Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 631K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."

201K 7.2K 351
By gulusunusevsinler

"Yalvarırım bırakma beni.." Dedim.

"Senin yerin, benim yanım."

Aradan geçen 3 günün ardından, yine buz gibi bir Oslo sabahına uyanıyorduk..
Yataktan kalkıp, ayaklarımı sürüye sürüye banyoya gittim.
Hızlıca bir duş alıp, odaya geçtim. Tolga'yı giyindikten sonra uyandırayım, diye düşündüm. Zaten günlerdir bir sürü evrak işiyle uğraşıyordu. O yoğunluğun içinde onu rahatsız edip sıkıcı sorular sormak istememiştim. Genelde o bilgisayar veya telefon başındayken ben de otelin kuaförüne, spasına, masaj salonlarına ve havuzuna gitmiş, vakit geçirmiştim.
Annemlerin gitmesiyle başlamıştı bu büyük yoğunluk.
Yemekleri bile odaya söylüyordum, işleri aksamasın diye..
Ama artık biraz dinlenmesi gerekiyordu..

Dolaptan dar, koyu renk kotumu ve düz v yaka bir tişörtü aldım, giydim. Askıdan Tolga'nın zoruyla geçen gün havaalanı dönüşü aldığımız; kalın, yakası gri kürklü, kısa kırmızı montu aldım. (İçten içe bu monta bayıldığımı söylemeliyim..)
Saçlarımı tepede atkuyruğu yapıp ayağıma diz altında biten lacivert yağmur çizmelerini geçirdim.
Hafif bir göz makyajı da yapıp, yatağın kenarına oturdum, Tolga'yı dürttüm.
"Tolga.."
"Hııı.."
"Saat 11, kalk yürüyüşe çıkalım."
"11 mi?!"
Diye yerinden sıçradı. Yatakta oturur hale gelip komodinin üzerinden telefonunu aldı, birini aradı.
"Neredesiniz?"
"Neden?"
"Tamam, gelince haber verin."
Şaşkın şaşkın bakıyordum yüzüne. Bu halim ona komik gelmiş olacak ki, gülümseyip yanağımdan makas aldı.
"Yürüyüş?" Dedim sırıtarak.
Başıyla onaylayıp yataktan kalktı, dolaptan birkaç parça giysi alıp banyoya geçti.
Çıktığında üzerinde siyah bir kot, siyah v yaka bir kazak vardı. O da dolaptan benim montumun erkek versiyonu olanı aldı. Onun montunun farkı gri olmasıydı. Neymiş efendim örkök odom kormozo mo göyormoş..

Otelden çıkıp yürümeye başladık. Geldiğimizden beri annemleri havaalanına bırakmamız ve bazı yemekler dışında çıkmamıştık otelden.
Bir elimi alıp kendi montunun cebine koymuştu yine.
"Tolga?"
"Hı?"
"Şu telefonu bırak artık."
Bir an duraksadı.
Dedim Helin sen öldün, şimdi elinin tersiyle patlatıcak bir Osmanlı şamarını görücen gününü. Bu ara dilim uzadı benim zaten. Ben artık korkudan dadımın küçükken öğrettiği duaları okuyacakken, telefonu cebine attı, sağ kolunu omzuma atıp iyice sarılarak yürümeye devam etti.
"Ne oldu, kıskandın mı?"
"Kıskanmamı gerektirecek bir şey mi var?? Yoksa günlerdir bi' kadınla mı konuşuyosun sen?!!"
Bir kahkaha patlattı.
"Lafı nasıl oraya çevirebildin?"
"Çevirmedim."
Kollarımı göğsümde bağladım.
"Çok mızmızsın." Dedi.
"Diyene bak.." Diye homurdandım.
Birkaç dakika hiç konuşmadık, sonra sessizliği o bozdu;
"Bir kadınla konuştuğum yok. Seninle doğru düzgün muhabbet bile edemedik günlerdir zaten. Trip atma bana."
Ayy kıyamam..
"Kadın değil yani?"
Ters bir bakış attı.
"Tamam. Affettim."
"Lütfettin." Deyip sırıtmaya başladı.

"Niye 3 gündür bu kadar yoğunsun?"
"Bugün misafirlerimiz gelecek.."
"Misafir?"
"Ortaklarımız demeliyim sanırım.."
"Ortak?"
Gülümseyerek bana döndü.
"Bir hukuk firması kuruyoruz."
"Ama henüz.."
"Evet, mezun olmak için 1.5 senem var, ama bu bir şirket yönetemeyeceğim anlamına gelmiyor."
Zekasına her seferinde hayran kalıyordum.
"Peki ortakların kimler?"
"Ahmet, Özkan, Soner ve Vural."
Saçma saçma baktım suratına,
"Tanımıyorum." Dedim komik bir ifadeyle.
"Tanıma zaten." Kıskanç.
"Ahmet şu meşhur Ahmet mi?"
"Evet."
"Sana büyük bir borcu falan mı var, her işini yapıyor?"
"Öyle değil pek, anlatmamı ister misin?"
Başımı salladım.
"Ahmet, dedemin evlatlık oğlu. Annem ve dayım evlenince dedem o koca evde yalnız kalmıştı, tesadüfen Ahmet'le karşılaştı, ve yanına aldı.
Ahmet abimle yaşıttı, beraber büyüdüler diyebilirim sana.
Yurt dışında hukuk okurken abimin ölüm haberini alınca Türkiye'ye kesin dönüş yaptı. Tahsilini de Türkiye'de tamamladı. Ahmet Cengiz'e, en az benim kadar düşkündü."
"Peki neden sana Tolga Bey, siz.. Gibi hitap ediyor?"
"Kendi tercihi. Ailenin bir üyesi olmadığını, sadece bu aileyle yaşayan birisi olduğunu savundu hep. Cengiz'e böyle hitap etmezdi ama dedeme, dayıma, anneme ve bana, hep böyleydi."
"Peki diğerleri?"
"Özkan, Soner ve Vural mı?"
Başımı salladım.
"Özkan ve Vural'ı gördün aslında, çıkmaya başlamadan önce Emirgan'da karşılaştığımızda yanımdaydılar."
Tabi ya, hatırladım. Ama Özkan, okulda da gelmemiş miydi yanıma? Hani şu tokalaşmayıp terslediğim çocuk..
Aferin Helin. Tolga'ya bundan bahsetme..
"Bilmem ki, ben sana odaklanmıştım." Dedim gülümseyerek.
Sırıttı.
"Özkan ve Vural son sınıf, bitecek yakında okulları. Çocukluk arkadaşlarım."
Sebepsiz bir şekilde şaşırdım başta, aslında şaşılacak bir şey yoktu, her insan gibi Tolga da bir çocukluk geçirmişti.
"Soner?"
"Kuzenim. Annemle dayım kavgalıydı ama Soner bizimle çok yakındı, bu yüzden hiç kopmadık. Okulu biteli 4 yıl falan oluyor sanırım, iyi bir avukattır."
"Bunların hepsi şimdi, Cengiz'in katilini bulmak için mi işlerini okullarını bıraktı?"
"Yani. Bir şirketin hissedarı oluyorlar, o da var tabi .."
"Herkes bir şirket kurabilir."
"Şirket kurmak maliyetli bir şey, o kadar paranın ziyan olması ihtimali var."
Mantıklıydı yine..

"Senin okulun ne olacak?"
"Dışarıdan vereceğim."
"Zor olmayacak mı?"
"Helin, doğduğumdan beri avukatların içindeyim, rahat ol.."
Başımı salladım.
"Bu arada..." dedi, ona baktım, devam etti;
"Kaydın bizim okulun moda tasarımı bölümüne alındı, birkaç ay sonra başlar derslerin."
"Tamam.." Ne?! Oha!
"Nee?!" Diye cırladım bir anda.
Gülümsedi.
"Sakin ol.."
"Tolga babam duyarsa canını okur..."
"Babana da sordum."
"Kabul mu etti?"
"Evet" dedi rahat bir ifadeyle..
"Sen ciddi misin?!"
"Evet."
Boynuna atladım hemen.
"Çooook teşekkür ederim! Beni hukuktan kurtardığın için, çoook teşekkür ederim!"
"Mutluluk sana yakışıyor Helin. Yaşadığım sürece seni mutlu edeceğim."
"Varlığın bile mutlu ediyor zaten." Dedim kollarımı ondan ayırırken..
Gülümsedi.
"Kahve?"
Başımı salladım masum bir ifadeyle. Küçük bir kafenin içine girip siparişlerimizi verdik. Hala hukuktan kurtulduğuma inanamıyordum..

"Şimdi ne yapacaksın? Babanı dava mı edeceksin?"
"O en son şey. Birer birer müşterilerini alacağız. Sonra yanındakileri tehdit edecek, en sonunda elimizdeki belgeleri suratına vurup hapse tıkacağız."
"Babanın yaptığı kesin dimi? Şeyleri..."
"Kesin Helin. Belki suç ortakları olabilir, araştırıyoruz ama işin içinde onun olduğu kesin."
"Niye yaptı bunları?"
"Amcanla babamın ortak yaptığı işi ilk Cengiz, sonra Gizem, son olarak da annem öğrendi."
"Ve sırayla.."
Başını salladı.
"Şirketi Türkiye'de mi kuracağız?"
"Evet, İstanbul'da."
"Nasıl güvende olacağız?"
"Babam evinin soruşturulması ve ev hapsi yüzünden şuan bizimle uğraşacak halde değil. Burada ne kadar tehlikeysek, orada da o kadar.."
Masanın üstünden uzanıp sol elimle elini tuttum.
Gülümsedi.
"Harika işler başaracaksın."
Gülümsemeye devam etti, tam ağzını açıp konuşacaktı ki, telefonu çaldı. Elimi bırakmamak için öteki eliyle alıp açtı telefonu.
"Söyle."
"Tamam."
Telefonu kapatıp cebine koydu,
"Gelmiş bizimkiler, yoldalar."
Ayaklandık, hesabı ödeyip çıktık kafeden.
Kısa bir yürüyüşün ardından otele geldik. Dolaptan ütü çizgili yağ yeşili bir pantolon ve üstüne krem, bisiklet yaka bir kazak alıp banyoya gittim, giydim.
Çıkarken saçlarımı saldım, tekrar toplayacaktım.
İçeri girince siyah pantolonunun üstüne beyaz gömleğini geçirmiş, iliklemeye başlayan Tolga'yla karşılaştım.
Acaba banyoya geri mi kaçsam, diye düşünmeden edemedim.
Tabi kaçacağım sırada beni gördü,
"O saçlar toplanacak, değil mi?!" Diye sordu tehditkar bir ifadeyle.
"Tabi." Deyip makyaj masasının önüne oturdum, mümkün olduğunca aynadan ona bakmadan, saçlarımı bol bir şekilde ördüm arkadan.
Gözüme bej tonlarında bir makyaj yapıp dudaklarıma koyu tonlarda bir ruj sürdüm, altın rengi olan saatimi taktım. Kolyemi de kazağımın üstüne çıkardım. Yüzüğüm de parmağımdaydı zaten.
Bunları düşündüğüm sırada sağ taraftan bir kol görünce yerimden sıçradım bir an.
"İlikle." Dedi kol manşetlerini göstererek. Gülümsemeden edemedim.
Ayağa kalkıp kollarını ilikledim, yakasını düzelttim.
Gülümseyerek bakıyordu yine.
"Ne?"
"Ne ne?"
"Niye öyle bakıyorsun?"
"Çok güzelsin çünkü."
"Ya yapma şunu.." Deyip makyaj masasının önüne geçtim, hemen pembe pembe olmuş yanaklarıma hafif hafif vurup pembeliği gidermeye çalıştım. Bu sırada Tolga da yatağa oturmuş kahkahalar atarak bakıyor tipime.
Yanaklar bir kere pembe oldu, tüm uğraşlar nafile.
"Sen!" Dedim işaret parmağımı ona doğru tutarak.
"En saçma zamanlarda iltifat edip beni bu hale getiriyorsun!"
"Ne varmış halinde?"
"Yanaklarıma bak! Dağlar kızı Heidi ye döndüm!"
Bir kahkaha daha patlattı.
"Heidi ha?"
Başımı salladım, kaşlarımı çatarak.
Ayağa kalkıp yanıma geldi, sarıldı, ellerini belimden ayırmadan kulağıma eğildi;
"Heidi bu kadar güzel mi ya?"
"Yaaa! Tolga! Yapma şunu!"
Bu sefer hafif geriledi, ayrılmadan.
"Ciddiyim, güzelsin. Bir an dudaklarıma baktı, kaşlarını çatıp geri çekildi.
"Git rujunu sil."
"Neden?"
"Beğenmedim rengini."
Homurdanarak lavoboya gidip ruju da sildim. Böğönmödöm röngönö.
Odaya tekrar gelince altın rengi babetlerimi geçirdim ayağıma.

Bu sırada Tolga da ceketini giymişti. Çekmeceden iç kadranı koyu mavi olan metal saplı Rolex'i çıkarıp ona uzattım.
Aldı, taktı. Gülümsedim.
Sonra da odadan çıktık.

Lobiye indiğimizde herkesin tek bir tarafa baktığını görünce 4'lünün orada olduğunu tahmin etmiştim zaten. Hoş, lobiye biz girince tüm gözler tekrar sevgilime döndü, neyse.
Hızlıca yürüyerek diğer 4'lünün yanına gittik. Hepsi Tolga'yla selamlaştı, sonra Tolga beni tanıttı,
"Nişanlım, Helin." Diye. Özkan hariç hepsi elini uzattı. Ellerimi önümde bağlayıp kibarca gülümsedim sadece. Ellerini çekmek zorunda kaldılar tabi.
Tolga hareketime bayılmıştı, farkındaydım.
Özkan'a dönüp;
"Büroyu ayarladın mı?" Diye sordu.
"Aynen abi. Ataköy'de."
Özkan, uzunca boyluydu. Koyu renk saçları vardı. Okulda uzun gelmişti ama şuan geriye yatırdığı için çok da uzun sayılmazdı saçları. Yeşil gözleri vardı, ve rahat tavırları.
"Tamamdır, Ahmet, iş ve şirket ruhsatları?"
"Hallettim Tolga Bey."
Ahmet, biraz daha kumraldı, ela gözleri vardı, sakal bırakmıştı, fena durmuyordu. Tolga'nın sakalları daha güzel ama, neyse.. Boyu da neredeyse Tolga kadar uzundu, selamlaşma sırasında dikkatimi çekmişti.

"Soner abi, Ahmet, baro kaydınızı bizim şirkete aldırdınız mı?"
"Evet." Dedi Soner Abi.
Siyah saçlı, beyaz tenli, mavi gözlü bir adamdı. Son derece ciddiydi.
Tolga son olarak Vural olduğunu düşündüğüm kişiye döndü, Vural konuştu;
"Yeni arabalar, korumalar -korumalar derken hızlıca bana bakmıştı- ve gerekli emanetler hazır." Dedi.
Vural ise sarışın, sakallı, açık renk gözleri olan bir adamdı. Diğerlerinin aksine o lacivert takım elbise giymişti.
Yanımdaki 5 adamın tek ortak özelliği, korkutucu oluşlarıydı. Başta Tolga..
"Tamamdır, odalarınıza çıkıp dinlenin, rahatınıza bakın, akşamüstü konuşuruz."
Ahmet araya girdi;
"Bu arada, dönüş biletlerini yarından sonraya aldım."
"İyi yapmışsın." Dedi, başıyla onayladı. Soner Abi hariç herkes gitti.
Soner Abi dönüp;
"Tolga, bir şey söylemem lazım."
"Buyur abi."
Belki özel bir şeydir, diye ben ayağa kalkarken Tolga bileğimden yakalayıp tekrar deri koltuğa oturttu.
"Mustafa Karalar, dün Fransa'ya gitmiş."
Tek kaşını kaldırdı Tolga.
"Büyük ihtimal sizin orada olduğunuzu düşünüyor. Resmi çıkışınız bugün yapılacak, değil mi?"
"Evet."
"Fransa'ya gitmekteki amacı ne bilmiyorum, biletlerinizi bir gün sonraya almasını ben söyledim Ahmet'e. Güvenliğiniz için."
Amcam neden peşimize düşsün ki? Çok saçma değil mi? Küçüklüğümden beri, babamdan sonra en saydığım kişi amcamdır. Bana veya nişanlıma zarar verecek bir insan değil, yani bildiğim kadarıyla.
Tolga başını salladı.
"İyi yapmışsın."
"Ben gideyim." Dedi Soner Abi, gülümseyerek.
Ailede ırsi midir nedir, bu boy ne abiciğim?
Bana dönüp;
"Tanıştığımıza memnun oldum." Dedi,
"Ben de." Dedim gülümseyerek.
Ardından da odasına gitti.

Biz de deri koltukta oturmaya devam ettik. Bir kolunu koltuğun arkasına atmıştı, ben de iyice sokulmuştum ona.
"Ee Helin Hanım?"
"Ee Tolga Bey?"
"Bugün ne yapsak?"
"Ne yapsak?"
"Yemek yesek?" Dedi sırıtarak.
"Yiyelim." Dedim başımı sallayarak.

Uzun, keyifli bir öğle yemeğinin ardından otelin oyun salonunda bowling oynadık, yenildim. Bilardo oynadık, yenildim. Satrançta bile yenildim. Tolga artık dalga geçiyordu.
"Bildiğin bir oyun varsa söyle onu oynayalım."
Ters ters bakınca kahkahalar atıyordu.

Bir ara telefonu çaldı, Ahmet'le konuştu, ayağa kalktı, ben de kalktım.
Telefonu kapayıp iyice yanıma geldi.
"İster bizimle gel, ister havuza, spaya git. Hangisi?"
"Spa tabiki." Dedim.
Gülümsedi.
"O kadar herifin içinde olmana gerek yok zaten."
Sırıttım.
"Çok kıskançsın."
"Senin yüzünden." Devam etti,
"Şimdi gidiyorum, telefonun yanında olsun hep."
Başımı salladım, alnıma hızlıca bir öpücük kondurup asansörlerin oraya gitti, asansöre bindi.

Ben de vaktimi havuzda harcamaya karar vermiştim. Küçüklükten beri iyi yüzerdim.
Havuz başında tanıştığım iki tane kıza da bayılmıştım. Yeni evlilerdi, kim balayı için Norveç'e gelir ki?
Herneyse, çok tatlılardı ya. İkisi de yabancı olduğu için İngilizce anlaşıyorduk. Kocalarıyla nasıl tanıştıklarını anlattılar. Adı Sarah olan Amerika'dan gelmişti. Kocası patronuymuş, öyle tavlamış. İyi güldük buna. Diğer kız, Natalie ise İngiliz'miş, ama kocasının işi yüzünden Dubai'ye gelin gitmiş. Sıcaktan bunalınca bari balayımız serin olsun demişler, ki haklılar. Gülümsedim onlara. Sonra bana sordular, evli olmadığımızı, baş başa tatile çıktığımızı, evlilik teklifini Paris'te alışımı falan anlattım. Nişanlımın işini sordular, avukat dedim. Doğru, 1 yıla avukat. Firmasını bile kurdu adam.
Natalie ve Sarah'ın ısrarıyla akşamüstü otelin cafelerinden birinde değişik yiyecekler yedik, güzel içecekler içtik. Bolca da muhabbet ettik. Sonra Natalie'nin kocası arayınca o kalkmak zorunda kaldı, Sarah ile biz biraz daha takıldık. Sonra odalara dağıldık.
Odaya geçtiğimde saat 8 falandı. Dolaptan gri, bilekte biten bir tayt aldım, üstüne Tolga'nın beyaz tişörtlerinden birini geçirdim. Saçlarımı salıp özgürlüğe kavuşturdum. İstanbul'da da bu saç takıntısı sürecekse ben yandım, diye geçirdim içimden.
Saatimi çıkarıp makyaj masasına bıraktım, pantolonumun cebindeki telefonumu alıp yatağa fırlattım. Odanın mini dolabını açıp alkolsüz bir içecek aradım, bulamayınca su aldım sadece.
Kumandayı da alıp yatağa gittim, oturur pozisyonda uzanıp televizyonu açtım. Telefonumu kontrol ettim, Tolga aramamıştı. Uzun uğraşlar sonucu Cnbc-e yi bulup bir diziyi izlemeye başladım.

Uyandığımda Tolga yanımdaydı. Saat kaçtı ki? Tolga'nın bileğine baktım, 4'e geliyordu.
Uyurken saat çıkarmama huyunu seviyordum.
Onu uyandırmadan kalkıp başucumdaki bardağa ve şişeye uzandım, su içtim.
Tekrar yatmak için arkamı döndüğümde Tolga uyanıktı.
"Ödümü kopardın." Dedim.
"Neden uyandın?"
"Susamışım, ne zaman geldin?"
Saatini kaldırıp baktı,
"Yirmi dakika önce."
"Bu kadar saat iş mi konuştunuz gerçekten?"
Başını salladı. Oda karanlıktı ama göz gözü görüyordu yine.
Yatağa tekrar yattım, bu sefer yüzüm ona dönüktü,
"Sabah geç kaldırırım seni, uyu hadi." Dedim.
Benim uykum yoktu hiç.
"Yarından sonra İstanbul'a dönüyoruz, nasıl hissediyorsun?"
"Korkmuyorum Tolga."
Gülümsedi.
"Korkmanı gerektirecek bir şey yok."
"Evet, korkmuyorum zaten." Korkuyordum.
"Korkma."
"Tamam."

Sıkıca sarıldı yine.
"Her şey düzene girsin, tüm hayallerimizi yaşayacağız." Dedi, devam etti;
"O kadar mutlu edeceğim ki seni, evimizin balkonları, hatta pencerelerinin önleri, her tarafı çiçeklerle süsleyeceksin."
"Tolga, ben zaten mutluyum."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."

Continue Reading

You'll Also Like

914K 38.1K 39
0545* Sizi "MAFYA" adlı gruba ekledi #Romantizm kategorisinde 1.Sıra✨ #3Ay kategorisinde 1.Sıra✨ #Siyah kategorisinde 1.Sıra✨ #Esir kategorisinde 1.S...
1M 45.5K 58
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
1.4M 49K 75
Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesinde, bir amaç için paylaştırılan rolleri o...
24.5K 4.5K 40
"Terk edilmiş bir şehir..." Kaşları çatıldı. Kafamı tekrar salladım. İşaret parmağımı şakağıma dayadım. "Kafamın içinde terk edilmiş bir şehir var." ...