Eva; Gelecek Umuttur

By GlsmOzdmr

593K 34.1K 3.6K

29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm -Final-
Veda Konuşması
Eva Severlere Yeni Hikaye

11. Bölüm

10.1K 728 43
By GlsmOzdmr

Eva;

Mr. Brown'un arkasındaki öğrenci kalabalığında başı çekiyordum. Hastaların ruhsal sağıkları en az bedensel sağlıkları kadar önemlidir! İç sesim Mr. Brown'u taklit etmişti. Saatlerdir hastanenin içi yetmezmiş gibi özel işlerinin peşinde de koşuyordum.

''Eva!'' dediğinde bir adım öne çıkıp yanında yürümeye başladım. ''Son bir hasta sonra herkes dağılabilir. Bugünü bitiriyoruz.'' Dediğinde kafamı olumlu anlamda sallayıp bir adım geri çekildim ve arkamda haber bekleyen kalabalığa dönüp işaret parmağımı kaldırıp

'Son bir' diye fısıldadım ve kalabalığın mutluluğunu görünce ben de güldüm. Yorgunluklarını anlıyordum. Mr. Brown'un sınırı yoktu. Bu yoğunluk içinde özel hayatına mükemmel vakit ayırıyordu. O özel hayattan sadece ben ve onun haberi vardı. Hergün gönderdiğim çiçeklerin sahibi öğrenilseydi okulun dedikodu kotasını doldururdu. Mr. Brown durunca hepimiz durduk. Bize dönüp suratlarımızı inceledi ve memnun olmayan şekilde kafasını salladı.

''son hastanız suratlarınızı düzeltin. Beyin ameliyatı olacak ve beynindeki tümör sayesinde duygularınızı okuyabilme yeteneğine sahip. Göreceğiniz hasta belki de bir daha asla karşılaşamayacağınız bir hasta. Şimdi düzeltin kendinizi.'' Durup bize vakit tanıdı. Ben hiçbir değişiklik yapmadım. Her zaman nötr durmayı severdim.

Mr. Brown kapıyı tıklatıp büyük ferah odaya adımını atınca biz de arkasından girdik ama hasta görüş açımıza girmeden durduk. Çünkü tıpçılar da buradaydı. Bayan Tess bizi görünce başıyla selam verdi. Tabi bu selam hocamızaydı. Mr. Brown başıyla selamını karşıladı. Bayan Tess'in öğrencileri de bizim gibi neredeyse on kişiydi.

''Lütfen, Mr. Brown gelin. Bizim işimiz az kalmıştı.'' Derken hastasına geri döndü. Biz içeri tam anlamıyla girip hastayı gördüğümüzde arkadan kızların iç çekişini duyduk. Ben son anda kendime hakim oldum. Hastamız çok yakışıklıydı. Arkamdan gelen sesler yüzünden arkamı döndüğümde kendilerini toplayan grupla karşılaştım. Memnun gülüşüme engel olamadım. Mesleğimizin güzel yanı hızlı sahte duygular edinmemizdi. Önüme dönüp kenara çekilen tıpçıların alanına yayıldık.

''Eva!'' Mr. Brown'un sesiyle bir adım tekrar öne çıkıp dosyasını ona verdim. Dosyayı açıp okudu. Sonra bana geri verdi.

''Çok yorulmuşlar.'' Hastanın sesiyle ona baktık. ''Şuan benimle ilgilenmiyorlar, kızlar dışında.'' Gülümseyip göz kırpınca tek kaşımı kaldırdım. Bu bile dikkatimi çekmiyordu.

''Haklısınız Bay Gier ama eminim ki sizin gibi birini görmemekten iyidir... Eva devam et.'' Dediğinde derin bir enfes aldım.

''Temporal lob da bulunan tümör olduğu tespit edildi. Hastaneye geliş sebebi giderek artan baş ağrıları ama daha önce ki psikiyatri tedavisinde konulan teşhis obsesif kompülsif bu yüzden duygular a takık olduğu söyleniyor. Anladığımız kadarıyla temporal lob da bulunan tümör algılama yetisini fazlasıyla arttırıyor.'' Dedim. Mr. Brown memnun olmamıştı. Bana ters bir bakış attı.

''Yorgun ve hiç akademik olmayan bir dil kullandın. Hocanı kızdırdın.'' Bay Gier'in sesiyle Mr. Brown'a üzgün gözlerle baktım. Sadece yorgundum. O gözlerini kaçırıp hastasına baktı.

''Ah, siz bir harikasınız.'' Hayrandı. Sadece psikolojik bir vaka olarak görmüyordu. Mr. Brown tıp okumuş biriydi. Psikolog değil psikiyatriydi. Sola çekilip duvarın kenarına geçtim. Bay Leo'nun üçüzlerine bakmak hayatımı daha kolay yapabilirdi. Elimdeki kağıtlara notlar alırken bu düşünce sürekli kafamda dolaşıyordu.

''O üçüzlerin adam yediğini duydum.'' Yanımdaki sesle yerimden sıçradım. Sesin geldiği yöne baktım. Adam tepemde dikelmiş bana bakıyordu. Bir adım yana kaydım. Kişisel alan bilgisi sınırlıydı.

''Sen nerde...'' cümlemi tamamlayamadım. Not aldığım kağıda baktığımda yazdıklarımı gördüm. Düşüncelerimi kağıda geçiriyordum. ''Şimdi mahvoldum!'' dedim. Bu notları Mr. Brown'a böyle götüremezdim. Bu hastaya bu kadar ilgiliyken özellikle onun notlarını isterdi.

''Sana bu oda da konuşulan her şeyi bulabilirim...'' derken bana doğru bir adım attı. Hızla ona baktım. Kafamı yukarı kaldırmak zorundaydım. Amerika'nın boy ortalaması belliyken bu kadar uzun olmasını Slav kökenli bir aileye sahip olmalıydı. Susup bakıyordu.

''Ama?'' dedim. Devam etmeyecekti cümlesine. Sinsice sırıttı.

''Bir hafta sonra kurulum var. Eğer hastalara davranışlarımı beğenmezlerse mezun olamam.'' Derken bana tepeden bakmanın keyfini çıkarıyordu. Bir adım yana kaydım tekrar.

''Sana insan gibi davranmayı mı öğreteyim? Ne istiyorsun anlamadım.'' Dedim. Kaşlarını çatmamak için çaba harcadığını gördüm. Hoşuna gitmemişti sanırım söylediklerim. Bu beni memnun etmişti.

''Bu okulun kuralını ben koymadım. Psikoloji senin alanı bana bunu öğreteceksin.'' Derken emrediyor gibi çıkıyordu sesi. Ben kaşlarımı çatmamak gibi girişimde bulunmadım. Kaşlarımın çatılmasına izin verdim.

''Şimdi onu kızdırdın.'' İkimizin dışında başka bir sesle o yöne döndük. Bay Gier bize bakıyordu.

''Bunu anlamak için insanın temporal lobunda tümör olması gerekmiyor.'' Adam'ın cümlesiyle şaşkınlıkla ona döndüm. Sırıtmama engel olamadım. Bu... Yaptığı çok uygunsuzdu ama yerinde bir laf olmuştu.

''Ona hayran olduğunu anlamak için temporal lobunda tümör olması gerekiyor.'' Bay Gier'in cümlesiyle ona döndüm. Kaşlarım tekrar çatılmıştı. O Adam'a bakıyordu. Adam'a döndüğümde ifadesizdi. Aramızda yeterince mesafe vardı ama ben mesafeyi açmak için bir adım daha attığımda monitöre girdim. Monitör sallanırken ben o anın boşluğuyla düşecekken kolumda hissettiğim el ile düşmemiştim. Hızla çekilip geri eski halimi aldım. Kolumu tutan kişiye döndüm. Adam elini çekmedi. Ben kolumu sertçe çektim. İslam hakkında ne biliyordu.

''Hiç şansın yok dostum.'' Bay Gier'in cümlesiyle Adam sinirle ona döndü. Ona doğru bir adım atınca hemen önüne geçtim.

''Bu şekilde o kurulu geçemezsin.'' Diye fısıldadım. Şaşkınca bana baktı. ''O notlar bana lazım. Sen de anlaşmayı sunan kişiydin. Ya uyarsın ya kaybedersin.'' Dedikten sonra önünden çekildim. O notlar gerçekten lazımdı.

''Dışarı!'' tüm olayı çözen ses bu oldu. Bayan Tess sinirle bağırdı. Hepimiz ona baktığımızda sabırsızca bize bakıyordu. Ben kendi hocama döndüm. Tepkisizce izliyordu. Her zaman yaptığı gibi izliyordu. Hastayı konuşturmamız eminim ki hoşuna gitmişti. Başıyla dışarı işareti yaptı. Önümden Adam'ın gitmesini bekledim. Bir süre o da bekledi. Ondan önce çıkmayacaktım. En sonunda o çıkana kadar herkes odadan çıkmıştı. Ben çıkmak için hareket ettiğimde duyduğum sesle arkamı döndüm.

''Müslüman kız!'' Bay Giar'ın samimi gözüken suratına baktım. ''Dikkat et, fazla hırslı biri.'' Derken ciddiydi.

''Biliyorum.'' Demekle yetindim. Başımla selam verip hızla odadan çıktım.Kapının önünde bekleyen Mr. Brown beni görünce yanıma geldi.

''Notlar.''elini uzattı. Ben elimdeki kağıda ve ona baktım. Sekreter dosyamı kendime bastırdım.

''Düzenleyip size en kısa süre içerisinde göndereceğim.''

''Ben kendim düzenlerim Eva. Notlar.'' Derken kaşlarını çattı.

''Hocam, size bir saat içerisinde mail atarım.'' Diye yalvardım resmen. Bir süre bana bakıp elini indirdi.

''Bir saat.'' Kolundaki saati gösterip arkasını dönüp gitti. Ben korkuyla arkasından baktım. Koridoru dönüp gitmesini bekledim. Koridoru dönüp gözden kaybolunca telaşla etrafıma bakındım.

''Adam'ı bulmam gerek!'' diye homurdandım. O notlar lazımdı. Etrafımda Adam'ı bulamıyordum. Başka zaman olsa her arkamı döndüğümde etrafımda olurdu. Saate baktım. Onu bulmam ne... ''Hayda!'' saati ben unutmuştum. İkindi namazım kaçıyordu. Hiç düşünmeden koşmaya başladım. Adam'ı sonra bulacaktım.

-

Mescidden çıkarken Ayakkabılarımı elime almış hızlı hızlı yürüyordum. Etrafıma bakmıyordum. Kapının oraya geldiğimde ayakkabıları yere bırakıp eğildim. Giyerken acelem olduğu için ayakkabıyı giymekte zorlanıyordum. Sağ ayağımı giyerken tam burun kısmına başka bir ayakkabı değerek durdu. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakmak istediğimde sadece el hizasına kadar başımı kaldırdım. Elindeki araba anahtarını görünce gerisine bakma ihtiyacı duymadım. Başımı geri indirip ayakkabımın bağcığını bağlamaya devam ettim.

''Gelip bulmanı bekliyordum.'' Dedi.

''Sen gelip beni bulup duruyorsun. Sence enerji harcamama gerek var mı?'' derken ayağa kalktım.

''İstediklerin ben de, böyle olmaz.''

''Unutma bana notları bedava vermiyorsun. Sana kuruldan geçmen için yardım edeceğim.'' Diye tersledim onu. Bakışlarını kaçırdı. Şimdi işler değişmişti. Bir şeyler saklıyordu. Sormak için ağzımı açtım ama elindeki notları uzattı. Ben notları görünce konuşmamı unuttum. Hızla notları alıp inceledim. Bunlar mükemmeldi. Okudukça o anı tekrar yaşıyordu insan sanki. Bir notlara bir Adam'a baktım. ''Mükemmel!'' dedim.

''Unutma kurulda yardım edeceksin.'' Dedi. Notlara bakarken başımla onayladım onu. Bunları gidip elden teslim edecektim. Gitmek için öne atıldığımda kolumdan tutulup durduruldum. Kafamı kaldırıp yanımda duran Adam'a baktım.

''Orada ne yapıyordun?'' Kafasıyla çıktığım mescidi gösterdi. Kolumu tutuşundan kurtulmak için kolumu çektim ama daha sıkı tuttu.

''İbadet!'' dedim sinirle ve kolumu çekmek yeniden hamle yaptım ama bırakmadı. Çok yakın duruyorduk. Rahatsız oluyordum. ''Bırak.''

''Gerçekten Tanrı'ya inanıyor musun?'' derken gözlerinde bu sorunun samimiyetini gördüm. Kolumu kurtarmak için verdiğim çırpınışı durdurdum.

''Benim Tanrım, Allah ve ben Tanrı'ya değil Allah'ın varlığına inanıyorum.'' Dediğimde kafasını mescide çevirdi ve uzun süre oraya baktı. ''Orada adam kesmiyorlar. Düşünülenin aksine orada insanın yalnız kalıp huzura kavuştuğun tek an.'' Dedim. Hızla bana döndü. Yakın olduğumuzu bir kez daha hatırladım. Kurtulmak için tekrar hamle yaptım. Yine bırakmadı.

''Bana orayı öğret.'' Dedi. Ben çırpınmaktan yine vazgeçtim. Şaşırmıştım. Ona bakarken anlamsızca başımı salladım. Şaka mı yapıyordu? Yüzündeki ciddiyet gerçekse... Eğer rolse çok iyi bir oyuncuydu.

''Anlamadım?'' diye fısıldadım. İnanamıyordum. Belki de başka bir şey söylemişti. Bunu isteyecek biri değildi. Onu ne kadar tanıyordum ki bu yargıya varmıştım? Bu da önemli bir kısımdı.

''Zeki biri olduğunu sanıyordum. Diyorum ki Tanrı varsa bana öğret!'' diye söylerken sesi yüksek çıkmıştı.

''Bu hayatta her şey mantık işidir inanç ise sadece inanmak. Çünkü mantığın zaten inanca götürecektir seni.'' Derken kolumu çekmeye çalışıyordum. Boşluk anına denk gelip becerememiştim.

''inan bana o kadar kolay bir şey değil.'' Dedi. Derken gözlerinden geçen acıyı gördüm. Arayışın acısıydı. Arayışın sonunu bulamamanın acısıydı. Pes etmiş şekilde gözlerimi devirdim.

''İnsan gibi düşünürsen olmaz. Hangi duygularla savaşıyorsun? Kibir? Ego? Bilir kişilik? Sıyrıl bunlardan. Evrendeki konumunu ifade edecek küçüklükte varlık bulamıyorum. Bu kadar değersizsin ama bu yaşam içerisinde her şeyi yapabilecek tek varlıksın. İşte bu varlığı yaratan biri yoksa değersizliğimizi nasıl açıklayacaksın? Tesadüf diyeceksen zeki biri olduğunu sanıyordum.'' Dedim. Son söylediğime güldü. Onu gülerken ilk defa mı görüyordum. Bu düşünce ile kaşlarım havaya kalktı. Gülmeyi pek sevmeyen biriydi. Hayat onun için zor olmalıydı. ''Şimdi kolumu geri alabilir miyim?''

''Birkaç süslü kelime söyledin diye sorularıma cevap bulduğumu düşünmüyorsun değil mi?'' derken alaycıydı. Kolumu sertçe çekmek istedim daha çok sıkıp kendine daha çok çekti.

''Önce sen merak ettiğin dinin kadınlar hakkında gerçek anlamda ne emrettiğini, erkeklere ne emrettiğini öğren. Bırak!'' diye bağırdım. Bırakmadı. Resmen boğuşmaya başladım. Yine de bırakmadı. ''Bırak!'' tekrar bağırdım. Sağır olmuş gibiydi. Çırpındıkça daha sıkıyordu kolumu.

''Bıraksan piç herif!'' tanıdık sesle boğuşmayı bırakıp sese döndüm. İki tane dev gibi adam karanlığın içinden hızla çıktıklarında sırıttım. Henri'yi gördüğüme sevineceğim, aklıma gelmemişti. O David'den daha hızlıydı.Adam ilk defa kolumu tutuşunu gevşetti. Ben kolumu sertçe çekip kurtarabildim. Koşarak bize doğru koşan Henri'ye koştum. Normalde David onu durdururdu ama sanki daha hızlı koşmasını ister gibi bakıyordu. Anlamsızca ona doğru koşuyordum. Sorunsuzca gitmek istiyordum. Ben Henri'ye yaklaştığımda resmen alacakaranlık sahnesi yaşadık o bir adım sola kayarak benim onu durdurmama izin vermedi. Çöp kovasının üzerinden atlayarak hedefine tam gaz ilerledi. Ben hızımı alamadım. Durmak için dengemi kaybedeceğim sırada David beni tuttu. Arkamı dönüp baktığımda Henri bir kurt gibi avının üstüne atlıyordu. Bundan sonra olacaklara engel olamazdım. Olacakları görmemek için dönüp David'in göğsüne gömdüm yüzümü.

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz....

Facebook: GlsmOzdmr-Wattpad

İnstagram: Eva_Wattpad

Continue Reading

You'll Also Like

64.1K 5.1K 6
Hiç kapanmamak üzere açılan yaralar, kanamaz. İz bırakır. Ve o iz sonsuza dek geçmez, Yanı başında kalır.
1.3M 60.7K 62
Aile problemleri yüzünden evden kaçmış ve kendi ayakları üzerinde durmaya çalışan, aynı zamanda sinir hastası olan Pare, ucuza gelsin diye ikinci el...
100K 1K 9
"Abin bu söylediklerini duysa ne olur biliyorsun değil mi Mavi?" "Şimdilik duymayacağına göre bence sorun yok Feyyaz." "Bana Feyyaz Abi demelisin Mav...
4.1M 264K 45
Aylardır izlediği yayıncıya olan hislerinin arttığını düşünen İzem, artık onun dikkatini çekmek ister. Dağhan'a ilk mesajı değildi ama bu sefer onun...