerini devirdi.

Çocuklarını alışveriş merkezine bırakıp sürekli arayarak kontrol eden aileler gibiydiler. Erez kapatıyordu Bera arıyordu, o kapatıyordu Uygar arıyordu...

"Yemek yedin mi?" dediğinde "Yedim" diye mırıldandım. Devran kaş göz işareti yaptı. "Ama kapat şimdi, filme gireceğiz"

"Ne filmi?" dediğinde nefesimi dışarı üfledim. "Ay Erez yine başladın ahiretlik sorularına, film işte"

"Bak bana bağırma oraya gelirsem ısırırım ağzını yüzünü" dediğinde sesindeki ciddiyet duraksamama sebep oldu.

"Hayatım kapatıyorum" dedim bıkkınlıkla. Bu manyak şimdi gelir dediğini yapardı, ağız tadıyla bir film izleyecektik.

"Tamam fıstığım, kudurmayın" dedi tekrar. "Özellikle o kuduruk Devrana söyle rahat dursun"

"Aynen aynen" dedim ve cevap vermesine izin vermeden telefonu kapattım.

"Hadi girelim" dediklerinde beraber üç numaralı salona girdik orta sıralardaki yerimize oturduk. Film yeni vizyona girmiş bir filmdi ve inanılmaz bir kalabalık vardı sinema salonunda.

Klasik bir Türk korku filmiydi. Bir kız var, içine cin kaçıyor, ayetler, dualar, korkunç sesler ve cini çıkartmak için filme dahil olan hoca.

Derin bir nefes alıp Devran'ın bana verdiği mısırdan bir iki tane ağzıma attım, bu mısırda tuzlu olmayınca boka benziyordu.

Reklamlar başladığı sırada önümüze üç adam oturdu, boyları çok uzundu bu yüzden görüş alanımız kapanmıştı. Kaşlarımı çattım ama bir şey demedim.

"Ekin" dedi Devran, telefonunu yüzüme tutmuştu. "Erez fotoğrafını istiyor, bir kadraja bak" dediğinde gözlerimi devirip şapkayla yüzümü gizledim.

"Çekme, istemiyorum" dedim, o manyağa bugün dört tane fotoğrafımı atmıştık zaten. "Ekin bak işte, rahat bırakmaz yoksa bizi"

"Bakmam" dedim inatla. Devran en sonunda pes edip telefonu indirirken bakışlarımız başlayan filme döndü ama göremiyorduk bildiğin.

Hasan "Arkadaşlar ben sadece çirkin bir ense görüyorum" dediğinde yanaklarımı şişirdim. Hasan'dan gelen bira kokusu kaşlarımı çatmamı sağlarken "Lan" dedim öfkeyle. Hasan'ın bakışları hızla bana döndü. "Ne içiyorsun sen!" dediğimde korkuyla yutkundu.

Elinden şişeyi zorla alıp kapağını açtım ve kokladım, biraydı. "Bu ne Hasan?" dedim sinirle.

"Hocam..." dedi ama cümlelerini toparlayamıyor gibiydi. "Hocam ben bilmiyorum o oraya nasıl girmiş" dediğinde kaşlarım daha çok çatıldı.

"Aptalsın" dedim birayı bırakırken. "Sizde hocam" dedi ama sonra ne dediğini fark etmiş olacak ki hıçkırıp "Siz değil hocam" diye düzeltti.

Kafası gitmişti bunun.

Önüme dönüp dudaklarım tekrar bir mısır atarken filmi görmek için olduğum yerde biraz kalkmak istedim ama bu seferde arkadakiler göremeyecekti.

"Film parası verdim bu andavalın ensesini izliyorum" dedi Devran sinirle.

Önümüzde oturan esmer, kirli sakallı çocuk duymuş olacak ki yavaşça arkasını döndü. "Bana mı dedin birader?" dediğinde olduğum yerde dikleştim.

"Yok size demedi" dediğimde adamın bakışları bu sefer bana döndü. Hasan olaya atlayıp "Yoo size dedi" dediğinde avucumdaki mısırları zorla ağzına soktum.

Salak.

Devran Hasan'a arka çıkarak "Evet size dedik, filmi göremiyoruz" dedi fısıltıyla. Film başladığı için sessiz olmaya çalışıyordu.

Diğer ikisi de bize doğru döndüğünde gerginlikle Devrana baktım. Sinirliydi.

"Ne yapalım yani?" dedi sertçe içlerinden birisi, benim önümde oturan sarışın çocuk "İstersen boyumu iki beden kısaltayım kardeş?" dedi alayla. Arkadaşları gülerken sinirle kaşlarımı çattım.

"Tamam önünüze dönün" dedim sertçe. Olay çıkmasına gerek yoktu.

Bakışlar bu sefer bana dönerken birden elini uzatıp kafamdaki şapkayı aldı, refleksle elimi kısa saçlarıma attığımda Devran öfkeyle oturduğu yerden kalkmıştı.

Sarışın adam sırıtarak şapkayı kendi kafasına taktı. "Ver şunu, çocuklaşmayın" dedim, cidden sinirlenmeye başlıyordum.

Kahverengi gözlerini ağırca yüzümde gezdirdi.

"Senin suratın ne güzelmiş, şapkayla neden saklıyorsun?" dediğinde bir an şaşkınlıktan konuşamadım.

Ama saliseler içinde Devran yumruk yaptığı elini karşısındaki adamın burnuna geçirdiğinde ortalık bir anda karışmıştı. "Senin ağzını dikerim, yarrak suretli!" diye bağırıp tekrar vurduğunda oturduğum yerden hızla kalkıp onların olduğu sıraya atladım.

Hasan "Oha, kavga da söylenmez" dedi gülerek, oturduğu yerden birasını içerek bizi izliyordu. Ne olduğunu farkında gibi değildi.

Sarhoş oluyordu dangalak.

Devrana vurmak için hazırlanan diğer adamı gördüğümde ayağımdaki tabanlı ayakkabıları uzun boylu adamın karnına geçirdim. Adam inleyip geriye doğru çekildiğinde sinemadaki bazı insanlar korkuyla bağırmış ve bir kaçı çıkmıştı.

Filmde birisi yüksek sesle dua ediyordu.

Diğer ikisi üzerime doğru geldiğinde esmer olanın sertçe dizinin arkasına tekme attım ama dengesi sarsılsada düşmedi. Yumruk yaptığım elimi suratına doğru salladığımda hızla elimi tutup yumruğunu çeneme geçirdi. Düşeceğim sırada yakamdan tutup düşmeme izin vermedi ve bu seferde elmacık kemiğime vurduğunda acıyla inledim.

Hasan elindeki bira dolu şişeyi adamın kafasına fırlattı.

"Vurma hocama, göt" diye mırıldandı ağzının içinde.

Devran "Kime vuruyorsun evveliyatını siktiğim!" diye bağırdığında yüzümdeki acıyı umursamadan öfkeyle tekrar Devrana dönmüş adamın sırtına tekmemi geçirdim. Devran'da aynı anda yumruk attığında adam sinema koltuklarına doğru düştü.

"Kaos" diye bağırdı Hasan. "En sevdiğim"

"Hasan sus!" dedi Devran öfkeyle

Ama içlerinden birisi bu sefer Hasan'ı yumruklamaya başladığında sinirle onlara doğru yönelecektim, birisi omuzlarımdan tutup beni kendine doğru çevirdi.

"Ooo güzellik" dedi, sarışın adamdı. "Dağıtacağım biraz suratını, kusura bakma" dediğinde dişlerimi sıktım.

"Ereze söyleyeceğim seni" dedim, sinirden midem kasılıyordu.

"O kim tatlım ya?" dediğinde öfkeyle sırıttım ama karşımdaki adamın bir an yüz ifademden dolayı suratı sarsılmıştı.

"Görürsün" dedim ve hiç beklemeden boşluğundan faydalanıp yumruğumu burnuna geçirdim.

Geriye doğru sendelesede toparlanıp karnıma sertçe tekme attı.

Sikeyim, hızla karnımı tuttum.

Yere düştüğümde güvenlikler içeri girmeden önce en son gördüğüm dayak yiyen Hasan ve adamın kafasını içecek koyma kısmına sokmaya çalışan Devrandı.

"Gardiyan!"

"Sus lan!"

Elimdeki buzu alnıma tutarken nezarethanenin parmaklıklarından kafasını çıkarmaya çalışan Hasana baktım. Feci dayak yemişti.

Peltek konuşmasıyla  "Gardiyan, çıkar beni. Yoksa Salih'e söylerim" dediğinde bıkkınlıkla gözlerimi kapattım.

"Hasan ya çeneni kapatırsın ya da ben gidip Salih'e senin bira içtiğini söylerim" dediğinde Hasan sarhoş olmasına rağmen korkuyla geri çekilmek istedi ama çıkamadı.

"Kafam" dedi acıyla. "Kafam sıkıştı"

Gerçekten bıkmıştım.

"Kafanı sikeyim senin, kal öyle" Devran hala çok gergindi.

Bakışlarımı suratında gezdirdim, çenesi ve kaşı patlamıştı, burnu kanıyordu ama peçete bastırdığı için durmuştu. Benim ise dudağım patlamıştı, elmacık kemiklerim aşırı acıyordu. Moraracaktı galiba.

Karnıma yediğim tekmeler yüzünden midemde feci bir ağrı vardı. Yüzümü buruştu.

Ama en fecimiz Hasandı, sarhoş olduğu için kendini savunamamıştı ve yüzü gerçekten dağılmıştı. Sıkıntıyla nefesimi üfledim ve yavaşça ayağa kalktım, kafasını çıkartmaya çalışıyordu.

Hemen yanımızda ise kavga ettiğimiz üçlü vardı. Onlar da en az bizim kadar hasarlıydı.

"Kafam çıkmıyor" dedi Hasan. Ağlıyordu aptal.

"Neden parmaklıklara soktun oğlum" dedim ve elimi kafasına atıp nazikçe çekmeye çalıştım. "Devran, kafam" dedi tekrar.

"Kafan kopsun"

Hasan daha çok ağladı.

Bir iki dakika uğraş sonucunda kafasını çıkardığımızda yüzümü buruşturdum. Kıyamam, zaten ağrısı vardı şimdi kulakları da kıpkırmızı olmuştu. Onu kollarından tutup oturttum ve yüzündeki yaralara baktım.

Devran'da Hasana baktığında sinirle dişlerini sıkıp "Orospu çocukları!" diye bağırdı.

"Kes lan göt veren!" dedi içlerinden birisi. "Filmi de izleyemedik" dediğinde öfkeden çenem kasıldı.

"O projeksiyon götünüze girsin" dedim, sinirden bacaklarımı titretiyordum. Devran bir an şaşırsada saniyeler sonra dudakları kıvrıldı.

"Güzel suratlı çocuk mu konuşuyor? Nerede duysam tanırım" dedi alayla.

"Ben sana göstereceğim güzel suratı pezevenk" dedi Devran öfkeyle. "Özür dileyeceksiniz köpek gibi"

Kavgayı bizim başlatmamız o an hiçbirimizin umurunda değildi, bizi o raddeye getirmeselerdi.

"Beni burada yatırıp siksen yine senden özür dilemem, yarramın başı" dediğinde Devran'ın suratı öfkeyle kasıldı.

"Salih" dedi Hasan birden, kelimeleri ağzında yuvarlıyordu. Devran'ın kafasını tutup kendine doğru çektiğinde yaraları acımış olacak ki acıyla inledi. "Gözlerin çok güzel kokuyor Salih"

Hasan dudaklarını Devrana doğru uzattığında gözlerim büyüdü. Devran hızla avucunu ağzına bastırdı. "Bırak lan kafamı, ırz düşmanı"

"Aşığım oğlum sana, ölüyorum"

"Lan bırak" dedi Devran korkuyla, bu gidişle gerçekten öpecekti Devran'ı.

"Bırakmam, yavuklumsun artık" dediğinde ellerimi dudaklarıma bastırıp gülüşümü gizlemeye çalıştım. "Siktir, deli!" diye bağırdı Devran ve kafasını hızla ellerinden kurtardı.

O sırada uzun koridorda bize doğru yürüyen üçlüyü gördüğümde korkuyla olduğum yere sindim. "Hassiktir..." diye mırıldandığımda diğerlerinin bakışlarıda baktığım yere döndü.

Bera, Uygar ve Erez büyük adımlarla üzerimize doğru geliyordu.

"Bu tipler kim?" dediğini duydum çocuklardan birinin.

Yaklaştıkça sinirden kaskatı kesilmiş suratlarını daha net görmüştüm, Erez ile göz göze geldiğimizde suratı öfkeyle sarsıldı. Arkalarından bir polis memuru geliyordu.

"Lan ben size kudurmayın demedim mi!" diye bağırdı Erez.

Parmaklıkların önüne geldiklerinde dudaklarımı birbirine bastırdım. "Ekin..." dedi şokla. "Yüzünün hali ne?"

"Sarışın olan yaptı" dedim hararetle. "Şapkamı da aldı"

Bakışları hızla yanımızdaki parmaklıklara dönerken yumruklarını sıktı. Tüm bedeni öfkeden kaskatı kesilmişti, göz bebekleri sinirden titriyordu.

"Ha birde karnıma vurdu" dediğimde gözleri kısıldı. "Karnına mı vurdu?" dedi, sesinde tehlikeli bir tını kol geziyordu.

"Evet, hem de tekmeyle" dedim sırıtarak.

Polis memuru bizim kapımızı açarken üçü de ölüm sessizliğinde öylece bekliyordu. Hepimiz yavaşça dışarı çıkardılar. Devran, Hasan'ı da çıkardı.

Erez hızla kolumu tutup beni kendine doğru çekerken diğer üçlünün olduğu kısma getirdi. Sarışın adamla göz göze geldiğimizde suratında gördüğüm korkuyla sırıttım.

"Hangisi ne yaptı?" dedi fısıldayarak.

Hiç beklemeden parmağımla sarışın adamı işaret ettim. "Şu mideme vurdu, yüzüme vurdu ve şapkamı aldı" bu sefer esmer olanı gösterdim. "Bu da bana yumruk attı, bende karnına ve sırtına tekme attım"

"Aferin" dedi saçlarımı öperek. "Devran'ın yanına geç şimdi" dediğinde Devran hiç beklemeden kolumdan tutarak beni yanına çekti.

"Bera" dediğimde Bera hızla bana döndü. "Şu uzun boylu esmerde Devranı dövdü, haberin olsun"

Hasan "Salih de esmer biliyor musunuz?" dediğinde kimse onu takmadı. Bera öfkeyle gösterdiğim adama bakıyordu.

Polis memuru demir parmaklıkları açtığında Erez hiç beklemeden içeri girip sarışın olanın kafasını duvara geçirdiğinde gözlerim büyüdü.

Ne olduğunu kimse anlayamazken memur öylece kalakaldı. Sarışın adamın acıyla bağırdığını duydum.

Sinemadaki kaos gibi Bera'nın da olaya dahil olmasıyla büyürken içeri bir kaç tane daha polis memuru girmişti.

"Ayrılın!" diye bağırdılar.

Uygar sakince "Ama yapmayın arkadaşlar" diyerek sanki kavgayı ayıracakmış gibi içeri girip esmer olan adamı tekmelemeye başladı.

"Tamam" diye bağırdı Esmer olan, Bera suratına yumruk attı. "Tamam, özür dileriz" dediğinde Devran keyifle sırıttı, adam ağzındaki kanı zemine tükürdü.

"Kardeş sen su ihtiyacını tükürdüğünü yalayarak mı karşılıyorsun?" dediğinde içeriye doluşan polis memurları bizimkileri zar zor içeriden çıkardı. Sadece Erez çıkmıyordu.

Özellikle sarışın olana vuruyordu, saçlarından tutup kafasını kaldırdı. "Tövbe mi lan?" dediğinde gülmemek için dudaklarımın içini ısırdım.

Çocuk cevap vermeyince saçlarına daha çok asıldı. "Tamam, tamam tövbe. Bırak!" dediğinde Erez sertçe kafasını ittirdi.

"Yeter! Yoksa hepiniz geceyi nezarette geçireceksiniz" diye bağırdı memurlardan birisi, Erezi'de çıkardılar.

Nefes nefese durduklarında Erez elindeki şapkamı yavaşça saçlarıma geçirdi ve hiç beklemeden kolumu sıkıca tutup beni oradan çıkardı.

"İnanılmazsınız gerçekten, bir nezarethaneye düşmediğiniz kalmıştı" diye bağırdı Bera. Dudaklarımı ısırdım ve yanımda oturan Devrana, öbür tarafımda uyuklayan Hasan'a bir bakış attım.

"Bir de bu tipsizi sarhoş etmişsiniz" dediğinde Hasan birden kafasını kaldırdı, gözlerinin yarısı kapalıydı. "Şşş Bera, oğlum bak düzgün konuş" dedi.

Bera "Hassiktir lan" diye tıslayıp alnına vurarak tekrar geriye yatmasına sebep oldu.

"Ya tamam" dedim mahçubiyetle. "Haklısınız ama biz de durup dururken kavga çıkarmadık" dediğimde Uygar gözlerini kıstı. "Ha bir de kavgayı siz mi çıkardınız?" dediğinde kaçamak bir bakışla Erez'e baktım, hala sertçe bana bakıyordu. Tipsiz.

Tövbe.

"Ekin'e laf attı, ne yapsaydım?"

"Ne yaptı ne yaptı?" Erez geldiğimizden ber ilk defa konuştuğunda Devran'ın suratına ters ters baktım.

"Ne demek laf attı?" diye sordu Uygar.

"Devran abartıyor, yeter kapatın siz de şu konuyu"

Erez öfkeyle "Sen suratını gördün mü?" dediğinde omzularımı düşürdüm.

Bugün onlara kanser olduğumu söyleyecektim ama şimdi nasıl yapardım bilmiyordum. Acaba birden söylese miydim? Öyle de olmazdı.

Yanımda dikilen Erez'in aşağıya doğru sallanan elini tuttum, bakışlarını suratıma indirdi. "Size bir şey söylemem lazım" dedim, bakışlarımı gözlerinden çekmedim.

Ela harelerini sıkıca kapatıp derin bir nefes aldı. "Şimdi değil" dedi ama onu dinlemeden diğerlerine döndüm.

Hasan bile ayılmış gibiydi, ciddiyetle bize bakıyordu.

Elini daha sıkı tuttum, Devran ile göz göze geldiğimde bakışlarında gördüğüm korku titrek bir nefes almamı sağladı.

"Devran bıçaklandığında..." diyerek söze girdiğimde Erez derin bir nefes alıp yavaşça yanıma oturdu. "Hastanede bir şey öğrendim" dedim, bakışlarımı yerde duran tüylü halıya diktim.

"Hastaymışım" dedim tek nefeste.

Bir süre hiçbiri konuşmadı, uzunca bir süre. Bende suratlarına bakamadım, Erez destek olmak ister gibi belimi kavradı ve sırtımı göğsüne yasladı.

"Mide kanseri" dedim fısıltıyla. "Kemoterapi görüyorum bir süredir..." ellerimi saçlarıma attım. Hissettiğim boşlukla yüzümü buruşturdum, alışamıyordum.

"Erez bu yüzden sınava girmedi, o sabah öğrendi" dedim, suçluluk duygusu bunu dillendirmemle beraber tüm vücudumu esir aldı. Erez hissetmiş gibi dudakların enseme bastırdı.

Kafamı yavaşça kaldırdığımda hepsinin yüzündeki ifade dişlerimi sıkmamı sağladı.

Devran ile göz göze geldik. Ağlıyordu.

Kafamı hafifçe sağa doğru yatırdım. "Devran yapma" dediğimde elleriyle hızla yüzünü kapattı. "İyiyim oğlum ben, bugün kavga bile ettim" dedim gülerek.

"Kafamı sikeyim" dedi öfkeyle. Bera oturduğu yerden sarsak adımlarla kalkıp Devran'ın yanına gitti, ellerini omuzlarına sardı.

"Şimdi..." Uygarın çatallı sesini duyduğumda bakışlarımı ona çevirdim. Boğazını temizledi. "Şimdi ne olacak?"

"İzmire gideceğiz" dedi Erez beklemeyerek. "Ekin iyileşecek orada, sonra..." bir an duraksadı. "Sonrası sikimde değil, Ekin bir sağlığına kavuşsun, düşünürüz"

Dudaklarını bu sefer saçlarımda hissettiğimde gözlerimi kapattım. Umarım Erez, umarım iyileşirdim.

"Ne yani?" dedi Devran titreyen sesiyle. "Gidecek misin?" dediğinde bakışlarımı gözlerine çıkardım.

"Devran" dedim, gözlerim dolmuştu. "Seçim zamanınıza kadar bekleyeceğim" dediğimde omuzları sarsıldı.

"Ağlama ne olur" dedim, oturduğum yerden kalkmak istediğimde Erez bana engel olmayarak serbest bıraktı.

Bera geriye çekildiğinde Devran'ın önünde diz çöktüm. Aklıma Erez'in ilk öğrendiği zaman geldiğinde nefes alamadığımı hissettim.

İnsanlara bunu yapmaya hakkım yoktu.

"İyileşeceğim" dedim güvence vermek ister gibi.

Yüzde yirmi yaşama şansım var, öleceğim ben zaten.

Erez'e yaptığın psikolojik şiddet o an bir tokat gibi suratıma çarptığında dişlerimi sıktım.

"İyileşeceksin" diye tekrar etti, ellerini sıkıca tuttum. "Evet" dedim.

"Tabii ki iyileşecek" omzumda hissettiğim ellerle duraksarken bunun Bera olduğunu anlamıştım. Elleri buz kesmişti.

Hasan "İyileşmeyen en büyük orospu çocuğu ama" dediğinde gülerek yaşarmış gözlerine baktım. "Hassiktir ordan" dedim gülerek. Dudakları kıvrılsada yanakları ıslanmıştı, kendinde olmamasına rağmen anlayıp ağlamıştı.

Hüzünle gözlerimi kapattım, ruhum daralıyordu.

Uygar "Ekin" dediğinde gözlerimi titreyen göz bebeklerine çevirdim. "Ne zaman gideceksiniz?" dedi.

"Seçimlerinizden sonra" dediğimde düşünceli bir şekilde kafasını salladı. Küçük adımlarla yanıma geldi ve yüzüme doğru eğilip dudaklarını alnıma bastırdığında gözlerimi kapattım.

Yavaşça geri çekildi. "Ben eve gideyim"

Elini tuttum hızla. "Neden?"

"Betül evde, yalnız kalmasın daha fazla" dediğinde asıl sebebin bu olmadığını farkındaydım ama "Tamam" dedim, elimi çektim yavaşça.

"Biz de gidelim, ben bunları evine bırakayım" dedi Bera, yavaşça ayağa kalkarken.

Devran kollarını aniden boynuma doladığında hızla ellerimi beline sardım.

"Canım benim" dedi içten gelen bir sesle, dudaklarını boynuma bastırıp derince nefes aldı. "Geleceğim yarın" dedi.

"Tamam" diyebildim yine.

Erez o gün gitti diye çok kızmıştım ama galiba her insan buna ihtiyaç duyuyordu. Hepsi evden teker teker çıkarken bakışlarım dakikalardır sessizce bizi izleyen Erez'e kaydı. O da gider miydi?

Uzun zamandır benim yanımdaydı, gitmek isteyebilirdi. Ailesi oradaydı, babasını ve abisini özlemiş olabilirdi. Onun hayatını tamamen değiştiriyordum ve bu his mideme bir kaya gibi oturuyordu.

"Sen gidecek misin evine?" diye sordum, herkes evden çıktığında tüm ev sessizleşmişti.

İşte bundan nefret ediyordum.

Erez yanıma gelip hiç düşünmeden çenemi parmaklarının arasında sıkıp dudaklarını dudaklarıma bastırdı. Ağzımda hissettiğim dili tüm vücuduma bir sıcaklığın basmasına sebep olurken ellerimi ensesine bastırdım. Alt dudağımı dudaklarının arasından emip yavaşça geri çekildi.

Nefes nefese güzel yüzüne baktım. "Ben zaten evimdeyim" diye fısıldadı, dudaklarını tekrar dudaklarıma bastırmadan hemen önce.

Arkadaşlar yakın bir zamanda İzmire gidiyoruz ve finale yaklaşıyoruz yavaş yavaş... Onlara o kadar bağlandım ki finali nasıl yapacağım hiç bilmiyorum.

Neyse, iyi geceler hepinize

Continue Reading

You'll Also Like

1.1M 118K 42
[TAMAMLANDI] "Yıldızlar...onlar seni gerçek aşkına götürecek."
1.1M 118K 41
Meslek lisesine gelen yabancı çocuk.
674K 45K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
489K 14.2K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!