KARA GÜZ

By medusasguard

9.5K 3.9K 3.5K

Gecenin gölgesinden bir mevta doğdu. Birbirlerine kulaklarını tıkanmış iki beden sevdanın kefeninde yaşam bul... More

TANITIM
I - Gecenin Izdırabı
II - Güneşin Karahindibası
III - Kanadı Kırık Kelebek
IV - Ölüme Düşen Yaprak
V - Ruhun Avucunda Şeytan
VI - Zamanın Ölü Dikişleri
VII - Ay Işığında Susar Bulutlar
VIII - Karanlığın Varisi
IX - Sözler Soluksuz Acıtırmış
X - Gözden Akan Kan
XI - Sevda Zelzelesi
XII - Karanlık Güneş
XIII - Kaburga Arasında Kalbin Satırları
XIV - Kalbe Mızrak Saplanır
XV - Hatıralar Acı Ateşin İçinde
XVI - Zehirden Köze Dönmüş Kalpler
XVIII - Cefakar Bir Bedel
XIX - Katrana Bulanan Duygular
XX - Kalp İhtilali
XXI - İdam İpine Bürünmüş Şafak
XXII - Yitirilmiş Savaşın Külleri
XXIII - Gölgeler Ardındadır Ölüm
XXIV - Kanın Külünden Doğan Bağ

XVII - Kış Görmeden Olmaz Bahar

136 70 9
By medusasguard

KARA GÜZ
17.BÖLÜM : KIŞ GÖRMEDEN OLMAZ BAHAR

🌙

Hayat içine binlerce anı sığdırabildiğin bir defter gibiydi. Bu defterin içindekilerin başrolü sendin , yaşananları yaşayan da... Anılar sadece dudakların arasına alınacak birkaç cümle değildi. Bir kere bununla sınırlamak yanlıştı çünkü sen ne yaşarsan o aslında senin içindekilerdi. İçinden geçenler , içinde olup bitenlerdi.

Benim içimde artık bir şey kalmamıştı. Bu yüzden söyleyeceğim her anı da yakıp yıkılmıştı...

Sadece bedenen o defterin sayfalarının arasında geziniyordum. Önüme ne çıkacağını bilmeden , hangi kabusun gözlerimden yaş olarak akacağını görmeden...

Bazen insan aynı defterin anılarında başkasıyla da yaşardı. İkisi de o defterin sayfalarına dökülecek kelimeleri yazan kalemi tutar , acıyı beraber hissederdi. Ben bunu Emre'yle ve Sinan'la yaşıyordum ama artık bu kalemi tutan iki el de kayıp gitmişti.

Ben tek başıma kalmıştım.

Yalnız.

Sessiz.

Ama şeytanın melodisine kulak tıkayacak kadar da cesur.

Aliye Hanım'ın planı beni ne kadar tatmin etse de her şeyden önce vakit dava zamanından sonra olmalıydı çünkü atılacak bu adım aslında tekin değildi. Avukat Aydın Bey böyle bir şeyin olmayacağını bastıra bastıra söylese de Aliye Hanım'la bundan pay biçeceğimiz idealimiz şuanlık aynı gibiydi.

''Nehir. Aklından böyle bir şeyi sakın geçirme.'' Avukat Bey'in sesi kulağıma iliştiğinde müzeye doğru beraber attığımız adımlar eşliğinde yürüyorduk.''Bak. Aliye Hanım'la böyle bir plan nereden aklınıza geldi bilmiyorum ama bu çok tehlikeli ve yanlış.'' dedi. Güneşin sıcaklığı altında saç diplerim neredeyse kaşınacak kadar ısınmıştı. Avukat Bey'in yersiz ama doğru bulduğum çabaları karşısında ne diyeceğimi bilememiştim. Bu planı henüz kabul ettiğimi söyleyemezdim ama onların yaptıklarının bedelini ödetmek uğruna bunu yapmak da beni hiçbir şeyden alıkoymazdı.

''Siz de oradaydınız.'' dedim düşündüğümü belli eder bir sesle.''Henüz kararımı vermedim ama nereden baksanız doğru yanı var gibi.'' Avukat elindeki çantasını tutarken gözlüğünü de aynı zamanda düzeltti.Kaldırımdan geçerken aynı zamanda bize değen bakışları ikimiz de fark ediyorduk. Güneşin ahi ışınları bize vururken bedenim düne nazaran ısınmıştı.

''Aksine. Eğer böyle bir adım atacak olursanız bu onların eline bir koz da verebilir. Hem onlarla yüz yüze , olmaz Nehir.'' Müzenin olduğu sokağa birkaç adım kaldığında kenara doğru yürümeye başladım. Avukat da peşimden geliyordu. Beni bırakmayı kendisi istemişti.  Böylece hem bu konu hakkında kendi aramızda konuşmamız da iyi olacaktı hem de Poyraz Alahan ve adamından herhangi birisinin bizi takip etme ihtimaline karşı benimle gelmek mantıklı bir karardı.

Birisi tarafından takip edilme ihtimali başından beri beni ürkütüyordu. Buna dair anımsadığım tek an , Emre'nin öldüğü gece eve gitmeden önce yaşadığım o takip edilme hissiyle aynı oluyordu. O gün de izlenildiğime dair bir sanrı görmüş gibi olmuştum. Bunun gerçek olmadığını düşünsem bile şimdi bu cinayetin komplodan ibaret olduğunu öğrendiğim için bu ihtimal de gayet normaldi.

Bütün bunların başıma geleceğini bilseydim , o gece hiçbir yere gitmezdim. Emre'nin yanında kalır , bir günümü daha onun yanında geçirirdim. Belki o zaman bedeni biraz daha gözümün önünde , anılarımız da kalbimizde kalırdı.

Kaldırımın kenarında duruyordum.Avukat da karşımdayken ''Bundan sonrasını ben halledebilirim. Siz zahmet etmeyin.'' dedim sakince. Davaya az bir zaman kalmışken başka davalara da bakıyor olduğunu düşünürsem bu dava için de ne kadar çaba harcadığını görüyordum. Aydın Bey işinde gayet iyi bir avukattı. Aile avukatımız olduğu için galiba çok şanslıydım. Çünkü sadece davalara değil bizimle ailemizi kapsayan her şeyle ilgileniyordu.

''Emin misin?'' diye sordu etrafına hafifçe göz atarak. Kalabalık bir sokakta başıma bir şey gelmesinden korkuyordu büyük ihtimalle. Takip edilme ihtimalini o da benim gibi göz önünde bulunduruyordu. Bu yüzden endişesinde haklı olabilirdi ama beni izlediklerini bildiğim için her daim sağıma soluma da bakınamazdım. Zaten içimde koca bir güvensizlik ve şüphe vardı.

''Eminim.'' dedim ciddi bir sesle.''Bundan sonra bana bir şey yapamazlar. Dün Poyraz Alahan karşıma çıktı zaten.'' dediğimde Avukat aniden şaşırdı. Etraftaki bakışları dikkatle bana çevrildi.İnsanlar aramızdan geçip giderken biraz daha sessiz olmaya karar verdim. Sonuçta haberlerde de adım duyulmuştu.

''Nasıl? Bir şey oldu mu sana ? Ne söyledi?'' Avukat'ın soruları karşısında yavaş ama keskin bir şekilde ona cevap vermeye çalıştım. Poyraz Alahan'ın o günkü sakinliği , yine gözlerine bürünen soğukluğu aklıma geldiğinde irkildim. Bir insan nasıl bu kadar gamsız olabilirdi ? Babasının yaptıklarının ardında duracak kadar vicdansız , merhametsiz miydi? ''Masum bir canın alınmasına tepki göstermiş miydi acaba?'' diye düşünen bir yanım olsa dahi bana ve dedeme yaptıklarından sonra bu ihtimali reddetmişti. O da babasının içindeki kötülükten kendisine pay biçmiş bir bedenden ve kasvetli bir ruhtan beslenmişti.Onu da kötü yapan hem zihnindeki düşünceler , hem de kendisine ağır gelen vicdan yüküydü. Bu yüzden böyle bir ihtimalin gerçekleşmesi hiç olmayacak bir düşünceydi.

''Nereden geliyordu bilmiyordum ama Emir'in evine giderken bir anda yolda arabasını gördüm.'' dedim kısa keserek.''Klasik. Davada bütün bu yaptıklarının karşılığını bulacağını söyledim. Nasıl oldu da babası içeride kalıp o şuanda dışarıda bunu hala anlamış değilim.'' Avukat derin bir nefes aldı. Kefaret ödeyip çıktığını biliyordum ama bunu o kadar kolay yapabilmiş olmasına bir yandan da şaşırıyordum.

Yalnız düşününce zengin nüfuzlu ve saygın bilinen bir ailenin böyle iddialarla haberlere çıkıp oradan sıyrılmak istemesi ve bunu başarması da normaldi. Çünkü parayla her şeyi satın alabileceğini düşünen insanlar adalete çelme takmayı denemekten şaşmazdı.

''Parasıyla işini halletmiştir veyahut içeriden bir adamı vardır.'' Avukat'ın ciddi ve boşluğa düşmüş gibi söylediği sözler benim bilincimi açmış gibiydi. Yaklaşık birkaç hafta önce , dedemin kaçırıldığını öğrenmeden önce Poyraz Alahan ve Asaf Alahan'ı cezaevinde gördüğüm günü anımsadım. O gün karakolda onların yanından gelirken gördüğüm Tarık isimli memuru...

O , onların adamı olabilirdi. Oydu çünkü her daim bana karşı tuhaf bir tavrı vardı. Kanıt istemek için ısrarlarda bulunması , Alahan ailesiyle bir bağı varmış gibi görünüyordu. Bunu şuan avukata söylesem karşılık olarak ne cevabı alırdım bilmiyordum ama söylemek istiyordum. Bu bir tahmin de olabilirdi ama nedense o adama karşı pek iyi düşüncem yoktu.

''Birkaç hafta önce karakolda bir memur görmüştüm. Adı Tarık'tı. Poyraz Alahan ve Asaf Alahan nezarethanedeyken onları görmeye gittiğimde oradaydı.'' Avukat dikkatle beni dinliyordu. Bu zamanlarda o yoktu ama en kısa sürede bir şey olması durumunda bu kişiye ulaşıp eğer rüşvet durumu varsa olayın  şahsın görevinden alınmasına kadar intikal edeceğini de biliyordum.

''Sen karakolda bir adamlarının olduğunu mu düşünüyorsun?'' dedi gözlerini kısarak. Ardından etrafa hafifçe göz attığında gözlüğünün camına vuran güneş ışığından bir an gözlerini göremedim.''Nehir.Bu ciddi bir mesele. Böyle bir durum yoksa adamın işi elinden kayıp gider. Eğer emin olmadığın bir mevzuysa şuan bundan kimseye bahsetme. Ben bir araştırayım ona göre sana dönerim.'' dediğinde başımı hızla salladım.

''Zaten şuan bir düşünce olarak kaldı. Ama o adam gözüme tekin gelmiyor.'' dedim düşüncemi sakınmadan. Avukat omzumu hafifçe tuttuğunda ''Ben halledeceğim merak etme.'' dedi hafifçe tebessüm ederek.Onu onayladığımı belirtircesine bir şey söylemeden gözlerimi kırpıştırdığımda Avukat Bey birkaç adım geriye giderek ''Ben baroya geçeyim. Tanıdıklara senin söylediğin ismi sorayım. Merkez karakolundaydı dimi?''

"Evet." Dedim onaylar bir şekilde. "Soy adını görmedim ama adının Tarık olduğundan eminim." Avukat hızla başını salladı. Bu işi ona bırakıyordum çünkü onun tanıdık çevresi yoluyla memuru kolayca bulup ortaya çıkarabileceğini biliyordum. Rüşvet alıp almadığından emin olsam yeterdi. Boşuna insanların günahına girmek istemediğimden elimde bir kanıt olmalıydı.

Avukat Bey'le kavşağa yakın ayrılacağımız sırada beni durdurdu."Bu arada." Dedi. Omzumun üzerinden kendisine döndüm.
"Şu yangın olayı için polislere ifade vermen gerekiyor."  Avukatın bakışları tepkimi ölçmek ister gibi yüzümde geziniyordu. Galiba bunu kasten yapıp yapmadığımı anlamaya çalışıyordu. Ama bu bende yitip giden her şey karşılığında yaptığım bir hareketti. Bilinçli değildi ama düşüncelerimin içindeydi." İfade için mesaiden sonra gelirsin." Dediğinde onu onayladım.

Birkaç dakika içinde Avukatla yollarımız ayrıldığında Çalan cep telefonum düşüncelerimi böldü. Kor pantolonun cebinden çıkardığım telefonun ekranına baktığımda kayıtlı olmayan bir numaranın beni aradığını gördüm. Fazla bekletmeden açtım."Alo?"

"Nehir. Benim Sinem." Sinem Hanım'ın sesini duyduğumda içimdeki tedirginlik hissi gitti. Ne zaman farklı bir numara görsem aklıma dedemin kaçırılması olayı geliyordu. Ekrana düşen mesaj..."Neredesin?" Dedi Sinem Hanım.

"Geliyorum şimdi az kaldı." Dedim aceleyle adımlar atarak. İstanbul'a vuran güneş hem yakıcıydı hem de yolda gölge bırakmayacak kadar aydınlık. Bedenimin her bir zerresi ısınıyordu. Ama içim , o artık hep soğumuştu. Bir güneş parçası dahi ısıtamazdı onu.

"Tamam bekliyorum." Telefonu kulağımdan çekip kapadığımda öğle saatlerine yakın olduğumuzu bu kızgın havadan anlıyordum. Dün neredeyse gök kopacak gibi yağan yağmur bugün hepimizden saklanmıştı. Çiçeklere vuran güneş aynı zamanda baharı çağırır gibiydi.

Müzenin girişine kartımı okuttum ve içeriye girdiğimde hiç bekletmeden Sinem Hanım'ın odasına girdim. "Afiyet olsun." Dedim Sinem Hanım'ı dürüm yerken gördüğümde. Sinem Hanım dudaklarını peceteyle sildiğinde "Gel seninle olsun." Dedi. Hafifçe güldüm.

"Yok ben direk işime başlamak istiyorum. Çok özledim." Dedim hafif bir tınıyla. Sinem Hanım içecek içerken "Daha öğle saati. Gel otur sonra başlayacaksın zaten." Dedi. Birkaç adımda karşısındaki kahve deri sandalyeye oturduğumda "Bugün nasılsın?" Diye sordu dikkatle.

Ardından cevap beklemeden önüme yiyecek poşetinden bir şeyler sundu. Bu sefer reddetmedim. Sabah kahvaltı yapmamış bir şekilde Aliye Hanım'ın yanına gitmiştim. Şuan midem kazınmıştı. Yemek tabağındaki tavuklu pilavdan birkaç kaşık yerken "Daha iyi olduğum zamanlar olmuştu." Dedim durgun bir sesle.
"Ama şuanda da düzelmeye çalışıyorum."

Sinem Hanım birkaç dakika yutkunmam için bana vakit tanırken "Bütün bunların ardından hala sağ çıkabildiysen daha fazlasına da gücün var demektir Nehir. Kendi yarasını kendi sarmayı öğreniyor insan bir yerden sonra. Bütün bu teselli cümleleri de boş geliyor." Dedi dalgın bir şekilde.

Dudaklarımı birbirine bastırdım."Evet öyle." Dedim dağılmama izin vermeden. Sinem Hanım haklıydı. Herkes kalbinde ya da ruhunda açılan yaranın sorumluluğunu almıyordu. Açılmış yarayı sarmıyordu. Bunu yapmak senin elindeydi. Kendi yarana pansuman yapmak , yarana derman olmak. Bu sorumluluğu almak da bir güçtü. Tıpkı koca enkazın altından çıkmak için uğraşmak gibi. Bir umut çırpınıp duruyorsun ama eninde sonunda yine kendi çabanla oradan çıkıyorsun.

"Ama bir yerden sonra." Diye devam ettim. "O kadar alışıyorsun ki acıya , ihanete..." Sinem Hanım yemeğini bitirmiş olmalıydı ki birebir bana odaklanmıştı." Bundan sonra başına gelen hiçbir şey canını dahi yakmıyor." Başını salladı. Öyleydi . Acı bir yerden sonra alışıldık üç harfli kelimeye dönüyordu. Ağza alınacak kadar kolay , can yakmayacak kadar küçük oluyordu.

Kapı çaldığında konuşmama bir son verdim. Daha fazla bir şey söyleyemedim. Zaten söylenecek ne kalmıştı ki ?

Sinem Hanım'ın etrafı toplamasına yardım ederken Sinem Hanım kapıya doğru "Gel." Diye bağırdı hafif bir sesle. Çöpleri poşete koyarken poşeti elime aldım. Genç bir kız güvenlik forması giymişti. Ne kadar da özlemiştim işimi , müzeyi...

Yaklaşık bir iki ay önce ben de aynı bu şekildeydim. Sadece işiyle ve arkadaşlarıyla meşgul olan bir kadın. Ama şimdi bunun yanında kötüler de eklenmişti. Sadece elimde avucumda ailem diyebileceğim tek tük insanlar ve şimdi tekrardan dönebildiğim işim kalmıştı.

Arkadaştan öte dediğim toprağın altında , sevdiğim adam dediğim nezarethanedeydi.

Hayat bu kadarla sınırlı değildi. Doğum günümde parmağıma taktığım yüzük belki de benim prangam olacaktı ama bu gerçekleşmedi. Gerçeği erken öğrenmenin bana sağladığı tek yarar buydu. Ama kaybettiğim şeyler de çoktu.

Konuşma sesleriyle düşünmeye ara vermiştim. Zaten boş kaldığım her an düşünüyordum. Bu sefer işime odaklanmam gerekiyordu.

"Sinem Hanım." Dedi kız çekingen bir şekilde. Benden biraz küçük gözüküyordu. Yeni lise mezunu gibi. Zaten Sinem Hanım bahsetmişti. Belki de yerime çalışan kız kendisiydi. "Hoş geldin Canan." Dedi Sinem Hanım hafifçe doğrularak. Ardından beni elleriyle gösterdiğinde "Bu Nehir. Bahsetmiştim ya geçici olarak işe gelmiyordu. O." Dedi.

Canan sarı saç tutamlarını hafifçe geriye attı. Çok sevimli gözüken bir siması vardı. Boncuk boncuk bakan mavi gözleri aynı zamanda büyüktü."Merhaba." Dedi yavaşça gülerek. Başımı salladım ve ben de aynı şekilde karşılık verdim. Elimi uzattığımda o da elini uzattı. Tanışma faslını geçtiğimizde elimdeki poşeti atmak üzere Canan'la beraber odadan çıktık. Zaten mesai saati yaklaşıyordu.

Poşeti çöp kutusuna attığımda giyinme odasına girip ne zamandır üzerimde görmediğim formamı giydim. Saçlarımı boynumdan geriye attığımda artık hazırdım. Çalışınca her şeyi unutur gibi oluyordum. En azından çoğu şey aklıma gelmiyordu. Düşünceler de zihnime uğramıyordu. Sadece işimle meşgul oluyordum.

Canan'ın çekingen bakışları altında formamı giydiğimde müzenin içerisindeki sanatsal tabloların , cam korumanın içinde duran heykellerin önünden geçerek müze girişinin önüne , müşterilerin üzerini taradığımız yere geldim. Canan içeride görev yapacaktı. İkimiz de ayrı alana dağılmıştık. Böylesi daha kolay oluyordu.

Öğle saatlerinin biraz daha güneşin batışına yöneldiği zaman dilimlerinde kalabalıklaşmaya başlayan müzeye uğrayan insan sayısı artmıştı.
İstanbul bu yönden şanslıydı. Çünkü tam bir kültür şehriydi. İnsanlar müze , sinema , tiyatro gibi sanat dallarına olan ilgi fazlaydı.

Müzeye girecek insanların üzerini tararken ellerini havaya kaldıran kadından sonra gelen müşteriye ''Ellerinizi kaldırır mısınız ? Lütfen
'' dedim. Elimdeki aleti hafifçe doğrulup karşımdaki müşteriye doğrultacağım sırada ''Belim ağrıyor pek eğilemiyorum.'' Diye kulağıma tanıdık bir ses geldiğinde kaşlarımı çatarak başımı kaldırdım. Aras bana munzur bir tebessümle bakarken yanında durduğunu daha yeni fark ettiğim dedem de bana en son görüşmemizdeki bakışlarından farksız bir şekilde bakıyordu. Aynı hüzün ve kaybolmuş olduğumu belirten gözlerle...

''Aras.'' Titreyen dudaklarımla adını fısıldadığımda burnumu hafifçe çektim. Ağlamak istemiyordum ama bu son olayı onlarla konuşmamıştım bile. Hele dedem. Acaba benim bunu yaptığımı duymuş muydu ? Duysa bile eminim ki çok üzülmüştür.

''Kolay gelsin.'' Dedi Aras arka tarafta çalışan diğer iş arkadaşıma bir an bakarak. ''İşine geri döndüğünü duyduk , bir uğrayalım dedik.'' Hafifçe gülümsemeye çalıştım. Gülünecek bir şey var mıydı bilmiyordum oysa ki ama onlara iyi olduğumu göstermek için yaptığım nafile bir davranış da olabilirdi bu.

Aras sessizliğime dem vurarak asıl konuya gelerek '' Ne yaptın ya sen kendine?'' Dedi etrafta başka gelen müşteri olmadığından emin olarak. İş halindeyken konuşmak istemiyordum ama onları görmeye çok ihtiyacım vardı. '' Nasıl yaparsın Nehir?'' Aras sesini sonda daha yumuşak kılarken Aras gözlerimin dolmasına dayanamayıp yanıma gelip kollarını bedenime sardı.

Derin bir nefes alırken ''Özür dilerim.'' Dedi benim bunu söylemesinin nedenini anlamadığım bir halde. Aras'ın başıma gelen hiçbir konuda suçu yoktu. Aksine her daim yanımda olan , güveninden şüphe etmediğim birisiydi o benim için. Bir arkadaş , bir dosttu.

Kollarımı Aras'ın omzuna sararken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Başım dedemin olduğu tarafa dönüktü. Yüzünün ifadesini görüyordum. Sessizdi ve nedense bana bakmıyordu. Dedem bana bir tepki bile göstermiyordu.

''İnan bana özür dilemesi gereken en son kişi bile değilsin.'' Aras'ın gözlerine baktım. O gerçekten iyi bir insandı. Şuana kadar bana karşı saygısını , inancını yitirmemesinden anlamıştım bunu. Bana destek olmaktan gocunmamasından...

''Yanında olamadık Nehir. Yanında olmadık ki sen böyle bir şey yaptın.'' Dedeme doğru hafifçe bir bakış attım. Galiba benimle konuşmayacaktı. Buraya beni merak ettiği için gelmişti biliyordum ama bu yaptığım için bana darıldığı da belliydi.

''Aksine Aras , siz elinizden geleni yaptınız. Yanımda oldunuz ama ben sizi kendi ellerimle uzaklaştırdım. '' Aklıma evi yakmam olayı geldiğinde ''O olay tamamen bilincim dışında oldu diyemem. İçimden bütün her şeyi yakıp yıkmak geçti. Yaptım da.'' Dedim durgun bir sesle. Aras omzumu sıvazladı.

''Sana bir şey olabilirdi ama. Düşüncen doğru ama bu tehlikeliydi Nehir.'' Aras endişeli gözlerle bana bakmaya devam ediyordu. Başını savuşturur gibi salladı. ''Sen şimdi iyi misin onu söyle?'' Dedi konuyu değiştirmeye çalışarak.

''İyiyim Aras. Daha iyiyim.'' Dedim minnetle. Kendimi toparlamaya çalıştığım bir dönemdeydim. İyi miydim belli değildi ama kötü olduğumu da şu dakikadan itibaren söyleyemezdim. Sanki ben o gün sadece Sinan'ı ve hatıralarını değil , bütün hissettiklerimi de silmiştim. Ona karşı bir hissiyatım kalmamış gibiydi.

Aras hafifçe tebessüm ettiğinde kollarımızı birbirimizden ayırdık. Gözlerimi tekrardan havaya kaldırıp gözyaşlarını geriye itmeye çalıştım.

''Merak etmeyin.'' Dedim kendimi güçlü tutarak. Bunu o kadar çok yapıyordum ki artık alışmıştım. ''İyi olmamak için bir sebebim yok artık.''

Aras heyecanla ''İşte bu.'' Dedi. Onun gücüme hayranmış gibi bana attığı bakışları bir dakika kadar geride bıraktım. Dedem sessizce bizi dinliyordu. Kulakları bizdeydi emindim ama yüzüme arada bakıyordu. Kırılganlığı niyeydi , sessizliği kimeydi bunu anlamlandırmaya çalıştım.

Şuan mesai saatinde olduğumuz için Aras'a dedem mevzusunu biraz ertelemek zorunda kaldığımdan ''Siz mesai bitimine kadar kalacak mısınız?'' Diye sordum. ''Beni bekleyebilir misiniz?''

Aras ''Biz zaten Ahmet amcayla içeriyi gezeceğiz.'' Dedi gülerek. ''Ahmet amca tabloları görsün biraz havası değişir.'' Hafifçe güldüm. Dedeme takılması hoşuma gitmişti. Aras zaten bu eğlenceli haliyle bana Emre'yi anımsatıyordu. O da böyle sevdiği insanlara çok takılırdı. Hele de bana.

Başımı salladım. Aras ve dedeme geçmeleri için mesafe bırakırken arkadan yeni gelen müşterilere odaklandım. Müzenin girişine hayranlıkla bakan müşteriler dikkatimi çekmişti. Yabancı olmalıydılar çünkü fiziki özellikleri de bunu yansıtır nitelikteydi. Güvenlik vasıtasıyla içeride fotoğraf çekmeye çalışan bir erkeği Canan uyardığında ses çıkmaması , insanları rahatsız etmemek adına nazik uğraşları pek de işe yaramıyor gibiydi. Adam onunla sert bir münakaşa işine girdiğinde ben de olaya dahil olacaktım ama benden önce Aras oraya gittiğinde herhangi müşterinin gelmesi durumunda yerimden kıpırdamadım.

Canan diğer görevlilere haber verip adamı dışarıya çıkarttırdı. Adam bir an bana baktı. Ardından Cananla Aras bir şey konuşuyorlardı ama pek kulağıma gelmiyordu.

Aradan kaç dakika ya da saat geçtiğini fark etmeden arada yemek molası verip tekrar işe koyulduğum anda havanın kararmış görüntüsü mesaimin bittiği haberini bana veriyordu. Canan yanıma gelirken ''Bugünlük bu kadar galiba.'' Dedi nefes vererek. Üzerinde forması yoltu.Aras ve dedem de peşlerinden geldiğinde ben de formamı hafifçe çözdüm ve odaya doğru ilerlerken bir şey söylemedim.

Üzerime bir şey geçirmeden trikomla çıktığımda Aras Canan'a dönüp ''İstersen seni evine bırakalım.'' Dedi hafif bir sesle. Başımı hızla salladım. ''Doğru söylüyor. Evin nerede? Yardımcı olalım.'' Diye peşinden destekledim.

''Yok.'' Dedi Canan. Ardından bir şey daha söyleyecekken kendi adıyla ona seslenen bir adam kapıda belirdiğinde ''Teşekkürler.'' Diyerek adama doğru yürüdü. İkisinin de parmaklarında olduğunu daha yeni fark ettiğim alyans yüzükle ben de bir şey söylemedim.

Aras hafifçe güldü.'' Vay be o da evlenmiş.'' Dedi şaşırdığını belli ederek. Çantamı koluma takarak ardından müzeden çıkarken Sinem Hanım'ın ve diğer görevlilerin burada olduğunu bilerek birkaç adım attım. Aras ve dedemle karanlık ama ışıklandırılmış caddede yürürken ''Tanıyor muydun?'' Diye sordum.

''Ortaokul arkadaşımdı.'' Dedi dudaklarını bükerek. Başımı sallamakla yetindim. Karanlık şehir ışıklarıyla beraber aydınlığa bürünmüşken hepimiz sessizdik. ''Dede.'' Dedim hafif bir sesle. Aras taksi çağırmakla meşgulken ben de dedemin yanına iliştim.
''Konuşmayacak mısın benimle?''

Dedemin bakışları bir yere odaklanmışken ''Sen böyle susunca ne yapacağımı bilmiyorum. Lütfen yapma böyle.'' Dedim ısrarla.

Dedem sonunda bana döndü ve bana hüzünlü bir şekilde baktığında ''Haberde evinin yandığını duyduğumda ödüm koptu kızım. Nerede olduğunu bilmiyordum. Tekrar o eve gitmezsin dedim. Seni yalnız bırakmakla yanlış yapmışız. Yokluğumuzda neler yapmışsın.'' Dedi şaşırmış bir şekilde.''Kızım nerede kalıyorsun sen şimdi. Evini yaktın.'' En sondaki cümleyi sessiz olmaya özen göstererek söyledi.

Aras telefon konuşmasını bitirdiğinde ''Emir'le kalıyorum.'' Dedim sakince. ''Merak etme dede. Orası benim evim değildi. Artık yuva olmaktan çıktı. Bana çok yabancıydı.'' Dedim yitip gitmiş bir şekilde. Ne zaman o evi ve anıları ağzıma alsam sanki ben onları orada yaşamamış gibi hissediyordum. O mahalleyi silip gitmiştim.

Müzenin biraz ilerisindeki durağın önünde beklerken taksi kenarda durduğunda dedemle ben arka koltuğa yerleştik. Aras da öne oturduğunda adres olarak nereyi vereceğimi merak eden şoför gibi bana odaklandı. Emre'nin evinin adresini söylediğimde taksi müzenin önünden yavaşça sıyrıldı. Tozu dumana katacak bir hızda gitmiyorduk. Işıklar gözümün önünden yavaş yavaş geçiyordu. Telefonum çaldığında ortaya düşen sessizliği bölmüş gibiydi. Ekrana baktığımda Avukat Aydın Bey'in aradığını gördüm. Ne söyleyeceğini merak ettiğimden telefonu açtım. ''Nehir ben memurla karakoldayım. Acele et.'' Dedi direk hattın diğer ucundayken.

Ben de rastlantıya hafifçe odaklanarak ''Tamam ben de oraya geçiyorum zaten birazdan ordayım.'' Dedim sakince. Ardından telefonu kapatırken Aras ve Dedem bana merakla bakmışlardı. ''Olayın ifadesi için.'' Dedim kısaca.''Karakola bekliyorlar.'' Şoföre gideceğimiz yerin adresini değiştirdiğimi söyleyerek onu şuan karakola doğru yönlendirdim.

Artık benim için tanıdık hale dönen merkez karakolunu gördüğümde içimde farklı bir hissiyat yoktu. Buraya o kadar çok gelmiştim ki bir değişiklik olmamıştı. Aras ve dedeme dönerek ''İfademi verip geliyorum.'' Dedim aceleyle.

İkisi de onayladıktan sonra hızla arabadan inip ardından karakola geçtim. Akşam merkezdeki kalabalığın karakoldaki tempoya nazaran daha rahatsız edici olduğunu görmüştüm. Burası sakindi. En azından her daim sesle dolup taşmıyordu . Avukat Bey'i gördüğümde gözleriyle bana verdiği mesajı anlamaya çalıştım. Bunu bilinçli yapmadığımı söylememi istiyordu sanki. Zaten bunu söyleyebilirdim çünkü ben de o zaman kendimde olmadığımı düşünüyordum aslında. Kalbimle aklım arasında verdiğim savaşta hüznüm galip gelmişti. İkisini de yerle bir etmişti.

Avukat'ın ardından beni çağıran memurun peşine takılıp odasına gittim. Avukatın bana tembih ettiği ve benim de zaten düşündüğüm şekilde ifademi verdiğimde beni serbest bıraktılar.

Avukat arabasıyla karakoldan ayrılacağı sırada ''Bu arada. Dava 6 Şubat'da saat 10.00''da. '' dedi. İçimi istemsizce bir heyecan ve aynı zamanda korku kapladı. Adaletin işlemeyeceği korkusu. Bunun olmasına izin veremezdim.

Adaleti şeytanın ivmine , kalbini kemiren zalimlerin eline bırakamazdım.

Başımı hızla salladım. Kelimeler boğazımda dizilmiş gibi sırayla yutkundum. Avukat heyecanımı ama aynı zamanda korkumu anlamış gibi ''Merak etme. Her şey yerli yerinde ve güven altında.'' Dedi. Ardından başka bir şey söylemeden ikimiz de araçlara yerleştiğimizde sakince şoföre Emir'in evinin adresini verdim.

Yaklaşık on beş dakika boyunca camdan dışarıya baktığım zaman diliminde Emir'in evinin önüne gelmiştik. Arabadan hepimiz indiğimizde Aras tam olarak kapının eşiğine gelmeden ''Ben burdan geçeyim.'' Dedi acele etmeden. Dudaklarımı bastırdım. ''Nehir. Lütfen kendine dikkat et. Bir şey olmaması için gerekirse sakin kal. Zaten davaya az kaldı. Sabret.''

Başımla onayladım. Aras taksiye tekrardan bindiğinde ayrılmadan önce bizim ücretimizi de ödeyeceğini söyledi. Dedem ve ben Emir'in evine ilerlerken bina girişine şifreyi girdim ve girişteki kapıya ilerlerken Emir'in gittiği tarafı hatırlayarak karşıma çıkan kapıdaki zile bastığımda kapı hızla açılmıştı. Emir dedemi gördüğünde ''Hoş geldiniz.'' Dedi yumuşak sesiyle. Ayakkabılarımızı çıkardık. Emir dedemi zaten tanıyordu. Her daim onunla baba kız gibi olduğumu da anlıyordu çünkü Ahmet dedem bana her daim böylesi bir yakınlık hissettirmişti.

İçeriye girdiğimizde Emir'in aç olup olmadığımı soran sorularına ithafen hayır cevabını verdim. Zaten işteyken molada hepimiz yemek yemiştik o yüzden şuan bir şey yemek istemiyordum. Odaya geçtiğimde çantamı kenara attım ve direk yatağa uzandım. Çok uykum vardı. Sadece kafamı yastığa gömüp uyumak niyetindeydim. Aralık kapıdan içeriye gelen adım sesini duyduğumda dedemin geldiğini fark ettim. Saat henüz kaçtı bilmiyordum ama geç olduğuna emindim. Yatakta dönüp durma telaşıma karşın dedem ''Uyuyamıyorsun değil mi ?'' Diye sordu.

O gün Sinan ve ben teknesinde kaldığımızda beni nasıl uyuttuysa tekrardan öyle uyumak istiyordum. Yorganı başıma kadar çektiğim yerden hafifçe indirip ''Dede burada kalıp beni tekrardan uyutabilir misin?'' Diye sordum gece esintisi cama vururken.

Dedem başını hızla salladı. Yatağımın kenarına yavaşça oturduğunda ''Sen şimdi gözlerini kapat. Sadece güzel şeyleri düşün kızım. Haşin bir kış sonrası gelen o baharı düşün.'' Gözlerimi kapattım. Dedem hafifçe saçlarımı okşarken gözlerim neredeyse camdan vuran ayın parlaklığına teslim olmuştu.

2 Hafta Sonra

Zihnimi sivrilten düşünceler , kalbimi hezeyana uğratan kaygılarla beraber gözlerimi açtığımda güneş ışınları bugün de camdan içeriye tam olarak gözlerime vuruyordu. Bu galiba kalkmam için işaretti . Avukat'ın iki hafta önce dava tarihini söylediğindeki heyecanım şuan kat be kat artmış bulunmaktaydı. Derin bir nefes alarak iyi hissetmeye çalıştım. Eğer bunu yapmazsam büyük ihtimalle kendimi kontrol edemememe ramak kalırdı.

Bacaklarımı yatağın kenarından sarkıttım. Adım atmak , kocaman bir uçurumun ucunda kalmak gibi geliyordu bana şuanda. O kadar halsiz olmama rağmen ayağa kalkıp o davaya gidip ne olacaksa olmasını istiyordum . Susmayı değil , hunharca kalabalık olan sessizliğin içinde bağırmak istiyordum sadece. Zor gelmeyecek şekilde adaleti yanımda bulmayı içimden geçiriyordum.

Yoğun geçen iş temposunun devamı gibi görünen hızlı günlerin ardından bugünün yavaş geçeceği düşüncesi beni her şeyden alıkoyuyordu. Bugün ne olacaktı ? Artık her şeyin kesinleşeceği son adımım mı olacaktı yoksa başından beri başlangıcım olduğunu inkar ettiğim ilk adımlarım mı ? Sadece adalet yerini bulmalı diyordum zihnime batık gibi batan düşüncelerin arasında. Geçen iki hafta içinde düşüncelerimin zihnimden binbir şekle nasıl büründüğünü anlamamıştım. Dava sürecine yaklaştığım her gün bir o kadar da heyecanlanmış ama aynı zamanda yorgunluk da kalbimde baş göstermişti.

Ben gerçekten korkuyordum. Alahanlar'ın kazanacak olması ihtimali bile beni yerle bir ediyordu.

Aliye Hanım'ın düşündüğü planı bizlere aktarıp onun işlemini yapmamızda bu süre zarfında gerçekleşmişti. Bunun sadece onay kısmı kalmıştı. Ondan sonra harekete geçecektim ama aklımda yine de kuşkunun izlerini görüyordum. Avukat'ın da dediği gibi tehlikeli görünüyordu ama aynı zamanda elimdeki tek yol bu da olabilirdi.

Son şansım buysa yapmak zorundaydım. Bir süre , sadece bir süre daha Aliye Hanım'la bir gibi olacaktık ama sonra bu iş bittiğinde onunla bağımı koparacaktım. Bana yaptıklarını hiçbir zaman unutmamıştım çünkü. Kalp kırıklığım , gururum şuan için sadece susuyordu.

Zemine bastığımda vücudumu yavaşça esnettim. Kendimi güne hazırlamaya çalışıyordum. Bugün iyi mi kötü mü bitecekti şüpheliydim doğrusu ancak ben yine de kendimi iyi hissetmek adına bir şeyler yapmaya çalışıyordum.

Tül perdenin arkasından güneşin sabah saatlerinde fazla sıcak olmayan ışınları cama hafifçe vurup duvarda gölge yapıyordu. Aynaya doğru yürüdüm. Bir an sadece kendime baktım. Saçlarım dağılmıştı . Gözlerim birkaç gün önceden başlayan heyecanın bende yarattığı etki olarak az kızarmıştı ama bu çok belli olmuyordu. Dudaklarımı yavaşça ıslattım. Susamıştım.

Odadan hızla çıkıp lavaboya ilerlediğimde musluğu açıp dökülen suyu yüzüme birkaç kez çarptım. Ayılmak istercesine , gözümü açık tutmak için iyice yüzümü yıkadım. Soğuk su resmen beni kendime getirmişti.

Saat henüz kaçtı bilmiyordum ama erken kalktığım kesindi çünkü dava saatinden önce kalkmak için hazırladığım alarm bile çalmamıştı. Emir'in hala kalkmadığını düşünerek kenardaki havluya yavaşça yüzümü sildim ve sessiz adımlarla hazırlanmak için tekrar odaya döndüm. Geçen günlerde Sinem Hanım'la yaptığımız alışveriş sonrası aldığım yeni kıyafetleri dolabın içinde elimle ayırıp ararken gözüme çarpan siyah gömlek ve kumaş pantolonu aradan çekip aldım.

Hem davaya uygun hem de şık bir parça aradığım için bu olabilirdi.  Odanın kapısını kapatıp üzerimdeki pijamayı çıkardım ve yatağın kenarına koydum. Pantolonu ve gömleği üzerime geçirirken havanın öğleden sonra bozabileceğini düşünerek gömleğin üstüne de kırmızı blazer ceket giydim. Sabah mahmurluğu altında her yana teli fışkıran saçlarımı aynanın karşısına geçip taradım ve önce atkuyruğu haline getirip sonra dolayarak topuz şekline çevirdim. Orta boyutta bir topuz elde ettiğimde hazırdım. Makyaj malzemesi almamıştım bu yüzden yüzüme bir şey sürmeyecektim.

Nihayetinde hazır olduğumu düşündüğümde zihnimde kendini belli eden kanaatler haricinde kalbimde kocaman bir çığlık vardı. Sanki şuanki korkumu ben göstermesem bile saklayamıyordu. İçimdeki birikmişlik zihnime koca bir boşluk olarak düşüyordu ve ben elimi ayağımı dahi tutsam o beni bir yerden sivriltiyordu.

Alarm sesi düşüncelerimi savuştururken telefonun ekranından onu kapadım. Odamın kapısının açılma sesini duymuştum. Arkama doğru döndüm. Dedem iki hafta boyunca ara ara yanıma gelmiş bulunmakla beraber bugün için de burada kalmasını istemiştim. Ricamı kırmamıştı çünkü o da beni yiyip bitiren bu durumdan kolay kolay sıyrılamayacağımı biliyordu.

''Günaydın kızım.'' dedi gülümsemeye çalışarak. Beni yatıştırmak isteyen bir gülümsemeydi bu. Her şeyin yoluna gireceğine dair bir güvence misali dedem aynanın karşısında duran benim omzuma hafifçe dokundu. Ona arkamı dönmeden aynaya baktım.

Endişeli bir tınıyla ''Bugün her şey bitecek değil mi dede?'' diye sordum.Dedem ağır hareketlerle başını salladı. İkimiz hatta sadece biz de değil birçoğumuz bunun son bulmasını istiyorduk. Artık geceleri rahat uyuyup başımı yastığa koyduğumda toprağın altındaki bedenin de huzura erdiğini anlamak istiyordum. Beni darmadağın halde bırakan her şeyden soyutlanıp sadece kendimle kalmak en iyisi gibi geliyordu. Çünkü artık ben eskisi kadar kalabalık değildim. Neredeyse tek başımaydım.

Alışmalıydım.

Alışmak bazen upuzun gibi gelse de aslında kolaydı. Bir insanın nefesine , kokusuna , gülüşüne dahi alışabilirdiniz. Ben alışmıştım. Hem de sadece bir kişiye değil , birkaç tanesine. Emre'ye , Sinan'a... Önceden kalbimde çok değerli bir yerde olan ama şimdi onu oradan silip attığım Sinan'a bile alışmıştım ben. Artık bir önemi olmasa dahi silip attığım insanlar benim sevdiklerimdi.

''Bitecek.'' dedi dedem destek olurcasına.''Sen yeter ki doğrundan vazgeçme. Mevlam doğru olan her şeyin kapısını açar.'' Hafifçe gülümsedim. Ne yapacağımı bilemez halde olsam dahi şu birkaç cümle yüzümü güldürmeye , bana güç vermeye yeterdi. Ama içimdeki endişe kalbime zehrinin tohumunu salmadan önce gülüşüm son olmasın isterdim.

Emir de birkaç dakika sonra kalktığında hep beraber kahvaltımızı yapıp kapı önünde park ettiğim arabama binmiştik. Arabayı acele etmeden sürmeye çalışsam dahi elimde değildi geç kalmaktan endişe edip normal hızdan biraz daha farklı gidiyordum. ''Nehir. Sakin ol.'' diye beni kaç kez ikaz eden Emir'i bile kulaklarım neredeyse duymayacaktı.

Şimdiyse araba koltuğunda derin nefesler almış halde dururken adliye binasının önünde durup karşımdaki manzaraya dimdik bakıyordum. Emir ''Nehir hadi.'' dediğinde dedem de beni teşvik eder gibi başını hafifçe oynattı. Her şeyin bitmesi sadece benim elimdeymiş gibi hissettiren o boşluk yine kalbime galip gelmişti. Endişe , kargaşa , stres hepsini bir arada yaşıyordum şu bir dakika içinde.

Sertçe yutkundum ve kendimi rahatlatmak adına araba camını açtım. Güneşin vurmasına karşın havada hala esintiler vardı. Camdan esen rüzgar beni biraz olsun kendime getirirken boğazımı temizledim ve biraz daha böyle kalıp sonra artık ayağa kalkma zamanımın geldiğini düşünerek araba camını kapatıp anahtarı da cebime attım ve dedem Emir'le beraber arabadan inerken ben de onlara eşlik ettim. Pantolonumun altına giydiğim topuklu ayakkabılar asfalt zeminde tok sesler çıkarırken ellerimi ceketimin cebine koyacaktım ama sonra bundan vazgeçtim. Elimi nereye koyacağımı bilmiyordum ama aynı zamanda bu halimi kimseye göstermemeye de çalışıyordum.

Cebimde duran telefon çaldığında ekrana baktım ve davaya 15 dk kaldığını fark ettim.Av. Aydın Bey arıyordu. ''Nehir nerdesin geldin mi?'' Adliye binasının önündeki merdivenleri çıkarken arkamdakileri de peşimden hızlı gelmeleri için uyarıyordum. Acele adımlarla binaya girdiğimde ikinci kata çıkan merdivenlerden yukarı çıkarak önümdeki koridorun soluna saptım. Emir ve dedem bana yetişmişlerdi. Avukat Aydın Bey'i koridorun kenarında gördüğümde karşısında da bir başka avukat görmüştüm. Bu Asaf Alahan'ı savunacak avukat olmalıydı.

Topuklu ayakkabılarım her seferinde araya sızan ses gibi insanların bana bakmasına neden oluyordu.Tekrar avukata döneceğim sırada Poyraz Alahan'ı koridorun duvarına yaslanmış bir şekilde görmek bekleyeceğim bir şey değildi. Şaşırmıştım. Nedense onun buraya babasının davasına gelmektense adamlarını bile yollayacağını düşünmüştüm ama bu kadar korkak olmaması beni şaşırtmıştı.

Siyah ve koyu kahverengi saçları bugün farklı bir şekil almıştı. Hafif geriye atılmıştı ve dağınık gözükse dahi aslında düzenli bir görünüme sahipti. Kaşları her daim çatıktı. Sanki önünde bakışlarını ayırmadığı duvarda benim gibi boşluk değil de kötü bir şey görüyormuş gibi sert ifadesinden yine ve yine ödün vermemişti. Tahminen kaç dakika ona bakmıştım bilmiyordum ama mavi gözleri bir an yüzüme odaklandığında hareket edeceğim an dondum. Başı hafif yandı. Boynu bana dönüktü ve bakışları o günkü kinini sakınmaz nitelikteydi. Ona sadece donuk bakışlarımla cevap verebildim. Sonra kendimi tutamayışıma sinirlendim ve yavaşça Aydın Bey'e yaklaşarak ''Gecikmedim değil mi?'' diye sorduğumda 'hayır' dercesine başını salladı. Kolundaki saate bakarak ''Az kaldı.'' dedi. Stres halindeyken sessizce ve etrafa bakınarak ondan bakışlarımı kaçırıyordum. ''Tanık , her şey hazır ?'' diye sordum onaylamasını bekler gibi. Öyle gergindim ki kendi kendime bir sorun çıkacakmış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamıyordum. Bir yanlışlık daha olsun istemiyordum. Onlara karşı elimizde birkaç koz varken bunları kaybetmeye niyetim yoktu.

Dedeme kenardaki oturacaklara oturmasını söyleyip ellerimi ovuşturduğum süre boyunca bekleyiş içindeyken Poyraz Alahan'ın üzerime değen bakışlarını görmesem dahi hissediyordum. Avuç içlerimi sıktım. Sadece ne yapmam gerektiğine odaklanmalıydım ama bakışları altında bunu düşünmek beni tuhaf bir çıkmaza sokuyordu. Alahanların olduğu her yer çıkmaz değil miydi zaten ? Onlar ruhu zedeleyip enkaz altında bırakan bir depremden ibaretti. Seni önce yavaş yavaş sarsıp sonra parçalara ayıracağı sırada bunu bir anda yapar ve sen anında çökersin.

Ben bile onlardan bu denli nefret ediyorken Aliye Hanım'ın içinde bu nefretten daha fazla olmasını umuyordum. Ama Aras'ı hiçbir zaman bu kefeye koymamıştım. Çünkü o Alahanlar ona yakışmıyordu.

Mahkeme salonunun önünde beklerken koridorun ucunda Aras'ı ve Aliye Hanım'ı görmemle Aras'a hafifçe güldüm. Eğitimi olmasına rağmen bizi aksatmıyordu ve bu gerçekten değerli hissettiriyordu. Yanımıza yaklaşacağı sırada bir an duraksadı. Karşımda duran Poyraz Alahan'a ve bana sırayla baktığında hangi tarafa geçeceğine karar vermekte zorlanır gibi bir hal takındı. Aras bunu yapmak zorunda hissetmediğini bana her daim söylüyordu. O bana gerçekten yardım etmek istiyordu ama söz konusu hapse atacağım kişiler onun ailesindendi. Yine de onca şeyin içinde gelip yardımını esirgemiyordu.

Aras Poyraz Alahan'la göz göze geldiğinde ben de ona döndüm. Mavi gözlerinde bir belirsizlik ve kuşku vardı. Aras'tan gözlerini ayırmıyordu ama bakışlarımı hissedince bu sefer bütün okları bana çevirdi. Tekrardan yutkundum.Onu kararsızlık içinde bırakan şeyin Aras olup olmadığını düşündüm. Beni evlerinde tuttuğu süre boyunca Aras'la pek içli dışlı ilişkisinin olmadığını görmeme rağmen geçen gece kardeşini elimden alacağını söylüyordu.

Poyraz Alahan Aras'ın benim yanımda durmasını istemiyor muydu?

Aras üvey abisinden bakışlarını çekti ve birkaç adımda benim yanıma geldiğinde şaşırdığımı belli etmeden durdum. Bu bir cesaret gösterisi değildi veyahut Poyraz Alahan'a 'işte kardeşin benimle' gibisinden mesaj vermek amacı hiç değildi. Aras kimin yanında olmak istiyorsa onunla olacağını baştan bana söylemişti. Herhangi bir zorlama dahi yoktu. O sadece haklının yanındaydı o kadar. Poyraz Alahan'ın aldığı sert nefeslerle göğsü yukarıya çıkıp aşağıya indiğinde bakışlarını benden ayırmadı. Bunu yapmasındaki amacı az çok anlıyordum. Gözüm üzerinde dermiş gibi uyarı dolu bakışları vardı ve bunu anlamak için yüzüne bakmak yeterliydi çünkü öfkesi yüzünden okunuyordu.

Aliye Hanım bana fazla yaklaşmadan mesafesini koruyarak az ileride durduğunda mahkeme salonunun önünde duran adam elindeki kağıttan  ''Emre Saruhan davası.'' diye metin okuyup koridora doğru bağırdığında başta belirli kişilerin ismini saydı.''Davalı Asaf Alahan ve Sinan Bilgin , Avukatı Ferhat Bey...'' Adının Ferhat olduğunu öğrendiğim adam öne çıktığında koridorda birkaç ses daha duyuldu. Bu sefer tekrar oraya döndüğümde Aliye Hanım'ın dudaklarından bir mırıltı duydum. Asaf Alahan birkaç jandarma eşliğinde elleri kelepçeli geliyordu.Arkasından Sinan'ın geldiğini de gördüğümde kendimi tuhaf hissetmiştim. Asaf Alahan'ı böyle görmek beni güldürmeye yetmişti ama şuanda bir tebessüm dahi etsem belki de Poyraz Alahan gelip üzerime sıçrayabilirdi. Neyse ki bir korkum yoktu bu yüzden kendimden emin tavrımı korudum.

Ferhat Bey Asaf Alahan buraya yaklaştığında bakışları bendeyken ''Merak etmeyin bugün buradan kelepçesiz çıkacaksınız.'' dedi. Asaf Alahan ise adamı takmıyor sadece bana bakıyordu. Aynı zamanda solumda duran Aras' a döndüğünde yüzündeki tiksinmişlik ifadesi Aras'ın kalbini dahi kırmıştır eminim. Çünkü üvey evlat da olsa bir baba evladına böyle baksa onun içinde babasına karşı beslediği kalp kırıklığı büyürdü.

Başını iki yana salladığında Aras'ı kınar gibi baktı.Sinan hepimize sırayla bakarken ona bakışlarımı zerre değdirmedim. Ne hale düştüğünü dahi görmek istemiyordum. Sadece merak ediyordum ama bunu şuan durdurabilirdim.

Adam bu sefer bizim tarafın adını söyledi. '' Davacı Nehir Ezel Turan.'' Herkes mahkeme salonuna doğru gittiğinde Avukat da ilerledi. Ben hala donuk bakışlarla önümde kapısı açık salona bakıyordum. Etrafıma bakındığımda gözü benden bir an olsun ayrılmamış Poyraz Alahan'ın da içeriye girmediğini gördüm. Neyi bekliyordu ki ? Neden girmiyordu?

Bakışlarımı kaçırdım ve ben de içeriye geçmek için adım attığımda arka tarafımdan bana yetişti ve dikkat çekmeden elini kapının yanına yaslayıp beni sırtım ona değecek şekilde yakınına aldı.Arka tarafımda dururken sol kolunu da diğer tarafa yaslasa beni neredeyse kendisiyle kapı arasında sıkıştıracaktı. Şuanda sıcak nefesini kulağımda hissediyordum. Ürperdim. ''Biraz sonra galip olan belli olacak.'' dedi nefesi tenime değerken. Yutkundum. Boğazımda bir yumru varmışçasına yutkunuşumu duyup duymadığını bilmiyordum ama yüzünü görmemi sağlayarak alayla güldüğünde benden önce salona girdi.

Ben de hızla salona girdiğimde herkesin olması gereken yerde olduğunu gördüm. Poyraz Alahan hapse atılmasa dahi bu davada adı geçiyordu ama avukatın bulunduğu yerdeydi. Çünkü kefaretle ayrılmak onun için kolay olmuştu.

Avukat Bey'in yanına gittiğimde Aliye Hanım'ın önünden geçtim. Aras , Emir ve dedemin bakışları altında. Hakim gelip karşımıza oturduğunda biz de ayağa kalktık. ''Oturun.'' dediğinde yavaşça yerlerimizde kurulduk. Asaf Alahan'ın ve Sinan'ın arkasında bulunan jandarmalar bir an olsun yanından ayrılmamıştı. Hakim hepimize göz attığında yanındaki kadına ''İddianameyi oku kızım.'' dedi. Kadın önündeki bilgisayarda yazanları okumaya başladı.

''Türkiye Cumhuriyeti İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı soruşturma evrakı incelendi. 8 Ocak tarihinde evinde ölü bulunan Emre Saruhan'ın davasında , suçlu Asaf Alahan'ın kendisine yardım yataklıkta bulunduğu iddia edilen Sinan Bilgin'le ortak olup Sinan Bilgin'e Emre Saruhan'ı gece uzaktan susturucu silahla kalbinden vurdurduğu tespit edilmiştir.'' Gözlerimi kapadım.  Sinan başını hafifçe buraya çevirdiğinde bakışları karşılık buldu. Yüzü çökmüştü. Sakalları uzamıştı ve karşımda o kadar yabancı gibi duruyordu ki onun bir an eski Sinan olmadığını düşündüm.

O zaten eski Sinan değil Nehir. O bir yabancı olalı çok olmadı.

Aras gözlerimin dolmasını anlayıp hafifçe bana baktığında tebessüm etmeye çalıştım. O kadar zor tutuyordum ki kendimi. Yana baktığımda Aliye Hanım'ın başını yana çevirdiğini gördüm. Eminim benim yaşadığımın iki katını o yaşıyordu ama bitmiyordu. Buraya adaleti sağlamak için geldiysek dahi bütün bu çaba toprağın altındakini geri getirmiyordu. Kadın iki tarafın da kendisine verilen belgelerini okuduğunda Poyraz Alahan'ın bakışları oturduğum yerde tam gözlerimin içine değdi. Onunla karşı karşıyaydık. İçimizdeki kin ,bizi buraya getirmişti. Kısık gözlerle bakışlarını çekip Aras'a bakıyordu. Aras ise bana sakin olmamı ve dikkatli davranmamı söyler gibiydi.Dudaklarını kıpırdatmasa dahi ben yanımda oluşunu hissediyordum.

Hakim iki tarafı savunan avukatları dinliyordu. Aydın Bey ''Sinan Bilgin'in keskin nişancı olduğunu kesinleştiren kanıtlarımız önünüzdedir.'' dedi. ''Aynı zamanda bir tanığımız da var.'' Sinan avucunu sıkarken arkasından bakmakla oyalandım. Kadın hakime bir isim söylediğinde Hakim Bey ''Tanık Aslan Gökalp?'' diye seslendi . Poyraz Alahan ve Asaf Alahan'ın  az önceden beri tepki bile görmediğim yüzlerinde bir şaşkınlık sezdiğimde Asaf Alahan başını omzunun üzerinden yana çevirdi. Yandan bile profili korkutucu görünüyordu. Bir insan sadece dışından dahi korkutucu görünebilir miydi? Yüzünde zerre kusur yokken sadece tek bir bakışlari bile insanları böyle geri çekilmeye zorlayacak şekilde adım atmasına neden oluyordu. Ama ben geri gitmeyecektim.

Karşısında tek bir sanığın bulunduğunu görünce kapının önünde adımızı söyleyen adam bu sefer Avukat'ın bürosunda gördüğüm tanığın adını koridorda söyledi. Avukat'a baktım. Kaşlarımı çatarak endişeli bir şekilde ona baktığımda göz göze geldik. Kanıtlar buradaydı ama tanık neredeydi? Neden şimdiye kadar gelmemişti? Aydın Bey sakin olmamı telkin edercesine bana baktı. Nefesimi hızla dışarıya verdim. Poyraz Alahan nedense hep bana bir an bakıyordu. Şimdi de kuşkulu bakışlarının altında yatan merakı görebiliyordum. Aslan adını duyduklarında verdikleri tepkiydi bende de şüphe uyandıran. Onu nereden tanıyorlardı? Bir yakınlıkları olmuş olmalıydı ki Asaf Alahan'la beraber kuyruğu kapana kısılmış edasına girmişlerdi. Kaşlarım çatıldı. Yanımdaki herkese korkuyla bakıyordum. Elimizdeki tanığı kaybetmiş olamazdık değil mi ? Bunun olması büyük ihtimalle davanın ertelenmesine kadar da yürüyebilirdi. Düşünceler çığrını aşmış gibi beynime hükmederken belki de Alahanların tanığı bulup onu davadan uzaklaştırma ihtimallini anladım. Eğer varlığından haberdarlarsa elbet bunu da yapabilirlerdi.

Birkaç kez daha seslenen adamın seslenişlerinin boş kaldığını düşünüyordum çünkü ne bir ses vardı ne de hareket. Kesin bir şey oldu. Yoksa avukatla anlaşmış olan tanık neden gelemezdi ki? Başına bir şey mi gelmişti ? Duvardaki işleyen saate baktığımda umutsuz yakarışlarımı bu sessizliğin içinde duyan tek kişi bendim. Yoktu .Gelmeyecekti. Elimizdeki kanıtların dayanağı olmadan kim bize ne kadar inanırdı ki?

Arkamda duran Aliye Hanım'ın bakışlarını üzerimde hissederken avukatla göz göze geldiğim anda salonun zeminine vuran adım sesleri eşliğinde kapı yavaşça açıldı. Arkamdaki ses odak noktasını değiştirdiğinde aralanan kapıdan içeriye giren kişi bütün okları kendine çevirdi.

çeriye boyu benden bayağı uzun gözüken kahverengi saçlı ve yeşil gözlere sahip , avukatın binasından çıkarken gördüğüm o adam , Aslan girdi. Onu gördüğümde içimde hezeyan eden korkunun yerine anlık olarak rahatlama geldi. Buradaydı , gelmişti. Tanık da burada olduğuna göre eksik bir şey kalmamıştı.

Avukat'a döndüm. Sakince gülümsedim. İşte şimdi bir şeyler yoluna girebilirdi. Hakim Bey ''Aslan Gökalp?'' diye sordu teyit etmek istercesine. Adımların sahibi hem hakime hem de Poyraz Alahan'a göz attığında Asaf Alahan'ın bakışları sertleşti. Poyraz Alahan masanın üzerinde duran bir elini sertçe yumruk haline getirirken aynı zamanda babasıyla tuhaf bir göz teması içindeydi.

''Ta kendisi.'' dedi kendinden emin bir şekilde. Ardından dakikaların düşüncelerimi bir rüzgar edasıyla savurduğu anlarda Hakim Bey onu tanığın konuşması için karşısına aldı. Aslan Gökalp bir an bana baktığında gözlerindeki ima zihnime prangayı sapladı. Bir an içimi kaplayan şüphe şuanda dizginleri eline almış bedenimde yol kat ediyordu.

Aslan Gökalp umarım olacağını düşündüğümüz adalete kör bıçağı saplamazdı.

BÖLÜM SONU !

Sizce Aslan Gökalp olayların gidişatını nasıl değiştirecek?

Bu bölümden sonra asıl olaylar başlıyor.Nehir ve Poyraz'ın tutkulu aşkına az kaldı diyebilirim. Artık onların sahnelerini göreceğiz.

Bu bölümü bir emoji ile anlatmak isteseniz bu hangisi olurdu?

Sizleri seviyorum.❤️‍🔥

Hepinizle birdahaki bölümde görüşmek üzere.

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 47.5K 36
İnsan ne dilediğine dikkat etmeli, zira kalbinden geçen iyi ya da kötü hiçbir dilek gerçekleşmeden peşini bırakmaz, derler. Ben, ölüm diledim. Bir ö...
KUZGUN By sarekus1

Mystery / Thriller

5.5K 665 23
"Bu yaşta bu zeka, bu merhametsizlik sanki büyümüşte küçükmüş gibisin." Gülmüştü, bilseydi babasının onun nasıl yetiştirdiğini belki az bile derdi. ...
7.7K 391 22
Bir gecede her şey altüst oldu.Hırsız çetesi tarafından kaçırılan genç bir kız, hiç bilmediği karanlık bir dünyanın içine çekiliyor. Ama bu, sadece h...
Ateş'in Evi By Pelin Cansu

Mystery / Thriller

33.2K 1.5K 50
Siyah Güz Semti denilen ruhsuz insanlarla dolu bir yerleşim yerine annesi ile birlikte taşınmak durumunda kalan Destina durumdan hiç memnun değildir...