disiplin

By simaayss

2.6M 191K 105K

Yeni mezun olmuş bir edebiyat öğretmeni, İzmirden ayrılarak körpe bir kasabaya taşınır. • İki erkeğin aşkını... More

TANITIM
1 - Yaralı Çehreler
2- Ocakbaşı
3- Sarhoş Bedenler
4- Sorgulanan Suretler
5- Sinir Harbi
6- Titreyen Dizler Ve Çarpışan Kalpler
7- Şeytan'ın Kuklası
8- İki Kalp Tek Ritim
9- Erez Hattı
10- Sabah Rutini
11- Kararsızlığın Pençelerinde
12- Teslim Olmak
13- Ev
14- Bira Krizi
15- Korku
16- Geriye Kalan İzler
17- Enkazın Altında
18- Kabustan Uyanmak
19- Cinnet
20- Şafağa Kadar
21- Sanrı
22- Limonlu Kek
23- Bu Gece
24- Buğu
25- Tekel
26- Umutlar ve Hayaller
27- Gece Yarısına Kadar
28- Veli Toplantısı
29- Sınırları Aşmak
30- Paramparça
31- Artçı Sarsıntı
32- Sonumuz
33- Umut ve Çaresizlik Arasında
34- Kutlama
35- Betül
36- İlk Çatlak
37- Yıkıntı
38- Kördüğüm
40- Sinirli Şirin
41- Gerçekler
42- Gecenin Işıltısı
43- Kıskançlık
44- Özlem Dolu Bedenler
45- Ayrılık
46- İzmir
47- Metro
48- Huzurun Kıyısında
49- Meyus
50- Köprüden Önceki Son Çıkış
Final
Özel Bölüm - Düğün
Özel Bölüm - Kedi Yuvası

39- Akşam Yemeği

40.7K 3K 2K
By simaayss

Çok uzun bir bölüm, yavaş yavaş okuyun bol bol yorum yapın dostlar...

Medya: Tekelci Salih

Şarkı: Mor ve Ötesi, Daha Mutlu Olamam

Sıcaktan terlemeye başladığımı hissederken huzursuz bir şekilde gözlerimi açtım. Haziran ayında olduğumuz için hava ayrıca çok sıcaktı. Parmaklarımla alnımda biriken ıslaklığı sildim, bakışlarım hemen komidinin üzerindeki saate kaydı.

18:55

Gözlerimi kapattım, akşam olmuştu neredeyse. Tüm gece Erez sürekli uyanmış nefesimi kontrol etmişti. Nabzımın üzerini öpmüş, kalp atışlarımı dinlemişti ve bu yaptıkları sürekli uykumdan uyanmama sebep olmuştu. Erez ise sabaha karşı uyumuştu.

Kafamı hafifçe arkama çevirdiğimde bana sıkıca sarılmış adama baktım. Kaşları çatıktı, bir kolunu belimin üzerinden diğerini ise alt kısmından geçirip bir halat gibi sarmalamıştı. Bu kadar sıcaklamamın nedeni de buydu sanırım.

Küçük hareketlerle kollarının arasından çıkmaya çalıştım, önce daha da sıkıştırsa da daha sonra uykusu derinleşti ve kollarını belimden ayırdım. Onu uyandırmamaya dikkat ederek lavaboya ilerledim.

Erez yanımdaydı ama huzursuzdum. Hatta hayatım boyunca ne zaman bu kadar huzursuz hissetmiştim bilmiyordum.

Lavaboya girdiğimde direkt musluğu açtım, bakışlarım aynaya kaydığında kısa saçlarımı görmemle bir an afalladım.

Saçlarımı kestiğimi unutmuştum.

Derin bir nefes aldım, soluklaşmış suratımı soğuk suyla sertçe yıkadım. Defalarca su çarptım, geri çekildiğimde lavabonun içinde gördüğüm kopmuş kirpiklerimle umursamadan su ile gidere gitmelerini sağladım.

Bakışlarımı tekrar aynaya çevirdim. Saçlarım kısacıktı, kirpiklerim seyrekleşmişti. Suratım her zamankinden daha beyazdı ama tezat bir şekilde göz altlarım morarmıştı. Zayıfladığım için suratım daha da çökmüş gözüküyordu, kehribar rengi gözlerimin feri sönmüş gibiydi.

Çok çirkin hissediyordum.

Dişlerimi fırçaladım ve yüzümü tekrar yıkadıktan sonra banyodan çıktım. Aklıma bugün sınavın 2. oturumunun olduğu gelirken sıkıntıyla derin bir nefes aldım.

Diğerlerinin de psikolojisini mahvetmiştim. Kim bilir Devran benim yüzümden nasıl bir psikoloji ile girmişti sınava, onlara iyi gelmiyordum. Yük olacaktım hepsine.

Özellikle de Erez'e.

"Tarife baktın mı oğlum?" Devran'ın sesini duyduğumda ne kadar kötü hissetsemde dudaklarım kıvrıldı. Onların sesini evimin içinde duymayı seviyordum.

"Baktım dedim ya!" dedi Uygar ters bir şekilde. "En son tarife bakarak bir şeyler yaptığında Ekin kusuyordu, hatırlatırım" dedi Hasan gülerek.

Bana yaptıkları limonlu kek geldi aklıma, bok gibiydi gerçekten.

"Allahım bu yemeği düzgünce yapalım, yemin ederim horoz keseceğim" dedi Devran ağlamaklı sesiyle.

"Abartma göt, krep alt tarafı" dedi Uygar huysuzca. Yavaş adımlarla mutfağa ilerledim. "Günaydın" diye mırıldandığımda herkesin bakışları bana döndü.

Devran büyük ihtimalle saçlarımı kestiğini ve farklı bir tepki vermemeleri gerektiğini onlara söylemişti ama yinede hepsinin şaşkın bakışlarını görebiliyordum.

Devran büyük adımlarla yanıma gelip bir kolunu omuzlarıma attı ve dün akşam kestiği saçlarımı uzunca öptü. "Günaydın kurt bakışlım, yemek yapıyorduk bizde" dedi, sesini olabildiğince normal tutmaya çalışıyordu.

Kanser olduğumu biliyorlar mıydı, bilmiyordum.

"Ne yemeği?" dedim çatık kaşlarımla dağılmış mutfağa bakarken. Kim tavana yumurta atmıştı lan?

"Hünkar beğendi" dedi Hasan sırıtarak. Gözlerim büyürken Uygar ters ters Hasan'a baktı. "Yok şevketi bostan yapıyoruz, amına koduğum!"

Kaşlarım havalandı. İzmirde ne zaman balık yemeye gitsek yanında meze olarak gelirdi ve bayılarak yerdim. Uzun zamandır yememiştim.

"Şevketi bostan mı?" diye sordum, sesim hala kısıktı. Uygar'ın bakışları hızla bana döndü. "Sever misin?" dediğinde yavaşça kafamı salladım.

"Evet arkadaşlar şevketi bostan yapıyoruz" dedi hızla ve arkasını dönüp telefonunu eline aldı. Galiba tarif bakacaktı.

"Beceremezsiniz ki" dedim dürüstçe, hepsinin bakışları bana döndüğünde dudaklarımı birbirine bastırıp kafamı Devran'ın omuzuna gömdüm.

"Bakmayın lan" dedi ters ters. "Döveyim istersen Ekin?"

"Yok dövme, şevketi bostanı yapsınlar ondan sonra döv" dediğimde Uygar gülmemek için dudaklarını birbirine bastırıp elindeki tarife geri döndü. Zor bir yemekti ama, doğruyu söylüyordum.

"Kullanılmış hissetmem normal mi?" dedi Hasan, aynı anda elleriyle göğsünü çapraz bir şekilde kapatmıştı. Bera birden aklına bir şey gelmiş gibi hızla Hasan'a döndü.

"Sabah sen neden tekele gittin?" dediğinde Hasan Bera'ya baktı. "Salih götürdü beni sınava, o yüzden" Bera'nın kaşları daha çok çatıldı.

"Nasıl götürdü?"

"Eşşeğinin semerine atıp götürdü" dediğinde Bera ona vurmak için öne atıldı ama Hasan refleks bir hareketle kaçtı.

"Nasıl götürecek oğlum? Arabasıyla götürdü işte" dediğinde kaşlarım havalandı. Bunlar ne ara bu kadar yakın olmuştu, en son Hasan Salih'in götüne sokacağım diye sayıklayarak kapı kollarını sökmüyor muydu?

"Var bu işte bir bokluk ama, hadi hayırlısı" dedi Bera, sesi düşünceliydi.

"Ama nasıl güzel bir bok..." dedi Hasan hülyalı hülyalı.

Bera bu sefer ıskalamadı ve sertçe ensesine vurdu. Hasan sesli bir şekilde inlediğinde yüzümü buruşturdum.

"Parmaklarını eklemlerinden başlayıp tek tek sike sike sikeyim senin" dedi Hasan bağırarak, bir yandan da hızlı hızlı ensesini ovuşturuyordu.

Ensesinde kıpkırmızı bir şekilde beş parmağının izi çıkmıştı. "İki katı sana girsin" dedi Bera, ettiği küfürü dinlememişti bile.

"Şevketi bostan lazımmış, evde var mı?" dedi Uygar, diğerlerini takmadan dikkatle tarife bakıyordu.

Allahım şevketi bostan yapacaklardı, şevketi bostan ile yapıldığını bilmiyorlardı...

"Yoksa ben gidip alırım!" dedi Hasan hevesle elini kaldırarak.

"Tekelde şevketi bostan olmaz Hasan" dedim, suratı düşerken elini geri indirdi.

"Ben alamazmışım arkadaşlar" dediğinde sırıttım.

Herkesin normal davranması beni şu an iyi hissettiren tek şeydi, eskisi gibiydi herkes. Sadece Erez ve ben değişmiştik sanki bir gecede.

"Tamam varmış" dedi Uygar dolaptan bir poşeti çıkarırken. "Oğlum sen şevketi bostan nasıl gözüküyor nereden biliyorsun ya?" diye sordu Devran merakla , bir eli hala omuzlarımdaydı.

"Sanane zibidi, biliyoruz işte"

"Ama nereden?" dedi Devran ısrarla. "Oğlum sanane!" dedi Uygar yine. Üstelemediler.

Hepsi tarife uyarak şevketi bostanı hazırlamaya başladıklarında beni sandalyeye oturttular ve kalkmama izin vermediler. Devran arada ağzıma bir şeyler sokuşturup 'ye' diyordu, Bera'da ben yutana kadar beni izliyor, boğazımda kalmadığından emin olmaya çalışıyordu. Sanki boğazımda kalsa sessiz sedasız oracıkta ölmeyi bekleyecektim, öksürmek gibi insani bir refleks ile tepki verebiliyordum, çok şükür.

"Limon yok" dedi Uygar çatık kaşlarıyla. Hasan hızla elindekileri bırakıp "Ben aldım!" diye bağırdı ve kapıya doğru gitmeye çalıştı ama Bera hızla ensesinden yakaladı.

"Lan orası tekel tekel, perşembe pazarı değil! Beni deli etme, limon ne arasın orada?" diye bağırdığında Hasan hızla elinden kurtuldu. "Ya hayvan dokunma bana artık dokunma, Allahım yarabbim ya" dedi, yine ensesini kızartmıştı Bera.

"Komşumuzdan alacağım herhalde, tekelde limon satılmadığını bizde biliyoruz" dediğinde sırıtttım. Aynen Hasan limon yok ama şevketi bostan var, aynen kuzum.

"O komşu Muzaffer Bey mi?" dedim sırıtarak, Hasan'ın yüzü Salih'in babasının adını duymasıyla şekilden şekile girerken "İyi ki doğdun mızaffer" dedi.

Dudaklarımdan gür bir kahkaha çıkarken Hasan "Hep Allah için işleseydin, çalışasaydın..." diye devam etti.

"Hiç Allah seni imandan ayırmasın..." diye devam ettirdi Devran gülerek, elimi yüzüme bastırdım. Ben bu videoyu niye biliyordum ya?

"Neyse susun" dedi Hasan ama kendiside gülüyordu. "Ben limon almaya gidiyorum, öpüldünüz" dedi ve elini hafifçe bize sallayarak evden çıktı ve dış kapıyı sesli bir şekilde çarparak kapattı.

Aynı anda diğer odadan "Ekin!" diye bir bağırma sesi duyduğumda olduğum yerde irkildim. Birisi koşar adımlarla salondan dış kapıya gittiğinde kaşlarımı kaldırdım şaşkınlıkla.

"Sikeyim, nereye gidiyorsun?" dedi ve hızla evden çıktı.

Şimdi ne olmuştu amına koyayım?

"Odadan dış kapıya uçarak giden Erez miydi?" dedi Uygar şaşkınlıkla.

"Birisi ona Ekin'in mutfakta şevketi bostan yemeye hazırlandığını söyleyebilir mi?" dedi Devran ciddiyetle. Saniyeler sonra kapı tekrar çaldığında Bera kapıyı açmaya gitti.

Kapıda Erez vardı, uykulu gözleri ve elinde bir poşet limonla dikiliyordu.

"Amına koduğumun Hasanı" dedi öfkeyle ve elindekileri mutfak tezgahına bıraktı. Bakışları hızla beni bulurken omuzları çöktü ve derin bir nefes verdi.

"Niye kalktın yanımdan?" diye sorduğunda ela gözlerine baktım. Yorgun duruyordu. Cevap vermedim.

Onu bırakıp gittiğimi mi sanmıştı?

Yanıma geldi ve kollarımdan tutup beni kaldırdı, az önce kalktığım samdalyeye otururken beni kucağına çektiğinde derin bir nefes verip itiraz etmeden kucağına oturdum. Kollarını sıkıca belime dolayıp boynumu öptü. Diğerleri bu halimize alıştıkları için takmıyorlardı bile. Kafamı omuzuna yasladım.

"Ne yapıyorsunuz?" diye sordu, onun da biraz sesi kısılmıştı ama bana göre daha iyi gibiydi ses telleri.

"Şevketi bostan, Ekinim'in canı istemiş" dedi Uygar. Söyledikleri bir anlığına duraksamama sebep olurken kafamı hafifçe çevirip ona baktım, bana göz kırptı gülümseyerek.

"Nereden senin Ekinin oluyor dümbelek?" dedi Erez huysuzca.

"Evet Uygar, nereden senin Ekinin oluyor?" dedi Devran, yanıma gelip omuzumu öpmeye çalıştığında Erez elleriyle uzaklaştırdı onu.

Erez "Doğu'da çok sever Şevketi Bostanı" dediğinde bakışlarım bir anlığına Uygara kaydı, duraksamıştı.

Kaşlarım havalanırken Uygar'ın bu bitkiyi nereden tanıdığını da anlamıştım. "Onu da mı çağırsak?" dedi Uygar, yandan bir bakışla Erez'e bakıyordu.

"Çağıralım" dediğinde Uygar hızla elindekileri bırakıp Hasan gibi hızla "Ben ararım" dedi.

Bunlara ne oluyordu ya?

Şimdi şevketi bostanımı kim yapacaktı?

Erez'in dudaklarını tekrar tenimde hissettiğimde gözlerimi kapattım, küçük küçük boynumu öpüyordu. Derin bir nefes alıp, kafamı boyun girintisine sakladım. Üzerinde hala alkol ve sigara kokusu geliyordu ve onun kokusunu alamamak sinirlerimi bozuyordu.

"Aldığın nefese kurban olurum Ekin" dediğinde içimin titrediğini hissettim. Dudaklarını şah damarıma bastırdı ve bir süre öylece bekledi.

O böyle yaptıkça daha kötü hissediyordum. Sanki her an ölebilirmişim gibi davranıyordu, ona da kızamıyordum. Kabullenmesi için ona zaman vermeliydim.

O sırada mutfağa yüzünde bir gülümsemeyle Uygar girdi. "Aradım, geliyor" dedi sırıtarak. Sonra aklına ne geldiyse kafasını sağa sola sallayarak güldü. "Saftirik ya..." diye geveledi ağzının içinde.

"Yanına pizza söylüyorum" dedi Devran.

Şevketi bostanla beraber pizza yiyecektim, aman ne güzel.

"Lahmacun söyle" dedi Bera, bir yandan da Uygarın ona verdiği karışımı karıştırıyordu. "Ama canım pizza çekti" diye mırıldandı Devran, Bera'nın eli duraksarken gözlerini Devrana çevirdi.

"Canını yerim ha şimdi senin" dediğinde kıkırdadım. "Söyle pizza söyle anasını satayım" diye devam ettiğinde Devran ona öpücük ayıp pizzacıyı aradı.

Tekrar kapı çaldığında nefesimi sesli bir şekilde dışarı üfledim. Devran kapıyı açmaya gitti. Galiba Hasan gelmişti tekelcisinin yanından.

"Selamün Aleyküm"

Ya da tekelcisini de alıp gelmişti.

Kafamı şaşkınlıkla Erez'in boynundan çekerken kapıda dikilen Salih'i görmemle hızla Erez'in kucağından kalkmaya çalıştım, sıkıca belimi tuttu.

"Kalkma" dedi çatık kaşlarıyla. "Salih geldi Erez, bırakır mısın?"

"O gitsin, bırakamam" dediğinde nefesimi bıkkınlıkla dışarı üfledim.

Devran "Aaa Salih gelmiş, Ekin Salih gelmiş! Herkes oturduğu yerlerden kalksın lütfen" diyerek kendince bizi uyardığında Erez'in kucağından zar zor kalktım ve homurdanmasını duymamazlıktan geldim.

Üzerimi düzeltip kapıya doğru gittim. Hasan, Salih'in iri bedeninin arkasından bize bakıyordu.

Salih çatık kaşlarıyla "Bu çocuğun ensesini kim morarttı?" dediğinde sırıtarak Bera'ya bakan Hasan'a güldüm.

Babasına şikayet eden çocuklar gibiydi.

"Ben oluyorum galiba o" dedi Bera, ters ters Salih'e bakıyordu.

"Sebep?" dedi Salih, dudaklarımı birbirine bastırdım. Olası bir Salih Bera kavgasında acaba kim galip gelirdi?

"Sebebi canımın istemesi güzel kardeşim?" dedi sıkılı dişlerinin arasından.

"Duy bunları Salih duy, canı sıkılınca beni dövüyor bu haydut" dedi sırıtarak. Salih Hasan'a bakarken dudakları hafifçe kıvrıldı, bakışları tekrar Bera'ya döndü.

"Ellerine sağlık kardeş, bira sigara falan içtiğini görürsen bana da haber ver ben de bir iki vurayım" dediğinde elimi dudaklarıma bastırdım.

Hasan'ın suratı morarırken şokla Salih'e bakıyordu.

"Lan" dedi Hasan sinirle. "Lan böyle mi anlaştık?" dediğinde Salih sırıtarak saçlarını karıştırdı. Kaşlarımı kaldırdım, bunlar düşündüğümden de yakınlardı.

Bera'nın da dudakları kıvrılırken "Veririm veririm" dedi keyifle. "İçeri gelsene, yemek yiyecektik" dediğinde Salih ile göz göze geldik. Bakışları saçlarımda dolandığında rahatsızca yerimde kıpırdandım. Hızla bakışlarını üzerimden çekti.

Eskiden yaşadığımız olaylardan dolayı olacak ki utançla kafasını eğdi ve "Yok, rahatsız olmayın" diye mırıldandı.

"Gel hadi" dedim ılımlı bir ses tonuyla. "Yemek yiyelim" dediğimde siyah gözler bana döndü. Hasan bana teşekkür eder gibi gülümsediğinde Salih de hafifçe gülümseyerek kafasını salladı.

"Rahatsızlık vermek istemem" dediğinde huzursuz hissettim. Neden bizi rahatsız edeceğini düşünüyordu ki?

"Estağfurullah, gel lütfen içeri" dediğimde kafasını sallayarak ayakkabılarını çıkardı ve içer girdi. Bera kapıyı kapattı arkasından.

Hep beraber oturma odasına geçtiklerinde Uygar yemeği hazırlamaya devam ediyordu. "Ekin" dedi Erez, bakışlarımı hızla arkamdan gelen adama çevirdim. "Fıstığım ben bir duş alacağım" dediğinde kafamı salladım.

"Tamam" dediğimde gitmek yerine derin derin suratıma baktı. Bir şey söylemek istiyor ama konuşamıyor gibiydi. Dudaklarına birbirine bastırıp kafasını salladı ve odamıza doğru gitti. Arkasından baktım, kırgın hissediyordum.

O sırada kapı tekrar çaldığında nefesimi sesli bir şekilde dışarı üfledim. Bugün bu kapı susacak mıydı acaba?

"Bakıyorum" dedim bıkkınca ve gidip kapıyı açtım. Ellerinde pizzalarla Doğu'yu gördüğümde kaşlarımı kaldırdım. Beni görmesiyle bir kaç saniye şaşkınlıkla baktı, galiba bir süre bu bakışlarla uğraşmam gerekecekti. "Hoşgeldin" dediğimde gülümsedi ve bakışlarını düzeltti.

"Gelebilir miyim?" dediğinde hızla kafamı salladım.

"Gel lütfen" dediğimde kafasını sallayıp ayakkabılarını çıkardı ve içeri girdi. Pizzaları elinden alırken parasını vermek istedim ama ters ters suratıma bakıp abartılı bir şekilde reddetti.

"Uygar nerede?" dediği sırada zaten mutfağın önüne gelmiştik. Yemek yapan Uygarı görünce dudakları kıvrıldı. "Tipe bak" dedi sırıtarak.

"Şevketi bostan hazır" dedi Uygar, arkasını döndüğünde Doğu ile göz göze geldiler. "Ya sen bana şevketi bostan mı yaptın ya?" dediğinde sırıttım. Uygar gözlerini kaçırdı.

"Sana neden hazırlayayım oğlum, Ekin'e hazırladım" dediğinde sırıttım. "Yoo, Doğu çok sever ona hazırlayacağım dedi, demedin mi?" Uygar hızla bana dönerken gözleri büyüdü.

Doğu kollarını göğsünde birleştirip omuzunu kapının pervazına yasladı. "Öyle mi dedin?"

Uygar dişlerinin arasından "Ekin, canımın içi atmasana kafadan" dediğinde omuzlarımı silktim, gözleri kısıldı.

Shiplemiştim ben bunları.

Uygar ensesini kaşıdı. "Masayı hazırlayayım ben" dediğinde sırıttım. Ya sen utandın mı ya?

"Doğu sen de yardım etsene" dediğimde Doğu yaslandığı yerden kalktı. "Hay hay" dediğinde gülümsedim.

"Sen gel bir bakayım buraya" dedi Uygar, beni kolunun altına alıp salona doğru çekiştirdiğinde sırıtarak elimi beline doladım. "Ne oldu?" dediğimde bakışları bana döndü.

"Sen otur hadi, durmuyor çenen" dediğinde güldüm.

Beni salona getirdiğinde diğerleri sohbet ediyordu. Beni Bera'nın yanına oturttuğunda bu sefer de Bera kolunu omuzuma atıp beni kendine doğru çekti.

Hasan ve Salih bir süre atıştılar bende sırıtarak onları izledim. Hasan diğerleri burada olduğu için daha cesaretli konuşuyordu ve normalde korkudan söyleyemeyeceği şeyleri söylüyordu. Salih ise normalden daha sakin karşılıyor alttan alttan laf sokuyordu. Uygar ve Doğu masayı hazırladıklarında hepimiz sandalyelere oturduk.

Uygar önüme koca bir tabak şevketi bostan koyup yavaşça şakaklarımdan öptü. Uygar ile olan arkadaşlığımız değişiyordu, hissediyordum.

Diğerleri pizzalarını yemeye başladığında bende önümdeki tabaktan bir çatal aldım. "Ellerine sağlık, çok güzel olmuş" dedim, bu sefer gerçekten güzel yapmıştı. Demek Devran ve Hasan karışmayınca güzel oluyordu.

"Evet" dedi Doğu sırıtarak, Uygar onun önüne de bir tabak koymuştu. "Çok güzel olmuş" dediğinde Uygar bakışlarını kaçırdı.

"Afiyet olsun" dedi Uygar pizzasını yerken. O sırada Erez ıslak saçlarıyla içeri geldiğinde gözleri direkt benim üzerimde durdu.

"Devran" dedi gözlerini üzerimden çekmeden "Kalk oradan" dediğinde yanımda oturan Devrana baktım. Omuzlarını silkti.

"Yoo" dediğinde onları takmadan yemeğime döndüm. "Kalk lan" dedi kabaca ve ensesinden tutup kaldırdı, yanıma oturdu.

"Bera, ensemi tuttu bu benim" dediğinde Bera dolu ağzıyla "Tutma" dedi Erez'e. "Tamam kardeşim, tutmam" dedi Erez onu takmayarak.

"Bak" dedi Hasan koluyla Salih'i dürterek. "Millet nasıl koruyor, sen napıyorsun? Bende döveyim diyorsun" dediğinde Salih'in dudakları keyifle kıvrıldı, hoşuna gidiyor gibiydi Hasan'ın söyledikleri.

"Bera" dedi Salih birden. "Bir daha Hasan'a vurma" dedi sertçe.

Herkes bir anlığına duraksarken Hasan şokla Salih'e baktı, şakasına söylediği belliydi ama Salih ciddiye almıştı.

"Tamam kardeş" dedi Bera sırıtarak. Salih'de sırıttı.

"Naptın lan?" dedi Hasan şokla. Salih sırıtarak saçlarını karıştırdı "Yemeğini ye" dedi.

Ortamda yoğun bir muhabbet dönmeye başladığında sessizce yemeğimi yedim. İzmiri hatırlatıyordu bana, çok özlemiştim. Bakışlarım bir an Erez'e kaydığında yemeğini yemek yerine beni izlediğini fark ettim.

Derin bir nefes aldım. Çatalımdaki yeşil sebzeyi dudaklarına doğru uzattım. Bir bana, bir elimdeki çatala baktı sonra dudaklarını aralayıp lokmayı ağzına aldı.

"Bana bakma, yemeğine bak" dedim huysuzca. Dudakları kıvrıldı. "Yemeğime bakıyorum zaten" dedi.

Dudaklarıma götürdüğüm çatalı bir an durdururken Doğu ve Salih'e baktım, neyseki duymamışlardı. Çatalımdaki bitkiyi yedim, ters ters Erez'e baktım ama bir şey söylemedim.

Daha bir kaç lokma yemiştim ki doyma hissi mideme oturdu. Çatalımı bıraktım.

Canım çok çekmişti ama doymuştum işte.

Neyse, yerdim nasıl olsa. Daha gece uzundu.

Arkadaşlar bu akşamın 2. Partını da yazayım mı? Bir daha bu kadroyu toplayamayız valla.

Continue Reading

You'll Also Like

488K 13.9K 52
alev:OĞUZ BEN ASIK OLDUM!!! oğuz:YİNE KİME AMK????!! alev:acar'a oğuz: siktir!
DEVA By Khalesi

General Fiction

1.3M 146K 48
[TAMAMLANDI] Bela'nın devam kitabı.
673K 45K 43
Çilek Alança Yıldırım mı yoksa Çilek Alança Saruhan mı demeliyiz? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek, ailesinin gerçek olmadığını ve küçük...
1.1M 118K 41
Meslek lisesine gelen yabancı çocuk.