Yarı'm #wattys2016

By gulusunusevsinler

18.4M 632K 38.3K

Hikayeyi okurken ve okuduktan sonra hiçbir erkeği ve ilişkiyi beğenmemeniz, bu durum sonucunda da ebediyen ya... More

Memnun oldum Yarı'm.
İyiyim..
"Dediğimi Duydun."
Bak Küçük Hanım;
"Sevgilisiyim Canım."
"Senden Güzel Anne Olur.."
"Zorundasın."
"Derdin ne senin?"
"Boşver güzelim."
"Düzgün Dur."
"Hele bir baksın.."
"Bir şey demeyecek misin?"
"Saklı cennetteki melek.."
"Her Gün Daha Çok Sev Beni"
"Özür Dilerim."
"Gidiyoruz Buradan."
"Neden mutsuz olayım?"
"Seni, Helin'e emanet ediyorum."
"Kendi Canıyla Ödeyecek."
"Sana güveniyorum."
"Bir sen, bir de uyku.."
"Adamı adam yapan sözüdür."
".. hayatımda yaptığım en akıllıca şeydi."
"Ben artık sen olmuşum.."
"Yalvarırım bırakma beni.."
"Daha çok mutlu olmanı istiyorum."
"Beni oraya getirtme."
"Belki de, güzel gelin.."
"Korkmuyorum."
"Yaşayamayacağımı Düşündüm."
"Hasta mısın?"
"Nefret Ediyorum!"
"Ne oldu şimdi?"
"Burası, tamamen senin.."
"Sana Dokundu!"
"Melek gibisin.."
"Söz sözdür."
"Beni dinle şimdi.."
"Bu olayı unutalım.."
"Haberin olsun, hayatım."
"Hayatımda gördüğüm en güzel gelinsin.."
"Gülümsemeni seviyorum."
"Seni seviyorum."
"Canım istediği içindi.."
Kesit - "İyi Ki.."
"Senden uzak kalmak.."
"Çok teşekkür ederim!"
"Sizi seviyorum.."
"Dengesiz oğluna sor.."
"Sen de gelsen?" Part I
"Sen de gelsen?" Part II
"Ne halin varsa gör!"
"... merak etme.."
"Baba olmak.."
"Laf etme oğluma."
"Bitkin Düştün.."
"Aklın yolu bir."
"Ben sanırım.."
"Öyle söyleme.."
"O herif için.."
"Geç dalganı.."
"Çünkü seni.."
"Cesaret yavrum."
"Söz ver bana.."
"Getireceğim."
"Ba-ba!"
"Bir de şey var.."
"Ne kadar harika.."
"Nasıl baş edeceksin?"
"Kaprisini sevdiğim.."
"On dedi!"
"Bırakmam tabi.."
"Helin Karalar" Hakkında;
"Yok canım!"
"Al benden de o kadar.."
"Olur ya.."
"Lütfen gelme.."
Kesit; "Sana inanmıyorum."
"Ben çok kötü bir şey yaptım."
"Baba ne demek?"
Final - "Ben senden razıyım."
Birkaç soruya cevap;
Özel Bölüm: "Öpersin geçer.."
Gulusunusevsinler'den sürpriz. ❤️
Yarı'm 2 Yayınlandı!
Özel Bölüm: "Anca beraber kanca beraber!"
"Ben senin yuvanım."

"Sıra bize geliyor."

275K 9.3K 974
By gulusunusevsinler

"İntihar etmemiş."

O şekilde bağırıp çağırmaya başladığında çoktan tahmin etmiştim bunu, sadece kabullenmemiştim, 'Başka şeydir.' Demiştim. Ama korktuğum cümleyi söyledi;

"İntihar etmemiş."

Bir şeyler söylemeliydim, belki çok saçma duracaktı, anlamsız olacaktı ama yapmak zorundaydım.
Tam ağzımı açtığım sırada banyonun dış tarafından koşuşturan birinin ayak seslerini duydum.
Gözlerim anında Tolga'nın gözlerini buldu. Suratındaki ifadeden, gözlerini kısarak bakışından onun da duyduğunu anladım.
Bir anda ayağa kalkıp banyonun kapısını açtı, çıktı.
Hemen ardından ben de çıktım. İstemsiz olarak sağ omzunun arkasına saklanmış, iki elimle sağ kolunu tutmuştum.
Tüm odayı, koridoru gezdik ama kimseden iz yoktu.

Ellerimin hala omzunda olduğunu çok sonradan fark edip çektim.
Korktuğumu anlayınca bana dönüp;
"Hizmetçilerden biridir, araştırır öğrenirim."
Deyince, başımla onayladım.
"Tolga?"
Gözleri gözlerimdeydi. Devam ettim;
"Şimdi ne yapacağız?"
"Seni eve bırakacağım."
"Onu kastetmemiştim."
"Zaten o soruyu cevaplamadım."
Boş boş baktım suratına.
Kapıya doğru yöneldi, ben de omzunun arkasındaki yerimi aldım hemen. Kapının ağzında aniden durdu, bana döndü.
"Hiç bir şey bilmiyormuş gibi davran. Yukarıya çıktın, sevgilinle baş başa vakit geçirdin. Bu kadar."
Başımla onayladım.
Kısa bir bakış atıp önüne döndü, merdivenlerin başında elimi tuttu, sıktı.
"Sabret" der gibi.

Olabildiğinin en normal suratlarını takınıp salona indik. Fazıl Bey bir berjere oturmuş, bir bacağını ötekinin üstüne atmış, bir şeyler okuyor. Mehveş Hanım ortalıkta yok, aman olmasın.
Fazıl Bey geldiğimizi fark edince imalı bir şekilde sırıttı.
Tolga bu gülüşü fark etmiş olacak ki, hemen konuya girdi.
"Geç oldu, ben Helin'i evine bırakıyorum."
Fazıl Bey ayağa kalktı, yaklaştı. Tam karşımda durdu. Ellerini omuzlarıma yerleştirdi, bir bakış atıp konuştu;
"Güzel gelinim, yine gel olur mu?"
Ben cevap veresiye kalmadan sarıldı. Gereksiz sıkılıkta, gereksiz uzunlukta bir sarılmaydı.
Öyle ki, bu sarılmayı Tolga bozdu.
"Ihım! Ahmet Bey merak eder baba. Yol uzun, geç kalmayalım."
Fazıl Bey başıyla onayladı, kapıya kadar geçirdi bizi.

Arabaya binince nasıl güvende hissettiğimi anlatamam..
Tolga bindiğimiz gibi üşümemem için klimayı açtı, arabayı hızlıca büyük bahçenin çıkışına yöneltti.

Akşam trafiğine denk gelmiştik. Normal zamanda konuşmak için bir fırsat olduğuna sevinirdim. Ama şu an konuşulacak bir şey yoktu ki..

Yol boyu tek kelime etmedik. Bir tanecik kelime bile çıkmadı ikimizin de ağzından. Söylenecek bir şey olduğunu düşünmüyordum. Yapılacak çok şey var, ama söylenecek yok.

Evimizin bahçe kapısının önünde arabayı durdurdu.

Söyleyecek bir şeyler arıyordum.
"Tolga?"
"Efendim?"

Bir laf bulamamıştım yine. Yüzüme bakıyordu öylece, ben de ona..
Sonunda içgüdüsel olarak, istemsiz bir şekilde uzanıp kollarımı boynuna doladım. İlk başta belli ki şaşırmıştı, şaşkınlığını üstünden hızlıca atıp o da kollarını belime doladı.
Gözlerim dolmuştu yine. Niye böyle oluyordu ki? O'nu sevene kadar böyle değildim ben..

Birkaç dakika sonunda ayrılan ben oldum. Uzaklaşıp, elimin tersiyle gözlerimin altını sildim.
"Merak edecekler, eve geçeyim."
Başıyla onayladı;
"İyi geceler."
"İyi geceler.."

Arabadan indim. Ve yine ben evin kapısından içeri girene kadar yerinden ayrılmadı, ne zaman Mualla Hanım bana kapıyı açtı, o zaman uzaklaşan arabasının sesini duydum.

Gece boyunca uyumadım. Beynimde bir sürü soru dönüyordu.
Cengiz'i kim öldürdü?
Neden öldürdü?
Cengiz karşı koyamadı mı?
Tolga Han bu olayları nasıl atlattı?
Şimdi bu olayı nasıl atlatacak?
Bizim konuşmamızı duyan kişiyi nasıl bulacak?

Düşüncelere dalmışken, mesaj sesiyle irkildim.

Gönderen; Tolga Han
{Uyumadığını biliyorum. }

Nereden biliyordu ki?
İkinci bir mesaj sesiyle tekrar irkildim.

{Uyu.}

Cevap yazdım;

{Sen uyuyacak mısın?}

Hemen cevap geldi,

{Muhtemelen, hayır.}

{Ben de, hayır.}

Bu sefer cevap vermedi. Yarın dersim yoktu, bir mesaj daha yazdım.

{Yarın beraber bir şeyler yapalım mı?}

Cevap geldi;

{Kahvaltıya gidelim.}

{Peki.}

{Şimdi, uyu.}

{Tamam.}

Tabiki uyumadım. Sağa dön, ııh rahatsız. Sola dön, ııh daha rahatsız. Kitaplığımın karşısına geçip bir roman çıkardım, Sarah Jio'nun Son Kamelya kitabı. Dışarıdan bakınca şirin görünüyordu. Cinayet romanı olduğunu nereden bilebilirdim ki?!

Güzel kitap olunca ister istemez sabaha kadar okuyup bitirdim. Ama bu kadar olayın üstüne bir cinayet romanı okumak gerçekten çok korkutucuydu, kabul ediyorum.

Saate baktım, 7'ye geliyor. Odamın panjurlarını açtım, gün doğumu şahane bir manzara sergiliyordu.
Oturdum, izlemeye başladım. Sonra bir ara sıkılıp odamdaki televizyonu açtım, sabah haberlerini izliyordum.
O sırada odama okul formasıyla Pelin girdi.

"Tv nin sesini duyunca geldim, erken saatte dersin mi var?"
"Hayır, bugün dersim yok tatlım."
"Neden uyanıksın?"
"Uyku tutmadı.."
"Moralin bozulmuş bir şeye abla."
"Çok uzun hikaye Pelin. Okula git, gel. Akşam konuşuruz olur mu?"
"Olur." Dedi, neşeli gülümsemesini suratına yerleştirip,pıtır pıtır yürüyerek çıktı odadan.

Haberlerden de sıkılınca mutfağa indim. Aysel Teyze yanındaki genç yardımcıyla kahvaltı hazırlıyordu. Büyük ihtimal babam ve annem için.
Beni görünce,
"Helin Hanım? Erken kalkmışsınız, sizin için de bir servis açalım mı?"
Elimle gerek yok anlamında işaret yaptım.
"Dışarıda yapacağım, teşekkürler."
Su bardaklarının olduğu raftan büyükçe bir bardak alıp, sebilden su doldurdum.
Mutfaktaki oturma kısmına geçip oturdum, suyu içtim. Tam kalktığım sırada tüm şıklığıyla annem göründü.
Tamam, ben de evde süsleniyorum ama bu saatte ben polar pijamayla, o ise şifon bluzlarla, kalem eteklerle geziyor.
Beni görünce yanıma geldi,
"Helin? Neden uyanıksın?"
"Tolga'yla kahvaltıya çıkacağız, erkenden uyandım suratım şişmesin diye." Yalan. Külliyen yalan. Herneyse.
Başıyla onayladı.
"Dün konuşamadık, ailesiyle tanışman nasıl geçti?"
İstemsiz olarak yüzüm düşmüştü, hemen toparlandım, konuşmaya başladım.
"Fazıl Bey sıcak kanlı, ama Mehveş cadısı için aynı şeyi söyleyemeyeceğim."
'Cadı' kelimesi hoşuna gitmişti. Ufak bir kahkaha atıp devam etti,
"Sinirini bozacak bir şey olmadı değil mi?"
"Hayır, klasik tanışma."
"Peki."
"Odama çıkayım ben."
"Tamam."
Merdivenden çıkarken babamla karşılaştım.
"Helin Hanım, günaydınlar efendim."
Sıcak bir gülümsemeyle, olmayan eteğimin uçlarını tutar gibi yaptım, dizlerimi kırıp tekrar düzeldim;
"Günaydın bayım."
Gülümseyip aşağı inmeye devam etti, ben de yukarı çıkmaya..

Odama çıkınca uzun bir duş aldım. Saçlarımı ağır ağır kuruttum, giyinme odamın ortasındaki pufa oturup boş boş bakmaya başladım etrafa.
Tolga'nın deyimiyle, 'toz pembe' hayatı yaşarken içi tıka basa dolu bu dolapların, sayısız ayakkabıların, milyarlık çantaların hayatımın merkezi olduğunu sanıyordum.

Düşününce şimdi hepsi değersiz. Hayatın karanlık tarafıyla karşılaştım ilk kez.
Evet, herkes bir gün büyük bir travma atlatacak, herkesin gerçekten korkunç günleri olacak. Ve benim korkunç günlerim de şuan başlıyor sanırım.

Ama dürüst olayım,
En büyük imtihanımın sevdiğim adam üzerinden oluşu çok acı verici.

Telefonumun sesini duyunca uyuşuk bir şekilde yatağıma doğru yürüdüm. Arayan kişi vaz geçmeden telefonu bulabilmiştim.
O'ydu arayan..

"Efendim?"
"Uyandırmak için aramıştım ama, sen zaten uyanmışsın."
Gülümsedim.
"Ne zaman burada olursun?"
"Yarım saat içinde kapıdayım."
"Peki, dikkatli gel."
"Sıkı giyin."
Telefonu kapadı. Ben de biraz daha canlı adımlarla giyinme odama geçtim.
Tamam eskisi kadar anlam ifade etmiyor giysiler ama, sevdiğim adamla buluşuyorum, hepsi çok kıymetli şuan :)

Koyu renkte kot bir pantolon, koyu kahve deri çizmeler, krem bir bluz ve yine kahve deri bir ceket geçirmiştim üstüme. Omzuma da kahverengi lv çantamı taktım. Hava her an yağmur yağacakmış gibi duruyordu, gözlüklere dokunmadım bile.
Saçlarımı tepede atkuyruğu yaptım, Pelin'in aldığı kolye ve "Helin" yazılı kolyemi üst üste taktım.
Kahveli tonlarda dumanlı bir makyaj yaptım, hafif rimel sürdüm. Doğal renklerde bir ruj da sürüp hazırlanmayı bitirdim.

Dediği gibi yarım saat sonra kapıdaydı. Odamın penceresinden geldiğini görmüştüm, son kez saçımı başımı düzeltip koşar adımlarla aşağıya indim, annem ve Tolga kapıda muhabbet ediyorlardı.
"Helin de geldi" dedi annem neşeli bir sesle.
Tolga gülümsemekle yetindi, annem ise yine neşeli bir şekilde ;
"Size iyi eğlenceler." Deyip kapıdan ayrıldı.

Ben de çıkıp kapıyı çektim. Kısa bir yürüyüşün ardından arabaya binmiştik.
Tolga gayet mutlu görünüyordu.
"Nasılsınız hanımefendi?"
Ciddi bir şekilde ona döndüm,
"Sen nasılsın?"
Çarpık gülümseme yine o güzel suratta yerini aldı.
"İyiyim güzelim."
"Peki.."
Birkaç dakika sonra aklıma gelen bir soruyu sorma ihtiyacı hissettim;
"Öğleden sonra bir işin mi var, neden kahvaltıya gidelim dedin?"
"İşim yok."
Ee o zaman? Manasında bir bakış atınca gülümseyip devam etti;
"Daha erken görmek istedim seni."
Bu sefer ister istemez ben de gülümsemiştim.
"Ee? Nereye gidiyoruz?"
"Yakındaki kafelerden birine gidelim, boğaza gitsek de bu havada dışarıda oturamayız."
Başımla onayladım.

5-10 dakika sonra sık uğradığım kafelerden birindeydik. Arabayı valeye bırakıp indik, eli belimdeydi, masaya oturana kadar da çekmedi.
Masaya oturunca gelen garsona hızlıca siparişleri verdi.

Bu kadar mutlu olması beni korkutuyordu. Bu şeyleri içine atmaması gerekiyordu, her şeyi biriktiremez ki..

"Tolga?"
Suratımdan hangi konuyu açacağımı anlamış gibiydi. Eliyle "Sus." İşareti yaptı, sustum.
"İyi bir kahvaltı yapamazsam çok huysuz olurum, o konu sonra." Dedi.
Başımla onayladım. Devam etti;
"Ayrıca, kahvaltıda masadaki birisinin somurtmasını kaldıramam, özellikle, sevgilimin."
'Sevgilimin.' Kısmını bastırarak söylemişti. Hafif bir tebessümle gülümsedim.

İstediği gibi tatlı muhabbetlerle geçirdik kahvaltıyı. Sonra, kahvelerimizi sipariş ettik, onlar da gelince, kahvaltı boyunca karşımda sıcacık, neşeli duran adam gitti, ciddi suratlı, sert ifadeli bir adam geliverdi.

"Söyle bakalım, ne oldu?"
"Bir şey olmadı, konuşmalarımızı kim duymuş, öğrenebildin mi?"
"Hayır, henüz değil."
"Cinayetle ilgili bir şeyler?"
"Abimin ölümünden bir hafta önce tüm mülklerini, banka hesabındaki tüm parayı, birkaç vakıfa bağışladığını öğrendim."
"Nasıl vakıflar?"
"Kimsesiz çocuklarla ilgili olanlar, eğitimle ilgili olanlar.. ve bunun gibi onlarcası."
"Şüphelendiğin biri var mı?"
"İkimizin de aklında aynı kişi olduğunu biliyorum Helin. Evet, babam olacak o herif bir numaralı şüpheli belki, ama öz oğlunu öldürmesi için bir sebebi yok.. Üstelik bu kişi büyük oğlu, yani varisi. Şirketinin başına geçmesi için en ideal aday. Okulunun bitmesine az kalmış, işi de biliyor. Çok mantıksız."
" O zaman olaya uzaktan bakalım Tolga. Ortada bir kurban var. Bir insanı neden öldürürsün?"
"Namus için olabilir, parası için olabilir."
O an aklıma gelen düşünce vücudumdaki tüm kanı dondurmuştu sanki.
"Veya, bilmemesi gereken şeyleri biliyordur." Deyiverdim.
Tolga'nın gözleri bir anda büyüdü.
"Olabilir." Dedi başıyla onaylayarak.
"O zaman, Cengiz'in son birkaç haftası, birkaç ayıyla ilgili bilgi toplamamız gerekmiyor mu?"
"Evet. O işi hallederim. Ama önce, buradan çıkmamız lazım."
Elimdeki fincanı yerine bıraktım.
"Ha?"
"Sakin bir şekilde hesabı ödeyip kalkıyoruz."
"Tolga ne oluyor?"
"Bana güven."
Söylediği gibi hesabı ödedi, olabildiğinin en normal haliyle kafeden çıktık.

Arabaya bindik, hızlı bir şekilde kullanmaya başladı arabayı.
"Tolga, artık söyleyecek misin?"
"Sabah seni almaya gelirken benim evin yakınlarında bir araba dikkatimi çekti. Bizim oralara yabancı araba kolay kolay giremez. En azından bizim evin etrafında pek duramaz. Sonra az önceki mekana geldik, bizden 15-20 dakika sonra aynı arabayı tekrar gördüm."
"Sizin oralara yeni taşınan birisi falan olabilir?"
"Bizim oralardaki evler 30-40 yıllık evler. Dededen torunlara kalır, miras gibidir, asla satılmaz. Ayrıca 30'lu yaşlarında hiç bir adam erkek erkeğe oturmak için bu mekana gelmez, saf olma."

Biraz bozulmuştum, ama bir şey demedim.
"Şimdi nereye gidiyoruz?"
"Daha kalabalık bir yerlere. İzimizi kaybettiklerine emin olsunlar, bir şekilde seni eve bırakırım."
Başımla onayladım.

Kapalıçarşı, ortalıktan kaybolmak için mükemmel bir mekandı. Bu kalabalıkta fark edilmemiz imkansız gibiydi.
Biz de anın tadını çıkaralım dedik, birkaç saatimizi çarşıyı gezerek geçirdik. Şu durumda bile elele gezmek o kadar güven vericiydi ki. Peşimizde adam varmış, yokmuş, gram umrumda değildi..
Saatler birbirini kovaladı, hava yavaş yavaş kararmaya başladı. Yaklaşık 5 saatimizi Kapalıçarşı ve mısır çarşısı içinde önümüze gelen her dükkana girerek geçirmiştik.
Doğal olarak ayaklarımıza da kara sular inmişti.

"Artık gidebiliriz." Dedi, başımla onayladım.
Çarşıdan çıkınca bir taksiyi durdurdu, suratına tip tip baktım.
"Arabam şirketin üstüne kayıtlı, nerede olduğunu güvenlik sisteminden izleyebilirler." Dedi.
"E buraya geldiğimizi biliyorlar?"
"Halledeceğim, şu arabaya biner misin?"
Hemen taksinin arka koltuklarına oturdum, o da yanıma geçti.
Telefonunu çıkarıp meşhur Ahmet'i aradı,
"Ahmet, birazdan konum atacağım, hemen arabamı alman lazım."
"Hayır, eve getirme. Taksim, Beyoğlu, Şişli falan. O çevrede bir otelin otoparkına park edeceksin. Yedek anahtar sende değil mi?"
"Tamam, ben sana ulaşırım. Hızlı gel, dikkat çekmesin."
Taksicinin suratımıza bön bön baktığını fark edince,
"Florya'ya." Dedi, buz gibi bir sesle.
Hemen ardından telefonunun üst tuşuna basılı tuttu, çıkan kilidi sağa kaydırdı, telefonu kapattı.
Sol elini bana uzattı. Tip tip bakınca;
"Telefon." Dedi.
Çantamdan çıkarıp uzattım, aynı şekilde onu da kapattı.
"Bu ne içindi?"
"GPS'ten yerimizin bulunmaması için. Peşimizdekiler her kimse, İstanbul'un içinde bir otelde kaldığımızı düşünecek."
Bu kadar zeki olmak zorunda mıydı? Bazen kendimi gerizekalı gibi hissediyorum şu herif yüzünden..
Mide bulandırıcı, dur-kalklı, bol trafikli yolculuğun ardından evimin önündeydik.
Ben indim, benimle birlikte indi, taksiciye gitmemesini söyledi.
Telefonumu elime verdi.
"Telefonunu ben aç diyene kadar açmayacaksın. Uyumadan önce panjurlarının kapalı olduğundan bile emin olmanı istiyorum. Ailen sorarsa Kapalıçarşı'ya gittik, trafiğe yakalandık. Yarın ders vaktinden bir saat önce hazır ol, gelip alacağım seni."
Başımla onayladım. Tam arkamı dönmüştüm ki,
"Bir şey daha." Dedi. Ona doğru döndüm.
Döndüğüm gibi sarıldı. Kulağıma hızlıca, "Seni seviyorum." Diye fısıldadı.
Cevap vermedim, sadece daha sıkı sarıldım. Onun kollarının arasındayken kötü olan her şey yok oluyordu, o toz pembe dünyam var ya, sanki onun kollarının arasına saklanmıştı..
Sonunda o ayrıldı, "Eve gir hadi." Dedi. Başımla onaylayıp, eve gittim.
Evet evet, evin kapısı açılana kadar taksi yerinden oynamadı.

Dersime 1.5 saat vardı. Hemen kalkıp üstüme siyah kalem bir elbise geçirdim, bordo kısa bir deri ceket giydim onun üstüne. Saçlarımı yine atkuyruğu yaptım, ayağıma bordo kalın topuklu botlar giydim. Siyah Michael Kors çantamı aldım, içine elime gelen her türlü ıvır zıvırı tıktım. Koyu renk bir makyaj yaptım, geceden beri kapalı olan telefonumu da çantama atıp Tolga'yı beklemeye başladım.
Bu sefer yarım saate yakın gecikmişti, ama telefonum kapalı olduğu için arayamamıştım. Kapı çalınca hemen koşup açtım, gelen O'ydu. Başka bir arabayla gelmişti, benim arabamın çift kapılı olanıyla.
Arabaya bindikten sonra konuştum;
"Tolga?"
"Efendim?"
"Neden kaçıyoruz bu adamlardan?"
"Birincisi, senin dikkat çekmemen için. Şuan büyük ihtimalle Taksim'de volta atıyorlardır. Ahmet'e söyledim, akşam saatlerinde yanına bir kız alıp arabayla gezecek. Böyle birkaç gün oyalayabiliriz bu herifleri. Biz de bu boşluktan yararlanıp bunların kim olduğunu öğreneceğiz, bu da ikinci sebep."
Başımla onayladım yine.

Okula geldik, arabayı otoparka park etti.
"Dersin var mı bugün?" Dedim.
"Yarın var."
"O zaman git istersen, çıkınca haber veririm sana." Dedim.
"Seninle birlikte derse gireceğim."
"Ha?"
"Tedbiri elden bırakmamak lazım."
"Sen bilirsin."
Amfiye girdik, her zamanki gibi ben duvar kenarına, o da soluma oturdu. Okulu bile özlemişim..
Dersi dinlemeye koyuldum.

Bir süre sonra sıkılıp, kaç dakika var diye merak ettim, Tolga'ya yaklaşıp;
"Saat kaç?" Dedim.
Bileğini açınca o da saat takmadığını fark etti. Uyurken bile saat takan adam şimdi takmayı unutmuştu, aferin ona..

Cebinden telefonunu çıkardı, saate baktı.
Şaşırmıştım;
"Ne yapıyorsun?!" Dedim sessizce.
"Yeni hat taktım." Dedi.
Başımla onayladım.

"Ahmet niye mesaj atmış ki?" Diye mırıldandı. Ben de dikkatimi telefonuna vermiştim.

{Tolga Bey acilen bana ulaşın!}

Ben sadece bunu görmüştüm. Telefonu kitleyip cebine koydu.
"Kalk." Dedi. Hemen toparlanıp kalktım. Hoca hareketimizden rahatsız olduğunu belli edercesine bir süre sustu, anlamamış gibi yapıp hızlıca çıktık amfiden.
Acil bir şey olmasa o felaket tellalı Ahmet mesaj atmazdı. Olacaklardan gerçekten korkuyordum.
"Arabaya geçelim." Dedi. Başımla onayladım. Bu etrafta rahat konuşamazdı sonuçta.
Hızlıca otoparka geçip arabaya bindik. Tolga hemen kapıyı kapatıp Ahmet'i aradı.

"Bu kadar acil olan ne?"

Karşı tarafın sesini az çok duyabiliyordum.

.................... odasında ölü bulunmuş.

Kim ölü bulunmuş?! Ne oluyor ya?!Tolga'nın suratına bakıyordum. Yüzü bembeyaz kesilmişti. En ufak bir cevap vermedi.

Karşıdan gelen sesleri duyuyordum.

"Tolga Bey?"
"Tolga Bey?!"

Elinden telefonu çekip aldım, kapattım.

Korku dolu gözlerle Tolga'ya bakıyordum.
"Tolga...."
"Sus."
Başımla onayladım. Belki yarım saat öylece durduk. Hiç bir şey yapamdan. En ufak bir şey söylemedim, korkudan iç organlarım titriyor gibi hissediyordum. Bu sefer ne tür bir felaketle karşı karşıya olduğumu bilmiyordum, ama bu iş ciddi manada büyümeye başlamıştı.

Sonra, biraz olsun kendini toparladı. Bana döndü, bir şey söylemiyordu, sadece bakıyordu. Gözlerinden acıyı okuyabiliyordum. İçimdeki korku yerini tamamen hüzne bırakmıştı. Hem kendi dertleriyle uğraşıyor, hem de beni korumaya çalışıyordu. Bu kadar yük ona ağır gelmiyor muydu?

Ben bunları düşündüğüm sırada ölüm sessizliğini bozup; "Başımızda büyük bir bela var." Dedi. Sakin değildi bunu söylerken. Dişlerinin arasından söylemişti.
Devam etti;

"Annem odasında ölü bulunmuş."

Duyduğum cümleyle gözlerimden yaşlar akmaya başlamıştı.
"Sana bahsettiğim karanlık dünyanın dibine sürükleniyoruz."
İster istemez hıçkırıklara boğulmuştum.
O yine devam etti;

"Bu demek oluyor ki, sıra bize geliyor."

Continue Reading

You'll Also Like

779K 37.4K 47
"Ben de papatyaydım. Kokumu merak eden bir adam için kırmıştım boynumu. Soldum. Çok yağmur yağdı. Hiç açmadım. Boğuldum. " (Bu eserde şiddetli...
8.1M 46K 16
TÜM BÖLÜMLERİYLE SİZLERLE TAMAMLANDI
679K 28.3K 45
30-50k izlenen Yağız her gün yayın açar, Sohbet eder ve korku oyunları oynar. Işıl ise o yayıncıya aşık bir kızdır. Işıl habire yağıza Instagramdan y...
80.9K 37.3K 35
Onunla aynı yaranın kanamasıydık. Geçmiş bizim kalpteki yaramızdı, ve ben onunla aynı yaranın en orta yerinden kanıyordum. En acısı da, onu seviyordu...