Mixta

By ea-dareka

194K 18.5K 1.9K

Bu evrende varlığın bir şekilde kabul edilir. Mixta olduğunu herkesten sakla. More

I - Mutlak Kalkan
II - Nil
III - Mane
IV - Nocte
V - Korku
VI - Çelişki
VII - Tehlike
VIII - Sembol
IX - Arma
X - Cardinem
XI - Zaaf
XII - Doğal
XIII - SBAM
XIV - Neden
XV - Nefret
XVI - CarcerisCaeci
XVII - Karanlık
XVIII - Ad-Hoc
XIX - Kukla
XX - Af
XXI - Başlangıç
XXII - Parça
XXIII - Ab-Initio
XXIV - Değişim
XXVI - Boşluk
XXVII - Gün
XXVIII - Güç
XXIX - Yer
XXX - Acı
XXXI - Söz
XXXII - Ant
XXXIII - Yıkım
XXXIV - İlk
XXXV - Benzer
XXXVI - Veda
XXXVII - Geçmiş
XXXVIII - Çocuk
XXXIX - Ulcus
XL - Emanet
XLI - Nefes
XLII - Kaos
XLIII - Quem
XLIV - Yalnız
XLV - Ayna
XLVI - Sarmaşık
XLVII - Gece
XLVIII - Kayıp
XLIX - Konsey
L - Mixta
L,5 - Fraus (ekstra)
L,6 - Paradoks (ekstra)
L,7 - Bu Hiç Olmadı (ekstra)

XXV - Oyun

2.9K 364 30
By ea-dareka

Eksik katlara gitmek eve gitmek gibiydi. Nil'in büyük kayalıklarının altına bir sır gibi saklanmış küçük evimize giderken de böyle hissediyordum. Sanki güvende olacağım bir yere büyük bir özlemin ardından kavuşacakmış gibi... Evimi özlemiştim. Annemle olan günlerimizi özlüyordum. Hatta Quae'yle tek başına savaş verdiğimiz günleri bile özlüyordum. O zamanlar Quae'nin bana ruhum, benliğim kadar yakın olduğunu hissederdim şimdi ise ondan her geçen gün uzaklaşıyordum. Fakat bir şekilde Nocte beni buna bile alıştırabiliyordu.

Kolumda hissettiğim yoğun baskıyla birlikte durmak zorunda kalmış, yanımda duran ve kolumu tutan Amor'un bakışlarıyla karşılaşmıştım. Birinci kata inen merdivenlerin başındaydık.

"Bizimle yemek yemeyecek misin artık?" Nobile'lerin aksine bizim bariz bir yemek yeme ihtiyacımız olmasa da belirli bir süre sonra halsizlik ve yorgunluk hissediyorduk ve ben son birkaç gündür hiçbir şey yememiştim. Bunda tabii ki yemek salonuna gidip başını Amor ve Cura'nın çektiği sevgili grubumla karşılaşmak istememem epeyce etkiliydi. Hala açlık, halsizlik hissetmediğime ve en yakın arkadaşıma kızgın olduğuma göre yemek yememe gerek yoktu. O masada otururken kendimi oraya ait hissetmeyeceksem rol yapmanın ne anlamı olabilirdi ki? Rol yapmak...

Aklıma gelen düşünceyle birlikte sarsılmıştım. Kaç gündür kafamdaki soru işaretleriyle savaşırken ve taraf seçmeye zorlanırken ufak bir oyun oynayarak neden her şeyi kendi gözlerimle görmeyi düşünmemiştim ki? Herkesin düşüncelerini öğrenebilir, bu oyunda kurallarımı kendim belirleyebilirdim. Hiçbir zaman başka birinin peşinden gidecek biri olmamıştım zaten. Bu oyunda kendi safımı oluşturmam için hiçbir engel yoktu.

"Cura içten bir şekilde özür dilediği zaman sizin yanınızda olacağım, Amor." İşte bu da benim oyunumun başlangıcıydı. Cura'nın o özrü dileyeceğini biliyordum ve bu kapıyı o yüzden aralamıştım. Madem kimseye güvenmiyordum o zaman herkese güveniyormuş gibi davranmaktan ne çıkabilirdi ki? Aksine hepsinin gerçek yüzlerini görmek için en iyi fırsatımdı.

"Cura'yla konuşacağım." Güzel. Amor bana gülümserken ona karşılık veriyordum ta ki kafamı çevirip merdivenlerin başında bizi izleyen bir çift yeşil gözle karşılaşana kadar. Gülümsemem suratımda donarken ellerim uyuşmaya başlamıştı. Yumruklarımı sıkmasaydım ağlayacaktım. Şimdi ağlarsam bu oyunu oynayamayacağım anlamına gelirdi ve güçlü olmak zorunda olduğumun farkındaydım. Ondan nefret etmem mi gerekiyor öyleyse edeceğim, güvenmediğim diğerlerinin yanında gülmem, eğlenmem mi gerekiyor öyleyse güleceğim, hiçbir yere ait olamıyorsam kendim için başka bir evren inşa edeceğim. Güçlü olduğumu biliyorum. Nocte'nin görkemi beni küçültemeyecek, bu büyük şatonun gölgesinde karanlığa gömülmeyeceğim.

Merdivenlerden hızlıca inip ikisinden de uzaklaşmaya çalışırken kendimi nasıl Ira'nın hücresine attığımdan habersizdim. Nefes nefese gümüş kapıyı kapamış soluklanırken etrafımdaki farklılıkları görmeye başlamıştım. Yanlış yere gelmiş olmalıydım. Büyük hücreye odamdakine benzer siyah bir yatak yerleştirilmiş, başucuna küçük bir meşale koyulmuştu. Yatağın hemen karşısındaki duvarda büyük bir kitaplık yanında da bir dolap vardı. Masada ise çeşitli güzel yiyecekler... Kesin olarak yanlış geldiğimi düşünmeye başladığımda Ira'nın tanıdık koltuğunun hücrenin en uç köşesinde her zamanki yerinde olduğunu fark ettim. Ayrıca onun kitapları da her zamanki gibi yerde düzgün bir şekilde duruyordu. Şaşkınlığımı üzerimden atamıyordum. Kapı açıldığında yerimden zıpladım. Ira donuk bir ifadeyle bana bakmadan koltuğuna doğru ilerledi. Derin bir nefes alıp kelimeleri toparladım.

"Bu ne?!"

"Eğitimine sana yatağın tanımını yapmakla mı başlamalıyım?" İfadesiz bir yüz, rahat bir tavır ve ilgisiz bakışlarla bana bunları söylerken beni daha fazla çileden çıkarıyordu.

"Hayır. Bütün bunlar ne?"

"Bir daha koltuğumda uyuma ve kitaplarıma dokunma diye." Yanılmıştım. Ira beni kovmuyordu. Aksine kendi hücresini neredeyse benim odam haline getiriyordu. Nasıl anlamıştı peki burada rahat ettiğimi? Bu hücrede iki kez uyuyakaldığım için olamazdı herhalde. Refleks olarak yüzümde oluşmaya başlayan gülümsemeyi durdurmaya çalışırken bakışlarımı ondan uzaklaştırıyordum. Neden bir anda bana böyle davrandığını çözemiyordum. Aslında onun yaptığı hiçbir şeyi çözemiyordum. Bir hareketi ondan öncekinin tam zıttı oluyor, yüzündeki ifadeler donukluğunu korurken hisleri somut bir şekilde hissediliyordu. Bir gün beni görmezden gelirken bir diğer gün koruyor, kovduğunu sanarken yalnızlığımla inşa edeceğim evrenin tanrısı oluyor, beni kolluyordu.

Kim bilir nasıl bir geçmişe sahipti? Özgürlüğünü kaybetmesini ve bütün bir Nocte'nin onu arkadaş katili olarak tanımasını sağlayacak neler yaşamıştı? Bu örgütün varisi ilan edilip büyük bir saygı görürken kim onun yalnızlığını fark etmişti, fark edecekti? Kurduğu duvarların çatlaklarını görmek hiç zor değildi ve takındığı bu ifadesizlik maskesi gittikçe eriyecekti. Er ya da geç her şeyi kontrol edemeyeceğini ve birilerini karşısında değil yanında görmeye ihtiyacı olduğunu anlayacaktı.

"Demek ki maddeleri kontrol edebiliyorsun." Bugünün kaçıncı şaşkınlığını yaşadığımı bilmiyordum ama bunu nasıl anladığını deli gibi merak ediyordum. Onun da gücü böyle bir şey miydi?

"Madde, element, atom." dedim onu onaylayarak.

"SBAM'ın kimya öğretileri gibi oldu." Bir şaşkınlık daha... Ira SBAM'a gitti mi? Peki, buraya nasıl döndü? Neler oluyordu? Yüzümdeki komik ifade onu eğlendirmiş olmalı ki gülüyordu.

"Neler yapabilirsin? Anlat bakalım. Biz de geliştirmek için bir şeyler bulalım." Sorularıma cevap vermeyeceğini bildiğim için şimdilik söylediklerini umursamayacaktım.

"Maddelerin hallerini değiştirebilirim. Madde olan her şeyi eritebilir, dondurabilir, kaynatabilirim. Tepkimelerle de aram oldukça iyidir. Tanecik özelliklerinin üzerinde oynayabilirim." Söylediklerimle birlikte Ira'nın gözleri kısılmıştı. O deli beyninden neler geçiyordu kim bilir?

"Amonyak, metanol gibi gazların sentezine sıvı hidrojen ekler ve ufak bir düzenekte motor sayılabilecek parçada, havadaki oksijeni propergol olarak da kullanırsan basit bir füze bile yapabilirsin yani." Ona 'hangi dilde konuşuyorsun' bakışları attığımı fark etmiş olacak ki heyecanının birazını gizleyebildi. Bütün bunları nereden biliyordu bu çocuk? Zekasının bir sınırı filan var mıydı?

"Anladım. Yapabileceklerinin %3'ünü bile ancak biliyorsun. O zaman sana şöyle anlatmayı deneyelim. Etrafına bak. Her şey madde ve sen onlara, onların içindeki atomlara hükmedebiliyorsun. Bu ne demek biliyor musun? Tabii ki bilmiyorsun. Sen ufak bir tepkimeyle bile her yeri birbirine katabilirsin. Haberin olsun Nocte'den ya da Nil'den değil bütün bir evrenden bahsediyorum. Bu evren senin oyuncağın Quem. Tıpkı Quae'nin de oyuncağı olduğu gibi." Bir şok daha yaşıyordum. Sadece benim değil Quae'nin de gücünü biliyordu ve ben bu evrene yapabileceklerimin %97'sinden habersizsem bunları öğrendiğimde ne yapacaktım? Daha tarafımı bile seçmekten acizdim. Ayrıca yaşadığım, içinde bulunduğum bu evrenle de bir alıp veremediğim yoktu. Sacra'yı saymazsak tabii.

"Her neyse yorgun görünüyorsun. Fiziksel çalışmalara gelecek gece başlarız. Dinlen biraz." Bir kez daha aklımı okumuştu. Ona alışıyordum ve onun yanında rahattım. Beni eskisi kadar gıcık etmiyordu ve ben bana benimle ilgili birçok şey öğretecek olan karşımdaki güçlü çocuğu tanıdığım için kendimi şanslı hissediyordum.

"Dulcis nocte." Gülümsedim ve o da bana benimkisinden daha silik bir gülümsemeyle karşılık verdi.

"Benim iyi gecem olmaz."

Yakın Geçmiş

Kütüphanede köşede bir yere otururken tanıdık kimseyi görmediğime sevinmiştim. Zaten o abartılı kahkahadan sonra herkes bize bakmıştı ve o an eksik katlardan bile daha aşağıya inmek, evrenin bilinmeyen köşelerine sürüklenmek istemiştim. Neden böyle bir şeyi Amentes'e söylediğimi bile bilmiyordum ya her neyse. Hala sırıtmaya devam ederken ona sinirli bakışlarımla karşılık veriyordum.

"Bu kadar komik olan ne?"

"Bütün bir Nil'in en korktuğu, gizli ve güçlü bir örgütün gizemli varisi olan ve her kelimesinde karşısındaki kişinin tüylerini ürpertecek kadar soğuk olmayı başarırken aynı zamanda yüzünde tek bir çizgi bile oluşmayacak kadar ifadesiz kalabilen çocuğun hücresinin en rahat ettiğin yer olması dışında mı? Hiçbir şey." Bir kez daha gülme krizinin geçmesini bekliyordum. Son kahkahasını da tamamlayıp gözlerindeki yaşları silerken derin bir nefes vermişti.

"Her neyse bunun için daha sonra da epeyce güleceğim fakat şimdi seninle Ira değil, Quae hakkında konuşmak istiyorum." Onu tam durduracaktım ki bana izin vermedi ve hızlı bir şekilde konuşmasına devam etti.

"Duydukların yarımdı Quem ve inan bu hayatta onun değer verdiği tek kişi sensin ve ilginçtir ki bunun farkında olmayan tek kişi de sensin. Seni korumaya çalışıyor. Büyük bir oyunun içinde bile hamlelerini ilk olarak seni düşünerek yapıyor. Ondan nefret edersen bir amacı kalmayabilir." Bunları biliyordum. Başka?

"Umurumda değil. Beni değil ailesinden geriye kalan tek kişiyi düşünüyor."

"Aksine o-" Gülmeye başladım. Benim sıramdı değil mi?

"Merak etme Amentes. Benim de hamlelerim var. Beni küçümsüyorsunuz ama ben de onun kadar iyi oynarım." Amentes'in yüzündeki ifadeden söylediklerimi anladığını anlamıştım. İfadesi hayal kırıklığından hayranlığa doğru kayarken keyifle onu izliyordum. Aslında gizli kapaklı sözlerimi bu kadar kolay anlayacağını beklememiştim ama diyorum ya daha onunla yeni tanışıyordum. Hatta ilginçtir ki anlaştığımızı kabul etmeye başlamıştım. Bizden güçlü bir ikili olurdu. İkimizin de liderci ruhlara sahip olduğumuz düşünülürse aramızdaki dengeyi korumak biraz zor olacaktı ama denemekten bir şey çıkmazdı.

Kısa sohbetimizin ardından merdivenlerden inerken Amentes'in çıkardığı sıkıntılı birkaç ses tonuyla çevremi taradım ve Amor'u gördüm. Anlaşılan o da arkadaşlarımdan ya da eski arkadaşlarımdan haz etmiyordu.

"Ben aranızdan çekiliyorum. Eğlenceli sohbetlerimiz için kütüphanede ya da eksik katlarda birinci büyük kapıdan girip düm düz ilerlersen benim odamda buluşabiliriz." Duraksadı ve abartılı bir vurguyla "Kurucu varisim." diye ekledi. İkimiz de gülmemek için kendimizi sıkıyorduk. Yeni başlayan arkadaşlığımızı çevremizdekilere özellikle Amor'a belli etmemek için Amentes yüzüne sahte sinirli bakışlar yerleştirerek yanımdan uzaklaşırken ilk müttefikimin oyunculuğunu büyük bir zevkle izledim.

Çok geçmeden de kolumda yoğun bir baskı hissettim.

"Oyun bitti."

In solis sis tibi turba locis: Issız yerlerde kendin için bir evren ol.

Continue Reading

You'll Also Like

6.9K 593 15
[ The WATTYS 2022 KAZANANI - "En Şaşırtıcı Olay" ödülü ve "Uyumsuzlar Kategorisi" ödülü ] Sultanahmet Camisi'nin hünkâr kasrındaki bahçesinde bulunan...
54K 2K 13
"Seni çok seviyorum Çavê Şîn. Seninle gözlerimi açıp kapatacak kadar. Seninle doğup ölecek kadar. En çokta o mavi gözlerine aşık oldum."
104K 4.1K 32
Bir berdel hikayesidir.. Havin sevdiğinden ayrılırken nerden bile bilirdi evleneceği adamın kuzeni olduğunu herşeyden habersiz berdeli kabul etmişti...
119K 14.6K 33
"Çok yakınımdasın kedicik. Dikkat et, ısırabilirim." "O halde sana yeni bir bilgi daha çıngıraklı." Öfkesi birden çekilmişti. "Bir Aslanın dişleri de...