Dolunayın Altında

By Berceste_sb

1M 68.6K 30.9K

Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne ya... More

1. Bölüm
2. bölüm
3. bölüm
4. bölüm
5. bölüm
6. Bölüm
7. Bölüm
8. Bölüm
9. Bölüm
10. Bölüm
11. Bölüm
12. Bölüm
13. Bölüm
14.Bölüm
15. Bölüm
16. Bölüm
17. Bölüm
18. Bölüm
19. Bölüm
20. Bölüm
21. Bölüm
22. Bölüm
23. Bölüm
24. Bölüm
25. Bölüm
26. Bölüm
27. Bölüm
28. Bölüm
29. Bölüm
30. Bölüm
31. Bölüm
32. Bölüm
33. Bölüm
34. Bölüm
35. Bölüm
36. Bölüm
37. Bölüm
38. Bölüm
39. Bölüm
40. Bölüm
41. Bölüm
42. Bölüm
43. Bölüm
44. Bölüm
45. Bölüm
46. Bölüm
47. Bölüm
48. Bölüm
49. Bölüm
50. Bölüm
51. Bölüm
52. Bölüm
53. Bölüm
55. Bölüm
56. Bölüm
57. Bölüm
58. Bölüm
59. Bölüm -Sezon Finali-
60. Bölüm
61. Bölüm
62. Bölüm
63. Bölüm
64. Bölüm
65. Bölüm
66. Bölüm
67. Bölüm
68. Bölüm
69. Bölüm
70. Bölüm
71. Bölüm
72. Bölüm
73. Bölüm
74. Bölüm
75. Bölüm
76. Bölüm
77. Bölüm
78. Bölüm
79. Bölüm
80. Bölüm
81. Bölüm
82. Bölüm
83. Bölüm
84. Bölüm |Final Part 1| "Aydınlıkta ve Karanlıkta..."
85. Bölüm |Final Part 2| "Sonda ve Sonsuzlukta..."

54. Bölüm

9.4K 822 356
By Berceste_sb

Ben geldimmm. Multide ki şarkıyı dinleyebilirsiniz bebeklerim. Mümkünse bölümle dinleyin.

Hikayeye geçmeden önce oy vermeyi unutmayınn.

İyi okumalarrr ❤

Kadın bana kısa bir bakış attıktan sonra tekrar gülümseyerek Savaşa döndü. "Eşiniz mi?" diye sorduğunda tam açıklama yapmak için ağzımı açacaktım ki şeytan beni belimden tutup kendine çekti ve cevap verdi.

"Evet" dediğinde gözlerimi irileştirerek yüzüne baktım. Bana eşim demişti...

Kadın sıcak bir şekilde gülümseyip "Tebrik ederim" Dedi. Başımı salladım. Tabi bunu yaparken bakışlarımı şeytandan çekmiyordum. "Ben artık gitsem iyi olacak. Kralla kraliçenin yanına uğramam lazım" deyip bize selam verdi ve gitti.

Kadın gittikten sonra şeytana gülümseyerek imalı bakışlar attım. "Eşim?" diye sorduğumda sırıtarak başını yüzüme eğdi.

"Hoşuna mı gitti?" dediğinde gözlerimi kaçırıp başımı salladım. "Alışsan iyi edersin" deyip yanağıma küçük bir öpücük kondurdu. Sonrada önden ilerlemeye başladı. Yavaşça iç çektim. Çok hoşuma gitmişti...

Yanına gelip elini tuttum. Bana bakmadan gülümsedi. Dudaklarımı dişleyip önüme döndüm ve derin bir nefes aldım. Çocuk gibiydim. Küçük bir öpücük bile kızarmama yetiyordu.

Şeytana aşık olduğumu kendimede söyledikten sonra üzerimden büyük bir yük kalkmıştı.

Kahvaltıyı yaptıktan sonra odamıza gelmiştik. Bu sefer kahvaltıda Eliste bize eşlik etmişti. Yatağın üzerine oturup elimi enseme götürdüm. Ensemde ki Mühür yine sızlamaya başlamıştı. Ruh koruyucusu ortalıkta gözükmüyordu.

Derin bir nefes alıp ayağa kalktım. Nefes alamıyormuş gibi hissediyordum. Balkona çıkıp ellerimi korumalıklara yasladım. Şeytan da balkona çıkıp yanıma geldiğinde yüzümdeki ifadeyi görmesiyle kaşlarını çattı. "Dolunay?" deyip elini belime koyarak vücudumu ona doğru döndürmemi sağladı.

"Yiğit..." diye fısıldadım endişeyle. "Yiğite bir şey olacak Savaş" Dediğimde Şeytanın kaşları daha fazla çatıldı.

Bu sözleri neden söylediğimi bile bilmiyordum. Sadece içimde kötü bir his vardı. Ağzımdan sözler bir anda çıkmıştı. Sanki hissetmiştim.

"Yola çıkmamız gerekiyor..." dedim ve odaya girmek için balkon kapısına ilerledim. Şeytanda arkamdan geliyordu. "Geç kalmış olabiliriz" dediğimde ise elimden tutup beni durdurdu.

"Biraz sakin ol meleğim..." dedi ve önüme gelen saç tutamlarını kulağımın arkasına yerleştirdi. "Ruh koruyucusu yerlerini bilmiyor, eminim ki iyilerdir"

Şeytan ne derse desin içimdeki sıkıntı gitmiyordu. "Erken yola çıkmak gibi bir şansımız var mı?" dediğimde derin bir nefes aldı.

"Alpe soracağım" Dedi.

"Tamam, bende seninle geliyorum" dediğimde beni engelledi.

"Gidene kadar dinlenmeni istiyorum" dediğinde itiraz etmek için konuşacaktım ki "Lütfen" Dedi.

Bir iki saniye duraksayıp gözlerinin içine baktım. Sonrada yavaşça başımı salladım. Yatağa uzandığımda üzerime yorganı örtüp alnıma küçük bir öpücük kondurdu. "Hemen geleceğim" diye mırıldanıp odadan çıktı.

Şeytan gittikten sonra derin bir nefes alıp tavanı izlemeye başladım. Korkuyordum, Yiğitlere bir şey olacak diye. Ruh koruyucusunun bizden önce oraya varmamasını umuyordum.

Gözlerimi kapattım ve uyumaya çalıştım. Uyandığımda ise hava kararmıştı.

Gözlerimi aralayıp odayı inceledim. Şeytan gelmemiş miydi?

Kaşlarımı çatıp uyku sersemliğiyle yataktan kalktım ve saçlarımı düzelterek kapıya ilerledim. Koridora çıktığımda etraf sessiz değildi. Sanırım yola çıkmak için olan hazırlıklara başlanmıştı.

Yavaşça iç çekip koridorun başındaki Alp'in yanına gittim. Beni gördüğünde yanında ki muhafızı gönderdi ve yanıma geldi. "Gidiyor muyuz?" diye sordum.

Başını sallayıp beni onayladı. "Savaş seni büyük salonda bekliyor" dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım.

Alp'in yanından ayrıldıktan sonra hızlı adımlarla büyük salona ilerledim. Büyük kapıyı aralayıp içeri girdiğimde içerisi sessizdi. Şeytan, bir masanın başında duruyordu. Kaşlarımı çatıp yanına ilerledim.

Beni farkettiğinde masanın üzerindeki kıyafetleri işaret etti. "Onları giymen gerekiyor" dediğinde başımı salladım.

Kıyafetleri elime alıp kısaca inceledim. Sırtı açık askılı bir tişört ve kot bir şort vardı. Kıyafetlerin arasında ki küçük ve kılıfında duran hançeri görmemle derin bir nefes aldım. Umarım ihtiyacım olmazdı.

Başımı kaldırıp şeytana baktım. "Pekala..." dedim. "Arkanı dön"

Burada giyinecek başka yer yoktu ve odaya gitmem çok uzun sürerdi. Şeytan sırıtarak arkasını döndüğünde hızlıca üzerimde ki elbiseyi çıkardım. Üzerime sırtı açık tişörtü geçirmeye çalışırken kanadıma takılmasıyla sinirle iç çektim. Kanatların bir kötü yanı daha...

"Yardım lazım mı?" Şeytanın imalı sesini duymamla gözlerimi devirdim.

"Ben hallediyorum" dedim ve zorlukla tişörtü üzerime geçirdim. Şortuda hızlıca giydiğimde boğazımı temizledim. "Artık dönebilirsin" dediğimde Şeytan yavaşça arkasını döndü. Gözlerini üzerimde gezdirdi sonrada başını kaldırıp dudaklarını büzdü.

"Bu kadar yakışacağını tahmin etmemiştim" Dedi ve masanın üzerindeki hançeri aldı. Şortumda ki kemere takıp geri çekildi. "Seni oraya götürmek istemiyorum..." diye mırıldandığında gözlerine baktım.

Kapı açıldığında ise bakışlarımı oraya çevirdim. Alp gelmişti. "Hazırlıklar tamam, sizi bekliyoruz" dediğinde derin bir nefes aldım.

Savaş başını salladı. "Birazdan geliyoruz" Dedi. Alp gittikten sonra duvarda sabitlenmiş olan kılıcın yanına ilerlediğinde kaşlarımı çattım.

Parlak olan kılıcı duvardan alıp belindeki, kemerinde kılıfı olan yere yerleştirdi. Başını kaldırdığında gözlerimiz kesişti. "Umarım kullanmam gerekmez" dediğinde yavaşça yutkundum. Umarım...

Maviyi Elaya verip saraydan çıkmıştık. Sarayın büyük kapısının önündeydik. Bakışlarımı bizimle gelen ekipte gezdirdim. Alp, Orkun, Ayaz, Elis ve Savaş... Bence güzel bir ekipti.

Kara yolunu kullanacaktık. Hava yolunu kullanırsak çok dikkat çekerdik. Bu yüzden ormanın içinden ilerleyecektik.

Şeytan yanıma gelip elini belime koydu. Kulağıma doğru eğildi ve konuştu. "Yanımdan ayrılmanı istemiyorum" dediğinde derin bir nefes alıp başımı salladım.

Ormanın içine girdiğimizde arkamızdan birinin daha geldiğini farketmemle kaşlarımı çatarak o yöne baktım. Siyah kurtta bizimle geliyordu.

Arkamızdan yavaş adımlarla ilerleyen kurta kısa bir bakış attım. Sonrada önüme dönüp yürümeye devam ettim.

Neredeyse iki saattir yürüyorduk. Sonunda açık bir alana geldiğimizde dinlenmeye ve geceyi burada geçirmeye karar vermiştik.

Bir ağaca yaslanıp kendimi yorgunlukla yere bırakmıştım. Şeytanda yanıma gelip yere oturmuştu. "Üşüdün mü?" diye sorduğunda başımı olumsuz anlamda salladım. Şu anlık üşümüyordum.

Üşümediğimi söylesemde beni kendine çekip kanatlarını etrafıma sarmıştı. Başımı göğsüne yaslayıp yavaşça iç çektim. "Sence abimler iyi midir?" diye sorduğumda başını salladı.

Başımı kaldırıp gece olduğu için gökyüzünde parlayan yıldızlara baktım. Şeytanın burnumun üzerine küçük bir öpücük kondurmasıyla ise bakışlarımı gökyüzünden ayırıp yüzüne çevirdim.

Bana bakarken gözlerinin içi parlıyordu. Elimi kaldırıp yavaşça yanağına getirdim. Başını eğip yanağını avcuma yasladığında gülümseyerek başımı boyun girintisine yasladım ve kokusunu içime çektim.

Ben bu şeytanı seviyordum...

Belimdeki ellerini sıkılaştırıp derin bir nefes aldı. O sırada da Orkun konuşmaya başlamıştı. "Hey, aşk böcekleri" dediğinde başımı şeytanın boynundan kaldırdım. "Aile var burada" gözlerimi kısarak yüzüne baktığımda sırıtıyordu.

"Sanki seni koridorda Elayla öpüşürken görmedik" Şeytan konuştuğunda kaşlarımı kaldırıp Orkuna baktım. Alp'te ona dönmüş sinirli bakışlar atıyordu.

Sanırım ortalığı fena halde karıştırmıştık. Gülerek kavga eden Orkunla Alpi izledim. Orkun'nun Elayı öpmesinden memnun olmadığı çok açıktı. Kim kardeşinin öpülmesinden memnun olurdu ki?

Başımı çevirip kenarda sessizce bizi izleyen Elise baktım. Gülümseyerek kavgalarını izliyordu. Ona baktığımı gördüğünde bana sıcak bir gülümseme gönderdi ve başını sallayarak selam verdi. Üzerine giydiği pelerini saçlarıyla uyumluydu. Kemerine taktığı silahlar ise onu gerçekten tehlikeli gösteriyordu.

Gölgeler hakkında pek bildiğim bir şey yoktu. Sadece silahları çok iyi kullandıklarını biliyordum.

İyi bir kıza benziyordu. Yani... Umarım öyledir.

Ormandan çıkan siyah kurtu görmemle kaşlarımı kaldırdım. Herkesin bakışları ona dönmüştü. İki tane ölü geyiği bizim olduğumuz yere sürüklediğini gördüğümde ise yüzümü buruşturdum ve başımı olumsuz anlamda salladım.

"O şeyi ölsemde bana yediremezsiniz" dediğimde Şeytan güldü.

"Evet, aç olan var mı?" Orkun alayla konuştuğunda gözlerimi devirdim. Açlıktan ölürdüm de onu yemezdim.

Tamam diğer tarafım kurt olabilirdi ama onu yememi melek tarafım kaldırmazdı. "Ben aç değilim" dediğimde herkes bana dönmüştü.

"Sanırım bende aç değilim" Elis'te bana katıldığında gülümsedim. Şeytan kollarını belimden çektiğinde kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. Ayağa kalkıp ormana ilerlemeye başladığında ise konuştum.

"Noldu?" diye sorduğumda bana bakmadan cevap verdi.

"Bekle" Dedi ve karanlık ormana girdi.

Bir iki dakika sonra geri döndüğünde ise elinde daha önce hiç görmediğim, elmaya benzeyen ama rengi mor olan meyveler vardı.

Birini bana uzattı diğerlerini de Elislere verdi. Elimdeki meyveyi incelemeye başladığımda yanıma gelmişti. "Tadı güzel" dediğinde başımı salladım. Geyik yemekten iyidir...

Siyah kurta başımı çevirdiğimde yemeğe başladığını görmüştüm. İçimden bir ses onun kim olduğunu yakında anlayacağımızı söylüyordu. Neden dönüşmediğini çok merak ediyordum.

"Lanetlenmiş" Şeytanın sesini duyduğumda başımı çevirip yüzüne baktım. O da siyah kurta bakıyordu. "Bir daha insana dönüşemeyecek" dediğinde ise şaşkınlıkla bakışlarımı ona çevirdim. "Büyük bir ihtimalle Ruh koruyucusu yaptı"

Bu yüzden bizimle konuşmuyordu.

Şeytanda bir hareketlenme olduğunda bakışlarımı endişeli yüz ifadesinde gezdirdim. "Savaş?" dediğimde bana cevap vermeden ayağa kalktı ve Alplere baktı.

"Ateşi söndürün" Alp ateşi söndürdüğünde bende ayağa kalkmıştım. Neler oluyordu?

"Avcılar" Elis sessizce fısıldadığında yutkundum. "Yerimizi nasıl buldular?"

Şeytan kolumdan tutup beni yanına çekmişti. "Onlar gidene kadar saklanacağız, sonra burada buluşacağız. Bize saldırırlarsa hiç şansımız olmayabilir" dediğinde endişeyle dudaklarımı dişledim.

Herkes saklanmak için etrafa dağıldığında gözlerimi etrafta gezdirdim. Tek şeytanla ben kalmıştım. Arkamızdan bir dalın kırılma sesi geldiğinde hızla beni kendine çekmişti. Şu anda ise bir ağacın arkasında sessizce saklanıyorduk.

Elini belime dolamıştı. Sırtım ise göğsüne yaslıydı. Avcıların çok yakınımızda olduğunu hissedebiliyordum. Konuşma sesleri kulağıma doluyordu. "Burada olduklarına emindim" Bir avcı konuştuğunda ses çıkarmamaya özen göstererek yutkundum. Yerimizi nasıl bulmuşlardı?

"Burada kimse yok, etrafı aradık" diğer bir avcı cevap verdiğinde gözlerimi kapatıp başımı geriye yasladım. Bu hareketimle dudaklarım şeytanın çenesine değmişti. Yavaşça yutkunduğunda bakışlarımı yüzüne çevirmiştim. Gözlerini sımsıkı kapatmıştı.

Yanımızda bir hareketlenme hissetmemle gözlerimi dehşetle açmıştım. Ağzımdan tam bir şaşkınlık nidası kaçacaktı ki şeytan hızla ağzımı kapatmıştı. Avcı bize bakıyordu ama görmüyordu...

Sanki görünmezdik...

Kaşlarımı çatarak avcıların yanımızdan geçişini izledim. Hiç biri bizi görmüyordu. Sanki orada değilmişiz gibi yanımızdan bizi farketmeden geçip yollarına devam ediyorlardı.

Avcıların gittiğine emin olduktan sonra rahatlamayla nefesimi yavaşça dışarı verdim. Şeytan belimdeki kollarını gevşetti ve derin bir nefes aldı. "Bizi neden görmediler?" dediğimde bakışlarını bana çevirdi.

"Bilmiyorum" diye mırıldandı ve ayağa kalkıp elimden tutarak benide kaldırdı. "Alpleri bulmamız lazım" dediğinde başımı salladım.

Ağacın arkasından çıktığımızda Alplerin zaten açık alanda olduğunu görmemle kaşlarımı çattım. Bizi arıyorlardı... "İki dakikada nereye gitmiş olabilirler?" Ayaz konuştuğunda ağzım şaşkınlıkla açıldı.

Karşılarında durmamıza rağmen ormanda bizi arıyorlardı. "Alp?" konuşmamla herkes yerinde dona kalmıştı.

"Daha demin Dolunay, Alp mi dedi yoksa bana mı öyle geldi?" Alp konuştuğunda gözlerimi devirdim.

"Sesi çok yakından geliyor" konuşan Orkuna başımı çevirdiğimde Şeytan araya girmişti.

"Oğlum gözünüzün önündeyiz" Dedi ve sinirle devam etti. "Kör müsünüz?"

"Bir dakika" Elis araya girip tam karşımda durduğunda kaşlarımı çattım. "Görünmezsiniz..." dedi.

Şaşkınlıkla şeytana döndüm. Bunu hangimiz yapıyordu? "Savaş, Dolunay'ın elini bırakmalısın" Elis'in konuşmasıyla yavaşça elimi bırakmıştı.

Artık görünürdük. Bizi görebiliyorlardı.

"Pekala, bunu da çözdüğümüze göre artık yola çıkmalıyız" Alpi başımla onayladığımda eski halimize geri dönmüştük. Hava aydınlanıyordu.

🍃

Geçitleri ve kestirmeleri kullanarak kısa zamanda şehir bölgesine varmıştık. Şimdi iş bana düşüyordu. Abimlerin yerini hissetmem gerekiyordu.

Dudaklarımı dişleyip önünde durduğumuz şehrin girişini inceledim. Biraz fazla sessizdi...

Savaş'ın yanına yaklaştım ve şehri incelemeye devam ettim. İçeri girmemiz için kapıyı açmaları gerekiyordu ama etrafta kimse gözükmüyordu.

Elis öne doğru bir adım atarak kapının tam önünde durdu. "Kapıyı ben açarım" dediğinde onu izlemeye başlamıştım. Kemerinden değişik bir alet çıkartıp kapıya sabitlediğinde aletten mavi ışıklar çıkmıştı. Sonra ise kapı açılmıştı.

Şehre girdiğimizde biraz korkuyla ve endişeyle konuştum. "Alp, şehirde halkın yaşadığını söylememiş miydin?" tedirgin çıkan sesimle konuştuğumda kimse cevap vermemişti. Buna fazla takılmadan önden yürümeye devam etmiştim.

Şehir çok sessizdi. Binalar yıkık döküktü ve hiç bir canlı yaşamıyordu. Sanki saldırıya uğramış gibiydi.

Abimlerin burada olduğuna dair hiç bir kanıt yoktu. Korkuyla başımı eğip yerdeki kan izlerine baktım. Bu midemin bulunmasına sebep olmuştu. Toprak bile kurumuştu... Uzun bir süredir şehir bu halde olmalıydı.

Biraz daha ilerleyip az katlı binaları inceledim. Bazıları yıkılmıştı. Havada beyaz bir sis tabakası vardı. Burada hiç bir canlı yaşayamazdı...

Titrek bir nefes alıp Şeytana bakmak için başımı çevirmiştim ki onları orada görememle korkuyla nefesimi tuttum. "Savaş?" yoktu, kimse yoktu...
Onları bulmak umuduyla etrafta gözlerimi endişeyle gezdirdim.

Nereye gitmişlerdi? Korkuyla arkamı döndüm. Gitmiş olamazlardı. Bu kadar kısa zamanda bu mümkün değildi.

"Savaş!" Kimse cevap vermiyordu. Elimin tersiyle yanağımdaki göz yaşlarımı sildim ve hızlı adımlarla çıkış kapısına geri döndüm.

Gördüğüm manzarayla ise gözlerimi kapattım. Kapı kapanmıştı. Titreyen elerimi kapının soğuk demirine yasladım. Nereye gitmişlerdi? İki saniye bile geçmemişti.

"Savaş..." diye mırıldandım ve dizlerimin üzerine çöktüm. Burada tıkılıp kalmıştım. Kimse yoktu ve şehir korkutucuydu. Onlara bir şey olmuş olabilir miydi?

Bu düşünceyi derhal aklımdan çıkarmam gerekiyordu.

Uzaktan acılı bir inleme sesi duymamla aceleyle başımı kaldırdım ve bakışlarımı etrafta gezdirdim. Sesin nereden geldiğini anlamak için ses çıkarmamaya özen gösteriyordum. Nefesimi bile tutmuştum.

Korkudan doğru düşünemiyordum. Titreyen ellerimden destek alarak yavaşça ayağa kalktım. Sesin geldiği yöne ilerlemeye başladığımda tırnaklarımı avuç içime geçirdim. Yaptığım doğru muydu bilmiyordum. Şu anda tek umudum Şeytanı bulmaktı.

Bir adım daha atmıştım ki karşımda gördüğüm görüntüyle korkuyla elimle ağzımı kapattım. Yiğit...

Her yeri yara içindeydi. Yıkık bir binanın duvarına yaslanmış acıyla gözlerini kapatmıştı.

Ne olduğunu algılamamla saniyeler içinde hızla adımlarla yanına gelmiştim. "Yiğit..." diye titrek sesimle konuştum ve yanına çöktüm. Acı çekiyordu.

"Dolunay..." O kadar kısık sesle konuşmuştu ki yanında olmasam duymam imkansızdı. "Git." dediğinde endişeyle gözlerimi yüzünde gezdirdim. "O burada..."

Söyledikleriyle başımı önüme eğdim. Geç kalmıştık. Bizden önce şehre varmıştı...

Başımı sallayıp düşüncelerimden sıyrıldım. Şu anda tek odaklanmam gereken Yiğitti. Yaralarında gözlerimi gezdirdim. İyileştirebileceğime emindim, bunu yapabilirdim.

Titrek bir nefes alıp karnında ki yarasına elimi bastırdım. Çok fazla kan vardı. Yarayı göremiyordum. Başını olumsuz anlamda salladı ve acıyla inleyip gözlerini kapattı. "İyileştiremezsin..." dediğinde nedenini anlamamla göz yaşlarımı serbest bıraktım.

Bunu Ruh koruyucusu yapmıştı. Başka bir koruyucunun yaptığı yaraları iyileştiremiyordum... "Hayır" diye fısıldadım. "İyileşeceksin, seni Krallığa götüreceğiz Yiğit, her şey eskisi gibi olacak" dediğimde acıyla gülümsedi.

Elini yarasının üzerinde ki elime koydu ve yavaşça çekti. "Benim için yapabileceğin bir şey kalmadı Dolunay" Dedi ve buruk bir şekilde gülümsedi. Bakışlarını yüzümde gezdirirken konuştu. "Bırak bu seferde ben sana yardım edeyim..."

"Hayır..." dedim ve hıçkırıklarımın arasından konuştum. "Gidemezsin, bana bunu yapamazsın"

Elini yavaşça yüzüme çıkardı ve önüme gelen saç tutamlarını kulağımın arkasına yerleştirdi. Gözlerime acıyla bakıyordu. "Senden gitmeni istiyorum..." dedi ve yavaşça boynundaki kolyeyi çıkardı. "Seni bulmasına izin verme" kolyeyi bana uzattığında başımı salladım.

"Hayır" dedim. "Sana daha yeni kavuşmuşken gidemezsin..." Gözlerimi kapattım. "Lütfen"

Elimi tuttuğunda ağzımdan istemsizce bir hıçkırık daha kaçtı. "Yanında olacağım" Dedi ve kolyeyi avcumun içine bıraktı. "Hep yanında olacağım, şimdi gitmen gerekiyor Dolunay" Dedi ve alnını alnıma yasladı. "Seni yenmesine izin verme"

Yavaşça yutkundu ve gözlerini kapatarak acıyla başını geriye yasladı. Elimde ki elini gevşettiğinde korkuyla yüzüne baktım. "Gitme..." dedim. Ama sesimi duymuyordu...

Elimi yüzüne çıkartıp avcumu yanağına bastırdım. Açmıyordu gözlerini... "Özür dilerim..." dedim ve başımı göğsüne yasladım. "Yanında olamadım, çok özür dilerim" Gözlerimi kapatıp son kez konuştum. "Beni affeder misin?"

Cevap vermedi... Başımı kaldırıp yüzüne baktım. Nefes almıyordu...

Yiğit ölmüştü...

Bir kez daha söz verdim kendime. Ruh koruyucusunun sevdiklerime zarar vermesine izin vermeyecektim...

Arkamda ki varlığını hissetmemle gözlerimi kapattım. "Biri gitti, kaldı diğeri" alay dolu cümlelerini duymamla başımı çevirip yüzüne baktım.

Yiğit'in elini yavaşça bıraktım ve verdiği kolyeyi cebime koydum. Göz yaşlarımı elimle silip ayağa kalktım. Onun karşısında güçsüz olmayacaktım. "Onu öldürdün" dediğimde başını salladı.

"Evet, öyle yaptım" Dedi. Sinirle gözlerimi kapattım. Yerin sarsıldığını hissetmemle bile gözlerimi açmadım. "Gerçekten bana karşı koyabileceğini mi sanıyorsun?" dediğinde alayla dudaklarımı büzdüm.

"Sanmıyorum... Öyle yapacağım" yerden uzanan dikenli sarmaşıkların bedenine dolanmasıyla kaşlarını çattı.

Elimi kaldırıp büyük toprak parçalarının ona doğru savrulmasını sağladığımda ise yana çekilip onlardan kurtuldu.

Işınlanabilmesi işleri çok zorlaştırıyordu...

Burnumun kanadığını hissetmemle kaşlarımı çatarak elimi burnuma götürdüm. Bir kaç saniye sonra ise ensemde ki Mühürde şiddetli bir sızlamayla acıyla inleyip dizlerimin üzerine düştüm.

Elinde ki kılıçla bana doğru geldiğini gördüğümde gözlerimi irileştirip yüzüne korkuyla baktım. Beni öldürecek miydi?

"Biliyor musun, şuana kadar beni çok eğlendirdin. Aslında seninle canını acıtmayacak yoldan bir anlaşma yapacaktık ama böyle olması gerekiyormuş" Dedi ve karşımda durdu.

Kılıcın ucunu kalbimin olduğu yere bastırdığında ayağa kalkmak için direndim. Ama başaramıyordum. Vücudumu ele geçirmişti.

Nefesimi yavaşça dışarı verip gözlerimi kapattım. Kılıcın baskısı arttığında, gözleri kamaştıracak şiddetli bir patlama olmuştu.

Patlamanın şiddetiyle hızla geri savrulmuştum. Duvara çarpmamla acıyla inledim. Gözlerimi aralayıp başımı yana çevirdim. Sağ kanadım, büyük duvar parçalarının altında kalmıştı.

Dudaklarımı birbirine bastırıp başımı geriye yasladım. Ruh koruyucusu bana doğru geliyordu ama görüşüm bulanıktı ve bilincim gidip geliyordu. Berbat bir haldeydim.

Son kalan gücümle kemerimdeki hançerin kulpunu zorlukla kavradım...

..........

Yiğit :'(

Üzgünüm... Ama böyle olması gerekiyordu.

Bölüm hakkındaki fikirlerinizi alabilir miyim?

Yiğit'in anısına bu bölüme 100 oy gelir mi? Gelir gelir

Oy vermeyi ve yorum yapmayı unutmayınn.

Hepinizi çok seviyorum sonra görüşmek üzere 😘

Devam edecek...

Continue Reading

You'll Also Like

30.3K 390 23
Zehra ile yolları ayrılan Emir, kendini kabus gibi bir ortamda bulur. Acımasız kadınların elinde oyuncağa döner ve tek isteği bu kabustan uyanıp eski...
7.6M 425K 79
Fantastik #1 Siz hiç bir ruha aşık oldunuz mu? Gülüşünden bihaberken ya da öfkelendiginde nasıl baktığı bilemeden sonsuz bir melankoninin içine düştü...
1M 68.6K 85
Hiç bilmediğiniz bir yerde, tanımadığınız varlıkların arasında bir şeytana bağlı olduğunuzu öğrenseniz, ne yapardınız? Üstelik tüm varlıkların soyu s...
191K 15.8K 41
Av oyunlarını bilir misiniz? Hani bir ormana hayvanları salarlar, en hızlı avcıyı bulabilmek için. Avcılar için bir zevk ve güç gösterisi olan bu oyu...