KARANLIĞA SIĞINAN IŞIK (DÜZEN...

By ekinnoz

1.1K 204 149

KOYU TENLİ, AK SAÇLI BİR KIZ KENDİ LANETİ YÜZÜNDEN TÜM İNSANLIĞI TEHDİT EDİYOR! Zamanın durduğu o gece bir be... More

GENEL TANITIM
1. Bölüm: Ruhsuz Bağ Kardeşliği
2. Bölüm: Terk Edilmiş Köşk
3. Bölüm: Orman Sessiz Değildir
4. Bölüm: Aşksız Tanrılar
5. Bölüm: Zâlim ve Merhametli
6. Bölüm: Vadedilmiş Kutsal Miras
7. Bölüm: Acı ve Keder Kuyusu
8. Bölüm: Işık Saçan Kabus
9. Bölüm: Mühürlüler
10. Bölüm: Gerçekler ve Kavgalar
12. Bölüm: Geçmişin Külleri
13. Bölüm: Yedi Alâmet
14. Bölüm: Gizlenen Tutkular
15. Bölüm: Dolunay Sözleri
16. Bölüm: Sahte Lider
17. Bölüm: Bağlanan Bedenler
18. Bölüm: Ayrılan Kalpler
19. Bölüm: Dağın İçindeki Tutsak
20. Bölüm: Savaşın İlk Çığlığı
21. Bölüm: Sözler ve Yalanlar
22. Bölüm: Kahrolan Gözler

11. Bölüm: Sınırın Etrafında

31 9 5
By ekinnoz

Uzun bir sürenin ardından tekrar kavuştuk!
Bölümü umarım seversiniz, iyi okumalar.
Karanlık asla son bulmaz...

***

***

Soğuk tenime Victor'un sıcacık nefesi değince irkilip bulutlarla kaplı gökyüzüne baktım. Hava yavaştan aydınlanmaya başlayınca üstümü giyip yerden kalktım. Loxias ve Tina gelmemişti. Nerede olduklarını bilmiyordum ama gelmelerini gerekiyordu.

Etrafta derin ve keskin bir koku vardı. Kokunun kaynağını bulmak için ormanın içlerine girecektim ki Victor mırıltıyla uyandı.

"Günaydın." Dedi kısık sesle.

"Günaydın," dedim, "Victor nerede kaldılar onlar?"

Yüzünü buruşturup, "kimler?" dedi. Yüzüne hayretle bakıp, "Loxias ve Valentina tabi ki!" diye çıkıştım.

Cidden bazen hiç anlayamıyorum. Victor ile çok toksit bir bağımız vardı. Gözlerini devirdi ve çıplak bir şekilde ayağa kalktı ve rahat bir şekilde üzerini giyindi. Dikkatimi çeken şey Victor'un sırtındaki büyük geniş ve derin bir yara oldu. Sanki kırbaç vurulmuş gibiydi ama daha derin ve keskindi.

Yanına yaklaştım ve o sırtı dönükken yaraya dokundum. Birden irkildi ve hemen geri çekildi. Elim havada kalmış şekilde ona baktım. Yüzünde öfke ve acı karışımı bir ifade vardı.
"Nasıl oldu?" dedim yarayı işaret ederek.
Pantolonunu altına geçirdi ve hafif tozla kaplı gömleğini elinde aldı.

"Ufak bir yara sadece, kazayla oldu, dert etme." Dedi tok sesle.

"Ne tür bir kaza böyle derin ve garip bir yaraya yol açtı?" diye sordum.

Derin bir iç çekip "Savaş izi Yalene, sadece bu. Büyütmene gerek yok." dedi.

Öyle bir yaraya benzemiyordu. Daha çok kasıtlı yapılan bir kesikti. Nasıl olur da öyle bir kesik kazayla olur? Hiç mantıklı değil... hem de hiç!
Victor bana bakmayıp "Onları aramaya çıkmalıyız," Dedi

"Bence de, şahsen kardeşine hiç güvenmiyorum."

"Bende..." diye karşılık verdi.

Kardeşiyle arasında olan bu anlaşmazlık neydi ki? Loxias'ın ona ne yaptığını merak ediyordum çünkü Victor her onun adını duyunca dişlerini sıkıyor, gözlerini kaçırıyordu.

Victor ayağa kalkıp yürümeye başladı, peşinden gelmem için işaret verdiğinde yerimde kıpraşıp atları işaret ettim, "Atları burada mı bırakacağız?" dedim

Başını evet anlamında sallayıp
"Yol ilerledikçe yol daralıyor ağaçlar yüzünden, atlarla geçmeyiz." Dedi ağaçları göstererek.

Doğru. Ağaçlar sanki birlerine daha yakınlaşmış gibiydi, daracık kenarları kalmış, koyu gövdeleri yosun tutmuştu. O kadar ki ağaçların dalları birbirlerine âdeta bağlanmıştı.

Victor ilerlemeye başlayınca peşine takılıp takip ettim onu. Ormana uzun bir sessizlik çökmüştü. Ormanın sesi bizdik aslında, bizim yer adımımız onların sesiydi. Hayvanların sesleri, rüzgârın alıp götürdüğü yapraklar. Aslında ormanın sesi buydu. Biz ve doğaydık.

Victor etrafa dikkatle bakıp temkinli adımlar atıyordu.

Bazen neyin peşinde olduğumuzu merak ediyordum, amacımız neydi? Kanlı ay mı? Peki kanlı ay gökte belirince ne yapacaktık? Korkuyorum çünkü bu yolun sonunda birini kaybetmek en son isteyeceğim şeydi. Düşüncelerimin arasına Austin karıştı. Beni öldürmeye çalışması ve gözlerindeki hırs aklıma geldi.
Hafif bir ürpertiden sonra ayağımın üzerine çok yüklenmeden yosun tutmuş ağaçlara tutunarak ilerledim.

Victor beni durdu ve benim durmam için de elini kaldırdı. Etrafı dinliyordu, gözlerimi kısıp ona baktım ve bende sesi duymaya çalıştım.

"Ne oldu?" diye fısıldadım.

"Bir ses duyuyordum... Kardeşimin." Dedi aynı sessizlikte.

Yutkunarak ona baktım "sesler ne taraftan geliyor?" diye sordum merakla.

"Kuzeyd..." diyerek arkasına dönmüştü ki gözleri büyük bir dehşetle açıldı!

"Yalene eğil!" diye bağırdı!

Şoka girmiş şekilde eğildim, arkamdan fırlatılan hançer tamda Victor'un yanındaki ağaca isabet etti! Rüzgâr hiddetlenmeye başladı ve arkama hızla dönerken esinti saçlarımı uçurdu ve açımı odakladı.

Simsiyah yırtık giysileriyle iri bir adam karşıda öfkeyle bakıyordu.

"Austin!" diye fısıldadım dehşetle!

Yüzünde kurumuş kan lekesi vardı. Victor'un siyah gözleri sarıya dönüşmeye başladı ve bir hırlama çıkarıp üzerimden atlayıp Austin'i yere serdi!

***

On dokuz yıl önce...

Karlar kasabayı yorgan gibi kaplamıştı. Lamia o günün sabahında dışarıya alelacele çıkıp ormana doğru koşmaya başladı. Soğuğun acımasızlığı yüzünü kızartmıştı, Lamia yüzündeki gülümsemeyi bastırmaya çalışıyor minik kahkahalar atıyordu. Arkasındaki sesi duyunca daha yoğun kahkahalar attı.

Arkasından koşan kişiyi biliyordu, koşan kişi birden önünde belirdi ve Lamia sendeleyip onun üzerine düştü.

Kahkahalar eşliğinde "Kyros bazen deli olduğundan şüphe duyuyorum." Dedi.

Kyros gülümseyip sadece Lamia'nın yüzünde baktı, kız utancından gözünü kaçırıp burnunu çekti.

Kyros yine koyu tenine yakışan beyaz yünlü bir kıyafet giymişti. Lamia onun evinin nerede olduğunu bilmiyordu ama bu son bir ayda aralarında garip bir samimiyet ortaya çıkmıştı.
Lamia, Kyros'un üzerinden kalkıp üstündeki karları silkeleyip kalkması için ini uzattı ona. Kyros sırıtıp onun elini tutu ve ayağa kalkıp gerildi.

"Gitmem gerek, annem geç kalmama çok kızar." Dedi Lamia incecik sesiyle.

Kyros göğsünü şişirdi ve "Lamia," dedi size başlayarak.

Kız ona döndü "Efendim?" Dediği an Kyros kıza yakınlaştı ve soğuk dudakları birbirleriyle buluştu!

Lamia yerinde donakalmıştı resmen.
Lamia tedirgin bir şekilde geri çekildi ve Kyros'un yüzüne şaşkınlıkla bakakaldı.

"Ü-üzgünüm gitmem gerek." Diye kekeledi ve hızla oradan uzaklaştı.

Kyros "Dur!" dese de Lamia koşmaya devam etti.

Onu öpmüştü!
Bir iblis -kurt adam- onu öpmüştü!

O an aklına geldikçe kalbi çok hızlı bir şekilde atmaya başlıyordu. Evine vardığında kapının eşiğinde durup gözlerini kapattı ve soğuk parmaklarını dudaklarında gezdirdi. O an heyecanın yanında birde korku girmişti duygularının arasına.

Kafasının içinde bir savaş başladı.

Yasak!

O bir kurt! Bir iblis.

Cadılar onlarla olamaz! Temas edemez!

Kapının açılmasıyla Lamia'nın düşünceleri de kapandı. Annesi Agatha kapının önünde durmuş kızına şaşkınca bakıyordu.

"Ne işler çeviriyorsun Lamia?" diye sordu Annesi.

"Bir şey yok Mater sadece dolaşıyordum."
Annesi onu kolundan tutu ve içeriye çekti, "Fazla dışarıya çıkma! Oppidani senden şüphe duyar, sonra ateşe verirler!" dedi bir andan da dudaklarını ısırıp ellerini birbirine vuruyordu.

Lamia onu dinlemiyordu bile aklı hâlâ öpücükteydi. Annesi onun kolunu sıktığında kendine geldi ve kaşlarını çatıp ona baktı.

"Tamam Mater, bir daha olmayacak." Diye yalan söyledi.

Kyros'la görüşmeyi kesmek istemiyordu. Kasabada arkadaşı, konuştuğu biri yoktu, bu yüzden yalnız kalmak istemiyordu. Biriyle konuşmak, görüşmek onun çok hoşuna gitmişti. Kasabalılar daha çok ona şüpheyle bakardı. Özellikle Papaz William'ın gözleri onun üzerindeydi. Papaz William'ın tek bir çocuğu vardı, Lamia'dan yirmi yaş büyüktü.

"Lamia!" diye bağırdı Annesi.

Lamia olduğu yerde kıpraştı ve Annesinin yanına gitti.

"Buyur anne," dedi ona boş boş bakarak. "Portulaca ları doğra ve kazana at," dedi Annesi semizotlarını göstererek.

Lamia bir avuç semizotu alıp sıktı ve küçük bir bıçak alıp otları kesmeye başladı. Lamia otları keserken "Yemekte ne var?" diye sordu. Annesi kazanı büyük bir kaşıkla karıştırırken derin bir iç çekti,

"Çorba," dedi bıkkın bir sesle.

Lamia yüzünü ekşitti. Kışın neredeyse tamamında çorba dışında bir şey yememişlerdi. Pazar meydanına gidebilirlerdi ama hiç paraları yoktu. Dilenmek onlar için hakaret gibi bir şeydi. Çünkü Annesi Agatha bu konuda hep gururlu olmuştur.

Kazanın ateşi küçülmeye başlayınca Annesi dizlerinin üstüne çöktü ve ellerini zayıf ateşin üzerinde gezdirdi.

"Flamma!" diye fısıldadı.

Büyü etkisini gösterdi ve küllerin arasından dumanlar yükselmeye başladı. Agatha'nın kırışık yüzünde bir gülümseme belirdi ve ayağa kalkıp kızının yanına geçti.

"Noli commoveri , yarın ormana gidip tavşan bulmaya çalışacağım. Kanıyla evi mühürleriz, etiyle de ziyafet çekeriz." Dedi Lamia'nın sırtını sıvazlayarak.

Lamia acılı şekilde gülümsedi "Sorun değil Mater, buna da şükür." Dedi.

Agatha daha büyük gülümseyip kızına sarıldı. Lamia Annesinin kırışık ellerini okşayıp başını onun başına yasladı. Lamia'nın içinde yeşeren sevgi duygusu tüm bedenini sarıp sarmaladı.
Yemek vaktinde karşılıklı oturup sıcacık semizotu çorbalarını içmeye başladılar. Yeşilimsi renginin dışında içinde ot sapları yüzüyordu, buharı üstünde nefis kokuyordu. Lamia mest olmuşçasına çorbadan bir kaşık aldı, yanlışlıkla dilini yaksa da aldırış etmeyip bir kaşık daha aldı çorbadan.

"Çok güzel olmuş Mater, elline sağlık." Dedi Lamia.

Anne Agatha çoraba bir kaşık aldı şapırdatarak. İnce kasları havaya kalktı ve "Böylesini bende beklemiyorum," dedi gülerek. Çorbalarını bitirdikten sonra Lamia kirli bakır kaseleri alıp yıkamak için dışarıya çıktı. Evlerinin hemen arkasındaki çakıldan yapılma bir çeşme vardı.

Lamia çeşmenin başlığını çevirdi ve gelen soğuk suyun altına kirli kaseleri koydu. Neyse ki sular donmamıştı yok işi çok zor olacaktı. Suyun soğukluğu parmaklarını ağrıtmaya başlamıştı. Lamia kaseleri yıkarken birden arkasında birinin olduğunu hissetti! Hızla arkaya döndü ve karşısında duran Kyros'u görünce küçük dilini yutmak üzereydi. "Senin ne işin var burada?" dedi Lamia panikle etrafına bakarak.
"Benden kaçıp gittin," dedi Kyros naif ses tonuyla.

"Evet çünkü beni... öptün!" diye cevap verdi.
Kyros'un gözleri gecenin karanlığında parladı. "Nedeni sana aşık olmam Lamia." Dedi gözlerinin içine bakarak.

Lamia hıçkırımsı bir ses çıkardı ve
"Ne saçmalıyorsun?" dedi ve çeşmeyi kapatıp kaseleri aldı.
Kyros onu hafifçe kolundan tutup kendine çekti.

"Saçmaladığım falan yok, ayrıca aşık olmak saçmalık ise yeryüzünde saçma olmayan şey kalmazdı."

Lamia çekingen bir şekilde ona bakıp titrek bir biçimde, "Bizler aşık olamayız!" dedi.
Sözler Kyros'un canını acımıştı nedenini oda biliyordu, atalarının eski inançları onları engelliyordu.

Kyros'un yüzü değişti, "O zaman kaçalım!" deyiverdi bir anda.

"Olmaz!" diye cevap verdi hızla.

"Neden?" dedi Kyros.

Nedeni çok basitti, Lamia annesini burada bir başına bırakamazdı. Tek ailesi o!

"Olmaz dedim işte!" dedi Lamia sinirlenmeye başlamıştı.

Lamia kolunu çekti ve daha ilerleyemeden Kyros önüne geçti. "Lamia seni seviyorum!" dedi ellerini tutarak.

"Kyros! İmkansız olan bir şeyi sevemezsin!"

"İmkânsız diye bir şey yok! Sadece zorluk var." Dedi Kyros ses tonunu bastırarak.

Cadılar onlarla olamaz, diye geçirdi içinden Lamia.

Ama yapamıyordu, duyguları korkularından daha yoğundu. Lamia ellindeki kaseleri karın üzerine attı ve Kyros'un çenesine dokunup onu kendine çekti ve titrek dudakları hasretle buluştu. Kyros Lamia'nın belinden tutu ve kendine daha çok çekti. Dudakları, sıcak nefesleri birbirleriyle oluyordu. Arkaya ilerlediklerinde Lamia'nın sırtı çeşmenin duvarına çarptı. Kyros üzerindeki yünlü kürkü yere attı ve Lamia'nın yüzünü avcunun içine aldı.

"Bizi hiçbir şey ayıramaz Lamia, hiçbir şey!" dedi Kyros.

"Te amo." Diye fısıldadı Lamia kırmızılaşmış dudaklarını ısırarak.

Kyros gülümsedi,
"Te quoque amo ." diye fısıldadı melodik bir şekilde.

Dudakları tekrar kavuştu ve soğuğa aldırış etmeyip karın üzerine uzandılar.

***

Austin, Victor'u tek hamlede üzerinden savurdu, Victor'un sırtı bir ağacın gövdesine çarptı ve ağacın gövdesinde bir yarık açıldı. Telaşla onun yanına koştum ki Victor ellini kalırdı ve durmamı işaret etti.

Ağacın gövdesinden yardım olarak ayağa kalktı, yüzünü buruşturarak kambur bir şekilde durdu ve burnundan nefes vererek Austin'e öfkeyle baktı. Austin hırçın bir şekilde koşmaya başladı, Victor manevra yaparak ağaçlardan birine zıpladı ve güç olarak gökyüzüne itti kendini. Gözlerimi kısıp ona baktım ellerini yumruk yapmış şekilde Austin'e zıpladı, Austin yediği darbeye rağmen ayakta durmayı başardı ve Victor ikinci vuruşu yapacakken Victor'un yumruğunu havada tutu ve kolunu büktü.

"Kes şunu!" diye bağırdım ve yanına gidecekken Victor gözlerini kocaman açıp uyarı verdi.

"Hayır Yalen karışma sen!" diye zar zor konuştu Victor.

Austin kolunu daha çok sıktı ve "O kadarda
güçlü değilsin cici köpek!"

Oh işte bu kötü oldu.

Victor burnundan nefes aldı ve dişlerini sıkıp Austin'in kasığına tekme attı. Austin sanki nefes alamıyormuş gibi geri çekildi ve acıyla yere çöktü.

Victor kuzgun karası saçlarını arkaya atıp, alt dudağını emdi. Koşarak onun yanına geldim ve sarıldım. Yüzünü acıyla ekşitti, sanırım sırtında büyük bir morluk oluşmuştu.

"Yalene?"

Arkamdaki sesle birlikle hızla döndüm. Loxias arkamızda durmuş sakince bizi izliyordu. Austin'i görünce gözleri büyüdü ve dudakları titredi hamle yapacaktı ki onu durdurdum.

"Dur Loxias! Buna değmez," dedim göz ucuyla Austin'e öfkeyle bakarak.

Victor'un bakışlarına yakalanınca elimi Loxias'ın göğsünden çektim. Sinirlenmişti, gözlerini kısarak bize bakıyordu. O an Victor'u tanıyamadım, görüntüsü aynıydı fakat bakışları bir celladın bakışlarından farksızdı. Benim celladım mıydı? Austin boğazını temizleyip ayağa kalkmaya çalıştı ama başarısız oldu. sanguis et os aşkına bu adam ne zaman pes edecekti?

Gözlerimi devirip Austin'e baktım. Ellerini teslim olurcasına kaldırmıştı. "Tina nerede" diye fısıldadı. Bir kısmı kaldırıp ona hayretle baktım.

"Hangi yüzle Tina'yı sorarsın!" diye tısladım.

Zar zor nefes alıp veriyordu. Kendini zorlayıp konuşmaya başladı.

"Amacım onu incitmek değil,"

"Ya... Amacın beni öldürmek değil mi?" dedim alayla.

Cevap vermedi, Victor öne atıldı ve Austin'i kolundan tutup çekti. "Tina nerede?" diye sordu Loxias'a emir verircesine.

Loxias ifadesiz bir şekilde "Beni takip edin." Dedi. Victor burun çekip yürüyemeye başladı. Çaresiz bir şekilde onları takip ettim.

Yol boyunca kimseden çıt çıkmadı, en sonunda merak edip. "Nereye gidiyoruz?" diye sordum.

"Kamp yaptığımız yerden uzakta bir kulübe bulduk, Tina ile geceyi orada geçirdik sonra ben sizi almak için geldim ama karşılaştığım manzara..." dedi ve Austin'e kısık sarı gözlerle baktı.
"Hiç hoş değildi." Diye devam etti.

Austin yere tükürdü ve Loxias'a ters bir bakış attı. Üstündeki yırtık gömlekten göğsündeki mühürler azda olsa gözüküyordu. Geçen sefer yaptıklarını düşündüm. Öyle bir gücün kaynağı neydi ki? Büyü yaptığı an vücudundaki mühürler parlamaya başlamıştı ve ağır bir büyü kullanmıştı.

"Daha çok var mı?" dedi Victor soğuk bir ses tonuyla.

"Hayır az kaldı." Dedi Loxias aynı tonla.
Birbirlerine ufak bir bakış attılar ve tekrar yola odaklanıp yürüdüler.

Victor'un yanına yaklaşıp "İyi misin?" diye sordum.

"Evet." Dedi düz bir şekilde.

Tam cevap verecekken burkulan bileğime sinsi bir ağrı girdi! Acıyla inleyip ağaca yaslanarak durdum. Victor panik bir edayla Austin'i Loxias'ın üzerine itti ve Loxias onu omzundan kavrayarak sıkıca tutu. Omzuma dokundu ve eteğimin ucunu sıyırdı. Bileğim biraz şişmişti. Victor sert parmaklarını şişen kısımda gezdirdi. Dokunduğunda ağrıyordu fakat sesimi dahi çıkarmadım.

Sonra aklıma Tina geldi, bitkisel bir merhem yapabilirdi!

"Tina halledebilir, kulübeye kadar devam edebilirim." Dedim cılız sesimle.

Bana uzunca baktı ve kollarının arasına alıp beni taşıdı! Şaşkınlıkla ona bakıp yakasını tutum. Nazikçe belimi sıktı ve yürümeye başladı, bakışlarım Loxias'a kaydı. Garip bir yüz ifadesiyle beni izliyordu. Rahatsız olmuş değildim, sadece... Biraz ürpermiştim.
"İyi misin?" diye fısıldadı Victor beyaz saçlarıma sıcak nefesini vererek.
Başımı salladım ve çekingen bir tavırla önüme döndüm. Merak ettiğim bir şey vardı, Loxias neden öyle bakmıştı? Victor benim yanımdayken hep bu şekilde bakıyor, yumruğunu sıkıyordu. Tuhaf olan şey Victor'un da aynı şeyleri yapmasıydı...
Kısa bir süre sonra Loxias'ın dediği kulübeye varmıştık. Kulübe benim evimden daha geniş ve yapılıydı. Yontulmuş ağaç gövdelerinden iki kolonu vardı, kapısı eskiydi ama sert bir görüntüsü kulübenin taştan bacasından yoğun dumanlar çıkıyordu. Bunu görünce içim ısınmıştı, nihayetinde sıcacık kapalı bir yerde olacaktık.

Kulübenin kapısı gıcırdayarak açıldı ve dağınık turuncu saçlı bir kadın dışarıya çıktı. Valentina kapı pervazına yaslandı ve bana bakıp çilli yüzünü kocaman bir gülümseme kapladı. Fakat gülümseme Tina'nın Austin'i gördüğünde solup gitti.

Yüzünü öfke kapladı ve ileri atılarak Austin'e doğru yürüdü! Karşı karşıya geldiklerinde Austin ağzını açtı fakat Tina tokat atıp susturdu onu!

Austin dişlerini sıkıp gözlerini kıstı, ama bir şey yapmadı.

"Odi te!" dedi tükürürcesine.

Austin ağzını dahi açmadan Victor ve kucağındaki bana baktı. Garip bir bakış daha, yanağı kızarmıştı, sanki Tina'nın dediği şey onu çok kırmıştı.

Senden nefret ediyorum. Bu sözler hep insanları kırar. Tina haklı olsa bile Austin'e bu sözleri söylemesi doğru değildi. Beni öldürmeye çalışmış olabilir ama her insanın içinde az da olsa iyilik vardır. Değil mi?

"Pekâlâ," dedi Loxias a'yı ağzında yuvarlayarak.
"Şirin tartışmanızı bölmek istemem ama hava soğudu ve içeri girsek iyi olur." Diye devam etti.

Victor'un iç çekişi ile saçlarım hareketlendi, Loxias'a bakıp gözlerimi devirip Victor'a baktım.

"Bence içeri girelim, kötü bir enerji hissediyorum." Dedim.

Gerçektende farklı bir havası vardı buranın. Garip bir şekilde kan kokuyordu. Kan ve aşk karışımı bir havası vardı fakat mistikti. Eski bir aşk kokuyordu, yabancı olmadığım bir aşk...
İçeriye girdiğimizde içimi bir ürperti kapladı. İçerisi benim evimden kat ve kat daha güzeldi. Büyük bir şöminesi, çam ağacından yapılmış masa ve sandalyeler. Tozlu yırtık derimsi uzun bir minder vardı. En çok dikkatimi çeken şey şöminenin yanındaki tekli uzun kitaplık oldu. Küflenmiş ve ağlarla kaplanmış bir sürü kitap vardı.

Her taraf dizilmiş yarım mumların bazıları yanıyordu. Ve Tavana asılan bir sürü bitki bezleri vardı.

Victor beni tozlu minderin üzerine yavaşça bıraktı. Loxias, Austin'i sandalyeye oturttu ve etrafına bakınmaya başladı. Sanırım bende mu bağlayacak bir şey arıyordu. Tina Loxias'a omuz attı ve öne geçip ellerini yerin üzerinde gezdirdi. Yerdeki döşemeler hafif oynadı ve aralardan ince kökler çıkmaya başladı.
Turuncumsu ışıklar dalgalanıyordu köklerin etrafında. Kökler yavaşça Austin'e bağlanmaya başladı. Austin soğukkanlılıkla Tina'yı izliyordu. Austin bağlanınca Tina ayağa kalktı ve ellerini temizledi.

"En baştan anlatın." Dedi bir anda.

"Her detayı mı?" konuşurken bana baktı Victor çapkın bir şekilde.

On dokuz yıl önce...

Kyros baltayı sertçe kavrayıp odunu ikiye yardı. Bir ev yapacaktı sevgilisi için, en çokta insanlardan uzak bir yerde kendi hallerinde yaşamak için. Havalar ısınmaya başlamıştı, fakat ormanda hâlâ soğukluk geziniyordu. Kyros'un üzeri çıplaktı, koyu yeni gözler önüne serilmiş vaziyette ter içinde odunları kırmaya devam ediyordu. Lamia etraflar da yoktu ama gelince ona böyle bir sürpriz yapmayı heyecanla bekliyordu. Rüzgârın sert estiğini fark edince yüzünde minik bir tebessüm yerleşti.

"Ne o birini mi arıyorsun?" dedi arkasındaki tanıdık ses.

Kyros yavaşça arkasına döndüğünde Lamia'nın güzel yüzünü gördü.

Elindeki baltayı oduna sapladı ve Lamia'nın yanına koştu. Lamia gece mavisi sarı işlemeli bir elbise giymişti üzerinde de yakışan lacivert bir pelerin geçirmişti.

"Sevgilim..." dedi Kyros ona sarılarak.

Geniş kolları arasında Lamia kayboluyordu resmen.

"Üzgünüm geç kaldığım için. Anneme yardım ediyordum." Diye fısıldadı Lamia Kyros'un kokusunu içine çekerek. Dağ kokusu üzerine geçmişti, tuhaf ama sakin bir kokuydu.

Ormanın kuşları etrafta uçuşuyordu, aşkları sadeydi ama yasaklara karşı gelinen bir tür aşktı. Lamia içine sinen dağ kokusunu bir kez daha içine çekip Kyros'dan ayrıldı.

"Ev bitmek üzere, birlikte burada yaşayacağız ve bir sürü çocuğumuz olacak!" dedi Kyros haykırır şekilde.

Lamia imali şekilde bakıp. "Bir sürü?" dedi.

Kyros gülümseyip, "Evet en az, dört tane," diye cevap verdi.

Lamia kaşlarını kaldırıp Kyros'a imalı bir şekilde baktı. Kyros durumu anlayınca yanına yaklaştı ve Lamia'nın soğumuş ellerini öptü.

"Zamanla," dedi Kyros naif ses tonuyla.

Lamia gülümsedi, Kyros onun yüzüne bir kez daha hayran kaldı. Beyaz küçük yüzüne, parlayan gözlerine bir kez daha hayran kaldı.

"Sen hayatımın en büyük mucizesisin sevgilim... Beni karanlıktan çıkardın, ışığım oldun."

"Ve bende sana sığındım." Dedi Lamia Kyros'un lafını tamamlayarak.

Kyros Lamia'nın titreyen dudaklarını öptüğünde Lamia karnını tutarak geri çekildi. Yüzü değişik bir renk almıştı, Kyros omzuna dokunup "iyi misin?" dedi telaşla.

Lamia tek kelime etmeden bir ağacın dibine çekildi ve kustu! "Sevgilim iyi misin?" dedi Kyros endişeli içinde.

Lamia elini kaldırdı ve yaklaşmamasını söyledi ama Kyros onu dinlemeyip yanına gitti ve omzuna dokundu.

"İyi misin?" diye tekrarladı Kyros.

Lamia başını sallayıp, "evet," dedi kısık sesle.

Ama değildi, Lamia korkuyla yumruğunu sıktı. Tuhaf bir şekilde Kyros'a baktı.

"Gitmem gerekiyor." Dedi ve hızla oradan uzaklaştı.

"Bekle!" dedi Kyros arkasından lakin Lamia durmadı.

Lamia eve varınca Annesinin şaşkın bakışlarıyla karşılaştı. Annesi elindeki sepeti yere koydu ve ona yaklaştı.

"Kızım iyi misin?" dedi Annesi Agatha.

"Etiam Mom." Diye cevap verdi Lamia bitkin bir şekilde.

Fakat Annesi bir şey olduğunu hissetti. Yanına yaklaştı ve kızının saçlarını okşadı. Lamia ağlamaya başlamıştı, güzel yüzünden aşağıya yaşlar dökülüyordu.

"Anne,"

"Söyle kızım."

"Hissettim onu,"

Annesi yüzüne anlamsızca baktı, "kimi?" dedi daha da merak ederek.

"Bebeği!"

Annesinin gözleri irileşti ve Lamia'nın kolundan tutup içeriye götürdü. Karşısına aldı ve öfkeyle Lamia'ya baktı.

"Ne demek bebeği?" dedi öfkeyle. Lamia'nın gözleri dolmuştu, biraz da korkuyordu.

"KONUŞSANA LAMİA!" diye kükredi Agatha.

"Anne..." dedi ama Agatha elinin tersiyle Lamia'ya tokat attı!

Annesi titreyen dudaklarını yaladı ve öfkeyle burnunu kaşıdı.

"Kimden?" dedi sessizce, öfkesini hâlâ belli ediyordu.

Lamia'nın korkusu daha da arttı. Nasıl söyleyecekti bir iblisten hamile kaldığını. Kesin öldürdü onu!

"Kyros'tan." dedi.

Agatha bir anda durdu. Bakışlarını kızına çevirdi. Göz bebekleri iri ve koyuydu. Kyros'un kim olduğunu sormadı ve bu Lamia'nın korkusunu artırdı.

"Kimden dedin sen?" dedi titreyen sesiyle.

Lamia'nın iki kolunu da sıkıp doğrudan ona baktı. Annesinin nefesi saçlarının arasına gezindi. Lamia korkmanın anlamsız olduğunu kendine hatırlattı ve burnunu çekip dik bir şekilde durdu.

"Kyros'tan... Sevdiğim adamdan." Dedi yürekle.

Annesi elini üzerinden çekti ve ağzını kapayarak ağlamaya başladı. Ağlamanın yanı sıra bağırıyor gibiydi. Lamia panikle Annesini yere oturttu. Agatha hâlâ ağlıyordu, göz yaşları kırışık yanağından akıp yamalı eteğinin üzerine düşüyordu.

Sessizce, "Kızım, sen ne yaptın!" dedi ve tekrar ağladı.

"Onu tanıyor musun?" dedi Lamia merakına yenik düşerek sordu annesine.

"Onu tüm cadılar, tüm kurtlar hata karşıdaki insanlar bile tanır." Dedi ürkmüş bir şekilde.

Lamia kaşlarını anlamayan bir biçimde çattı. Agatha tekrar konuştu...

"Kyros... Kurtların ikinci veliaht prensi!"

***

Victor'a gözlerimi devirerek baktım. Aptal mı bu adam?

"Anlatmanızı bekliyorum..." dedi Tina kaşlarını çatarak.

"Peki, öncellikle benle Victor siz gittikten sonra sakince uyuduk ve sabahta sizi aramaya çıkarken Austin bize saldırdı tabi Victor da ona saldırdı." Dedim tek nefesle.

Etraf sessizliğe büründü ama Victor buna hemen el attı.

"Sakince mi?" dedi tek kaşını kaldırarak.
Uyarıcı bakışlarımı görünce kıkırdayarak başka yöne döndü.

Uyarıcı bakışlarımı görünce kıkırdayarak başka yöne döndü.

Tina anlamsızca ikimize baktı, gergin bir şekilde avuç içimi kaşıdım. Austin yerinden rahatsız olmuş gibi değildi tam aksine rahat tanrılarla bizi dinliyordu.

"Neden ihanet ettin bize." Dedi Tina gözleri dolu bir şekilde.

Austin'in yüz ifadesi değişti ve önüne dışarıya bakıp bakışlarını Tina'dan uzak tutu.

"Neden diyorum!' diye bağırdı birden Tina.

Hepimiz sessizliğe büründük, sadece Tina konuşuyordu.

"Çünkü yapmak zorundayım!" diye karşılık verdi Austin birden.

Tek kaşımı kaldırıp ona baktım. Victor sinirlenmiş gibiydi ama bir hamle yapmadı.

Tina Austin'e yaklaştı, "Neden," diye tısladı.

"Hadi lekeli çabuk konuş," dedi Loxias rahat tavırlarla.

Austin sinirlenmiş gibiydi ama sesini çıkarmadı.

"Yalene bir tehdit, herkes için. Kanlı aya az vakit kaldı. Tarih tekerrür edecek! Bunu durdurmam gerekiyordu. Alâmetler kendilerini göstermeye başlamadan." Dedi soğukkanlılıkla.

"Ne alâmeti?" dedim bir anda.

Kanlı ayın bir kıyamet alâmeti olduğunu bilmiyorum ama alâmetler demek isterken ne demek istedi? Birden fazla mı vardı?
Austin bir ana bana döndü,

"Yedi alâmeti duymadın mı Yalene?" dedi ismimi çok değişik bir şekilde söyleyerek.

"Hayır,"

Şeytani bir şekilde güldü,
"Agatha'nın kitabını hiç okumadın mı?"

Anneannemin kitabını nereden biliyordu? Bu adam beni korkutacak kadar çok şey biliyordu sanırım.

Tam bir şey diyecekken Victor lafa atladı, "Neyse ne burası tehlikesi sınırın etrafındayız,"

"Yalene sınırı hissedebiliyor." dedi Loxias elini kaldırarak öne çıktı.

Bana sınırın yakınlarında saldırmadan önce beni izliyor olmalıydı. O ışıkları da görmüş demek ki. Victor kaşını kaldırarak Loxias'a bakıyordu.

"Güzel." dedi sadece.

Gece çöktüğünde Victor dışarıda nöbet tutmak için çıkmıştı. Loxias karşımda öylece durmuş bıçakla bir tahta parçasını yontuyordu. Tina yanıma oturmuştu göremesem bile ara sıra Austin'e baktığını hissediyordum.

Annemin hayatının da çok zor olduğunu düşündüm, şu kanlı ayın büyük bir felaket getireceğini biliyordum. Her şey o zaman değişecekti. Austin bir şey daha demişti, tarih tekerrür edecek demişti. Vasilios'un bana dediği şeyleri düşündüm. Aynı olay annemin başına gelmişti... Ben doğarken. Galiba Austin bundan söz etmeye çalışıyordu.  

Ölüme tek başına gitti, geri dönemedi.

Arkasında gözü yaşlı annesi ve yetim çocuğu kaldı...

Diğer bölümler için takipte kalın.♥️

Continue Reading

You'll Also Like

22.8K 2.4K 20
Vampirler ve cadılar yüzyıllardır birbirinden nefret eder ve birbirlerine yaklaşmazlardı İki kişi bu geleneği bozana kadar #Elf 1🥇2024:04:26 #Vampir...
335K 5.1K 27
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi, kapıyı açtı. Öne doğru hamle yapmak istedim, koluyla...
9.9M 501K 199
In the future, everyone who's bitten by a zombie turns into one... until Diane doesn't. Seven days later, she's facing consequences she never imagine...
43.8M 1.3M 37
"You are mine," He murmured across my skin. He inhaled my scent deeply and kissed the mark he gave me. I shuddered as he lightly nipped it. "Danny, y...