Ya'saklı Bahçe

By suleeterzi

350K 21.5K 5.2K

Ailesinin zoruyla sevgilisinden ayrılan Ecrin arkadaşının yanına gönderilir ve orada bir adamın kızına bakıcı... More

❀Ya'saklı Bahçe❀
1.Bölüm ❝Yasağa Koşmak❞
2.Bölüm ❝Uzağı özlemek❞
3.Bölüm ❝Yakından Kaçmak❞
4.Bölüm ❝Sebebi sevmek❞
5.Bölüm ❝Yasağı hissetmek❞
6.Bölüm ❝Duygulardan korkmak❞
7.Bölüm ❝Gerçeklere koşmak❞
8.Bölüm ❝Acılardan kaçmak❞
10.Bölüm ❝Karar Vermek❞
11.Bölüm ❝Gerçeği görmek❞
12.Bölüm ❝Yardım Etmek❞
13.Bölüm ❝Karşılığımı Almak
14.Bölüm ❝O Beni Anladı❞
15.Bölüm ❝Sakat Oyun❞
16.Bölüm ❝İyiliğini İstemek❞
17.Bölüm ❝Yeni yol bulmak❞
18.Bölüm ❝Arada kalmak❞
19.Bölüm ❝Yeni Duygular❞
20.Bölüm ❝Hırsı hatırlamak❞
21.Bölüm ❝Kırgınlığı tatmak❞
22.Bölüm ❝Bakışlara dalmak❞
23.Bölüm ❝Sınırı tanımak❞
24.Bölüm ❝Ön yargısız tanımak❞
25.Bölüm ❝Başkasıyla paylaşamamak❞
26.Bölüm ❝Karşındakini görmek❞
27.Bölüm ❝Aradığını bulmak❞
28.Bölüm ❝Uzak duran yakın❞
29.Bölüm ❝Yabancı olan tanıdık❞
30.Bölüm ❝Soğuk yakınlık❞
31.Bölüm ❝Uzak sıcaklık❞
32.Bölüm ❝Duyguları açıklamak❞
33.Bölüm ❝Ne kadar istediğini görmek❞
34.Bölüm ❝Masum sanmak❞
35.Bölüm ❝Kıymet bilmek❞
36.Bölüm ❝Tatlı anlar❞
37.Bölüm ❝Ona kavuşmak❞
38.Bölüm ❝Bir olmak❞
39.Bölüm ❝Aşkı tatmak❞
40.Bölüm\FİNAL ❝Sıcaklığında kaybolmak❞

9.Bölüm ❝Farkına Varmak❞

4.5K 364 76
By suleeterzi

Merhaba canlarım, yeni bölümle karşınızdayım


DOKUZUNCU BÖLÜM (beğenip (bol) yorum bırakmayı unutmayın ♡)

Lafı çok uzatmadan bölüme geçiyorum, iyi okumalar...

Ertesi güne uyandığımda güneş tam tepemdeydi, ısısı alnımı terletip saç diplerimi nemlendiriyordu.

Dün gece Melina huzursuz olduğu için deliksiz bir uyku uyuyamamıştım. İki kez uyandıktan sonra eve gitmemiş, Melina'nın odasındaki rahat koltuğa kıvrılarak uyumuş, ara ara uyanarak onu rahatlatarak uykuya dalmasına yardımcı olmuştum.

Burnumu çekerek gözlerimi kırpıştırdım. Etrafa baktığım an omuzlarımdaki ağırlığı hissettim. Çenemi indirdiğimde tüylü yüzey boynumu kaşındırdı.

Omuzlarıma bırakılan örtüyü ittirerek sırtımı doğrulttum, gece içtiğim acı kahvenin keskin tadını tüm damağımda hissedebiliyordum. Suratımı buruşturarak ayağımı koltuktan çıkarttığımda derim ev terliğine sürtündü.

"Of..." Kafamı tutarak koltuktan kalkıp savsak adımlar atarak beşiğin önünde durdum. Melina hanım tüm gece beni uyutmayan o değilmiş gibi güzelce uyuyordu. Yorgun suratımda bir tebessüm oluştu. Öylesine tatlı ve güzeldi ki bana tüm geceyi unutturdu.

İnleyerek odadan çıkıp banyoya girdiğimde yetersiz uykum yüzünden başım çatlayacak gibiydi dün ki kıyafetlerle uyuduğum için kendimi kokmuş gibi hissediyordum. Gözlerimdeki şişi etrafa baktıkça hissedebiliyordum.

Aynadaki yansımamla karşılaşınca dudaklarımdan aldığım sesli solukla beraber irkilerek geri çekildim.

"Haah! Bu kim?" Korkudan boğazım kurumuştu. "Gerçekten de berbat..." Kafamı onaylamaz anlamda sallayıp musluğu açarak önce ellerimi, ardından da suratımı defalarca kez yıkadım. Evde Ayşen ve Vural Bey dışında kimse olmasa da ikisinin de beni bu halde görmesini istemiyordum. Dış görünüşüm yüzünden az da olsa takıntılıydım.

Suratımı kuruladıktan sonra kapıyı usulca açıp kafamı ufak aralıktan sıyırarak koridorun soluna doğru baktığımda kimse yoktu. Kafamı çevirip diğer tarafa döndüğümde Vural Beyi gördüm. Dişlerimi sıkarak suratımı ekşittiğimde ne yaptığımı anlamaya çalışıyordu.

"Vural Bey! Ödümü koparttınız!"

"Siz de benim!" İşaret parmağıyla üzerimi işaret etti. "Kapının arasında öyle iki büklüm ne yapıyorsunuz? Saçınızı başka bir şey sandım."

Gözlerimi irice açmaya çalıştım, öyle çok şişmişti ki onu bile başaramamıştım. "Ne sandınız?"

Kaşları çatıldı, bakışları hızla etrafta dolandı ve "bilmiyorum, bir şey işte." dedi.

Kafamı salladım "anladım..."

"Peki neden hâlâ oradasınız?"

Öylesine sersemdim ki bir an ne demek istediğini anlayamadım. Neden burada olduğumu hatırlayınca kafamı aşağı eğdim, berbat görüntümün hafızalarda kalmasını istemiyordum. Çenemin kenarında olan kapı yüzeyini hissedince dudaklarımdan, anladığımı belirtir anlamda mırıltılar döküldü.

"Ah, evet ben sadece" kapıyı açıp doğrularak arasından çıktım "Melina uyuyor diye sessiz hareket etmeye çalışıyordum. Kafamı kaşıyarak saçlarımın suratımı kapatmasına izin verdim.

"Ecrin Hanım..." Kafamı hafif kıpırdatıp ona doğru baktığımda suratındaki ifadeden sebebini bilmesem de üzüldüğünü anlayabiliyordum. "Koltukta uyuduğunuz için boynunuz mu tutuldu?"

Öylece bakmaya devam ettikten sonra duruşum yüzünden boynumun tutulduğu düşündüğünü anladım ve onaylar anlamda bir mırıltı döküldü dudaklarımdan "aa, evet hazır Melina uyuyorken gidip biraz dinleneyim en iyisi." Alnımı kaşıyarak boynumu iyice büktüm. Araladığı dudaklarını kıpırdatmaya fırsat vermeden "sonra görüşürüz!" deyip evden hızla çıktım. Kapıyı yavaşça kapattıktan sonra rahat bir soluk vererek boynumu kütletip gerildim.

"Oh be, kafam kopacaktı neredeyse." Ben gerinirken arkamdaki kapının açıldığını işittim. Dudaklarımı iç içe geçirdiğimde suratımda ağlamaklı bir ifade oluşmuştu.

"Az önce boynunuz..." Vural Beyin düşünceli sesi giderek mırıltıya dönüşmüştü. Gözlerimi sıkıca yumup içimden kendime küfürler etmeye başlamıştım.

"Ya, açıldı herhalde siz niye kapıya çıkmıştınız?" Arkam hala adama dönük konuşmaya devam ediyordum.

Bir hareketlilik oldu ve önüme geldi, aynı anda diğer tarafa döndüm. Atik bir hareketle tekrardan önüme geçtiğinde pes ederek hareketsiz kaldım. Kendimi iyice saçma bir duruma düşürmüştüm ama ne yapsaydım...

Bir keresinde Erkan yorgun uyandığım zamanlarda korkunç gözüktüğümü söylemişti. Tabii, bunu şakayla karışık yapsa da bende yer etmişti. Bu yüzden sabahları az da olsa makyaj yapardım. Dış görünüşüme takılan birisiydim.

Bakışlarım yerdeyken elinde sallanan çantamı fark ettim. Bana onu vermek için çıkmıştı kapıya. "Gözlerime bakın."

Rahatsız bir soluk verip dediği gibi gözlerine baktığımda kendimi berbat hissediyordum. Sanki o anda dünyanın en çirkin ve kusurlu cildi bendeymiş gibi onun da aynı tepkiyi vermesini bekledim. Erkan'ın yaptığı gibi suratını buruşturmasını, sonrasında ben alındığımda şaka yaptığını söylemesini...

Hiçbirini yapmadı ve dikkatle ifademi inceledikten sonra "neden az önce öyle davrandınız?" Ne sesi nede beden dili, ifadesi hiçbiri yorgun gözaltlarıma, soluk cildime takılmamıştı. O hatta... Bunu fark bile etmemiş gibiydi. Ona inanamayarak bakmaya devam ettiğimde ne diyeceğimi bilemedim.

Aslında benim çok büyük bir sorunmuş gibi gördüğüm şey demek ki bazıları için görünmezmiş, meğerse ben gözümde devleştiriyormuşum.

"Ben sadece..." Yorgun bir soluk daha bıraktım ve tüm bu saçmalığa bir son vermek için "kötü görünüyorum ve beni bu halimle görmenizi istemedim." Dedim.

Beklediği kesinlikle bu değildi. Ona bir mazeret uydurduğumu sandı ardından ifademden ciddi olduğumu anladı ve şaşırdı. Dudaklarını araladı, verdiği soluğuyla beraber o düşünceli akan ses tonunu işitmeme izin verdi. "Bu halimle mi?"

Dudaklarını iğrenircesine birbirine bastırdığında öfkelenmişti. Kaşlarını çattığında tüm bu ifadesi bu şekilde düşünmeme yol açan kişilereydi.

Suratını ekşiterek "halinde ne varmış?" Dedi.

O an, kötü hissetmemem için mi böyle konuşuyor diye kendime sormadan edememiştim. Ama nefes alışı bile öylesine samimiydi ki... O gerçekten de dış görünüşümle ilgili bende bir kusur bulmamıştı...

"Gözlerim şişti, rengim soldu yani kötü gözüküyorum."

"Çok güzel, az önce tam teşekkürlü bir insan olduğunu kanıtladın." Kafasını salladı "buna sevin."

Tam teşekkürlü insan...

Evet... Biz insandık. Ayarlanmış bir robot değil. Zaman zaman strese girip saç dökebilir, sivilce çıkartabilir, kilo alıp verebilir, gözlerimizin altını yorgunluktan morartabilirdik. Değil mi? Evet... Biz birer insandık, insana özgü bu halleri sanki olağan üstü hal gibi karşılamamız ne derece doğruydu? Bunu konuşmalıydık.

Aslında en büyük haksızlığı kendimize yine kendimiz yapıyorduk...

Biz kendimize bu şekilde davranmasak, başkalarına bu haddi vermesek bu kadar takılır mıydık yine dış görünüşümüze? Hayır.

O an, Erkan'a o haddi kendim verdiğimi fark ettim. Buna kendim izin vermiştim...

"Sen her halinle çok güzelsin."

Çatık kaşları ve otoriter sesiyle söyledikleri az önceki düşüncelerimden sıyrılıp beni kendime getirdiğinde öylece kalakalmıştım. Ne beni güzel bulduğunu düşünüyordum, ne de bunu söylemesini.

İkimizde öylece birbirimize bakakaldığımızda... İrkildi ve avucuyla çenesini ovuşturdu. Düşüncelerini dile getirmeyi o da beklemiyordu. "Yani mesela Ayşen de güzel."

Dişlerim birbirinin üzerine kapalı duruyorken dudaklarımı aralayıp sesli bir soluk çektiğimde düşünceliydim.

Boğazını temizledi sıkıntıyla. Elini ensesine atarak güçlükle konuştu "yani dünyadaki tüm kadınlar güzeldir," eliyle beni işaret etti "sana özel bir şey söylemedim."

Boş bakışlarla ne demek istediğini anlamaya çalıştığımda devam ediyordu neresinden tutarsa tutsun bir türlü toparlayamıyordu.

Kendini ifade edemediği için ellerinide kullanarak hararetle "erkeklerde güzeldir"

"Erkekler mi?"

Dudaklarından düşünceli mırıltılar döküldü "yani sadece insan olarak düşünme mesela" kenardaki arabasını işaret etti, o tarafa baktım "güzel bir araba, veya..." Etrafa bakınarak yerdeki betondan yapılma lağım kapağını gösterdi. "Mesela ne kadar güzel bir beton..."

Kaşlarımı çatarak suratına baktım ve "lağım kapağı mı?" Dedim. O az önce beni bir lağım kapağıyla bir mi tutmuştu?

Suratını ekşittikten sonra ifadesini toparlamaya çalıştı ve hızla "hayır, lağım kapağı olarak düşünme oradaki işçiliğe, sanata bak."

Dudaklarımdan onaylamaz anlamda sesler çıktı ve "anladım Vural Bey dünyadaki her şeyi güzel buluyorsunuz, bana özel konuşmadınız."

Rahat bir soluk verdi ve kafasını salladı.

"Çantamı verir misiniz gidip dinlenmek istiyorum."

"Ah tabii." Çantamı uzatınca başımla bir selam verdim ve yanından hızla ayrıldım.

Eve geldikten sonra banyoya girdiğimde aynadaki gözaltlarıma bakarak onaylanmaz anlamda sesler çıkartıp suratımı ekşittim. "Lağım kapağı... Artık gözaltlarım her çıktığında lağım kapağının güzelliğini hatırlayarak rahatlayabilirim."

Üzerimdeki kıyafetleri çıkarttıktan sonra duşa kabinin içine girecekken bir tıkırtı sesi işittim.

"Ecrin! Sen mi geldin?" Banyo kapısından Hazal'ın sesini duyunca irkildim.

"Evet!"

"Ben kampa gidiyorum, iki gün yokum haberin olsun."

"Cumartesi mi döneceksin?" Aynı şekilde bağırarak konuşmuştum.

"Bir aksilik olmazsa evet, Şernişe dikkat et!"

"Tamam, dikkatli ol!" Giderek uzaklaşan adım seslerinin ardından kapanan demir kapının sesini duyduktan sonra duşa girdim.

Saçlarımı hafif nemli bıraktıktan sonra yatağa yatıp birkaç saat uyuduğumda bana öylesine yeterli ve iyi gelmişti ki kendimi dinç hissediyordum.

Dün gecenin yorgunluğunu attığım için daha rahattım. Sonuçta Melina'yla her gün ilgileniyordum bu yüzden zinde olmam lazımdı.

Yatağın üzerindeki telefonum titreyince ekrana baktım, Ayşen arıyordu. Melina uyanmış olmalıydı.

Üzerime her zamanki çiçekli elbiselerimin dışında sade, beyaz bir elbise giyindim. Midi boydu. Beli lastikli, omuzlarının kesimi de bol olduğu için kendimi dönem kadınlarına benzettim.

Saçlarımı kremleyip doğal dalgalarında bıraktıktan sonra bir kısmını tepemde toplayıp yüzüme düşmesi için birkaç tutamı serbest bıraktım.

Yan eve geçtiğimde Ayşen sanki birisiyle konuşuyordu, daha kapıyı açmadan seslerini duymaya başlamıştım. Anahtarla kapıyı açıp içeri geçtiğimde Melina ağlamıyordu, normalde uyandığında Ayşen de durmadığı için ağlardı.

Birkaç adım daha atıp salona geçerken Neşe'nin sesini duydum. "Gördün mü? Sana işe yarayacağını söylemiştim."

Ayakta dikilip ikisine de öylece bakmaya başladığımda Ayşen duruşunu düzeltti ve ellerini arkasında bağladı. Yanaklarında oluşan kızarıklar kafamı karıştırdı. Sanki... Sanki gizli saklı bir şeyler yapmışlardı.

Koltuğun üzerinde uyuyan Melina gözüme çarptığında öfkelenmiştim. Bu çocuk dönebildiği için böylesine korumasız yatırılmazdı. Bu kadarını bile akıl edemiyorlar mıydı? Hızla yanına yaklaşıp önüne ve yere büyük yastıkları koydum. Beni izliyorlardı. Doğrulduğumda az önceki görüntü yüzünden kendimi hala gergin hissediyordum.

"Bu neydi şimdi?" Neşe kollarını göğsünün altında bağlamış, çenesini olabildiğince yukarı kaldırarak bana küstah bakışını bahşetmişti.

Alt dudağımı dişlerimin arasına yuvarlarken burnumdan sert bir soluk bıraktım.

"Dönebiliyor, bu yüzden düşmemesi için yastık koydum."

"Biz akıl edemedik sanki!"

"Belli ki edememişsiniz."

Olabildiğince sakin karşılık vermeye çalışsam da kurduğu cümlelerle beni deli ediyordu. Üstelik daha geçen hakkımda söylediği o çirkin ithamları unutamamıştım bile.

Vural Beyin kızının üzerine ne kadar titrediğini biliyordum. Bu kadında sorun çıkartmak için yer arıyordu. Ne olursa olsun ona istediğini vermemem gerekiyordu. Ben sadece Melina'nın bakıcısıydım, çizgimde kalmaya devam etmeliydim.

Konuyu kapatmak için kafamı Ayşen'e çevirerek konuştum. "Beni neden aramıştın Ayşen?"

Sıkıntılı bir soluk bıraktı ve yerinde huzursuzca kıpırdadı. O anda Neşe'nin ona yönelttiği delici bakışları fark ettim. Ayşen biraz zorlandı ve "yanlışlıkla aramışım. Neşe Hanımın geldiğini Vural Beye söyleyecektim, seni aramışım."

Kaşlarım çatıldı. Nedense yalan söylediğini hissediyordum. Neşe'nin korkutucu ifadesinden, Ayşen'in ondan çekindiği için bu şekilde güçlükle konuşabildiğini düşünerek konuyu kendi kafamda kapattım.

Kafamı çevirip Melina'ya baktığımda deliksiz bir uyku çekiyordu. Hiç kıpırdamıyordu da. Huzursuz oldum. Bebeklerin ses çıkartmadan uyuması beni hep rahatsız ederdi.

Yanına doğru eğilip parmağımı burnunun önüne koydum. Minik soluğu derimin yüzeyine çarpınca gülümsedim ve kafamı salladım.

"Sen gidebilirsin, kızımla ben vakit geçireceğim." Gergin bir ifadeyle Neşe'ye baktım. Kafasıyla Melina'yı işaret etti "bak, kızımı ben uyuttum. Anne kucağını tanıyınca hemen sakinleşti, sana gerek kalmadı yani." Bu kadın çocukla kesinlikle ilgilenmiyordu. Geçen seferki gibi tepkisiz kalırsam Vural Bey bana haklı olarak kızabilirdi.

Melina'yı uyutma ihtimali daha öncesinde şahit olduğum kadarıyla yok denecek kadar azdı. Bu konu ayrıca kafamı karıştırıyordu. Başımı salladım ve "tabii ki nasıl isterseniz." Deyip tekli koltuklardan birine oturduğumda hala ayakta duruyor, bana dik dik bakıyordu. O kadar rahatsız ediciydi ki.

Koltukta uyuyan çocuğun yanına yastık bile koymaya tenezzül etmeyen kadınlara Melina'yı nasıl bırakabilirdim? Aklım kalacaktı, aynı zamanda da o bebeğe bakmak benim işimdi, Melina dan ben sorumluydum. Bu yüzden gitmemem en doğrusuydu.

"Duymadın herhalde? Evinize gidebilirsiniz."

"Akşama doğru giderim, hem bu parayı boşa almıyorum değil mi?"

Kaba bir tavırla gözlerini devirdikten sonra aklına bir şey gelmiş olacak ki Ayşen'e bakıp kaş göz yaptı.

Ayşen yerinden sıçrayıp önlüğünü yumruklarıyla buruşturarak mutfağa doğru koşturduğunda beni iyice işkillendirmişlerdi. En fazla ne olabilirdi ki? Kafamı onaylamaz anlamda sallayıp telefonumdan sosyal medya hikayelerini izlemeye koyuldum. Uzun süredir sosyal hesaplarımda gezinme fırsatım olmamıştı.

Neşe'nin telefonu çaldı. Hızla bahçeye doğru koşturup telefonuyla konuşmaya başladığında değişen tavırları ve ses tonundan sevgilisiyle konuştuğunu anladım. Melina'ya bakarken bile suratı böylesine yumuşamıyordu, gözlerim masum bebeği bulunca içim acıdı.

"Ayşen! Bana bir limonata ve küllük getir!" İlk başta özüne daha fazla dayanamayıp hararetle bağırmış, ardından sevgilisine kendini kötü göstermemek için sesini yumuşatıp onunla kıkırdayarak konuşmaya devam etmişti.

Telefonumda geçirdiğim yirmi dakikanın ardından dikkatimi o rahatsız edici ayrıntı çekti. O an göğsüme oturan ağrıyla korkarak Melina'ya baktım. Uzun süredir kıpırdamadan aynı pozisyonda yatıyordu.

Melina deliksiz uyuduğu zamanlarda bile mırıldar, şimdiye kadar çoktan kıpırdardı. Kulaklarımda Neşe'nin sözleri yankılandı.

"Bak, nasıl da uyuttum"

Elimdeki telefonu koltuğa bırakmamla aniden ayağa fırlamam bir oldu. Korkarak Melina'nın önüne geldiğimde gözlerim dolmuştu.

"Melina..." Çenesine dokundum, kıpırdamadı ama düzenli aralıklarla nefes almaya devam ediyordu.

Yanına doğru çömelip omzundan geriye doğru ittiğimde korkudan kalbim sızlıyordu "Melina, Melina..." Defalarca kez adını söyleyip onu salladığımda uyanmıyordu.

Neşe ne yaptığımı fark edince apar topar telefonunu kapatıp bağırarak yanıma geldi "ne yapıyorsun sen!"

O an öylesine gözüm dönmüştü ki hiddetle ayağa kalkarak bağırdım "ne yaptınız siz bu çocuğa!"

Söylediklerimi işitince irkildi. Bakışlarının gittiği yere, Ayşen'e baktığımda korkarak duvara sinmişti.

Ona doğru ilerleyip yakalarından kavradım. "Ne yaptınız söyle!" Konuşmadı, sesini çıkartmadan Neşe'ye bakmayı sürdürünce bu kadar gürültüye rağmen Melina'nın hala uyduğunu fark etmemle gözlerim dehşetle aralandı ve hayretle ikisine baktım.

"Uyku ilacı mı içirdiniz!"Ayşen'nin korkusu daha da körüklenince daha da sesli bağırdım "cevap ver! Melina'nın o ilaçları içmesi yasak!" Göz bebekleri daha da büyüyünce onu duvara çarpmamla mutfağa doğru koşturmam bir oldu.

Böyle bir şey yaptıysa Melina'nın sağlığı tehlikede olabilirdi. Bir keresinde Vural Beyle konuşurken onun annelerin olduğu bir sitede çocuğu durmadan ağlayan bir kadının yorumuna denk geldiğini, kadının doktor tavsiyesiyle bebeğine uyku ilacı verdiğini anlatmıştı. Melina da durmadan ağladığı için Vural Bey onu bu konuda doktora göstermiş, doktorun da bu konuda karşı çıktığını anlatmıştı.

Mutfağa gidip çöpü açtım, içi boştu. Dolapları açıp kurcalamaya başladığımda beyaz paketli uyku ilacını görüp aldım. Geri döndüğümde Melina koltukta yoktu.

O anki çaresizlik ve öfkeyle neredeyse çıldıracaktım. "Neredesiniz!"

Korkudan gözlerimden yaşlar akıyor, deli gibi titriyordum. Can havliyle telefonumu alıp Vural Beyi aradığımda açmasıyla bağırmam bir oldu.

"Eve gelin hemen!" Telefonu kapatmadan elimde tutarak koşarak bahçeye çıktım.

"Ayşen neredeysen ortaya çık hemen! Melina'ya içirdiğiniz ilaçlar zararlı onu doktora götürmemiz gerekiyor ortaya çıkın!" Bir yandan koşturuyor, bir yandan da ağlayarak etrafa bakıyordum. Salıncağın üzerinde Neşe'nin telefonunu görünce hemen onu da elime aldım. Bu olmadan bir yere gidemezdi. Görüş açım sürekli bulanıklaşıyorken eve girip odaları aramaya başladım.

Aşağıdaki odaların hepsi boştu.

"Neşe! Neşe neredesiniz! Duymuyor musunuz beni Melina ölebilir!" Korkudan aklım çıkacaktı. Uyarmama rağmen nasıl oluyor da bu kadar rahat davranabiliyorlardı.

Melina'nın küçük, savunmasız bedeni gözümün önüne geldikçe delirecek gibi oluyordum. Kendimi daha önce hiç bu kadar savunmasız hissetmedim. Hıçkırarak yukarı kata çıktığımda Vural Beye ne hesap vereceğimi düşünüyordum. Bir yandan da Melina'ya bir şey olma düşüncesi beni mahvediyordu.

Yukarıdaki koridora çıktığımda çaresizlikle etrafa baktım. Sadece Vural'ın odasının kapısı kapalıydı, koşarak önünde durdum ve açmaya çalıştım, kilitliydi, içerideydiler!

Kapıya tekme ve yumruklarımı sıralayarak bağırdım "açın kapıyı! Siz aptal mısınız çocuğu doktora götürmemiz gerek! Doktor tavsiyesi olmadan çocuğa nasıl hap içirirsiniz!"

"Eeeh! Kapat çeneni çocuk uyanacak!" Kapının hemen ardından Neşe'nin sesi duyuldu.

Bakışlarım dehşetle aralandı "sen ne biçim annesin" hıçkırıklarımın arasından güçlükle konuşarak devam ettim. "Çocuk uyuyor olsa çoktan uyanırdı! Çabuk aç kapıyı çabuk!"

Konuştukça deliriyor, iyice zıvanadan çıkıyordum.

"Defol git bu evden!" Neşe'ye sıraladığım onca şeyin ardından nasıl hala odada o kadar rahat kalabildiğine hayret etmiştim.

Parmaklarıma kramp girmesine sebep olan telefonlara baktım. Neşe'ninkini görünce aklıma bahçedeki telefon konuşması geldi. "Eğer kapıyı açmazsan sevgilini arar seni rezil ederim!"

"Sakın öyle bir şey yapmaya kalkma seni mahvederim!"

Aldığım karşılıkla kanım dondu ve hızla telefonunu açtım. Son aramalarında kayıtlı olan ismi görünce kusasım gelmişti.

Erkeğim yazıyordu. Hızla numarayı kendi telefonuma kaydettim. Bir yandan da Vural Beyin araması hala açık olduğunu gördüm, bu işime yarayabileceği için kapatmadım.

Neşe'nin telefonunun arka planında ikisinin olduğu bir selfie vardı onu da kendi telefonumdan çektim.

O an içimdeki dürtüye engel olamadan galerisine girdiğimde bir sürü sevgilisiyle olan fotoğraflarını gördüm. Özellikle başkalarının çektiği dudak dudağa olan fotoğrafları da çektiğimde her şeyi saniyeler içerisinde yapıyordum. O anda o kadar çok şey düşünüyordum ki bunlara ihtiyacımızın olduğunu biliyordum.

"Ne yapıyorsun sen orada!" Telefonumun tuş kilidini kapattım.

"Sevgilini arıyorum!" Kapının kilit sesi duyulduktan sonra Ayşenin kapıyı açmasıyla içeriye atılmam bir oldu. Melina Neşe'nin kucağındaydı.

Geri çekildi ve bağırdı "önce telefonumu ver!"

İğrenircesine ona baktım ve telefonunu yatağın üzerine atıp Melina'yı kucağıma aldım.

Ah benim tatlı Melinam...

Burnumu boynuna dayayıp güzel kokusunu derince içime çekerek yüzünü inceledim. Gözyaşlarım suratını ıslatmıştı. Dudaklarını birbirine bastırınca rahat bir soluk verdim, soluk alsa da bir türlü o güzel gözlerini görmeme izin vermiyordu.

Kucağımdaki bebekle beraber odadan çıkacakken Neşe yolumuzu kesti.

"Kızımı ver bana!"

Aklıma gelen ayrıntıyla dilimin ucuna kadar gelen küfürleri durdurdum, telefon hala açıktı.

"Neşe Hanım, kızınız ona içirdiğiniz reçetesiz ilaç yüzünden baygın, bakın solukları da düzenli değil. Bu yüzden doktora gitmemiz gerektiğiniz söylüyorum."

"Bir şeyi yok ver bana!"

"Melina'nın doktoru onun kesinlikle bu tür ilaçlar kullanmasını bünyesi kabul etmediği için yasakladı, Melina şu an ölebilir anlamıyor musunuz?"

"Sana ne diyorum be sana ne! Sen mi doğurdun bırak şunu hiçbir yere gitmeyecek, Vural'a da hiçbir şey anlatmayacaksın!"

Benim için bu kadar şuursuz konuşma yeterliydi. Ayağımı kaldırarak karnını tekme attım. İnleyerek kapıya yapışınca bağırdım "ayağınız takıldı iyi misiniz? Yardım etmek isterdim ama Melina'yı doktora götürmeliyim!"

Kucağımdaki bebekle beraber bir yandan koşturuyor bir yandan da ahizeye doğru bağırıyordum.

Kötü kalpli cadıları arkamda bıraktığımda alt kata kadar inmiştim.

Vural Bey Hala evde yoktu, gelmesini de bekleyemezdim. Koltuğun üzerindeki çantamı ve kenarda hazır duran Melina'nın çantasını kaptığım gibi dışarı çıktığımda hala peşimden geliyorlardı.

O an yoldan geçen taksiye şükrederek durdurdum ve hızla arabaya bindim.

"En yakın hastaneye lütfen!" Kafamı çevirip camdan baktığımda arabaya doğru koşturuyorlardı. Taksi hareket edince arkamızda kaldılar.

"Hastanenin adı ne?" Diye şoföre sordum. Konuşacak halim olmadığı için telefonumdan Vural Beye mesaj atarak haber verdim.

Hastanenin önünde durunca taksicinin parasını ödeyip koşarak acilin önüne geldiğimde taşıdığım parçalar sebebiyle kollarım, sırtım, ellerim ağrıyordu.

Çocuk acil kısmına girdiğimde insanlardan, konuşmalardan kafam karıştı o an yer ayağımın altından kaydı sanki son bir kuvvetle "bebeğimin bilinci yerinde değil lütfen yardım edin!" bağırarak etrafa bakınmaya çalıştım. Bir güvenlik imdadıma yetişti ve kolumdan tuttu.

"Gel kardeşim" beni gitmem gereken yere kadar götürdüğünde görüş açım sürekli bulanıklaşıyordu. Ufak işlemleri yapmak için bana yardım etti ve doktoru beklemeye başladık.

Kısa süre içerisinde geldi ve Melina'yı kontrol etmeye başlarken hızla konuştum. "Uyumadığı için uyku ilacı vermişler, kendi doktoru uyku ilacının doktor kesinlikle verilmemesi gerektiğini söylemişti." Çantamdan ilacı çıkartıp doktora gösterdim. "Bu ilacı vermişler."

"Reçetesiz." Doktor sinirlenmişti. Bana bir bakış atıp Melina'yla ilgilenmeye devam etti "ne zamandır uyuyor?"

"En az bir saattir uyuyor, daha fazlasını bilmiyorum."

"Siz nesi oluyorsunuz?"

"Bakıcısıyım." O anda kapının çalınmasıyla açılması bir olmuştu. Vural Beyi görünce rahat bir soluk verdim ve ayağa kalkarak savsak bir şekilde "Vural Bey..." diye mırıldandığımda o hengamenin üzerimde bıraktığı fiziksel ve zihinsel yorgunluk daha fazla kendini gösterdi. Bedenimi bırakmak istemiştim. Öylesine yorgun ve üzüntülüydüm ki...

"Bebek baygın," doktor lafını devam ettiremeden Vural Bey hızla yanına gitti ve "ben babasıyım, kızım..." acıyla doktora baktı ve "neden uyanmıyor? Hayati bir tehlikesi var mı?" dedi.

Doktor ona bu tür ilaçların ciddi yan etkilerinin olduğundan kısaca bahsedip Melina'yı birkaç test için yanımızdan götürmeleri için hemşireleri çağırdı.

Vural Beyin kederden omuzları düştüğünde adam resmen yıkılmıştı. Beraber dışarı çıkıp beklemeye başladığımızda sürekli doktorla konuşmaya çalışıyordu. O an öylesine yoğun ve sisli geçiyordu ki hem oradaydım, hem de değildim sanki...

Melina'nın iyi olduğunu öğrendiğimizde rahat bir soluk bıraktık. Endişeden düşüncelerimize boğulduğumuz dakikalar neyse ki geride kalmıştı.

"Ben su alayım." Vural Bey kızının kapısının önünde, ayakta duvara sırtını yaslamış, öylece duruyordu. Adam geldiğinden beri gerginlikten oturamamıştı bile...

Önüne geçerek suratına baktım. Onu daha öncesinde hiç bu kadar üzgün görmemiştim. Endişeden kahroluyordu.

"Siz de bir elinizi yüzünüzü yıkayın, Melina iyi az önce doktordan duydunuz, kendinizi kızınız için toparlamalısınız."

Gümüş renk gözler kederle parladığında acıyla bana bakıyordu. İç çekerek kafasını sallayınca bir süre daha ona baktım ve iyi olacağından emin olduktan sonra arkamı dönüp iki adım atacakken kollarını omuzlarımın etrafından geçirdi ve bana sırtımdan sarıldı.

Ne yapacağımı bilemeden orada öylece kaldığımda nefes dahi alamıyordum. Burnunu çektiğini duydum. Aralanan dudaklarından boğuk bir soluk bıraktı ve yakıcı bir sesle "teşekkür ederim Ecrin." Dedi. Bana minnettardı, o üzgün ve kederli babanın sesini tekrardan duymama izin verdiğinde ne yapacağımı bilememiştim. "hayatımı kurtardığın için teşekkür ederim."

BÖLÜM SONU

Yehhu nasıldı canlarım? Bölümü beğenip yorumlar bırakmayı unutmayın sakın, görüşürüzzz♡

instagram: suleeterzi

Continue Reading

You'll Also Like

10.9M 358K 70
Karanlığın Aç Çocukları Serisi, Akılbaz (1.kitap) ve Canbaz (2.kitap) olmak üzere burada yayımlanmaktadır. ____ Parmak uçlarım geniş omuzlarına doku...
6.3M 317K 52
İlker Abi: Polis ihbar hattını rahatsız etmeyi ne zaman bırakacaksın? İlker Abi: Senin kolundan tutup karakola getirince mi, yoksa dört duvar arasına...
3.9M 135K 44
Siz. Bak ya cevap da vermiyor Siz. Sildim desene Siz. Ama sildikten sonra sildim demen lazım silmeden dersen değişen bişey olmaz 0532... *Bir şey Siz...
111M 4.5M 157
''Birlikte belanın içine batabileceğimiz kadar battık. Ve şimdi, seni bırakmayacağım... Benimle misin?'' --- Zeynep, kendini yeni okuluna başladığı...