Dolunayın Altında

By Berceste_sb

1.1M 72K 31.4K

Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne ya... More

1. Bölüm
2. bölüm
3. bölüm
4. bölüm
5. bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
54. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm -Sezon Finali-
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm
80. Bölüm
81. Bölüm
82. Bölüm
83. Bölüm
84. Bölüm |Final Part 1| "Aydınlıkta ve Karanlıkta..."
85. Bölüm |Final Part 2| "Sonda ve Sonsuzlukta..."

57. Bölüm

9.3K 717 294
By Berceste_sb

Ben geldimm. Multide ki şarkıya bakabilirsiniz.

Hikayeye geçmeden önce oy vermeyi unutmayınn.

İyi okumalarrr 🖤

Korkuyla titreyen göz bebeklerime eşlik eden dudaklarımı birbirine bastırdım. Çok korkuyordum... Şeytana bir şey olacak diye çok korkuyordum.

Hızlı adımlarla kan lekelerini olduğu duvarlara ilerledim ve avcumu duvara bastırıp kanın uğursuz renginin parmaklarıma buluşmasına izin verdim. Tek dileğim bu kanın şeytana ait olmamasıydı.

Gözlerimi elimdeki kanda gezdirirken acıyla yutkundum. Nereye gitmiş olabilirlerdi ki? Daha iki dakika bile geçmemişti. Yanağımdan süzülen yaşla birlikte titrek bir nefes aldım, sonrada bakışlarımı arkama çevirdim. Herkes beni izliyordu. Neden bir şey yapmıyorlardı?

Alp ve Orkun gözlerini duvarlardan ayırmazken, Ayaz hızla yanıma gelmiş ve endişeyle yerdeki kanı izlemeye başlamıştı. "Kardeşim..." dediğinde nefesimi dışarı bıraktım. Arkamı dönüp kralla birlikte duran muhafızlara baktım. Hiç bir şey yapmıyorlardı! Sadece izliyorlardı.

"Onu bulalım hadi... neyi bekliyoruz?" Sorumla kral başını önüne eğdi.

"Üzgünüm ama burada daha fazla kalamazsınız" dediğinde şaşkınlıkla havalanan kaşlarımla bakışlarımı kralın yüzünde gezdirdim. Bize yardım etmeyecekti... Şu anda düpedüz bizi saraydan kovuyordu yaşananlardan dolayı. "Artık kendi krallığınıza dönseniz iyi olur, size yeterince yardım ettiğimizi düşünüyorum" dedi ve devam etti. Yüzüme bakamıyordu. "Kendi krallığımı korumam gerekiyor, burada kaldığınız sürece bu mümkün değil" 

Yanımda duran Ayaz ağzını açıp konuşacağı sırada elimi kaldırıp konuşmasını engelledim. Tekrar bakışlarımı krala çevirdim ve düz bir ses tonuyla Ayaza hitaben konuştum. "İstenmediğimiz yerde kalma gibi bir huyumuz yok" dediğimde kral bana şaşkınlıkla baktı. "Şu ana kadar bizi sarayınızda ağırladığınız için size minnettarız" dedim ve arkamı döndüm. Herkesin yüzünde bir şaşkınlık ifadesi vardı. Bunu göremesemde tahmin edebiliyordum. Olumlu davranmaya çalışıyordum ama pişman olacaklarını biliyordum. Herkes bu kadar olumlu karşılamama şaşırmıştı zaten...

Kimseye ihtiyacımız yoktu bizim. Kendimizden başka kimseye ihtiyacımız yoktu. Şeytanı kendim bulacaktım.

Karşı duvara biraz daha yaklaştığımda bir geçidin olduğunu gördüm. Duvarda sönük bir şekilde parlıyordu ve kan izleri oraya doğru gittiklerini gösteriyordu. Muhtemelen Mert, Savaş'ı saraydan böyle çıkarmıştı, geçitle... ama geçidin nereye gittiğine dahil hiç bir fikrim yoktu. Bu geçitten başka şansımda.

Gidecektik. Burada durmamız hiçbir anlamı da yoktu zaten. Şeytanı bulacaktım.

Başımı yavaşça arkama çevirip Alplere baktım. "Gidelim" dediğimde hiç bir şey demeden yanıma gelip geçidi izlediler. Kral ise arkamızda durmuş bizi izliyordu. Gözlerimi onun arkasında duran Elis'e kaydırdığımda konuştu.

"Bende sizinle geleceğim" dedi ve yanımıza ilerledi Elis. Derin bir nefes alıp başımı salladım.

Gözlerimi tekrar geçide çevirdim ve kararlı bir şekilde elimi uzattım.

Umarım buradasındır şeytan...

Elimi uzattığım anda geçit beyaz bir ışık saçmaya başlamıştı. Fazla beklemeden öne doğru bir adım attım, soğuk havanın yüzüme gelmesine izin verdim. Geçit bizi bir ormanın içine getirmişti.

Arkamı döndüğüm zaman Alplerin de geldiğini gördüm. Biz geçtikten sonra geçit kapanmıştı. Başımı önüme eğip yerde ki kan izlerini gözlerimle takip ettim.

Kan izlerinin bittiği yerde ise gözlerimi dehşetle açtım. Yerde bir sürü ceset vardı! Hepsi çimlerin kana bulanmasını sağlamıştı. Sayamadığım kadar çok ceset vardı.

"Savaş..." diye fısıldadım çaresiz sesimle ve derin derin nefesler almaya çalıştım. Kan kokusu midemi bulandırıyordu. Dudaklarımı birbirine bastırıp yerde gördüğüm bir cesetin yanına gittim, dizlerimin üzerine çökerek gözlerimi üzerinde gezdirdim. Tanımadığım bir kadının cesediydi bu...

Boynu kesilerek öldürülmüştü. Bakışlarımı yanında duran muhtemelen 5 yaşlarında ki çocuğun cansız bedenine çevirdim. Göz yaşlarımın yanağımdan süzülmesine izin verdiğimde toprağı sinirle avuçladım.

Bu katledilen Batı sürüsüydü...

Ateş'in öldürdüğü sürü. Kendinden başka koruyucu istemediği için yaşlı çocuk demeden öldürdüğü sürü...

Bir insan bu kadar kötü olamazdı...

Titreyen dudaklarımın arasından sarfettiğim her sözde canım acıdı. Arkamda duran Alplerden ses çıkmıyordu. Muhtemelen onlarda şok olmuştu.

"Savaş..." dedim titrek sesimle. "Gel lütfen..." acıyla iç çektim. "Korkuyorum"
Lütfen ona bir şey olmamış olsun. Lütfen...

"Ateş'in ordusu mu var?" Diye sordum ve başımı hızla Alpe çevirdim. "Bunları tek başına yapmış olamaz!" Deyip ayağa kalktım. Beyaz elbisem artık beyaz değildi. Kandı.

Biri ya da bir şey... Ateş'e yardım ediyordu. Mert dışında biri.

Şu anda her şeyi bir kenara bırakıp şeytanı bulmaya odaklanmam gerekiyordu ama sanırım bulmuştum. Başımı yanıma çevirmemle ağaçların arasından şeytanın bana dönük olmayan bedenini ani bir şekilde görmüştüm. Daha iki saniye önce orada olmadığına emindim oysa ki...

Ona doğru ilerleyeceğim sırada Alp kolumdan tuttu ve beni engelledi. Kaşlarımı çatıp ona döndüğümde bana endişeyle bakıyordu. "Sakın kıpırdama" dediğinde yüzüne anlamsız bir şekilde baktım. Neden şeytanın yanına gitmeme izin vermiyordu?

Başımı tekrar şeytana çevirdiğimde elinde ki kanlı kılıcı gördüm. Her yeri kan içindeydi ve bu görüntü canımı acıtıyordu.

"Etrafımızı sarmışlar" Elis'in konuşmasıyla gözlerimi kapattım.

Tekrar gözlerimi açtığımda Alp'in uyarılarını dinlemeden şeytanın yanına ilerledim. Arkası hala bana dönüktü. Dönmemişti sesimi duymasına rağmen.

Tam arkasına geldiğimde yerde acı çeken Mert dikkatimi çekmişti. Onu çok kötü bir şekilde yaraladığı açıktı. Ama pek umursadığım söylenemezdi. Etrafımızı kimin sardığını bilmiyordum. Henüz saldırmamışlardı.

Şeytanın elinde ki kılıç hareketlendiğinde düşüncelerimden sıyrılıp çatık kaşlarımla ne yaptığını izledim. Kılıcın ucunu Mert'in boynuna dayamıştı. Mert korkuyla şeytanın suratına bakıyordu. "Kolyenin ne işe yaradığını öğrendim" tiz bir ses tonuyla konuştuğunda kanımın donduğunu hissettim. O kadar sinirli, bir o kadarda sakindi. "Bu piçin neden kolyeyi istediğinide"

Başımı sallayıp elimi kılıcı tutan eline uzattım. "Şimdi bunları konuşmanın sırası değil" dedim ve başımı ona çevirdim. Gördüğüm görüntüyle gözlerimi korkuyla yüzünde gezdirdim.

Çenesinin sağ tarafında çok derin ve uzun bir kesik vardı. Bu kesik yüzünden neredeyse suratının yarısı kanla kaplıydı.

Sanki kesik bendeymiş gibi acı çektim. Benim canım acımıştı onu öyle görünce. Elimi kaldırıp yüzüne doğru uzattım. Parmaklarım yüzüne değdiği anda irkilip bakışlarını bana çevirdi.

Baş parmağımı yarasında gezdirdiğimde ifadesiz bir şekilde suratıma bakmaya devam etti. Sonrada yavaşça iç çekti. Kılıcı hala Mert'in boynuna dayalıydı.

"Bu kılıcı çekersem hepimiz ölürüz" dediğinde yutkundum. Yüzüme acıyla bakıyordu. "Ve ben ölmeni istemiyorum..." deyip başı önüne eğik bir şekilde Mert'e döndü. "Onu öldürmesemde bize saldıracaklar" 

Kaşlarım çatıldı. Elis etrafımızı sandıklarını söylemişti ama kim olduğunu bilmiyordum. "Kim?"

"Onlar..." dediğinde baktığı yere bakışlarımı çevirdim. İşte şimdi Ateş'in ordusunu bulmuştum.

Ağaçların arkasından çıkmaya başlayan insanları gördüğümde bir kez daha titrek bir nefes almak zorunda kaldım. Ten renkleri çok soluktu ve gözleri tamamıyla siyahtı.

Onlar ölüydü...

Ateş Ruh koruyucusu olduğu için ölüleri diriltebilirdi ama iradesiz bir şekilde. Şimdi baktığım insanlar et parçasından başka bir şey değillerdi. Ne ruhları vardı ne de atan bir kalpleri. Vampir gibiydiler ama kendi iradeleri yoktu. Ateş ne derse onu yapıyorlardı. Duyguları bile yoktu.

Bunlar okuduğum kitaptan aklımda kalmıştı ama bu gücünü kullanacağı hiç aklıma gelmemişti. Ölü insanlara bile saygısı yoktu. 

Gerçi, acımdan öldüren birinden ne beklenirdi ki zaten?

"Hasiktir lan! Oğlum bunlar ne?!" Orkun'un, arkamdan gelen şaşkınlık nidasını duymamla dudaklarımı dişledim.

"Onlar ölü..." konuşan Ayaz'a başımı çevirdiğimde korkuyla bize bakıp devam etti. "Onları öldüremeyiz, hiç şansımız yok"

Evet, onlar zaten ölüydü. Öldüremezdik.

Gözlerimi bir kez daha ormanda gezdirdim. Etrafımızı sarmışlardı ve çok fazlalardı. Muhtemelen Ateş burada değildi. Onları Mert'e yardım etsin diye göndermiş olmalıydı.

Madem bizi öldürmek istiyordu. Kendisi neden burada değildi?

Bu işte bir terslik vardı...

Kötü durumda olmasına rağmen gülen Mert'in sesini duymamla sinirle iç çektim. "Öleceksiniz yakında zaten, boşa çabalamayın bence" dediğinde şeytan kılıcın ucunu biraz daha boynuna bastırdı.

"Kes sesini" demesine rağmen Mert susmadı.

"Yanınızda hiçbir krallık yok, tek başınasınız. Bizde biraz gözünüzü korkutalım dedik. Belki onu bize vermeyi düşünürsünüz" dedi ve dudaklarını büzdü. "Doğru ya, sen meleğini kimseye vermezsin. Aşıksın ona"

Gözlerimi kısarak alay eden suratını inceledim. Doğruyu söylüyordu sanırım. Gözümüzü korkutmak için bizi Batı sürüsünün öldürüldüğü yere getirmişti. Şimdi de sözde 'zombileriyle' saldıracaktı. Büyük bir zarar vermeyecekti ama yaralanabilirdik.

Şeytan sinirle kılıcını Mert'in boynundan çekti ve beni belimden tutup kendine yaklaştırdı. Sonrada kulağıma eğildi ve titrek sesiyle konuştu. "Arkamda kalacaksın" yutkunduktan sonra devam etti. "Sana bir şey olmasını istemiyorum"

Gözlerimi gözlerinde sabitleyip yalvarır bir ses tonuyla konuştum. "Neden yardım etmeme izin vermiyorsun?"

"Çünkü..." dedi ve dudaklarını ıslattı. "Çünkü sana dokunmaya kıyamıyorken, başka birinin canını acıtmasına dayanamıyorum"

Nefesimi yavaşça dışarı bıraktım ve başımı göğsüne yasladım. Onun kokusunu almayı umut ederken burnuma kan kokusunun gelmesi kesinlikle sinir bozucuydu. Büyük bir ihtimalle çenesinde ki kesiğin izi kalacaktı.

Kollarını belime dolayıp beni kendine bastırdı. Birazcıkta olsa rahatlamıştım. Ona bir şey olmadığını öğrenmek bu durumda bile sevinmeme sebep olmuştu.

Benden yavaşça ayrıldı ve kılıcının kulpunu sıkıca kavradı. Elislerde yanımıza gelmişti. Sırt sırta duruyorduk artık.

"Evet, beyler" Elis'in alay dolu sesiyle benimde dudağımın kenarı hafifçe kıvrıldı. "Önce hanginiz mezarına geri dönmek ister?"

"Şu önde ki meymenetsiz suratlı benim" dedi Orkun ve devam etti. "Bana öldürecekmiş gibi bakıyor çok tilt oldum"

Şeytanın güven veren elini elimde hissettiğimde başımı ona çevirdim. Buruk bir gülümsemeyle beni izliyordu.
"Kızgınken çok seksi olduğunu söylemiş miydim?" Dudaklarımı büzdüm.

"Birkaç kez" güldü.

"O kadar şeyi yendik bu itlere yenilirsek ağlarım abi" Orkun tekrar konuştuğunda gülüp bize yaklaşan ölü insanlarda gözlerimi gezdirdim. Hepsinin elinde kılıç olması dışında başka bir sorun yoktu.

Onları nereden bulduklarına dair hiçbir fikrimde yoktu...

Bize biraz daha yaklaştıkları sırada şeytan kolumdan tutup beni arkasına çekti. Yüzüme yalvarırcasına bakıyordu. Benim karışmamı gerçektende istemiyordu.

Yavaşça arkasına geçtiğimde rahatlamış gibi nefesini dışarı bıraktı. Sonrada kılıcını önünde duran insanlara doğrulttu.

Kılıcını havaya kaldırdığında gözlerimi kapattım. Bu görmek isteyeceğim bir görüntü değildi.

"Abi bunlar yeniden diriliyor!" Orkun'un sesiyle ne kadar istemesemde gözlerimi açmak zorunda kaldım. Bakışlarımı etrafta gezdirdiğimde kötü bir durumda olduğumuzu gördüm. Gerçektende yaraları iyileşmesede ayağa kalkabiliyorlardı.

Ayaz bir küfür mırıldanıp etrafını saran adamlardan birine kılıcını geçirdi. Sayıları çok fazla olduğu için aynı anda 5 kişiyle uğraşmak zorunda kalıyordu.

Elis ise... şimdilik hallediyor gibi görünüyordu ama yüzünde ki ifadeden bu durumdan memnun olmadığını anlamıştım.

Dudaklarımı dişleyip derin bir nefes aldım. Sanırım yardım etmem gerekiyordu.

Gözlerimi kapattım ve elimi kaldırıp ağaçlara doğru uzattım. Onlara yaklaşmadan, uzaktan yardım edebilirdim.

Şiddetli bir rüzgarın esmesiyle yaptığım şeyin işe yaradığını hissetmiştim. Gözlerimi açtım ve Şeytanının şaşkın bakışlarını es geçerek sözde zombilerin üzerine devrilen bir kaç ağaca baktım. Gerçi, bir kaç değil neredeyse on ağaç köklerinden ayrılarak yere devrilmişti. İnsanlar ağaçların altında kalmışlardı ve kurtulamıyorlardı.

Madem onları öldüremiyorduk, bizde saldırmalarını engellerdik.

Başımı Alplerin olduğu yere çevirdiğimde bana değil, arkama baktıklarını gördüm. Kaşlarımı çatarak bende arkamı döndüğümde gördüğüm manzarayla gözlerimi irileştirdim. Hayır, ben sadece on ağacı devirmemiştim. Onlarca ağacı devirmiştim.

Ormanda ki ağaçlar sık olduğu için bir kaç insan dışında diğerleri kurtulamamıştı.

Hala daha bunu benim yaptığıma inanamıyordum. 

Tekrar şeytana döndüğümde sadece beni izliyordu ve şaşkınlıkla gözlerime bakıyordu. "Gözlerin..." dedi ve yutkunarak devam etti. "Yeşil"

Şok üstüne şok yaşıyordum neredeyse. Kimseden çıt çıkmıyordu. Herkes olanların şokundaydı hala.

Burnumun kanadığını anladığımda elimi yavaşça yüzüme çıkartıp kanı sildim ve gözlerimi şeytanın gözülerinde sabitledim.

"Savaş" dedim kısık bir sesle. Bakışlarımı ondan çekip yere kaydırdım. "Sanırım bayılacağım..." dediğim anda saniyeler içinde karanlığa gömülmem bir olmuştu.

.................

Gözlerimi açtığımda şeytanın kucağında olduğumu farketmiştim. Hala ormandaydık ama görebildiğim kadarıyla Alpler yanımızda değildi. "Neredeyiz?" Diye mırıldandığımda şeytan başını bana doğru eğdi. Benim sorumu cevaplamadan önce gözlerimi inceledi.

"Gözlerin düzelmemiş" dedi ve başını kaldırıp duraksamadan yürümeye devam etti. "Hala yeşil... Sanırım bu rengi sevdim"

Başımı tekrar göğsüne yasladım. "Öldüğünü sandım" dediğimde güldü.

"Ben ölürsem sende ölürsün, şu ana kadar anlamış olman gerekirdi" dediği şey çok mantıklıydı.

"Sarayda ne oldu?" Dedim ve devam ettim. "Çok fazla kan vardı"

"O kan bana ait değil" dedi ve duraksadı. Bir şey düşünüyor gibiydi. "Ya da... birazı bana ait olabilir" korkuyla yüzüne baktığımda neden birazının ona ait olduğunu anlamıştım. Çenesindeki kesik yüzünden. Elimi yüzüne çıkartıp parmaklarımı kesiğin üzerinde gezdirdim.

"İzi kalacak" dediğimde omuz silkti.

"Kalsın" dedi ve sırıttı. "Havalı duruyor"
Gözlerimi devirip bende hafifçe gülümsedim.

Derin bir nefes alıp konuşmaya devam ettiğinde onu dinledim. "Kolyeyi çıkarmaman gerekiyor" dediğinde kaşlarımı sorarcasına kaldırdım.

"En son takmaman gerekiyor diyordun" 

"O önceydi" dedi ve yürümeyi kesip bakışlarını yüzüme çevirdi. "Birbirimizden ayrıldığımız zaman ölmememizi sağlayacak" deyip devam etti. "Mert'in kolyeyi isteme sebebi ise Yiğit'in bize ulaşmasını engellemek"

Şimdi anlıyordum. Yiğit kolye sayesinde rüyama girip bana ulaşmıştı. Mert kolyeyi istiyordu çünkü Yiğit'in bize yardım edeceğini biliyordu.

Yiğit bir şeyler biliyor olmalıydı... Bizim bilmediğimiz bir şeyi.

Boynumdaki kolyenin ucunu avcumun arasına alıp gözlerimi kapattım. Bu yüzden Şeytan geçitten geçip bu ormana geldiği zaman ölmemiştim. Burası gölge krallığına çok uzaktı.

"Neden hava yolunu kullanmıyoruz? Daha hızlı gidebiliriz" dediğimde şeytan gecikmeden cevap verdi.

"Alpler hava yolunu kullanıyor" dedi ve devam etti. "Ben, sen korkarsın diye yürümeyi tercih ettim"

"Kullanalım" dediğimde yüzüme kaşlarını kaldırarak baktı.

"Emin misin?" Başımı salladım.

Kanatlarını açtığında derin bir nefes aldım. Soğuk rüzgar yüzüme hücum ediyordu. Bu sayede havada olduğumuzu anlamıştım ama gözlerim kapalıydı.

"Beni bırakır mısın?"

"Ne?" Dediğinde gözlerimi açtım.

"Bende uçmak istiyorum" biraz duruksadı. Sonrada derin bir nefes alıp başını salladı.

"Ama elimi bırakmak yok" son sözlerini söyledikten sonra yavaşça beni kucağından indirdi. Ellerimi tutmaya devam ediyordu düşmemem için.

Başımı arkamı çevirip bende yavaşça kanatlarımı açtım. Onları uzun zamandır kullanmadığım için bu hareketi yapmak bile beni zorluyordu.

"Havada kanatlarını kapatamazsın" dediğinde tekrar başımı salladım. Bakışlarımı yüzüne çıkardığımda endişeyle beni izlediğini gördüm. Gülerek konuşmaya başladım.

"Savaş, benden daha endişeli gözüküyorsun" dediğimde gözlerini devirdi.

"Düşeceksin şimdi" omuz silktim.

"Düşmem" dediğim anda düşmem bir olmuştu.

Yanlışlıkla şeytanın elini bırakmıştım. Kanatlarımı açmayı unuttuğum içinde aşağı doğru sert bir iniş yapmıştım. Artık ormanda değildik, krallığa varmıştık. Bu yüzdende ağaçların arasına düşmek yerine kalabalığın içine düşmüştüm. Şehirdeki insanlar işlerini bırakmış bana şaşkınca bakıyorlardı.

Yine rezil olmuştum...

Düşmem yetmiyormuş gibi birde üzerim kan içindeydi. Beni seri katil sanmasalar iyiydi.

Boğazımı temizleyip insanlarda gözlerimi gezdirdim ve sıcak bir şekilde gülümsedim. "Günaydın" dediğimde artık bana bakmıyorlardı. Arkamda duran şeytana bakıyorlardı. Prens olmak güzel bir şey olmalıydı. Herkes onu tanıyordu.

Şeytan beni kolumdan tutup yavaşça kaldırdığında ona uydum. O sırada da bir kadın nazik bir ses tonuyla konuşmaya başlamıştı. "Efendim siz... iyi misiniz?"

Şeytan başını gülümseyerek salladı ve bana baktı. "Çok iyiyiz"

Kadının bu soruyu sorması normaldi. Sonuçta savaştan çıkmışa benziyorduk. Hayır, benzemiyorduk. Biz gerçekten savaştan çıkmıştık.

Şeytan belime elini koyup ilerlememi sağladığında düşüncelerimden sıyrılıp öne doğru bir adım attım. "Artık Saraya gitsek iyi olur" dediğinde ona katıldım. Üzerimdekilerden bir an önce kurtulmak istiyordum.

Sarayın büyük kapısına gelene kadar meraklı gözler üzerimizden ayrılmamıştı. Saraya geldiğimizde ise kapının önünde ki muhafızlar şaşkınlıklarını bir kenara bırakarak hızla kapıyı açmışlardı. Sanırım bende onların yerinde olsam şaşırırdım. Prens ve çokta tanınmayan bir kız, üzerleri yara bere içinde Saraya geliyor.

Alpler Saraya bizden önce varmışlardı.

Kapıdan içeri girmemizle kraliçe hızla yanımıza gelmiş ve ikimizede aynı anda sarılmıştı. "Çok şükür iyisiniz" derin bir nefes alıp bende kraliçeye sarıldım. Bütün saray halkı kapının önünde durmuş bizi izliyordu. "Sizden haber alamadık... bir kaç tane birlik gönderdik sizi bulsunlar diye ama onlarda geri gelmedi"

Kraliçe konuşmaya devam ederken kaşlarımı çattım. Hiçbir birlikle karşılaşmamıştık. Bu biraz... tuhaftı.

İkimizde aynı anda anlamış olacağız ki şeytanla göz göze geldik. Gözlerime dehşetle bakıyordu. Bunun sebebi ise,

Bize saldıran zombilerin, yani Ateş'in ordusunun saraydan gönderilen birlikler olmasıydı.

Biz bunu nasıl farketmemiştik?

Boğazımı temizleyip geri çekildim. Her şey kötüye gidiyordu. Ve biz buna engel olamıyorduk...

Saraya çıkıp odaya girdiğim zaman şeytanda arkamdan gelip kapıyı kapatmıştı. Tam bana dönüp konuşacağı sırada ise bizi çok özlemiş olduğu halinden anlaşılan Mavi, bana gelmek yerine hızla Savaş'ın üzerine atlamıştı.

Mavi çok büyüdüğü için şeytan onu fazla taşıyamamış ve ikisi birlikte yere düşmüşlerdi. Ben ise onları gülerek izliyordum. "Birileri anlaşılan bizi çok özlemiş" dediğimde Savaş homurdandı.

"Ne ara bu kadar büyüdün sen?" Dedi ve Maviyi yavaşça kenara itip ayağa kalktı. "Sana ne yediriyorlar?"

Mavi bu seferde benim yanıma geldiğinde gülümseyerek yelesini okşadım. "Bende seni özledim kızım"

🍃

Titrek bir nefes alıp toplantı salonundakiler de gözlerimi gezdirdim. Üzerimizi değiştirdikten sonra bizi toplantı odasına çağırmışlardı.

"Hiçbir krallık yanımızda değil" kral konuştuğunda kaşlarımı çatarak başımı önüme eğdim.

"Şu balo..." dediğimde herkes bana döndü. "Ne zaman?"

Kraliçe başını olumsuz anlamda sallayıp konuştu. "Baloyu iptal edeceğiz"

"Hayır" dedim ve gözlerimi şeytanın gözlerinde sabitledim. O da bana sorarcasına bakıyordu. "Baloyu iptal etmeyeceğiz" başımı çevirip tekrar krala döndüm. "Bir planım var..."

...............

Baloda olacakları çok merak ediyorum :-)

Bölüm hakkındaki fikirlerinizi alabilir miyim?

Sizce Dolunay'ın planı ne?

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.

Hepinizi çok seviyorum sonra görüşmek üzere 😘

Devam edecek...

Continue Reading

You'll Also Like

630K 53.7K 42
abilerim kurgusu, erkek versiyon. Bu kurgu reenkarnasyon içerir! Yᴇɴɪᴅᴇɴ ᴅᴏɢ̆ᴅᴜᴍ ʟᴀɴ! Tᴜ̈ɴᴇʟɪɴ ᴜᴄᴜ ʙᴏᴍʙᴏᴋ ʙɪʀ ʏᴇʀᴇ ᴄ̧ıᴋᴛı! 🛸Küfür ve argo içerir.🚀 ...
11.5K 1K 32
ALFA - OMEGA HİKAYESİ. Yılardır ruh eşimi bekliyordum . Köpekler gibi tasma takmak zorunda kalıyordum çünkü hala ruh eşimi bulamadım. Ama bir gün oku...
33.9K 2.1K 22
Levent ve kedi sandığı ama kedi olmayan kedisi Çakır'ın hikayesi 🌈
38.1K 2.8K 51
# Gençkurgu-- Fantastik # # 1. Akademi # 1. Efsane # 1. Ejderha # 2. Savaş # 1. Büyü - Düşünsene, sen büyünün her şey olduğu bir dünyada, zerre ka...