KARANLIĞA SIĞINAN IŞIK (DÜZEN...

By ekinnoz

1.1K 204 149

KOYU TENLİ, AK SAÇLI BİR KIZ KENDİ LANETİ YÜZÜNDEN TÜM İNSANLIĞI TEHDİT EDİYOR! Zamanın durduğu o gece bir be... More

GENEL TANITIM
1. Bölüm: Ruhsuz Bağ Kardeşliği
2. Bölüm: Terk Edilmiş Köşk
3. Bölüm: Orman Sessiz Değildir
4. Bölüm: Aşksız Tanrılar
5. Bölüm: Zâlim ve Merhametli
6. Bölüm: Vadedilmiş Kutsal Miras
7. Bölüm: Acı ve Keder Kuyusu
8. Bölüm: Işık Saçan Kabus
9. Bölüm: Mühürlüler
10. Bölüm: Gerçekler ve Kavgalar
11. Bölüm: Sınırın Etrafında
12. Bölüm: Geçmişin Külleri
13. Bölüm: Yedi Alâmet
15. Bölüm: Dolunay Sözleri
16. Bölüm: Sahte Lider
17. Bölüm: Bağlanan Bedenler
18. Bölüm: Ayrılan Kalpler
19. Bölüm: Dağın İçindeki Tutsak
20. Bölüm: Savaşın İlk Çığlığı
21. Bölüm: Sözler ve Yalanlar
22. Bölüm: Kahrolan Gözler

14. Bölüm: Gizlenen Tutkular

28 3 0
By ekinnoz

***

***

Yalene

Tenebris ormanı kasvetliydi bu gece. Her yere kan kokusu sinmişti ama ortalıkta kan yoktu.
Kinsey yüzünü ekşiterek,

"Neden bok gibi kokuyor bu lanet orman?" dedi.

"Cevabı olmayan bir soru bu sanırım." Loxias'ın ses tonunda endişe sezmiştim.

Eski kamp alanına vardığımızda Kinsey etrafa sakince baktı. Orada fazla kalmadan yola devam ettik... Ağaçların ardından kulübenin yanan ışığı görününce içime su serpildi.
Fırtına yüzünden yerler hâlâ çamurdu, etrafta güzel bir koku vardı ama kanla karışınca iğrenç oluyordu. İçeriden bağırışlar gelince üçümüzde aniden birbirimize baktık ve kulübeye koştuk!
Loxias kapıyı kırarcasına açtı! Bir anlık şaşırma ile olduğum yerde kaldım. Austin, serbest kalmıştı!

"Ne oluyor lan burada?!" Diye tısladı Loxias.

Victor öfkeyle Austin 'e bakıyordu ama ona saldırmasın diye Tina onun kolundan tutmuştu. Austin rahat tavırlarla ayakta öylece durmuştu dalga geçer gibi kollarını göğsünde kavuşturmuştu.

Victor öfkeyle Tina'ya baktı ve bize döndü, tam bir şey diyecekken yüz ifadesi dondu. Arkama bakıyordu, Kinsey'nin olduğu tarafa. Yüzünde olmadık bir ifade vardı. Hüzün ve özlem karışımı bir şeydi sanırım.

"K-Kinsey?" dedi titrekçe.

"Merhaba Victor." Dedi Kinsey, sesinin tonunda ciddilik vardı -şaşırılacak bir şeydi-.

Tina'nın kolundan kurtuldu ve Kinsey'e yaklaşıp sarıldı. Gözlerim dolmuştu, ağlamamak için zor tuttum kendimi. İlk defa Victor'u böyle görmüştüm.

"Seni çok özledim soror mea ."

Kinsey'nin yüzü kızardı ve gözleri dolmuştu. Loxias 'ın duruşu ciddiydi. Tina ise olayı anlamaya çalışıyordu. Austin ise... boş verin onu.

"Sözümü tutum abi," dedi Kinsey. "Eve döndüm."

Kendime gelip Tina'nın yanına gittim ve ona sarıldım. Kan bağı olmasa da benimde bir kardeşim vardı. Tina bana bir kardeşten fazlasıydı, hem kardeşlik kan bağı ile olmaz ruh bağı ile olur.

Loxias duvara yaslanıp Austin'e sert sert baktı.
"Bizde mi sarılalım Loxi-moxi." Dedi Austin.

Loxias burnundan nefes verdi ve yumruğunu sıktı. Sakin olması için ona işaret verdiğimde yine gözlerimin içine baktı. Her böyle yaptığında göğüs kafesim daralıyordu ve içimde karıncalanma oluyordu.

Ancak Valentina omzuma dokununca tüm büyü bozuldu.

"Yalen seninle özel olarak konuşmak istiyorum," dedi.

Başımı onaylayarak salladım. "Konuşmamız gerek demek istedin Tina'cığım." Austin yine patavatsızca davranmıştı.

Tina gözlerini devirerek bakışlarını ona çevirdi. "Haddini aşma Austin." Dedi ve sahte bir gülüş attı. Aynı sahtelikle karşılık verdi ve önüne döndü.

Tina ile dışarıya çıktığımızda endişeli olduğunu fark ettim. "Sorun ne?" diye sordum.

"Yalen, sanırım ben bir şey gördüm. Halüsinasyon da olabilir ama başka bir şey daha yaşadım, tek yaşayanın da kendim olmadığını da öğrendim."

Hiçbir şey anlamadım.

"Açık konuş Tina," kaşlarımı çatarak
Dudakları aralandı,

"Yedilerin seslerini duyduk,"

"Duyduk?" başka kim duymuştu?

"Austin'de duymuş, bir alâmet uyarısı gibiydi, onunla kalmaksızın," durdu.

"Ne oldu Tina?" diye çıkıştım.

"Ağaçların içinden kan çıktı Yalen, kan!"
Ağaçların kanı akacak .

Korkuyla çarpan kalbimi tutum, nefesim kesilmişti dediği anda.

Büyükannemin kitabındaki alâmetler gerçek oluyor! Her şey, her şey artık karanlık boyutta geçti!

""C-ciddi misin? Dedim zoraki bir şekilde.

Başını onaylayan şekilde salladı. Saçımı sıkkınlıkla kaşıdım ve derin bir nefes alarak deli gibi çarpan kalbimi tutum.

"Bunun anlamı-"

"Bunu anlamı geçmişteki olayın tekrar gün yüzüne çıkmasıdır Tina, her şey için çok geç!" Tina'nın gözleri korkuyla açıldı.

Omzuna dokundum ve.

"Hadi içeri girelim," dedim.

Tina'nın yaşları göz çukurlarında kalmıştı. Sakinleşmesi için ona sarıldım, ondan daha fazla korkuyordum ama bu durumda cesaret en gereken şeydi.

İçeri girdiğimizde herkesin gözü üzerimizdeydi. Victor ve Kinsey'in hasret faslı bitmişti. Victor bana garip bir şekilde bakıyordu. Burnuma keskin bir koku geldiğinde yüzümü gizliden ekşiterek sağıma döndüm.

"Her şey yolunda mı?" dedi Loxias.

Başımı onaylarcasına salladım. Tina'nın hâlâ titreyen yüzüne baktım.

Loxias "İyi." Dedi düz bir şekilde.

"Uyuyalım artık, ama sen dışarıda kalıyorsun." Austin'i işaret ederek.

Austin duruşunu düzeltti ve önce bana sonra Loxias'a iğneleyici bakışlarla baktı.

"Şimdilik bir şey yapacağım yok, korkma."

"Sana güvenmiyoruz," Tina'ya baktı, "Ayrıca neden serbest olduğunu hâlâ açıklamasız."

Loxias haklıydı, Austin neden serbesti? Austin hareketlendi ve Loxias'dan gözünü ayırmayıp kapıdan çıktı. Çıktıktan sonra etraf uzun bir sessizliğe büründü.

Kinsey elini çarparak, "Uyuyalım madem " dedi.

Arkam dönük bir şekilde uzandım.
Uykum yoktu, olanları ve olacakları düşünüyordum. Her şey karışmıştı, işleri yoluna koymak için bir şans bile yoktu. Rüzgârın uğultusu pencere aralarından yüzüme esiyordu. Büyükannemin kitabı yanı başımdaydı, deri cildini okşadım ve kitabı minderin arasına sıkıştırdım.

Ayağa kalkıp dışarıya çıkmak için pelerinimi giydim. Göz ucuyla diğerine baktığımda Victor'un yerinde olmadığını fark ettim. Nasıl bu kadar sessiz çıkmıştı içeriden? Diğerleri uyuyordu, çıt çıkarmadan yavaşça kapıyı açtım ve kendimi dışarı attım.

Hava soğuktu ama içerinin kasvetinden kurtulduğuma sevinmiştim. Austin'nin de dışarıda olması gerekiyordu, etrafa temkinli şekilde baktım. Derin nefes alıp pelerinime sarıldım ve yürüdüm.

Havanın böyle olmasını seviyordum, zaten alışmıştım. Kasaba ya da bu bölge, her neyse işte, her zaman soğuk olmuştur. Aestas aylarında bile güneş tam tepede olur ama soğukluk hiç değişmezdi. Melesandra kasabasının havası normaldi, doğa mevsimlere uyum sağlıyordu. Ormanda sayılı hayvan yaşardı. Tavşan, sincap, baykuş, karga -çok fazla karga- tek vardı.

Burada bu yüzden avcılık pek yapılamazdı. Neden bu bilgileri söylediğimi bilmiyordum sanırım kafamı dağıtmak için farklı şeyler düşünmek istiyordum.

"Ormanın karanlığında neden dolaşıyorsun?" dedi aniden tanıdık bir ses!

Sakin kalmaya çalışarak arkama döndüm. Victor arkamda üstü çıplak bir şekilde duruyordu. Yüzüne bir ifade arıyordum ama belli olmayacak kadar soğuktu.

Boğazımı temizledim. "Asıl sen neden dışarıda ve bu haldesin?" dedim karın kaslarına bakmamaya çalışarak.

İnce bir şekilde sırıttı. "Tavşan eti hazırlamıştım yiyelim diye ama fırsat olmayınca eti ormana attım."

Kargalar şimdi ziyafet çekiyordur.
Başımı salladım, böyle söyleyince benim de iştahım kabarmıştı.

"Güzel" demekle yetindim.

"Kız kardeşin bu zamandır neredeydi?" diye sordum konuyu değiştirerek.

"Kinsey, Rindisvere köyünde kalıyordu Annemle." Rindisvere diye bir yer var mıydı?

"Annem öldükten sonra..." durdu.

"Anlatmak zorunda değils-"

"Anlatmak zorundayım Yalen çünkü bir soru sordun ve cevabını alman gerekir öyle değil mi!?" diye çıkıştı durduk yere.

Victor'un bu değişken ruh hallerinden nefret ediyorum. Ama bu sefer alttan alamazdım!

"Küçük bir şeyi abartmayı kes artık Victor!" sesim sandığımdan daha yüksek çıkmıştı.
Yüz ifadesi değiştiğinde kendimi kötü hissettim. Fakat benimde canım acıyordu, kalbim hiç olmadığı kadar daralıyordu.

"Öfkeye kapılma," duruşum değişti.

"Arzular baştan çıkarıcı olabilirler, fakat arzunun seni yönetmesine izin verme Yalen." Derin nefes verdi.

"Tehlikeli olabiliyorlar." Diye devam etti.

Öfke mi? Başlatan o ve suçlu bulduğu kişi ben miydim? Sinirden gözüm seğirmeye başladı. Yumruğumu sıkıp ona baktım. Ağır ağır ona yaklaştım.

"Başlı başına tehlikeli olan benim Victor!"

Tam cevap verecekken elimi kaldırıp onu susturdum ve kulübeye doğru gittim. Arkamdan geldiğini hissediyordum, adımlarımı hızlandırdım. İçimde ona karşı bir duygu kalmamıştı. Daha bir kaç ay önce taşındığım -hoş olmayan bir tanışma- bir adam benim hayatımı, duygularımı nasıl böyle manipüle edebilir?!

Kulübeye vardığımda hırıltıyla arkama göz ucuyla baktım ve Victor'un orada olmadığını ama başka biri vardı.

"Austin!" diye ciyakladım.

Ay ışığının altında dövmeleri parıldıyordu, hafif koyu olan tenine rağmen dövmeleri göz önüne gelebiliyordu. Beni takip eden Victor değil de Austin miydi? Sırıtarak bana baktı.

"Yalene, sana zarar vermeyeceğim. Sadece konuşmak istiyorum,"

Duraksadım.

"Ne hakkında?" diye sordum. Burnunu kaşıdı ve bakışları yoğunlaştı.

"Alamet hakkında."

Artık bu sözleri duyunca irkiliyordum.

"Olur." Dedim.

Yanına yaklaşıp ona baktım. Boyu uzun olduğundan yanında cüce kalıyordum.

"Agatha'nın kitabı yanında mı?" diye sordu.

Başımı hayır anlamında salladım, "Alıp geliyorum." Dedim.

Kulübeye gittim ve kapıyı yavaşça aralayıp içirdi girdim. Sessizce kitabı aldım. Dışarı çıkacakken Loxias'ın kapalı gözlerine baktım. Kapıdan çıkıp Austin'in yanına gittiğimde kitabı iyice kavradım.

Austin kitaba düşünceli şekilde bakıp "benimle gel," dedi.

Onu takip etmeye başladım. Kulübenin arkasına geçtim. Evin arkasında resmen bir düz bir ova vardı!

Austin, "kitabı bana ver," dedi.

"Bekle," dedim. aklıma takılan o soruyu sormam gerekiyordu.

"Ne oldu?"

"Bunca zamandır neden gelmedin buralara, beni öldürmeye çalıştın peki neden daha önce denemedin?"

Mantıksız ve saçma geliyordu bana bu olay, cevabını öğrenmek istiyordum.

Derin bir iş çekti.

"Yalene inan bildiklerimi bilseydin benden önce sen kendini öldürmeye çalışırdın."

İrkilerek kaşlarımı çattım, tam olarak nedenini söylemedi fakat bunu anlamıştım Austin beni korkutmayı çok seviyordu.

Elini tekrar uzattı, kitabı ona vermekte kararsızdım ama çaresiz şekilde kitabı ona uzattım. Benden aldığı gibi yere koydu ve sayfaları karıştırdı. En sonunda bir sayfada durdu ve ayağa kalkıp derin bir soluk verdi.

"Ne yapacaksın?" diye sordum merakla.

"Kara büyü Yalen, kehaneti görebilmek için."
Kara büyü çok tehlikeliydi! Karanlık boyuttan enerji alacaktı Austin!

"Ama tehlikeli!" Austin güldü. Kaşlarımı çatarak ona baktım.

"Tehlike olmadan başarı elde edemezsin Yalen." Diye cevap verdi.

Austin kollarını açtı ve gözlerini kapatıp mırıldanmaya başladı. Rüzgâr sert bir şekilde esti ve Austin'nin sözlerine karşılık verdi. Kitabın sayfalarının üzerinden parlak siyahımsı şeyler belirmeye başladı! İki üçgen büyülü şekilde havalandı ve birbirlerinin içine geçti. Davud yıldızını oluşturdu!

Austin sözleri daha sert okuduğunda kitabın içinden eski Latin harfleri çıkmaya başladı. Austin'nin dövmeleri kırmızı bit tona bürünmüştü. Dişlerini sıkarak,

"Kehaneti birinin görmesi gerek, sen yapabilir misin?" dedi.

Derin bir nefes aldım. "Evet!" diye bağırdım.

Başını salladı ve kollarını iki yana açıp sihrin serbest kalmasını sağladı. Rüzgardan eteğim uçuşuyordu resmen! Davud yıldızı üzerime gelmeye başladı ve kafamın içinde girdi!
Etraf karanlığa gömüldü bir anda! Her yer karanlıktı. Sonra yedi kırmızı ışık topu belirdi. Etrafımda döndüler, sesler duymaya başlamıştım. Bir sürü ses!

Kurtların acıyla ulumaları.

Bir kızın çığlığı,

Haykırışa benzer bir şarkı.

Bir bebeğin ağlaması.

Sesler iç içe geçmişti sanki!
Işık topları durdu ve insan bedenine dönüştü. Yedi kız kardeşti bunlar! Korkunç şekilde bana bakıyorlardı. Bir anda üzerime koştular, çığlık atıp yere yattığımda toz oldular!

Gözlerimin önüne görüntüler gelmeye başladı!
Kanlı ayın görüntüsü, bulutlar yavaş yavaş açılıyordu ayı göstermek için, bir savaş, Tina'nın haykırışı, Kinsey'in gözleri, Loxias ile ben, Victor'un öfkesi, Austin'in acılı bakışları ve yedi kız kardeşin kanlı bir görüntüsü!

"YALENE HAYIR!"

Son duyduğum ses Loxias'a aitti.

Bir anda gerçek dünyaya döndüm ve Austin'in tedirgin bakışları ile karşılaştım.

"İyi misin?" diye sordu. Soluk soluğa kalmıştım, boğazımı tutarak başımı salladım.

Ağrıdan ayağa kalkmayacak durumdaydım, sanki bacağımı biri sert bir şekilde tutuyormuş gibiydi. Gözüm yaşarmaya başlamıştı, göğüs kafesimden bir şey çıkmak istiyordu adeta! Austin beni silkeledi ama yaptığı şey nafileydi. Tüm gücümle bağırdım ve karanlık patlak verdi!

Somut güçler serbestçe etrafa dağıldı ve etrafı karanlığa teslim etti. Austin etrafına soğukkanlılıkla baktı ve dişlerini sıkıp ellerini birbirine çarpıştırdı. Mühürleri aydınlanmaya başladı ve desenler karanlıkta belirdi. Kontrol edemiyordum! Sanki haykırmak isteyen bir ben çıkmıştı ortaya zapt edemiyordum! Bu seferki diğerinden farklıydı, bu güç acı veriyordu!
Karanlık ışıkla bir oldu ama kazanan yine karanlık oldu.

"Yalene!" Tina'nın sesi dağlardan gelir gibiydi.

Austin. "Gücü içine çekmeye çalış, yut onu Yalen! Yut!" diye öksürerek bağırdı.

Onu göremiyordum, korkuyordum ve acı çekiyordum. Ama bu güç benim ve yenecek tek kişi yine bendim! Var gücümle ayağa kalkmaya çalıştım ve devasa bir şekilde kükredim! Ellerimi zar zor kaldırdım ve oluşan siyah zehirli bulutlara dokundum. Onları nefes alır gibi içime çektim. Ama çok güçlüydü! Bana bağlı olan şey benden daha güçlüydü!

Sonra onun sesini duydum. "Bunu yapabilirsin Yalen," Loxias'ın sesi içimi rahatlamıştı.
Derin bir nefes aldım ve gözlerimi yumdum. Gücü kendime çağırdım! Bulutlar derimin altına süzüldü. Etraf yavaş yavaş açılmaya başladı ve ilk gördüğüm kişi Loxias'ın endişeli bakışları oldu. Göz yaşlarımı tutamayıp ona doğru koştum ve sarıldım. Mantığımla değil, duygularımla hareket ettim.

Loxias sımsıkı tutu beni ve çenesini başıma yasladı. Hıçkırarak ağlayıp gömleğinin yakasını tutum.

"Güvendesin." Diye fısıldadı Loxias.

Evet, güvendeydim. Karanlık ortadan kalkmıştı ama oralarda bir yerlerde saklandığını biliyordum.

Susup sıcak göğsüne yaslanmaya devam ettim.

***

Loxias

Yalene ona doğru koşunca Loxias'ın içinde bilinmeyen duygular kıpraşmıştı. Kızı sımsıkı tutup sarıldı. Onun atan o minik kalbi onun sert bedeninde minik bir deprem hissiyatı yaratıyordu.

"Güvendesin." Demişti ona Loxias.

Bu sözler onun için anlamsız gelmişti oysaki. Güven onun için olmayan bir şeydi, kendini bildi bileli güvende değildi çünkü.
Yavaşça geri çekildi ve Yalene'nin yaşlı yüzüne baktı. O narin koyu dudaklarını öpmemek için kendini zor tutuyordu. Loxias'ın gözleri erkek kardeşinin olduğu tarafa kaydı. Gözünde öfke varmış gibiydi, bu denli bir siniri Babasında görmüştü. Valentina gözünün önüne gelince bakışma son buldu.

"Yalene ne oldu?" dedi Tina endişeli bir şekilde.

Yalene konuşmayacak durumdaydı ve bunu anlayan Loxias olmuştu. Tina'ya dönerek. "Bence dinlenmesi gerek," dedi.

Tina başını sallayıp Yalene'yi Loxias'dan ayırarak kulübeye götürdü. Kinsey'de ona imalı şekilde baktı ve onların peşinden gitti. Yalene ondan ayrılınca Loxias kendini boşlukta kalır gibi hissetti. Geniş kolları ağırlaşmıştı ve sarı gözleri ona kenetlenmişti. Yalnız aklına bir şey takılmıştı, gecenin bu ürkünç saatlerinde Yalene ve Austin ne yapıyordu ki burada? Yüzünü buruşturup Austin'e baktı. Yavaş yavaş ona yaklaştı ve burunları birbirine değecek mesafeye geldi.

"Ne olduğunu anlat." Diye tısladı.

Victor yanlarına geldi ve Loxias'ın omzuna sertçe dokundu. Victor'un koluna sorgulayan bakışlarla baktı ve yavaşça gözleri onun kara gözlerine takıldı.

"Anlat," diye sordu Victor.

Loxias tekrardan Austin'e döndü.

"Olay şu ki; Yalene'ye gelecekten bir kesit göstermek gerektiğini düşündüm," dudağını alayla kıvırdı, "aslında işler beklediğimden tuhaf ve acı dolu geçti ama işe yaradığını adım gibi de eminim."

Loxias kaşlarını çattı ve Austin'nin yakasını tutu. "Onu tehlikeye nasıl sokarsın puşt herif!" dedi öfkeyle.

Austin diklendi ve gözlerini kısarak Loxias'a acıyarak baktı.

"Öleceksiniz. Ve bu hiç hoş bir sonla olmayacak. Yardım etmeye çalışıyorum ama siz iki mankaf-" Victor ani bir hareketle Austin'e yumruk attı.

Austin yere savruldu ama başını kaldırarak kısık bir şekilde güldü.

Loxias kardeşinin bu denli sinirli olmasını anlamıyordu. Austin üzerini silkeledi ve ayağa kalktı, yanağı kızarmıştı ama o kadar da belirgin değildi.

"Bana vurman bir güç işareti değil Victor, ikinci defa bu kadar hoş görülü olamayacağımı bilmelisin." Dedi Austin yere tükürerek.

"Devam et şimdi," dedi Loxias tükürürcesine.

Austin derin bir iç çekip.

"Kanlı ay yaklaşıyor, öylece durup bekleyemeyiz." Dedi.

Loxias Austin'in yakasını iyice kavrayıp dişlerini sıktı.

"Ne yapmamızı istiyorsun?!" diye çıkıştı.
Austin sırıttı.

"Yalene'yi kandırıp sınırı ortadan kaldırmanızı tabi ki,"

"Yalene sınırı kaldırabilir mi?" diye sordu Victor kaşlarını çatarak.

Austin güldü,

"Sınırın kendisi o, sizden saklamasına şaşırtmadım. Ama ondan önce benim bilmem iyi olmadı işte."

Loxias afallayıp geriye sendeledi. Anlam vermemişti dediklerine, sınırın kaldırılması ölüm meleğine kapı açmaktan farksızdı. Victor olduğu yerden harekete geçip,

"Neyin peşindesin sen?" Victor'un merakı Loxias'ı şüphelendirmişti.

Austin ellerini kaldırdı, "Eğer sınır olmasa iki taraf bir şekilde barışı bulur belki de. Değil mi?" dedi.

Loxias kardeşine baktı, onun da ona baktığını sezmişti çünkü. "Saçma." Diye geveledi Loxias.

"Saçma olan ne?"

"Barış... Saçma Victor, Babamızı biliyorsun hırsa ve kine bürünmüştü en son, şimdi öyle olmadığı ne malum." Dedi Loxias.

Victor'un kaşları çatıldı. Loxias ona üstün bir şekilde bakıyordu, kardeşi ile olan bu anlaşmazlığın nereden geldiğini biliyordu ama yine de ona karşı fazla saldırgan olmamaya çalışıyordu. Victor tam bir şey diyecekken Kinsey arkadan seslendi.

"Siz üç ahmak orada duracağınıza içeri gelin Beyaz Kafanın anlatacak şeyleri varmış." Dedi.

"O dilini bir gün sökeceğim!" dedi Victor Kinsey'e.

"Kolaysa gel abicim." Diyerek öpücük attı Kinsey.

Victor topuğunun üzerinde dönerek kulübeye doğru gitti. Arkasından da Austin hareket etti.
Loxias gözlerini devirdi ve Austin'e acıyan bir bakış atıp onları takip etti.

***

Yalene

Gördüklerim beni delirtecek kadar korkunçtu. Yedilerin kulağıma fısıldadığı sonum ve bugün gördüklerim her şey bağlantılı mıydı yani? Bu işin sonunda benim ölmem mi gerekiyordu? Hayır, Bu kaderi değiştireceğim! Diğerleriyle bunu konuşmam gerektiğini düşündüğüm için Kinsey'e diğerlerini çağırmalarını söylemiştim. Tina bana her zamanki endişeli gözlerini çevirmişti. Bana uzattığı su tasını aldım ve sudan küçük bir yudum aldım.

"Daha iyi misin?" diye sordu Tina.

Başımı sallayıp kolumun tersiyle ağzımı sildim. "Yorgunum sadece." Demekle yetindim.

Kinsey diğeriyle içeriye girince duruşumu dikleştirdim. Loxias'ın bakışlarından kaçma istediği kafamda dönüp duruyordu. Ona sarıldığıma hâlâ inanamıyordum ama içimde pişmanlığın yanı sıra mutlulukta vardı.

"Her şey yolunda mı?" diye sordu Victor.

Tina gözlerini devirerek,

"Yolunda olan bir şey söyle kendimi

gölde boğacağım." Dedi.

Çok doğru söylemişti Tina, yolunda olan tek bir şey bile yoktu.

Boğazımı temizledim.

"Kanlı ay geldiğinde bir felaket olacak ve bunun ne olduğunu hâlâ bilmiyorum. Sadece bir kaç kesit gördüm..." dedim nefes alıp devam ettim, "gördüklerim şeyler kıymet gününden kesitler gibiydi, bir sürü kan vardı vahşet vardı. Kurtlar etrafta dolaşıyordu ve... Bir bebek sesi duydum."

Herkes pür dikkat bana baktı, Austin'in bakışları derindi anlam çıkaramıyordum.

"Bebek mi?" diye tekrarladı Tina. Başımı salladım.

"Sonra?"

"Sonrası yok, yıkım tek vardı!"

Onlara Yedilerin bana anlattığı şeyi söylemem, öğrenmeleri gerekmiyordu.

"Bir çözüm yolu var aslında Yalen," Victor'un sesi yumuşak çıkmıştı.

Başımı dik tutum. "Nedir peki?"

"Dağlardaki kurtlarla barış yapabiliriz belki? Babam son yıllarda değişme göstermiş olabilir."
Kinsey'nin yüz ifadesi sertleşti, gözlerini kaçırmaya başladı hata.

"Bu olsa bile sınır ne olacak?" diye sordu Valentina.

Soğuk terler akıtmaya başladım, boğazım o kadar çok kurmuştu ki bir an yutkunamadım! Sınırı ortadan kaldırabileceğimi biliyordum ama bunu istemiyordum. Yapamazdım!
Victor sinsice güldü.

"Belki sevgili Yalene'ciğimiz bunun cevabını biliyordur değil mi Yalene?"

Korkudan elim ayağım titriyordu! Biliyordu! Ama nasıl? Bakışlarımı üzerinden çekip başka tarafa bakmaya çalıştım, korku her yerimi sarmıştı!

"Yalene?"

Cevap vermedim Tina'ya. Artık herkes biliyordu ama bu bir şeyi değiştirmeyecekti, sınır olduğu gibi kalacak! Onu ben kaldırabilecek tek kişi benim ve sonuncusu da ben olacağım! Annemin canını alan dağlardaki piçleri asla serbest bırakmam!

"Rahat bırakın beni." Diye geçiştirmeye çalıştım.

Aptalca bir cevaptı bu.

"Ne rahat bırakacaz be! Sınırı açabiliyorsan ne duruyorsun?.. bu bir çözüm olabilir." Dedi Kinsey yüksek sesle.

"Benim sınırı açacağım yok."

"Seni öldürürüm Yalene! Bana yalan söylemeye kalkma sakı-"

"Kinsey!" diye uyardı Loxias.

Kinsey'e göz ucuyla baktığımda bakışlarından ürpermiştim. Gözlerim dolmaya başlayınca kendimi boşlukta hissettim.

"Sakin kalıp Yalene'ye söz hakkı verin," Loxias'a yaşlı gözlerle baktım.

Ne diyeceğimi bilmiyordum, zihnim korku, endişe ve düşüncelerle dolmuştu. Sözcükleri seçemiyordum, konuşmak istesem de bunu yapmaya bile korkuyordum, ah Tanrım çıkmaza düştüm hem de çok kötü bir şekilde!

"Evet biliyordum," diye başladım konuşmaya, "size söylemedim çünkü... Korktum."

Loxias iç çekerek duvara yaslanıp kollarını göğsünde birleştirdi.

"Ne zamandır biliyordun sınırı açabileceğini?"

Tina'nın ses tonu sakindi. Austin'e küçük bir bakış attıktan sonra,

"Büyükannem söylemişti." Diye yalan söyledim.

Neden böyle bir şey yaptığımı bilmiyordum, Austin'nin anlattığını diyebilirdim ama yapmadım. Bana yardım edecekti, onu şimdilik riske sokamazdım.

Tina kaşlarını kaldırarak bana bakıyordu, gözleri üzerimdeyken kelimelerimi seçerek konuşuyordum.

"Özür dilerim hepinizden." dedim ortamı yumuşatmaya çalışarak.

Victor sessizliğini bozarak. "Sınırı açmayı deneyebilir misin?" dedi.

Avuç içimi sıktım ve sıkkınlıkla iç çektim. "Büyüyü bilmiyorum, nasıl yapılacağını da bilmiyorum," dedim düz bir şekilde.
Duruşunu bozup yanıma yaklaştı, o yaklaştığında ben iyice arkama yaslandım.

"Emin misin Yalen?" diye sordu soğuk ses tonuyla.

"Yalan söyleyecek değilim Victor!" Diye tısladım.

Sinirden dilimi ısırmaya başladım, kan aktığından bile emindim.

"Haddini fazlasıyla asıyorum Victor, bunun sonu iyi olmaz." Diye atladı Tina ona kindar bir şekilde bakarak.

Victor Tina'ya baktığında kavga edeceklerini anlamıştım. Yardım etmesi için Loxias'a baktım ama o bu durumu hiç takmıyordu.

Ortam iyice bozulmaya başlayacakken Kinsey araya girdi.

"Güçlü bir cadıdan yardım alsan?" diye sordu.
Aklıma ilk Vasilios gelmişti, uzun zaman olmuştu onu görmeyeli.

"Kim?" Victor hâlâ bakışlarını Tina'dan ayırmıyordu.

Bir an duraksadı ama kim olduğunu söyledi.
"Cardea Gregoria." Kinsey aksanlı bir şekilde cevap verdi.

Bu ismi daha önce hiç duymamıştım, tanıdığım bir sürü cadı vardı ama bu bunlardan ilkiydi.

"İşiniz zor millet o kadın tam bir çatlak," dedi Austin.

Onu tanıyordu, bu işi daha kolaylaştırırdı. Hepimiz Austin'e bakmayı sürdürürken o omuz silkmekle yetindi.

Kinsey ona başını eğerek bakıyordu açıkçası çok tuhaf gözüküyordu.

"Nerden tanıyorsun o sürtüğü?" Kinsey'in soru sorma şekli bile tuhaf.

"Melesandra'da Vasilios'un yanına gelmişti, o zamanlar yardıma ihtiyacı olduğunu söylemişti ama yardım etmemiştik." Dedi Austin.

"Neden yardım etmedin?" Loxias nihayet konuşmaya başlamıştı.

"Çünkü Cardea çok kötü işler yaptı bunun karşılığında Kral tarafından ölüm cezasına çarptırıldı. İstediği şey meclise katılmaktı ama eğer meclise onu alsaydık Kral ile karşı karşıya kalırdık... Sen nereden tanıyorsun?" diye sordu Austin Kinsey'e.

"Yakın bir dostumdu, hâlâ Rindisvere'de kalıyor olmalı. Meclisinizden yardım alamayınca oraya kaçtı çünkü."

Bu kadın oldukça kötü bir şey yapmış ama yaptığı şey neydi ki?

"Ne yapmıştı?" merakla sordum.

Kinsey ile Austin aynı anda sırıttı. Oldukça tuhaftı.

"Karanlık boyuttan güç emmeye çalıştı." Dedi Austin.

Tina ile birbirimize korkarak baktık. Karanlık boyut bizim bildiğimiz cehennemdi, cadılar oradan güç almaya çalışırsa Şeytanla anlaşma da imzalamış sayılırdı. Bu büyük çok büyük bir suçtu!

"K-karanlık boyut mu?.. Peki başarılı oldu mu?" Tina kekeleyerek sormuştu.

"Hayır ama yaklaşmıştı." Dedi Austin.

"Karanlık boyut ne lan?!" Victor sert bir şekilde bize baktı.

"Cehennem!" Kinsey, Austin ve Tina aynı anda demişlerdi.

Komikti ama bir o kadarda korkunçtu.
Ortalık sessizliğe büründü, çıt çıkmıyordu. En sonunda Loxias elini birbirlerine çarparak ayaklandı.

"Detayları yarın konuşuruz millet, şimdi bırakalım da Yalene dinlensin yeterince şey yaşadı zaten."

Loxias'ın bana olan hareketleri bu son zamanlarda yumuşamaya başlamıştı. Bu hoşuma gitse de içimde oluşan o tuhaf duyguyu kestirememek beni yiyip bitiriyordu.
Herkes uyuduğunda camdan dışarı çıkıp aydınlanan gökyüzüne umutla bakıp bir gün her şeyin kanla kaplı olacağını unutmayı denedim.

***

Vasilios

Vasilios mozaik desenli zeminde ilerlerken eline doladığı akik taşlı kolyeyi sıkıca tutarak iç çekti. Başında zümrüt yeşili bir sarık, üzerinde de siyah şifon kumaştan bir pelerin giymişti, rüzgârın esintileriyle pelerin uçuşuyordu. Sakince durup gülümsedi.

"Seni görmek güzel Coleman," dedi.

Arasında yavaşça döndüğünde uzun boylu, kraliyet giyimli adama sırıttı.

"Seni de öyle Vasilios fakat ne yazık ki bugün tatlı konuşmayacağım seninle." Dedi Coleman sakince.

Coleman Morton kraliyet habercisiydi. Vasilios ondan pek haz etmiyordu ama işi düştüğü an kolaylıkla etkisine alacak insanlardan biriydi.

"Sebebini sorabilir miyim?" dedi Vasilios kaba sesiyle.

Coleman ıslak kestane karası saçlarını kaşıdı ve yeşim gözleriyle ona baktı.

"Bazı kaçak yolcularımız varmış, ve bunlardan biriyle en son görüldüğün ile ilgili konuşmalar var."

Kız ve yanındaki kişilerden bahsettiğini hemen anlamıştı.

"Durum şu ki; Sadece bir konuşma geçti aramızda, onun dışında bir samimiyet olmadı Kral'a bunu iletirsen sevinirim Coleman." Dedi Vasilios.

Coleman tek kaşımı kaldırıp üsten ona baktı. "Memnuiyetle iletirim, ancak şunu bil ki burası özgür bir krallık olsa da ihanet edenleri darağacında görmekten mutluluk duyarız." Dedi Coleman tehditkâr bir şekilde.

"Bilmez miyim. Krala ve Kraliçemize selamlarımı illet. Sende Rufuz'un köpeği olmaya devam et bakalım."

Coleman dişlerini sıkarak topuğunun üzerinde dönerek hızlı adımlarla gitti. Vasilios dalgınlıkla olduğu yerde kaldı ve kuru dudaklarını ıslattı. Kendine gelip tekrar yürüdüğünde aklındaki o iki soruya cevap aradı.

Cadı melezi iyi durumda mı?
Kanlı ay da neler olacaktı?

Boncukları iyice sıktı ve Melesandra'nın temiz ama huzursuz havasını içine çekti. Bir taş dükkanına vardığında kapıyı yavaşça araladı ve içeriye girdi. İçerisi yine tütsü ve biberiye kokuyordu. Ayakta bekleyen bir kadın vardı içeride beklediği misafir oradaydı.

"Yardımcı olabilir miyim Vasilios?" dükkanın sahibi yaşlı kadın sordu.

Vasilios başını iki yana salladı ve "Bizi yalnız bırak Margaret." Dedi kadın'a.

Satıcı kadın arkası dönük diğer kadına baktı fakat çaresizce başını eğdi ve dışarıya çıktı.
Vasilios kapıyı arkasından kapatıp kadına yaklaştı "Nihayet gelebildin... Sarah," dedi.

Kadın ona döndü, keskin yüz hatlarına sahip, bakır rengi saçları ve kına sürülmüş parmakları vardı, genç bir kızdı aslına fakat duruşu çok ciddiydi.

"Ah Vasilios bir bilsen yolum ne kadar çok uzadı." Dedi Sarah.

Vasilios ilerleyip karşıda duran oturağa oturdu.

"Bilmek istemiyorum Sarah, ne için çağırdığımı biliyorsun."

"Evet, evet biliyorum, kız için çağırdın değil mi?"

Vasilios başını salladı. Sarah etrafta dolanarak raflardaki eşyalara dokundu.

"Teyzem bir kaç ay önce sevgili kuzenim Valentina'yı kızı uyarması için göndermişti, öldüğünden korkuyoruz."

"Ölmedi. Kızın yanında duruyor."

Sarah'ın bir şeyler fısıldadığını duyar gibiydi.
"Oh iyi bari," yapmacık bir şekilde gülümseyerek Vasilios'a döndü.

"Planın ne?" diye sordu Sarah.

"Yedi kız kardeşe danışacağız."

"Vasilios, onlar tanrıçamız değil, sadece üçgenin zirvesindeler o kadar." Dedi Sarah.

"Ama bizden güçlüler!" Vasilios'un sesi yüksek çıkmıştı.

Sarah başını iki yana sallayarak ona aptalmış gibi baktı.

"Ona bakılırsa sende benden güçlüsün, bende başkalarından güçlüyüm. Mesele güç değil, akıl önemli!" diyerek ona yaklaştı "Daha mantıklı bir fikrin varsa belirt o halde,"

"Kıza ulaşmak zorundayız, gerisini ben halledeceğim."

"Riske atma her şeyi." Diye uyardı Vasilios.

Sarah kibirle gülümsedi, "Ben riskin içinde doğdum Vasilios, işi bana bırak yeter."

Vasilios göğsünü tutup daralmışçasına gözlerini devirdi. "Gelecek ayın biçimi ne?" diye sordu Sarah elindeki ametis taşını inceleyerek.

"Bilmiyorum bakman gerek."

Vasilios onun kibirli ve küstah davranışlarından bıkmıştı resmen. Masasının altındaki tahtayı çıkardı ve rafların birinde duran keseyi alıp içindeki kuvars tozunu tahtasının üzerine boşaltı. Tozun sivri dokusunu avuçlarının içinde hissediyordu resmen. Gözlerini kapattı ve parmaklarını tozun arasında gezdirdi.

"Ostende mihi cyclum lunae !"

sözleri üç kez tekrarladığında tozlar dağılmaya, tahtanın üzerinde şekil almaya başladılar. İlk önce yarım ay belirdi sonra ise tüm tozlar bir araya gelip dolunayı oluşturdu. Vasilios korkmuş bir şekilde Sarah'a baktı.

"Sorun ne?" Sarah hiçbir şey anlamamıştı.

"D-döngü bozulmuş! Dolunay'ın çıkmasına daha on beş gün var, a-ama yarın dolunay gökte belirecek!" diye kekeledi Vasilios.

"Bizi ne ilgilendirir bu Vasilios?" Sarah endişelenmeye başlamıştı.

Vasilios gözlerini açarak Sarah'a baktı.

"Korkarım ki Yalene ve kuzenin tehlike altında!" Sarah kaşlarını kaldırdı.

"Ne demek istiyorsun?"

Agatha söylemeye korkuyordu ama en sonunda cesaretini toplayıp dudaklarını araladı.

"İki kurt yanlarında kalıyor Sarah..." Sarah'ın korkusunu hissedebiliyordu "Austin'e haber göndermem gerekiyor." Diye devam etti.

Sarah başını dikleştirdi. "Gerek yok, bu gece yola çıkıyorum, o lanet isimsiz kasabaya gideceğim!" Dedi Sarah.

Vasilios başını salladı ve çekmecesinden çıkardığı kutuyu Sarah'a uzatarak "Bunu kıza ver." Dedi.

"Ne bu?" diye sordu Sarah merakla.

"Onu koruyacak bir tılsım."

Sarah onaylarcasına başını sallayıp kutuyu pelerinin cebine koyup hızla dışarıya çıktı.
Vasilios dükkandan çıkmadan önce içeriye giren satıcı kadın'a döndü.

"Üzgünüm Margaret, önemli bir konuydu."

Kadın başını sallayıp "Anlıyorum." Dedi sadece.

Vasilios ne yapacağını bilmiyordu, dolunay gecesi yarın ve kız iki kurtla oradaydı... Eğer kurtlar iradelerine sahil çıkamazlarsa delirip onları öldürebilirlerdi. Vasilios olacaklar adına çok korkuyordu, tek çare Sarah'ın oraya vaktinde varmasıydı aksi takdirde kız ölürse her şey son bulacaktı, yapılan her şey! Buna sınır da dahildi.

Continue Reading

You'll Also Like

33K 1.8K 13
"Tanrı olsam kokunu oksijen yapardım."
869K 19.9K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
31.6K 401 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
12.3K 566 28
"Ağlama." Burnumu içime çekerken söylediği kelimeler kulaklarımı çınlatıyordu. "Bunu hak etmiyordum." Kollarımdan çekerek beni kucağına aldığında hı...