Büyüdüğüm YOL

By aatalantee

61.6K 6.3K 8.3K

••• Kim sadık kabuslarından kaçabiliyordu ki ben yakamı kurtaracaktım bu korkudan? Bütün çabam kurtulmak için... More

BY ' TANITIM
Büyüdüğüm YOL ' 1
Büyüdüğüm YOL ' 2
Büyüdüğüm YOL ' 3
Büyüdüğüm YOL ' 4|1
Büyüdüğüm YOL ' 4|2
Büyüdüğüm YOL ' 5
Büyüdüğüm YOL ' 6
Büyüdüğüm YOL ' 7
Büyüdüğüm YOL ' 8
Büyüdüğüm YOL ' 9
Büyüdüğüm YOL ' 10
Büyüdüğüm YOL ' 11
Büyüdüğüm YOL ' 12
Büyüdüğüm YOL ' 13
Büyüdüğüm YOL ' 14 | 1
Büyüdüğüm YOL ' 14 | 2
Büyüdüğüm YOL ' 15
Büyüdüğüm YOL ' 16|1
Büyüdüğüm YOL ' 17 | 1
Büyüdüğüm YOL ' 17 | 2
Büyüdüğüm YOL ' 18
Büyüdüğüm YOL ' 19
Büyüdüğüm YOL ' 20
Büyüdüğüm YOL ' 21

Büyüdüğüm YOL ' 16|2

1.6K 222 166
By aatalantee

•soap - ıdfc & julia in red•

•••

Güven vermek ve güven duymak, tıpkı iki insan gibiydi aynı cümle içinde anlam ararlarken.  Birbirini tanımak, birbirini bilmek, sevmek, belki sadece istemek.

Ata benim için neydi? Beni teyzemlerin evine yakın ama merkeze neredeyse bir saat uzaklıktaki bu eve getirirken ona niye güvenmiştim ki?

Kalabalığın geride bıraktığı tenhalıktan, kışın yorucu saatlerine ışınlarını kapatarak erken veda etmiş evlerden ve içinden geçtiğimiz o sessiz mahallenin karanlığından beni etkisi altına almayan neydi?

Çok mu seviyordum Ata'yı. Onunla her yere, bu ıssır yere, gelmekten korkmayacak kadar mı güveniyordum ona?

Sadece iyice batırdığı durumu telafi edecek bir bahane arıyordum. Bana güven versin istiyordum, sonu ne zaman gelir bilmediğim cümlemizin bir tarafı ağır hasar almış güvenini, o onarsın istiyordum.

Ata haklıymış, demek istiyordum sadece. Ata yalan söylemekte haklı, Ata bu kadar sabırsız, ısrarcı, sakin bile olsa saygısız davranmakta haklı!

Aklımdan geçenlerin hızlandırdığı nefesimi burnumdan şiddetle verirken o, arabayı durdurdu; ben de aklımı...

"Neresi burası."

"İleride..." Direksiyonun tepesini sıkıca tutan ellerinden işaret parmağını ayrılarak karşıyı işaret etti.

Az önce önünden geçtiğimiz ve Ata'nın bir U çizerek geri döndüğü yolun üzerinde sıralı evlere baktım sadece. Küçük bir villa siteydi, çoğu hala inşaat çoğu boştu ama gösterdiği kaldırım üzerinde, sadece birinin ışığı yanıyordu.

Yolun iki tarafında da parkedilmiş arabalardan tavanı yüksel bir kamyometin arkasına saklanmış gibiydik. Ata'nın görüşü bana göre daha netti; bense eski marka kamyonetin arka camından görebiliyordum işaret ettiği yeri.

Bu kadar. Başka bir ayrıntı bulamadığımda, sorgulamak için Ata'ya döneceğim an arabanın içini bir ışık ardından da derinden gelen bir arama sesi kapladı.

Hoparlördeydi ve ikimizin arasında tuttuğu telefonun ekranında Orhan Sancak ismi cevaplandırılmayı bekliyordu.

Babası. İsmiyle kaydettiği kişiden, bana tanıtılma şeklinden, bir anda korkarak boğazımı hafifçe temizledim sanki benimle konuşacakmış gibi.

Arama cevaplandırılmadı. Bu boşluğu anında değerlendirerek, "Babanla tanışmak istemiyorum. Özellikle bu saatte ve bu yerde! Beni geri götür." diye gergin bir uyarı yapsam da beni umursamadı.

Ata tekrar aradı. Aynı anda ışığı yanan evin üst katında bir lamba daha açıldı.

"Alo?"

Kalın ve yetişkin bir erkek sesinin bu kadar resmi olabileceğine çok az şahit olmuştum. Mesela bir mahkeme salonunda, demir parmaklıkların arkasına sıkışmış öfkede, ama bir baba oğul arasında asla değil.

Ata boğazında bir şey kalmış gibi önce sesli yutkundu ardından bir kez sahte öksürerek onu cevaplarken onu taklit ettiğimi anında farkederek tuttum nefesimi.

Ata, "İrsaliye dosyasını bulamadım." Dedi sadece. Artık hem Fırat'ın hem de Ata'nın, ailelerinin işlerine bir yerden dahil olduklarına emindim. Ama bu ayrıntılarını sonraya bırakacağım bir konuydu.

Karşı taraftaki ses hoşnutsuz ama sabır dilediği bir boşluktan sonra Ata'ya işin önemini vurgularcasına, "Yakup yarın geliyor." Dedi. Bütün isimleri kaydettim kafama, her ayrıntıyı istemeye istemeye dinledim çünkü bana lazım olup olmayacaklarını bilmiyordum.

"Biliyorum. Beliz yarın sabah önden geleceğini söyledi. Babası gelene kadar hallederim."

O kadar bağlantılılardı ki, o kadar birine dokunsan diğerine de ulaşacağın bir düzenleri vardı ki...

"Kalsın. Yarın evde ol..." diye devam eden ve iş konusunda Ata'ya art arda direktifler veren adam konuştukça, buranın Ata'nın evi olup olmadığını anlamaya çalıştım bir an.

Okula çok uzaktı ama zırt pırt teyzemlerin evine yakın olmasını da açıklıyordu. Bu yüzden Ata telefonu kapatır kapatmaz, "Senin evin mi?" Diye sordum anında ve belki de kulaklarım sağır gözlerim kör olsun diye beddua ettiğim iki ayrıntı aynı anda yaşandı.

Kapı açıldı. Uzun boylu ve kalıplı, karanlıktan yüzünü net göremediğim bir adam ardından da genç birine ait olabilecek ince bir beden göründü.

Üzerinde mevsime zıt, öylesine üstüne geçirilmiş kısa bir elbise, kısa saçlar ve kapı açılınca otomatik yanan giriş ışığı altında tanıdığım o yüz.

Beliz.

"Doğru."

"Ne..?"

Tamamen bir çığlığın yankısını duyarak ama nereden geldiğini asla anlamayarak baktım Ata'nın yan profiline.

Gözlerini Beliz'in olduğu yerden ayırmadan, "Orospu çocuğu olduğum..." dedi, hemen sonra bana dönen yeşil gözlerinde bundan tiksinerek, "...doğru."

Yüzüne bakamadım ama hayatımın sonuna kadar sadece nefret ettiğim yeşillerine bakmaya mahkum olacağımı bilsem bile diğer tarafa bakmazdım.

Geç kaldım.

Koca adamın, yanında küçük kalışından bile utanmadığı kıza sarılarak onunla nasıl öpüştüğünü gördüğüm an taa en başından Ata'ya bulaşarak nasıl hata yaptığımı anladığım andı.

Midem aniden kalktı ve ben öğürerek panikle elimi ağzıma kapatırken diken diken olan tüylerim yüzünden irkildim, leş gibi hissettim, hiç durmadan saatlerce kusacağımı sandım, daha fazla o rezilliğin görüntüsüne bakamayarak.

Gözlerim kapanmadı. Sanki, iyice gör, Ata sana tanıtıyor iyice tanı, diyordu beynim. Ama asla kapanmadı, asla gördüklerini kolay unutması için daha az bakma fırsatım olmadı

"Beni götür." Ellerimi yüzüme bastırarak öne eğildim ve dönen başımı bacaklarımın üzerine bastırdım hemen. Ben yapamadığım için Ata'ya yalvardım. "Beni buradan götür yalvarırım götür."

İki büklüm olduğum yerde arabanın karanlığının bile üzerini örtemediği bu rezaletin görüntüsü vardı sadece gözlerimin önünde.

Beliz beni aldatıyor. Haklı.

Orospu çocuğu olduğum doğru. Haklı.

Haklı Zeynep! Ata haklı. Sana yapma demiştim! Onu üzdüğünü söylemiştim!

"Ata..."

Komutu almış gibi anında arabanın kontağı çalıştı. Oturduğum yerde titreyen bedenimi derin bir nefes alarak doğrultup arkama yaslandım, kafamı başlığa yaslayarak babasının boş bıraktığı park alanına baktım, bütün tükenmiş enerjimle.

Nasıl?

Her pisliği görmüştüm, duymuştum, uzaktan izlemiş, sınırlarını hayal etmiştim ama bu... daha önce şahit olduğum hiçbir duruma benzemiyordu.

Aklım öylesine hızlı çalışıyor, öylesine kuvvetli soruları yağdırıyordu ki üzerime, yarattığı fırtınaya karşı direndikçe delip geçiyordu her biri beni. Az önce koca bir inatla belamı bulduğum evin önünden geçerken son parçamı da uçurdu bu pislik; sonrasında ne konuşacak halim kaldı ne de kafamı çevirip Ata'ya bakacak halim.

Sormak istiyordum. Bu kadar az tanıdığım için merakım mı fazlalaştırıyordu sorularımı yoksa sadece...

Seni merak ediyorum.

Benim alakam olmadan bile dünyam başıma yıkıldı insanlığın bu utancı karşısında ama sen Ata? O utanç senin baban?

Baktım. Yol ışıklarında bir beliren bir kararan yüzü öylesine düzdü ki, sanki ona ilk baktığım güne döndüm bir anda. Sinirli değil, kasları gergin değil. Boştu sadece.

Teyzemlerin sitesine döneceği son yola girmek için yavaşladığı an gözlerimi sıkıca kapatım, ağzımdaki sözü dışarı vurmamak için yutkunarak bastırmaya çalıştım. Ama daha ağır basan bir yan çekip aldı onu benden.

"Durur musun?"

"Girişe kadar bırakabilirim," dediğinde anladığı gibi devam ettirmek ve inip gitmek istiyordum ama sadece tekrarladım.

"Dur."

Kaldırıma yanaştı. Durduğu ilk an ne yapacağımı bilemeyerek bakındım durdum bir an etrafıma. Teyzemlere yürüyerek on dakikam vardı, sağ tarafta ise bir iki sahanın olduğu küçük bir park.

"Zeynep?"

Nefes almaya ihtiyacım vardı. Arabadan indim, yüzümü hatta gözlerimin içini kör edene kadar yıkamak istiyordum. Elimde olsa aklıma su tutup temizlemek isterdim ama o kadar pisti ki dünya, suyun bile o kirden nasibini aldığını biliyordum artık.

Bir kaç derin nefesin ardından banklara kadar dayanamayacağımı anladığımda köşedeki petonun üzerine oturdum.

Arabanın diğer kapısıda kapandı, ayaklarını takip ettiğim Ata, birkaç saniye sonra aramıza mesafe koyarak yanıma oturdu.

"Bu suç..." Kimseye söylemeyeceğim demem gerekirdi öncekinde olduğu gibi , ilk söyleyeceğim şey bu olmalı, ilk yaptığım şey arabadan inip o adamı Beliz'den uzaklaştırmak ve polis çağırmak olmalıydı ama... oğluyla yaşıt, reşit olmayan bir kız söz konusuydu.

Beliz'in Ata'yı aldatıyor olması onu gözümde kötü bir yerde tutuyordu evet ama babası yaşında bir adamın elinde, eminim neye bulaştığından bile bir haberdi. O kıza yapılan suçtu. Düşündükçe kafayı yiyecektim!

"Bu suç Ata!"

"Biliyorum." Dedi sadece mırıldanarak.

Hırsla döndüm yüzüne, o da bana bakarken bu boşvermişliğine inanamayatak baktım.

"Biliyorsun? Biliyorsun ve hiçbir şey yapmadan sadece böyle izliyor musun!?"

"Yine bilmeden üzerime geliyorsun..."

"Sen benimle oyun mu oynuyorsun be..!" Ellerimi oturduğum betona vurarak ona çevirdim vücudumu. Ellerim zemini sıkıyor olmasaydı onun boğazına çoktan çökmüştüm ve bunun verdiği öfkeyle diklendim.

"Baban bir e işliyor Atahan! Senin baban..!" Küfrümü son anda tutup dişlerimi sıkarak ıkındım bir anlığına.

Bana tepki ver!

Neden susuyordu? Göz göre göre bunun yaşanmasına izin mi veriyordu? Bana gelip Beliz'in onu aldattığını bilirken, Serpil hocayla olan yasak ilişkisini gözüme sokarken aklında ne vardı? Onu bu kadar sakin tutacak kadar önemsiz miydi?

Dahası var Zeynep, bunu bile hiç edecek dahası..?

Daha ne olabilirdi ki?

Bir yerde bu cümledeki şüphe varsa orada her zaman dahası olur, ne zaman anlayacaksın bunu!

"Babanın pisliğini örtmek için mi Beliz'le sevgili oldun?"

Ata yüzüme öylece bakarken bir anda güldüğünde hem o inanamadı söylediğime hem de ben bu tepkisine.

"Gözünde nasıl bir karakterim var benim öyle?" Önüne dönerken ayağının altındaki taşları topuğuyla itip oraya çevirdi yüzünü.

Gülüşünde ne saklıyordu?

Haklı oluşumdaki utancını mı yoksa haketmeyişinin incinişini mi?

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes verdim soğuk havaya karışıp buharlaşarak beraberinde  söylemek istediklerimi de götüren. Nasıl çıkacaktım bu işin içinden? Ne tarafından sıyırıp çekeceklerdi beni, bir kıl gibi?

Batırdın Zeynep. Sadece en baştan başla. Yakınmanın bir anlamı yok.

Sanki bizi buraya onun hırsı getirmemiş gibi, sol tarafımı dinledim yine ve mantığımla odaklanmaya çalıştım.

"Beliz ile sevgili olurken bu durumu biliyor muydun?"

Saçmalama Zeynep? Bu mu mantığım. Bizim Beliz veya babasıyla yüzyüze gelme ihtimaliyle bile midemiz bulanırken Ata bunu bilerek...

"Biliyordum."

"Sen..!" Az kalsın ona ne kadar iğrenç biri olduğunu söyleyecektim, sadece bir nefes sonra onu linçleyecektim tıpkı babası gibi olduğu içim ama öylesine bir farkedişle durdum ki...

Bu onun suçu değil.

"Sen ne yapıyorsun ya..?" İnanamayarak fısıldadım kollarını dizine yaslamış, yüzü hala ayaklarının altındaki zemine öylece bakarken.

Ben de öne eğildim yüzünü görebilmek, dikkatini çekebilmek için. "Ata!"

"Ne!?" Diye patladı suratıma doğru. Anında korkuyla geri çektim kendimi, en son bu yüz ifadesini ne zaman gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Hep kontrollü, hep ılıman hep zararsızdı yüzü dışarıdan bakarken ama, "Ne var lan ne!" Diye üstelerken bütün tanışıklığımızı unutarak baktım yeni yabancıya.

"Ne dememi bekliyorsun? Daha ne duymak istiyorsun beni suçlamak için?"

"Seni suçlamıyorum! Sadece yaptığın bu saçmalığın amacını öğrenmeye çalışıyorum. Bir kızın babanla mide bulandıran bir ilişkisi var ve sen bunu bile bile bir şey yapmak yerine gidip o kızla sevgili oluyorsun. Üzgünüm ama dışarıdan bakıkdığında tam da babanın pisliğini örtmeye çalışır gibi bir halin var!"

Nefes nefese gözlerimi kapttım. Onu ikna etmeliydim ama ne için..?

"Eğer bana gerçek bir neden vermezsen evet, seni suçlayacağım. Evet, sana ne kadar iğrenç bir insan olduğunu söyleyeceğim Ata. O yüzden..." Kuruyan dudaklarımı ıslatarak sert bir nefesle birlikte açtım gözlerimi.

Sana güvenmek istiyorum.

"Bana bir neden ver. Lütfen..."

Beliz'e aşık.

"Atahan?"

"Öğrendiğimde aklıma gelen tek şey buydu."

"Onunla sevgili olup, rahatça aynı ortama girmelerini sağlayarak babanın ayıbını örtmek mi?!"

"Sadece güvende olduğunu bilecek kadar yakınında olmak."

Hayır ya! Mantık bunun neresinde Zeynep!

Bu bir savunma olamaz. Gerçekten Beliz'i güvende tutmak istese bu pisliği ortaya çıkarır, devam edilimi tıpkı bu geceki gibi izlemezdi.

"Seni anlamıyorum. Yemin ederim Ata, bütün çabam seni anlamak ama..." Avuçlarımı bacaklarıma bastırarak ona bakmayı keserken başımı salladım iki yana.

"Babanın öğretmeninle bir ilişkisi var tamam bu tamam. İki yetişkin demeye çalışırım, buna susmanı anlarım. Ama Beliz... Ata, Beliz'le olan normal değil. Neden buna seyirci kalıyorsun anlamıyorum."

Derin bir nefes çekerek doğruldu ama sırtı bir hilal şeklini alacak şekilde öne bükük, kolları iki bacağı arasında kendini öylece bırakmış.

Onu biraz tanıdıysam eğer söylemediği bir şeyin olduğunu biliyordum. Ata gibi bir insan buna göz yummazdı.

Hayır ondan hoşlandığım için söylemiyordum bunu. Beliz en yakın dostunun kuzeniydi daha da önemlisi aynı şeyi Alaz'ın yaşama ihtimaliyle bile kafayı yiyecek kadar empati yeteneği olan biriydi.

Hayır. Kabul etmemenin nedeni onu izlemen Zeynep.

Nasıl çıkacaktım bunun içinden. Ne sormalıydım, aklımdaki tonca ihtimalden hangisini kullanarak onu konuşturabilirdim bilmiyorum.

Israrla bana bakmıyordu ve ben bütün dikkatini çekmek için bilinçsizde hareket ettim. Elim bir anda yüzüne değmek istediğinde panikle kalktım yerimden. Ani hareketimi sorgulayacak mıydı, elimin ona uzandığını görmüş belki de sorgulayacaktı ve ben bundan tek çare olarak kaçmaya yeltendim.

İkinci hızlı adımımda Ata, "Nereye?" Diye sordu.

"Eve." Dedim. Ama tek isteğim aynı bu hızla Antalya'ya kadar yürümekti.

Diğer yanım burnundan alaylı bir nefes vererek izledi beni. Ata'nın bana ulaşmasını ve o beni tuttuğu sürece bırak Antalya'yı bir adım bile ileri gidemeyeceğimin gerçeğini vurdu yüzüme. Fiziksel engelinden kurtulurdum belki, tuttuğu kolumu silkerek kurtuldum da ama baktığım yüzü, sokak lambalarının bozduğu gözlerinde ki yeşil...

"Konuşmamız bitmedi."

"Bitti."

Art arda kurduğumuz iki sakin, vurgulu cümleydi.

Ata tehdit ettiğini sanan bir adımla burnumun dibine daha çok girdiğinde buna alışık olduğumu o da öğrenecekti.

"Benden iyice uzaklaş diye seni bunun içine sokmadım." Dediğinde inanamayarak güldüm bu savunmasına.

Çok dalga geçilmişti benimle. Aklımı sorguladığım zekamdan şüphe ettiğim zamanlarım bile olmuştu ama böylesi...

"Ne sanıyordun?" Kendime engel olamadığım bir adımla bu defa ben suratına doğru eğdim yüzümü.

"Ata haklı, Beliz onu aldatıyor hem de babasıyla, sevgili olmamamız için bir neden yok deyip boynuna sarılmamı mı?"

Ben konuştukça sıktı dişlerini. Çene kemiği bir belirip bir yok oldu, sinirlendi de ama bilmeliydi ki, bu onun haklı veya haksız hüküm giymesini ilgilendirmiyordu.

Yeterince sorunlu hayatların kurbanıydı geride bıraktığım yaşlarım. Yeni yaşıma onunla girmiş olmak, kendimden yine feda edeceğim anlamına gelmiyordu.

'Bencil olacaksın lan!' Bir kolumdan tutmuş beni şiddetle sallayan annemin ruhu döndü bir anda sanki etrafımda. Arkadaş çevremi küçültmek, çocuk içgüdüsüyle hareket edip annemin sözünü dinlemeyerek neyimiz varsa diğer insanlara anlatmama engel olmak için yöntemleri sertti annemin. Bazen sözleri bazen köteği. Bir yerde bağlı kalmamıza, birilerine bağlanıp oraya kök salmamıza engel olmuştu. Biliyorum , yakın zamanda Alanya'da bunlardan biri olacaktı.

Bu göçebelik insanlara güveneceğim kadar tanımama izin de vermeyecekti. O yüzden en başında Ata'ya güvenmemeyi seçtim o an ve hala bir cevap vermemesini kabullenerek yürümeye devam ettim.

"Ne yapmamı istiyorsun?" Sesi gibi adımlarıda sessizce gelmeye başladı arkamdan.

"Hiçbir şey."

Hiçbir şey. Çünkü sen bir şey yaparsan bu bizi daha da yakınlaştıracak ve ben yarın birgün buradan gitmek istediğimde gidebilecek kadar sana takık olup olmayacağımı bile bilmiyorum.

"Benden uzaklaşacaksın."

Nefesimi vererek bedenimin yarını çevirdim arkama onu görebilmek için. Elleri ceplerinde, gözlerinin takip ettiği ayaklarım durdu diye durmuş, sessiz, onu eve almam için duygu sönürüsü yapan bir köpek gibi büzüşmüş...

Onu böyle bir kalıba benzeteceğimi hiç düşünmemiştim ama öylesine vicdana oynuyordu ki sesi, hayır ben vicdanı olmayan bir kadının elinde büyümüştüm. Hayır Zeynep.

"Sana yakın olmak gibi bir derdim yok."

O dert göğsümde sıkışan bir yerlere ait, bana değil.

"Neyi fazla neyi eksik anlatıyorsun bilmiyorum. Öğrenmek de istemiyorum Ata. Bana tek yakınlığın yan sıram olarak kalsın, daha fazla hayatını veya seni bilmek istemiyorum."

Bir şeyi yukarı itti boğazındaki o çıkıntı ama birbirine bastırdığı dudakları anında tuttu. Kafasını kaldırıp bana bakan gözlerindeki nefret bir anda uyanmamıştı. Sürekli bastırıyordu kendini ama bu kez fısıldadı.

"Herkese söyleyeceğim."

Ne?

Gözlerimin anlamsızlıkla kısılmasındaki soruyu görmüş gibi düşündü ve aklındakilerden daha emin bir şekilde başını bir kez salladı, söylediğini kendi kendine onaylamak için.

"Yanlışı düzeltmemi mi istiyorsun? Yarın haberini alırsın." Dedi ve bir anda arkasını döndüğünde panikle ileri atıldım hemen.

"Ata!"

Engellemek için tuttuğum kolumu tıpkı benim kurtulmak isterken yaptığım gibi silkti ve bunu yaparken benden daha güçlüydü, anında benden kurtuldu.

"Bırak!"

"Ata."

Bırak Zeynep. Seni dinlemiyor, duymuyor bile. Bir anlamı kalmadı bunu söylemenin.

"Özür dilerim."

Duymuyordu gerçekten de. Ama o uzaklaşmak konusunda ne kadar inatsa ben de öyleydim.

"Ata öfkeyle hareket ediyorsun şu an! Durur musun!"

"Siktiğimin yanlışı mı sorun? Düzelteceğim. Herkes babamın da diğerlerinin de ne ala orospu çocuğu olduğunu öğrenecek!"

"Ata..."

Hızlı adımları kısa sürede arabaya ulaştı arkasından beni de oraya sürüklediğinde, açtığı kapıya elimle itelemeye gücümün yetmeyeceğini bilerek, arabayla arasına girdim ve açtığı kapıya sırtımı yaslayarak tekrar kapattım.

"...dur."

"Ne!? İstediğin bu değil mi...?" Üzerime yürüyerek kendi kendini köşeye sıkıştırmış bedenime doğru eğdi yüzünü. Her bir kas çizgisi belirgin, her mimiği ne kadar bastırıldığını vurdu yüzüme.

"Orospu çocuğu olduğumu defalarca söyledin ben de kabul ettim! Sana yalan söylemedim bana güven diye gösterdim. Benden iyice uzaklaş diye miydi lan!? O herifin de ona kanan o iki o..."

Öfkeyle bir sağa bir sola salladığı kolları, etrafta onlara bağırıyormuş gibi sürekli benden ayrılan gözleri, bu sinir...

Az önce yapmaktan son anda vazgeçtiğim şeyi yaparak tutmaya çalıştım yüzünü ama onun küfür etmesini bu bile durdurmadı.

"Orospu," kelimesi çıktı ağzından Beliz ve öğretmeni için.

Bütün öfkesini kusmaya hazırlanıyordu evet bu bir ön gösterimdi çünkü ne söylediğinin farkında bile değildi. Sadece aklındaki her şeyi döküyordu.

Dürüstlük değildi bu. Yalancı olmadığını kanıtlamaya çalışıyordu, suçlu olmadığını, bu suça ortak olmadığını bana kanıtlamak ister gibi yargılıyordu diğerlerini.

Evet suçluydu evet kontrolsüzdü ama içinde, kendisine öylesine kuvvetli bağlamıştı ki bir şeyleri, bağlı oldukları zincirlerden kurtulma çabalarının şıngırtıları geliyordu kulağıma; sonra da  asla kurtulamadıkları ve yerine onlarca küfürün oturduğu nefreti.

"Ata..."

Öfkeyle dönen dili bu kadar kontrolsüzlük karşısında bile söylemedi ne sakladığını. Yanlışlıkla ağzından bile kaçırmadı herhangi bir imayı ve ben, o zaman anladım bastırmak zorunda olduğu şeyi isteyerek değil de mecburen içinde tuttuğunu.

Benden uzaklaşan bedenine yaklaştım. Temasa ihtiyacı vardı, Ata temastan etkilenen biriydi ve ben bunu denemek isteyerek elimden kayan yüzünü bırakıp bir kolumu boynuna sararak ensesinden, diğer elimle yanağından bastırarak onu sabit tutmaya çalıştım.

"Tamam!"

"Bırak..!"

"Ata tamam!" Yüzünü çekmeye çalıştığı kuvvetle bende onu çektim, isteseydi gerçekten elimden kurtulurdu ama... neden dokunmak Ata'yı bu kadar etkiliyordu!

"Bu konu aramızı açmadan kapanacak! Ama önce açılacak, herkes bilecek. Bana inanmamaları umrumda değil..."

Ona neden inanmasınlar ki?

Daha önce inanmadıkları gibi bir gerçek olabilir miydi?

"Buna gerek yok."

"Var! Orospu çocuğu yüzünden yeteri kadar kaybettim. Gidip o Beliz'i sürükleyerekte olsa getirip herkesin ortasına atmazsam ben de şerefsizin en alasıyım..."

"Hayır bunu yapmayacaksın!"

"Yapacağım, yeter!"

Tekrar uzaklaşmaya kalktığı an bu defa boynuna asılıp parmak uçlarımda yükselerek kapattım mesafeyi.

"Ata..."

Alnımı yanağına yaslayarak öfkesini de aşağı çekmek için alçalttım sesimi.

"Lütfen..."

"Halledeceğim! Bana zaman vermene gerek yok Zeynep, yemin ederim hemen halledeceğim."

Isırdığım dudağımı bırakarak çenesine bastırırken, bir an sebebini anlayamadığım gözlerimdeki doluluğa karşı kapattım kapaklarımı.

Neden? Neden benim için bu kadar uğraşıyordu? Belki de yıllardır süren bir sırrı böylesine bir sabırsızlıkla açığa çıkarmak istiyordu? Sadece ben istedim diye mi? Beliz ile olan ilişkisini bitirip onun teklifine engel olarak gösterdiğim sebeplerden kurtulmak için... sevgilisi olmam için?

Senin için kim böylesine bir mücadele verdi Zeynep? Kim kendi ailesini hiç etme pahasına seni bu kadar dinledi.

"Sakinleş..." konuşurken çenesine sürtünen dudaklarıma doğru bastırdı yüzünü; beni yukarı çeken omuzları aşağı indi yavaşça.

"Bunu şimdi yapmana gerek yok."

"Bu suç benim değil."

Bilmiyorum.

Biliyorum.

"Seni dinleyeceğim. Başından sonuna kadar ama lütfen... lütfen bu kızgınlıkla bir şey yapma."

Onu dinleyeceğimi söyledim evet ama bir türlü sırtını sıvazlayacak bir şey çıkmadı ağzımdan. Evet sen haklısın diyemedim çünkü değildi, bu geçiştiren desteğime tutunarak kendini haklı görmesini istemiyordum.

Onu gerçekten dinleyecek miydim, bu kendi içimde bile emin olamadığım bir laftı. Yalan söylüyordum , ağzımdan çıkan her şey olayı geçiştirmek ve ertelemek içindi ama Ata'yı değil.

Az önce nefretle savrulan, beni iten kollarıyla yavaşça sarıldı belime; kollarım boynundayken bu bizi daha da yakınlaştırdı. Dudaklarımı çekmek için bir fırsattı bu, yaptım da ama çenesinden koparken oraya küçük bir son dokunuş bıraktığımı ben bile zor farketmişken...

Ne kadar durduk öyle bilmiyorum. Omzuma sıkıca bastırdığı burnundan kızgınlıkla püsküren hava duruldu, kollarım öyle durmaktan uyuştu, üşüdüm, bacaklarım titremeye başladı ama bırakmadık ikimizde sarılmayı.

"Özür dilerim." Başını kaldırarak çenesini başımın üzerine bırakırken, bir kez sıktı bıraktı beni kolları arasında.

"Kendimi kolay kolay kaybetmem."

Ata kolay kolay sinirlenmez Zeynep, diyen Alaz'ın sesi geldi kulağıma; öyleydi ama biriktirip bir anda patlaması her an öfkeli olmaktan daha kötüydü bana göre.

"Oturalım mı?"  Konuyu değiştirdim hatta o an üzerini kapatmak için söylediği şey hakkında bir yorumda bulunmadım.

Başını sallayarak ayrıldı benden. Bir an ne yapacağımı bilemeyerek baktım etrafıma; Ata'da, parkın içine tekrar yürüyüp sahanın yanındaki musluğun altına kafasını soktu soğuk havaya aldırmadan.

Telefonumu cebimde buldum. Buz gibi olmuş parmak uçlarım açılıp kapanmak konusunda dirense de, Fırat'a kısa bir mesajla, konumumuzu paylaştım.

"Gelebilir misin?"

Sorgulamadı bile ve bana sadece bir saate burada olduğunu bildiren bir yanıt verdi.

Az önce kalktığımız yerde oturan Ata'nın yanına oturdum sessizce. Zor sakinleşmişti ve ben ne tepki vereceğini bilmediğim için Fırat'ın geleceğini ona söylemedim. Ama onu buradan tek göndermek de istemiyordum.

Bir çözüm bulabilirdim. Beliz'in, hayatının geri kalanında bu etiketle yaşanayacağı; Ata'nın bir iftiracı olarak suçlanmayacağı bir çözüm elbette bulabilirdim.

Ben Seyhan Kavi'nin gölgesinde onun aklıyla büyümüştüm. Bir plan yapmalıydım ve bu süre boyunca Ata'dan bekleyeceğim tek şey aykırı bir şey yapmamasıydı.

İyice büzüşen bedenime doğru eğildim. Sağ bacağımın dışı, bu hareketimle sol bacağına değiyordu hafifçe. Ata kollarını bacaklarına yaslamış, yaktığı sigarayı hızlıca tüketirken, ayak dibine odaklanmış, sessizdi.

Biraz kendi haline bıraktım onu, az önceki gibi uyuyan devi dürtmedim bu kez çünkü hata yapmıştım. Bir anda, dan diye ona mesaj atmak ve sorunlu bir ilişkilerinin olduğunu bile bile, Ata'nın üzerine banasıyla gitmem benim hatamdı.

Teyzemlerin istikametindeki otobüs bir saat olmadan parkın önünden geçti ve ileriki durakta indiğini gördüğüm Fırat, önce park halindeki arabayı sonrada bizi kontrol ederek yürüdü.

Farkettirmeden diğer tarafa kayarak mesafe koymaya çalıştım aramıza ama bunu Fırat'ın farkedeceğini anladığım an ayağa kalktım. Ona doğru yürüdüğümü gören Fırat yavaşladı beni karşılamak için ama gözleri omzum üzerinden arkaya bakıyordu.

"Selam." dedi sadece, dudaklarımı birbirine bastırarak ellerimi montumun cebine sokup sıktım, ne söyleyeceğimi bilememenin gerginliğiyle.

"Morali bozuk. Babasıyla..." Ayrıntı vermeden bu kadar dağılmasını nasıl açıklayacaktım. Veya neden benim yanıma geldiğini? Tesadüfen karşılaştığımıza asla inandıramazdım kimseyi, Ata benim kapıma gelmişti, onu çağıran da bendim.

Ben Fırat'ın yerinde olsam sorardım, neden, diye ve onun kadar akıllı bir çocuğun cevabı benden önce bulacağına da emin olurdum.

"Sana bir şey söyledi mi?" Diye sordu, ne olduğunu bilmiyordu ama eminin neler olduğu hakkında tahmini vardı.

Fırat'ın gözleri üzerime dikildiği an başımı salladım iki yana. Keşke söylemeseydi.

"Söylemedi. Sadece sorun babası bunu biliyorum. Kendi kendine sinirlendi, gitmeye çalışınca, o öfkeyle bir şey yapmaması için..."

Gözlerimi kapatarak derin bir nefes aldım.

"Seni bu saatte rahatsız ettim, özür dilerim. Ama aklıma başka bir şey gelmedi."

Fırat'ın gergin suratı bir anda gevşeyerek bir dudağının ucuyla güldü.

"İyi yapmışsın. İlk arayacağın kişi her zaman benim Zeynep." Tebessümü büyüdü.

"Seni eve bırakayım, gelir alırım bunu."

Çenesiyle işaret ettiği yere bakmam gerekiyormuş gibi döndüm ve hala bıraktığım gibi oturan Ata'yı kontrol ettim içimde bir sıkıntıyla.

Yalnız kasın istemiyordum.

Bu yüzden, "Ben tek gidebilirim, yakın zaten" dedim Fırat itiraz etmek istediğinde çoktan harekete geçmiştim.

Diğer iki arkadaşın aksine,Fırat'ın insanın yakasını kolay bırakan biri olması gruplarındaki uyum için önemli bir denge olmalıydı.

Beni, "Alaz'a bir şey söyleme, olur mu?" Diye istekte bulunmak için durdurdu sadece.

Parktan çıktım, ama benim kalktığım yana oturan Fırat'ın yerinde olmak için içimdeki isteği bastıramıyordum.

Onu durdurmasaydım herkese zarar verecekti, evet bu duyulması gereken bir suçtu ama Beliz'in yerinde olsaydım, ileride belki utanacağım, tecrübesizliğimle yaptığım bir hata yüzünden etiketlenmek istemezdim.

O kıza farklı bakacaktı herkes. Koskoca bir adamla yaşayabileceği ilişkinin seviyesini tahmin etmek mide bulandırsa bile bir gerçekti, ona göre muamele görecekti. Sapkın kişiler için göz önüne atılacak, belki bir gün hatasını farketse bile kurtulamayacaktı. Bunu yaşamasını istemiyordum. Etiketlenmenin ne demek olduğunu biliyordum çünkü.

Ata da pişman olacaktı; Fırat'ın ailesi, Alaz hepsi az çok etkilecekti. Ata'nın yapmak istediğinden daha sessiz bir şeye ihtiyacımız vardı ve ben Muğla'ya gelirken tüm bu yaşanacaklar için hazırlıklı olmadığımı biliyordum.

Bu defa zamana ihtiyacı olan bendim. Soyutlanmak veya bir yerden dahil olmak, Ata'ya yardımcı olmak, kendi hallerine bırakmak veya da sadece bir kez konuştuğum bir kıza iyilik yapmak...

Ben iyi bir insan değildim ki. Ne meleğim ne de şeytanım tam mesaiyle çalışıyordu benim. Bana dokunmayan yılan bin yaşasın demek için iyi bir an mıydı yoksa bu erken verilen bir karar olup pişman olacağım bir tercih olacak mıydı?

Cevabı, sonunu bilmediğim için her iki kararımdan da pişman olmamak için o an en doğru gelen şeyi yaptım ve köprünün ortasında durdum ben de.

Eve girdim, Ata'ya aynı akşam ikinci kez mesaj attım akıllanmayarak.

"Yarın sabah dokuzda beni evden alır mısın?"

Yeniden mi?!

Yeniden...

•••

Evet eveeeet yaşıyorum bakın bu da sizinle buluşunca gösterdiğim yaşam belirtim 💜

Ve merhabaaa

Sizinle uzun ama çok uzun sohbet etmek isterdim.
Akıl alacak, akıllanmayan kafama bir tane vuracak, bak gerizekalı diye cümleye başlayarak bana yardımcı olacak akıllı sabırlı ve anlayışlı size çokça ihtiyacımın olduğu birkaç aydı.

Ayrıntılar önemsiz ama burada olmam önemli çünkü  burada olduğum için günler sonra tekrar morali yerinde ve heyecanlıyım.

Burada olanlar, hiç gitmeyenler ve yeni gelenler. Hepinize kalpler çiçekler böcekler bebeklerim.

Bölümde yanlış veya hatalı bir yer varsa kusuruna bakmayın oldukça kusurlu bir dönemde yazıldığı için eminim nasibini almıştır.

Yeniden görüşene kadar çok güzel bakın kendinize ve sağlıcakla kalın 💜🌸🌸🌸

•••

Continue Reading

You'll Also Like

516K 17K 11
Doğum gününde ailesini kaybeden Almira Dolunay Soylu aylar sonra abisine gelen bir telefon çağrısıyla hastanede bebeklerin, nedeni belli olmayan bir...
Eftalya By esmaa

Teen Fiction

408K 20.1K 23
Eftal: Hamileyim Dora. Eftal: Cidden hamileyim.
1.1M 42.5K 49
DİKKAT: ÖĞRETMEN ÖĞRENCİ KURGUSUDUR +18 VARDIR RAHATSIZ OLACAK OKUMASIN. Defne çocuk ruhlu biridir. Bir akşam canının sıkıntısı ile anonim bir uygul...
5.8M 192K 98
Karan Haznedaroğlu. 27 yıldır her istediğini elde eden, sadece adıyla bile bütün kapıları açabilecek bir adam. Şimdi her şeyden çok istediği bir şey...