Eva; Gelecek Umuttur

By GlsmOzdmr

593K 34.1K 3.6K

29 Ocak 2015-28 Mayıs 2016 Amerika, Avusturalya, Türkiye, İngiltere,Filistin, Suriye.... Ülkelerin değişmesi... More

1. Bölüm
2. Bölüm
3. Bölüm
4.Bölüm
5. Bölüm
6. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14. Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm -Final-
Veda Konuşması
Eva Severlere Yeni Hikaye

7. Bölüm

10.1K 667 24
By GlsmOzdmr

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz...

İyi okumalar.

Eva:

Bilgisayara bir kitap ismi daha girdim. Kitabı kibarca diğer yığınların arasına yerleştirdim. Birkaç yüz kitaptan sonra eminim ki kitapları fırlatmaya başlayacaktım.

''Bu kişisel bir ceza. Ve... Saçma.'' Hira ellerini masaya yaslamış, çenesini ellerinin üzerinde sabitlemiş beni izliyordu.

''Konuşana kadar bana yardım edebilirsin.'' Diye homurdandım. Kolinin içinden kitapları çıkaran Melisa durup Hira'ya baktı.

''Örneğin ben gibi.'' Derken imalı sesi boş odada yankılandı.

''Bay Leo'nun üçüzlerine bakacağım. Enerjimi bitiremem, birer küçük terminatörler.'' Hira titreyerek hızla doğruldu. O üçüzler yüzünden çocuklardan nefret etmişti. Hira pedagog olarak yoluna devam etmek istiyordu. ''Yine belirtiyorum Mr. Brown verdiği ceza kişisel sen ise kamusal suç işledin.''

''Hayır işlemedi...'' duyduğumuz sesle üçümüzde kapıya doğru döndük. Açık kapıda dikelen David takım elbiselerini özenle giymiş bize bakıyordu. ''Mr. Brown suçu disipline intikal ettirmedi. O yüzden suç bireysel olarak kaldı. Benim kardeşim şuan cezasını çekiyor.''

''David...'' Melisa elindeki kitapları bırakarak abime baktı. Bu kız herkese karşı böyleydi. Erkek kardeşimi görünce de böyleydi, dayımı gördüğünde de, yakışıklı bir doktor, mühendis, kasiyer, yoldan yürüyen sıradan yakışıklı biri olması yeterliydi. Bu dakika işiydi. Ardından, tekrar normale dönerdi.

''Selamun aleyküm kızlar.'' Abim içeri girdi. Kızlar selamını alırken bende mırıldanarak aldım. Bir süre sessizlik oldu.

''Neyse, evde görüşürüz. Sen gelmeden önce yemek hazırlayalım.'' Hira çantasını omzuna takıp diğer boştaki eliyle Melisa'yı tutup çekiştirdi. Gözden kayboldular. Ben tek kelime etmeden bilgisayar ekranına baktım. Sandalye ayaklarının yerde çıkardığı sesi dinledim. Sonra bir bedenin üstüne oturduğunda çıkardığı sesi...

''Sanırım davalardan sıkıldın.'' Dedim. İlk konuşan ben oldum.

''Hayır, daha mesleğe başlayalı dört yıl oldu.'' Derken sesinde bile gurur vardı. Adaletsizlik içinde adalet arayan bir aptaldı. Bu dünyada adalet olsaydı elimde tuttuğum bu nadide kitaplar kişisel bir kütüphane rafı için hazırlanmaz halka açık bir kütüphane rafı için hazırlanıyor olurdu. Dünya üzerinde bilgi bile adaletsiz dağılmıştı.

''O zaman burada ne işin var?'' Beklediği soruyu sorduğumda arkasına yaslandı. Bunu sandalyenin gıcırdamasından anladım. 1.93 boyunda devasa biri oturmuştu. Sandalye sıradan bir tahta sandalyeydi, isyan ediyordu.

''Bay Leo benimle görüşmek istedi.'' Durdu. Soru sormamı ve onun daha da gururla anlatmasını sağlamamı istiyordu.

''Eee?'' dedim. Biraz egosunu okşamanın sakıncası olmazdı.

''Biliyorsun zaten başarılı bir öğrenciydim, kazandığım davalar, teklif edilen ve kabul ettiğim davalar mükemmeldi. Akademik alanda da tanınıyorum, birkaç kez büyük üniversitelerin teklifi ile konferansta verdim...''

''Sonuç?'' uzun anlatırken sıkıldım. Elimdeki kitabı masanın üzerine bırakıp abime döndüm. Sırıtarak bana bakıyordu.

''Neden 38 haftalık iki dönemi kapsayacak şekilde ders vermediğimi sordu!'' ağzım yavaşça açılırken bende sırıtıyordum.

''Yani... Şimdi... Abi...'' sevinçle ayağa fırlayıp abime sarıldığımda sandalyeden düşüyordu. Onunla birlikte bende yere savrulacaktım. O buna hazırlıklıymış gibi hızla topladı kendini.

''bu hafta ilk dersimi vereceğim.'' Dediğinde ona daha sıkı sarıldım. Onun adına ne kadar sevindiğimi bu sıkıca sarılmam bile anlatamazdı. Bilgilerini hep birine aktarmayı seven biriydi. Şuan mezun olduğu üniversiteden, dünyanın en iyi üniversiteleri arasında sayılan bu üniversite başlayacaktı dersine. Artık öğretim görevlisiydi. ''Tabi bir şart sundum.'' Hızla ondan geri çekildim.

''Sakın dünyanın en pahalı gitarını alın demedin? Kariyerini başlamadan bitirmiş olamazsın!'' heyecanla konuşurken abim daha çok gülüyordu.

''Eva, kitap tozu kafa mı yaptı? Öyle bir şey istemedim. Yüksek lisans eğitimimi de tamamlayacağım.'' Dediğinde derin bir nefes verdim.

''Akıllıca.'' Diyip kalktığım yere geri oturdum. Elime bir kitap daha aldım. Kısa bir sessizlik oldu. Sadece klavyede harflerin üzerinde gezen parmaklarımın çıkardığı sesler vardı.

''Gelmeden önce Mr. Brown'un yanına uğradım...'' sessizliği bozan abim oldu. ''... Bu yaştan sonra bazı şeyleri kaybetmeye başladığını düşünmek istemiyorum.''

''Yanlış anlaşılma eğer bu yaptığım yanlış anlaşılma olmasaydı ceza almayı göze almaz yalana devam ederdim.'' Dedim.

''Değerler önemlidir. Senin belli bir yaşa kadar uslanmaz bir çocuk olduğunu sayarsak değerlerinin sarsılabileceğini de...''

''Hayır. Evet, çocukken yaramazdım... Pekala çok yaramazdım. Bu değerlerim hep vardı.'' Derken bakışlarımı bilgisayar ekranından ona çevirdim.

''Artık yirmi iki yaşındasın özgürsün.''

''Sende yirmi altı yaşında bir yaşlısın.'' Dediğimde ikimizde güldük. Zaman hızlı geçiyordu. Dört yıl sonra onun yaşında olduğumda dönüp arkama bakacak ve hala genç olduğumu söyleyecektim kendime. Kimi kandırıyor olacaktım? Kendimi. Bu dünyada bir gün dahi yaşamış olmak yaşlı sayılmanıza yeterdi. Dünya artık bedenimizi değil varlığımızı doğduğumuz anda yaşlı kılıyordu. Abimin bana uzattığı kitabı alıp bilgisayara geçirmeye devam ettim. Dünyanın beni daha hızlı ele geçirmesine izin vererek.

Alarmı çalan telefonumu elimle bulup ekrana ezberlediğim şekilde dokunup susturdum. Hangi ara yarım saat geçmişti ve ben uyanmak zorundaydım. Gözlerimi açma savaşı veriyordum.

''Abi neden gittin ki!'' diye homurdandım. Sohbet ederdik, uykum gelmezdi. Bu düşünce ile gözlerimi açmadan kafamı masadan kaldırdım. El yordamıyla başörtümü düzelttim. Hızla kafam masaya geri düştü. Çıkan küt sesiyle canımın acıması lazımdı. Uykusuzluktan hiçbir şey hissetmiyordum. Gözlerim acıyordu. Açsam daha çok acıyacaktı. Birkaç dakika daha öylece durdum. Aslında uyanmak gibi bir niyetim yoktu. Uyumazsam uykusuzluğa dayanan ben birkez uyur ve o tadı alırsam asla vazgeçmiyordum. Tekrar çarpma sesi duydum. Bu ses benden kesinlikle değildi. Bir şeyin yere düşme sesiydi. Gözlerimi hızla açtım. ''Gözlerim!'' diye mırıldandım. Acıyorlardı. Görüşüm netleşene kadar bekledim. Görüşüm netleştiğinde omzumda gördüğüm ilk şey hırkaydı. Hırka... Erkek hırkası. Abimin olamayacağı belli, benimde olmayacağı kesin hırka. Hızla ayağa fırlayıp hırkayı üzerimden atarak arkamı sesin geldiği yöne döndüm.

''Günaydın.'' Bu soğuk ifadesiz sesle tüm yüz hatlarım gerildi.

''Senin...'' cızırdayan sesimle durup öksürdüm. ''Senin burada ne işin var?''

''Evet, bana da günaydın... İyiyim ama biraz yorgun gibiyim, dün nöbet bendeydi sonra Mr. Brown'un sana verdiği cezayı öğrendim. Ortak olduğumuzu düşündüm.''

''Ortak değil. Tüm suç senin!'' dişlerimin arasından tısladığımda Adam durup kütüphaneye dizdiği kitapları bıraktı ve bana döndü.

''Üzerindeki suçluluk psikolojisini atmaya mı çalışıyorsun?'' sorusuyla ağzımı açtım. Sonra kapattım. Sorusu durup düşünme ihtiyacı yaratmıştı. Bunlar... Ben asla onun arabasına binmek istemedim, asla ondan yardım istemedim, asla, asla, asla! Onun ile ilgili her şeyi asla ben istemedim.

''Hayır!'' dedim.

''Durup düşündün bilinçaltın öyle söylemiyor.'' Alayla sırıtarak kütüphaneye döndü. Elindeki kitapları yerlerine dizdi.

''Psikolog olan benim!''

''Burası New Young burada herkes psikoloji dersi alır.'' Diye mırıldandı. Dikkatini kitaplara odakladığı belliydi. Derin bir nefes aldım. Büyük bir günah işlemiştim. Allah birkaç gündür Adam'ı bana ceza olarak göndermişti.

'Allah'ım yemin ederim cezamı çektim!'

İçimden dua ederken acıyan gözlerimi ovuşturdum. Elime gelen telefonuma baktım. Saat sabahın altısıydı. Alarmdan sonra birkaç dakika değil yirmi dakika uyumuştum resmen! Sabah namazını kılarak uyumanın en güzel yanı bu olmuştu. Uykucu kendimi biliyordum.

''Kitapların listesini bilgisayara geçirip çoğunu dizmişsin... Gerisini ben hallederim.'' Adam'ın sesiyle bakışlarımı telefonumun ekranından kaldırdım. Onun odada olduğunu unutmuştum. Bana ifadesiz ve cevap beklercesine bakıyordu. Bu kadar ifadesiz olurken nasıl bu kadar duygularını ifade edebildiğini anlamıyordum.

''Tamam.'' Dedim. Kısa,öz,cevap niteliğinde. Masanın üzerinden çantamı alıp açık kapıya ilerledim. Yok, olmaz, beraber devam edelim! Teklifini sunma mı beklemiyordu. Kendi kendime sırıtarak kapıdan çıkacakken kapıya doğru hızlı ve sertçe bir el uzanıp yolumu kesti. Tam kola çarpacakken son anda durdum. Kolu takip ederek bağlı olduğu gövdeye oradan kolun sahibinin yüzüne baktım. Tek kaşımı kaldırıp yolumu kesen kola bakışlarımı geri çevirdim. Saniyeler geçerken Adam'ın geri çekilmeyeceği belliydi. O yüzden ben birkaç adım geri çekildim.

''Beraber de devam edebiliriz.'' Dedi. Cevap vermedim. ''Benden kaçman saçma. Hakkımda ne anlattılar bilmiyorum ama...''

''Bunu kişisel mi algılıyorsun? İnsanlar zeki insanları konuşmayı sever ve sende zeki insanların dedikoduları arasındasın. Hiçte öyle değilsin. Tek bir şey soracağım, böyle giyinmem sence zevkten mi?'' gitgide sinirleniyordum. Sakin olmaya çalışarak içimden ondan geriye saymaya başladım. Sinirim hafiflerken tekrar konuşmaya başladım. ''Boynunuza taktığınız haç gibi, kafanızı kazıtıp giydiğiniz turuncu kıyafet gibi, evin her yerine Tanrı'nızı simgeleyen heykeller koyduğunuz gibi bu giyinişimde bir şeyin sembolü. Biz buna İslam diyoruz dünyalılar olarak. İnan bana bunu emreden İslam'ın diğer emirleri de var. Onlara saygı duy. Çek o elini, kitapların geri kalanını tek yerleştirebilirsin.'' Dediğimde o elin inmesini bekledim. İnmedi. Bu adam sağır mıydı? Tekrar dil dökmek yerine ağır olan çantamı kaldırıp koluna vurdum. Kolunu acıyla çekerken kapıdan ona aldırış etmeden Mr. Brown'un odasından çıktım.

''Tipim değilsin.'' Diye mırıldanıp sırıttım. Sonuçta benimde evlenmem gerekecekti. Adam'ın Müslüman dahi olup olmadığını bilmiyordum. Olmadığına emindim... Pier ile aynı evde yaşıyordu. Melisa'nın anlattıklarına göre öyle değildi. Sonra durdum. Kendime kızdım. Komikdi ama kendime kızdım. Dünyada Müslümanım diyerek böyle yaşayan milyonlarca insan ve özellikle erkek vardı. Önyargılı olmamalıydım. Yavaş adımlarla yürürken yanımda hissettiğim biriyle korkuyla irkildim.

''Sanırım özür dilemeliyim. Ben pek... Dini şeylere önem vermem. Bana göre değil din. Yanlış anlama Tanrı'nın varlığına laf söylemiyorum. O'nun var olup olmadığını bilemem... Üzgünüm bazı şeyleri bilemem.'' Diyip yanımdan geçip gidecekken ben dondum. Bu beklemediğim bir şeydi. Hangisinin daha tuhaf olduğunu bilmiyordum. Onun dini hakkında düşünürken gelip bunları söylemesi yoksa kafasının tuhaf şekilde karışık olması mı?

''Hey! Hey! Adam?'' seslendiğimde tam köşeyi dönecekken durdu. Bana dönüp baktı. Aramızdaki mesafeye rağmen gözündeki anlamsız umut ışığını görebiliyordum. ''Mr. Brown'un odası diğer tarafta! Kitapları dizmeyi bitirdiğini sanmıyorum'' diye bağırdım. Adam'ın ifadesiz suratı daha da ifadesiz bir hal aldı. Dudakları kımıldayıp bir şeyler söylerken suratım kızardı. Söylediği şeylerin terbiyeli kelimeler olmadığına emindim. Arkasına bakmadan köşeyi dönüp gözden kayboldu.

''Mükemmel!'' diye alayla boş koridorda bağırdım. Aniden yan tarafımdaki kapı açıldı. Bana çarpan kapı yüzünden geriye savruldum. Zorla dengemi sağlayıp ayakta durmayı başardım.

''Şşşt! Burası özel bir kat. Sen, Mr. Brown'un asistanısın değil mi?'' yaşlı ve neredeyse odasında ölecek bir profesör bana bakıyordu. Adamı yıllardır okuldan gönderemedikleri rivayeti vardı. Burası gençlerin fırsat bulduğu bir okuldu.

''Evet, hocam.'' Dedim. Bir çırpıda.

''Seni dört yıldır tanıyorum ve başının belada olmadığı bir yıl yok. Türkler hiç yerinizde durmuyorsunuz.'' Yaşlı belini kapının kulpundan destek alarak ayakta tutuyordu. ''Melisa'yı görürsen onu çağırdığımı söyle. Çevirmesi gereken makaleler var.'' Diyen adama baktım. O zihinde neler saklıyordu... Tarihe adadığı yıllarını kendisiyle mezara götürecekti. Bilgiyi dahi arkanızdan miras bırakamazdınız. Bilgisinin noktasını eksik söylediğiniz an da yıkılırdı aktarım.

''Söylerim, hocam.'' Dedim. Kaç dil bildiğini bilmiyordum. Günümüz dillerine olan ilgisi ölü diller içinde geçerliydi. İçeri girmek için arkasını döndüğünde durdu.

''Türklerin çok sevdiğim bir sözü var. Kazana yanaşırsan karası bulaşır. Kötüye bulaşırsan belası bulaşır...'' durup gözlüğünü düzeltti. ''Unutma.'' Diyip içeri ağır adımlarla girip kapıyı kapattı. Boş koridora bakakaldım. Babaannem sürekli bu atasözünü söylerdi. Başımın beladan derde girdiği her defasında bunu söylerdi. Ben belaya bulaşmıyordum. İnsanlara yardım etmek içindi koşturmam. En doğrusu Müslüman olmaya çalışmamdı. Derin bir nefes alıp arkamı döndüm. Mr. Brown'un odasına girmek için. Telefonumu çıkarıp Melisa'yı rehberde aradım, ona hocasının onu çağırdığını söylemem lazımdı. Telefona bakarken attığım adımda birine çarptım. Korkudan çığlık atarken çığlığın sesiyle karşımdaki kişi geriye doğru sendeledi.

''Kulak zarım patladı.''

''Sen... Çok korktum.'' Korkuyla derin derin nefes alırken kaşlarımı çatmış ona bakıyordum. ''Gitmemiş miydin!?''

''Koridoru dolaşıp arkadan geri geldim. Sen gidiyordun asıl.'' Adam umursamazca kitap yığınından bir kitap aldı. Olması gereken yere yerleştirdi.

''Yarım bıraktığın işi bitirmeye gelmiştim.'' Dedim. Kapının girişinde durarak.

''Ben hiçbir işimi yarım bırakmam.'' Diğer bir kitabı rafa yerleştirip omzunun üzerinden bana baktı. Resmen kendiyle çelişmiş ve bunu bana havalı bir işmiş gibi göstermeye çalışıyordu.

''Güzel, sen devam et ben meşgul bir insanım.'' Onun beklediği cevabı vermemiştim. Bu yüzünün yarısını görsemde hayal kırıklığına uğradığını görüyordum. Arkamı dönüp odadan çıktığımda uykusuzluktan başım ağrıyordu. Yine de uykum yoktu. Adam'a güvenmiyordum. Onu tanımıyordum, bu işi hallede bileceğini bilmiyordum. Onu orada bırakmam başıma iş açabilirdi.

Diğer hikayelerimi profilimde bulabilirsiniz...

İnstagram: Eva_Wattpad

Facebook: GlsmOzdmr-Wattpad

ime":"131540t�:�I�

Continue Reading

You'll Also Like

3.3M 119K 65
Berdel'e kurban gitmiştim. Hiç tanımadığım, bilmediğim bir adamla evlendiriliyordum. İkiz erkek kardeşim yerine ben hayatta kalmıştım, ben yaşamıştım...
101K 1K 9
"Abin bu söylediklerini duysa ne olur biliyorsun değil mi Mavi?" "Şimdilik duymayacağına göre bence sorun yok Feyyaz." "Bana Feyyaz Abi demelisin Mav...
545K 20.3K 85
Genç kızın arkadaşının verdiği yeni numarayı yanlış yazan kızın gelecekteki kocasına tesadüfen yazması. İlk başta kız engel yesede engel bir şekilde...
5.1M 280K 29
Sarhoş olduğu gece bir adamla birlikte olan Kayra, sabah uyandığında kendini tanımadığı bir adamla bulur. Evden apar topar kaçan Kayra, birlikte old...