Dolunayın Altında

By Berceste_sb

1.1M 69.1K 31.1K

Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne ya... More

1. Bölüm
2. bölüm
3. bölüm
4. bölüm
5. bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm -Sezon Finali-
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm
80. Bölüm
81. Bölüm
82. Bölüm
83. Bölüm
84. Bölüm |Final Part 1| "Aydınlıkta ve Karanlıkta..."
85. Bölüm |Final Part 2| "Sonda ve Sonsuzlukta..."

70. Bölüm

9.3K 727 530
By Berceste_sb

Ben geldimm. Okumaya başlamadan önce oy vermeyi unutmayınn.

Multideki şarkıya bakabilirsiniz.

İyi okumalarr 🖤

"Giy şunu!"

"Asla!"

Ağrıyan başımı ovuşturup yorgun gözlerle oradan oraya koşturan Hera ve Bulut'u izledim. Bulut sinirle Hera'ya dönüp başını salladı.

"Onu bana giydirmen için önce cesedimi çiğnemen gerekiyor!" Dedikten sonra hızlı adımlarla Hera'dan uzaklaşıp masanın yanında duran Berk'in arkasına saklandı. "Berk bir şey de şuna!"

Berk gözlerini devirip Bulut'un önünden çekilip koltuğa oturdu. "Hera haklı, Bulut. Onu giymezsen seni içeri almazlar"

Bulut sinirle inleyip Hera'nın elinde tuttuğu okul formasına baktı ve iç çekti. "Çok çirkin ama..."

"Çirkin değil, şirin" dedi Hera teselli şeklinde ve elindeki beyaz formayı salladı. "Üstelik papyonu bile var"

Bulut çaresizlikle gözlerini kapattı. "Biri beni öldürsün" odanın köşesindeki sandalyede oturan Yiğit sırıttı.

"Ben seve seve yapabilirim" dediğinde bu seferde ben gözlerimi devirdim.

Ben şeytanın yanından ayrıldığımda sabah olmuştu. Ela akademi için kayıt yaptırmaya gitmişti, geri döndüğünde ise Bulut'un forma giymesinin zorunlu olduğunu söylemişti. Yoksa içeri alınmazdı. Hera da sabahtan beri bunun için uğraşıyordu.

Saraya girip çıktığımı kimse farketmemişti. Sanırım bu yönden şanslıydık ama şeytan hâlâ odasında kilitliydi. Bu da canımı sıkıyordu. Kraliçenin bunun için hiçbir şey yapmaması daha da canımı sıkıyordu.

Alp ve Orkun'u zindana atmaları başlı başına iğrenç bir hareketti. Onları çıkarmamız gerekiyordu.

Bazen sadece şeytanı kurtarıp kendi krallığımıza dönseydik keşke diye düşünüyordum. Kesinlikle daha kârlı çıkardık ve Savaş'ın hatırlaması daha kısa zamanımızı alırdı. Ateş'ten şu anlık bir haber yoktu ama büyük bir şey için hazırlık yaptığını hissedebiliyordum. Bir şey planlıyordu... ama ne?

"Dolunay! Bir şey yap" Bulut bu seferde benden yardım dilenmeye kalktığında bıkkınca iç çektim.

"Giy şunu Bulut" dediğimde Batu'ya baktı.

"Batu? Sen yardım eder misin?" Diye sordu. Batu omuz silkip arkasına yaslandı. Bulut'un gözleri ise son çare olarak Yiğit'i buldu.

"Yiğit? Veletini yalnız bırakma" dediğinde Yiğit kaşlarını kaldırdı. "Beni beni, veletini"

"Bu çocuk canımı sıkıyor" dedi Yiğit ve duvara yaslanmış olan Eren'e döndü. Ela da tam yanındaydı.

"Bugün ne yapacağız?" Diye sordu. Eren omuz silkti.

"Akademi için hazırlıklar tamam, sanırım tek sorun oraya Driad olarak gidecek olmanız" dedi bakışlarını Batu, Berk ve Bulut'ta gezdirerek. "Melek ve şeytan okuluna Driad olarak giden tek kişiler sizsiniz" deyip gözlerini Hera'ya çevirdi. "Ve kahin olarak..."

"Ona bakılırsa koruyucuların da gitmesi saçma" dedi Bulut beni ve Yiğit'i kastederek. "Melek ve şeytanlar onları görünce ne diyecekler merak ediyorum"

"Ne diyecekleri umrumda değil" dedim ve elimdeki kalemi bıraktım. "Benim amacım çok başka..."

Yarım saat sonra Hera Bulut'u ikna etmeyi başarmıştı. Hepimiz küçük evin içinde bir yere dağılmış, sohbet edip yorgun bir şekilde oturuyorduk. Bulut yanıma gelip kendini koltuğa bıraktığında ona kısa bir bakış attım.

Yüzündeki muzip ifadeyi gördüğümde ise sorarcasına baktım. "Uyumamışa benziyorsun" dedi. Sonra sırıtışı daha da büyüdü. "Dün Savaş'ın yanına gittiğini biliyorlar mı?" Kendince benden intikam almaya çalışıyordu formayı giydirdiğim için...

Şok olarak ona döndüğümde boğazını temizledi. "Gece Ela'yla seni giderken duydum" dedi.

Tatlı bir şekilde sırıtıp kimsenin duymadığına emin olduktan sonra konuştum. "Bulut, krallığımıza döndüğümüz zaman bir haftanı zindanda geçirmek istiyorsan konuşmaya devam edebilirsin"

Yüzüne ciddi bir ifade takınıp gülmemek için dudaklarını birbirine bastırdı ve önüne döndü. "Tehtid büyük yerden geldi" Diye mırıldanıp Hera'ya kızgın bakışlar atmaya devam etti. "Formalardan da nefret ediyorum"

Formaları sadece alt sınıflar giyiyordu. Zaten yirmi yaşındaki Melek ve Şeytanlara giydirebileceklerini sanmıyordum.

Daha insan dünyasındaki liseden mezun olamadan kraliçe olmuştum...

İstemediğim kadar param ve bir krallığım vardı. Bu kulağa değişik geliyordu. Ama bir krallık yönetmesi kesinlikle lise okumaktan daha zordu.

"İçimde kötü bir his var..." Lena'nın konuşmasıyla kaşlarımı çattım.

"Neden?" Diye sordum merakla.

"Yakınlarda güçlü bir varlık hissediyorum" dedi. "Olmaması gereken bir varlık buradaymış gibi..."

Derin bir nefes alıp arkama yaslandım. "Ateş dışında olmaması gereken bir varlığın olduğunu sanmıyorum" dedim.

"Hayır Dolunay. Bu farklı" dedi endişe edilecek bir tonla. "Çok yakınımızda"

Bakışlarımı kulübede gezdirdim. "Lena emin misin?" Diye mırıldandım kısık bir sesle. "Yani burada sadece biz varız"

"Bir ruh geçen gün Ateş'in elinden kaçtı" dediğinde kaşlarım çatıldı.

"Bunu bana şimdi mi söylüyorsun?"

"Savaş'ı kurtarmaya çalışıyordun Dolunay, buna ayıracak vaktin yoktu" dedi. "O ruhun kim olduğunu bilmiyorum"

Sohbet eden arkadaşlarımdan gözlerimi çekip hiçbir şey demeden ayağa kalktım ve dışarı çıktım. Ardımda meraklı gözler bırakmıştım ama şimdi bunu düşünemezdim. Lena'yla konuşmam lazımdı.

"Nasıl kaçmış Ateş'in elinden?" Dedim dükkanların arasında yürüyüşe çıkarak.

"Bilmiyorum..."

Derin bir nefes aldım. Bugünümü buna ayırmam gerekecekti sanırım. "Ya kaçmamışsa?" Diye sordum. "Ya Ateş o ruhu kasıtlı bıraktıysa?"

Bu sözlerimin ardından Lena cevap vermeyince kaşlarım çatıldı. Uzun bir sessizliğin ardından başıma giren ağrıyla iki büklüm oldum. Kulaklarım çınlıyordu. Bunu Lena yapıyordu...

"Lena!" Dedim ve kulaklarımı tutarak dizlerimin üzerine çöktüm. "Ne yapıyorsun?" Kalabalığın arasında olduğum için dikkat çekmiştim.

Neydi Lena'yı bu kadar endişelendiren?
Ne yaptığının farkında değildi. Bunu hissediyordum. Biraz endişeli birazda korku doluydu. Ne olmuştu birden? Sadece fikrimi söylemiştim...

"Lena!" Diye inledim sinirle. "Kes şunu!"

Beni dinlemiyordu. Sanırım bedenimde olduğunu unutmuştu.

"Canımı acıtıyorsun..." kısık sesle mırıldanıp başımı kaldırmaya çalıştım. Etrafımda bir kalabalık toplanmıştı bile. Bir günüm normal ve acısız geçse ölür müydüm?

"Geri döndü..." dedi Lena korku dolu bir sesle.

"Kim geri döndü?" Diye sordum üzerimi silkeleyip yerden yavaşça kalkarken. Her ne yapıyorsa durmuştu.

Ama içimde bir boşluk vardı sanki...

"Lena?" Ona seslendiğimde cevap alamadım. "Lena!"

O... gitmişti. Ruhu bedenimde değildi artık.

Kim geri dönmüştü? Ateş'ten başka bir kötü daha mı vardı? Tanrım çıldıracaktım! Ateş yetmiyormuş gibi bir tane daha kötüyle başa çıkamazdım.

Kalabalığın meraklı bakışlarından uzaklaşıp kaldığımız kulübeye doğru ilerlemeye başladım. Hızlı adımlarla ilerliyordum ama düşüncelerimden kurtulamıyordum. Lena beni bırakmıştı... acaba geri gelecek miydi? Nereye gitmişti? Burada kalması için bir bedene ihtiyacı vardı ama o öylece gitmişti.

Lena'yı hiç bu kadar endişeli görmemiştim...

"Dolunay?" Şeytanın sesi zihnimde yankılandığında yutkundum. "Bir sorun mu var? Endişelisin"

Evet, ablan birinin geri döndüğünü söyleyip gitti... "Hayır" dedim. "Sen şu akademi işini hallettin mi? Sorun çıkmasını istemiyorum"

"Hallettim. Babam bu konuya karışamaz, yani yanında olabileceğim ve bunu bilmeyecek" rahat bir nefes alıp başka kalabalık bir sokağa döndüm.

"Oradan çıktıktan sonra seni götürmek istediğim bir yer var" dedim gülümseyerek. "Ama pek hoşuna gideceğini sanmıyorum"

"Seninle alakalı her şey benim hoşuma gider" yavaşça iç çektim.

"Umarım o günde böyle söylersin" dedim sırıtarak. Şeytanla ilgili çok güzel planlarım vardı. Anılarımızı hatırlatmak için... ama pek iyi bir yöntem izlediğim söylenemezdi.

"Seni seviyorum melekcik" dedi. "Şimdi yanında olamasamda bir gün hep birlikte olacağız. Bunu unutma olur mu?"

"Unutmam." Dedim. "Unutamam ki" Titrek bir nefes alıp konuştum. "Savaş..."

"Efendim meleğim?"

"Ben seni çok seviyorum biliyorsun değil mi?"

"Biliyorum..." yavaşça iç çekti. "Ayrı olmaktan nefret ediyorum" dedi. "Bu arada Mavi peşimden ayrılmıyor, odanın içinde yapışık ikiz gibi geziyoruz"

Tam gülecektim ki bir şeyi farketmemle yerimde dona kaldım. Öyleki bir melek omzuma çarpıp yanımdan geçse bile onu umursamadım. Sokağın ortasında dikilmiştim.

"Sen..." dedim titrek sesimle. "Mavi'nin adını nereden hatırlıyorsun? Onu ben getirmiştim saraya"

Benden sonra olduğu için hatırlaması tuhaftı, ama içimde bir umut birikmişti. Mavi'yi hatırlıyordu. Aklıma gelen düşünceyle somurttum. Bir kurtu hatırlıyordu ama benimle olan anılarını mı unutuyordu?

Kırılmadım desem yalan olurdu...

"Bilmiyorum..." dedi kısık sesle. "Dün gece sen yanımdayken aklıma geldi. Sabah onaylamak için Mavi'ye seslendiğimde başını kaldırdı."

"Başka bir şey hatırlıyor musun?"

Onaylar bir mırıltı çıkartıp konuştu. "Bir uçurum ve sarı bir çiçek" dedi, şaşkınlıkla kaşlarımı kaldırdım. "Gözümün önüne kesik görüntüler geliyor, dün kesinlikle bir şey oldu"

"Bir an önce yarın olsun" Diye mırıldandım.

"Bu gece ben yanına gelsem? Sensiz uyuyabileceğimi sanmıyorum..."

Dudaklarımı büzüp kulübenin kapısını açtım. "Burası çok kalabalık, dikkat çekeriz" dedim bana merakla bakan arkadaşlarımda gözlerimi gezdirerek. Ela da gelmişti.

"Hayallerimi yıktın melekcik" Dediğinde yavaşça yutkundum. Farketmeden yaşadığımız anılardaki gibi konuşuyordu ve bu dayanmamı kesinlikle zorlaştırıyordu. "Ela'ya söyle lütfen, bu sefer seni erken almaya gelmesin. Doyamamıştım kokuna"

"Savaş..."

"Aslında amacım seni bütün gün bırakmamaktı" dedi beni dinlemeden. "Sanırım bu sefer öyle yapacağım. Seni yatağa bağlayacağım melekcik, benden gidemeyesin diye"

Bu şeytanın odada psikolojisi falan mı bozulmuştu acaba? Bu nasıl bir fanteziydi böyle...

"Kulağa hoş geliyor" dediğimde arsızca sırıttığına emindim.

"Hemen deneyebiliriz"

"Genellikle deneyelim dediğimizde sonu iyi bitmiyor şeytan" dedim dünkü kareler gözümün önüne gelirken.

"Bitmesin..." tam cevap verecektim ki boğaz temizleme sesiyle başımı kaldırıp arkadaşlarıma baktım.

"Neredeydin?" Diye sordu Bulut. Omuz silkip koltuğa oturdum. Hera sonunda formayı üzerine giydirmişti. Bu durumdan memnun gibi gözükmüyordu ama kabul etmek gerekirse forma onu şirin göstermişti.

"Biraz gezdim" dedim. Lena sorununu halletmem gereksede bununla uğraşacak zamanım olduğunu sanmıyordum. Üstelik Şeytan hatırlamaya başlamışken tek odaklanmam gereken o'ydu.

"Dolunay fazla göze batmamamız gerekiyor. Kralın dikkatini çekmemeliyiz" dedi Batu. Bunu sokağın ortasında kulaklarını tutup yere çöken bir koruyucuya söylemesi ne kadar mantıklıydı?

"Biliyorum, ama o kaçık kralın fazla umrumda olduğu söylenemez" dedim. Duvar kenarında oturup sohbeti sessizce dinleyen Yiğit konuştu, Berk ise gözlerini devirdi.

"Bence kralı Ateş'e geri vermek için geç değil"

"Saçmalama" dedi Hera. "Biz bir iyilik yaptık, karşılığı buysa Driad krallığından bir daha yardım istemesinler çünkü etmeyeceğiz" Bana kısa bir bakış attı. "Savaş dışında..."

"O artık Driad kralı, benimle birlikte ülkeyi yönetecek" dedim. "Sanırım bu krallığa ne yapacağına o karar verse iyi olur" derin bir nefes aldım. "Yani ister yardım eder, isterse etmez."

"Ateş saldırıya geçtiğinde bizden yardım isteyecekleri kesin" dedi Batu. Ela titrek bir nefes aldı, mutfağın kapısına yaslanmış olan Eren ise bakışlarını Batu'ya çevirdi. "İşte o zaman kral pişman olacak"

"Yanlış kararlar veriyor" dedi Yiğit. "Ülkesinin bu durumda olmasına sinirli ve sinirini bizden çıkarıyor" homurdanarak önüne döndü. "Bu hiç hoş değil"

"Senin yaptığında hoş değildi" dedi Bulut araya girerek.

Yiğit arkasına yaslanıp omuz silkti. "Umrumda değil, Ateş'e de ihanet ettim. Beni bulduğu yerde kuzenim demeden öldürecektir"

"Buna izin vermem" dediğimde herkes bana döndü.

"Bir haini neden koruduğunu anlamıyorum" Diye mırıldandı Bulut. "Hata yapıyor olabilirsin Dolunay"

"Eğer hata yapıyorsam Bulut, Ateş'in anlaşmasını kabul eder ve sizi rahat bırakmasını sağlarım" dedim umursamaz bir sesle. "Fazla endişelenecek bir şey yok"

Eren ve Ela anlamadıkları için kaşlarını çatarken, Yiğit konuştu. "Şu anlaşmanın ne olduğunu bizede söyleyecek misiniz?"

"Hayır" demem üzerine uzun bir sessizlik oldu. Hera Bulut'a kızarken Batu başını iki yana sallayıp bana döndü.

"Bunu yapmayacaksın" dedi. "Seninle anlaştığımızı sanıyordum"

Omuz silktim. "Yapmam gerekirse yaparım Batu, buna karışamazsınız"

"Evet, biz karışamayız" dedi Hera. "Ama Savaş karışır"

"Ona söylemeyeceksiniz" dedim ciddi bir sesle. "Zaten zor hatırlıyor, aklını daha fazla karıştırmayın"

"Kraliçemizin göz göre göre ölüme gitmesine izin vermeyeceğiz" dedi Berk Ela, Yiğit ve Eren'in şaşkın bakışları arasından. "Üzgünüm ama bu olay artık sadece seni değil bizide ilgilendiriyor"

Gözlerimi devirip derin bir nefes aldım. "Tamam, ama Savaş'a söylemek yok" başlarını salladıklarında Eren araya girdi.

"Ölüm derken?" Hiçbirimiz cevap vermeyince bıkkınlıkla iç çekti. "Pekala, sizi söyleyin diye zorlamayacağım ama zamanı gelince söyleyeceksiniz" onayladığımda Yiğit'in kısık gözlerinden bakışlarımı kaçırmaya çalışıyordum. Durumdan memnun olduğu söylenemezdi.

"Yarın saat yedide akademide dersler başlıyor" dedi Ela sessizlikten faydalanarak. Birazda etraftaki gergin havayı dağıtmaya çalışıyor gibi gözüküyordu. "Erken gitseniz iyi olur"

"Ders mi işleyeceğiz şimdi?" Bulut konuştuğunda Ela başını salladı. "Dersten kaçsam ne olur?"

"Kaçamazsın" dedi Eren. "Orası çok sıkı korunuyor. Disiplinli bir yer, şeytanlar bazen sorun çıkartabiliyor"

Ben, Yiğit, Hera, Bulut, Berk ve Batu... sanırım hepimiz ders işlemek zorunda kalmıştık.

"Ne kadar kötü olabilir ki?" Dedi Bulut yutkunarak. Sözlerinden sonra ise sessizleşmiş, bütün günü kulübede ne yapacağımızı konuşarak geçirmiştik.

Herkes uyuduğu zaman kulübeden yavaşça çıkıp beni dışarıda bekleyen Ela'ya döndüm. Bu gecede şeytanın yanına gitmeme yardım edecekti. Ona ne kadar teşekkür etsem azdı.

Aslında sabahtan beri beni endişelendiren bir şey vardı. Lena... geri gelmemişti.

Ama şeytanın yanına giderken bunu düşünemezdim. Düşüncelerimi okuyabilirdi. Bu konuyla sonra ilgilenmem gerekiyordu.

Karanlık odanın içinde belirdiğimde şeytanın beni farketmesi saniyelerini aldı. Hissetmiş gibi başını yastıktan kaldırıp olduğum tarafa baktı.

"Artık planımı hayata geçirmem için bir engel kalmadı" dedi sırıtarak. Yatağa bağlamaktan söz ediyordu...

"Çok komik" dedim ve gülümseyerek yanına yaklaştım.

"Ciddiyim melekcik, gitmemen için bu gerekiyorsa yaparım" Dudaklarımı büzerek yatağın üzerinde uzanan Mavi'yi kenara çektim ve yorganın altına girip şeytana yaklaştım. Siyah kanadını açıp ellerini belime dolayarak beni kendine çekti. Kanadını da üzerime örttüğünde gözlerimi kapattım.

Saçlarımı okşamaya başlayınca mayışmıştım. "Ela'nın başını yakarız" dediğimde güldü ve burnunu saçlarıma yaslayıp derin nefes aldı.

"Bence bizi affedebilir" dedi elini yanağımda gezdirerek. "Seni sevdiğim için beni suçlayamaz değil mi?"

Başımı kaldırıp dudaklarımı dudaklarına bastırdığımda gecikmeden karşılık verdi. Nazik ve yumuşak öpüşü iç çekmeme neden olmuştu. Bir şey sormak için geri çekildiğimde sorarcasına baktı. "Annen geldi mi?" Başını iki yana sallayıp baş parmağını alt dudağımın çizgisinde gezdirdi.

"Sadece Mira ve birkaç hizmetli. Onlarda yemek getirmek için" alay ediyormuş gibi güldü. "Sanki köpek besliyorlar"

"Az kaldı" dedim gözlerine bakarak. "Krallığımızdaki odamız kesinlikle daha ferah ve büyük" Gülümsedi. "Orası çok güzel"

"Nasipte Driad kralı olmakta varmış" dediğinde gözlerimi irileştirerek yüzüne baktım. Bunu daha öncede söylemişti...

Dün bütün gece ona anlatmıştım. Krallığımızı, driadları, Buraya nasıl geldiğimizi, yüzükleri alışımızı ve Ateş'i. Sanırım bu yüzden az çok hatırlıyordu.

Başımı tekrar şeytanın göğsüne yaslayıp derin bir nefes aldım. "Bunları yaşadığın için özür dilerim" Diye mırıldanmamla kaşlarını çattı.

"Hayır, özür dilemeyeceksin" dedi. "Sen yeterki ağlama. Ben bunları yaşayacağımı bilsem bile yine aynı şeyi yapardım. Ama sen ağlayınca kaybettiğimi hissediyorum"

"Hissetme" Dedim uykulu bir sesle. "Kaybetmeyeceğiz şeytan. Hem iyilerin kaybettiği nerede görülmüş?"

Gülerek başını salladı ve o da gözlerini kapattı. "O Ateş piçine hiç yenilesim yok."

"Benimde..."

🍃

Uyandığım zaman şeytanın kokusunu almamla ona daha çok sinmiştim. Ama sonra gözüme gelen güneş ve yüzümde hissettiğim nefes alış sesiyle gözlerimi aralamak zorunda kalmıştım. Mavi'nin burnunu dibimde görmemle gözlerimi devirerek onu kanadımla ittirdim.

"Sanada günaydın Mavi" Diye mırıldanıp her sabah yaptığı gibi ulumasını dinledim. Sesi şeytanıda uyandırmıştı.

"Bu kurt neden her sabah böyle?" Diye homurdandı. Mavi üzerine atladığında ise susmak zorunda kaldı. Onu eliyle kenara ittirdiğinde büyük cüsseli kurt yataktan düşmüştü.

Gülerek yataktan kalkacağım sırada şeytan beni bileğimden yakaladı ve doğrularak altına doğru çekti. Üzerime çıktığında dudaklarımı büzdüm. "Gitmem gerekiyor şeytan"

"Şu yatağa bağlama işini bir daha mı düşünsem?" Diye mırıldandı kendi kendine.

Derin bir nefes aldım. "Zaten akademinin başlamasına birkaç saat var. Yanına geleceğim" Omuz silktiğinde gözlerimi devirdim. Gitmek için onu göğsünden ittirecektim ki bütün ağırlığını üzerime verip hareket etmemi engelledi.

"Benimle tartışmaya girme, kaybeden sen olursun melekcik" dedi yüzünde büyük bir sırıtmayla.

"Üzerimden kalkar mısın?" Dedim şirin bir şekilde. Cıklayıp başını bana doğru eğdi. Aklıma gelen fikirle sırıtıp kasıklarına dizimi geçirmek için ayağımı kaldırdım ama ne yapacağımı anladığında beni engelledi.

"Yemezler" dedi ve sırıttı. "Bebek nasıl yapacağız sonra?"

Planımın sonucuna ulaştığımda zaferle güldüm. Amacım buydu... anılarımızda kullandığı sözleri sürekli söylüyordu. Bu bir işaretti.

Gözlerinin içine bakarken göz bebeklerinin büyüdüğüne şahit oldum. Kaşlarını çatıp başını salladı. Hatırlıyordu... o an gözlerinin önüne gelmişti. Üzerimden kalkmadan ağırlığını vermeyi bıraktı ve bakışlarını duvara sabitledi.

"Ben..." dedi gözlerini duvardan ayırmadan. Araya girip sözlerini tamamladım.

"O anıyı hatırladın değil mi?" Gülümsedim. "Güzel bir andı" yavaşça iç çektim ve yanağına küçük bir öpücük kondurdum. "O gün söyleyemesem de şimdi söyleyebilirim" kaşlarını çatarak bana döndü. "Sen iste, futbol takımı bile kurarız şeytan"

Afallayarak yüzüme baktı, sonradan ne dediğimi anlamış olacak ki kendini toparlayıp sırıttı. "Bu sözünü bir yere yazmam gerek" dedi dudaklarını büzerek.

Göz kırparak onu üzerimden ittim ve yataktan kalktım. "Bir saat içinde sınıfta" buluşacağımız yeri söylediğimde başını sallayarak beni onayladı...

Bu sözlerimin ardından Ela beni kulübeye geri götürmüş, bütün hazırlıkları yapmıştık. Şimdi ise yüksek bir bina olan akademinin beyaz duvarlarıyla bakışıyorduk. Bulut yutkunarak başını kaldırdı ve kullanacağımız merdivenlere baktı. Kayıt yaptırmış, görevlilerden sınıf yerlerini öğrenmiştik. Derslerle ilgilenmediğimiz için malzeme falan almamıştık.

Şimdi ise hepimiz endişeyle merdivenleri izliyorduk. Melek ve şeytanların kanatları olduğu için bina yüksekti, merdivenler ise fazlaydı. Kimse kullanmadığından dolayı da ıssız...

"Bu merdivenleri her gün çıkacak mıyız?" Diye sordu Bulut endişeyle bana dönerek. "Dolunay, bizi taşıyamaz mısın?" 

Kaşlarımı kaldırdım. "Bulut oradan bakınca asansöre mi benziyorum?" Dedim homurdanarak. "Ayrıca bende uçamıyorum, sizinle merdivenleri kullanacağım"

"Sen şimdi bize on dokuz kat merdiven çıkacağımızı mı söylüyorsun?" Diye sordu Yiğit. Sonra ise başını iki yana sallayıp okulun çıkış kapısına yöneldi. "Ben yokum. Bu plan burada biter"

Batu onu yakasından tutup geri çevirdiğinde gözlerimi devirdim. Tam konuşacaktım ki gözüm bir yere takıldı. Şeytan... gelmişti. Garip olan bu değildi, yanında dört tane muhafız olmasıydı.

Nefesimi sinirle dışarı bırakıp Berk'i dürttüm. O da başını çevirip şeytana baktığında diğerleri de dikkatini oraya verdi.

"Bu kral gerçektende kaçık" dedi Hera gözlerini kısarak. "Ne istiyor Savaş'tan?"

Sakin olmaya çalışarak zihnimden şeytana seslendim.

"Neden yanında dört tane muhafız olduğunu sorabilir miyim?"

"Babamları ikna etmeye çalıştım, ama sonuç bu" dedi bakışlarını bana döndürerek. Uzaktaydı ama onu görebiliyordum. "Sanırım liseli ergenler gibi buluşmak için tuvalete gitmemiz gerekecek"

"Ciddi misin?" Diye sordum sakince. "O muhafızları öldürmemem için bana tek bir neden ver"

"Bir daha asla buluşamamak istiyorsan buyur sevgilim" dedi dikkat çekmemek için sırıtmamaya çalışırken. "İzlemekten zevk alırım"

"Bugün bol bol lavaboya gitmek için izin almamız gerekecek" dedim arkadaşlarıma hitaben bakışlarımı şeytandan ayırmadan. "Ya da ben o muhafızları öldüreceğim. Hangisi olsun?"

"Öldür gitsin" dedi Bulut, diğerleride onaylar mırıltılar çıkardılar.

Sinirle inleyip hızla merdivenlere yöneldim. "Beni cinayete teşvik ediyorsunuz!" Dedim merdivenleri çıkmaya başlayarak. Homurdanarak arkamdan geliyorlardı.

"Ben olsam bende öldürürdüm" dedi Yiğit.

"Cesetlerini bile bulamazlardı" Diye araya girdi Bulut.

"Onların suçu yok, sadece görevlerini yapıyorlar" dedi Hera. Sanırım en aklı başındamız o'ydu. 

Son kata geldiğimizde hepimiz bitmiştik. Bulut alt sınıflarda olduğu için erken ayrılmıştı bizden ama bir ders saatini kaçırmıştık bile. Dersin bitmesine on dakika falan vardı ve biz ölmüştük. Son merdivenide sürünerek çıkarken gözlerimi kapattım.

"Biraz insan teknolojilerini kullansalar ölürler mi?" Dedim.

"Şey..." Berk konuştuğunda Yiğit sinirle ona döndü. Bize sinirliydi bu kadar merdivene onu çıkarttığımız için ama umrumda değildi. Berk endişeyle bana bakarak sınıfların yanındaki kırmızı ışık yanan bir kapıyı işaret etti.

Bu... asansördü!

"Sikerler böyle işi!" Hayır, bu sefer Yiğit'e küfür etme demeyecektim çünkü benimde ağzımdan hiç hoş olmayan bir küfür kaçmıştı.

"Biriniz bile şu kırmızı ışık yanan kapıyı görmedi mi? Hepimiz mi körüz?!" Dedi Batu sinirle.

"Abi ben gördümde emin olamadım" dedi Berk dudaklarını dişleyerek. "Üzerinde sayılar belirince farkettim"

"Tamam, çok oyalandık sınıfı bulalım" dedi Hera önden ilerleyerek. Onun bu olumlu bakış açısından istiyordum. Ağrıyan bacaklarım eşliğinde hepimiz Hera'nın elinde tuttuğu kağıdın üzerinde yazılı olan numaraya baktık. 1881...

Sonrada başımızı kaldırıp numaranın yazılı olduğu kapıda bakışlarımızı gezdirdik. "Burası mı?" Diye sordu Batu. Bütün dersliklerin kapıları kapalıydı. Ela bilerek bizi şeytanın olduğu sınıfa aldırmıştı.

"Kapıyı kim çalmak ister?" Diye sordu Berk.

Yiğit umutsuz vakaymışız gibi başını iki yana salladı çaresizce. "Gerçekten liseli ergenler gibi davranıyoruz" dedi ve kapıyı çalmadan içeri daldı.

Yemin ediyorum salaktı bu çocuk...

Kapının açılması ve Yiğit'in içeri dalmasıyla elli kişilik amfide bütün bakışlar bize döndü. Melek ve şeytanlar karışıktı. Hepsi kaşlarını çatarak bize bakarken yutkundum. Keşke yer yarılsada içine girseydim.

Hera kulağıma eğilerek fısıldadı. "Dolunay sen kraliçesin" dedi hatırlatır gibi. Doğruydu... Bir kraliçeydim ve sınıfa girmekten mi utanıyordum?

Bakışlarım gülmemek için dudaklarını birbirine sıkıca bastıran şeytanı bulduğunda gözlerimi kıstım. En arkada muhafızlarla birlikteydi. Boğazımı temizleyip sorarcasına ve azıcıkta kızgınlıkla bize bakan, büyük tahtanın önündeki profesöre döndüm.

"Girebilir miyiz?" Diye sordum nazikçe. Kaşlarını çattı.

"Siz kimsiniz?" Yiğit yavaşça yanıma yaklaştı.

"Öğrenciler?" Dedi sorarcasına. "Başka bir şeye mi benziyoruz?"

"Siz melek ya da şeytan değilsiniz" dedi profesör gözlerini kısarak. Boğazımı temizleyip beyaz ve sargılı kanatlarımı açıp kapadım. "Senin dışında" dedi çemkirerek. Bu kadın deli miydi? "Gerçi senden de şeytan kokusu geliyor" 

"Sanırız ki burası halka açık bir okul" dedi Hera resmi bir sesle. "Herkes öğrenim görebilir"

Profesör birkaç dakika bizi izledi. Sonra ise başıyla amfiyi işaret etti. Hızlı adımlarla boş bir yer bulup oturduk. Ben ise şeytanın yanına ilerlemiştim. Yanlarındaki muhafızlara kısa bir bakış attım ve gülümsedim.

"Yanınıza oturabilir miyim?" Diye sordum nazikçe. Muhafızlar beni tanımıyordu anlaşılan. Yenilerdi herhalde.

Şeytan sırıtıp yanındaki muhafıza döndü. "Emir, izin verir misin?" Dedi muhafıza yana çekilmesini ima ederek.
Muhafız sorar gözlerle baksada önümden çekilmişti.

"Efendim, kral yanına kimseyi yaklaştırmayın demişti" dedi başka bir muhafız. Gözlerimi devirdim. Bu kral canımı aşırı sıkıyordu.

"Zararsız biri" dedi beni kastederek. "Bana bir şey yaparsa araya girersiniz. Hemen yanınızda zaten"

Şirince gülümsedim. "Merak etmeyin prensinizi yemeyeceğim" dedim. Şeytan zihnimden arsızca güldü.

"İstersen yiyebilirsin bana uyar"

"Sen akıllanmazsın şeytan" 

"Konu sen olduğun sürece asla akıllanmayacağım"

Yavaşça iç çekip önüme döndüm. Muhafızların bakışlarını üzerimde hissetsemde aldırmadım. Profesör koruyucular başlığını tahtaya attığında gözlerimi devirdim. Her şeyi biliyordum haklarındaki... tamam bu biraz saçma olmuştu. Kendi hakkımda ki her şeyi biliyordum.

Biz derse geç girdiğimiz için teneffüs hemen olmuştu. Muhafızlar yanımızdayken şeytana hiçbir temasta bulunamazdım. İşte bu en kötü yanıydı.

Birkaç ders daha sınıf değiştirerek ve temassız geçmişti. Çok fazla dikkat çekmemek için şeytanla konuşamıyordum bile. Arkadaşlarım ben nereye gidersem oraya geliyorlardı ve bu muhafızların gözünden kaçmamıştı. Bize öldürecek gibi bakıyorlardı.

Neredeyse son derse kadar bir şey yapamamıştık. Aklıma fikir gelmiyordu. Tuvalette nereye kadardı... muhafızları hesaba katmamıştım ben.

"Savaş... Bir yolunu bul yoksa gerçekten muhafızları öldüreceğim" dediğimde şeytan sıkıntıyla iç çekti.

"Bir fikrim var... onları birkaç saatliğine uyutabiliriz" rahat bir nefes aldım sınıfta ki profesörü dinliyormuş gibi yaparken.

"Ben tuvalet için izin alacağım, sende bir yolunu bulup gel"  Beni onayladığında ayağa kalkıp izin alarak sınıftan çıktım.
Normal üniversitelerde izin almama gerek olmazdı ama Melek ve şeytanların ne yapacağı belli olmuyordu.

Hızlı adımlarla lavaboya ilerlerken gözüm aralık bir sınıf kapısına takıldı. İçerisi sessizdi. Sanırım boş bir sınıftı. Koridoru kontrol ederek çatık kaşlarımla orayı izledim. Yerde ki kırmızı lekeleri görmemle ise kaşlarım dahada çatıldı. Kan... Kan kokusu alıyordum.

Korkudan hızlı atan kalbimle kapının kulpunu tutup kendime doğru çektim. Gördüğüm görüntü, aylarca rüyalarıma girecek ve uyuyamamı sağlayacak bir görüntüydü. Belkide hayatım boyunca unutamayacağım bir görüntü.

Yerde kendi kanıyla birlikte boydan boya yatan bir melek görmemle nefes alamadım. İlk ne olduğunu algılayamasamda, sonra bakışlarım kanlı duvara dönmüştü. Meleğin kanıyla bir işaret çizilmişti beyaz duvara.

Benim izim.

Omzumdaki izimi kanla duvara çizmişlerdi. Gözleri açık ama ölmüş olan melekten ne kadar istesemde bakışlarımı ayıramıyordum. Hayal görüp görmediğimden bile emin değildim. Midem... midem bulanıyordu. Çok fazla kan vardı.

Dizlerimin üzerine çöktüm, gözlerimi benim yaşlarımda ki kızın gözlerinden ayırmadan. Ölmüştü... Onu kurtaramamıştım. Buraya ne güzel hayallerle gelmişti oysa ki. Şimdi ise benim yüzümden burada değildi. Ailesi vardı belkide...

Ellerim ve dizlerim kana boyanırken yerde yatan meleğe daha çok yaklaştım. Yüzünü ellerimin arasına alıp göz yaşlarım yüzünden bulanık bakış açımla konuştum. "Uyan, lütfen" dedim uyanmayacağını bildiğim halde. Nabzı atmıyordu artık.

Kim böyle cani olabilirdi?

Ağlamam şiddetlenirken belki katil buradadır ve beni duyuyordur diye bağırarak konuştum. "Beni öldür! Benimle derdin varsa beni öldür! Masumları değil"

Sesim kısılırken gözlerimi beyaz duvara sabitledim. "Ateş! Eğer bunu sen yaptıysan seni gebertirim!" Dedim hıçkırıklarım arasından. "Duydun mu beni! Ölmek için yalvarırsın!"

Perdenin yanındaki hareketlenen karartıya hızla bakışlarımı çevirdim ama gitmişti. Şeytan nerede kalmıştı? Bu haldeyken hiçbir şey yapamazdım. Benden bileceklerdi. Her şey kötüyken dahada kötü olacaktı.

"Savaş!" Dedim titrek sesimle. "Yardım et lütfen..." 

Arkamda şeytanın varlığını hissettiğimde başımı ona çevirdim. Kapının önünde durmuş, gözleri korkuyla irileşmişti. Bana bakmadan yerdeki meleğe ve duvarda ki ize bakıyordu. "Dolunay..."

"Ben yapmadım!" Dedim titreyen sesimle. "Yemin ederim ben yapmadım! Geldiğimde ölmüştü"

Afallamayı bırakıp hızla yanıma geldi ve beni kızdan uzaklaştırdı. Başımı iki yana salladım. "Ben yapmadım" dedim tekrar tekrar. Kızın yaşayıp yaşamadığını kontrol etti, öldüğünü anladığında ise gözlerini sıkıca kapadı.

"Biliyorum, biliyorum sen yapmadın" dedi titrek bir sesle ve kızın gözlerini kapattı. "Ama bir şeyler yapmazsak senden bilecekler"

"Ben yapmadım!" Dizlerimi kendime çekip tekrarladım. Korkuyordum... Ben ilk defa bu kadar çaresiz hissediyordum.

Şeytan yanıma gelip yüzümü kanlı avuçlarının arasına aldı ve gözlerine bakmamı sağladı. "Şşş, sana inanıyorum" dedi yumuşak bir ses tonuyla. "Yanındayım, bir şey olmayacak"

Teneffüs zilini duyduğumuzda korkuyla şeytana baktım. "Savaş..." Yerinden hışımla kalkıp kapıya ilerledi. Sınıfın kapısını sertçe kapatıp kilitlediğinde yutkundum.

"Benden bilecekler..." Hayır anlamında başını sallayıp bakışlarını kanla izimin çizilmiş olduğu duvara çevirdi. İkimizin izi...

"Leo!" Şeytanın Narisine seslenmesiyle dudaklarımı birbirine bastırdım. Bende Nova'yı çağırdığımda iki peride yanımızda belirdikleri anda afallamışlardı.

"Ne oldu burada!" Diye bağırdı Nova endişeyle.

"Ne yaptınız siz?" Dedi Leo melekte gözlerini gezdirirken.

"Sessiz olun" dedi şeytan sinirle. Kanlı elleriyle saçlarını karıştırıp kızı işaret etti. "Burayı temizlemeniz gerekiyor"

"Hayır efendim bunu yapamayız" dediğinde Nova, Şeytan başını salladı.

"Yapacaksınız" dedi keskin bir ses tonuyla. "Yapmak zorundasınız"

Midemin bulandığını hissettiğimde derin bir nefes alarak duvara yaslandım. Şeytanın bakışları bana döndü. Sonra ise yerde cansız bir şekilde uzanan kıza.

Kilitlediğimiz sınıfın kapısı biri tarafından açılmaya çalışıldığında korkuyla şeytana döndüm. O ise Nova'ya baktı. "Acele edin"

Nova bana çaresizce baktığında duvarda çizili olan izimi görmüş olduğunu anladım. Ellerini kaldırıp ilk duvardaki kanı, sonra ise yerdekileri temizledi. Leo ise üzerimizdeki kanı tek bir el hareketiyle yok etmişti. Sona kızın cesedi kaldığında başımı kaldırdım. Şeytan bakışlarını kaçırırcasına benden çekti.

"Onuda" dedi düz bir ses tonuyla kızın cesedini kastederek. "Bulamasınlar"

"Ama..." Leo'nun konuşmasına izin vermeden araya girdi.

"Bu ailesi için daha iyi olacaktır" dediğinde Leo şeytanın isteğini gerçekleştirdi. Kızın cesedide ortadan kaybolduğunda sessizce ağlamaya devam ettim.

"Efendim, burada mısınız?" Muhafızların sesini duymamla şeytanın beni yavaşça kucağına alması bir olmuştu. Başımı göğsüne yasladım ve sakinleşmemi sağlayacak kokuyu içime çektim. Nasıl bu kadar soğukkanlı olabiliyordu? 

"Buradan gitsek iyi olacak" dedi ve pencereye yaklaştı. Nova ve Leo ortadan kaybolurken, bizde akademiden iz bırakmadan çıkmıştık.

Şeytan beni uçuruma getirmişti...

Kucağındaki bedenimle birlikte yere oturdu. Midemin bulanması geçmediği için gözlerimi açamıyordum. Burnuma hâlâ kan kokusu geliyordu. Ellerim kandan temizlensede öyle hissetmiyordum, asla gitmeyecekti.

Şeytanın ellerini saçlarımda hissettim. Sonra ise kısık sesi kulaklarıma doldu. "İyi misin?" Sorusuyla başımı olumsuzca salladım. İyi falan değildim.

"Kim yaptı bunu?" Diye sordum. "Neden masum birini öldürdü ki?"

"Ateş yapmış olabilir mi?" Derin bir nefes alıp saçlarımı okşamaya devam etti. "Bizimle derdi var ne de olsa"

Olabilirdi ama sanmıyordum...

Başka biri... benimle derdi olan biriydi. Zihnimde ki görüntüleri şeytanında görmesini sağladığımda bir süre duraksadı. "Her kim yaptıysa, hiçbir kanıt bırakmamış" dedi.

Lena sabah birinin geri döndüğünden bahsetmişti. Bunun onunla bir ilgisi olabilir miydi?

"Savaş..." Diye mırıldanıp başımı kaldırdım. "Kendimi kirli hissediyorum" dedim kısık bir sesle. "O kızı ben öldürmüş gibi hissediyorum"

"Sen öldürmedin meleğim" Titrek bir nefes alıp ellerime baktım.

"Hâlâ kan varmış gibi..." ben ellerimi incelemeye dalmışken şeytan kucağında benimle birlikte ayağa kalktı. Kaşlarımı çatıp ne yaptığını anlamaya çalıştım. Uçuruma doğru ilerlemeye başladığında yutkundum.

"Savaş?" Dedim endişeyle. "Ne yapıyorsun?" Beni umursamadan uçurumun ucunda durdu. Bedenimi yere indirip bir elini göğsüme, diğerini ise belime koyup alnını alnıma yasladı.

"Madem, böyle hissediyorsun..." dedi. "Bizde arındırıcı özelliği olan bir maddeyi kullanırız"

Su...

Derin bir nefes alıp arkamda ki denize baktım. Beni uçurumdan aşağı itecekti...

En önemlisi ise, bu anımızı hatırlıyor olmasıydı...

Gülümsedi. "Tek farkı bu sefer bana güveniyor olman" dediğinde gülümsemeye çalışsamda başarılı olduğum söylenemezdi.

"Hatırlıyorsun..." Diye mırıldandım. Başını salladı.

"Unutamadım ki..." dedi. "En başında kesikte olsa tek hatırladığım anı buydu. O yüzden sana kötü davranmadım Dolunay" baş parmağıyla yanağımı okşadı. "Anılarımız olduğunu biliyordum"

"Eh, bu da bir başarı" Gülerek beni çevirdi ve göğsüne yasladı. Bu seferde o uçurumun kenarındaydı ve sırtı denize dönüktü. Kanatlarını kapatıp kollarını belime doladı.

"Hazır mısın?" Başımı salladığımda omzuma küçük bir öpücük kondurdu. Geriye doğru yavaşça bir adım attığında, kendini uçurumdan aşağı benimle birlikte bırakmıştı.

Bugün anladığım şey ise,

Ben sevdiğim adamla ölüme bile giderdim...

🍃

Ruhlar Sarayı;

Yazardan;

Genç adam tahtında keyifli bir şekilde daha çok yayıldı. Bugün başardığı ve imkansız olan şey, keyfini bir hayli yerine getirmişti. Aylardır uğraştığı şey sonunda sonuç vermişti.

Doğa koruyucusuna aşk zayıflık demişti ama o da bu duygunun tuzağına düşmekten kendini alıkoyamıyordu. Yüzlerce yıl yaşamış olsa bile bu duyguyla nasıl başa çıkabileceğini öğrenememişti.

Büyük kapıdan içeri giren siyah saçlı ve mavi gözlü kadını arsızca süzüp sırıttı. "Hoş geldin sevgilim" dedi. Kadın elindeki kanlı hançeri yere atıp tahtta oturan Ruh koruyucusuna doğru ilerledi. Muhafızları umursamamıştı bile.

"Geri döndüğüm ilk gün benden birini öldürmemi istemen çok kırıcı sevgilim" dedi kadın dudaklarını büzerek. Genç adam onu belinden yakalayıp kucağına çektiğinde muhafızlar bakışlarını kaçırmıştı.

"Bunu senin yapmanı istedim" dedi adam sırıtarak. "Yoksa bana darıldın mı?" Kadın ona ters ters bakınca adam güldü. "Aylardır seni geri getirmek için uğraşıyorum sevgilim, bir şey istemişim çok mu?"

"Doğa koruyucusu küçük bir kız" dedi kadın sitemle. "Küçük bir kızla başa çıkamadığına inanamıyorum. Şu ana kadar halletmen gerekirdi"

"Ayıp ediyorsun ama, onu istesem öldürürdüm. Sadece biraz daha yaşayıp küçük sevgilisinin tadını çıkarmasına izin verdim"

Kadın gözlerini devirdi. "Bana pek öyle gelmedi" dedi. "Bir melek öldürmeyeli uzun zaman olmuş" Diye mırıldandığında adam keyifle arkasına yaslandı.

"Çok keyifli değil mi? Can çekişlerini izlemek"

Kadın sırıtarak adamın dudaklarına yaklaştı. "İstersen o küçük kızı bende öldürebilirim. Daha keyifli olur"

"Olmaz" dedi adam tereddüt etmeden. "O benim, Savaş'ın acı çekişini izlemeyi en çok ben hakediyorum"

"Sen bilirsin sevgilim" dedi kadın. "Ama bir sabah onu ölü bulursan sakın bana kızma, kendimi tutamayabilirim"

"Kızmam" dedi adam sırıtarak.

Artık iki tarafta eşit, bu oyunu kartlar açık oynuyorlardı...

Ya dünyaya huzuru getireceklerdi,

Ya da yer yüzündeki cehennemi...

................

Bu seferki oy ve yorum sınırı 260 🤭 biraz daha uç istersen İrem jxnzkzns

Yaparsınız siz. Satır arası yorumları ihmal etmeyelim 🥺

Bölüm hakkındaki düşünceleriniz?

Ateş'in sevgilisine sövme yeri;

Hepinizi çok seviyorum sonra görüşmek üzere 😘

Devam edecek...

Continue Reading

You'll Also Like

875K 20.1K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...
39.1K 898 24
"Oyun oynamayacaksak ne yapacağız?" "Ben seni sikeceğim o kadar. İstediğin bir sex türü varmı kedicik?"
1.1M 69.1K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
293K 25.6K 46
Astsubay Kıdemli Başcavuş Tuğra Duman, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin seçkin bir birimi olan Pençe timinin yardımcı komutanıdır. Görev, sınır ötesindeki...