CELLAT

Par AskiYeniden

74.6K 3.9K 13.3K

Onun yanında ağlamamak için kendimle adeta savaş veriyordum. Nasıl bu kadar duygusuz olabiliyordu? Hâlâ nasıl... Plus

Hikayemiz 0.0
kalp acısı 1.Bölüm
Paramparça 2.Bölüm
İhanet 3.Bölüm
Cemre 4. Bölüm
Cellat Gelmiş 5.Bölüm
En Büyük Kalp acım 6.Bölüm
Hayal Kırıklığı 7.Bölüm
Nefret de aşka dahil derler.8.Bölüm
Seni tanıdığım güne lanet olsun 0.9
"GEÇMİŞ" 10.Bölüm
Sana olan aşkımı haketmediğin halde 11.Bölüm
En büyük pişmanlığımsın 12. Bölüm
Hayatta ki Pişmanlığım 13. Bölüm
Senden nefret ediyorum 14. Bölüm
Kalbimdeki hayal kırıklığımsın 15. Bölum
Ne halin varsa gör 16. Bölüm
Çünkü senden daha fazla tiksinmek istemiyorum 17.Bölüm
sende papatyalar kadar masumsun 18. Bölüm
Bu denli kirletemezdin gülüşünü 19. Bölüm
Senden utanıyorum 20. Bölüm
Geçmişteki hayal kırıklığımsın 21. Bölüm
Yüzsüzler 22.Bölüm
Ben senin ruhuna aşık oldum 23.Bölüm
Sen de Gitme papatya 24. Bölüm
Ruhumun en büyük katilleri 25. Bölüm
Elveda papatya 26.Bölüm
Hoşçakal kara çocuk 27. Bölüm
Sana asla güvenmeyeceğim 29.Bölüm
Sevilmek ne çok yakışır sana 30.Bölüm
Bende de kalp var, içinde papatya seven bir kadın var. 31.Bölüm
Beni affedene kadar seni asla bırakmayacağım32.Bölüm
Keşke yine eskisi gibi sevsen beni 33. Bölüm
Gidermi insan çok seviyorken 34. Bölüm
Beni kendinden kurtar 35. Bölüm
Sevda Oyunu 36. Bölüm
Aşk 37. Bölüm
Seni Seviyorum Mavi gözlü sevdam 38 Bölüm
Saklanılan Sır 39. Bölüm

Kalbimdeki bıçak yarası 28.Bölüm

1.2K 96 584
Par AskiYeniden

Ara yorumları unutmayın♥

Multi medyada Meg'in çok güzel bir şarkısı var "Papatya" onu açıp okursanız çok sevinirim. Evet kahveleriniz de hazırsa buyurun efendim herkese keyifli okumalar.🥰

Sen. Pardon “siz” demeliydim. Siz kaç yüzlüydünüz? Ben yanlışlıkla hangisini sevdim?

Özdemir asaf

Cemre'nin ağzından...

Şimdi biri çıkıp ömrünün sonuna kadar mutlu olmak ister misin dese;
Hiç düşünmeden tabii ki evet deriz.
Kalbimizin hüzüne de ihtiyacı olduğunu unutarak.. Hayatımıza şöyle bir baktığımız zaman mutlu olduğumuz zamanlar da var, hüzünlü olduğumuz zamanlar da. Bunların yanı sıra nötr olduğumuz zamanlar, yani mutluluk ve hüzün arasında kalmışlığımız da var.

Mutluluğu öyle bir tatdırmalıyız ki kalbimize bir alışılmışlık değil de mükafat olması lazım. Mükafat olması lazım ki vakti halimizin değerini bilelim. Mutluluk bir isim olarak değil de bir sevinç olarak kalsın içimizde.
Kalbimiz mutluluğu sevdiği kadar hüznü de sever. İçli bir şarkı dinlediğimiz de mesela, bir deniz kenarında yahut bir dost muhabbetinde hüznü arar gözlerimiz.
Ağlamak için sebepler üretir, kötü anıları hatırlatırız zihnimize.

Hüzün de, mutluluk da misafirdir kalbimize. Baş tacı edip ağırlar, hasret ve özlemle uğurlarız gönül kapısından. Demem o ki;
Allah bizi o kadar güzel yaratmış ki, hüzünsüz de yaşayamayız, sevinçsiz de. Ne yazık bir ömür mutlu olan insanlara; Hüzünlü bir şiirin mısralarında bulamayacaklar kendilerini, Gökyüzüne baktıkları zaman derin bir of çekemeyecekler, yıldızlara derdini anlatıp gecelerin değerini bilemeyecekler.

Ne yazık ki bir ömür hüzün dolu insanlara; Bilemeyecekler hayatın değerini, bir aile sofrasına oturup gülerek yemek yiyemeyecekler mesela, bir papatyayla dünyalar onun olmayacak ve bir kedinin başını şefkatle sevemeyecekler.Önemli olan, insanın hüzünlü veya mutlu yaşaması değil hâldaş. Önemli olan, insanın hüznü de, mutluluğu da güzel yaşaması..Acımasız olur hasretle yoğrulmuş özlemler..
Kendimden bilirim.

Olurda bir gün özler ve yanında olmamı istersen, bütün imkansızlarla rağmen gözlerini sımsıkı kapat ve elini kalbine götür. Beni ya kapanan gözlerinin ardındaki karanlıkta, yada aşkla çarpan yüreğinin heyecan dolu atışlarında bulacaksın..
Martılara simit atarken  uçuşan saçlarının arasından geçen rüzgar değil parmaklarım olacak.
En mutlu anlarında gözlerinden dökülen her damladaki sevinç ve ardından gelen ıslak gülüşlerindeki ahenk yine ben olacağım.

En sevdiğin romanın en heyecanlı satırında  yada dinlediğin bir şarkının nağmelerinde nefes almaya devam edeceğim. Yağan her yağmurda, yanaklarını öpercesine süzülerek gerdanına inen en sıcak yağmur damlası olacağım..
Belki de koklamak için uzandığın bir çiçeğin kendisi olacağım..
Yada saçlarına konan çok az ömrü kalmış bir kelebek..

Tamamen bitirmemizin  üstünden demem ne kadar doğru bilmiyorum, çünkü biz tam beni bırakıp gittiği gün bitmiştik. Neyse,  tam beş gün geçmişti. Cellat sözünü tutmuş ve gitmişti. Çünkü bu beş gündür okula bile gelmemişti. Bende o gün eve gelmiş aileme yani Barlas ve babama her şey anlatmıştım. Onlarda anlatıklarım dan sonra çok şaşırmış ve şok içine girmişlerdi ama hiç bir şey demediler. Sadece Barlas'ın sinirle elini yumruk yapıp duvara vurup, sinirle O kadından yine nefret etiğini ve öyle bir annemiz olduğu için hep utanmamız gerektiğini söyleyip   durdu, her gün dediği gibi.

Şimdi de Yatakta uzanmış Cellat'ı ve başına gelmiş korkunç olayı düşünüyordum en kötüsü ise bu annem olacak kadın yüzünden idi. Barlas haklıydı o kadın annemiz olduğu için çok utanıyordum, utanıyorduk ve hep utanacaktık. Acaba hiç mi vicdanı sızlamamıştı? Çünkü onun yüzünden bir çocuk annesinden sonsuza kadar ayrı kaldı. Anne sevgisi görme di, yanlız kaldı tek başına kimse tarafından istenmedi.

Hiç olmazsa benim yanımda babam ve Barlas vardı ama onun yanında kimsesi yoktu tek başına yapayalnız bir çocuk olarak büyüdü. Ben tedavi oldum ama Cellat'ı o olaydan sonra  psikolojisi için hiç psikoloğa götürmediler. Umursamadılar onu.  O da tek kaldı kendisini değersiz hissetti annesini özledi sonra annesinin elinde son nefesini verişini gördü ve ona yardımcı olmadıkları için böyle kötü,cani bir insan oldu.

Dışardan bakıldığında çok kötü, kimseyi umursamayan, vicdansız ruhsuz, gaddar biri görünse de aslında içinde bir yerlerde iyi, sevgiye muhtaç, sevilmek isteyen küçük, çaresiz bir çocuk var. O çocuk da artık gün yüzüne çıkmak istiyor ama elinden biri tutup da o çocuğu çıkarmadı o karanlıktan. Bende çıkarmadım ve artık çıkaramam, çünkü biz bittik ve o yine gitti, hep gittiği gibi.

Ağlamak istiyordum ama artık gözlerimde yaş kalmamıştı. Kendim için mi üzülecektim yoksa Cellat için mi? Acaba o ne yapıyordu, ne haldeydi. Gerçekten dediğini yapıp gitmiş miydi? Çünkü üç gündür okula gitmiyordu ben izin kağıdım olduğu için okula gidemiyordum yeni hastaneden çıktığım için ve yaram tam olarak iyileşmemiş arada da sızlıyordu. Babam da müdüre haber vermişti durumumla ilgili. Bende Naliz'e soruyordum o da gelmediğini söyleyip duruyordu her seferinde. Deme ki bana verdiği sözü tutmuştu, hep verdiği sözleri tuttuğu gibi. Keşke bizim hikayemiz de mutlu, gerçek ve çıkar, plan, intikam, oyun gibi şeyler olmasaydı. Gerçek bir hikaye olsaydı.

Belki çok mutlu olurduk, kimsenin tahmin edemeyeceği kadar mutlu. Herkes aşkımızı kıskanacak bizi parmakla gösterecekleri kadar mutlu bir ilişkimiz olurdu. Ama olmadı! Bunlar sadece bir hayal başka hiçbir şey değil ve bu hayal de hiç bir zaman gerçekleşmeyecekti. Yüzümde acı bir tebessüm oluştu. Yataktan kalkıp banyoya girdim soğuk suyu açıp elimi yüzümü yıkadım yaram açılmasın diye yavaş hareketlerle. Havlu ile yüzümü kurutup banyodan çıktım.

Odamdan çıkıp yavaş adımlarla merdivenlerden inip kahvaltı masasına doğru yürüdüm babam ve Barlas bir şey konuşuyorlardı babam beni görmesi ile yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirip. "Günaydın prensesim." Demesi ile Barlas da sustu. Yüzüme küçük bir tebessüm oluşturup sandalyemi çekip. "Günaydın" dedim soğuk bir ses tonuyla. Onlara bakmadan kahvaltımı  yapmaya başladım. Babamın sesi ile başımı kaldırıp babama baktım.

"Nasılsın şimdi kızım? Yaran acıyor mu?"

"Yok baba sadece arada sızlıyor."

"Çok şükür kurban olduğum rabbim seni bize bağışladı."

Demesi ile bu sefer kocaman gülümsedim. Babamın masadaki elini sımsıkı tutum.  "Senin gibi mükemmel bir babam olduğu için çok şanslı bir kızım. Keşke herkesin senin gibi mükemmel bir babası olsa."  Dedim sona doğru yüzümdeki gülümseme kayboldu. Babam elimi kaldırıp avuç içimi öpüp yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi.

"Bak prensesim, Deniz denen çocuğun sana anlattığı şeylerden sonra üzülmen çok normal. Kim olsa üzülür. Sonuçta o çocuk da böyle olmasını istemezdi ama dünya böyle bir yer kızım. Çünkü adalet yok!  Hepsi o Allah'ın belası kadın ve çocuğuna bile üzülmeyip gözünü kırpmadan karısını öldüren o adamda suç. Tabi ona adam denilirse. Dünyada tek o adam yok, onun gibi bir sürü şerefsiz adam var. Karısını öldüren mi dersin para karşılığında satan mı, yada öldüresiye döven mi? Böyle adam olmayan bir sürü var ve bunlar hiçbir zaman bitmeyecek, hep daha da çoğalacaklar çünkü bizim ülkemizde adalet yok. Hiçbir zaman da olmayacak, hem suç tek onlarda değil bu devlette, bunu yapın biz izin veriyoruz diyen devlet. Bak, adam karısını öldürdü ama hiçbir delile rastlanmadığı için adam kurtuldu, kurtuldu da ne oldu? Karısı toprak oldu o çocuğun o yaşta psikolojisi bozuldu ve annesiz kaldı. Böyle olması çok normal ben Denize kızmıyorum çünkü anlıyorum onu."

Sustu babam derin bir nefes alıp tamamen bana dondu ve konuşmasına kaldığı yerden devam etti.

"Evet seni o hale getirdiği için Deniz'e çok kızıyordum, hala da kızıyorum ama gençliğine verdim. Bak söyle düşün kızım ben olmasaydım siz ne olurdunuz. Muhtemelen sen özür dilerim ama yine o hastanede olurdun, Barlas da Deniz gibi intikam alırdı. Ama ben olduğum için böyle bir şeyin olması söz konusu bile olamaz, çünkü  ben sizin başınızdaydım hep başınızda olacağım ama o öyle değildi, o çocuk  tek ve yalnız bir çocuktu.  Onun sizin gibi dayanacağı bir annesi yada sırtını dayacağı bir babası yok. Ondan böyle hırçın, kötü ve intikam hırsı ile büyüdü. Yaptığı şey çok acımasızca ama senin de dediğin gibi onun annesine verdiği bir söz vermiş.  O hastaneye onun yüzünden değil bizim benim yüzümden yattın bunun için senden çok özür dilerim birtanem."

Babam konuşmasını bitirmesi ile sandalyeden kalkıp babama sımsıkı sarıldım. Iyiki onun gibi mükemmel bir babam vardı. Söylediklerinde o kadar haklıydı ki, ben sonuna kadar hak veriyordum kim olsa galiba Cellat'ın yaptığının aynısını yapardı. Şuan çok merak ediyordum onu acaba ne yapıyordu nasıldı iyi miydi nerdeydi bunları düşünmekten beynim patlayacaktı. Babamın konuşmasından sonra artık hiç birimizden ses seda çıkmadı.

Kahvaltımı edip tam odam doğru gidiyorduk ki Barlas'ın sesi ile olduğum yerde durdum ve ona dönüp baktım.

"Efendim?" Dememle Barlas bana yaklaşıp derin bir nefes verip bana bakarak konuşmaya başladı.

"Cellat'ı o günden sonra hiç gördün mü?" Dedi merakla ve ilk kez Cellat'ın adını söylerken sinirle veya nefretle söylemedi. Galiba Barlas gerçekten Cellat'a üzülmüştü ve onu merak ettiği için bana soruyordu.

"Neden? Ne yapacaksın?" Dedim merakla.

"Hadi söyle güzelim, şuan seninle ağız kalabalığına girmek istemiyorum."

"Bilmiyorum o günden sonra gitti galiba Amerika'ya." Dedim sona doğru sesim kısıldı ve titredi. Barlas'ın konuşmasına fırsat vermeden merdivenlere yöneldim. Odama girip kapımı kapattım ve yatağıma girip tableti elime alıp filim aramaya başladım. Kafamı dağıtmam lazımdı yoksa Cellat'ı düşünmekten beynim error verecekti.  Ne zaman izlesem sıkılmadan izlediğim ve sonunda hep hüngür hüngür ağladığım 'DELİBAL' açtım ve izlemeye başladım.

Telefonumun çalması ile gözlerimi tableten çekip komedyenin üstünde Telefonumu alıp ekrana baktım. Yabancı numarayı görmemle kaşlarımı çatıp telefonu açtım ve kulağıma götürdüm, telefondaki kız  konuşmama izin vermeden hemen konuşmaya başladı.

" Merhaba Cemre ben Alev buraya gelmen lazım acil." dedi endişeli bir ses tonuyla. O öyle deyince uzandığım yataktan hemen doğrulup Yutkundum. Ve onun aksine sakin bir dille.

"Ne oldu Alev?"

"Cemre Deniz abim üç gündür bir şey yemiyor, içmiyor odasına kilitlemiş kendisini çıkmıyor. Bazen de odadan bağırma ve bir şeyleri kırma sesleri geliyor, ben kendisine zarar verecek diye korkuyorum. Onu sen tek çıkara bilirsin odadan, ne olur sana yalvarırım gel.. abimin sana ihtiyacı şuan çok ihtiyacı var." 

Alev konuşmasını bitirmesi ile endişeyle yataktan kalktım. "Tamam hemen geliyorum, sakın Cellat'a oraya geleceğimi söyleme."

"Tamam söylemem, zaten istesem de söyleyemem. Zaten şuan seni benim çağırdığı mı bilse bildiğiniz ağzıma sıçar. "

"Tamam" deyip  telefonu kapattım ve pijama takımımı değiştirmeye başladım. Dolaptan kot dar pantolonu mü ve üstüne bir tane de beyaz askılı  krop bluz da çıkardım ve banyoya girip giyinmeye başladım. Giyindikten sonra banyodan çıkıp makyaj masamın yanına geçtim, sandalyemi çekip oturdum ve hafif bir makyaj yapmaya başladım. Makyajım bittikten sonra saçlarımı tarayıp makyaj masasından kalktım, saçların düz olduğu için düzeltmeme  gerek yoktu.

Çantamı ve yatağın üstündeki telefonumu alıp hızlı adımlarla odamdan çıktım. Merdivenlerden inip  odaya geçtim ve babama baktım  görmeyince 'sahile gideceğim' diye kısa bir mesaj atıp hızlı adımlarla evden çıktım. Bir tane taksi durdurdum, taksiye binip Cellat'ın ev adresini verdim ve başımı cama yaslayıp herşeyi düşünmeye başladım, her zaman her şeyi düşündüğüm gibi.

Taksi durduğunda geldiğimi anlayıp parayı ödeyip taksiden indim. Derin bir nefes verip olduğum yerde durdum, bir yanım arkamı donup gitmek istiyor, diğer yanım ise gidip ona teselli vermem gerektiğini ve şuan bana ihtiyacı olduğunu söylüyordu. Ne yapmak istediğini bilmiyordum şuan bir belirsizlik içindeydim.

Babamın kahvaltıda bana söyledikleri aklıma geldi. Ne olursa olsun onun bana ihtiyacı vardı, evet onu affedemiyordum gururumu ayaklar altına alıp gitmek istemiyordum ama yapamazdım, ne olursa olsun seviyordum onu. Ben onun gibi değildim hep yaptığım şeyi yapacaktım gururumu bir kenara bırakıp onun yanında olacaktım.

Derin bir nefes içime çekip sonra o çektiğim nefesi geri verdim ve bunu dört defa tekrarladım heyecanım geçsin diye. Biraz daha kalıp kapıyı çaldım Alev kapıyı açtı beni görmesi ile yüzüne kocaman bir gülümseme yerleştirdi. Herhalde geleceğimi düşünmüyordu. "Hoş geldin, iyiki geldin." Dedi yüzündeki gülümsemeyi sonlandırmadan. "Hoş buldum." Dedim yüzümdeki hiç bir mimiğimi oynatmadan. Alev kapının önünden çekildi.

"Gelsene." Demesi ile içeri girdim ve etrafıma bakmaya başladım herşey aynıydı. Başımı çevirip merdivene baktığım an Cellat'ın oradan inişi ve beni kullandığını sevmediğini haykırışı gözümün önüne bir filim şeridi gibi geçti. Gözlerimi merdivenden çekip koltuğa baktım orda da Cellat beni evden atacağından  tehdit ediyordu beni. Beni sevmediğini Alev'e aşık olduğunu söyleyip duruyordu,  gözlerimi sımsıkı kapattım şuan buradan çıkıp gitmemek için kendime savaşa girmiştim. Gözlerimi açıp  Aleve bakmam ile bu sefer gözüm kapıya kaydı. Orda da salak gibi Alev'in boğazına bıçak dayamış Cellat'ı tehdit ediyordum.

Şuan benim burda ne isim vardı burası bana o kötü günleri hatırlatıyordu ben galiba yapamayacaktım duramayacaktım burda nereye baksam o günleri hatırlıyordum ve bu bana acı veriyordu. Ben geçmişimi yaşadığım kötü şeyleri unutamıyordum nasıl Cellat'tan unutmasını beklerdim ki. Kapıya doğur yürüdüm tam kapının kolunu tutacakken Alev bileğinden tutması ile önce kolumdaki eline sonra Alev'e baktım. Alev hemen elini çekip bana bakarak konuşmaya başladı.

"Gitme Cemre! Bak haklısın ben senin yerinde olsam bende giderdim ama Deniz abimin şuan sana çok ihtiyacı var. Senden başka kimse onu o odadan çıkaramaz. Bu beş gündür ne o odadan çıktı ne benimle konuştu,  boğazına tek bir lokma bile atmadı. Odasında bir tane oda daha var ve o odanın için de spor salonu var. Hep orda durmadan kum torbasını yumrukluyor. Ben onun için çok endişeleniyorum. Onu tek sen o odadan çıkara bilirsin. Bak cemre Deniz çok teyzemi yani annesini özlüyor, sen hayatına girmeden önce bile yüzü hiç gülmezdi. Ben ve annem bile onu güldüremezdik ama ilk kez seninle sevgiliyken yüzü gülüyordu, senin yanında çok mutlu huzurlu bir çocuk oluyordu. Onun sana çok ihtiyacı var, hemde çok. Ama beli etmiyor. Lütfen Cemre abime son bir şans ver, sana o oyunu oynadıktan sonra kendisini sana yaptığı o iğrenç oyun için odaya kapattı ve hiç çıkmadı, senden sonra onun da senin gibi bir ölüden farkı yoktu. "

Deyip umut dolu gözlerle bana baktı. Derin bir nefes alıp tüm cesaretimi topladım. Alev'e bakarak başımı sallayıp merdivenlere doğru yürüdüm  her attığım adımda heyecanım daha da artıyor elim ayağım birbirine girmeye başladı. Cellat'ın odasının önüne gelip kapıyı tıkladım içerden ses gelmeyince yine kapıyı tıkladım, yine ses gelmedi. Derin bir nefes içime çekip elimi kapı koluna atım ve kapıyı açtım.

Etrafıma baktığımda Cellat'ı göremedim bu eve Cellatla sevgiliyken gelmiştim ama odası olan kata ilk kez giriyordum ve odasını da yeni görünüyordum. Her şeyi siyahtı ve baktıkça insanın içini kararıyordu.
Gözüm yatak başlığının yanındaki kapıya çarptı yavaş adımlarla oraya doğru yürüdüm. Elimi kapının koluna attığım an heyecan tüm bedenimi esir haline aldı. Her an burda bayıla bilirdim o kadar şeyden sonra onu göreceğim diye neden heyecanlanıyordum ben. Bunu bir türlü anlamıyordum artık heyecanlanmamak lazımdı, umursamam lazımdı.

Heyecanımı umursamadan kapıyı açtığımda Cellat kum torbasını yumrukluyordu nasıl daldıysa artık yumruklamaya, benim geldiğimi bile anlamadı. Tam yine yumruk atacakken durdu ve bir iç çekti arkasını dönmeden nefes nefese konuşmaya başladı.

" Olduğum yere gelince senden önce kokun geliyor, arkama bile dönüp bakmama gerek yok. Çünkü orada olduğunu biliyorum."

Sustu ama arkasını dönüp bana bakmadı. Etrafına bakmaya başladı havluyu aradığını anlayınca koltuğun üstündeki duran mavi rengindeki havluyu aldım ve ona doğru yürüdüm karşısında durdugumda, gözü önce ona uzattığım havluya kaydı sonra bana. Benimde gözlerim ondaydı, saçları terden ıslanmış ve damlıyordu  o damlalarda ya yere düşüyordu yada onun omuzlarına. Şuan onu gözlerimle yiyordum bunun farkındaydım ama istesem bile ondan gözlerimi çekemiyordum.

Cellat bunu farketmiş olacak ki yüzüne kocaman bir tebessüm yerleştirdi. Elimdeki havluyu alıp saçlarını kuruttu. Tabi laf sokmayı da unutmadı.

"Gözlerinle yedin sömürdün beni."

Demesi ile başımı kendime gelmek için iki yana sallayıp. "Hiçte bile hem sana baktığımı nereden çıkardın?"

Havluyu koltuğun üstüne atıp yüzündeki tebessümü sildi ve soğuk bir ses tonuyla konuşmaya başladı.

" Neden geldin Cemre?"

"Ben şey.. şey için geldim hmm-"

    "Ne için?" Dedi kaşlarını çatarak.
Allah kahretsin şimdi ben ne yalanı bulacaktım nasıl sıyrılacaktım bundan. Düşündüm ama atacak bir yalan bulmadım çünkü ona uyduracak kaliteli bir yalanım yoktu en iyisi gerçekleri söylemekti.

"Seni merak ettim ondan geldim ben."

"Beni merak ettiğin için geldin. Doğru duydum ben değil mi?"

"Evet ondan geldim şimdide iyi olduğunu gördüm ve gidiyordum."

Dedim. Arkamı dönüp hızla kapıya doğru yöneldim. Ama bir şey gitmemi istemiyordu. Ayaklarım geri geri gidiyordu. Bu odadan, onun yanından çıkmak istemiyordum. Gözlerimi kapatıp derin bir nefes aldım. Ve arkamı dönüp yanına geldiğim hızla geri döndüm.

" Alev bana odadan çıkmadığını, yemediğini, içmediğini ve tek bir söz bile etmediğini söyledi. Kendini cezalandırmaya çalıştığının farkındayım ama bunu yapmana gerek yok. Okula benim yüzümden gelmemezlik de yapma. Sadece hayatını yaşa. "

Dedim. Gözlerindeki pişmanlık kendisini açık şekilde belli ediyordu. Gözlerime bakmaya daha fazla cesareti yokmuş gibi kaçırdı gözlerini. Sessizlik kendisini belli ederken aralık kapıyı iyice  açıp o kapıdan çıkarak odasının kapısına doğru hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım.

"Bana bunu yapma." Dedi Cellat. Onun konuşması beni bir süre durdurdu. Ne demeye çalıştığını anlamayarak yüzümü ona döndüm.

"Anlamadım?"

Cellat, bana doğru yürüyüp tam karşımda durdu. Öfkeli duruyordu.

"Ne yapmaya çalıştığını anlamıyorum mu sanıyorsun?!" Dedi sesine taşıdığı o öfkeyle.

Sanki bulaşıcı bir hastalık gibi kısa süre içerisinde onun öfkesi benim bedenimde gerginlik olarak filizlenmeye başlamıştı.

"Ne yapmaya çalışıyormuşum?!"

"Sana yaptığım onca şeye rağmen yanıma gelip beni teselli etmeye çalışıyorsun! Hayatını yaşa, önüne bak, kendini cezalandırma! Bunları diyerek beni rahatlatıyor musun aklınca?! İçten içe bu tavırlarınla beni ezmeye çalıştığını bilmiyor muyum ben?! "

Kaşlarım şaşkınlıkla havaya kalkarken ağzımdan çıkan şaşkın nidaya engel olamadım. Ben buraya tüm iyi niyetim ile gelmişken bana dedikleri.. kaşlarım öfkeyle çatılırken onun öfke dolu gözlerine aynı şiddetle karşılık verdim.

" İşin doğrusu ne biliyor musun?!İkimizin de acı yaşanmışlıkları var. Ama ben o acı yaşanmışlıklara kucak açtım ve onlarla yaşamayı öğrendim. Sen bir korkak gibi inine saklanıyorsun!"

"Hayır!" Dedi öfkeyle. "Ben söyleyeyim sana işin doğrusunu. Sen ya her şeyi sineye çekecek kadar iyisin ya da yaptıklarıma rağmen gururunu hiçe sayıp soluğu yanımda alacak kadar aptalsın!"

Kalbime tonla yük yüklenmiş gibi hissettim. Gerçekleri yüzüme bir tokat vurur gibi vurdu. Kendime ilk defa acıdım.

            Bölümün sonu...

Yine bir bölümün sonuna geldik inşallah beğenmişsinizdir. Yeni bölümde görüşmek üzere.

Diğer bölümde yaptığınız yorumlar ve verdiğiniz vote için çok teşekkür ederim.

Ama aynı perfonmansı bu bölümde de, bekliyorum arkadaşlar. Lütfen bu bölümde, bolca vote ve yorum yapın. Vote ve yorumlar ne kadar çok olursa benimde yazma hisim o kadar çok artıyor. Kitaba gerçekten sınır koymak istemiyorum. Ondan bu bölümde de, bolca vote ve bol yorum bekliyorum.🥰

Ve hepinizi çok seviyorum balarım. Haftaya yeni bölümle görüşmek üzere, sağlık ve sevgiyle kalın.💕🥰

Continuer la Lecture

Vous Aimerez Aussi

659K 29.7K 18
Son yirmi yedi saniye. Zaman gelmişti, kulaklıktaki ses son kez konuşacaktı. "Sonuna geldik, küçük hanım," Alacağı canları düşündükce duyduğu memnuni...
169K 14.5K 13
Dilhun kitabında geçen Karan ve Mavi'nin hikayesidir. Bu kitabı anlamak için diğerini okumanıza gerek yoktur. Kırdığın kalbin vebaliyle yaşar, Seni...
Çilek Kız Par Lara

Roman pour Adolescents

1M 72.8K 55
Çilek Alança Yıldırım mı demeliyim yoksa sen mi gerçek ismini açıklamak istersin Çilek Alança Saruhan? 17 yaşında tam bir neşe patlaması olan Çilek...
299K 18.1K 39
17 yıl önce annesi tarafından ölü olarak bildirilen Neva... Yıllardır onun hasretiyle yanıp tutuşan Akay ailesi... Ama... Ortada bir sorun vardı.Neva...