Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Belki de, güzel gelin.."

232K 7K 288
By gulusunusevsinler


Hayatınız mükemmel gidiyorsa, korkmanız gerekir. Büyük ihtimalle, önemli bir sorunla karşı karşıya kalırsınız.
Benim durumum da böyleydi. Tolga'yla beraber hayatımın en mutlu anlarını yaşarken, aynı anda en berbat günlerimi yaşıyordum.
İşleri yüzünden iki günde bir ya bizim eve geliyordu, ya da dışarıya çıkıyorduk. Onun dışında gün boyu yaptıklarımı ona mesaj olarak atıyordum, gece yarısı arıyor, ayrıntıları dinliyordu.
Sesini duymak bile rahatlatıyordu beni, evet. Ama telefon kapanınca yine o korku sarıyordu bedenimi. Tatilde bu kadar kötü değildim ben. Tolga her saniye yanımdaydı, bu yüzden ne kendi canım için, ne de onun için endişelenmiyordum.
Ama şuan öyle değildi işte. Acaba ben uyurken gece yarısı şu pencelerin birinden, içeri o devasa botlarla o korkunç adam gelir mi? Diye düşünmeden edemiyordum. Gelmeyince de, acaba Tolga'ya mı bulaşacak ? diyordum. Psikolojik olarak tamamen çökmüştüm açıkçası. Ta-ma-men.
O mesajdan sonra başka mesaj vb. Bir şey almamıştım. Tolga şirkettekilere araştırtıyordu ama, pek bir şey çıkmayacak gibiydi. Bu durumun Tolga'nın da canını sıktığı açıkça ortadaydı.

Haftalardır ikimiz de berbattık. Bazen keşke dönmeseydik, diyorum. Ama ne kadar kaçabilir ki insan?

Bunun dışında güzel haberler de var tabii. Tolga'nın şirketi yavaş yavaş küçük davalardan büyük davalara geçmeye başladı. Hatrı sayılır insanların davaları alınmaya başlandı ve %99'u da kazanıldı.
Şirket mükemmel çalışıyordu, kısa sürede düzeni mükemmel bir şekilde oturmuştu.
Bir iki kez ofise de gittim, Tolga'yı görmeye. Ama bir daha gelmemi yasakladı. Şirket personelinin çoğu erkek olduğu için çok dikkat çekiyormuşum..
Ve bir bomba haber daha;
Babam, cemiyetteki dedikoduların durması için bir nişan töreni tertiplememizi istedi. Ailemizin izniyle nişanlandığımız bilinsinmiş. Bugün mekan bakmaya gideceğiz Tolga'yla..

3-4 saat uyumuş olsam da gece boyu bana eşlik eden yatağımla vedalaşıp, odamın banyosuna geçip elimi yüzümü yıkadım, dişlerimi fırçaladım.
Giyinme odasına geçip üstüme koyu renk bir kot, krem bir bluz, turuncu, diz hizasında biten bir ceket ve turuncu stilettolar geçirdim. Ten rengi LV clutch ımın içine gerekli malzemeleri tıkıştırıp saçlarımı atkuyruğu yaptım, koyu bir göz makyajıyla tamamdım. Krem kemik çerçeveli güneş gözlüğümü de elime alıp odamdan çıktım.
İndiğimde Tolga çoktan gelmişti, Pelin'le muhabbet ediyorlardı.
"Kesinlikle gidelim Tolga Abi!"
"Tamamdır, şu nişan işi hallolsun, gidelim."
Beni görünce gülümseyip ayağa kalktı, yanına gidince yanaklarımdan öptü hızlıca.
"Hoşgeldin." Dedim gülümseyerek.
"Hoşbulduk.." Dedi, sıcak gülümsemesiyle.
"Geldiğini neden haber vermedin? Yanıma çıksaydın ya."
"Pelin'le muhabbet ediyorduk." Dedi, Pelin'e göz kırparak.
Karşılığında Pelin de;
"Ay evet! Abla! Sizin nişandan sonra hep beraber adalara gidelim diyoruz."
Tolga başıyla onayladı, bana döndü;
"Sen ne dersin?"
"Allah derim!" Dedim neşeli bir sesle.

Evden çıkıp Tolga'nın arabasına bindik, önceden belirlediğimiz mekanlar için yola çıktık.
"Nereden çıktı bu adalar işi?" Dedim.
"Baldızımla plan yapamaz mıyım?"
"Yaparsın canım, ama niye adalar?"
"Bilmem, Pelin senin orayı sevdiğini söyledi. Hep beraber gideriz. Nişan sonrası dinlenme gibi olur."
Gülümsedim.
"İşler nasıl?"
"Her şey yolunda, elemanlar yetişemiyor artık."
"Başaracağını biliyordum." Dedim gurur duyan bir ifadeyle.
Sırıttı.
"İlk nereye gidiyoruz?"
"Hidiv Kasrı."

Hidiv Kasrı'na gittik, gezdik. Açıkçası fena sayılmazdı. Ama burada düğün nişan yapan arkadaşlarımla nasıl dalga geçtiğimi hatırlayıp, vaz geçtim. Belediye nikah sarayı gibi mübarek. Gelen geçen burada evleniyor.

Tolga "Nasıl?" Manasında tek kaşını kaldırınca başımı olumsuz anlamda salladım, arabaya geçip tekrar yola koyulduk.
Annem Büyük Tarabya Oteli'ne bakmamızı da söylemişti, bu yüzden Tarabya'ya geldik.
Zamanında annemlerin düğünü burada olmuş.. Şaşalı, şahane bir mekandı. Tolga'ya dönüp şirin şirin bakınca başını olumsuz anlamda salladı.
Neden? Manasında bir bakış attım,
"Daha otantik bir mekan olsun." Dedi. Haklıydı.

Arabaya tekrar bindik, birkaç mekan daha gezdik ve hiç birini beğenmedik.
Yok buranın görevlilerinin gözleri fıldır fıldır.. Ele.
Yok burası biraz şehir dışında.. Ele.
Yok buranın mimarisi giyeceğim giysiye uymuyor.. Ele. Bu söylediğim şey yüzünden ciddi manada dalga konusu oldum beyefendiye, herneyse.
Artık hiç ümidimiz kalmamış olarak arabaya bindik, Tolga bir anda direksiyonu tam tersi yöne çevirince şaşırdım.
"Ne oluyor?"
"Bir yer daha var."
"Neresi?"
"Adile Sultan Sarayı."

Tabi ya!

Çok eski, Dolmabahçe'yi andıran, şahane bir mekandı burası. En son 2 yıl önce burada bir düğüne gelmiştim. Ama baya değişmiş. Biz nişanı burada yapınca büyük ihtimal cemiyetten tüm çiftler yaz için gün ayıracaktı buradan, pis özentiler.
Herneyse, otantik havası tam istediğim gibiydi. Herkesin yaptığı gibi parlak cafcaflı abiyelerin giyildiği, ortalıkta komik isimli yemeklerin dolaştığı bir nişan istemiyordum.
Tamamen otantik, Osmanlı yemeklerinin piştiği, çatal kaşıklarının bile o zamanları anımsattığı bir nişan olacaktı, ki öyleydi de.
"Nasıl buldun?" Dedi.
Sevinç ve heyecan karışımı duygularla ona döndüm;
"Karar verilmiştir."
Başıyla onayladı,
"Şahane bir nişan olacak." Dedim.
"Gelin sen olduğun için.." Dedi.

Nişan için bir hafta sonrasına gün almıştık. Normalde imkansız bir şeydi ama, babamın bağlantıları sayesinde halletmiştik.

Dönüş yoluna geçmiştik,
"Tolga.."
"Söyle bakalım."
"Babanı nasıl çağıracağız?"
Elleriyle daha sıkı bir şekilde kavradı direksiyonu. Daha çok hızlandı.
"Davetiye göndeririz."
"Yapma. Binbir türlü pis işin içinde olduğunu biliyorum ama o bir şekilde senin baban. Benim babam o nişanda ne kadar ev sahibiyse, o da öyle olacak.."
"Babam bir katil Helin. Katil!"
Son kısmı dişlerinin arasından tıslayarak söylemişti resmen. Çenesinin kasıldığını, direksiyonu haddinden fazla sıktığını görmemek imkansızdı.
"Biliyorum, en az baban kadar, amcam da katil. Bunu da unutma. Ama o da, gelinin amcası olarak misafirlerimizi ağırlayacak.."
Başını olumsuz anlamda salladı.
"Aynı şey değil.."
"Aynı şey Tolga. Hem bırak, senin de en az onun kadar tehlikeli olduğunu görsün. Bu büyük bir fırsat, davalarını kazandığın, kazanacağın yüksek zümreden herkesi çağır nişanımıza. Hem amcama, hem babana, ne kadar zeki ve mükemmel bir adam olduğunu göster."
Başını salladı.
"Düşüneceğim."
"Ayrıca.." Dedim, ters bir bakış attı;
"Sana nişan için giysi bakmamız gerekmez mi?" Dedim şirin bir suratla.
Gülümsedi, gözlerini kısıyordu aynı anda, günbatımı güneşi gözüne vuruyordu.
"Torpidoda gözlük olacak, versene."
Hemen gözlüğü bulup çıkardım, ona uzattım, taktı.
"Saat 7'ye geliyor. Akşam 8'de bizimkilerle şirkette buluşmam gerekiyor, yarın gidelim mi?"
"Olur.." Dedim şirin şirin.

Eve geldiğimde saat 7.30 falandı. Girdiğim gibi salonda oturan Pelin ve annemi gördüm. Aynı anda "Gel." Manasında bir işaret yaptılar, tıpış tıpış gittim.
"Ne yaptınız tatlım? Nereyi seçtiniz?"
Bu sırada kabanımı koltuğun üstüne atmış, bluzum ve kotumla kalmıştım. Oturduğum yerden hizmetçilerden birine kahve getirmesini söyledim.
Annem ve Pelin dik dik bakıyordu hala..
"Ay noldu be?!"
"Nereyi seçtiniz diyoruz iki saattir." Dedi Pelin.
"Haa. Adile Sultan Sarayı."
Beğeni nidaları yükselmişti hemen.
"Günü ne zamana aldınız?" Dedi annem,
"Önümüzdeki hafta cumartesi."
"Oha! Abla naptın sen?! Ay inanmıyorum! Nasıl kıyafet diktireceğiz ya?!!"
Annem de kaşlarını çatmış söyleniyordu.
"Bari iki hafta olsaydı kızım ya. Hazır kıyafet mi giyeceğiz? Bunun davetiyesi, nişan şekerleri, yemek menüsü bir sürü şeyi var. Hem Tolga da telaşa girecek, çocuğun işleri başından aşkın zaten.."
Bu sırada kahvem gelmişti. Umursamaz bir tavırla dinliyordum onları.
"Bir hafta sonrasını almak için ısrar eden Tolga yalnız."
"Neden?!" Dedi Pelin.
"Sevgili olmayı çocukça buluyor, ondan sanırım."
Annem başını onaylamaz anlamda salladı.
"Sen zaten acelecisin, kendin gibi koca buldun. Aferin sana! Bu gidişle 40'ında torun torbaya karışırsın sen! Peşinizden atlı mı kovalıyor kızım?"
"Ne bileyim ya! Üstüme gelmeyin! Zaten moralim çok bozooook." Dedim şımarık bir ifadeyle.
Ters bir bakış attılar.
"Ne?! Elie Saab'da istediğim elbise için bir ay beklemem gerekiyormuş. Zuhair Murad'la Giambattista Valli'ye bakıcam."
Pelin lafa girdi;
"Hangi elbise ki?"
Gel manasında elimi sallayıp yana fırlattığım çantamdan telefonumu çıkardım, elbiseyi gösterdim. Annem tip tip bakınca kalkıp ona da gösterdim.
Pelin oturduğunda pislik bir sırıtış vardı yüzünde.
"Ne oldu?!"
"Bunu alsan bile Tolga Abi sana giydirmez."
Annem devam etti;
"Artık evlenince evinde giyersin." Deyip histerik bir kahkaha attı.
Somurttum.
"Zaten beklemem gerekiyormuş. Başka modellere bakıcam."
Annem sırıttı;
"İşin çok zor."
"Allah Allah! Tolga Efendi çok biliyor! Pardon da ben onun smokin giymesine kızmayacak mıyım? Giyiyor gömlekleri açıyor yakasını, boy pos desen cabası! Kızlar içine düşecek! Ben bir şey diyor muyum, bir şey yapıyor muyum?!"
"Der misin hiç..." Dedi Pelin.
Tek kaşımı kaldırdım.
"Ne biliyorsun çabuk söyle!"
"Asla."
"Söyle!"
"Baldız enişte arası özel konular. Seni bağlamaz."
"Bana bak Peliin! Yemin ediyorum evlenirken giyinme odamda bir parça bile bırakmam, Gider annemden çanta ayakkabı istersin!"
Pelin anneme dönüp;
"Apaçık tehdit ediyor anne! Gördün dimi?"
Annem başını salladı.
"Anneee!" Diye cırladım.
Pis pis sırıtınca;
"Sen de mi biliyorsun?!"
"Kayınvalide ve damat arası özel konular Helin'ciğim."
"Söylemezseniz nişanda hamile olduğumu söylerim gelenlere!"
Annemin gözleri faltaşı gibi açıldı.
"Değilsin dimi?!"
"Hayır! Ama derim! Rezil rüsva olursun cemiyete. Benden söylemesi." Tekrar bacak bacak üstüne atıp tek kaşımı kaldırarak tehditkar bir bakış attım anneme.
"Aman! Uçakta hosteslere yaptıklarını falan anlattı. Sen de ne çeşit bir manyaksan.."
"Ama anne haklı değil miyim ya? Uyusam gelip gelip Tolga'ya bir şeyler servis edecekler."
"Kim kime ne servis ediyor?"
Babamın sesini duyunca yerimden sıçradım.
"Ay baba! Ödümü kopardın!"
"Neden sinirlisiniz küçük hanım?" Dedi, kabanını hizmetçiye verip koltuklardan birine otururken.
"Hiç.." Dedim. Pelin karşıdan pislik pislik sırıtıyordu. Ben de ona "Sen göreceeen!" Bakışlarımı atıyordum.

Hizmetlilerden birinin salona gelip,
"Efendim, yemek hazır." Demesiyle hepimiz ayaklanıp yemek odasına geçtik.
Masada babam;
"Keşke Tolga'yı da çağırsaydın Asude." Dedi.
"Aa dalgınlık valla Ahmet unutvermişim."
"Gelemezdi zaten, toplantısı var." Dedim.
"Öyle mi?" Dedi babam. "İşleri nasıl büyüttü bir anda öyle.." Dedi, başını gurur ve şaşkınlıkla sallayarak.
"Evet." Dedim gülümseyerek.

Yemeğin ardından odama çıktım, Tolga'ya mesaj yazdım.

Gönderilen; Yarı'm

Annem ve Pelin'e anlattıkların için canını okuyacağım sevgilim.

Telefonu kenara koyup ipadimi çıkardım, nişanlık giysi bakmaya başladım..
Bu sırada telefonuma gelen mesajı açtım hemen.

Gönderen; Yarı'm
Sabırsızlıkla bekliyorum güzelim ;)

Ay şuna bak! Hem suçlu hem güçlü! Gıcık!

Telefonu tekrar bırakıp giysi bakmaya koyuldum, bir ara içeri gidip üstümdekilerin yerine pijamalarımı giydim, tekrar odaya geçtim. Birkaç giysi modeli daha beğenmiştim. Birinden biri olurdu herhalde..

Telefonum çalmaya başlayınca baktım, öküz arıyor.
Biraz bekledim, biraz daha, birazcık daha..
Sonra açtım;
"Efendim?"
"Başından beri telefonun elinde, biliyorum."
Telefonu kulağımdan çekip sessizce ağzımı kıpırdatarak "OHA!" Dedim, tekrar kulağıma koydum.
"Hiçte bile."
"Öyle ama neyse. Nişan alışverişlerini yarın halledelim mi?"
"Düşünmem lazım."
"Heliin.."
"Tamam müsaitim!"
"Sabah 11 gibi alırım seni."
"Tamam."
"Bu arada.." Dedi,
"Canımı nasıl okuyacaksın çok merak ediyorum küçük hanım."
"Bugün niye herkes bana küçük hanım diyor ya?!" Deyip suratına kapattım telefonu. Büyük ihtimalle, kahkahalar atıyordur şuan.

Nişan alışverişlerini de bir şekilde atlatmayı başarmıştık. Tolga'ya Tom Ford'dan resmen aşık olduğum bir smokin almıştık. Tolga giyince, daha da şahane olmuştu tabi.
Sonra davetiyeleri seçmeye gitmiştik. Bordolu, altın rengi işli, şahane bir davetiye seçmiştik.
Ardından fotoğrafçılardan randevu almış, yemek menülerini seçmiş, davetli listesini çıkarmıştık.
Dehşet yorucu bir haftaydı.
Ve işte, o gün gelip çatmıştı.

Kuaförüm ve makyözüm nişanın yapılacağı yere gelecekti. Aynı şekilde elbisem de oraya gönderilecekti. Sabahın erken saatlerinde hızlıca kahvaltı yapıp Pelin, annem ve ben babamın şoförüyle yola çıktık.

Adile Sultan Sarayı'na geldiğimizde kuaförüm ve makyözüm karşıladı bizi. Hemen gelin odasına çıkıp topuzumu yapıp makyajıma başladılar. İkisi de bittiğinde iki yardımcı gelip giysimi giymeme yardımcı olmuşlardı. Hafif sırt dekolteli, ten rengi dantelin üstüne kırmızı çiçeklerle bezenmiş, balık bir elbiseydi bu. Kırmızının ten rengimle uyumunun mükemmelliğinin etraftaki yardımcılar kadar ben de farkındaydım.
Ayağıma ten rengi yüksek topuklularımı geçirdim, mücevher kutusundan yüzüğümü taktım, boynuma da incecik zincirden bir kolye taktım. Uzun, tek zincirden bir ucu vardı, bu ucu da sırtıma bıraktım. Sırt dekoltesinin ortasında incecik bir zincir, ucunda da bir inci.. Şahane görünüyordu.
Annem ve Pelin geldi sonra. Annem, siyah zarif elbisesi, boynundaki el yapımı, gösterişli zümrüt kolyesiyle mükemmel ötesi görünüyordu. Pelin de, giydiği pembe kolsuz kısa bluz, ve tamamen gümüş gri pul payetten balık eteğiyle. Beni gölgelerler mi? Diye düşünmeden edemedim.

Ben bunları düşündüğüm, annem ve Pelin de bana iltifatlar yağdırdığı sırada, içeri o mükemmel takımı ve tüm cazibesiyle Tolga girdi. Her gördüğümde bir kere daha aşık oluyordum, özellikle şuanda. Tolga içeri girince annem Pelin'i dürttü, beraber çıktılar odadan, yardımcılar da onları takip etti.
Aynanın önünde kendime bakıyordum, arkadan bana doğru yürüyen sevgilimi de buradan takip ediyordum.
Tolga'nın elbisemi ilk görüşüydü, laf etmesin diye göstermemiştim.
İyice yaklaştı, ellerini belime yerleştirdi, kulağıma eğildi..
Bir ay boyunca aynı odada kalmış olmamız, bu kadar dibime girdiğinde kalbim şimdi ağzımdan çıkacakmış gibi hissetmeme engel olamamıştı.
Hala elele tutuşurken bile heyecanlanıyordum. Şimdi ise, konuşurken nefesi boynuma ve enseme çarpacak kadar yakındı.
Ve o mükemmel sesiyle konuştu;

"Bu elbise ne?"
"Nişanlık.." Dedim tedirgin bir sesle.
"Değil." Dedi sert bir ifadeyle. Devam etti;
"Böyle bir elbiseyi benim yanımda giyerken bile çekinmen gerekir."
"Gayet normal bir elbise.." Dedim kendimden emin olmayarak.
Elleri hala belimdeydi, yanağı yanağıma değiyordu.
"Normal bir yanı yok."
"Yapma.." Dedim yalvarırcasına. Bugün sorun çıkarmasın bari..
"Asıl sen yapma. Herkesin gözünün senin üstünde olacağını biliyorsun, nasıl böyle bir elbise giyersin?" Bu sefer sesi hem öfkeli, hem de kırılgan çıkmıştı.
Ellerini belimden çekti, pencereye doğru yürüdü. Aynı anda bir elini saçlarının arasından geçirdi.
Ben cevap veresiye kalmadan, devam etti;
"Söylesene!" Bir anda bağırınca yerimden sıçramıştım resmen.
"Tolga.."
"Ne var?!"
Yapıcı bir sesle konuşmaya çalıştım, elimi hafifçe ona uzatarak yürüdüm, yanına gittim, elini tuttum.
"Bugün bizim nişanımız var, ne olur kavga etmeyelim.."
"Üstündeki giysiye hiç baktın mı sen?!"
Artık lafımı esirgeyemeyecektim, hiç kusuruma bakmasın.
"Tolga! Hayatımda bir kere evleniyorum farkında mısın? Giydiğim giysinin hiç bir problemi yok! Ha ama, eğer sen yanımda olduğun halde bana bakıp yanlış şeyler düşünecek tanıdıkların varsa, bu da senin problemin!"
"Sen şuan nasıl göründüğünün farkında değilsin Helin! Makyajın, giysin, sen.. Yapma bunu! Bakan herkesi nasıl engelleyebilirim? Yanlış bir şey düşünüp düşünmediklerini nereden bilebilirim? O baktı onu döv, bu baktı bunu gebert. Nişanı kan gölüne mi çevirmemi istiyorsun?!"
"Bir kerelik, sadece bir kerelik ha? Sabret ne olur? Gün boyu asla yanından ayrılmam, söz veriyorum. Erkeklerin yanına da gitmemeye çalışırım.."
Şüpheyle baktı gözlerimin içine. Tüm masumiyetimi kullanarak şirin şirin baktım ben de..

"50cm den fazla uzağımda duramazsın."
Sevinçle bir kahkaha attım.
"Şuan boynuna atlayıp seni öpücük yağmuruna tutuyor olabilirdim ama saçım bozulur..."
Ters bir bakış attı.
"Kuaförün gelmiş zaten, dert etme bence onu." Dedi, etrafa bakınarak.
Gülümsedim, yanağına bir öpücük kondurdum.
"Bu mu öpücük yağmuru?"
"Dur bakalım. Nişanlım bile değilsin." Dedim, aynaya doğru yürürken.
"Hadi ama! Akşama nişanlıyız!"
"O zamam akşama düşünürüm!"

Yanıma geldi, koluna girmemi işaret etti.
"Misafirler gelmiştir."
"Dur, rujumu tazeleyeyim."
"O ruju sana yedirmeden koluma girersen iyi olacak."
Gözlerimi pörtlete pörtlete koluna girdim, odadan çıktık.
Kapıda hizmetçiler sağlı sollu sıralanmışlardı.
Çalan müziğin eşliğinde aşağı kata inmeye başladık..
Genç kızların gözlerindeki kıskançlıkla karışık hayranlığı, annemdeki gururu, babamdaki tedirginliği, Pelin'deki sevinci görmemek imkansızdı.

İlk olarak annem ve babamın yanına gittik, birkaç akraba daha etrafımıza toplanmıştı. Övgüler havada uçuşuyordu. Bir iki kez Tolga'nın kolundan çıkmaya çalışmıştım ama izin vermemişti.
Kıskanç.
Bu sırada amcam yanımıza geldi,
Bana hızlıca sarıldı.
"Kızım, nişanlınla beni tanıştırmaya ne dersin?" Kinayeli bir şekilde söylemişti bunu.
Tolga elini uzattı,
"Kusura bakmayın efendim, bazı nedenlerden tanışmaya gelemedik. Ben Tolga Han. Gerçi siz beni tanıyorsunuzdur. Yakın ARKADAŞINIZ Fazıl Kurt'un oğluyum."
Arkadaşınız kısmını bastıra bastıra söylemişti. Tolga'nın babama amcamla ilgili gerçekleri Oslo'da söylediğini biliyordum. Sanırım bundan ki babam yarım ağız sırıtıp Tolga'ya gururla bakıyordu. Bunun aksine amcam da çok sinirli görünüyordu.
Ağzında bir şeyler geveleyip gitti.
Masaları gezerken, Tolga'nın ortaklarının masasına da gittik. Soner Abi yanında orta yaşlı bir adamla ve yine orta yaşlı bir bayanla oturuyordu. Büyük ihtimal bunlar Tolga'nın dayısı ve yengesiydi. Beni gören kadın hafifçe ayağa kalktı, elini uzattı.
"Merhaba, sen Helin olmalısın.."
Gülümsedim, Tolga atıldı,
"Güzelim, bu yengem, Firdevs."
"Memnun oldum." Dedim samimi bir gülümsemeyle.
"Ben de tatlım ben de."Dedi Firdevs Hanım, devam etti;
"Tolga'cığım, bu kadar güzel bir kızla evleneceğini bilmiyordum." Dedi, samimi bir gülüşle.
Bu sırada yanındaki adam ayağa kalktı,
Tolga hemen atıldı;
"Bu da dayım, Murat."
"Memnun oldum." Dedim yine şirin bir gülümsemeyle.
"Ben de yeğenim. Bir konuda uyarayım; Ağzından Murat Bey gibi bir laf duymayayım, dayı diyeceksin."
Gülümsedim.
"Peki."
Bu sırada Soner Abi yanımıza geldi, tokalaşmayı sevmediğimi bildiği için başıyla selamladı.
"Tebrik ederim." Dedi, babacan bir tavırla. Ahmet Abi de kalkıp yanımıza geldi;
"Ben de tebrik ederim." Dedi, ciddi ama yine babacan bir tavırla.
Bu sırada yan masadan Özkanla Vural yanımıza damladı.
"Yenge! Tebrik ederiz!"
Şaşırmış bir şekilde gülümsedim.
"Teşekkürler."
Özkan iyice yaklaştı,
"Sizinle daha çok muhabbet etmek isterdim ama şurada aşırı güzel bir kız var.." Tolga'yla aynı anda başımızı çevirip baktığımızda Pelin'i gördük. Tolga yanından geçmek üzere olan Özkan'ı ensesinden tuttu, önüne çekti.
"Yengenizin kardeşi o."
"Oo desene bacanak olucaz abi!"
Tolga öyle bir bakış attı ki, Özkan gerisingeri cemiyetin diğer kızlarına yöneldi.
Tolga'yla aynı anda gülmeye başladık. Diğer masaya geçeceğimiz sırada girişte babamla birlikte misafirleri karşılayan Fazıl Bey, yanımıza geldi. Bana hızlıca sarıldı, Tolga'ya bir bakış atmakla yetindi.
"Güzel gelinim, daha da güzel görünüyorsun."
"Teşekkür ederim." Dedim ciddi bir ifadeyle.
"Biraz da kilo almışsın sanırım.."
"Olabilir." Dedim samimiyetsiz bir gülüşle.
"Yalnız, merak ettiğim bir şey var.." Dedi.
"Buyrun."
"Bir ay boyunca baş başa tatile çıkıyor, bir anda evlenme kararı alıyorsunuz. Yoksa ... Dede mi oluyorum?" Deyip bir kahkaha patlattı.
Tolga sinirden elimi tuttuğu elini o kadar sıkıyordu ki, canım acıyordu.
Tüm cesaretimi toplayıp, konuşmaya başladım;
"Hayır efendim, şuan için dede olmuyorsunuz. Bunun için evlenmemizi beklemeniz gerekecek sanırım. Yoksa ben de, Tolga ve Cengiz Abi'ye benzeyen, onlar kadar akıllı ve adalet duygusu güçlü evlatlarımın olması için sabırsızlanıyorum. Sadece biraz daha sabır." Dedim, kinayeli bir gülümsemeyle. Adalet duygusu güçlü kısmını söylerken adamı açıkça tehdit etmiş gibi olmuştum ama, neyse.

Adam afallamış bir şekilde birkaç masa ilerideki tanıdıklarına eliyle selam verip, onlara doğru yürümeye başladı. Dışarıdan görseniz adam dersiniz. Mükemmel bir takım elbise, ipek bir mendil, eller cepte, herkes ağzının içine bakıyor adamın. Gelin görün ki, içi kelek.
Bu sırada Tolga bana gururla gülümsüyordu.
"Ne?" Dedim sırıtarak.
"İşte beni nişanlım!" Deyip, göz kırptı.

Nişanın geri kalanı, tebrikler, benim genç kızlara - özellikle Tolga'yı yiyecekmiş gibi bakanlara - attığım ters bakışlarla, Tolga'nın beni sürekli kadınların toplaştığı yerlere çekmesiyle, bir sürü yeni insanla tanışmayla geçti.
Seçtiğimiz mükemmel yemekler servis edildi, slow müzikler çaldı, danslar edildi. Şunu belirtmek istiyorum ki, Tolga dans konusunda bir facia. Kütük gibi herif. Müzik kulağı falan, sıfır.

Nişan ve düğünlerde en nefret ettiğim şey gelinin yaklaşık 4-5.000$ lık elbisesinin üstüne kocaman çengelli iğnelerle takılan altınlar, elbisenin mükemmel kumaşını çektiren büyük takılardır. Bu yüzden, tüm hediyelerin, korumalardan biri tarafından toplanıp muhafaza edilmesine karar vermiştik.

İnsanlar yavaş yavaş dağılmaya başlamış, sonunda sadece yakın akrabalar kalmıştı. Biz de Tolga'yla bunu fırsat bilip dinlenmek için gelin odasına çıkmıştık.
Odaya girdiğimiz gibi topukluları bir kenara fırlatmıştım. Tolga da kendini, odanın ortasındaki kocaman yatağa atmıştı.
"Yatma, gömleğin kırışacak."
"Bir şey olmaaz."
Söylene söylene yanına giderken büyük kanepenin üstündeki kadife kutular ve kadife büyük keseler dikkatimi çekmişti.
Kanepenin önündeki sehpaya oturdum.
Keselere bakınca içlerinin altın dolu olduğunu gördüm, kenara bıraktım.
Kadife kutuları açmaya başladım.
Tolga'nın dayısı ve yengesi, "Ben özel tasarımım!" Diye böğüren, safir bir bileklik almıştı. Kutunun altındaki kağıtta yazan;
"Mutluluklar, Firdevs&Murat Soykan." Notundan anlamıştım onların aldığını.

Sonra bir başka kutuyu açtım, devasa boyutlarda, yakutlardan yapılmış bir kolyeydi bu. Satsam bizim oradan 3 ev almam garantiydi sanırım. İçinde bir not vardı yine.
"Fazıl Kurt." Yazıyordu sadece.
Bu sırada Tolga yanıma gelmişti. Elimdeki notu alıp okudu, yere attı.
Gülümsedim.
Bu sırada, oldukça büyük, dikdörtgen, kadife bir kutu dikkatimi çekti.
Kutuyu açınca gördüğüm şey karşısında şok oldum. Tamamen altından bir tabancaydı bu.
Tolga hışımla tabancayı kaldırıp bakarken kutunun altında katlanmış olarak duran notu görüp aldım, açtım.

"Belki de, güzel gelin, kimsenin bilmediği bir sebepten hayatına son verme kararı alır, kendini vurur.."

Continue Reading

You'll Also Like

5.3M 287K 30
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...
6.8M 8.1K 19
Karanlığın Hassas Noktası ~Tek Kalp Beş Kardeşlik Serisi -1 (FINAL) Mortena Yayınları farkıyla yakında raflarda olacağız! Tanıtım Hayat hep kurallar...
2.1M 69.4K 60
Öpüşü beni darmaduman edebilecek, yok edebilecek, lezzetli bir azabı verebilecek şeydi. Bir ateş yandığında, yakar. Yakarsa kül ederdi, yok ederdi. O...
3.9M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...