MEDUSANIN ÖLÜ KUMLARI (Kitap...

By Maral_Atmc6

6.9M 629K 1.2M

Elzem Akay'ın sıradan ama güzel bir hayatı vardı. En iyi okullarda okumuş, en güzel oyuncaklara ve kıyafetler... More

KİTAP KAPAĞI VE DUYURU
(1) Mühür ve Kalkan.
(2) Tarot Kartı.
(3) Kim Olduğunu Biliyorum.
(4) Kalkanlar.
(5) Neredeyiz Biz?
(6) Parazitler.
(7) Akademiye Doğru Yolculuk.
(8) Ben Ve Hizmetçi Olmak Mı?
(9) Kazara Ayin.
(10) Sürpriz Misafir.
(11) Kim Efendi Kim Köle?
(12) Ruhumdaki Mühür.
(13) Zindan ve Ruh.
(14) Kayıp Şaşkın Bir Ruh.
(15) İstenmeyen Öğrenci Olmak Zor.
(16) Saflar Tutuluyor.
(17) Karanlığın Gizlediği Korkular.
(18) Aksilikler Bir Değil Ki!
(19) Buz Festivalinin Korkunç Yüzü.
(20) Meydan Okuma.
(21) Bitmeyen Gece.
(22) Çocuk Kadın.
(23) Küçük Baş Belası.
(24) Evlilik Mi?
(25) Yorgun Düşüyor Gibiyim.
(26) Sürpriz Ziyaretçiler.
(27) Gizli Gerçekler.
(28) İhanet.
(29) Prenses Ari Ve General Karun.
(30) Geçmişe Doğru Yolculuk.
(31) İnfaz.
(32) Oyun İçinde Oyun.
(33) Yolculuk.
(34) Zindanlarda Ki Sır.
(35) Bedenimdeki Azap.
(36) Veda.
(37) Geri Dönmeyeceğim.
(38) Avcılar.
(39) İktidar Yarışları.
(40) Asıl Suçlu Kim?
(41) Zehirli Elmayı Bir Tek Pamuk Prenses Yemezdi.
(42) Kovulmadım, İstifa Ettim!
(43) Ölümsüz Olmak Mı?
(44) Bir Nefes Kadar Yakınındayım.
(45) Küçük Zararsız Yalanlar.
(46) Büyük Sürpriz.
(47) Hayal Kırıklığı.
(48) Ruh Kapanı.
(49) Geçmişin Enkazı.
(50) Aradığımız Masumiyet.
(51) Benim Şarkım.
(52) Sessiz Çığlıklar.
(53) Bazı Günahların Affı Olmuyordu.
(54) Medusanın Kızı.
(56) Ninfalar.
(57) Tanrıların Piyonu.
(58) Geldiğin Yere Geri Dön!
(59) Zamanın Ötesinde.
Duyuru
(60) Tanrı Tanımaz Asi.
(61) Büyü Artık!
(62) Bana Anılarımı Geri Ver.
(63) Kendinin Gölgesi.
(64) Küllerinden Doğmak.
(65) Garip Bir Meyve.
(66) Ansızın Gelen Teklif.
(67) Rüyalarda Buluşmak.
(68) Canavar Ve Güzel.
(69) Geleceği Düşlemek. (FİNAL!)
Buraya Toplanınn

(55) Kalbim Yasta.

84.6K 8.6K 23.6K
By Maral_Atmc6

Bazı vedalara hazır değildim, hemde hiç değildim.

Ne tuhaf, mutluluk hiç uzun sürmüyordu. Yirmi dört yılın ardından nihayet artılarımı ve eksilerimi fark etmiştim. Kendimi değerlendirmiş ve şu zamana kadar yaptığım tüm hataları tüm çıplaklığıyla görmüştüm. Ben affetmeyi seçmiştim. Araf'ta bana yapılanları ve kendi dünyamda uğradığım tüm haksızlıkları sineye çekip affetmeyi öğrenecektim. Itır ve sevdiklerimle yeniden başlayıp mutlu olmayı deneyecektim. Evet, günün başında verdiğim karar buydu. Peki ya şimdi? Itır kanlar içinde kollarımda can çekişirken verdiğim bu karara ne kadar sadık kalacaktım? Itır'ı kaybedersem ateş olup yakmaz mıydım hepsini? Canımdan can giderken bunu da sineye çekecek miydim? Hayır! Tüm hayatımı onu korumak için harcadığım kardeşimi benden alırlarsa hepsini kendi kanından boğardım! Gözümü karartır, yıkar geçerim ve kimsede beni durduramazdı! Kaybettiğim bir canın karşılığında onlarca can alsam da içim soğumazdı. Afra veya Suzan Dilzah fark etmez çünkü en azılı olanı gelse beni durduramazdı.

Bana bu acıyı yaşatan kimseye huzur vermem!

Çok yıpranmıştı. Anneannem onu gerçekten çok yormuş olmalı ki kan revan içindeydi. Elimle kanayan göğsüne bastırmıştım fakat gittikçe silinirken bu işe yaramıyordu. Başımı kaldırıp diğerlerine bakmaya cesaret edemiyordum çünkü bir saniye gözlerimi Itır'dan ayırsam kaybolacak gibi geliyordu. "Ölüler Diyarında Ebrar ve Takva var," dedim buğulu gözlerle. "Seni yalnız bırakmazlar," dediğimde bu konuşmayı yapmak beni kahrediyordu. Kardeşimi ölüme hazırlamak da varmış kaderimde.

"Sakın," diyerek saçlarını okşadım. "Orada yalnızlık çekeceğini düşünme çünkü buradaki işim bittiğinde yanına geleceğim." Ağlayarak başımı salladım. "Belki her gün üzerimize kül yağacak, belki asla canlı renkler olmayacak ama biz olacağız. Elzem ve Itır olarak sonsuza kadar birlikte olacağız," diyerek hıçkırdım. Gittiği her yere peşinden giderim çünkü benim kardeşim bensiz yapamazdı.

Hızlı hızlı soluklar alırken, "Ge-gelme Elzem," dedi fısıltıyla. "Bu senden son isteğim peşimden gelme. İkimiz için yaşa ama bana gelmek için acele etme." Bu mümkün değildi! Onun olmadığı bir hayatı yaşamam mümkün değildi. Buradaki tüm hesapları kapattıktan sonra Itır'a gitmek benim için kurtuluş olacaktı.

Bekle! Hâlâ kurtuluş şansı vardı!

Kucağımdaki başını yavaşça yere koyduğum esnada, "Sıraç!" diye bağırdım. "Onunla konuşmaya devam et!" dedikten sonra abim Itır'a doğru koşarken ayağa kalktım. Anneannem ölürse kazanan Itır olurdu. İlk kim ölürse diğeri kazanıyordu. Mara, İkra'yı öldürdüğünde ağır yaralıydı ama bedeni hâlâ yaşadığı için ruhu iyileşmeye başladı. Onlar kaybedince bedenleri olmadığı için siliniyordu. Lakin biz kaybedince bedenimiz ölüyor ve ruhumuz Ölüler Diyarına gidiyordu. Rakiplerimizin bir bedeni olmadığı için onlar kaybedince bunu silinen ruhuyla ödüyordu. Eğer anneannem kaybederse Itır'ın ruhu zamanında bedenine girer ve iyileşirdi. Evet, hâlâ bir şans vardı.

"Anneanne," deyip ona doğru yürüdüm. "Kardeşimi kaybedemem."

Yerde can çekişen kıza bakarak güldü. "Yaşamasının tek yolu benim ölmem ve beni öldürecek güçte değil," dedi. Itır'da onda ağır yaralar açmayı başarmıştı. Kafası kanıyordu ve sol omzu kılıç yaralarıyla doluydu. Lakin bu yaralar onu öldürmezdi.

Yeşil harelerinde küçücük bir merhamet kırıntısı bulmak istercesine baktım. "Eğer ölürsen Itır kurtulur," dedim. "Biliyorum bu bencilce bir istek," dediğimde kendimi tutamayıp hıçkırdım. "Ama kardeşim ölmesin anneanne." Mümkün olsa kendi hayatımı ona vererek yaşatırdım ama bu da mümkün değildi.

Gözyaşlarımı görünce eskiden olduğu gibi yine kaşlarını çattı. "Benim büyüttüğüm çocuk böyle zavallıca gözyaşı dökmez!" diye bana bağırdı. "Ben kabul ettim diyelim sence beni öldürecek konumda mı? O ölecek Elzem!"

"Buna izin vermem!"

"Buna nasıl engel olacaksın? Sen mi beni öldüreceksin? Bunu yaparsan ikiniz de silinirsiniz!"

"Taraflardan biri kendi hayatına son verirse bundan diğeri sorumlu tutulmaz!" diye bağırdığımda gözlerini irice açtı. Benden böyle bir şey duymayı beklemiyordu. "Kendi hayatıma son vermemi mi istiyorsun?" dediğinde yaşadığı hayal kırıklığını görüyorum. "Elzem," diyerek yanıma geldi. "Artık Ölüler Diyarına gitmek gibi bir şansım yok. Ya özgür kalacağım ya da yok olacağım." Madem öyle hiç ruh kapanına gelmeyecekti. Kardeşime rakip olması için kimse onu zorlamadı.

Üzerimde hâkimiyet kurmak için elini uzatıp yüzümdeki çamuru sildi. "İkinci kez Itır için ölmemi mi istiyorsun? Yine onu mu seçiyorsun?" dediğinde başımı iki yana salladım. "Ben ilkinde Itır'ı kurtarmayı istedim ama seninle de ölmeyi seçtim. Onu değil seni seçmiştim, bunu biliyorsun," diye fısıldadım. Yalan değildi çünkü onunla ölmeyi isteyerek seçimimi yapmıştım.

Sıraç, "Elzem!" diye bağırınca ona döndüm. "Bir şey oluyor!" dedi. Korku içinde bana seslenirken Itır'ın yüzündeki eli içinden geçmişti. Kahretsin, ona dokunamıyordu çünkü ruhu gittikçe daha çok şeffaflık kazanıyordu. Ölüyordu!

"Anneanne lütfen," deyip karşısında dizlerimin üzerine çöktüm ve ona yalvardım. "Anneanne kardeşim ölmesin," dedim gözyaşları içinde. Itır için anneannemin önünde diz çökmek şöyle dursun, gururumu ayaklar altına alıp herkesin önünde diz çökebilirim. Ama kardeşim ölmesin.

"Yapamıyorum," diyerek ona yalvardım. "Ben artık yapamıyorum. Neden anlamıyorsun tükettik birbirimizi dur artık. Annem değil beni sen bitiriyorsun." Ellerimi yere bastırıp başımı eğdim. "Görmüyor musun? Bana diz çöktüren sadece sensin. Nefret ettiğin zayıflığı bana yaşatan sadece sensin," dedim. Bana yaptığı şeyi neden görmüyordu? Ben bile Itır'la konuşunca kendi hatalarımı kabul etmişken o neden kendi yargısını yapmıyordu.

Gözyaşları içinde ona yalvarmam bile taş kalbini yumuşatmadı. "Kendini yorma çünkü senin iyiliğin için özgür kalıp hayatında olmalıyım," dedi acımasızca. "Kimse seni benim kadar düşünemez bunu neden anlamıyorsun?" Benden uzaklaşarak pislik içindeki halimi gösterdi. "Kendine bir bak Elzem! Sana yardım etmeme rağmen ne hale gelmişsin! Ne sanıyordun? Rakibini kendi çabalarınla öldürdüğünü mü? Bir sanrıyı öldürmek bu kadar kolay mı? Burnun bile kanamadan sıranı savuşturduysan bunun tek sebebi benim! Bana borçlu olduğu için sana kaybetti! Gerçekten zarar görmene izin verir miyim sanıyorsun? Düşün Elzem, düşün!" diye bağırdı. "Sence de çok kolay kazanmadın mı? Yok olmamı isteyen bir nankörü kurtardığıma inanamıyorum!" dediğinde afallayarak ona baktım. Sanrıdan kaybetmesini isteyen o muydu? Tabii ki oydu! Aksi takdirde bu kadar kolay kazanamazdım.

Bana yardım etmiş olabilir fakat bunun için ona borçlu değilim. "Bana yardım etmeni ben istemedim! Artık karşında o aptal kölen yok Suzan Dilzah! Yaptığın şeyler için eskisi gibi sana minnet etmemi bekleme çünkü hiçbirini ben istemedim!" diyerek bağırdım. Tekrar üzerimde psikolojik baskı uygulamasına izin vermeyeceğim çünkü ben sadece kendi yaptıklarımdan sorumluyum. Bana sormadan yaptığı iyilikler için ona borçlu değilim!

"Ben senin kızın değilim," dedim gözlerine bakarak. "Ben Munure Akay'ın kızıyım, senin değil. İyi ki senin kızın değilim çünkü sen anne olmayı bilmiyorsun. Annemin yaptığı hata yüzünden onu hep zayıf olmakla suçladın," diyerek başımı kaldırıp ona baktım. "Anne olmak bu değil." Başımı iki yana salladığımda gözyaşlarımı tutamıyordum. "Çocuklar hata yapar ama ebeveynler onları yargılamak yerine onlara doğruyu göstermeye çalışırlar. Annem bir hata yaptı ama sen onu kurtarmaya hiç çalışmadın," diyerek hıçkırdım. "Sen, babam, kardeşlerim, kimse onu kurtarmaya çalışmadı. Oysaki tek hatası beni yaşatmaktı. Sen anne değilsin çünkü kızı için kendini feda eden bir kadının iki emanetine hayatı zindan ettin! Bana yaptıkların beni güçlü kılmadı, beni bitirdi." Ona Itır'ı gösterdim. "Kabul etmek istemesen de senin torunun. Ona bir bak Meliz'e benziyor mu? Her şeyiyle annemin kopyası ve sen kendi kanında olanı öldürüyorsun. Dur artık dur!" Bize yeterince zarar vermişti artık hayatımızdan çıkıp gitmeliydi. İki masumu yeterince kanatmıştı artık gitmeliydi.

Üzgün bakıyordu bana lakin üzüntüsü Itır için değildi. Hep olduğu gibi yine kendini düşünerek üzülüyordu. "Hangi ara böyle bir nanköre dönüştün?" derken gerçekleri anlamayacak kadar bencildi. "Senin için bir ömür harcamışken bana nasıl anne olmadığımı söylersin?" O kadar söylediğim şeyden sonra takıldığı tek şey bu muydu? İnanılır gibi değil.

"Ben senin kızın değilim!" diyerek öfke içinde bağırdım. "Beni sahiplenmeyi bırak artık çünkü annem değilsin. Yaptığın her kötülüğe beni bahane edecek kadar korkaksın! Ben değil asıl korkak sensin çünkü biz Akay'lar bahanelerin arkasına saklanmayız," diyerek gözlerinin içine korkusuzca baktım. "Ama sen bunu bilemezsin çünkü bir Akay değilsin. Hangi cehennemden geldiysen defol git oraya çünkü sen bizi hakketmiyorsun!" diye bağırdığımda beni susturmak için yine bana elini kaldırdı.

Yüzüme değmek üzere olan elini tutarak ona engel oldum. "Artık değil Suzan Hanım," dedikten sonra elini iterek ayağa kalktım. "Itır yoksa sana müsamaha gösteren Elzem de yok artık. Seni uyarıyorum kardeşime bir şey olmadan bu işi sen bitir," dedim son derece kararlı bir şekilde. "Aksi takdirde ben seni bitiririm. Itır giderse herkesi bitiririm. Öfkemden herkes nasibini alır ama en çok sen, Afra ve Afra'nın yakın olduğu herkes!" dedikten sonra hızlı adımlarla kardeşime doğru yürüdüm. O kadar bencil ve korkaktı ki Itır için kendi hayatını feda etmeyecekti! Kardeşime bir şey olursa buna sebep olan herkesin başına bela olurum! Kardeşimi bu ölüm çukurunun içine çeken kimseye rahat vermem!

Itır'ın yanına diz çöktüğümde artık ona dokunamayacağım haldeydi. Ona bakarken üzerinde durduğu toprağı bile görünce dudaklarımı birbirine bastırdım. Olmadı işte, diz çöküp yalvarmam bile Suzan Hanım'ın vicdanına dokunmadı. Artık acı bile çekmiyordu. Bu dünyada son saniyeleri kalmışken artık acı hissetmiyordu. "Söylediklerine göre Ölüler Diyarındaki ruhlar sevdiklerini görürmüş," dediğinde gülümsemeye çalıştı. "Beni arada düşünür müsün? Çünkü sadece birileri onları düşününce görürlermiş," deyince sesli bir şekilde ağlamaya başladım. "Bunu nasıl söylersin," dedim. "Hep aklımdasın Itır." Ama aklımda değil hayatımda kal demek istedim, yapamadım.

Beni izlerken yorgunca gülümsedi. "Seni izlerken hep mutlu olmalısın, Elzem,"

"Seni düşünürken mutsuz olmam mümkün değil kardeşim."

"Beni düşünmediğin anlarda da mutlu olmalısın. Gidişime tutuklu kalma ve seni mutlu edecek şeylerin peşinden koş."

"Bunun için sana yemin ediyorum," dedim gözyaşlarımın içinde. "Beni mutlu edecek şeylerin peşini asla bırakmayacağım!" Kardeşime sebep olanların kâbusu olmak beni mutlu edecek tek şeydi.

Başını salladığında derin bir nefes aldı. "Uykum var Elzem," deyince ağlayarak başımı iki yana salladım. "Uyumasan olmaz mı? Biraz daha konuş benimle," diyerek ona yalvardım. Uyuma Itır, uyuma kardeşim.

Silueti artık tamamen silinirken, "Elzem," deyip elini bana doğru uzattı. Elimi ona uzattım lakin parmaklarımız değmedi birbirine. Gözlerimin içine bakıp, "Sence annem nasıl biridir?" diye fısıldadı. "Bedenine yeniden kavuştu ya," dedi bir çocuğun saflığıyla. "Sence iyi bir anne midir?" dediğinde Sıraç'ı bile ağlatmayı başarmıştı. Ölürken bile aklında annemiz vardı. Ölürken bile anne sevgisini merak ediyordu.

Ve gitti, kardeşim gözlerimin önünde yok olup gitti.

Ruhu bir sis misali belirsiz bir şekilde tamamen yok olunca, "Itır!" diye haykırdım. "Gitme..." dedim ama gitmişti. Gözlerimin önünde kayıp gitmişti ve ben onu tutamadım. Her şeyi başaran ben, kardeşimi yaşatmayı başaramadım.

Itır gitti ve yokluğu yerini keşkelere bıraktı.

Keşke kardeşimle daha çok zaman geçirseydim...

Ondan kalan boşluğa bakarken çocukluğu geldi gözlerimin önüne. Kısa pantolonla top peşinde koşturan haylaz bir çocuğu anımsadım. Erkek çocukları gibi kısacık kestirdiği saçlarını çamurlu elleriyle karıştıran yaramaz bir çocuktu. "Elzem bak," derdi kaleye şut çekerken. Attığı her golle sevinçten zıplar, "Hadi Elzem, benimle oyna," derdi. Bense yüzümdeki tebessümle onu izlerken top peşinde koşmayı kendime yakıştırmazdım.

İlk kırk dakika doya doya oynamasına izin verirdim. Daha sonra banyo zamanı dediğimde huysuzluk çıkartırdı. Banyo yapmanın karşılığında mutlaka benden bazı talepleri olurdu. Peki o talepleri neydi? Ona banyo yaptıran ben olmalıydım ve uyumadan önce ona mutlaka masal kitabı okumalıydım. O masallarda kocaman devler ve canavarlar olmalıydı. Dizlerime uzanan çocuk gözlerini kapatmalı ve benim sesimle hayallere dalmalıydı. Okuduğum masallardaki canavarları öldüren bir kahramandı hayallerinde. Ablasını tüm canavarlardan koruyan bir kahramandı. Çünkü beni korursa onu daha çok seveceğimi düşünüyordu. "Hep beni sev, en çok beni sev, sadece beni sev," diyen bir çocuktu benim kardeşim. Ve şimdi o çocuk ellerimden kayıp gitmişti. Tutamadım ki onu, çok istedim ama yapamadım.

Her türlü acıyı tattığımı düşünürdüm meğerse yanılmışım. Itır'ın acısı çektiğim hiçbir acıya benzemiyordu.

Ruhuma bir değil yüzlerce canavar karışsın. Anneannemden bir tane değil onlarcası olsun. Hepsi bana en ağır işkenceyi yapsın ama bana kardeşimi geri versinler.

Hıçkırıklarımın sesi kulaklarıma karışırken, benimle gözyaşı döken Sıraç bana sarıldı. O gözyaşlarını benim omuzuma akıtırken, benim gözyaşlarım onun boynuna doğru süzülüyordu. Islak gözlerle Yavuz'un yerde baygın yattığını gördüm. Aslında müsabakanın başında dayanamayıp bayılmıştı, değil mi? Belki de Itır kalbine darbe aldığında bayıldı. Bunlardan hangisiydi bilmiyorum ama çok şanslıydı. Evet, çok şanslıydı çünkü korkaklığı ilk kez bir işine yaramış ve Itır'ı ölürken görmemişti. Onun acılar içinde kıvrandığını görmediği için çok şanslıydı. Peki ben ve Sıraç ne olacaktık? Bizler sadece görmekle kalmadık her saniyesini yaşadık. Şu anda Yavuz'un yerinde olmak için neler vermezdim.

Peki ben neden bu kadar sakinim? Hayır, bu iyi değildi, hemde hiç iyi değil.

*****

Hiç kıpırdamadım. Itır'dan kalan boşluğa bakarken dakikalarca hiç kıpırdamadım. Bir saate yakın zaman geçmişti fakat ben hiç hareket etmedim. Yavuz uyanmıştı ve hıçkırıkları Mara ile yarışırdı. Sıraç şimdi onun yanındaydı lakin onun da durumu Yavuz'dan farklı değildi. Suzan Hanım ise özgürlüğüne kavuştuğu için zihnimden çoktan çıkmıştı. Yavaşça ayağa kalkıp mezarlıktan çıktım. Bu anının kapısına yaklaştığımda Savcı'yı gördüm. Şoktaydım biliyorum, bu sessizliğimin başka bir sebebi olamazdı. Başımı kaldırıp ona baktığımda gözlerime doğru düzgün bakmayacak kadar bana karşı mahcuptu. Döktüğüm tüm gözyaşlarını görmüş, diz çöktüğüme bile tanık olmuştu. Güçlü olmamdan şikayet eden adam, zayıflığım karşısında yıkılmıştı. Ne o konuştu ne de ben. Ne o bana yaklaştı ne de ben ona. Birkaç saat önce birbirimize sarılacak kadar yakınken, şimdi birbirimize bakamayacak kadar mesafeliydik. Bunu çok istiyorduk lakin aramıza giren uçurum bizi birbirimize yasak kılmıştı. Itır'ın ölümü aramızdaki her şeyi bitirmişti çünkü benim kardeşimin ölmesine sebep olan onun kardeşiydi. Birbirimize olan bakışlarda tek bir soru işareti vardı. Şimdi ne olacaktı?

Bir katilin kardeşiyle şimdi ne olacaktı?

Kalbim buz tutmuşken ruhsuzca gözlerine bakmaya devam ettim. "Bana çok Savcı bulunur ama bir Itır bulunmaz," dedim acımasızca. "Bana çok sevgili bulunur ama bir kardeş bulunmaz," dediğimde bu sözler aramızdaki ilişkinin bittiğini gösteriyordu. "Her ikimizin dünyası bir araya gelir lakin bu saatten sonra siz ve ben bir araya gelemeyiz artık. Bir katilin kardeşiyle olmayacak kadar kardeşimi çok sevdim," dedikten sonra tek kelime etmesine izin vermeden yanından geçtim.

Olmazdı artık. Bizden hiçbir şey olmazdı.

İki aşık? Asla! İki düşman? Büyük ihtimalle!

Koridora çıktığımda çocuk gardiyana bakıp, "Bana yatak odamın olduğu bir kapıyı göster," dedim. Perişan halim her şeyi benim yerime anlatırken üzgün gözlerle bir kapıyı işaret etti.

Odama girdikten kısa süre sonra kendimi banyoda buldum. Kapıyı içeriden kitledikten sonra soğuk suyu açtım. Kıyafetlerimi çıkartırken bile ağlıyordum çünkü üzerimdeki Itır'ın kıyafetleriydi. Afra'nın mesajını almadan hemen önce Itır'ın kıyafetlerini giymiştim. Soğuk suyun altına girdiğimde daha fazla dayanamayıp dizlerimin üzerine çöktüm. Buz gibi su kafamdan aşağıya akarken nefesim kesilene kadar bağırdım. İçimdeki yangından kurtulmak ister gibi avaz avaz bağırdım. "Gör beni Munure Akay!" diye haykırdım. "Gör beni anne," dedim gözyaşlarına boğulurken. "Kardeşim öldü anne, öldü." Koruyamadım ki onu. "Yapamadım anne, bu sefer yapamadım." Ellerimi yere bastırıp başımı eğdim ve omuzlarım sarsılarak ağlamaya başladım.

Dinmiyor yürek yangınım. Ben bu acıyla yaşamam ama yaşatmam da.

"Ben yaşayayım diye ruhunu feda ettin ya anne," deyip hıçkırdım. "İşte bugün sana olan borcum bitti çünkü bende seni kurtarmak için kardeşimi feda ettim." Ben sebep oldum. Itır'ı peşimden sürükleyip buralara getiren bendim. Evet, ben kendi kardeşimi ölüme çektim. Ah be Itır, ben senin tek bir gözyaşına kıyamazken ölümüne nasıl dayanacaktım.

Bu öyle bir acı ki sığmıyor içime.

"Benim kardeşim daha çocuktu," dediğimde üzerime akan suya gözyaşlarımı karıştırdım. "Çocuktu."

Ölüm bugün bana karşı en büyük zaferini kazanmıştı.

Suyun altında ne kadar kaldım bilmiyorum ama bir hayli uzun zaman geçmişti. Yılgın bir halde banyodan çıkıp giyindim. Hiç kurulanmadan siyah bir elbiseyi üzerime geçirdim. Islak saçlarımda su akarken odamdan çıktım. Kapının hemen önünde Savcı beni bekliyordu. Baştan ayağa beni kontrol ederken konuşamıyordu. Çok şey söylemek istiyordu lakin bunu yapamıyordu. "Geri dönmeliyiz," dediğinde uzun süre yüzüme bakamıyordu. Onun aksine ben bakışlarımı ondan çekmiyordum. "Sizin kardeşiniz benden her şeyimi aldı," dedim gözlerine bakarak. "Hem de her şeyimi."

Gözlerine bakarak söylediklerim yüzünden yenilgi içinde başını eğdi. "Afra'yı geri getirmek büyük bir hataydı. O döndüğünden beri bundan pişman olmadığım bir saniyem bile yok," diyerek beni destekledi. Lakin onun pişmanlığı bana kardeşimi geri getirmeyecekti. Onun pişmanlığı sebep olduğu şeyleri değiştirmeyecekti.

"Ben sizin pişmanlığınızı değil kardeşimi istiyorum," dediğimde yine gözlerim doldu. "Bana yaptığınız gibi onu da yaşatın. Kardeşimin ruhunu çağırıp bedenine mühürleyin," dedim yalvararak. "Lütfen bunu yapın."

Kırılgan ve çaresiz halim onu nefessiz bırakıyordu. Bir ümit arayan gözlerime bakıp, "Mümkün olsa tek bir damla gözyaşı dökmene izin vermeden bunu yapardım," dedi. "Ama tanrıların senin takasını kabul etmeleri sadece bir istisnaydı. İkinci kez birinin ölümden doğmasına izin vermezler," deyince başımı iki yana salladım. Bir yolu olmalıydı ama değil mi? Itır'ı geri getirmenin bir yolu olmalıydı.

"Afra Ölüler Diyarına gidince yirmi dört yıl bedeni burada hayatta kaldı ama! Neden kardeşim için bu kadar umutsuz konuşuyorsunuz!"

"Afra'nın takasını kabul eden tanrılardı Elzem. Ruhlarını Araf'a gönderip bedenini koruyan da onlardı."

"O lanet tanrılarınız aynı şeyi kardeşime de yapabilirler!" diye bağırdığımda, "Bir yolu yok Elzem," dedi kısık bir sesle. "Bunu kabul etmelisin." Kendisi bunu kabul etti mi? Kız kardeşinin ölümünü kabul etti mi? Hayır! Bende edemem. Bu o kadar kolay değildi.

"Sizi asla affetmeyeceğim," diyerek ondan uzaklaştım. "Afra'yı geri getirdiniz ve beni Ölüler Diyarına gönderdiniz. Orada çektiğim her şeye rağmen size gönül koymadım. Fakat kardeşiniz kardeşime sebep olmuşken her şey değişir. Kardeşim gitti ya, Araf'ta taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmam! Gerekirse burayı yıkarım ama yinede Afra ve Suzan'ı yaşatmam!" deyip yanından geçtim. Hepsine Elzem Akay'ın kardeşine dokunmak neymiş göstereceğim!

Buradaki işim bittiği için ruhum şeffaflık kazanınca zihnimden çıktığımı anladım. Başımı çevirip Savcı'ya baktığımda o da aynı durumdaydı. Gözlerimi kapatıp bunun bitmesini bekledim. Bir süre sonra gözlerimi tekrar açtığımda yerde sırtüstü yatıyordum ve gökyüzüne bakıyordum.
Ellerimi yere bastırıp ayağa kalktığımda liderleri gördüm. Hepsi sessizlik içinde bir yere bakıyordu. Baktıkları şeyi görmek için başımı çevirdim ve yerde cansızca yatan Itır'ı gördüm. Itır'ın müsabakasına katılan herkes geri dönmüştü. Hatta Asil ve Doğa'da geri dönmüştü. Fakat Soya, Meliz, Afra ve üçünün tanıkları henüz dönmemişti. Onların da müsabakaları bitmek üzereydi birazdan geleceklerini biliyorum. Itır'ın cansız bedenini göğsüne çeken Yavuz, beni görünce, "Elzem," dedi kızaran gözlerle. "Elzem, Itır uyanmıyor," diye fısıldadı. "Kardeşimiz uyanmıyor Elzem," deyince dudaklarım titredi ama bu sefer ağlayamadım.

"Buraya gel Elzem," diyerek beni yanına çağırdı. "Sen şifacısın kurtar kardeşimizi," dediğinde hıçkırdım. Yavuz onun gittiğini kabul etmek istemiyordu. Ben bile bunu kabullenmezken ona ne söyleyeceğim.

Itır'ın başını göğsüne bastırırken kaşlarını çatarak bana baktı. "Orada durma!" diye bağırdı. "Bir şey yap kurtar onu!" Gözlerinden yaşlar akarken yalvarırcasına bana bakıyordu. "Sen Elzem'sin senin yapamayacağın bir şey yok," deyince bir kez daha öldüm. Keşke yine onu hayal kırıklığına uğratmadan kardeşimi geri getirebilsem. Olmuyordu işte, bu sefer yapamıyordum.

Bu benim ilk başarısızlığımdı. İlk yenilgimin adı Itır Akay'dı.

Herkesin bakışları altında Yavuz'a doğru yürüdüm. Yanında diz çöktüğümde sıkıca sarıldığı Itır'a bakamıyordum. "O gitti Yavuz," dedim ağlayarak. "Kardeşimiz gitti."

Söylediklerim onu daha fazla korkutmaktan başka bir işe yaramadı. "Hayır!" diye bağırdı. Sanki Itır'ı ondan alacakmışım gibi ona daha sıkı sarıldı. "Yanılıyorsun o gitmedi, gidemez!" dedikten sonra ağlamaya başladı. "Annem sizi soruyordu Elzem. Ben anneme her gün sizi anlattım. Hiç görmediği kızlarını anlattım. Şimdi ona nasıl derim küçük kızın öldü diye." Benim için kolay mıydı sanıyordu? En az onun kadar, hatta ondan daha fazla canım yanıyordu.

"Yavuz yapma," diyerek Itır'ı ondan almaya çalıştım ama bana izin vermedi. "Abi yapma," deyip ağlamaya başladım. "Bana kardeşimi ver." Itır'a sarılmak isteyen, kokusunu solumak isteyen sadece o değildi ki.

Gözyaşlarım karşısında daha fazla sessiz kalmayan Sıraç, "Yavuz," dedi. "Itır'ı bırak." Ayakta bile zor dururken ne yapacağını bilmez haldeydi.

Yavuz güçlükle ikna olup Itır'dan uzaklaşınca uyuyan kıza yaklaştım. Ona zarar vermekten korkarcasına başını dizlerime koydum. Bedeninde tek bir çizik bile yoktu ama kalbi atmıyordu. Zihnimde savaşan bedeni olmadığı için ruhunun aldığı yaraların emaresi yoktu. Oysaki ruhu anneannemin mezarının başında ölerek Ölüler Diyarına gitmişti. Ruhu zihnimde yok olduğu an buradaki bedeni de ölmüştü. Saçlarını yüzünden çekip yanağına dokunduğumda teni soğuktu. Kardeşim buz gibiydi, oysaki hava ılıktı. Yumduğu gözlerini bir daha bana açmayacaktı. Beni iğnelemek için de olsa dudakları bana konuşmayacaktı. Ben ölmedikçe Itır'ı bir daha göremeyeceğim. Bir iblisin kızı olabilirdi ama iblis değildi. Meliz gibi yeni bir beden alıp bana dönemezdi. Bir Koruyucunun çağrısını kabul edip Araf'a dönse beli ben onu göremezdim. Ben Ölüler Diyarına gitmedikçe kardeşimin ne sesini duyardım ne de onu görürdüm. Itır'a kavuşmak için ölümden başka yol yoktu.

Kırım ve Meliz'in yerde yatan bedenleri hareket etti. Anlaşılan kızının aksine annesi kendi savaşını kazanıp zihnimden çıkmıştı. Meliz ayağa kalktığında hızlıca etrafındakileri kontrol etti. Doğa'nın da başardığına sevinip rahat bir nefes almıştı ki, onun ağladığını gördü. Doğa'yı ağlatan şeyi görmek için başını çevirdi ve beni gördü. Kucağımda hiç kıpırdamadan uyuyan Itır'ı görünce sertçe yutkundu. "Elzem?" diye fısıldadığında gözlerini kardeşimden ayırmıyordu. "Itır neden uyuyor?" dedi. Uyumuyordu ki, keşke uykuda olsaydı fakat Itır gözlerini sonsuzluğa yummuştu.

Sessizliğim karşısında korktuğu cevabı almıştı. Bize doğru sarsak adımlar atarken, "Konuş Elzem," dedi. "Kardeşin neden uyuyor!" diye bağırınca ona cevap veremedim. Itır'a yönelik korkusunu bu kadar yoğun solurken bir anneye kızın öldü diyemedim. Ne olursa olsun bu onun bir anne olduğu gerçeğini değiştirmiyordu. Kendi acım yüzünden onun acısını yok sayacak biri değilim. Aslında o da sevmişti, değil mi? Farklı bir bedende olsa da dokuz ay karnında taşıdığı, kalp atışlarını hissettiği kızı sevmişti. Ruhunu soludukça Itır'ı gerçekten sevdiğini anladım. Lakin en büyük pişmanlığı bunu Itır'dan gizlemek olacaktı. Yaşarken gelmeyen bir sevginin öldükten sonra bir anlamı kalmıyordu.

"Sen mi yoksa ben mi bunu sana söylemeliyim bilmiyorum iblis," deyip ruhsuzca gözlerine baktım. "Başın sağolsun," dediğimde hayır dercesine yerinde sendelemişti. Duyduklarını inkâr edercesine başını iki yana salladı. Yeşillerine biriken yaşlarla kirpikleri titreşirken bu zamansız ölüme hazır değildi. Itır'ı yavaşça yere bırakıp ayağa kalktım. "Başardık Meliz," dedim soğuk bir sesle. "Sen geçiti açtın, ben kardeşimi o kapıdan ittim içeriye. Afra tuzağı kurdu ve Suzan onu öldürdü. Dördümüz bir masumun kanına ne güzel girdik!" diyerek haykırdığımda tam o esnada Soya, Afra ve Gediz'de uyanmaya başlamıştı. Harika zamanlama!

Bekledim, üçünün tamamen kendisine gelmesini bekledim. Nihayet ayağa kalktıklarında gözlerimi Afra'dan ayırmıyordum. Sıraç onu görür görmez, "Senin yüzünden!" diye bağırıp Afra'nın üzerine yürüdü. Öfkeden çenesi seğirirken Afra'dan kurtulmaya kararlıydı. "Kardeşim ölmüşken sende yaşamayacaksın!" dedikten sonra kılıcını çekince son anda onu durdurdum. "Yapma Sıraç, ölüm onun için kurtuluş olur," dedim. Ben yaşadığım sürece Afra'ya kolay bir ölüm yoktu. Bundan sonra o ölmeyi istese bile ben buna izin vermem!

Hiçbir şey anlamayan Gediz, "Kim öldü?" demişti ki gözleri yerde yatan kızı buldu. Önce hiçbir şey anlamadı. Soru dolu bakışları Itır'ın üzerindeydi. Sanki Itır kalkacak ve yine onu tersleyerek cevabını verecekti. Fakat daha sonra kaşlarını korkutucu bir hızla çatarken, "O neden yerde yatıyor?" deyip Itır'a doğru koştu. Hemen diz çöküp onu uyandırmak için yanağına dokundu. Lakin Itır'ın soğuk tenine dokununca ateşe değmiş gibi elini çekti. "Itır," diyerek kısık bir sesle konuştuğunda nihayet gerçeği anlamıştı. Artık Itır yoktu.

Bedeni kaskatı kesilirken donmuş bir şekilde yerdeki kıza bakıyordu. Tam bu esnada ruhundaki acı yükselip bana kadar geldi. Kalbi sıkışıyor kan akışı hızlanıyordu. Gözlerinin siyahı değişmeye başladığında acı çektiğini gizleyemiyordu. Itır'ın yüzünün yakınında olan eli titrerken nefesini tutmuştu. "Uyan," diyerek kısık bir sesle konuştuğunda sesi güçlükle çıkıyordu. Gerçekten sevmiş miydi Itır'ı? Kadınları kullanan bu serseri birini gerçekten sevmiş miydi? Ruhundaki bu kayıp da nedir? Ya gözlerindeki buğuya ne demeli? Asla kadınların elini tutmayan Gediz Gevheri, titreyerek tuttu Itır'ın elini. Avucundaki eli sıkarken içini yakan bir nefes koyuverdi. "Benim yazgım bu olmalı baba," deyip Cihangir'e baktı. "Değer verdiğim kadınlar öldükten sonra onların elini tutmak," dediğinde Cihangir başını eğerek bakışlarını kaçırmıştı. Oğlu belki de yıllar sonra ilk kez yüzüne karşı ona baba diyordu ve bunu ölen bir kadının elini tutarak yapıyordu. Evet, bu serseri kız kardeşimi gerçekten sevmişti. Kaledeyken her gün Itır'ın odasına kitap götürmesinden anlamalıydım.

Bazı şeyleri kaybettikten sonra anlayan sadece ben değildim.

Biz kadınların aksine Gediz öyle ağlamadı. Hayır, uzun uzun Itır'la vedalaşmadı. Tüm acısını içinde yaşayarak ayağa kalktı ve Afra'nın karşısına dikildi. Omuzları çöken çocuk güçlükle ayakta duruyordu. Ablasının gözlerine bakıp, "Keşke," dedi. "Keşke hiç geri dönmeseydin. Bugün sadece Elzem değil sen de bir kardeş kaybettin!" dedikten sonra çekip gitti. Asil ve Hafız onun peşinden gitmişti çünkü kötü durumdaydı. Bizim yanımızda kendisini tutmuştu fakat yalnız kalıp payına düşen acıyı yaşayacaktı.

Bir ölüm hepimizi enkazı altına almıştı.

Gediz'in peşinden bakan Afra'nın gözleri dolmuştu. "Ben böyle olsun istemedim," dediğinde planlarının içinde Itır'ın ölümü yoktu. Onun asıl istediği bendim. Keşke amacına ulaşsaydı da kardeşim hâlâ yaşıyor olsaydı.

Meliz yumruklarını sıkarak onun üzerine yürüdü. "Demek böyle olsun istemedin!" diye bağırıp Afra'nın ensesindeki saçları kavradı. Onu saçlarından sürükleyerek Itır'ın cesedinin yanına fırlattı. "Bak!" diyerek yerdeki ölü kızı gösterdi. "Ona yaptığına bak! Hedefinde kim vardı umurumda değil çünkü bu ona olanları değiştirmeyecek. Kızımı öldürdüğünü değiştirmeyecek!" dediğinde gözlerinin yeşili simsiyah olmuştu ve bedeninde siyah dumanlar yükselmeye başladı.

"Bir iblisin kızını öldürdüğüne göre başına gelecekleri biliyorsun!" dedikten sonra Afra'nın çenesini sertçe sıkarak onun üzerine eğildi. "Seninle işim bittiğinde Ölüler Diyarına gidecek bir ruhun bile kalmayacak!" derken yemin eder gibiydi. "Sen ve Suzan'a öyle şeyler yapacağım ki Itır'ın şu anda bulunduğu yerin yakınına bile gidemeyeceksiniz!" diyerek Afra'yı savurarak bıraktı. Gözleri tekrar Itır'ı bulunca onun yanına yığılıp ağlamaya başladı. "O benim kızımdı!" diyerek Itır'ın üzerine eğilip gözyaşlarını akıttı. "Sahip olduğum tek şeydi ama onu da benden aldınız. Diğer her şey gibi onu da kaybettim," deyince bu lanet kadına da kıyamıyorum. Hepimiz farklı şekillerde severdik. Kimi sevgisini dışarıya yansıtırdı kimi içinde gizli gizli yaşardı.

"Yalnız herkesin gözden kaçırdığı bir şey var," diyen Soya, yüzündeki çirkin benleri söküp atmaya başladı. Bedenine geri döndüğü için çirkin maskelerini çıkartıyordu. Ne de olsa artık herkes onun gerçek kimliğini biliyordu. Yüzündeki benlerden kurtulduktan sonra kafasındaki peruğu çıkardı. Fileli boneyi de çıkarınca kumral saçları salınarak omuzlarından döküldü. Tüm güzelliğiyle karşımızda dururken göz kontağı kurmak için lensleri çıkarmamıştı. Ben ve Meliz'in aksine hiç üzgün görünmüyordu ama mutlu da değildi. Liderlere dönüp tebessüm ettiğinde tebessümü bile tüm liderleri tedirgin etmeye yetmişti. Sevimlice sırıtıp Itır'ı gösterdi. "Bu ölen kız bir iblisin kızı, Aykırı bir Oyunbazın kız kardeşi ve en önemlisi..." deyip eliyle kendisini gösterdi. "Bir Gorgon'un yeğeni. Peki şu anda baktığınız Gorgon tam olarak kim bir fikriniz var mı beyler?" dediğinde herkesi ürkütmeyi başarmıştı.

Liderlerin ona attığı tedirgin bakışlar onu güldürdü. "Evet, doğru tahmin. Şu anda baktığınız kadın Araf'ı Araf yapan kişi. İlk kez buraya geldiğimde bu yerin adı Araf değildi ve atalarınızda birer lanetli değildi. İnsanlarınızı yanlışa sürükleyen, tanrıların gazabını üzerinize çeken ve bu yeri Araf yapan benim. Daha kaç yeri böyle helak ettim tahmin bile edemezsiniz. Burayla işim bittikten sonra sıkılmıştım ve Avcılara merhamet edip Medusa'nın Ölü Kumlarını yaptım," dedikten sonra Sıraç ve Yavuz'u gösterdi. "Onların ataları olan ilk Avcıları kendimle birlikte dünyaya götüren bendim. Bir asır sonra o Avcıların torunlarıyla buraya dönüyorum ve yeğenim sizlerden biri tarafından öldürülüyor. Peki atalarınızın lanetlenmesine sebep olan ben, yeğenim için neden burayı haritadan silmeyeyim? Ah, yapamaz demeyin," dedikten sonra ayağını kaldırıp sertçe yere vurdu. Soya'nın bastığı yerde küçük çaplı bir patlama oluştuğu için hepimiz bir yere savrulmuştuk. Bu kadın az önce küçük dozda bir deprem mi yarattı? Hepimiz yeri boylamışken ayakta olan sadece oydu. "Evet, yapabilirim," deyip güldü. "Saniyeler içinde çok fazla şey yapabilirim. Hazır olun çünkü büyük kıyamet kapıda," dediğinde bu benim umurumda değildi ki. Benim kıyametim zaten kopmuş buradakilere ne yapsam içim soğumayacaktı.

Elimi yere bastırıp ayağa kalktığımda ona ters ters bakıyordum. "Gülüyor musun?" dedim kızgınlık içinde. "Benim kardeşim ölmüş ve sen gülüyor musun?"

Umarsızca omuz silkti. "Kişisel algılama ölümleri bir kayıp olarak görmüyorum. Er veya geç hepiniz öleceksiniz nasıl olsa," deyip bana baktı. "Farkındaysanız hepimiz demedim çünkü hepiniz öleceksiniz ve geriye yine ben kalacağım. O kadar çok kayıp verdim ki, benden gidenlere alışığım. Ölenler için üzülme çünkü asıl acıyı geride kalanlar yaşıyor," dediğinde ne yazık ki bu konuda çok haklıydı. Nefes alıyorum ama aslında bir çift kara gözde öldüm. Ben kardeşimin bir daha gözlerine bakamayacağım. Tanrım, bununla nasıl yaşanır.

Nasıl bir vebalin altına girdim ki cezam hiç bitmiyordu.

Kendince empati yapan Afra, yüzsüzce yanıma gelip, "Itır benim düşmanım değildi," dedi. "Böyle sonuçlanmasını istemedim." Ciddi miydi? Canına susamış olmalı!

"Daha istemediğin çok şey yaşayacaksın," diyerek ona doğru döndüm. Hayır, ağlamıyordum. Öyle kızgın bir şekilde ona olan nefretimi de kusmuyordum. Ben hiç olmadığım kadar sakin ve soğukkanlı bir halde onun karşısında durmuştum. Zaten hiçbir zaman öfkemi dışarıya yansıtan biri olmadım. Lakin şu anda gerçekten çok öfkeliydim. "Kardeşim senin aptallığın yüzünden öldü Afra. Sence dökülen kanın hesabını sana nasıl sormalıyım?" dediğimde herkes susmuş karşı karşıya duran iki Aykırı'ya bakıyordu.

Korkmaya başladı. Evet, Afra'nın korkusunu soluyorum çünkü asıl şimdi gerçek anlamda bir düşman kazandığını anlıyordu. Hasmından kurtulmak istiyorsa onu doğrudan öldürmeliydi. Fakat yaralamak hataların en büyüğüydü çünkü geri döner ve intikamın en büyüğünü yaşatırdı. "Gölge Cini silindi, değil mi?" dedim. "Peki neden sana rakip olarak öyle bir yaratık geldi?" dedim buz gibi bir sesle. Bakalım bana verecek bir cevabı var mıydı?

Nişanlısını hatırladı. Sadece hatırlamadı ona yaptığı korkunç büyüyü gizleme çabasına girdi. "Bilmiyorum!" diyerek fevrileşti. "O yaratık neden bana rakip olarak geldi bilmiyorum, ama geçmişte onunla herhangi bir anlaşma yapmadım!" dediği an elimi kaldırıp yüzüne çok sert bir tokat attım. Yere düştüğü an çıplak ayağımı kaldırıp iki göğsünün tam ortasına bastırdım. "Kıpırdarsan ruhunu emmekten tereddüt etmem ve kardeşime olanlardan sonra kimse bunun için beni suçlayamaz!" dediğimde korku içinde hareketsiz kaldı. Şu anda her şeyi yapacak konumda olduğumu bildiği için akıllıca davrandı diyebilirim.

Herkesin içinde düştüğü durumun utancını yaşarken, "Ne istiyorsun Elzem," diye bağırınca omuz silltim. "Sen şu anda ayaklarımın altında ezilirken senden ne isteyebilirim ki?" diyerek alay ettiğimde öfkeden çıldırıyordu. Daha bu neydi ki ben bu kadının süründüğünü göreceğim. Yemin ederim ki Suzan ile birlikte dizlerinin üzerinde sürünerek bana gelecekler! Durmam için yalvarıp benden merhamet dilenecekler!

Hayır, ben onların peşine düşmeyeceğim çünkü ikisi kendi ayaklarıyla bana gelecek!

"Yıllarca ruhumda bir canavarla yaşadığımı bilmeyen yok, değil mi?" diğerlerine yönelik konuşup her birine baktım. "Peki o canavar kimdi biliyor musunuz?" dedikten sonra ayağımla Afra'nın göğsüne sertçe bastırıp onu yere çiviledim. "Afra Gevheri'nin kayıp nişanlısıydı!" diye bağırdığımda etrafımdaki insanlardan çıkan uğultuları umursamadım. Savcı kaşlarını çatarak delici bakışlarını kız kardeşine çıkardı. "Elzem neler diyor?" derken duyduklarının gerçekliğini sorguluyordu. Oysaki Afra'dan cevap alamazdı çünkü birilerine verecek cevabı olduğunu sanmıyorum. "Gölge Ciniyle anlaşıp nişanlısını önce bir yaratığa çevirdi, daha sonra onu cehenneme sürgün etti! O canavar ruhuma karışarak benim dünyama geldi! Peki neden?" dedikten sonra başımı çevirip Afra'ya baktım. "Sence neden?" dediğimde bana cevap veremeyecek kadar duyduklarının şokundaydı. Evet, nişanlısının bunca zamandır içimde yaşadığını nihayet öğrenmişti.

Kayıp nişanlısının yıllarca benim içimde yaşadığını idrak etmesi uzun sürmedi. İrice açılan gözleri şaşkınlığını gizleyemiyordu. Bunun nasıl mümkün olduğunu sorguluyordu. Nasıl olurdu da cehenneme gönderdiği nişanlısı onca ruhun içinde gelip beni bulmuştu. İkimiz arasındaki düşmanlığı göz önünde bulundurunca bunu kendisine bir ihanet olarak gördü. Nişanlısı öylesine birine değil ezeli düşmanına giderek ona ikinci kez ihanet etmişti. Dahası onu hâlâ sevdiği için ruhuna karışan kıskançlığı soluyorum. "Bir cevabın yok mu?" dedim. "Sence neden beni seçti?" Ayağımı biraz daha bastırdığımda inleyen kızın üzerine eğildim. "Çünkü biliyordu. Cehennemde olsa bile o gece yapılan takası bir şekilde gördü. İkimiz arasındaki takası gördü ve o gece kaçmaya karar verdi. Beni eğitti Afra," dedim gözlerine bakarak. "Şu anda baktığın, ayakları altında ezildiğin kadını böylesine yenilmez ve güçlü kılan eski nişanlın! Bir gün ikimizin karşılaşacağını biliyordu ve o gün geldiğinde onun intikamını almam için beni eğitti!" diyerek son darbeyi vurdum. Belki aramızdaki lanet yüzünden beni eğitmişti ama bu karşılaşma için de beni hazırladığını artık biliyorum.

Ayağımı çekerek onu özgür bıraktığım halde kalkamadı. Sözlerimin ağırlığı altında uzun süre ezileceğini biliyorum. "Yalan söylüyorsun!" Güç bela konuştuğunda inkâr etmesi uzun sürmedi. Fakat gerçekleri söylediğimi o da iyi biliyordu lakin kabul etmek işine gelmiyordu. Zihnimdeki mühürlü kapılara girmediği için canavarı anılarımda görmemişti. Görmüş olsaydı şuan ki dağılmış haliyle rakibini yenemezdi.

"Hayat ne garip değil mi?" diyerek alay ettim. "Henüz seninle tanışmıyorduk bile ama lanetlediğin nişanlın bana geldi ve sana benim gibi bir düşman kazandırdı." Elimle kendimi gösterdim. "Benim gibi diyorum çünkü inan bana aklı olan beni karşısına almazdı," dedikten sonra ailesini gösterdim. "Son günler Afra. Onlarla bu son günleri doya doya geçir çünkü kardeşimin hayatı karşılığında çok fazla şey istiyorum." Elimle etrafımı gösterdim. "Tüm Araf'ı istiyorum!" dedikten sonra geriye çekildim. En iyi büyücülerini bulsunlar, surlarını güçlendirsinler. Ellerinden gelen tüm önlemleri alsınlar. Klanlarına haber salıp onları yaklaşan kıyamete karşı uyarsınlar. Artık imkansız ama yapabiliyorsa gölgemin onlara ulaşmayacağı bir yere kaçsınlar. Sicim düştüğünde artık Araf diye bir yer kalmayacak! Kardeşimin kanı üzerine yemin ederim ki ben bu şehri yıkacağım! İnsanları helak olurken hep dediğim gibi kimse adımı hiç unutmayacak. Kardeşim karşılığında herkesin felâketi olacağım için kimse beni unutmayacak!

Masum veya günahkâr artık fark etmez. Beşikteki bebeğe kadar ben Araf'ta tek bir Ölümsüz bırakmayacağım!

İçimdeki tüm merhameti Itır'la birlikte öldürmüşken bundan sonra bambaşka bir Elzem olacaktı!

Afra nihayet ayağa kalkmayı başardığında hâlâ söylediklerimin etkisindeydi. "Ruhuna karışan yaratık için beni sorumlu tutamazsın," dedi. "Onu sana ben göndermedim. O yıllarda seni tanımıyordum bile!" dediğinde korkuyordu çünkü beni çok iyi tanıyordu. Neler yapacağımı bildiği için aklınca kendisini savunuyordu.

"Benim derdim artık bana olanlar değil ki," dedim. "Ben hiçbir zaman bana olanları sorun etmedim," dedikten sonra ona yaklaştım. "Benim şuan ki derdimi sen çok iyi biliyorsun. Öfkeliyim Afra," deyip gözlerinin içine baktım. "Sakinliğime sakın aldanma çünkü şu anda gerçekten çok öfkeliyim ve benim öfkem hiçbir şeye benzemez. Yakmaz ama yıkar, öldürür!" O da anlayacaktı, herkes gibi o da ne demek istediğimi çok yakında anlayacaktı.

Onu bırakıp atıma doğru yürüdüm. Ata bindiğimde Cihangir'e baktım. "Ben duracaktım," deyip Afra'yı gösterdim. "Ama o buna izin vermedi. Bundan sonra başınıza gelebilecek her türlü felâketin tek sorumlusu sizin kızınız. Ve hayır, onu öldürmenizi istemiyorum!" dedim. Afra'nın ölümü bu kadar kolay olmayacaktı. Onunla işim bitmeden ölmeye bile hakkı yok.

Atımı hareket ettireceğim esnada Sıraç, "Elzem!" dedi. "Nereye gidiyorsun? Bir çılgınlık yapma!" diyerek bana olan endişesini dile getirdi. Çok daha fazlasını yapacağım, hem de çok fazla.

"Avcılar ve kızları alıp fânilerin bölgesine gidin Sıraç," dedim. "Ne duyarsanız duyun, ne görürseniz görün ama sakın duvarı geçip Ölümsüzlerin bölgesine gelmeyin," diyerek onu uyardım. "Ah, bu arada. Olur da Suzan Hanım ile karşılaşırsanız..." deyip derin bir nefes aldım. "Ona de ki son anların tadını çıkarsın!" dedikten sonra atımı şahlandırıp dört nala koşturdum. Hepsini geride bırakıp onlardan uzaklaştım. Nasıl olsa çok yakında hepsi nereye ve ne amaçla gittiğimi anlayacaktı. Geri döndüğümde Araf diye bir şey kalmamış olacaktı!

Geri döndüğümde hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktı.

Onlardan uzaklaşırken Savcı'nın, "Elzem!" diyen kızgın sesini duydum fakat hızımı düşürmedim. Hepsinden uzaklaşıp ağaçların içine son sürat daldım. Bu yolun dönüşü yoktu artık.

Daha beş dakika yol almıştım ki Elümhan'ı benden daha iyi tanıyan Savcı, bir şekilde atıyla yolumu kesmişti. Mecburen atımı durdurduğumda, "İn aşağıya Elzem!" dedi. Onu dinlemediğimi görünce attan atlayıp bana yaklaştı ve belimden tuttuğu gibi beni aşağıya indirdi. Ela gözlerinde şimşekler çakarken kolumu tutarak sıktı. "Nereye gittiğini sanıyorsun?" dediğinde en az benim kadar sinirli görünüyordu.

"Cehennemin dibine!" diye bağırarak kolumu kurtarmaya çalıştım. "Peşimden gelecek misiniz?"

"Evet!" diyerek o da bana bağırdı. "Geleceğim!"

"Hayır, gelmeyeceksiniz!"

"Durdur o halde beni!" dediği an başımı geriye çekip tüm gücümle ona kafa attım. İkimiz aynı anda geriye çekilirken, "Lanet herif!" diye bağırarak alnıma tuttum. Kahretsin, neden bu kadar acıdı!

Burnu bile kanamamıştı ama bana ters ters bakıyordu. "Bir işi de doğru düzgün becer, değil mi?"

"Ah, kusura bakmayın Savcı Bey! Ben sizin gibi bir barbar olmadığım için her gün birilerine kafa atmıyorum!" Kafam kırıldı burada!

"Belli," diye homurdanarak alnımı işaret etti. "Çok acıdı mı?" Dalga geçiyor olmalı. Tabii ki acıdı!

"Acıyan bedenim değil ki," diye fısıldadım. "İçim acıyor! Kardeşiniz kardeşimin ölümüne sebep oldu ve siz beni durdurmaya geldiniz!" diyerek bağırdığımda kendimi daha fazla tutamayıp ağlamaya başladım. "Itır kollarımda öldü," dediğimde dizlerim büküldü ve yere yığıldım. "Kardeşim öldü. Uğruna beni Ölüler Diyarına gönderdiğiniz kardeşiniz benden en değerlimi aldı. Sizin ki kardeş ama benim ki değil, öyle mi? Beni durduramazsınız çünkü Afra'yı öldüreceğim ve bana baktığınızda siz de kardeş katili birini göreceksiniz!" dediğimde iç çekerek yanıma gelip diz çöktü. "Buraya Afra için gelmedim," diyerek yüzümü avuçlarının içine aldı ve gözyaşlarımı sildi. "Öfkenin olduğu yerde mantık aranmaz Elzem," deyip gözlerime baktı. "Ne yapacaksan sakinleştikten sonra yap. Acın bu kadar tazeyken vereceğin yanlış bir karar en çok seni bitirir," diyerek bana bekle dedi. Lakin benim bekleyecek bir saniyem bile yoktu. Kardeşimin kanı kurumadan, toprağı soğumadan herkes hak ettiğini yaşamalıydı.

"Hayır," dedim. "Beklemeyeceğim."

Derin bir nefes alan adam, "Huysuz ve asi kadın," diyerek beni göğsüne çekti. "Seninle ne yapacağımı bilmiyorum. Korkarım ki bu inadın ikimizin felâketi olacak." Ben ister miydim böyle olsun? Başıma gelenler yüzünden bana, bize bir seçenek sunulmadı ki. Yol ayrımındaydık ve bu yolun sonunda bizim için bir gelecek artık yoktu. Aramızda Itır ve Afra'nın kanı varken artık çok zordu. Evet, Afra benim nazarımda çoktan ölenlerin arasındaydı.

Tam konuşmaya hazırlanıyordum ki dudaklarından bir inilti çıktı. Başı omuzuma düşünce endişe ederek onu sırtüstü yere yatırdım. Ne olduğunu sorguladığım esnada, "Korkma sadece bayıldı," diyen Soya'nın sesini duydum. Başımı kaldırınca Meliz ile ikisi atlarını çekerek ağaçların arasından çıktılar.

Savcı'yı bırakıp ayağa kalktım. "Hiç dokunmadan onu nasıl bayılttın, Soya?" dediğimde atına bindi. "Yanında hiç ayrılmayan koruyucu ruhuna işaret ettim o bayılttı. Evet, daha önce sen ve Meliz'i ruh formundayken gördüğüm gibi tüm ruhları görüyorum," dedikten sonra Savcı'nın olduğu tarafa baktı. "Efendin için endişe etme Takva. Bizimle gelmemesi onun güvenliği açısından daha iyi," deyince Takva ile konuştuğunu anladım. Ölüler Diyarındayken Takva'yı görebiliyordum ama burada onu göremiyorum. Lakin varlığını hissediyorum.

"Bizimle?" diyerek Soya ve Meliz'e baktım. "Siz ikiniz benimle gelmiyorsunuz."

Meliz saçlarını yüzüne çekerek ağlamaktan kızaran gözlerini gizlerken, "Evet, geliyoruz," dedi. "Ve sen bile beni durduramazsın." Nereye gittiğimi bile bilmezken benimle gelmesi aptallıktı.

Bazı şeyleri açıkça anlatamadığım için, "Geri dönün," dedim. "Gideceğim yer size göre değil. Itır'dan sonra kimsenin sorumluluğunu alamam." Hayatımın en büyük kaybını vermişken daha fazlasını kaldıramam.

Soya tehlikeli bir şekilde sırıttı. "Gideceğin yeri tahmin etmek zor değil Elzem. Araf'ın çekirdeği olan Tanrılar Gölüne gitmeyi istemiyor musun?" dediğinde afallayarak ona bakmam karşısında güldü. "Nerede olduğunu bu güne kadar kimse bilmediği için bir efsaneden ibaret. Anlaşılan Ölüler Diyarında bu konudaki söylentiler senin de kulağına geldi," dedikten sonra atını sürdü. "Şanslısın çünkü ben yerini biliyorum. Yolumuz çok uzun ve tehlikeli," diyerek bana göz kırptı. "Bu şehri yıkmak mı istiyorsun? Gidelim o zaman. Gidelim ve yıkalım. Kaos hep sevdiğim bir şey olmuştur," dedikten sonra bizi bırakıp giden kadının arkasından şaşkınca bakıyordum. Merak ediyorum bu kadının bilmediği bir şey var mıydı?

Savcı'ya son kez bakıp, "Gittiğimiz yeri ona söyleme Takva," dedim boşluğa konuşarak. "Savcı kendisine geldiğinde sakın duyduklarını ona söyleme," dedikten sonra atıma bindim. Biz izimizi kaybettirene kadar nereye gittiğimizi bilmemeliydi.

Meliz ile ikimiz önde giden Soya'yı takip ederken, "Sence fevri mi davranıyorum Meliz," dedim. "İki kişi yüzünden buradaki herkesi öldürmek ne kadar doğru?"

"Belki de bu senin kaderin," dedi üzgün bir sesle. "Belki de en başından beri bu yıkımı yapmak için Araf'a geldin."

"Yıkalım diyorsun öyle mi iblis?"

"Yıkalım Elzem!" deyip burukça güldü. "İçindeki her şeyle birlikte yıkalım bu lanet yeri! Varsın biz de yıkılalım, ama bizden sonra Araf diye bir yer kalmasın!" Bunu zaten çok istiyordum ama ondan duyunca daha çok istedim. Evet, yıkalım!

"Anlaştık o vakit," deyip başımı salladım. "Gidelim ve bir devrin sonunu getirelim." Ölüler Diyarındayken ben dersimi sıkı çalışmıştım. Bu yeri nasıl yıkacağımı biliyorum ve evet, Araf yıkılabilir.

Suzan Hanım ve Afra, yeni bağımsızlığına kavuşmuş olabilir ama onlara huzurla yaşayacak bir yer bırakmayacağım!






















































Ve bir bölümün daha sonuna geldik. Itır'ın zamansız ölümü Elzem dahil çoğu kişiyi derinden sarstı. Itır'ın Suzan'a karşı kaybedip öleceğini bekliyor muydunuz?

Eminim neden Itır diyorsunuz, ama Elzem'i tetikleyen tek şey Itır'ın ölümü olabilirdi ve kurgunun gidişatı için ölmeliydi.

Elzem ise kardeşini kaybettikten sonra doğrudan Suzan ve Afra'yı öldürerek intikam almak istemiyor. Başından beri söylediği gibi koskoca şehri yıkmanın peşine düştü. Araf'ta ona yapılanların ve kardeşine olanların intikamını Araf'ı onlar için cehenneme çevirerek almak istiyor. Üstelik Araf'taki herkesten bu intikamı almak istiyor. Sizce bunu yapabilir mi?

Elzem, Meliz ve Soya üçlüsü gerçekten Araf'ı yıkabilir mi?

Evet, bundan sonra kalan bölümlerde bu üç kadının çıkardığı kaosları okuyacağız. Itır üçünün ortak noktasıydı ve bir kayıp üç güçlü kadını bir araya getirdi diyebiliriz. Üstelik artık yanlarında liderleri bile ürküten Soya gibi sıradışı bir kadın varken neler olacağı bilinmez.

Peki Elzem ve Savcı cephesinde bundan sonra neler olur derseniz? Itır öldüğü için Elzem ilişkisini kendi kafasında bitirdi. Lakin Savcı aynı şeyleri düşünmüyor. Peki Elzem ona da aynı kardeş acısını yaşatmayı başarırsa neler olur? O zaman Savcı'nın düşüncelerinden ne gibi değişiklikler olur sizce?

Itır'ın ölümü karşısında şaşkına dönen bir diğer isim de Gediz. Belki de bu çapkın çocuk yeni yeni sevmeyi öğreniyordu. Bu zamansız ölüm onun için de ağır bir darbeydi diyebiliriz.

Yeni bölümde görüşmek dileğiyle hepiniz Allah'a emanet olun canlarım.💙

Continue Reading

You'll Also Like

200K 12.4K 8
"Sevgisiz büyüyen her çocuk, 'Seni seviyorum' diyen herkese inanabilecek kadar çocuk." derler. Hayatım geniş ve henüz çözülmemiş bir olay yeri gibiy...
223K 3.8K 28
Kocam ve arkadaşımın inlemeleri koridorda yankılandı.Bir an kalbim duracak gibi oldu. Gabriel, "Bir saniye bekle burada," dedi ve odamın kapısını açt...
6.8K 742 6
Derin denizlerin en derinlerinde ışıklı bir yol gördü genç kadın. Zihninin kendisine oyun oynadığının farkındaydı ama tek istediği su yüzünde ciğerle...
5.3K 487 16
Kadın ayağa kalkıp bana baktı, gözlerimi ona diktim ve odadan çıkışını izledim. Ve o sırada bana seslenen bir ses vardı. "Ben Jeon Jungkook."