KARANLIĞA SIĞINAN IŞIK (DÜZEN...

By ekinnoz

1.1K 204 149

KOYU TENLİ, AK SAÇLI BİR KIZ KENDİ LANETİ YÜZÜNDEN TÜM İNSANLIĞI TEHDİT EDİYOR! Zamanın durduğu o gece bir be... More

GENEL TANITIM
1. Bölüm: Ruhsuz Bağ Kardeşliği
2. Bölüm: Terk Edilmiş Köşk
3. Bölüm: Orman Sessiz Değildir
5. Bölüm: Zâlim ve Merhametli
6. Bölüm: Vadedilmiş Kutsal Miras
7. Bölüm: Acı ve Keder Kuyusu
8. Bölüm: Işık Saçan Kabus
9. Bölüm: Mühürlüler
10. Bölüm: Gerçekler ve Kavgalar
11. Bölüm: Sınırın Etrafında
12. Bölüm: Geçmişin Külleri
13. Bölüm: Yedi Alâmet
14. Bölüm: Gizlenen Tutkular
15. Bölüm: Dolunay Sözleri
16. Bölüm: Sahte Lider
17. Bölüm: Bağlanan Bedenler
18. Bölüm: Ayrılan Kalpler
19. Bölüm: Dağın İçindeki Tutsak
20. Bölüm: Savaşın İlk Çığlığı
21. Bölüm: Sözler ve Yalanlar
22. Bölüm: Kahrolan Gözler

4. Bölüm: Aşksız Tanrılar

67 12 34
By ekinnoz


Yeni karakterimiz ile tanıştınız. Şimdi biraz aksiyonu yükselteceğiz.
İyi okumalar

***

1 gün öncesi.

Loxias

Loxias adımlarına dikkat ederek köprüden geçiyordu. Melesandra kasabasından karşı kasabaya gitmek için uzun bir uçurumdan sarkan halatlı köprüden ilerlerken aklına kardeşi geldi.
Sekiz yıldır Melesandra kasabasında yaşıyordu fakat kardeşinden bir haber aldığı için hemen gitmek zorunda kaldı. Kardeşi kızı bulmuştu. Kız onlar için önemli bir yere sahipti. Kurtuluş yolu olarak görüyordu.

Loxias, "Lanet olsun!" diye bağırdı.
Ayağı köprünün çivisine sıkışmıştı. Dişlerini sıktı ve ayağını hızla çekti. Neyse ki sadece ayakkabısı sıkışmıştı. Sarı terli saçlarını karıştırdı ve yola devam etti. Köprünün sonuna vardığında derin bir nefes aldı. Önündeki orman korkunç görünüyordu. Sanki cehennem ormanı gibiydi, fakat soğuk bir cehennem ormanı.

Loxias, "Eskiden yaşadığım yerde cehennem gibiydi." Diye teselli etti kendini.

Ormana girdiğinde istemsizce irkildi. Bu olağan dışı bir şeydi. Çünkü kurt adamlar genellikle soğuğu hissetmez. Bu ormanda olan en son anısı pek hoş değildi. Loxias'ın ailesi çok gaddar ve kötü bir soydu. Öyle ki Loxias büyük oğlan olduğu için kendinden nefret ediyordu. Babası tarafından bir çok kötülüğe uğramış, hata ona öldürmeyi öğretmiş. Onu bir canavar yapmak istiyordu. Loxias ailesine sırt çevirmiş ve onları terk etmişti 8 yıl önce. İki kardeşi de birbirinden beterdi. Ortanca kardeşi Victor ve küçük kız kardeşi Kinsey. Victor ve Kinsey onun üvey kardeşleriydi. Kinsey hep güç tutkunu olmuştur, Victor ise umursamaz bir adamdı. Her ne kadar onlardan uzak dursa da onları önemsiyordu. Loxias kendini kasabada bulmuştu.

Bu kasabadan hep nefret etmiştir. Ortalık sessizdi. Etrafta kimse yoktu, ama daha akşama doğruydu. Güneş henüz batmamıştı bile.
Loxias büyük bir kuleden sesler yükseldiğini duydu. Oraya doğru ilerlerken bir evin önünde asılı olan pelerini alıp üstüne attı. Kendini gizleyerek kuleye temkinli adımlarla ilerledi. Kulenin duvarlarına ikişer meşaleler asılıydı. Kasaba halkı oradaydı, hepsi meclis gibi toplanmış öndeki adamı dinliyordu. Öndeki adam orta yaşlı kel bir adamdı, üstünde soluk siyahında cüppe vardı.

Orta yaşlı adam, "Onlardan birini cehenneme gönderdik, şimdi bunca yıldır kasabamızda yaşayan o kız da öldüreceğiz!" Dedi.

Tüm kasaba halkı bağırmaya başladı.
Ellerindeki çapları havaya kaldırdılar. "Kız mı?" Dedi içinden Loxias.
Eğer kız ölürse onlar kaybederdi. İki kızdan bahsediyorlardı, "demek ki kasabada iki cadı vardı." dedi yine içinden. Öndeki bir köylü ayağa kalkarak.

"Papaz, onu bulursak hemen mi öldürelim?" dedi cani bir sesle.

"Ona dokunursan ben seni öldüreceğim!" Dedi yine içinden.

Pelerinine iyice gizlendi ve kasaba halkını takip etti. Kasabanın kadınları ve çocukları eve giderken erkekler ormana dağıldı.
Papaz denilen adam ise tepedeki bir eve doğru gidiyordu.
Loxias papazı takip etmeye başladı. Adam kızı öldürmek için elinden gelen her şeyi yapmaya hazırdı. Fakat Loxias buna izin vermezdi. Büyük bir gölün ucuna gelmişlerdi. Adam çatlamış taşlardan ilerlerken Loxias gözlerini kapattı ve o eve odaklandı, duyma konusunda oldukça gelişmişti. Ve kardeşinin ve yabancı bir kadının sesini duyar duymaz koştu.

Papaza doğru yetişti ve, "Sayın papaz, kızı ben gördüm!" dedi.

Papazın göz bebekleri irileşti sonra aniden söndü ve Loxias'ı incelemeye başladı.

"Sen bu kasabada yenisin galiba, daha önce seni hiç görmedim." Sonra papazın bakışları Loxias'ın saçlarına döndü.

"Bu kasabada hiç sarışın yoktur." Dedi tek kaşını kaldırarak.

Loxias yutkundu, umuyordu ki karanlıkta gözleri gözükmüyordur. Hızlı düşündü ve çok geçmeden cevap verdi;

"Efendim ben Melesandra kasabasında yaşıyordum kasabaya sadece ticaret için geldim. Ve aradığınız kızı orada gördüm yani Melesandra'de." Dedi.

Ciddi görünmeye çalışıyordu.
Papaz biraz daha baktı ona ve yüzünde ufak bir tebessüm ile Loxias'ın omzuna vurdu.

"Söylediğin iyi oldu, artık bizim sorunumuz değil. Bu kasabadan uzak cehenneme yakın olsun." Dedi ve arkasına dönüp gitti.

"Lanet karı!" dediğini duyar gibiydi. Loxias rahat bir nefes aldı ve o eve baktı. Kardeşi ile kız oradaydı. Papaz kasaba halkına haber verdi. Tüm köylüler evlerine gittikten sonra Loxias eve doğru yürüdü. Evin penceresinden baktığında sadece karanlığın olduğunu fark etti. Gözlerini yumdu ve gözlerini açtı. Loxias'ın gözleri altın gibi parıldıyor. Sarı iri parlak gözlerle içeriye baktığında kardeşi ve turuncu saçlı bir kızın konuştuğunu gördü. Kulaklarını iyi açtı.

"Ona ne oldu öyle?" dedi kardeşi.

"Bilmiyorum ama sanırım somut güçler olabilir fakat Yalene'nin o güçlere sahip olmadığına yemin edebilirim. Anlık bir patlama olabilir." Dedi turuncu saçlı kız.

"Ne gücü?" diye fısıldadı Loxias.
Daha sonra kardeşi ve o kız uyumak için ayrıldı. Loxias ise yakınlardaki bir ağaca tırmandı ve uyumaya çalıştı.

Loxias irkilerek uyandı. Sabahın erken saatlerinde evden sesler yükselmeye başladı. Orman daha çok soğumuştu, soğukluk sanki cam kırıkları gibi Loxias'ın tenine değiyordu. Fakat eğer şimdi eve yaklaşırsa hemen fark edilir. Biraz beklemeye karar verip tedirgin bir şekilde ağaçta oturup bekledi. Bir kaç saat sonra kapının açıldığını duydu. Dikkatini verip oraya baktı. Kardeşi ile konuşan turuncu saçlı o kız dışarıya çıkmıştı. Hamle yapması gerektiğini biliyordu. Bu iş çok uzanmıştı çünkü. Ağaçlarından tek tek zıplayarak kızı takip etti. Daha sonra kızın doruğuna fark etti ve kız tamda Loxias'ın olduğu tarafa baktı. Kız ve Loxias bakıştılar. Kız, dişlerini sıkıp ellerini birbirine kenetledi ve bir şeyler gevelediği an Loxias'ın durduğu ağaç yerinden çıktı ve yere düştü! Acıyla ağacına düşen ağacın gövdesine kaldırıp attı. Kız hâlâ ona bakıp tetikte bekliyordu.

"o aptal kokunu fark etmedim mi sanıyorsun mankafa!" diye tısladı kız.

Loxias acıyla güldü, dillini dişlerinim üzerinden geçiştirdi ve...

"Her kadın benim kokumdan etkilenir bebeğim." Dedi ve göz kırptı.

Kız yüzünü ekşitti.

"Şu anda seni öldürebilirim!" dedi kız.
Loxias yine güldü.

"Evet... Belki." Dedi ve kız daha hamle yapamadan üstüne atladı.

Kızın ellerini tutup sıkmaya başladı. Kız çırpınıyordu ama bu Loxias'ın umurunda bile değildi. Daha sonra Loxias kızın saçını kavradı ve havaya kaldırdı. Kız bağırmaya başladı söylediği tek şey.

"Yalene!" oldu.

Nihayetinde Loxias o kızın ismini de öğrenmişti.
Yalene.
Hemen yanında duran taşı aldı ve kızın hemen başının arkasına vurdu! Kızın gözleri kaydı ve bayıldı. Kızı olduğu yere bıraktı ve o köşke doğru koştu. Sarı saçları rüzgârda oynuyordu, soğuktan dolayı gözlerinden gereksiz yaşlar akmaya başladı. Daha hızlı koştu ve köşkün kapısını yavaşça açtı. İçeriden sesler geliyordu. Merdivenlerden çıkıp sesin olduğu tarafa ilerledi. Göz ucuyla kapının eşiğinden baktığında kardeşini gördü. Kuzgun karası saçları dağılmıştı üzerinde sadece eski bir pantolon vardı. Göğsünde ise el izine benzer yanıklık ve incir yaprağı vardı. Loxias anlamsızca baktıktan sonra bakışları o kıza gitti.
Beyaz uzun saçları kakao kadar koyu tenine hayranlıkla baktı. İsmi Yalene olduğunu öğrenmişti, arkası dönük bir şekilde yerdeki odunlar ile ilgileniyordu. Loxias tam da yanında duran odunu kavradı ve kardeşinin üzerine attı, odun parçası kafasına denk gelmişti. Hafif bir sesten sonra kardeşi olduğu yerde yığıldı. Yalene arkasına dönecek iken durdu. Loxias sessiz adımlar ile kardeşine yanaştı ve onu kolundan kavrayarak aşağı kata götürdü onu bir kapının ardına kilitleyerek ormana kaçtı. Loxias yine bir ağacın üstüne çıktı ve kızı bekledi. Çok geçmeden Yalene kapıdan çıkıp hızla ormanın kuzeybatı yönüne koştu. Loxias onu takip ederek ilerledi.
Kız Aniden durdu.
Loxias az önce ki gibi olmaması için dua etti. Ama olmadı Yalene elini yere koyup büyü yaptı ve etrafta mavi ışıklar çıkmaya başladı. Sanki yıldızlar yeryüzüne inmişti. Loxias hayranlıkla onu izledi. Kız mavi ışıkları izleyerek gölün hemen yanına gitti. Loxias uzaktan baktığında turuncu saçlı kızın hemen yakınlarında olduğunu fark etti. Kızın durduğu taraftaki ağaca zıpladı.
Yalene suda kendine bakıyordu. Yansımadan gözleri birbirlerine kenetlendi, Yalene bağıracak iken Loxias ağaçtan zıpladı ve kızın başına sert bir şekilde vurup bayılttı.
Yalene ve turuncu saçlı kızı aldı ve o eve doğru gitti. Turuncu saçlı kızı üst kata bıraktı, Yalene ve kardeşini ise bodrum katta duran geniş hayvan kafesinde kapattı. Gururla gülümsedi ve...
"Sanırım şimdi içki içeceğim" dedi rahat tavırlarla daha sonra arkasına dönüp gitti.

***


Yalene

Gözlerim aralandı, soğuk bir zeminde yatıyordum. Vücudum adeta sinyal veriyordu soğuğa.
Etrafa baktığımda yine orada olduğumu gördüm. Köşkte. İyide zaten köşkteydim. Ama değişik olan bir şey vardı. Daha karanlık ve ürkütücü duruyordu. Etraf sessizdi, ne Tina ne de Victor vardı ortada.
Üzerimde uzunca beyaz bir elbise vardı, sırtımda kırmızı pelerinim, elimde ise kanlar ile duruyordum! Korkuya etrafa bir kez daha baktım. Büyükannem tam karşımda duruyordu. Yine kırışık yüzü ve kırmızı beyaz tonlarında saçları, kambur duruşu ile. Gözlerimden akan yaşları silerek büyükanneme sarıldım. Bana karşılık verip oda sarıldı. Onu o kadar çok özlemiştim ki. Beni kendinden çekip yüzüme baktı.

"Güzel kızım benim, onlara güvenme!" dedi titrek sesiyle.

Kimlerin olduğunu anlamıştım.
Victor ve Loxias'dan bahsediyordu!

Kendime gelip yüzünü inceledim. Sanki şok olmuş gibi bir hali vardı. Korkuyordu.

"Mama bir sorun mu var?" Dedim.

Bazen ona Mama diye hitap ederdim. Bunak bakışları tekrar üzerimde belirdi.

"Unutma kızım, sadece kurtlar küstahça öldürür, onlar iblistir!"
yüzünde solup giden bir umut vardı,
"Dikkatli ol kızım, Valentina ve kendine dikkat etmek zorundasın. Aksi takdirde olay tekrar gerçekleşecek!" diye devam etti.

Daha bir şey diyemeden büyükannem benden uzaklaşmaya başladı.
Arkasından bağırsam da bana dönemdi. Peşinden gitmeye kalkıştığımda bir şey beni arkaya itti ve yere kapaklandım.
Ayağa kalktığımda önümde duran kurt sürüsünü gördüm! Bana öfkeyle bakıp hırlıyorlardı. Korkuyla kaçmaya çalıştığımda kendimi garip bir şekilde uçurumun ucunca buldum. Arkama baktığımda kurtların hâlâ orada olduğunu gördüm. Bir adım geriye gittiğimde ayağım boşluğa gitti ve aşağıya düştüm!


***


Sıçrayarak uyandığım an omzum acıyla çığlık attı. Boğazım susuzluktan yanıyordu. Ter içinde kalmıştım. Hatırladığım tek şey papazın beni vurduğuydu.
Omzum cidden feci şekilde ağrıyordu. Vücudum alarm veriyordu acıya karşılık. Yanağımın içini ısırdım. Acıyla acıyla karışıklık verdim. İçimi kavuran o susuzluk başımın dönmesine neden oldu.

Üzerimde sadece ipek kumaştan uzunca askılı bir elbise vardı. Saçlarım temiz ve güzel kokuyordu. Banyo yaptığımı hatırlamıyorum, hata hiçbir şey hatırlamıyorum! Odaya ikinci kişinin girmesiyle irkildim. Özenle taranmış sarı saçları, siyah kıyafetler ve karanlıktan fark edilen sarı gözler.
Loxias elinde temiz kıyafetler ve bayat bir ekmek ile karşımda duruyordu. Onu gördüğüme bu kadar sevineceğim aklıma bile gelmezdi. Yanıma yaklaşıp omzundaki kumaşı sıyırdı ve yaraya bakıp geri kapattı. Elleri tenime değer değmez hafif bir ürktüm. Teni sıcacıktı. İçimden ona sarılmak geldi ama yapsam kesinlikle hemen pişman oldurdum.
Loxias bana kısaca baktıktan sonra ayağa kalktı ve yerde duran bir kaç mumu köşede duran kibrit ile yaktı. İçerisi aydınlanmaya başladığında daha rahat hissettim.

Daha sonra karşıda kapağı açık fıçıya bardağı bandırıp çıkardı ve yanıma gelip bardağı bana uzattı. Elinden kaptığım suyu son damlasına kadar içtim. İçim o kadar rahatlamıştı ki.

"Biraz daha alabilir miyim?" dedim ürkekçe.

Başıyla onayladı ve elimdeki bardağı alıp tekrar fıçıya daldırdı. Fazlasıyla sessizdi. İkinci suyu içtikten sonra bardağı elimden alıp karşıma oturdu. Gözlerimin içine bakıyordu resmen. Kaşlarını çattı ve dudağının kenarını ısırdı.

"Hâlâ acıyor mu?" diye fısıldadı.

Hayır anlamında başımı salladım. Aslında biraz acıyordu. Daha sonra onunla konuştum.

"Neredeyiz?"

"Melesandra'de bir evde." Dedi düz bir sesle.

Kasabada değildik. Fakat Melesandra ve kasaba arasında uçurum vardı. Kafamdaki soruyu sordum.

"Peki uçurumu nasıl geçtik?"

"Seni asma köprüden taşıyıp, geldik." Dedi her zamanki ses tonuyla.

"Papaza ne yaptın?" dediğim an elini yandaki sehpaya vurdu.

"Bu kadar soru yeter! İyileşmen için uyumam gerek!" dedi kızarak.

Ona cevap verirdim ama gerçekten de çok yorgundum. Yatağa uzandım ve sırtımı ona döndüm. Anlaşılan beni o yıkamıştı. Utancımı kendime sakladım ve yanağımdan akan tek damla gözyaşını elim tersiyle silip gözlerimi kapatıp uyumaya çalıştım.

***

Valentina

Güneş içimizi ısıtırken, soğuk bizi öldürüyor.

Ağaçlar fısıldarken, hayvanlar ağlıyor.

Aşksız tanrılar, aşklarını kazanmak için çabalarken, insanlar acı çekiyordu.

Diye fısıldadı Valentina. Teyzesinin ona küçükken söylediği ninni aklına gelmişti. Yanağı soğuktan sızlıyordu. Victor ile çıktığı o yolda soğuğa teslim olmuşlardı. Kasabadan bir hayli uzakta bir dağın ucunda oturmuşlardı. Bahar ayı olmasına rağmen hava çok soğuktu, Valentina'nın el ve ayakları buz tutmuştu. Soğuk o kadar acımasızdı ki artık soğuğu içlerinde hissediyorlardı.
Amaçlarına ulaşmış değillerdi, Yalene ve Loxias'dan ayrılalı iki gün olmuştu. Soğuk onları zayıf düşürmüştü. Kasabanın dışı bu kadar soğuk iken ne bir yere gidebilirler ne de bir şeyler yiyebilirler. Kendilerini resmen ölüme hazırlamışlardı. Valentina'nın elbisesi çok inceydi soğuk ona daha çok vuruyordu. Victor ise rahattı, bir kolunu onun üzerine atmıştı. Üzerinde sadece siyah deriden üst vardı. Valentina'nın çenesi titriyor parmakları ağrıyordu.

"Tanrım, bize yardım et, lütfen orada olduğunu biliyorum," dedi Valentina titrek sesiyle.

Ağlamak istiyordu ama ağlarsa daha kötü olacağını biliyordu. Teyzesini ve Yalene'yi çok özlemişti. Birden karnı guruldadı. Soğuğun yanında birde açlık sorunu gelmişti. Victor'a dönüp.

"Yiyecek bir şeyler ve odun bulabilir misin?" Victor başıyla onayladı,
"o zaman git ve bul, gerisini ise bana bırak." Dedi Valentina.

Normal şartlarda ateşi bu havada yakması imkansız fakat Firomäm büyüsünü yaparsa kalıcı bir alev yaratabilirdi. Victor ağır adımlarda ilerleyip dağdan aşağıya indi.
Tina kendini yalnız hissetse de Victor'un elli boş gelmemesi için dua etti. Açlık ve soğukluk o kadar çok veriyordu ki en sonunda bilincinin kapanmasından korkuyordu. Bayılırsa her şey daha zorlaşır. Turuncu saçları buz tutmuş, dudakları morarmıştı.
Gözlerini kapattı ve kendini sıcak bir ortamda olduğunu hayal etti. Hayal o kadar gerçekçiydi ki bir an ısındığını sandı. Soğuk içinde kadar işledi. Buzun içinden tonlarca gazap doğuyordu.
Yanağına değen sıcacık el irkilmesine yol açtı. Gözleri hafifçe aralandığında karşısında Victor'u gördü.

Victor'un yumuşak ses tonunu duydu, "Hey, iyi misin?"

Tina başıyla onayladı. Yanında ölü bir dağ keçisi ve kuru meşe odunları vardı. Valentina ayağa kalktı ve odunları eşit şekilde yerleştirdi. Daha sonra iki elini odunlara yanaştırıp,

"Mäxi Firomäm!" diye fısıldadı.

Odunların arasından dumanlar yükseldi, ateş kıvılcımları odunların içlerine kadar indi ve tüm odunlar patlak vererek alev aldı. Victor yerinden oynadı ve Tina'ya hayretle baktı. Tina'nın yüzünde sevinç duyguları yerleşmişti. Ellerini sıcacık ateşte ısıttı. Parmak eklemleri doğru düzgün hareket ediyordu. Victor ise ölü keçinin boynuzlarını kesip bir köşeye attı. Kara bulaşan hayvanın kanı korkunç bir görüntü saçıyordu.


Victor hayvanın etlerini ateşe dizdi ve kanlı parmaklarını yaladı. Valentina ona iğrenerek bakıyordu. Tina'nın bakışlarını hisseden Victor ona bakıp omuz silkti. "Aptal kurtlar," diye geçirdi içinden Valentina.
Etler piştikten sonra Victor iri keçi buutunu Tina'ya uzattı. Etin kokusu o kadar iştah açıcı bir şekilde görünüyordu ki Tina hemen büyükçe bir ısırık attı. Sıcak leziz eti iştahla yedikten sonra arta kalan kemiği köşeye fırlattı. Artık ne aç ne de üşüyordu. Derin bir nefes aldı ve arkasına yaşlandı.

"Benden hızlı bitirdin yahu." dedi Victor
gülümseyerek.

Tina istemsizce güldü. Victor'da onunla birlikte güldü. Şu anlık mutluydu. Hava kararmaya başlamıştı, yemekten sonra gelen yorgunluk Tina'yı elle geçirdi. Victor ona dönüp, "Sen uyu ben nöbet tutarım," Dedi. Tina'nın inkâr edecek hâli yoktu, çok yorgundu. Victor'un etkili sesini tekrar duydu;

"Soğuk çetin gözüküyor böyle giderse ikimiz de soğuktan ölüp gireriz, yarın sabah kasabaya geri dönüyoruz..." Dedi sert bir tonla.

Arkadan başıyla onayladı Tina. Çünkü Victor haklıydı. Eğer geri dönmezler ise soğuk onları yok edecekti. Odunların çıtırdama seslerini rahatlıkla duyuyordu, ses ona huzur vermişti. İncecik elbiseni olmasına rağmen ısınıyordu. Gözlerini kapatıp uyumaya çalıştı. Yarın uzun bir gün olacaktı...

Ertesi sabah Victor Tina'yı uyandırmıştı. Ateş sönmüştü, hava artık o kadar da soğuk değildi. Victor ve Tina dağdan inecek iken Valentina'nın bakışları kesik keçi boynuzlarını takıldı. Ellini uzatıp bir tanesini alıp Victor'u takip etti. Düz yola vardıklarında rahat bir nefes aldılar.

Dağa uzaktan bir bakış atıp yola devam ettiler, bir kaç saatlik yoldan sonra Tenebris ormanına varmışlardı.
Tina mutluydu, bir günün ardından Yalene'yi görecekti. Ne yazık ki kanlı ay için çözüm bulamamıştı. Amacı cadı meclisine danışmaktı ama soğukluk buna engel olmuştu. Valentina kanlı aydan korkuyordu, tüm cadılar korkuyordu. Alâmetin ne olduğunu bilmiyorlardı ama yazılanlara göre büyük bir yıkım olacaktı. Buna izin vermezdi, tek çözümün Yalene olduğunu biliyordu ama hangi konuda yardım edeceği hakkında hiçbir şey bilmiyordu.
Annesi bu yüzden ölmüştü, tıpkı Yalene'nin annesi gibi. Oda kurban olmuştu bu felâkete. Gözlerinde biriken yaşları silip yürümeye devam etti. Ormana girdiklerinde hiç değişmeyen Tenebris ormanın havasını özlediğini fark etmişti Tina. Orman sessizdi, sadece kırlangıçların ötüşleri duyuluyordu. Köşke gittiklerinde oranın boş olduğunu gördüler. Ne Yalene ne de Loxias vardı.

"Neredeler?" dedi Tina panikle.

"Bilmiyorum, dışarıya çıkmış olabilirler." Dedi Victor, sesinin tonunda bir gram endişe yoktu.

Valentina bu durumu ayıplamıştı. Dışarıya çıkıp rmanın etrafını didik didik aradılar fakat onlardan hiç bir iz yoktu. Tina'nın endişesi artmaya başlamıştı. Çakıl taşı gölüne vardıklarında değişik bir şey gördüler.
Kan!
Oraya doğru hızla koştular. Toprağa ve taşa bulanan kanlar vardı.

"Bu kimin kanı?!" dedi Valentina bağırarak.

Victor sesini alçaltması için işaret verdi. Victor parmağını kanın üzerinde gezdirdi.

"Bu kan kurumuş," Tina eliyle alnını tutuyordu.

"Çok önceden olmuş." Dedi Victor tekrardan.

"Yalene'ye bir şey mi oldu?!" Valentina ağlamaya başladı.

"Senin o kardeşin yaptı kesin, Yalene zarar verdi!" diye tısladı.

Victor gözlerini devirdi ve, "Saçmalamayı kez!" Dedi tıkayarak.

"Sizin yüzünden Yalene şu an tehlikede! Aptal iblis kurtları!" diye bağırdı.

"Kapa çeneni!" diye kükredi Victor.

Victor'un sinirlendiğini anlamıştı.
Victor'un göğsü hızlı soluk alıyordu. Valentina'ya baktığında kehribar kadar sarı gözlerini ona çevirmişti. Victor yere yığıldı ve iki kolu önce doğru uzadı, daha sonra ayakları genişledi ve biçimi değişti, bedeni büyüyordu kıyametleri yırtılmaya başlamıştı... Valentina bir adım geriye gitti. Şaşkınlıkla ona bakıyordu.

"Dönüşüyor!" dedi sessizce.

Victor'un vücudundan siyah tüyler çıkmaya başladı ve ani bir hareketle kurda dönüştü! Tina ufak çaplı bir çığlık attı.

Kurt hırlıyordu, ağzından çıkan salyalar toprakla birleşiyordu.
Öfkeli gözler Valentina'nın üzerinde geziniyordu. Tina kendine gelip kurdun üstüne yürüdü. Kara kurt kükrediğinde Tina durdu fakat tekrar devam etti.

Kurt ile karşı karşıya geldiğinde kükreme daha çok artı. Tina tüm öfkesini, hayal kırıklığını dışa vurup bağırmaya başladı. Rüzgâr öyle şiddetli esti ki ağaçlar bükülmek üzereydi. Yerin sarılığını hissedebiliyordu. Kurt ve Valentina karşı karşıya durmuş birbirlerine bağırıyordu.

Tina şiddetle bağırdı, toprak taneleri havaya yükselmişti. Göldeki su tanecikleri yüzüne vuruyordu. Yumruğunu sıkıp daha çok bağırdı ve kurt arkaya sendeledi.

Kurt yerde uzanmıştı, yavaş yavaş küçülmeye başlamıştı. Tina'nın boğazı acıyla yanıyordu. Her yutkunduğunda daha çok acıyordu. Kurt insan formuna dönüştü. Victor yerde çıplak bir vaziyette yatıyordu. Tina onun yanında koştu ve yüzünü ters çevirdi. Victor ona bakıldığında ayağa kaldırıp dik durmasını sağladı. Tina köşke gidip Victor'un diğer giysilerini alıp tekrar yanına gitti. Kıyafetleri üzerinde atıp arkasına döndü.

Birden Valentina'nın gözüne bir şey ilişti. Çalılıkların arasına sıkıştırılan bir şey. Oraya doğru koştu ve o şeyi aldı. Bir kumaş parçasıydı bu, üstünde ise düzgün el yazısı ile kocaman harflerle MELESANDRA yazıyordu.

"Victor!" diye bağırdı Tina.

Victor olduğu yerden kalkıp Tina'nın yanında koştu. Elindeki kumaşa dikkatle baktı.

"Bu Loxias'ın el yazısı!" dedi sessizce.

"O zaman oradalar demek." Dedi heyecanla Tina.

Yalene güvendeydi.
Victor başıyla onayladı ve kumaşı alıp cebine sıkıştırdı.

"Oraya gidiyoruz, Melesandra'ye!" Dedi Victor ciddi bir ifadeyle.

Tina hızlıca onayladı ve Victor'u takip etti.
Uçurumun oraya vardıklarında durup etrafa baktılar. Uzaklardan görünen asma köprüye doğru koştular. Asma köprü sağlam gözükmüyordu. Yine de dikkatli adımlarda ilerleyip köprünün sonunda varmışlardı. Melesandra kasabası görkemli gözüküyordu. Karşılarında kocaman bir kule vardı. Şatonun minareleri uzaklardan ihtişamlı bir şekilde duruyordu. Tina ve Victor birbirlerine baktılar ve kasabaya girdiler.
*
Bölüm sandığımdan daha geç geldi, çünkü bir kaç sorum yaşadım Wattpad'de o yüzden tüm bölümü düzenlemek zorunda kaldım. Ama bomba bir bölüm oldu! Başka bir kasabaya gideceğiz fakat harita olmayacak çünkü o kadar detay vermeyeceğim orası için.
Lütfen yorum-beğenilerinizi benden eksik etmeyin. Yıldız attığınızda benim yazma hevesim daha çok artıyor:) desteğiniz için binlerce teşekkürler.
Sizi çok seviyorum, diğer bölümlerde görüşmek üzere...

Continue Reading

You'll Also Like

28.9M 916K 49
[BOOK ONE] [Completed] [Voted #1 Best Action Story in the 2019 Fiction Awards] Liam Luciano is one of the most feared men in all the world. At the yo...
1.1M 69K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
126K 15.3K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...
870K 20K 56
"Madem çok ısrar ettiniz, o zaman artık bey diyebilirim." deyip gülümsedim, bandı yapıştırdıktan sonra yutkundu. "Boşver beyi." deyip dudaklarıma yap...