Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Sıra bize geliyor."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Kendi Canıyla Ödeyecek."

222K 8K 410
By gulusunusevsinler

Geç gelen bölüm için özür dilerim, keyifli okumalar. ❤️

Hıçkıra hıçkıra ağlıyordum artık..
"Tolga, ağla!"
"Yalvarırım, ağla artık! Tutma içinde!"
Lütfen Yarı'm, her şeyi içine atma artık..

Ne kadar süre birbirimize sarılı kaldık bilmiyorum, belki 15-20 dakika..
Geri çekildim, gözlerim gözlerini buldu. Evet, ağlamıyordu, ama gözlerinin kenarlarındaki küçük iki damlayı görebiliyordum. Belki de döktüğü tek göz yaşları o ikisiydi, bilmiyorum. Bu bile o kadar büyük bir şey ki bizim için..
Ellerimi yanaklarına yerleştirdim.
"Teşekkür ederim.." Dedim.
İç çeke çeke ağlamaya devam ediyordum, kollarımı tekrar boynuna sardım;
"Çok teşekkür ederim.."
Belimden çekmediği elleri tekrar sıkılaştı.
"Neden teşekkür ediyorsun?"
"İçinde tutmadığın için." Dedim. Başımı omzuyla başı arasındaki girintiye saklamıştım, sesim boğuk çıkmıştı bu yüzden.
Cevap vermedi, belimdeki ellerinden birini başıma koydu, burnunu başıma yasladı, derin bir şekilde nefes aldı, saçlarımı kokladı. Hemen ardından saçlarımın arasına bir öpücük kondurdu.
"Yanımda olduğun için teşekkür ederim."

Gözlerimi açtığımda L koltukta yatıyordum. Üstümde Tolga'nın buraya geldiğimiz gece örttüğü polar battaniye vardı.
Hafifçe sağa dönünce L koltuğun tek kişilik tarafında kucağındaki laptopla bir şeyler inceleyen Tolga'yı gördüm. Yine ciddi, yine cool..

"Uyandın mı?"
"Hıhı..."
"Her ağlamandan sonra saatlerce uyur musun?"
Söylediklerini takmadım bile.
"Ne yapıyorsun?" Dedim bilgisayarı göstererek.
Ah evet, o da beni takmadı.

Kalkıp yatak odasına gittim, banyoya geçtim, elimi yüzümü yıkayıp dişlerimi fırçaladım. Hemen ardından da odaya girip dolabın karşısına geçtim. Üstümdeki giysileri çıkarıp altıma siyah bir tayt, üstüne de fuşya tek omuz uzunca bir tişört giydim. Holden geçerken tavşanlı terliklerimi giymeyi unutmadım.
Saçlarımı açtım, lastikle tepede topuz yapmaya başladım, aynı anda salona girdim.
L koltuğa gidip battaniyeyi aldım, katladım.
Battaniyeyi kucağıma alıp Tolga'nın yanından geçerken bileğimi tuttu.
Ona döndüm.
"Neden topluyorsun? Hizmetçi gelecek demiştim." Dedi.
"Battaniye de mi ortada dursun?" Deyip göz devirdim, salondan çıktım.

Battaniyeyi holdeki vestiyere bıraktıktan sonra mutfağa geçtim, kahve yaptım.
Kahveleri tepsiye yerleştirip, mutfaktan çıktım.
Salona girdiğim gibi bana döndü, sırıttı. Belli ki kokusunu almıştı :)
Kahveleri ortadaki sehpaya bıraktım, kenardaki küçük sehpalardan birini Tolga'nın yanına koydum, tepsiyi de bu sehpaya yerleştirdikten sonra ben de yanına oturdum, bacak bacak üstüne attım, kahvemi elime aldım. Aynı anda bilgisayarda ne yaptığına bakıyordum.

Tolga kahvesine uzandığı sırada bir an bana baktı, kahveden bir yudum alıp tekrar sehpaya bıraktı, bilgisayarına döndü.
"Düzgün otur."
Birkaç saniye ne demeye çalıştığını düşündüm, sonra şok olmuş bir şekilde suratına baktım. O ise bilgisayarına odaklanmış, gayet ciddi bir şekilde bir şeylerle uğraşıyordu.
Yavaş yavaş indirdim bacağımı, oturuşumu düzelttim, yanlış bir şey yoktu ya, herneyse..
"Dışarıda böyle oturayım deme sakın. Özellikle erkeklerin olduğu ortamlarda."
Beygir.
"Tamam.."

Kahvesini bitirdi, cebinden telefonunu çıkarıp Ahmet'i aradı.
"Bankalar kapanmadan halledelim."
"Tamam geldiğinde çaldır." Deyip telefonu kapattı.

Bilgisayarı kapattı, hemen kalkıp yatak odasına geçti.

Çıktığında üstünde siyah bir pantolon, beyaz bir gömlek vardı. Kol manşetlerindeki düğmeler ve yakasındaki düğmelerin birkaçı açıktı. Siyah bir ceket de elindeydi. Saçlarını düzeltmiş, koluna Rolex olduğunu düşündüğüm metal renk bir saat takmıştı.
Yanıma geldi ve konuşmaya başladı, aynı anda kol düğmelerini ilikliyordu. Ya da ilikleyemiyordu.
"Şu paraları bankaya yatırıp geleceğim. En fazla 2 saat sürecek, yalnız olman problem olur mu?"
Başımı olumsuz anlamda salladım, bileğine uzandım, kol düğmelerini iliklemeye başladım.
Kol düğmeleri bitince ceketini geçirdi üstüne, gömleğinin öndeki düğmelerinden de iki tanesini kapattım, üstten iki taneyi açık bırakmıştım. O da hep böyle yapıyordu. Gömleğinin yakasını düzeltmek için uzandım, yakanın arka tarafını düzeltirken doğal olarak kollarımı boynuna dolamıştım. Ve yine doğal olarak yüzlerimiz çok yakınlaşmıştı. Pislik bir sırıtış yerleştirdi yüzüne. Ters bir bakış atıp yakasını düzeltmeyi bitirdim. Geri çekileceğim sırada yüzümü ellerinin arasına aldı, yanağımın dudağıma çok yakın olan bir yerinden öptü. Şok olmuştum. Bir elini belime koydu bu sefer, utançtan morarıp bayılabilirdim herhalde.

Ben şok olmuş bir suratla onu incelerken o da çarpık gülümsemesiyle beni izliyordu.

Telefonu çalmaya başlayınca açmadı, kapattı.
Yüzümdeki eliyle saçlarımı düzeltip hafifçe geri çekildi, ben de ceketinin yakasını iki elimle düzelttim, arkasını döndü.
Salonun köşesine dizdiği çantaları, sandığı, tapuları, hepsini tek seferde kucağına aldı. "Herkül mübarek." Diye geçirdim içimden.
Kapıya geldi, önceden kapıya çıkardığı siyah ayakkabıları geçirdi ayağına. Asansörün önünde eşyaları indirdi, asansörü çağırdı.
Ben hala kapıda onu bekliyordum.
15-20 saniye sonra asansör geldi, binmeden önce yanıma geldi,
"Tabancaların yerlerini biliyorsun. Ayrıca uzakta değilim, aradığın gibi gelirim tamam mı?"
Usulca başımla onayladım,
"Görüşürüz." Dedi, alnıma hızlıca bir öpücük kondurdu. Sırıtarak asansöre bindi, gitti.
5 dakika içinde iki öpücük fazla değil miydi? Ben de insanım yani..
"Görüşürüz." Dedim boş koridora.
Görüşürüz Yarı'm.
Kapının ağzında salak gibi uzun süre dikildim. Sonunda akıl edip içeri girmeye karar verdim.
Olduğum yerde zıplayasım vardı!
Yanaklarım yanıyor, yerimde duramıyordum. Manyak mıyım ben? Evet.
Ne hale geldim senin yüzünden Tolga!

Şoku kısmi olarak atlatmıştım sanırım. Yanaklarım biraz daha normal renge dönmüş, kıpır kıpır his gitmişti. Sadece arada sırada aklıma geliyor, gülmeye başlıyordum. :)

Salona geçip tepsiyi ve fincanları aldım. Mutfakta hızlıca yıkadım. Sonra tekrar salona geçip sehpaları kaldırdım, kırlentleri bile kabarttım.
Aklım dağılsın istiyordum ama olmuyordu. Durduk yerde aklıma geliyordu o anlar, gülmeye başlıyordum sonra.

Sonunda duş almaya karar verdim. Odaya geçip, kimin seçtiği meçhul olan iç çamaşırlarından pudra pembesi olan bir takımı morara morara aldım, sonra buz mavisi kar taneli pijama altını, üstüne giymek için de beyaz uzun kollu bir tişörtü aldım dolaptan.
Banyoya geçtim, duşakabine girdim. Elimde olsa alnımı yıkamazdım, bir daha ne zaman öpecek sonuçta. Öküz bu yani.

Bahsettiğim öküz hangisini kullanacağımı bilmediğinden 7-8 çeşit şampuan koymuş buraya. Manyak herif. Herneyse, kendimi bildim bileli bebek şampuanı kullanırdım. İşin garibi, burada da bebek şampuanı vardı.

Duştan çıkıp kurulandım, giysileri giydim.
Saçlarımı hızlıca kuruttum. Tavşanlı pofuduk terlikleri de geçirdim ayağıma. Tam kapıdan çıkacağım sırada içeriden bir ayak sesi duydum.
Tolga gelmişti anlaşılan. Hemen banyodan çıktım, odadan geçerken aynı anda seslendim;
"Tolga! Sen mi geldin?"
Cevap gelmedi.
"Tolga?"
"Şaka mı yapıyorsun?"
O şaka yapmaz ki.
Odadan çıkmadan önce telefonumu aldım, 1'e basılı tuttum, telefonu kulağıma götürdüm.
İkinci çalışta açıldı telefon.
"Evde misin Tolga?"
"Ne evi? Bankadayım hala. İşim uzadı biraz. "
"Ama içeriden.."
Odanın kapısından çıktım yavaşça.
Tolga bağırıyordu;
"İçeriden ne Helin?!"
Hole girdiğimde dizlerimin bağları çözüldü resmen. 25-30 yaşlarında oldukça uzun boylu bir adam vardı içeride. Elindeki bıçakla uğraşıyordu. Olduğum yerde kalmıştım. Kıpırdayamıyordum.
"Helin!"
"Cevap ver!"
Telefondan sesi yankılandı. Hayır hayır! Tolga sus!!
Adamın yüzündeki korkunç gülümseme yerini sert bir ifadeye bıraktı. Yaklaşmaya başladı, ben de geri geri gidiyordum.Bir anda atılıp telefonu elimden kaptı, tam kaçmaya çalıştığım sırada saçlarımdan çekti. Doğal olarak büyük bir çığlık attım. Telefonu duvara fırlattı. Büyük ihtimal tamamen parçalanmıştı.
"Helin Karalar.." Dedi sinsi bir gülüşle.
"Gel bakalım." Deyip saçlarımdan çekiştirerek salona götürdü.

"Sence sana hangi intihar türü yakışır? Kafana mı sıkardın, bileklerini mi keserdin,yoksa boğulmayı mı tercih ederdin?"
"Rahat bırak beni!"
Elleri hala saçlarımdaydı. Salondaki sandalyelerden birine oturtmuş, etrafımda dönüp duruyordu. Elinde devasa bir bıçak vardı.
"Belki de bir kutu dolusu ilaç içmelisin.."

"Kendine yazık ettin be güzelim. Cemiyetin bir numaralı genç bayanı. Gidip Tolga Han'la mı çıktın? Kendi ölümünü ayağına çağırdın sen."
Ağlıyordum. Sadece ağlıyordum. Bir şey söylesem bile değişen hiçbir şey olmayacaktı. Tolga'nın gelmesini istiyordum. Aynı zamanda gelmemesini.. Ona bir zarar gelebilirdi.
"Sen biraz duygusalsın anlaşılan. O zaman senin için en iyisi bileklerini kesip küvette ölümü beklemen olur sanırım.."
Başımı sağa sola sallayarak ağlıyordum.
Saçlarımdan tutarak oturttuğu sandalyeden kaldırdı, sürükleye sürükleye banyoya götürdü. Hem korkudan hem de acıdan çığlık çığlığa ağlıyordum. Boşuna olduğunu biliyordum, ama ağlıyordum.
Bir ara karşı koymaya çalıştım, belki tabancalardan birine ulaşırım düşüncesiyle hole kaçmaya çalıştım, ama aldığım karşılık karnıma inen bir yumruk olmuştu.
Acıyla iki büklüm oldum, bir kere daha çığlık attım. Saçlarımdan kavradığı gibi tekrar ayağa kaldırdı.
"Kapa çeneni! Susarsan hızlı bir şekilde öldürürüm seni! Acı hissetmezsin!"
Tabi ya, intihar süsü verebilmesi için sağlam bir bedene ihtiyacı vardı.
Kurtulamayacaktım. Tolga bu eve girdiğinde ölü bedenimi görecekti. Abisinden sonra beni kaybettiğinde.. Toparlanabilecek miydi?
Bu düşünceleri düşündükçe acımı unutuyor, Tolga için ağlamaya başlıyordum.
Adam küvetin suyunu açtığı sırada son bir umut tekrar kaçmaya kalkıştım, bu sefer salona kadar gelebilmiştim. Adam hemen peşimden gelip bana yetişmişti. Üstüme üstüme yürüyordu. Sert bir şeye çarpınca durmak zorunda kaldım. Adam o iğrenç suratıyla sırıtmaya başladı. Salonun camına çarpmıştım. Adam iyice yaklaştı, elindeki bıçağı boynumda gezdirmeye başladı. Gözlerimi kapamıştım artık. Sanki ölürken kendi kanımı görsem bir şey olacaktı.
"Güzelim, iki parça mı olmak istiyorsun?"
Güzelim deme bana iğrenç yaratık! Deme!
Tolga gelmişti yine aklıma. Belki de tam bu noktada canımı verecektim. Belki benim için de ağlamayacak, içine atacaktı. Belki de Gizem'in yaptığı gibi peşimden gelecekti. Hayır, gelmemeliydi. Asla!
Adam boynumda gezdirdiği bıçağı bir anda durdurdu.
"Bak bak bak!" Dedi gülerek. O kadar yakınımdaydı ki, güldüğünde pis nefesi suratıma çarpıyordu.
"Senin prens geldi Karalar. Aferin sana. İntihar süsü için bana vakit lazımdı. Ne yapacağız şimdi?" Bu sefer gülümsemiyordu. Korkudan yere çökmüştüm, ama karnıma ayağındaki o koca botlarla tekme atacağını bilsem, asla yapmazdım.
Acıyla iki büklüm oldum yine.
Eğildi, tek dizini yere koyarak çöktü karşıma.
"Tolga'ya ufak bir mesaj bırakmam sorun olur mu Helin Hanım?"
Gözlerimi kapamış, dizlerimi kendime çekmiş hıçkıra hıçkıra ağlıyordum.
Son hatırladığım şey adamın saçlarımdan tutup beni ayağa kaldırışı, ve karnımda hissettiğim büyük acıydı. Tekme değildi bu sefer..

Herkes "Ölürken beyaz bir ışık görürsün." der. Garip olan şu ki, bu insanların hepsi bunu söyledikleri sırada hayattadırlar. O zaman beyaz ışık, belki de kurtuluştur? Kurtulduğuna dair bir kanıttır?
Tepemde beyaz ışığı gördüğümde gerçekten öldüğümü sanmıştım. Ama o adamın mükemmel sesinin, bana ölümü hatırlatması mümkün mü? O benim kurtuluşumdu. Bu sefer ölmemiştim. Öldüğümü sanmıştım, ama ölmemiştim.

Yabancı birisiyle konuşuyordu.
"Bir düşmanınız falan var mı?"
"Hayır, eve hırsız girdiğini düşünüyorum. Helin'le karşılaşınca panik yaptı büyük ihtimal."
"Olabilir, yine de hastane polisleriyle görüşmelisiniz."
"Hallederim, durumu nasıl?"
"Ağır yaralanmış, kesici bir aletle beli boydan boya kesilmiş."
Dişlerini sıkarak bir küfür ettiğine eminim Tolga'nın. Devam etti;
"Yani?"
"Gerekli her şeyi yaptık, ama iç kanama riski var, bu gece ateşini kontrol altında tutmaya bakın. Mide bulantısı, kusma vs. Olacak olursa hemen getirin. Onun dışında bizim burada yapabileceğimiz hiç bir şey yok. Şanslıymış ki hayati organları zarar görmemiş."
"İlaçlar için reçete yazdınız mı?"
"Tabi, buyrun. En üstte yazanı sabah, diğer ikisini sabah öğle akşam süreceksiniz. Reçetenin en altındaki ilaçları da alın, eczanede söylerler saat kaçta içeceğini."
"Ne zaman uyanır?"
"Şuan uyanıyor sanırım..Ben diğer hastalarla ilgileneyim, hastayı yormayın lütfen. Bu serum da bitince çıkış yapabilirsiniz."
Tolga cevap bile vermedi. Hemen ardından sol elimde elini hissettim.
"Güzelim.."
Bir kelime yaşadıklarımı tekrar yaşatmıştı bana resmen. Acıyla zaten kapalı olan gözlerimi sıktım.
"Tolga."
"Daha iyi misin?"
Bir eli başımdaydı bu sefer, yüzümdeki saçları geriye itiyordu.
Başımı salladım hafifçe.
"Adamı yakalayabildin mi?"
"Hayır, seni öyle görünce.."
Bir an duraksadı. Elimdeki elini sıktı.
"Neyse işte. Bulacağım, söz veriyorum."
"Gidemez miyiz artık? Evimize?"
"Gideriz. Bekle biraz, serumun bitsin gideceğiz."
Başımla onayladım yine. Tekrar uykuya daldım.
Bana uzun gelen, ama aslında kısa olduğunu bildiğim bir süre ardından uyandım tekrar.
Bir hemşire uyandırdı bu sefer.
"Helin Hanım.."
Adımı duyduğum gibi aralamıştım gözlerimi.
"Tolga nerede?"
"Üstünüzü değişmenize yardımcı olacağım, çıkmasını söyledim."
"Olmaz. Gelsin."
"Ama?"
"Gelsin."
Şok olan hemşire gidip Tolga'yı çağırdı, Tolga yanıma geldi.
"Ne oldu güzelim?"
"Yalnız kalmak istemiyorum. Arkanı dön."
Şefkatli bir gülümseme yerleşti suratına, odanın camına doğru yürüdü. Hemşireye dönüp başımla gelebileceğini belirttim.
Yazık, kızcağıza sapık veya manyak muamelesi yapmıştım, o haldeyken ne yapabilirdim ki?
Hayatımda hiç bu kadar zor giyindiğimi hatırlamıyorum. Yabancı giysilerdi bunlar. Büyük ihtimal Ahmet'e aldırılmışlardı. Gri bir eşofman altı ve kadife, lacivert bir eşofman üstü. Herneyse. En zoru, o yataktan kalkmaktı. Hemşire yerimden kalkmama yardım etmesine rağmen, karnıma yüklendiğim gibi bir çığlık atmıştım. Tolga anında yanımda belirmişti. Gözlerimden yaşlar akıyordu.
Hemşireye bağırıyordu;
"Ne oluyor?!"
"Efendim, sakin olun, kesik büyük ve derin, hareket etmesi zor olacak tabiki."
Dişlerini sıkıp derin bir nefes aldı. Bana döndü;
"Yavaşça tamam mı?" Dedi. Başımla onayladım. Koluna tutunup benim için getirilen tekerlekli sandalyeye oturdum. Bir de otururken tabi, tiz bir çığlık daha. Ben çığlık attıkça Tolga küfrediyordu. Beni yaralayan adamın gelmişine geçmişine sövmediğini bırakmamıştı.

Çıkış işlemleri tamamlandı, Tolga'nın arabasına bindik, koltuğu yatırmıştı benim için.
Bir yere oturasım yoktu, kalkması çok daha zor oluyordu. Aynı şekilde arabadan inmek de zor olmuştu. Tank gibi araba zaten. İnmem imkansızdı, bu yüzden ki, eve kadar Tolga'nın kucağında gitmiştik. Pardon, eve değil, odaya kadar.
Evin kapısını açarken,
"Kapıdan bu şekilde gireceğimiz tek gün düğün günümüz olmalıydı." Diye söylendi. Sonra sevgili katil abimize bir küfür daha.
Sırıttım.

Odaya girince beni yavaşça yatırdı yatağa.
Altımdaki yorganı hafifçe çekip üstüme örttü,
"Şimdi uyu, halledeceklerim var, geleceğim yanına."
Evet, deli gibi uykum vardı, gözlerimi açamıyordum. Ama uyuyamazdım. Ya o adam yine gelirse?
"Tolga."
Kapıdan tam çıkacağı sırada söylemiştim bunu.
Bana döndü,
"Korkuyorum ben." Dedim utangaç bir sesle, devam ettim.
"Gitmesen?"
Şefkatli bir gülümseme daha..
Yaklaştı yanıma. Üstünde sabahki siyah pantolonla beyaz gömlek vardı. Gömleğin üstünde kan vardı, şuan farkediyordum.
"Ne oldu sana?" Dedim korkmuş bir sesle.
"Ne olmuş?"
İşaret parmağımla gömleğini gösterdim.
"Ha, seni taşırken oldu sanırım."
"Değiştir." Dedim ters bir sesle. Kan görecek halim yoktu. Gerçekten yoktu.
Sol tarafıma döndüm, o da dolaptan bir iki parça bir şey alıp ebeveyn banyosuna gitti. Bir iki dakika içinde çıktı. Siyah bir eşofman altıyla bordo bir eşofman üstü geçirmişti üstüne.
Cebinden telefonunu çıkarıp Ahmet'i aradı;
"Reçetenin resmini attım, al onları getir. Ayrıca, sana dediklerimi unutma."
Telefonu kapattı, yanıma geldi, sağ tarafıma uzandı.
Canım acıya acıya da olsa onun tarafına döndüm ben de.
Acıdan yine gözümden yaş gelmişti.
Sol omzunun üstünde doğrulup sağ elini başıma uzattı, saçlarımla uğraşmaya başladı yine.
Başımdaki elini tutup omzuma koydum. Güvende hissetmek istiyordum. Yaptığım şeyin karşısında yaklaştı, sıkıca sarıldı bu sefer.
Başımı tamamen göğsüne gömmüştüm. Bahsettiğim güven hissi buydu işte. Buradayken bana bir şey olmazdı, olamazdı.
"Bir daha böyle bir şey olmasına asla izin vermeyeceğim."
Ağlamaya başladım yine. Bir günde enkaza dönmüştüm resmen. Tam bir enkaz.
Tüm günün ağırlığı gözlerime hücum etmişti, yavaşça kapandı gözlerim.
Bir ara yavaşça uzaklaştığını, bir parmağını ilk sağ, sonra sol gözümün altına değdirdiğini hissettim. Gözyaşlarımı sildi hızlıca. Tekrar sarıldı sıkıca. Güvende hissetmeme yetecek kadar sıkı sarıldı..
Son hatırladığım şey yine onun sesiydi;
"Seni bu hale getiren kim olursa olsun, bulacağım. Ve yemin ediyorum, çok daha kötülerini yapacağım ona. Benim kadınımın canını yakmanın cezasını, kendi canıyla ödeyecek."
Yapma Yarı'm. Benim için intikam hırsıyla dolmasın yüreğin. Şuan çektiğim acının binde birini çekmene bile katlanamam ben senin. Yalvarırım, gidelim sadece. Başka bir hayata başlayalım.. Zarar görmeyeceğimiz bir hayata..
Yarım kalmayalım. Yarı'm hep yanımda olsun....

Continue Reading

You'll Also Like

1.4M 49K 75
Hayatın kimilerine göre daha acımasız davrandığı bir avuç insanın yaşamı er ya da geç kesişir. Yaşam piyesinde, bir amaç için paylaştırılan rolleri o...
30.5K 1.7K 102
Bir ZeyKer hikayesi... //11 Nisan 2020 - 11 Nisan 2021\\ « 99 BÖLÜM » 17 yaşındayken hiç beklemediği bir anda, beklemediği biri tarafından ihanete...
8.1M 46.1K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
3.9M 149K 68
Başarısı, dimdik omuzları ile herkesi kendine hayran bırakan bir kadın, Işıl Sencer. Gizemli Cazibe Tüm gücüne rağmen geride duran ama güven veren a...