Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Korkmuyorum."

189K 6.4K 279
By gulusunusevsinler

Nişandan sonra bir hafta boyunca evden çıkmamıştım..
Tolga, silahı, kutuyu ve notu elemanlarından birine vermiş, parmak izine kadar her şeyi araştırmasını emretmişti. Ona göre, o kadar çok korumayla korunan bir törene elini kolunu sallayarak girebiliyorsa, bu kişi davetlilerimizden biriydi.
Doğrusu bu düşünce, korkuma korku katıyordu..

Tedirginlikten, evden bile çıkamıyordum. Ne anneme, ne de babama anlatmamıştık bu olayı.

Ve bugün, derslerim tekrar başlıyordu. Yeni bölümün, yeni dersleri..
Güne negatif başlamıştım resmen. Hoş, günlerdir böyleydim. Tolga çok yoğundu, anca mesajlaşıp arıyorduk birbirimizi. İkimizin de morali yerlerdeydi. Aramızdaki fark, o her şey yolundaymış gibi davranabiliyordu, ben yapamıyordum..
Normalde, hayalimdeki bölüme başlayacağım bugün için heyecanlı olmalıydım, ama ben şuan, yataktan kalkmak zorunda olduğum için söyleniyordum..

Giysileri bile umursayacak halde değildim.
Siyah bir taytın üstüne dar, uzun kollu, beyaz bir tişört giyip üstüne volanlı, gri uzun yeleğimi geçirdim. Ayağıma Burberry yağmur çizmelerimi geçirdim, omzuma büyük bir Burberry çanta taktım. Saçlarımı atkuyruğu yaptım. Hafif bir makyaj yapıp, beyaz bir saati koluma geçirdim. Yüzüğümü uyurken bile çıkartmıyordum zaten..
Telefonumu ve arabamın anahtarını kapıp aşağıya indim, mutfaktan sesler gelince annem ve Pelin'e selam vereyim, deyip mutfağa girdim.
Tolga, annem ve Pelin kahvaltı ediyordu. Negatif başlayan bir güne güneş doğmuştu resmen. Bir anlığına tüm stresim kaybolmuş, aklım, beynim, kalbim.. Tamamen nişanlıma odaklanmıştı.
Beni görünce ayağa kalktı, şaşkın şaşkın etrafa bakarak onun yanına yürüdüm. Annemle Pelin gülümsüyordu.
"Hoşgeldin.." Dedim neşeli ama güçsüz sesimle..
"Hoşbulduk güzelim." Deyip, elimi tuttu, yanındaki sandalyeye yönlendirdi. İkiletmeden oturdum, hala şaşkındım.
"Meşgulsün sanıyordum.." Dedim.
Annem alttan ufak bir tekme atınca tiz bir ses çıkardım.
Söylediğimin biraz yanlış olduğunu yeni farkettim, o ne öyle, niye geldin der gibi..
Yaptığım hatayı anlayınca özür diler gibi bir ifadeyle baktım Tolga'ya.
Anlayışla karşılaması gerekirdi, olanları biliyordu..
Ki öyle yaptı da..
Samimi bir şekilde gülümsedi;
"Nişanlımın hayallerine kavuşma konusunda attığı ilk adım. İşler bekleyebilir." Dedi.
Gülümsedim. Annem de "İşte benim damadım!" Dercesine gülümsüyordu.
Pelin mırıldandı;
"Tolga Abinin kendinden küçük bir erkek kardeşi olsa hiç fena olmazdı."
Annem ufak bir tekmeyi de ona geçirirken, Tolga bir kahkaha patlattı.
"Ablan kadar gıcık bir elti istediğine emin misin?" Dedi, bana pis pis sırıtarak.
Masadan elime aldığım çatalı Tolga'ya doğru tehditkar biçimde salladım.
"Ne dedin? Bir daha söyle!"
Tolga bir kahkaha daha atıp Pelin'e döndü,
"Bundan bahsediyordum.."
Bu sefer annem ve Pelin de bir kahkaha attı.
Tolga'ya bozulmuş bir bakış atarken elimdeki çatalı alıp, salatalıkların olduğu tabaktan ucuna bir salata takıp ağzıma tıktı.
Bunu o kadar hızlı yapmıştı ki, beynim olanları sonradan algılamıştı.
"Okula aç açına gitmeni istemeyiz.." Dedi sırıtarak.
Bu sırada hizmetçilerden biri Tolga'nın biten çayını yenileyip getirdi, masaya bıraktı. Tolga elini uzatacağı sırada ben elimi uzatıp, ustalıkla bardağı kaptım, bir yudum aldım.
"Haklısın.." Dedim, göz kırptım.
Annemle Pelin halimize gülüyordu. Hoş, şuan Tolga da bana gülüyordu, herneyse..

Kahvaltı bitince evden çıkıp, arabaya bindik.
Yeni bölümüm başka bir kampüsteydi, eski kampüse yakındı yine, ama mesafe 5-6 dakika uzamıştı.
Arabaya binince konuşmaya başladı;
"Bugün iki dersin var, işin 3 gibi bitecek. Alacağım seni."
"İşin varsa şoförle dönebilirim."
Ters bir bakış attı.
"İşim yok."
"Peki.."
Bir süre hiç konuşmayınca Tolga konuştu;
"Helin, ne bu halin?"
"Ne varmış halimde?"
"Enkaz gibisin."
"Anlamadım."
"Diyorum ki, benim Helin nerede? Başka bir insan gibi davranıyorsun. Ne bu somurtkanlık, bu dalgınlık?"
"Yok bir şeyim Tolga, sabahtan beri içimde kötü bir his var, ondandır."
"Korkma."
"Korkmuyorum." Yalanın böylesi.
"Olsun, sen yine de korkma." Bal gibi korktuğumun o da farkındaydı.
"Tamam."
Bu sırada okula gelmiştik. Bina olarak eski okulla neredeyse aynıydı. Bu bina azıcık daha küçüktü belki, bir o..
Arabayı park etti, indik.
"Seninle gelmemi ister misin?" Dedi.
"Saçmalama, iyiyim ben, takma kafana."
Başını salladı.
"3'te burada bekliyor olacağım."
"İşin varsa.."
"Helin." Sesi çok otoriter çıkmıştı, başımı salladım.
"3'te burada olurum o zaman." Dedim.
Gülümsedi, alnıma bir öpücük kondurdu. Bir an için tüm o kötü hislerden kurtulup yine o tozpembe dünyama dalmıştım.
Gülümsedim, binanın girişine yöneldim. Uzaklaşan arabasının sesini duyduğumda başımdaki toz pembe bulutlar yerlerini tekrar grilere bırakmışlardı.

Öğrenci işlerine gidip kayıt vb. Gerekli işlemleri tamamladım. Tolga ders seçimimi çoktan yapmıştı zaten, ben sadece ders programımı aldım görevliden.

İlk dersin olduğu dersliği bulup girdim. En boş olan yerlerden birine oturdum, yanıma kimsenin oturmaması için çantamı da yanıma koydum, bacak bacak üstüne attım.
Sınıfa yavaş yavaş giriş yapan diğer kızlar biribirini dürtüp;
"Helin Karalar gerçekten bizim sınıfta mı?"
"Moda tasarıma geçtiği doğruymuş.."
"Dedikodudur sanmıştım.." Gibi cümleler kuruyorlardı.
Onlarla bilerek göz teması kurmayışımın, aynı zamanda onları duymadığım anlamına geldiğini falan mı düşünüyorlardı?
Sol taraftaki sıralardan birine oturan bir kız
"Oha yüzüğüne bakın!" Diye cırlayınca, gerçekten sağır olduğumu düşündükleri kanısına vardım.
Başımı sesin geldiği yöne çevirdim, kızlar asker gibi hazır ola geçmişlerdi resmen. Moralim bozuk olmasa buna saatlerce gülebilirdim..
Hoca içeri gelince tekrar önüme döndüm.

Dersin nasıl geçtiğini anlamamıştım doğrusu. Herkesin çıkmasını bekleyip, öyle çıktım sınıftan. Eski alışkanlıklar sağolsun. Hafifçe gülümsedim buna..
Okulun alt katına inip Cafe Nero'ya girdim. Bir Starbucks olmasa da, kahve yapıyor sonuçta, diye geçirdim içimden.
Bir latte alıp, boş masalardan birine oturdum.
Aynı anda telefonumu açtım, Pelin fotoğrafçıdan aldığı nişan resimlerimizi mail olarak atmış. Açıp bakmaya başladım. Merdivenlerden inerken çekilen resmimiz o kadar mükemmeldi ki..
Hemen tüm resimleri kaydettim, merdivendekini de arka plan yaptım. Bu sırada, yalancı bir öksürük sesi işittim. Bakışlarımı telefonumdan ayırıp karşımdaki kıza çevirdim. Boya olduğu belli olan, ama beyaz tenine kötü durmayan, sarı saçlarını bir omzuna atmıştı. Mavi gözleri vardı. Çirkin sayılmazdı.
"Oturabilir miyim?" Dedi şirin bir sesle.
"Tabi." Dedim, suratıma hızlı bir gülümseme yerleştirip.
"Ben Necmi Poyraz'ın kızıyım. Belki biliyorsundur, babalarımızın şirketleri beraber bir iş yapıyor."
"İnşaat firmasının Dubai'de yaptığı otel sanırım.." Dedim, hatırlamaya çalışarak.
"Evet evet, otelin dış cephe malzemelerinin üreticisi biziz."
"Hatırladım." Dedim, devam ettim;
"Yalnız, seni gördüğümü hiç hatırlamıyorum.."
"Ah, kabalık ettim, ben Sevilay. Sevilay Poyraz. Uzun süredir yurt dışında okuyordum. Yalvara yakara Türkiye'ye geldim iki ay önce. Tanımaman normal." Dedi gülümseyerek.
Gülümsedim. Devam etti;
"Ama ben seni biliyorum. Cemiyetten birkaç görüştüğüm kız var, görüştüğüm diyorsam arkadaşım değiller de, anne zoruyla görüşüyorum işte. Herneyse, tek konuları sensin. Hakkında bolca bilgim var yani." Dedi göz kırparak.
Gülümsedim.
"Ne söylediler bilmiyorum ama, inanma." Dedim, kibar bir kahkaha attı.
"İnanmış olsam karşına oturup seninle muhabbet etmeye cesaret edemezdim, emin ol."
"O kadar mı kötü bahsediyorlar ya?" Dedim sırıtarak.
"Yaaani." Dedi gülümseyerek. Devam etti;
"Aynı sınıftayız seninle. Geçen ders arkanda oturuyordum."
"Öyle mi? Görmemişim. Dalgınım bugün biraz."
Önemli değil manasında başını salladı.
"Ders başlayacak, gidelim mi?"
"Olur." Dedim.

Bu yeni kız, Sevilay. İyidir, kötüdür; bilmiyorum. Gerçekten arkadaş olmak istiyor da olabilir, cemiyette hava yapmak da. Herneyse. Yalnızken kendimi güvende hissetmiyorum. Bu konuşkan kız yanımda gezerse belki biraz kafam dağılır...

Ders yine hızlıca geçmiş, hoca çıkmıştı. Herkes çıkınca ben de ayaklandım, Sevilay yanıma gelip hızlıca vedalaştı, otoparka yöneldi. Arabasıyla geliyordu anlaşılan. Bu sırada ben de biraz daha uzağından otoparka yürüyordum. Etraftaki kızlar hala birbirlerine beni gösteriyorlardı.
Otoparkın girişine geldiğimde - yoksa geldiğimizde mi demeliyim? Kızlar otoparka giderken aşırı dibimden yürüyorlardı. Sürü gibi..- Siyah Range'in yanına yaslanmış, telefonuyla oynayan sevgilimi gördüm.
Siyah pantolonu, ve yakasının ilk iki düğmesini açık bıraktığı beyaz gömleğiyle mükemmel görünüyordu. Belli ki şirkete gitmiş, dönerken de ceketini arabaya atmıştı.
Beni fark edince başını telefonundan kaldırdı, bana doğru birkaç adım attı, tam karşı karşıya gelince içten bir şekilde gülümsedi, sarıldı.
Ayrıldığımızda yüzündeki gülümseme hala duruyordu. O gülüşe bakıp gülümsememek imkansızdı, bu yüzden ben de gülümsüyordum..
"Nasıldı ilk günün?"
Yapmacık bir göz devirme hareketi yaptım.
"Bu ne böyle? Çocuğu ilkokula yeni başlayan veliler gibi.."
Sırıttı.
"Sen de çocuksun."
Bir Nurella bakışı attım bu sefer.
"Tamam tamam, arabaya geç hadi, yemek yemeye gidelim."
Sırıttım.
"Bana bunlarla gel.."
Arabaya geçerken, güneş gözlüklerini burunlarının ucuna indirmiş, ağzı açık kalarak bizi izleyen kokonalara ters bir bakış atmayı ihmal etmedim.
Ah canım, bu daha başlangıç..

Okula yakın olan kafelerden birine gelmiştik bu sefer. İlk kez geliyordum.
İçeri girip, en kuytu köşedeki, en sakin masaya geçtik. Garson geldi, Tolga siparişlerimizi verdi.
Biz de bu sırada muhabbet ediyorduk.
"Şaka bir yana, nasıldı okul?"
"Güzeldi aslında. Necmi Poyraz'ın kızıyla tanıştım. Sevil mi Sevilay mı ne.."
"Baban iş yapmıyor mu onlarla?"
"Yapıyor, sen nereden biliyorsun?"
"Babanla sandığından daha yakınız." Dedi sırıtarak.
Gülmeden edemedim.
"Sen ne yaptın ben okuldayken?"
"Babanla buluştum."
"Aa? Neden?"
"İşler güçler.." Dedi gülümseyerek.
Göz devirdim.
"Evlenince işkolik bir adam olur, eve gecenin 2'sinde 3'ünde gelirsen, seni boşarım biliyorsun değil mi?"
Ters bir bakış attı;
"Amele miyim ben o saate kadar çalışayım?"
"Şuan o saatlere kadar çalışıyorsun?"
"Yanılıyorsun. 9 oldu mu eve geçiyorum, evde çalışıyorum."
"Al işte."

Bu arada yemeklerimiz de gelmişti, hem yiyor, hem muhabbet ediyorduk.
"Helin.."
"Efendim?"
"Gece bir seyahate çıkacağım, şirketten bir avukatla birlikte Ankara'ya gideceğiz, yarın akşamüstü de döneceğim, bensiz idare edebilir misin?"
"Tolga Allah aşkına çocuk değilim."
"Korkmaz mısın? İstersen şirketten bir şoför ayarlayabilirim."
"Şoförle gelecek olsam annemin şoförüyle de gelirim, araba kullanmayı özledim, kendim gelirim."
"Bir günde döneceğim zaten."
"Evet, bir günlük bir seyahat, bir şey olmaz." Dedim.
"Her yaptığını mesaj olarak atarsın bana."
"Tabiki, her zamanki gibi." Dedim gülümseyerek.
"Okuldan çıkınca da ararsın beni, bir de eve gelince."
"Ararım Tolga."
"Koruma ayarlamamı ister misin?"
"Tolga saçmalama."
Başını salladı.
"Tamam."

Yemeklerimiz bitince tekrar yola koyulduk. Tolga biraz daha gezelim demişti ama gece yolculuğa çıkacaklardı ve yorgun düşmesini istemiyordum. Zar zor ikna ettim, beni eve bırakması için.
Arabayı evin önünde durdurduğunda ona döndüm;
"Bir şey istesem, yapar mısın?" Dedim çekingen bir sesle.
"Söyle." Dedi, kendinden emin bir sesle.
"Şimdi eve gidip, akşama kadar saatlerce uyumanı istiyorum."
Gülümsedi.
"Tamam."
"Söz mü?"
"Söz.."
Başımı memnuniyetle salladım, hızlıca gelişigüzel sarıldım. Geri çekileceğim sırada Tolga bırakmadı, daha sıkı sarıldı, karşılık verdim.
İlginç davranıyordu, beni İstanbul'da bir günlüğüne yalnız bırakmaktan korkuyor muydu gerçekten?
Sonunda ayrıldığımızda alnımdan öptü, konuştu;
"Çarşamba görüşürüz, İstanbul'a dönünce sana bir süprizim var.."
"Aa hayır yapma! Meraktan ölürüm ben şimdi!"
Gülümsedi.
"Dönünce." Dedi kararlı bir sesle.
"Peki.." Dedim dudaklarımı büküp.
Tekrar sarılıp indim arabadan, iki kez arkamı dönüp baktım bahçe kapısından girene kadar.
Bahçe kapısını kapadığımda uzaklaşan arabasının sesini duydum yine. Klasik Tolga..

Kendi kendime bu hareketine gülümseyerek eve geldim, geldiğimi duyan hizmetçiler açmışlardı zaten kapıyı.
Hızlıca odama çıktım, üstümdekilerden kurtulup güzel bir duş aldım, kendimi uykuya teslim ettim..

Uyandığımda dersin başlamasına bir saat olduğunu görünce yerimden fırlayıp kendimi banyoya attım, hemen ardından da giyinme odasına.
Camel renk bir kalem etek geçirip, üstüne kamuflaj desenli kısa bir bluz giydim, kahverengi botie'ler geçirdim ayağıma. Kahverengi Kors'umun içine gerekli malzemeleri tıkıp saçlarımı hızlıca topladım, dünkü güneş gözlüğümü alıp çıktım odadan. Tam merdivenlerden ineceğim sırada telefonumu unuttuğumu farkedip tekrar içeri girdim, telefonu alıp aşağıya indim.
Ben kapıdan çıkarken annem sesleniyordu;
"Pelin! Kahvaltı etmeden nereye?"
"Derse geç kaldım! Okulda yerim bir şeyler. Öpüldün Sultanım!"
Deyip koşar adımlarla garaja indim, Tolga'dan sonraki ikinci sevgilim, kırmızı BMW'mle okula doğru yola çıktım.
Bu sırada yolda Tolga'ya mesaj atmayı ihmal etmedim.

Gönderilen; Yarı'm

Nişanlınız, gayet usturuplu bir kıyafetle arabasına binip okula doğru yola çıktı efendim.

Dakikasına cevap geldi;

Gönderen; Yarı'm

Aferin ona.

Ukala ya. Kendi kendime sırıtıp radyoyu açtım, Hande Yener dinleye dinleye gittim okula..

Tüm günüm okulda geçmişti resmen. 4 ayrı derse girmiştim. Aradaki boşluklarda Sevilay'la kahve içmeye falan gittik. Bu sırada her şeyden bilgilendiriyorum Tolga'yı tabi.
"Hoca kırmızıyla moru kombinlemiş. Ama yok! O bir tasarımcı sevgilim!" Gibi, veya;
"Cemiyetten bir kızı öldürsem kaç yıl yerim?" Gibi saçma sapan mesajlar atmayı ihmal etmemiştim. Amacım Tolga'nın içinin rahat olmasıydı. Benim için streslensin istemiyordum.
Attığım saçma mesajların hepsine o da komik komik cevaplar vermişti.
Sonunda dersler bitince otoparka geçmiştik. Sevilay'ın bugün şoförle geldiğini öğrenince,
"Şoförü çağırma, ben bırakırım seni." Demiştim.
Onun da evi Florya'daydı zaten.
Trafik vardı biraz. Ben de bunu Tolga'ya mesaj atma fırsatı olarak değerlendiriyordum.
"Okuldan çıktım." Yazdım, 5 dakika sonra;
"Arabaya bindim, Sevilay'ı evine bırakıp eve geçeceğim." Yazdım.
"Sevilay'ı bıraktım."
"Evin kapısındayım, hatta şuan içerideyim :)"
Saate baktım, 7'ye geliyordu. Akşamüstü dönüş yoluna geçeceklerini söylemişti ama, okuldan çıktığımdan beri attığım hiç bir mesaja cevap vermemişti. Büyük ihtimal işi uzadı, diye düşündüm.

Odama çıkıp giysilerimden kurtuldum, siyah bir taytla Tolga'nın siyah tişörtünü geçirdim üstüme. Saçlarımı tepede topuz yaptım.
Bir ara odama Pelin geldi, okulda hoşlandığı çocukla ilgili olan olayları falan anlattı. Ay çocuk salağın teki! Bunu niye seviyorsa! Gönül ota da konar.. Neyse.
Pelin'e gerekli taktikleri verince odasına gitti, ben de televizyonumu açıp CNBC-e'den bir dizi izlemeye başladım. Sonra bir dizi daha, bir tanecik daha, ve bir tane daha..

Saate baktığımda 12'ye geliyordu.
Telefonumun çantamda olduğunu hatırlayıp giyinme odama gittim, açınca hiç bir mesaj göremeyince moralim bozuldu. 1'e basılı tutup Tolga'yı aradım, telefonu kapalıydı.
İşi gerçekten uzamıştı sanırım..
Aşağı kata indim, annemle Pelin ellerinde birer vazo -ya o şey bardak olamaz! - milkshake, pipetleri hüpletip, cemiyetteki yeni dedikodulardan bahsediyorlardı.
"Bu saatte kime yaptırdınız o milkshake'leri?" Dedim yanlarına gidip.
"Mualla Dadı yaptı!" Dedi Pelin.
"Kadını rahat bırak, gün boyu yoruluyor zaten.." Diye mırıldandım.

Hizmetçilerin hepsi alt kattaki odalarına geçmişlerdi.
Kapı çalınca yukarı çıkmasınlar diye ben pıtır pıtır koşup açtım kapıyı.

Babam gelmişti.
"Hoşgeldin baba!"
"Hoşbulduk küçük hanım." Dedi üstündeki ceketi çıkarırken.
Ceketini koltuğun kenarına bıraktı, annemlerin yanına geçti, ben de peşinden gittim tabi.
Klasik muhabbetler geçti. Annem Pelin'e anlattığı dedikoduların hepsini bir de babama anlattı. Sonra kil maskesi yapmak için odasına çıktı.
Pelin de hoşlandığı çocukla rahat rahat mesajlaşabilmek için odasına çıktı tabi.
Babam eliyle sehpayı gösterdi;
"Kumandayı versene kızım, haberlerin tekrarını izleyeyim."
Başımla onaylayıp kumandayı ona uzattım.
O haberleri açarken ben de tek dirseğimin üstünde koltuğa uzandım. Tolga mesaj atana kadar uyumayacaktım. Kararlıydım.

Hayatımda haberler kadar sıkıcı başka bir şey görmedim;
Yok dolar çıktı, altın kendini şuradan attı..
Yok efendim şu köyde şu tavuk şarkı söylüyor.
Yok şurada şu öldü.
Spiker konuşuyordu;
"Bugün akşam saatlerinde Ankara-İstanbul otoyolunda gerçekleşen bu büyük kaza yüzünden yol saatlerce tek şerit olarak çalıştı, sürücüler zor anlar yaşadı.."
Kendi kendime söyleniyordum. Babam;
"Şşt! Duyamıyorum. Ankara'dan misafirlerim gelecekti, sırf şu kaza yüzünden gelemediler."
"O kadar kötü mü ya?" Deyip televizyona döndüm;
"İstanbul-Ankara istikametinden gelen bir araç, kontrolünü kaybedip şeritten çıkınca, tam tersi istikametten gelen lüks bir cipe çaptı. Cipin içinde 2 kişi vardı, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldılar. Biri ambulansta can verdi, diğerinin durumu ise ciddiyetini koruyor."
Bu sırada kamera, siyah cipi gösterdi. Araba resmen pert olmuştu. Babam konuştu;
"Bak ya. Range olduğu halde ne hale gelmiş. Ben duymuştum ama, ön tarafları güçlü değil bu arabaların. İyi ki değiştirdim benimkini."
"Tolga'da da bundan var.." Diye mırıldandım.
Kamera bir tırı, bir de cipi gösteriyordu.
Bu sırada aklıma dank etti, Tolga Ankara'daydı.
"Baba! Görüntüyü durdur!"
"Ne oldu?!"
"Durdur çabuk!"
Babam görüntüyü durdurdu, elinden kumandayı kapıp biraz geriye aldım, cipin önden çekildiği bir sahnede durdum. Plaka da haşat olmuştu ama zor da olsa okunuyordu.

"34 THK 55"

Continue Reading

You'll Also Like

8.1M 46.1K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
30.3K 1.7K 102
Bir ZeyKer hikayesi... //11 Nisan 2020 - 11 Nisan 2021\\ « 99 BÖLÜM » 17 yaşındayken hiç beklemediği bir anda, beklemediği biri tarafından ihanete...
53.3K 5.1K 39
Texting Abisinin en yakin arkadasina asik olan Arda ve kardesinin en yakin arkadasina asik olan Altay Full tasak mode on
5.1K 410 23
"Hava ne kadar kapalı değil mi? Sanki olacakları anlamış gibi." * A Sirius Black Fanfiction. #sirius 1st [08/03/2024]