KARA GÜZ

By medusasguard

9.5K 3.9K 3.5K

Gecenin gölgesinden bir mevta doğdu. Birbirlerine kulaklarını tıkanmış iki beden sevdanın kefeninde yaşam bul... More

TANITIM
I - Gecenin Izdırabı
II - Güneşin Karahindibası
III - Kanadı Kırık Kelebek
IV - Ölüme Düşen Yaprak
V - Ruhun Avucunda Şeytan
VI - Zamanın Ölü Dikişleri
VII - Ay Işığında Susar Bulutlar
VIII - Karanlığın Varisi
IX - Sözler Soluksuz Acıtırmış
X - Gözden Akan Kan
XI - Sevda Zelzelesi
XII - Karanlık Güneş
XIV - Kalbe Mızrak Saplanır
XV - Hatıralar Acı Ateşin İçinde
XVI - Zehirden Köze Dönmüş Kalpler
XVII - Kış Görmeden Olmaz Bahar
XVIII - Cefakar Bir Bedel
XIX - Katrana Bulanan Duygular
XX - Kalp İhtilali
XXI - İdam İpine Bürünmüş Şafak
XXII - Yitirilmiş Savaşın Külleri
XXIII - Gölgeler Ardındadır Ölüm
XXIV - Kanın Külünden Doğan Bağ

XIII - Kaburga Arasında Kalbin Satırları

210 117 27
By medusasguard

#Sertap Erener - Vur Yüreğim

KARA GÜZ
13.BÖLÜM : KABURGA ARASINDA KALBİN SATIRLARI

🌙

Geçmişin üzerime örttüğü paslı, sis içindeki örtünün gözlerimi kapatıp açtığımda gideceğini sansam da acının dört duvarı sarıp sarmalayan kelepçesi kalbimden de zihnimden de gitmiyordu.

Sinan...

Kalbimdeki yangının küçük lavı, zihnimi esir alan düşüncelerin girdabı...

Oturduğum yerde avukatın söylediklerine odaklanamayan kulaklarımla bütün bunları kalbime kazıyamayan aklımla büyük bir çelişki içindeydim.

Bunu nasıl yapardı?

Hayallerimi, kendisiyle beraber kapkara bir okyanusun içine nasıl atardı?

O okyanusun içinde boğulacağımı bilmiyor muydu?

Kaderimin bana yazdığı acı dolu mürekkepten çıkan harflerin ruhuma dizdiği bir ceza mıydı yoksa bu?

Ben gerçeklerle yüzleştiğimi sanarken, meğerse gerçekler yalanların içinde yandığında göz göre göre alevlerin kule dönüşünü izliyordum.

Bu kadar mıydı? Avucumun içine aldığım benliğimin umduğum mutluluk zamanı bu kadar mıydı?

Esrarengiz gözüken gülüşlerim, sadece bir üzüntümün gelmesine mi bağlıydı?

Ellerimi birbirine bastırdım. Bir avuç içim diğerinin üzerine sıcaklığını verirken sadece boşluğa bakıyordum. Boşluk ilk defa bu kadar güzel gelmişti gözüme. Hiçlik... Hiçbir şey yapmamak. Sessizliğin ışığında parıldamak...

Avukatın telefon konuşmasını dinlerken bir an gerçeğe döndüğünü hissediyordum ama bu sadece birkaç saniyelik bir durumdu. Kapı çaldığında irkilerek özüme dönmüş gibi etrafıma bakındım. Şimdi düşüncelerin karanlık eşiğinde o taşları batan yolda yürüyorum ama önüme gözüken bir sadece bir boşluktu.

"Nehir?" Aras'ın sesini duyduğumda başımı kaldırmadım. Aynı yere, aynı soğukluk ve hissizlikle bakıyordum. Sahi başımı kaldırabilir miydim bundan sonra? Güvendiğim, inandığım insanların bana vurduğu hançerler boynumu da büker miydi ?

Bilmiyordum.

Bu sefer arafta kalmışlığım kısa süreli değil gibiydi.

Aras ona dikkat etmeyen bakışlarımı dikkatle izlerken omzuma yavaşça dokundu ama ben bir anda irkilerek "Dokunma bana." dedim hızla doğrulup ayağa kalktığımda. Aras şaşkınlıkla bana bakarken Avukat da sadece sessizlikle izliyordu. Birkaç adım attım ama bunun doğru olup olmadığını bile bilmiyordum. "Çekil!" Boğazlarım parçalanırcasına çıkan sesimden bile korkar hale gelmiştim sanki.

"Nehir. Benim Aras." Aras'ın bakışlarını sırtımda hissederken saçlarımın uçlarını çekiştirdim. Giydiğim takım şimdi beni boğar hale gelmişti. Sanki havasız, kocaman ve karanlık bir depoda kalmışım da sesim burada yankılanmaktan başka bir şeye yaramıyordu.

Sessizliğin kollarında ölüyordum. Çığlıklarım sadece kulağıma vurup çekiliyordu. Dilime varmıyordu.

Gözlerim kapalı yanıyorken kalbimde hissettiğim o eşsiz sızının tarifini bile veremiyorum. Burnumu hızlıca çektim ve burada bu şekilde görünmek istemediğim için avuç içlerimin tersiyle yüzümü sildim. Gözlerim hala dolu doluydu. Sanki şimdi bana dokunsalar bir porselen gibi kırılıp parçalara ayrılacak gibi bir halim vardı.

Hayır Nehir! Yıkılma. Bir dağ misali doğrul sırtındaki hançerlerin üzerine doğru. Birisi yakarsa ağaçlarını, sen de kalbinin üzerine yık lavlarını...

İçimde dönüp duran sesin aksine hareketsiz duran bedenim bir anda arka tarafa döndüğünde kendimi sıkıyordum. Ellerim yumruk halini almıştı. Aras hiçbir kelime etmeden sadece bana sarıldığında kendimi bırakmaktan korksam dahi daha fazla öyle kalamadım.

Aras'ın kolları arasında beni ihanetiyle vuran adam için ağladım.

Senelerim için... Kayıp giden o mutlu ama beni kırık bırakan anılar için...

Gözümden akmaması için tuttuğum göz yaşlarım birer birer döküldü. Saniyelerin dem vurduğu dakikalar durdu benim için. Sadece tek bir anda kaldım. Onun ihanetinin hatırasında.

"Tamam. Tamam ağla. İçin rahat etsin ağla." dedi Aras titrek bir sesle. Kollarıyla bedenimi sardığında sıcak kolları arasında kalmıştım. Ellerimi ona sardım ve gözyaşlarım üzerindeki ince kazağa dökülürken "Bize bunu nasıl yaptı." diyebildim sadece. "O. O bizi mahvetti." Kelimelerin içimde kopup bıraktığı kıyamet şimdi dilimin arasından esip gidiyordu.

"Bunu hala anlayamıyorum." dedi Aras kelimelerini özenle seçer gibi. Beni kırmamaya çalışsa bile ben artık kırık parçaların arasındaydım zaten.

Daha fazla kırılmazdım.Son radde, burasıydı.

İçimi çeke çeke konuştum. "Beni, bizi, hepimizi mahvetti." İçime çektiğim nefes boğazımdan sızıldı. "Ben bu kadar acıyı hak etmedim." dedim ellerimle üzerindeki kazağı sıkarken. Aynı zamanda ona zarar verip vermediğimi de aklımdan geçiriyordum ama gözyaşlarım bunu engelliyordu.

"Biliyorum." dedi Aras saçlarımı okşarken. "Bunu hiç kimse hak etmedi Nehir. Hiç düşünmediğimiz anda..." Gözlerini yumduğunu hissediyordum. Şimdi burada gerçeğin kollarına kapıldığım kişiler de aynı şeyi düşünüyordu.

Kimse onu anlayamamıştı. Hiç kimse yarattığı enkazın farkına varmamıştı. Yavaş yavaş zehrini akıtarak girmişti kalbimizin içine. Senelerin hatırasını bir kenara atarak atmıştı bizi o ateşin içine.

Derin bir nefes aldığımda artık göz pınarlarımın kuruduğunu hissettim. Artık ağlayamıyordum bile. Sanki içimdeki beni söküp almışlardı. El birliğiyle bütün aile sandığım insanlar beni yaralı bırakmışlardı.
Kanamış, kırık ve acı dolu...

Aras'tan ayrıldığımda başımı iki yana salladım. Ayakta durmakta zorlanıyordum. Dengem ilk defa bu kadar alt üst olmuştu. "Nehir, kızım hadi bir elini yüzünü yıka." Avukat'ın cümlesiyle ona doğru baktığımda ne halde olduğumu bile bilmiyordum. Bunu düşünecek kadar kendimi bırakmamıştım sahte mutluluğun kollarına.

Aras hareketlendiğimi gördüğünde "Seni götürmemi ister misin?" diye sordu ama elimle bir şey söylemeden onu durdurdum. Sırtımı onların tersine doğru döndüğümde Avukat'ın baş hareketiyle Aras'a beni yalnız bırakmamasını tembihlediğini anlasam da bir şey söylemedim. Koridor boyu gittiğimde tabloların altında olan ahşap şifonyerlere dokunarak yavaşça ilerledim.

Başım dönüyor, midem bulanıyordu.

Ben ilk defa bu kadar kanadı kırık, kalbi dökük hissetmiştim.

Acı bu kadar hissettiriyorsa kendini, neden içime yavaş yavaş sızıp gelmişti?

Birkaç adımda hatırımda kalan lavaboya girdiğimde aynaya bakmadan musluğu açıp suyun akıp gidişini izledim. Ellerimi lavabonun kenarlarına koyduğumda şu akıp giderken avuç içlerime aldım ve yüzüme çarptım.

Soğuk su beni kendime getirirmiş gibi birkaç kez daha yüzüme vurduğumda suyu kapatıp aynaya döndüm.

Yüzüme bakmayı istemeyişim bu yıkık halimi görene kadardı. At kuyruğu yaptığım saçlarımdan fırlayan tutamların bazıları ıslanmış, bazıları da kenarlardan taşmış duruyordu. Yüzümü süsleyen gözlerime sürdüğüm, kirpiklerimi kaldıran rimel yüzümden akıp gitmiş, kendine yol çizmişti. Siyahlığı yanaklarıma kadar inmişti. Yüzüm bembeyaz görünüyordu sanki koca bir buz kütlesi altında kalmış kadar soğuktu ruhum.

Bir şey hissetmek istiyorken hissedememenin verdiği o burukluğu taşıyordum içimde.

Ellerimi kuruladığımda daha da iyi hissediyordum kendimi. Yüzümde biriken siyah lekeleri de sildim ve saçlarımı nemli ellerimle geriye atarak kendime geldim.

Hadi Nehir. Topla kırıklarını, tekrar birleştirip o yolu ezip geç artık.

Artık önümde biriken engelleri geçmek istiyordum. Bana acı verip, beni kanadı kırık bırakan bütün engelleri. Bir duvara çarpıp geriye seken bedenim bunun altından çıkmayacağını sansa bile onu oradan alıp çıkarmak istiyordum.

Yapabilirdim belki de bunu.

Ardına sığındığım ruhum tekrar ayağa kalkabilirdi belki.

Umutdu insana o gücü veren. Umut olmadıkça bir şey olmuyordu.

Derin ama titrek bir nefes aldım. İçime sızan ferahlığı şimdilik es geçtim. "Nehir iyi misin?" Aras'ın sesini duymamla toparladığımı hisseder gibi olduğumda ayaklarımın üzerinde durdum ve kapıyı kendimi sakin kalacağıma telkin ederek açtım.

Aras'ın kendimi toplamış halime verdiği tepki koca bir sessizlik oldu.

"Avukat sordu da..." dedi bir şey söylemek ister gibi. Mahçup haline bir şey söylemedim. Başımı yavaşça salladım. Şuan bir şey hissetmiyor gibi görünsem de içimden kopup gelen fırtına sadece bana aitti.

Avukatın olduğu yere sakın adımlarla giderken vücudumun alıştığı durum artık beni o kadar da boğmuyordu. Avukat yeri boydan boya kaplayan penceresini açık tutmuştu ama şuanda kapattı.

"İyi misin kızım?" diye sordu canayakın bir dille. Başımı hafifçe salladım ve az önce çöküp kaldığım koltuğa tekrar oturdum. Bir şey söylemek içimden gelmiyordu. Bu esen rüzgarın fırtınaya döneceğini bilmeyen ruhum büyük bir ikilemde kalmıştı.

"Eğer konuşmaya hazırsan sana bunları söylemem gerekiyor çünkü biliyorum şuan hissettiğin şeyde boğuluyorsun."Avukat bana yardımcı olmak ister gibi düşüncelerime açıklık getirmeye çalışıyordu ama pek etkisi yokmuş gibiydi." Nehir. Bu kadar yolu seninle beraber katettik. Önüne kim çıkarsa çıksın bu davadan vazgeçmeyeceğini söyledin. " O sözlerimi hatırlamamak ister gibi gözlerimi yumdum.

O listede elediğim ilk insandı Sinan. Ona güvenim o kadar sonsuzdu ki... Asla düşünmeyeceğim şeyi yapmış olmasını kendime yediremiyordum. Şimdi doğru olmadığını söylese yine ve yine onu savunurdum.

Sadece tek bir cümlesine ihtiyacım vardı.

"Şimdi önüne böyle bir yol çıktı. Bu gayeden doğruyla mı yoksa yanlışla mı çıkacaksın karar vermen lazım." Başımı oturduğum koltuğun baş kısmına yasladım. Şuan öyle bir kararsızlık içindeydim ki düşüncelerin beni yiyip bitireceğini bilmeme rağmen içine çekmesine kasten izin veriyordum.

Yine de onu onayladım. Bu sözü söylemiştim. Herkese, aileme bana güvenenlere... Ve ona.

"Benim aklımda bir plan var. Ve senin de buna sadık kalmanı istiyorum." Arasla bakıştılar. Birbirlerini tanımadıkları için o konuya girmeden ben birbirlerine tanıtmak istedim. Elimle Aras'a dönerek onu avukata gösterdim ve "Aras Alahan." dedim takdim eder gibi. Avukat kaşlarını çattı. Alahan soyadını duyduğu için yüzüne kazınan önyargılı haliyle ona baktığında ne düşündüğünü anlıyordum. Onun ağzını açmasına izin vermeden konuşmaya devam ettim. "Merak etmeyin. Aras onlar gibi değil." Aras minnetle bana baktığında Avukatın tepkisi çok fazla değişmedi. Neticede hemen herkese güvenmesi zaten normal olmazdı ama benim güvenine şahitlik yaptığım birisini de göz ardı edemezdi.

Avukat boğazını temizledi ve "Hazır Aras da burada. Sen de ona güveniyorsun. Üçümüz arasında kalacak bir şey yapacağız ama ikinizin de buna uyacağına emin olmam gerekiyor." Kendimi Avukatın sözlerine vermeye çalıştım. Ellerimi önümde kenetledim ve doğruldum. Aras da dikkatle dinlemeye başladı.

Yolun gerçekten de sonu buydu. Kendime gelmem, ayağa kalkmam gerekiyordu. Çünkü diğer seçenek sadece beni öldürürdü.

Ben beni öldüremem.

Bu kızgın alevlerin arasında kalbimi terk edemem.

"Peki. Planınız nedir?" Dedim en sonunda ayılmaya çalışarak. Düşüncelerimi susturdum, çünkü onlar beni sadece kararsızlık içinde bırakıyordu.

Avukat ve Aras kendi aralarında bakıştıklarında Avukat dilinden çıkan sözcükleri dinlediğimde emin olduğunda planı bana anlatmaya başladı.

🌙

Avukatın söylediklerini dinlediğimde birkaç dakika düşünmem için bana zaman tanıdı. Planı mantık çerçevesi içindeydi ama ben bunu o gün geldiğinde yapabilecek güçte olacak mıydım orası da muammaydı. Aras'tan destek almak ister gibi ona baktığımda bu planı onaylar gibi bir hali olduğunu gördüm. Karşı çıktığı bir durum olmamıştı ama ben hala idrak edemiyordum. Gücümü toplamam belki birkaç günümü alacaktı belki de aylarımı. Ama kalbimde yer edinen acının yok olması için bir zaman yoktu.

Acı hep sonsuzdu.

"Birkaç gün içinde bu iş bitecek." dedi Avukat sonunda kelimelerine dem vurarak."Şimdi kendini toparladığını varsayarsak önceki haline bürünmen gerekiyor. Sakın ona bir şey çaktırma."

Yaslandığım yerde Arasla göz göze geldim. "Bana gelmeden önce planın neyse yine onu gerçekleştir." dedi. Dudaklarımı aralık bırakarak "Bunu yapamam." dedim. Aklıma Sinan'la geçireceğim zehir dolu vakitler geldiğinde sertçe yutkundum. Boğazımdaki yumru gitmek bilmiyordu.

"Onunla hiçbir şey olmamış gibi kalamam." Hiçbirinin yüzüne bakmayıp masanın üzerinde tekrar konulmuş dosyaya döndüm. Karakalem çizim olsaydı orada Sinan'ın suretini bir an aklıma getirdiğimde içimi buz tabakası kapladı.

Aras elimin üzerine elini yerleştirdi.
"Yapabilirsin Nehir. Sadece biraz sakin olup, soğuk davranman gerekiyor. Hem sen çok güçlü bir kadınsın. Bu kadar şeyi atlattıysan elbette bunu da atlatacaksın." Aras'ın teselli sözlerine bir an inanacak gibi olsam da gerçek yüzüme bir kere çarpmıştı. Onu atlatmam zamanımı alacaktı.

"Aras haklı." dedi Avukat önünde duran dosyadaki bizim verdiğimiz ifadeleri incelerken. "Sen çok güçlüsün. Bak daha neredeydik. Şimdi neredeyiz?" Bana umutla baktığında sıfırdaki halimi hatırladım. "Yolun sonuna kadar gelebildiysen bundan sonrasını da yürüyebilirsin değil mi?" İçimde titreyen güçlü yanıma değen sözler beni harekete geçirecek türdendi.

Ama hareket edebilir miydim?

Yıkıldığım, dizlerimin üzerinin kanadığı o yolda yeniden yürüyebilir miydim?

Avuç içlerime dökülmüştü acının kırıntıları, o zaman onları silerek belki yerine koyardım umudun parçalarını...

"Bana biraz zaman verir misiniz?" dedim dusuncelerimin arasından. "Bu plan gerçekleşecek. Yolumdan şaşmayacağım ama bir şeyleri kafama oturtmam lazım." Avukat başını salladı. Dosyasını kapattı ve emin adımlarla bana döndü.

"Peki. Ama oyunu kurallarına göre oynayacağız. Şimdi yüzündeki bu ifadeyi sil ve eski haline dön. Yoksa bir şeyleri anlayabilirle..." Telefonumun zil sesi konuşmasının ortasına düştü. Cebimden telefonumu çıkardım ve ekranda onun adını görmemle tüylerim diken diken oldu.

Sinan...

"O arıyor." dedim ifadesiz bir sesle. Ardinda bir telefonunun ekranında duran saate baktığımda yaklaşık 1 saattir burada olduğumu fark ettim.

Zaman acının aksine ne kadar hızlı geçiyordu.

Avukat aç dercesine telefonu gözleriyle gösterdi. Aras sol elimi bırakmazken sağ elime tuttuğum telefonun aramasını cevapladım. Ardından hızla yutkundum. Sesimden bir şey anlamamasını umuyordum.

"Alo. Nehir?" Sinan'ın sesini duyduğumda içime dolan tarifsiz kırıklık ve kızgınlığı bir kenara atmaya çalıştım.

"Sinan." dedim normal çıkan bir sesle. En azından ben de normal çıktığına inanmıştım. Avukata onay vermesini ister gibi baktığımda başını salladı.

"Neredesin. İşiniz bitmedi mi? Seni bekliyorum her şey hazır." Derin nefes alıp kendimi kontrol etmek adına Aras'ın eliyle tuttuğumu elimi sıktım.

"Tamam geliyorum." diyebildim sadece. Ardından daha fazla hatta kalmadan telefonu kapattım. Önceden sesini bile özlediğim adamın, şimdi sesine tahammül edemiyordum.

Avukat ve Aras'ın bakışlarıyla karşı karşıya geldiğimde Avukat "Eğer buna hazırsan git." dedi sadece. "Ama değilsen bir bahane uydur. Bugün kendini toparlamaya çalış. Zor bir gün oldu senin için." Biraz soluklanıp onu dinlediğimde zihnimi es geçip gitmeye karar verdim.

"Bunu halledebilirim." dedim hafifçe. "Plan hakkında bir değişiklik olursa da bana haber verin lütfen." Avukat başını salladı. Aras benimle beraber ayaklandığında çantamı aldım ve Avukat bize kapıya doğru eşlik etti.

Çantamın kulpunu sıkıca tuttuğumda dış kapıdan çıktık ve bina asansörüne bindik. Aras zemin katın tuşuna bastı ve kapı kapandığında geniş asansörün içinde beklemeye başladık.

Aras'ın bakışlarını üzerimde hissederken sanki bana acıyormuş gibi düşünüyordum. Bu bana kendimi kötü hissettirdi. Aras'a kaçamak bir bakış atarak "Lütfen öyle bakma." dedim iyi olduğuma ikna etmek ister gibi."İyiyim."

Aras asansör kapısını açarken "İyiyim diyen insanlara inanmamak gerekir." dediğinde ona dönüp baktım.

"Neden?" Arasla binanın kapısından çıktığımızda biraz ileriye park ettiğim araca doğru yürüdüm. Aras'ın buraya nasıl geldiğini merak ettim. Etrafta ona ait olduğunu düşündüğüm araç görmeyince cebimden araba anahtarını çıkardım ve tuşuna bastığımda arabanın ön farları yandı ve kapı kilidi açıldı. Aras'ı başımla yanıma çağırdım.

Aras bana doğru geldiğinde az önceki sorumu şimdi cevapladı. "Çünkü çoğu zaman dedikleri doğru olmuyor." Arabanın sürücü koltuğuna yerleştim. Aslında Aras bir yerde haklıydı. İyi olmak göreceli bir şeydi. Kimi iyiyim deyip kendini rahatlatmaya çalışırdı, kimisi doğruyu söyleyip içindekini dökmeyi isterdi.

Bu değişirdi.

Ama ben şuan hangisini yaptığımı bilmiyordum. Aslında kafamda dönüp duran deli sorulara çözüm bulmakla uğraşıyordum.

Aras da yolcu koltuğuna yerleşti ve bir şey söylememek için çabalarını buradan görsem de tepki vermedim. Söyleyecekse kendisinin söylemesini bekliyordum. Araba kapılarını kapatıp arabayı ana yola doğru sürerken "Seni nereye bırakayım?" diye sordum. Alahanların evinin oraya bırakmayı hiç istemesem de yakın bjr yerde bırakmayı düşünüyordum.

Uzun zamandır odaklandığım davadan dolayı beynimi dolduran düşünceleri dilime dökmemiştim.

Mesela Poyraz Alahan şimdi nerede? Asaf Alahan'la ilgili bir gelişme oldu mu? Aras'ın tanıdığı memur bir gelişme olsaydı bize haber verirdi zaten ama yine de zihnimin içinde serbest kalmasını istemeyen bir taraf vardı.

Elini kana bulamayan kişi Asaf Alahan'dı ama eğer bu işi Sinan yaptıysa birisinden emir almış olmalıydı. Asaf Alahan katil değilse, Sinan'a emri veren kişi olabilir miydi?

Sonuçta suçsuz olsa bu cinayette söylenen isim olmazdı ki. Büyük ihtimalle bir ilgisi vardı. Yoksa Emre ölmeden önce o ismi diliyle anmazdı.

Ama nedeni neydi? Emre'yi neden Sinan'a öldürttüler? Sinan'ın tiksindiğim karanlıkta olduğu bir gerçekti. Çünkü ondan başka kimsenin iki ipucuya uyduğu yoktu. Nedeni neydi ? Nedendi bu karanlık yola atılan adımlar?

Aras "Apartmanın gerisinde indirsen yeterli." dediğinde düşüncelere ara verdim ve onları Aras'la paylaşmaya karar verdim. Aras düşmanım olan kişinin oğluydu ama onunla bilgi paylaşırken, konuşurken kendimi diken üstünde hissetmiyordum. Artık birisine güvenip güvenmemem gerektiğini söyleyen yanımı dinlediğimdeyse hiçbir şey anlatmamı öneriyordu.

Ama ben de anlatamayacak, sadece dinleyecektim.

"Poyraz Alahan hala serbest mi?" dedim cevap arar gibi. Alahanların binasının olduğu sokağa giren yolu takip ettiğimde karanlık olan gökyüzünü aydınlatan tek şey araba farlarıydı.

"Maalesef." dedi Aras dişlerinin arasından."Serbest bırakıldı ama şuan bizim binada değil." Ona bir an baktığımda söyleyip söylememek arasında bocaladığını fark ettim. Bana söylememesi gereken bir şey mi vardı?

"Kapıdaki adamlardan güvenli bir yerde barındığını duydum." Kaşlarımı çattım. Onu neden serbest bıraktıklarına hala anlam vermemiştim. Adamlarını üstümüze saldı, Sinan'ı vurmaya çalışıyordu ve sonuçta ortada bir yaralı vardı. Aklıma yaralandığım geldiğinde yapılmış pansumanıma baktım. Değişmesi gerekiyordu ama bu kadar olay içinde aklıma bile gelmemişti.

"Karakolu abimin olaylardan haberi olmadığına ikna ettiler. Öyle çıktı." dediğinde dudaklarımı sinirle bükerek içimden söyledim.

"Haberi yok muydu? O gün barda da beni kaçırırken haberi yok muydu yani? Gerçekten çok şaşkınım." dedim kendime hakim olamayarak. "Bütün bunlar nasıl olabiliyor? Babanın abinle arası iyi gözüküyor. Her halükarda ona bilgi veriyordur bundan eminim." Aras omzunu silkti. Onun da arada kaldığı çok belliydi ama ailesi hakkında benimle çok konuşmuyordu. Acaba onu benimle konuşmaması için tembihlemişler miydi?

"Olabilir." dedi.

Aklımdaki bir diğer soruyu dikkatlice sordum. "Peki abin neden bu kadar sessiz? O vurulma olayından sonra hiç kendisinden haber alamadık. Endişelenmeli miyiz?" Aras dudaklarını hızla ıslattı.

"Kafasında kurduğu planlar hakkında bir şey söyleyemiyorum." dediğinde doğru bir söz söylediği için başımı salladım. Kimse kimsenin kafasında kurduklarını anlayamazdı tabiki ama ben sonuçta onun kanından birisi olduğu için onu tanıdığından böyle bir soru sormuştum. İçimdeki ses hiçbir şeyin kolay olmayacağını söylüyordu. Bu kadar olay üstüne Poyraz Alahan'ın ve babasının ölümcül sessizliği de tuz biber olmuştu.

Bir planları mı vardı? Bu sessizlik gerçekten de ölümcül olabilirdi.

Alahanların gökdelen apartmanına yaklaştığımızda Aras başka bir şey söylemeden yutkundu."Ben burada ineyim." dedi etrafına bakınarak. Onun bu hali kendisine şüpheyle yaklaşmama neden olsa da bir şey çaktırmadım. Bir şey onu tedirgin mi ediyordu? Neden diken üstünde durur gibi bir hali vardı?

Başımı salladım ve Aras arabadan indikten sonra "Nolur dikkatli ol." dedi. Ardından dudakları düzken biraz kıvrıldı ve "Umarim iyi geçen bir gece olur." dedi bugünü kastederek. Gözlerimin dolmasına izin vermeden Aras'ın eve girişini izlerken arabayı bizim eve doğru sürecektim ama Alahanların evine açılan bahçenin orada bir gölgenin hareket ettiğini gördüm. Kaşlarımı çatarak sokağı aydınlatan farlar eşliğinde beklediğimde gölge olduğu yerde kaldı.

Sinan bana ev sürprizi yaptığında da bir gölge görmüştüm. O zaman üstüne düşmemiştim ama şimdi yine bir gölge burada duruyordu. Takip ediliyor olabilir miydim?

Aras bana neden dikkat etmemi söylemişti? Bu kadar düşünceye kendimi kaptırıp açıklama yapamıyordum. İçimde o kadar ses vardı ki birisini sustursam diğeri konuşmaya başlıyordu.

Başımı iki yana salladım. Acaba Aras bu gölgeden haberdar mıydı? Ya da belkide bu gölge Poyraz Alahan'ın adamlarından birisine aitti.

Arabadan ineceğim sırada gölge hızla hareket etti. Bina çevresinden uzaklaşırken hareketleri kaçtığı yerde gölge halinde gözüküyordu. Dudaklarımı sıktım. Gözlerimi kapattım ve araba kapısından inmekten vazgeçerek kapıyı üstüne alıp pes edip arabayı bizim sokağa doğru sürdüm.

Karanlık caddeleri hafif aydınlatan sarı lambalar sokakları aştıkça başka renklere devriliyordu. Bizim sokağa vuran lambaları çoğu çalışıyordu bu yüzden sokak aydınlıktı. Yere vuran turuncu ışık önceden akşama kadar Emre'yle oynarkenki anılarımı bana hatırlattı.

Gülümsedim. Sadece Gülümsedim çünkü hiçbir zaman bu anın kirlenmesini istemedim.

Ama o tertemiz ana kara leke sürüldü Nehir. Hem de çocuk kalpli sandığın o adamdan.

Başımı düşüncelerimi kafamdan atmak için iki yana salladım. Ben şimdi o eve nasıl girecektim? Tertemiz anıları yaşadığım o hatıra dolu evin içindeki karanlığa rağmen, nasıl ona gülüp hiçbir şey olmamış gibi davranacaktım?

Bunu yapacak kadar dirayetli olabilir miydim?

Sen zaten hep dirayetlisin dedi bir yanım.

Boğazımdaki yumruyu atlatmak için yutkundum. Sabahki kahvaltıdan sonra bir şey bile yememiştim ama bundan sonra yiyeceğim lokmalar boğazımdan geçer miydi onu da düşünmek istemiyordum.

Arabayı kenara park ettiğimde kaldırımın kenarından aşağıya indim ve arabanın sesini duymuş olmalı ki Sinan camdan göründü. Gözlerimin ona eskisi gibi bakacağını düşünmüyordum. İçime düşen şüphe bir kere bedenimi deli gibi sarmıştı. İçinden çıkamadığım öfke bulutu diğer hislerimin önüne geçmişti.

Ayaklarımı zemine sertçe bastım ve araba anahtarını elime aldım. Sürücü koltuğunu ona bakmadan kapattığımda arkam dönük olduğundan derin nefes alıp hafif bir tebessümü yüzüme yapıştırdım.

Hadi kalk Nehir Ezel ayağa kalk. Kaldır elini ayağını. Topla kalbini ve aklını. Şimdi seni bu çukura gömenleri gücünle yere düşür. Boynunu büküp, kalbini ezenleri haklılığınla savur.

Sırtımı dikleştirdim ve bir şey olmamış, bütün bunları duymamış gibi yüzümdeki tebessümü silmedim. Sinan eğer bu gülümsemeyi bana sorarsa da ona herhangi bir bilgi öğrendiğimden bahsetmeyecektim. Sadece işlerin yavaş yavaş yoluna girdiğini, hala umut dolu olduğumu söyleyecektim.

Birkaç adımda kapının önüne vardığımda yan taraftan perdenin çekildiğini gördüm. Kaldırdığım elimle kapıya vuracakken buna gerek kalmadan Sinan kapıyı araladı. Üzerindeki gömlek ve pantolon hala değişmemişti. Büyük ihtimalle beni bekliyordu ve söylediği gibi flim gecesini ayarlanmıştı.

"Nerelerdeydin özledim seni." Kapının kenarına geldiğinde gülümsedim ve ayakkabılarımı çıkarıp içeri girdim. Bir şey çaktırmamaya çalışıyordum. Bunu başarıyor muydum emin değildim ama çoğu zaman soğukkanlı ve donuk görünüyor olmam bana yarar sağlıyordu. En azından şimdiki halimle önceki halim arasında fazla fark yoktu.

"Ben de özledim." dedim hafif gülerek. Ardından koridordan oturma odasına doğru baktım. "Hazırlıklar tamammış." Sinan arkamdan kapıyı kapattığında ben de koridor boyu ilerledim ve çantamı oturma odasının girişinde bırakıp ceketimi de çıkardım.

Pencereden esen rüzgar bir an nefes almama yardımcı oldu. Sinan arkamdayken tedirginliğim elimi ayağımı titretse de dayanmaya çalışıyordum.

Bir katille şimdiye kadar aynı evde kalmıştım.

Keskin nişancı...

Arkadaşımı öldürdü. Kardeşimiz sandığımız arkadaşımızı...

Düşüncelerimi savuşturur gibi avuç içlerini sıkacakken bulunduğum ortamdan dolayı bunu yapmadım. Çünkü o buradaydı ve her an her hareketimi fark edebilirdi.
Sinan alnıma yaklaşıp dudaklarını bastırdı. Gözlerimi sımsıkı kapattım ve şimdi göremeyeceği bildiğim için tırnaklarımı avuç içlerime bastırdım.

Kendine hakim ol Nehir. Her zaman yaptığın şeyi yap ve sakin ol.

İç sesimin kontrolü altında hareket etmeye çalışırken Sinan'dan çok dikkat çekmeden sıyrıldım ve "Flim ne? Bana ne ayarladın bakalım?" diye sordum. Onunla yakın olmak midemi ağzıma getiriyordu. Önceden hissettiğim şeyleri şuanda hissedemiyordum. Aramıza zemheri bir soğukluk girmişti ve bu soğukluğun sebebi ona olan öfke ve kırgınlığımın birleşimiydi.

Yutkundum ve Sinan oturma odasının koltuklarına sırtını yaslayıp oturduğunda "Hadi üzerini değiştir de gel. Ne filmi olduğunu göreceksin." Başımı salladım ve oturma odasından dikkatli adımlarla çıkarken odaya girmeden önce lavaboya ilerledim.

Hızla kapıyı kapatıp elimi kapının üzerine dayadım ve sırtımı dönüp kendimi kapıya yasladım. Kapıdan aşağıya yavaş yavaş süzülürken daha fazla dayanamadım. Bu kadardı işte. İçimdeki öfkeyi kusmak için deliren ruhumun saklamaya çalıştığı mutluluk buraya kadardı.

Bunu yapamıyordum.

Ona oynamak çok zordu.

Yüzüne bakıp söyleyeceğim, kusmak gereken öfkenin yarısını ona gösterememek beni parçalıyordu.

Ellerimi yüzüme kapadım ve dolan gözlerim durmaksızın yaşarmaya başlarken "Yapma." dedim kendime mırıldanarak. "Yapma Nehir." Başımı iki yana salladım. "Şimdi sırası değil." Yüzümü ellerimle sıvazladım ve beni dinlemeyen göz yaşlarım yanaklarıma doğru süzülürken içimden bir hıçkırık koptu. Ellerimi saç diplerime geçirdim.

"Allah'ım sen bana yardım et." Bedenim iki yana sallanıyordu. Dudaklarımın üzerine kadar inen göz yaşımın tuzlu tadını dilimle alıyordum. "Yardım et bana nolur."

Sessiz fısıltılarımı Sinan'ın sesi böldüğünde kendime toparlanmak için birkaç saniye verdim. "Nehir! Hadi gel. Mısırlar soğuyor." Titreyen ellerimi zemine bastırdım. Yavaşça doğrulduğumda göz yaşımın gözlerimin altında bıraktığı nemi sildim ve aynaya baktım.

Gözlerimdeki rimelin izlerini silmiştim, ama kalbimde akıp giden acıyı silememiştim hala. Hep bir sızı olarak kalacak mıydı hatırımda, yoksa silinip gidecek miydi hafızamdan?

Bilmiyordum. Bilinmemezlik evet veya hayırdan daha kötüydü. Ne iyiye atıyordun adımını ne de kötünün sularına...

Sadece boşlukta sızıp kalıyordun.

Sonunda saçlarımdaki tokayı çıkarıp saçlarımı tamamen açtım ve onları iki yana ellerimle ayırdım. Üzerimde üstten iki düğmesi çözülmüş gömleğimi ve pantolonumu değiştirmek için lavabodan çıktım ve odaya geçtim.

Buradaki son güzel anılarımız olacaktı sözde. Ama ben burada sadece mutlu olduğumu sandığım sözde anılarla yaşayacaktım. Her hatırımda kalacak olan tek şey sahte sözler olacaktı.

Üzerimdekileri çıkarıp su yeşili pijamalarımı giydiğimde kendimi aşağıya inmeye hazırladım ve her zamanki donuk ifademle oturma odasından içeriye girdim.

"Gel bakalım flim başladı." Sinan oturduğu koltuğun yanına elini bastırdığında beni oraya çağırdını anlamıştım. İzlediği televizyonun ekranına bir an baktım. Bu benim en sevdiğim aşk flimlerinden birisiydi.

Bir katille aşk flimi izliyor olmanın mantığa sığan bir durum olmamasına karşın ben bunu hiçbir şeyi fark etmemesi için yapmak zorundaydım.

Bir an için unut Nehir. Sadece bir an için onun yine sevdiğin adam Sinan olduğunu düşün.

Bütün bunları yok sayıp yanına oturduğumda patlamış mısır kabını önüme doğru sürdü ve kolunu omzumdan aşağıya sarkıttı.

Şimdi, şu anda bana dokunmasından iğreniyordum. Bütün bunların gerçek olmamasını diliyordum. Flim tanıdık gelen ilk sahneyle başladığında aklımdakilerden dolayı bir türlü flime odaklanamıyordum.

Hızlı geçen saniyelerin dakikalara çevrildiği saatlerde gece yarısına yaklaşıyordu. Flim bitmişti ve Sinan yine aynı pozisyonda başı geriye yatmış şekilde uyuyakalmıştı. Ona olan bakışlarımı görse büyük ihtimalle onu gözlerimle ne kadar öldürdüğümü fark ederdi.

Başımı sağ yana çevirdim ve kollarından yavaşça ayrıldım. Bugün burada kalamazdım. Duygularımı, hatıralarımı öldüren adamın yanında bir gece daha nefes alamazdım.

Beni iyi anlayan tek kişiye gitmek istedim. Ahmet dedeme.

Odaya dikkatli bir şekilde geçerken koridorun ışığını açtım ve kenara bıraktığım kıyafetlerimi tekrar üzerime geçirip çantamı da telefonumla beraber yanıma aldım.

Kapıdan dışarıya çıkarken son kez Sinan'ın sakin nefesler alarak uyuyan haline baktım.

Araba anahtarıyla arabanın kapı kilidini açtığımda farlar yanıp söndü. Dedemle görüşmeye gidecektim ama bütün bu olanları ona nasıl anlatacaktım? Anlatabilecek miydim onu bile bilmiyordum. Sinan'a olan güvenimin bir toz bulutu gibi yıkılıp havaya uçması bana büyük ders olmuştu. Önce Aliye Teyze, sonra amcam ve en son da Sinan... Bana yapılan haksızlıklara tahammülüm kalmamıştı artık. Yeteri kadar sabır içinde değerlendirmiştim olayları ama by son damlaydı. Artık hiçbir şeyi kaldıracak gücüm yoktu.

Uzun zamandır dedemle bile görüşmemiştim. Davaya olan ilgi ve alakam bütün herkesi geriye itmişti. Dedemin güvenliğinden emin olduğumuz için şuanlık bu konuda problem yoktu. Gemide kalmış olabilirdi çünkü genelde bu saatlerde orada olurdu.

Gece bitmeden gün doğmaz derdi.

Arabayı nihayetinde birkaç dakika sonra tanıdık kafenin orada sıralanmış teknelerin bulunduğu yere, yol kenarına park ettiğimde arabadan indim ve anahtarı alıp kapıyı kapattım.

Dedem eğer evine gitmemişse büyük ihtimalle buradaydı. Onunla konuşmaya ihtiyacım vardı. Umut doluydu dedem, bütün çıkmaza girdiğim zamanlarda yanımda olan insanlardan birisiydi. Hoş, kim kalmıştı ki yanımda başka?

Bütün sevdiğim, tanıdığımı sandığım insanlar gocunmadan yalanlarıyla büyük bir yara açmıştı kalbime. Oysa yanımda olsalar, ellerini omzumda hissetsem böyle hissetmezdim hiçbirine karşı.

Tekneye attığım adımlar aşağı odaya inecekken kapı önünde duran polis yardımcıları da artık daha gözü açık şekilde etrafı kolluyordu. Karakola gittiğimden beri teknenin etrafını güvenlikçi polisler sarmıştı. Bu Ahmet dedem için iyiydi. En azından artık sağlığı ve güvenliği için endişelenmeyecektim.

Ahmet dedemi yanında başka bir amcayla karşılıklı küçük iskemlelerde otururken gördüm. Derin bir nefes verdim. Omuzlarım kalkıp iniyordu. İçimden sağlıklı olmasına şükrediyordum.

Yanındaki kendisi gibi yaşlı olan amcayla karşılıklı çay içip konuşuyorlardı. Gecenin hafif esintisi saçlarımı önüme getirirken gece yarısında gökyüzünde belli olan ay teknenin küçük canlarından denize dökülüyordu. Birkaç yavaş adım attığımda tekne sallandı. Dedemin bakışları çıkan sesle benim perişan olduğunu düşündüğüm yüzümde kaldı.

"Nehir? Kızım." Dedemin bakışları bana döndüğünde yanındaki amca da bana bakıyordu. Gücüm şimdi tükenmişti. Karşısına geçip neyi, nasıl anlatacaktım? Güvendiğim, seneler geçirdiğim insanın beni nasıl öldürdüğünü nasıl söyleyecektim dedeme?

Güvendiğimiz insanın hiç acımadan yalanlarıyla bizi işgal ettiğini nasıl gösterecektim?

"Dede." dedim titreyen bir sesle. Avukatın ve Aras'ın yanında ağlamamak için zorlandığım gözlerim tekrar kızarmıştı. Dedem iskemlesinden doğrulduğunda koşarak ona sarıldım. Beyaz sakalları hafif boynuma batıyordu ama şuan umursadığım tek şey beni baba tavrıyla saran kollarıydı.

"Ben gideyim Ahmet. Sizi yalnız bırakayım." Yanındaki amca hafif dizlerini tutarak kalktığında tekneden ayrıldı. Bense dedemin omzunda ağlıyordum.

"Kızım? Noldu?" Dedemin yatıştırır, sakin sesi ağlamamı çok etkilemese bile içime yine de güven duygusu veriyordu. Başımı iki yana salladım. Gözlerimden akan yaşların haddi hesabı yoktu. Bir günde hiç sayamadığım gülüşlerimin üzerine o kadar göz yaşı dökmüştüm ki dudaklarımın kenarında kalan tebessümün izlerinin de silineceğini düşünüyordum.

Elimde değildi. İhanet ilk defa bu kadar affedilmezdi.

"Sinanmış dede." Dedemin kollarından yavaşça ayrıldığımda kırışık, nasırlı elleri saçlarımın üzerinde gezindi. Şuan ne söylediğimi anlamamış gibi yüzüme bakıyordu."Emre..." Cümlenin devamını getirmeye çalışırken dudaklarımı dişledim. Bunu söylemek o kadar zordu ki... Sanki bütün kelimeler bu cümlenin ağzımdan çıkmaması için benimle mücadele ediyordu.

Dedem yüzüme ne söyleyeceğimi anlamak ister gibi baktığında o zaman sözcükler içinde bulunduğu kefenden sıyrıldı. Artık dayanamıyordum. "Emre'yi öldüren Sinanmış." Dedem saniyelerin dakikalar içinde kaybolduğu zamanda gözlerime büyük bir şaşkınlıkla bakarken bu cümlenin ağzımdan çıktığı vakitten biraz sonra bu yüz ifadesi yerini öfkeye bırakmıştı. "Kardeşimi öldürdü." dedim içimi çekerek. Gözyaşlarımı sildim. Artık ağlamayacağıma söz vermiştim.

"Kızım sen ne diyorsun?" dedi dedem anlamaz şekilde. Şimdiki hali benim bunu ilk öğrendiğim zamanki halimle benzerdi. O da inanamıyordu. Aniden hareketlendiğinde Sinan'ın yanına gideceğini anladım ve şimdi onu burada hızla durdurdum.

"Dede dur. Nereye?"

Dedem hızla soluklandığında "Kızım sen onun yüzünden bu kadar şeye katlandın. Bunu yapıp bir de buraya yüzümüze baka baka bize yalan söyledi. Nerede o şimdi?" Dedem yana kayıp geçeceği sırada onu omzundan tuttum ve yüzüne baktım.

"Dede lütfen. Şuan sadece yanımda kal. Sana ihtiyacım var." Dedem yüzümdeki ifadeyi gördüğünde nefesini düzene koydu. Dinlemeye hazır olduğunu düşündüğüm vakitde ise bu olayın detayını ona açıkladım.

"Avukatı arayan bir tanık vardı." dedim bütün gördüklerimi özet geçerek. "Sinan'ın boynunda olan doğum lekesinden , ismimin baş harfini taşıyan kolyeye kadar keskin nişancı olduğunu düşündüğümüz adamda da bütün bunlar benzerdi." Bakışlarımı kaçırdım. "Ben hala o olmadığına inanmak istiyorum." dedim. "Sanki şimdi bana bütün bunları ben yapmadım. Bir oyundu dese hala inanacağım."

Dedem omuzlarımı hafifçe ovarak yanımda olduğunu belli etmeye çalıştı. Bir şey söylemiyordu sadece düşünüyordu. Ben de deniyordum düşünmeyi ama bu sadece benim içinde kaybolmamı sağlıyordu.

"Şimdi ne olacak dede? " diye sordum umutsuz bir halde."Ben ne yapacağım? Hani günün doğması için geceyi beklemen gerekir dedin ya..." Buraya Sinan'la geldiğim vakti anımsadım. "Benim gecem de yok artık dede."

Dedemin gözleri kızardığında beni kollarının arasına aldı. "Gecen de günün de yoksa merak etme kızım , bütün bu sana haram olan günün acısı çıkar ondan. Sen gönlünü ferah tut." Dedeme sımsıkı sarıldım.

İçimde avukatın planından bahsedip bahsetmemek geçse de bunu şuanlık ona söylemedim. Avukat bu planın sadece Aras ben ve kendisi arasında sır kalmasını istemişti. Bu yüzden bahsetmemek en doğru olanıydı.

"O eve girmek istemiyorum." dedim acı veren bir sesle. Sesim hissizdi, kalbimse tekinsiz. Artık öyle bir yolun içindeydim ki attığım adımlar sadece ruhumu kanatıyordu.

"Gitme kızım. Burada kal. İstediğin kadar kalabilirsin." Dedeme hafifçe minnetle gülümserken o devam etti. "Onu polise şikayet etmediniz mi? Avukat sana ne dedi?" Avukatın söylediklerini bir an aklıma getirdim ve konuştum.

"Şimdi onu elimizde bir şey olmadan polisin eline veremeyiz. Avukat konuştuğu tanığı güvenilir bir yere sevk etti. Dava zamanı onu şahit olarak kullanacağız. Ama Sinan için şuan bir şeyler planlıyoruz." Dedem iskemleye yavaşça çöktüğünde çayının üzerindeki duman esintiyle gidip geliyordu.

Ben de karşıdaki küçük iskemleye oturdum. Karşılıklı sessizlik içinde boğuluyorduk. Ellerimle oynuyordum.

"Gitmem gerekiyor." dedim birkaç dakika denizin dalgalarının tekneye vuruşunu izlerken. Dedem bana bunu kabul etmezmiş gibi bakarken "Bu oyunu sürdüreceğim." dedim. "Bunu yapmak zorundayım."

Başka bir şey söylemedi ama benim için olan endişesi gözlerinden belli oluyordu. "Dikkat et kızım." dedi. "Bir katille aynı yerde nasıl duracaksın? Benim yanımda kal. Burada kaldığını söylersin." Omzumu bilmiyorum dercesine silktim.

"Şüphelenmesini istemiyorum. Buraya kadar geldiysek devamı da aynı gitmeli." Her ne kadar burada kalmak istesem de onun bir şey anlamaması için bu oyunu sürdürmeliydim. Eğer bir açık verirsem bu hepimizi tehlikeye atmak demekti. Bunu yapamazdım. Dedem sonunda ikna olmuş gibi düz çizgi haline gelen dudaklarının ardından başını aşağıya yukarıya salladı.

Oturduğum iskemleden zorlukla kalktım ve dedeme bir kez daha sarılarak "Sen burada mı kalacaksın? " diye sordum. Güvenliği için şuan endişem yoktu ama yine de evine gidecekse ben götürmek istiyordum.

"Burada kalırım kızım. Deniz bana iyi geliyor. Evde duramıyorum." Başımı hafifçe salladıktan sonra saçlarımı öptü. Kollarımız birbirinden ayrılırken sırtımı ona dönüp tekneden ayrıldığımda dalganın haşin seslerini hala duyuyordum.

Teknenin önündeki memurlar başını salladığında ben de karşılık vererek arabama doğru yürüdüm.

Kaldırımlara değen ayakkabılarımın tok sesi eşliğinde araba anahtarıyla kapıyı açtım ve arabama yerleştim. Anahtarı takip araba çalıştığında gecenin ortasında büyük bir ışık huzmesi araba farlarından kaldırıma vuruyordu.

Ana yola doğru arabayı sürmeye başladım. Zaten Sarda kafeyle bizim sokak çok da uzun bir mesafede değildi. Bu yüzden şanslıydım. Arabayı tanıdık caddeye doğru sürdüğümde ileride benim oturduğum evin caddesine geçeceğim sırada arabanın ön camından Aliye Teyze'nin elinde çantasıyla gece vakti evine girdiğini gördüm.

BÖLÜM SONU!

Yeni bölümümüz geldii.

Bölüm nasıldı?

Bu bölüme henüz aksiyon eklemedim. Aksiyon bölümlerine geçiş bölümü gibi düşünün. Yakında bombaları patlatıyorum.

Hepinize iyi okumalar. Sizleri seviyorum...
❤️

Continue Reading

You'll Also Like

3.6M 85.7K 62
🔞+18 içerik vardır, 18 yaşından küçük ve rahatsız olanların okumaması tavsiye edilir.🔞 Elini bacak aramdaki sıcaklığa soktu.Kadınlığıma dokunduğund...
ELIYS (+18) By Duru

Mystery / Thriller

169K 10.2K 55
Asırların içerisinde daha kaç kez öldürecekti kendisini? Kaç yüzyıl daha acı çekecekti? Bir yandan ölesiye nefret ettiği, öte yandan da, yüzyıllarca...
282K 9.6K 34
Bora'nın üzerime gelen adımlarıyla birkaç adım daha ondan uzaklaşmak istesem de yatağa çarpan bedenimle durmak zorunda kaldım. Gözlerimin derinine ba...
109K 7.9K 62
Sessizlik. Yalnız kalmak istediğimi söylemiştim sadece ona. Sadece sessiz olmasını! Neden dediğimde susmadın? Şimdi yoksun. Bu senin tercihindi!