Aynadaki Kan

By krasimiraa

162K 9.7K 17.2K

2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geç... More

Giriş
Ülkeler ve Şehirler
1. Kısım: Aynadaki Kan
1. İnci ve Safir
2. Limon Şerbeti
3. Av Sonrası Ziyaret
4. Ateş Bacayı Sarmış
5. Hayaller
6. Sıradan Bir Hatun Değilim
7. Gök Gözlü Gelinim
8. Saray Oyunları
9. Kıyametin İlk Kıvılcımı
10. Savaşçının Kanı
11. Yeni Bir Yol
12. Toparlanmak
13. Yerini Bildirmek
14. Kim Olmak İstiyorum
15. Olmak İstediğim Han
16. Daimi Zadesen
17. Hasbihaller ve İstişareler
18. İncelen İp
19. Birinci Artena Seferi
20. Korsan Müsveddesi
⚜️Aspargon Kızları⚜️
21. Kanımızdan Gelen Darbe
22. Denizden Gelen
23. Kendine Özel
24. Düşteki Düşüş
25. Omena'nın Alameti
26. Kaderin Keskin Yüzü
27. Seni Kaybettim
28. Bedel
29. Yedi Gün
30. Deniz ve Yıldız
31. Izdırap
32. Acılar ve Kararlar
33. Bazı Dostlar ve Eski Meseleler
34. Ölümcül Tutku
⚜️İki Yol⚜️
35. Omena'nın Kızı ve Quadre'nin Oğlu
36. Doğum Bir Mucize
37. Ölüm Kader mi Yoksa Lanet mi?
38. Eylemler ve Sonuçlar
⚜️Düş ya da Yüksel⚜️
🏆2020 Watty Ödülleri Kazananı🏆
🔆İnanç🔆
⚔️Asperan Hanedanlığı Tarihi⚔️
2. Kısım: Yakuttaki Kan
2.1. Karşılama
2.2. Haber
2.3. Endişe
2.4. Zehirli Sözler
2.5. Tehlikeli Dans
2.6. Kan Tadı
2.7. Sedef Sandık
2.8. Merhem ve Kabus
2.9. İz Peşinde
2.10. Yemin
2.11. Eksik Parça
2.12. Tatsız Meseleler
⚜️Prens, Prenses ve Grandüşes⚜️
2.13. Gerginlik ve Yorgunluk
2.14. İşkızdan Zadesene
2.15. Zambak ve Kılıç
2.16. İhanet
2.17. Han ve Hanım
2.18. Hediye
2.19. Benim Devrim
2.20. Basamaklar
2.21. Hatırlatma
2.22. Bazı Yalanlar
2.23. Dert ve Derman
⚜️Sadakat Neydi?⚜️
2.24. Aslan ve Kaplan
2.25. Uyarılar ve İşaretler
2.26. Küçük Adımlar
2.27. Bir Takım Kararlar
2.28. Hanedan Kanı
⚜️Yüksel ve Yönet⚜️
2.29. Tesadüf
2.30. Sıkıntılar
2.31. Atlar ve Filler
2.32. Görüşmeler ve Kararlar
2.33. Kaybeden Hanım
2.34. Yedek Hanzade
⚜️İtiraf, Hakikat ve Tertip⚜️
2.35. Perdenin Arkası
2.36. Karanlığın En Dibi
2.37. Değişim
2.38. Aşka Şans Vermek
2.39. İntikam Uğruna
2.40. Dönüş
2.41. Meydan Okuma
2.42. Kukla Ustası
2.43. Maskeler
⚠️ÖNEMLİ: Bölümler Neden Geç Geliyor?⚠️
3. Kısım: Safirdeki Kan
3.1. Aspargon Gardiyanı
3.2. Sargunlu Cadı
3.3. İhtiyatlı Hükümdar
3.4. Hanedan Yılanı
3.5. Doğunun Küçük Hanı
3.6. Adil Olamayan
3.7. Gecikmiş Ferman
3.8. Savaşa Doğru
3.9. Onur Meselesi (YENİ BÖLÜM)
Yeni Bir Kitap Yazıyorum

⚜️Hüküm ve Sınanma⚜️

1K 65 100
By krasimiraa

1420 Senesi - Bahar Mevsimi

GERBENA İMPARATORLUĞU

Rastan Şehri - Rivlev Sarayı

Baharın gelişiyle hava yumuşamaya, Rastan'ı kaplayan karlar erimeye başlamıştı. Yer yer açan minik beyaz ve kırmızı çiçekler bahçeye renk katmıştı. Elleri önünde bağlanmış şekilde yanında nedimeleriyle bahçede yürüyen Çiğdem düşünceliydi. Üzerindeki koyu kırmızı elbise kalın sayılırdı. Başlığı gümüş işlemelerle süslüydü. Kulaklarında da uçlarında inciler sarkan gümüş küpeler vardı. İşaret parmağındaki ay taşlı altın yüzükle oynuyordu.

"Aspargon'da işler oldukça tuhaf bir hal aldı."dedi. Olga ve Maria iki yanındaydı. Yana'yı yanına çağırmamıştı çünkü hala Nadejda'ya sadık olduğunu biliyordu. "Sargunlu Omena rahibi idam edildi. Büyük Hanım Düşmüş Saray'a sürüldü. Baş Hanzen Gökben zindana atıldı. Hanzen İdil sarayı terk etti." Derin bir iç çekti. "Korkut kendini tamamen yalnız bıraktı."

Olga, "Büyük Hanım'ın sürülmesi hanlıkta büyük etki yaratmış. Korkut Han annesine meydan okuyor deniyor. Aynı zamanda gözdesini de zindana atarak hiçbir kadına bağlı olmayacağını ispatladı."

Çiğdem alayla güldü. "İdam fermanını verseydi sana katılabilirdim. Fakat o babasının oğlu. Büyük Hanıma olmasa bile o hatuna bir şekilde bağlı. Bunu hissediyorum." Derin bir nefes aldı. "Halkın gözünü bu şekilde boyayabilir. Fakat ben onu tanıyorum. Her daim tutunacak bir dal aradı. İdil o dal olmadı. Olmayacaktı. Üstelik Büyük Hanım'a meydan okumak için Gökben'den daha iyi bir seçenek mi var?" Düşünceleri bu şekildeydi. Ona göre Korkut hayatında tutunacak biri olmadan yapamazdı. Öfkesi ortaya çıktığında ağır kararlar alabiliyordu. Fakat kalbini tamamen karartmak istemediğini düşünüyordu.

Maria, "Yine de iki aydır onu zindanda tutuyor. Öfkesi hala sönmemiş. Her şeye rağmen onu hanım etmeye kalkabilir."

Çiğdem, "Şaşırmam. Hanım olarak en akıllıca seçim o mu olur tartışılır. Korkut kendini yalnız bırakırken gücünü ispatlamadı. Karşımda güçsüz rakipler olmasını istemem. Ezip geçmek fazla kolay olacak." Artık onlarla asıl amaçlarını daha rahat konuşuyordu. Anna ve Vera'nın hazin sonundan sonra ikisi de sadakatini ona sunmuştu. Yana'dan kurtulması ise yakındı. Yanında Nadejda'nın hiçbir casusunun nefes almasını istemiyordu.

Olga, "Korkut Han hafife alınacak biri değil. Büyük Hanım'ın Gökben Hatunu hafife alması gibi yapmayın. Zaman sizi nasıl değiştirdiyse onu da değiştirmiş olmalı."

"Elbette onu hafife almıyorum. Fakat bağımsız hareket etmediği müddetçe her daim hata yapacağını söylüyorum. Yaman Han'ın tek şansı Müge Hanım'dı. Korkut'un şansı kim? Gökben mi? Herkesin içinde Büyük Hanıma savunmasız yakalandı. Kiminle dans ettiğinin farkında olmadan hanımlığa oynadı. Büyük Hanım kendinden önceki Dora Hanım'ı iyi ölçüp biçmişti. Masumiyetini kaybetmeyi göze almıştı. Gökben bunu başarabilecek mi? Bekleyip göreceğiz."

Maria, "Siz oldukça akıllı bir Prensessiniz. Bu ülkenin İmparatoriçesi olmaya layıksınız. Düşmanınız kim olursa olsun nasıl baş edeceğinizi bilirsiniz. Yine de Olga'ta katılıyorum. Karşınızdaki kim olursa olsun hafife almayın."

"Almam. Tavsiyeniz için teşekkür ederim." Buzları eriyen göle yaklaştıklarında ilerisi uçsuz bucaksız görünüyordu. Gözleri sis çöken dağlarda gezindi. "Olga,"dedi birden, gözleri hala kısıktı. "Eleanour hakkında bana hala yeni bir haber getirmedin. Bu kadar gizli kalmayı nasıl başarıyor? Rastan'a geleli aylar oldu. Nadejda onu boş yere getirtmedi. Fakat saraya da hala davet etmedi. Ortaya çıkarmak için neyi bekliyor?"

"Madam Prina yeni bir gelişme olsaydı hemen haber gönderirdi Prenses. Kız hala Altın Köşk'te tutuluyor ve çalışanlar gittikçe daha suskun olmuşlar. Yeni haber alamıyoruz."

"Nikolai'ın bu durumdan haberi var mı?" Bu konu hakkında ne o ne Nikolai hiçbir şey dememişti. Onun geçmişini kurcalamamıştı. Yeni bir hayata başlamışlardı ve geçmiş umurunda olmamıştı. Fakat şimdi bu geçmiş hayatlarını bir şekilse kurcalayacak gibi duruyordu. Nadejda'nın sessizliğinden hoşlanmıyordu.

Olga, "Bu konuda bir bilgim yok. Fakat Prensin haberi olsaydı kızı görmek istemez miydi? İlla bir şekilde duyulurdu."

"Görmek ister mi bilemiyorum. Yine de zaman zaman aklımı kurcalıyor. Özellikle bu sıralar saraya durgunluk çökmüşken yeni fırtınanın onlar tarafından geleceğini düşünüyorum. Bunca zaman süren sessizliğin sonu iyi olmaz." Eli kalbinin üstüne gitti. Ritmi bir anda hızlanmıştı. Nikolai'ın kısır olduğunu biliyordu. Nadejda onu öne atamazdı. O halde onu endişelendiren neydi? İlk aşkların unutulmaz yanı mı? Mümkündü. Nikolai onu görürse ve eski duyguları alevlenirse ne olurdu? Hızla soluk alıp verdi. Boş yere kuruntu yapıyordu. "Saraya dönelim."dedi ve hızlı adımlarla yürümeye başladı. Zamanla Nikolai'a öyle çok bağlanmıştı ki onu kaybetme ihtimali içini buram buram yakıyordu.

***

Rastan Şehri - Altınköşk

Nadejda altın kaplamalı at arabasından indiğinde yüzünde sinsi bir gülüşle köşkü inceledi. Gecenin bir vakti gizli tünelden köşke sokulan çocuğu görmeye gelmişti. Köşkün kapıları açılıp içeri girdiğinde Eleanour onu kapının önünde bekliyordu. Sapsarı saçları arkasında toplanmış, bir iki bukle boynundan sarkıyordu. Dolgun yanakları kızarık, dudakları boyalıydı. Bembeyaz teni ve solu mavi gözleri vardı. Hemen gerisinde ise Eleanour'dan daha koyu saçlarıyla kuzeni Svetlana duruyordu.

"İçeri geçelim."dedi Nadejda. Köşkün geniş salonuna girdiler. Nadejda'nın gözü boş koltuklarda gezindi. "Çocuğu getirin." Eleanour hemen odadan çıktı. Svetlana kuzenini izledi uzun uzun.

"Franco'nun burada bulunmasını istediğine göre aklından geçen bir şeyler var."dedi Svetlana kuzenine yaklaşarak. Nadejda gülümsedi.

"Torunumu bizzat görmek istiyorum."dedi. Fazlasını söylemedi. Svetlana kuzeni olsa da onunla aklındakileri paylaşmayacaktı. Tahta çıkış kutlamalarında Vladimir'in yatağına aldığı kadınlardan biriydi Svetlana. Ona bir piç doğurabilmeyi çok istemişti. Fakat olmamıştı. O günden sonra ona karşı her daim temkinli olmuştu. Fakat şu an kızına ihtiyacı vardı.

Eleanour küçük bir çocukla kapıda göründü. Çocuk annesinin önündeydi. Sapsarı saçları, masmavi gözleriyle Elanour ve Nikolai'ın oğlu olduğunu belli ediyordu. Göz şekli annesinden, burnu ve dudakları ise babasındandı. Tanıdık yüz hatlarını kimse reddedemezdi. Damarlarında kraliyet kanı aktığını her yönüyle belli ediyordu. "Franco, gel."dedi Nadejda ellerini iki yana açarak. Franco tedbirli adımlarla yaklaştı. Nadejda çocuğa sarılırken herhangi bir şey hissetmiyordu. "Ne kadar büyümüşsün. Büyüdükçe babana benzemişsin." Gözleri Elanour'u buldu. Kız masumca gülümsüyordu. Yıllar sonra ona ihtiyaç duyulduğu için memnundu. Artık o ve ailesi için yükselme vakti gelmişti.

"Nikolai bizi ne zaman görecek?"diye sordu incecik sesiyle.

"Yakında. Biraz daha beklemen gerekecek. Sonrasında ise sarayda yerinizi alacaksınız. Vakti geldiğinde Franco varis ilan edilecek ve tahta çıkacak."

Bir müddet kaldı. Çayını yudumlarken oğlanı ve annesini gözlemledi. Elanour hiç değişmemişti. Aynı masum yüz, aynı pürüzsüz ses. Dolgun yüzünde hiçbir kusur yoktu. Franco ise oldukça sessizdi. Bir prens çocuğu olarak ondan daha girişken olmasını beklerdi. Zamanla alışırdı. Elanour, "Nikolai Franco'yu kabul eder mi?"diye sorduğunda yüzünde masum bir ifade vardı.

Nadejda, "Etmek zorunda. O da tüm insanlar gibi vaktini tamamladığında ölüp gidecek. O vakit Gerbena tahtına kim geçecek? Çiğdem'in soyumuzla bağı olmayan oğlu mu? Bir sömürge varisinin tahta geçmesi ne kadar uygun? Üstelik kanbağı olmayan birini kimse kabul etmez. Fakat Franco gayrımeşru da olsa oğlumun kanını taşıyor. Bu ona tahtta hak sağlamak için yeter de artar bile." Vladimir'in diğer üç piçindense kendi oğlundan gelen birini tahtta görmeyi tercih ederdi.

Elanour, "Franco'nun veliaht ilan edildiğini görmek için sabırsızım. Sonunda oğlum hak ettiği unvanları alacak."

"Elbette alacak."dedi Nadejda. Svetlana ise bu konuşmaları sessizce dinliyordu. Torununu tahtta görmeyi o da istiyordu. Yıllar önce İmparator'un metresi olarak sarayda yükselmeyi denemişti. Fakat olmamıştı. Genç Vladimir'in sıkılgan kalbi onun için atmamıştı. Fakat Nadejda için de atmadığını biliyordu. Yine de işin sonunda kaybeden o olmuştu.

Sonra kızı ve Nikolai arasında bir aşk filizlenmişti. Bu sefer sarayda daimi olabileceğini düşünürken Nikolai'ın bir emriyle apar topar saraydan gönderilmişlerdi. Şimdi ise geçmişin filizlenen tohumu meyvesini veriyordu. Üstelik bu defa çok daha üst rütbeyle saraya girecekti. Gerbena veliahtının büyükannesi olarak kimse ona saygısızlık edemezdi. Taht el değiştirdikten sonra Nadejda ile konumu aynı olacaktı. Zamanı gelince Franco'yu kendi soyundan biriyle evlendirecek ve sarayda kendi dönemini başlatacaktı. Fakat o zamana kadar sabırlı olması gerekiyordu.

Nadejda kuzeninin bakışlarından hoşlanmamıştı. "Sen neden bu kadar sessizsin Lana?"diye sordu. Soğuk gözlerini onunkilerden ayırmadı.

Svetlana, "Nikolai çocuğu kabul etmezse ne olacak, onu düşünüyorum."

"Kabul etmek zorunda. Veliahtsız bu tahtı uzun süre elinde tutamaz."dedi Nadejda kendinden emin bir tonla.

"Prenses buna ne diyecek merak ediyorum."

"Tüm Gerbena İmparatoriçelerinin yaptığı gibi kocasının emirlerine boyun eğecek. Karşı çıkacak yüzü mü var? Düşük bile olsa hiçbir şekilde gebe kalamayan biri veliaht konusunda çenesini tutmayı bilmeli!"

"Çok acımasızsın." Svetlana onun Çiğdem'e olan nefretini duymuştu. Fakat buna yakından şahit olmak daha farklıydı. Çiğdem Nadejda'dan kurtulmdığı müddetçe tahtta rahat edemeyecekti. Kocasına hiçbir şekilde müdahale edemeyen biri olsa da başkaları arasında entrika çevirmeyi iyi bilirdi Nadejda.

"Acımasız değil. Gerçekçiyim."

"Bir kadın olarak cümlelerini fazla yaralayıcı buluyorum. Eminim Çiğdem de onlarca veliaht vermek isterdi. Üstelik annesinin yedi çocuğu var. En az üç çocuk sahibi olurdu şimdiye kadar. Sorun belki de onda değil."

Nadejda ateş saçan gözlerini Svetlana'ya çevirdi. "Nikolai'da bir sorun olmadığının ispatı önümüzde duruyorken mi bunu söyleyebiliyorsun?"

Elanour hızla araya girdi. "Annem ne söylediğini bilmiyor. Nikolai beni hamile bırakabildiğine göre sorun elbette ki prensestedir."

Svetlana, "Onun da bir oğul sahibi olduğunu unutmayalım."

Nadejda, "Onun tek amacı oğlumu ayartmaktı ve başardı. Sonrasında rahmini kuruttu. Aspargon yılanının Gerbena'ya gelme sebebi imparatorluğu karıştırmak ve yıkmak!" Öfkeyle soludu. "Konuyu kapatalım artık. Siz orasına karışmayın. Önümüzde parlak bir gelecek var ve buna odaklanalım."

Altın Köşk'teki ziyaretin ardından saraya döndü Nadejda. Çiğdem yine birileriyle görüşüyordu. Nikolai ise Boris'le zaman geçiriyordu. Nikolai kendini ona sevdirmeye çalışıyordu. Fakat onların arasını açmak da zor olmayacaktı. Yavaş yavaş Boris'in aklına zehirli düşünceler ekiyordu. Onu burada istemeyeceklerini ve Bresna'ya yollayacaklarını her fırsatta hatırlatıyordu. Kuzeni Angela'nın akıbetini dile getirip onun da uzakta kimsesiz kalacağını söylüyordu. Sonraki aşama ise babasının katilinin Nikolai olduğunu hatırlatmak olacaktı. Bakalım o zaman da bu kadar iyi geçinecekler miydi?

Odasına girdiğinde Vladimir'i saray çalışanlarından biriyle kucak kucağa buldu. Gözlerini devirerek, "Bizi yalnız bırak."dedi kıza. Kız üzerini toparlayarak odadan çıkarken gözleri Vladimir'deydi. "Tahtı bırakacaksın diye iyice abartmaya başladın!"diye çıkıştı. Bu görüntülere alışalı çok olmuştu. Yine de ondan ciddi bir tavır beklediği için sinirleri geriliyordu. Birkaç derin nefesin ardından konuştu. "Çocuğu gördüm. Taht için en uygun aday. Tahttan çekilmeden önce çocuğun torunumuz olduğunu onaylayan belgeyi mühürleyeceksin. Varis olmaması durumunda tahtın varisinin Franco olduğunu ilan etmiş olacaksın. Nikolai tahta çıkana dek kimse bilmeyecek."

"Nasıl istiyorsan öyle yap. Tahttan çekildikten sonra saraydan gideceğiz nasıl olsa." Nadejda'nın kaşları çatıldı. Böyle konuşmamışlardı. "Oğlum İmparator olmuşken onunla aynı çatı altında kalmam ne kadar doğru olur?"

"Sarayı onlara mı bırakacağız?"

"Elbette onlara bırakacağız! Aspargonlular gibi koca valide mi ilan edeceksin kendini?"dedi soğuk bir ifadeyle bakarak. "Bu zamana kadar hangi İmparatoriçe taht değişimiyle sarayda kalmış da sen kalacaksın? Eskilere tahsis edilen kaleye gideceğiz." Nadejda cevap vermeden öylece bakıyordu. Aspargonlular gibi yapamazdı. Canı sıkılmıştı bu düşünceyle. Kabullenmesi gereken bir konuydu bu. Öfkeyle soludu.

"Kaleye gidecek olsam bile bu boş duracağım anlamına gelmez."dedi hızla. Vladimir onaylamayan gözlerle ona bakıyordu. Tahttan çekilmeye karar verdikten sonra hayatını daha sakin geçirmeyi istiyordu. Nadejda'nın hala entrika peşinde olmasına hayret ediyordu. Yirmi beş sene süren taht yolculuğundan hala sıkılmamıştı.

"Ülkeyi nasıl yöneteceğine bırak Nikolai karar versin."

"Nikolai Çiğdem ne derse onu yapıyor! Kendi kararı diye bir şey yok! İmparatorluğun sonu olacaklar!"

"Olacaklarsa da olacaklar! Konsey buna da bir çözüm bulacaktır. Ben artık özgür bir adam olarak yaşayacağım. Hiçbir şey umurumda değil."

Nadejda Vladimir'in bu hallerinden hiç hoşlanmamıştı. Bu kararı verirken böyle konuşmamışlardı. "Onların boşandığını görmeden kenara çekilmeyeceğim!"

"Nikolai onu boşamayacak! Franco veliaht olsa bile boşamayacak! Ne yapacağını o düşünsün. İmparatorluğu yeterince mahvettim. Oğluma bir enkaz bıraktım ve bununla gurur duymuyorum. Bir de yanında görmek istediği kişiye karışamam."

"Sana ne oldu böyle? Hani Çiğdem'i istemiyordun."

"Ben diyeceğimi dedim. Çiğdem'i isteyip istememem hiçbir şeyi değiştirmeyecek. Omena Konseyi'ne boşanma talebinde bulunacak olan biz değiliz." Nadejda çıldırmamak için kendini zor tutuyordu. Çiğdem oğluna, Tunay da kocasına büyü yapmıştı. Bundan emindi. Tunay'ın ölümünden sonra Vladimir çok değişmişti. Bambaşka bir adam olmuştu. Tahttan çekilmeye oldukça hevesliydi. Belki de bu şekilde amacı onu da güçsüz bırakmaktı. Fakat o ne yapıp edecek Nikolai ve Çiğdem'in arasını bozacaktı. Franco'nun açığa çıkması, Elanour'un saraya gelmesi her şeyi değiştirecekti.

***

Çiğdem odasında çay içerken Boris'le gidecekleri piknik hakkında nedimeleriyle konuşuyordu. Boris ve Nikolai'ın iyice yakınlaşmasını istiyordu. Maksim'in yokluğunu telafi edemezdi belki ama ona bir baba sıcaklığı vereceğine emindi. Nikolai hiçbir zaman baba olamayacak olsa bile içinde harika bir baba yaşıyordu. Anne veya baba olmak için illa öz çocuk sahibi olmak gerekmezdi. Bu insanın içinden gelirdi ve bambaşka bir çocukla anneliği ve babalığı tadabilirdi.

Odanın kapısı telaşlı bir şekilde çalmaya başladığında o yana döndüler. "Gel."dedi Çiğdem ve içeri muhafızlardan biri girdi. "Bu telaşın sebebi ne?"dedi Çiğdem çatık kaşlarla.

Muhafız, "İmparator herkesin büyük salonda toplanmasını istedi. Acil olduğunu söyledi."

Çiğdem ve İrena ayağa kalktı. Çiğdem, "Konunun ne olduğuna dair bir fikriniz var mı?"

Muhafız başını iki yana salladı, "Bilmiyoruz."dedi ve çıktı.

Çiğdem nedimeleriyle bakıştı. Maria, "Belki de İmparatoriçe ölümcül bir hastalığa yakalanmıştır."

Çiğdem alaycı bir gülüşle yanıtladı. "Keşke öyle olsa. Fakat sanmam. Böyle bir bilgi için herkesi toplamazdı. Ülkeyle alakalı olmalı."

Hazırlanıp salona gittiler. Tüm saray çalışanları, konsey üyeleri oradaydı. Çiğdem kalabalığın arasında Nikolai'ı gördü ve yanına gitti. "Neler oluyor?"diye sordu.

"Bilmiyorum."dedi Nikolai. O da bu habersiz toplanma karşısında şaşkındı. "Ashan'la ilgili olamaz." Babası tahtında, ellerini önünde birleştirmiş yorgun bir ifadeyle oturuyor, herkesin toplanmasını bekliyordu. Nikolai Çiğdem'in kulağına eğildi. "Tahttan çekilecek olabilir mi?"diye fısıldadı. Çiğdem gözleri büyüyerek ona döndü.

"Şimdiye dek böyle bir şey Gerbena'da hiç olmadı!" Fakat eğer böyle bir şey yapacaksa da onu takdir ederdi Çiğdem. En azından daha fazla batırmadan çekilmiş olurdu. "Belki de annenle ilgilidir. Onu göremedim. Tahttan çekilecek olsa annen de burada olurdu. Gerçi öyle olsa annen bu kararı onaylamazdı." Birbirlerine bakıp güldüler.

Uğultu azaldığında Vladimir boğazını temizleyerek konuşmaya başladı. "Öncelikle hızlı bir şekilde geldiğiniz için teşekkür ederim. Söyleyeceklerim önemli. Bildiğiniz gibi Ashan'ı kaybettik. Kaybedeceğimiz belliydi. Yine de bir umutla oradaki askerlerimiz savunmada başarılı olur diyordum. Olmadı. Korkut Han'ın kararlılığı, benim yanlış yönetim stratejilerimle birleşince bu kayıp kaçınılmaz oldu." Kalabalıkta gezdirdi gözlerini. Nikolai'ı bulunca durdu. "Bunca yıl bildiğim en iyi şekilde İmparatorluk yaptım. Ülkem için en iyisini düşündüğümü sanarak aldığım bazı kararlar bugün bana ne kadar eksik olduğumu gösterdi." Fısıltılar artmaya başlamıştı. Bu bir veda konuşması halini alıyordu. "Ben, Vladimir Ryvosiov, tahtı daha fazla meşgul etmeyi doğru bulmuyorum."Derin bir nefes aldı. "Tahttan çekiliyorum ve Veliaht Prens Nikolai Ryvosiov'un yeni Gerbena İmparatoru olduğunu hepinize gururla duyuruyorum."

Çiğdem'in gözleri Nikolai'ın üstünde durdu. Daha az önce konuştukları ihtimal gerçek olmuştu. Vladimir gerçekten tahttan çekiliyordu. Bir gün taht onların olacaktı evet ama bu beklediğinden hızlı olmuştu. Heyecanla Nikolai'ın elini tuttu.

"İmparator Nikolai çok yaşa!"diye bağırdı elini havaya kaldırarak. Kalabalık da onu tekrar etti. Alkışlar koptu ıslıklar yükseldi. Çiğdem ve Nikolai ülkenin yeni sahipleri ilan edildi. Nikolai babasının bu kararını önceden bilmeyi tercih ederdi. Yine de kaybettikçe kaybeden bir hükümdar olmasındansa kendi kararıyla çekilmesi en iyisiydi. En azından bu şekilde itibarını koruyabilirdi. Çürüyen bir devleti teslim almışlardı. Tekrar toparlamak zaman alacaktı. Belki bir çocukları olmayacaktı ama ülkeleri onların biricik evladı olacaktı ve kalkınıp iyiye gitmesi için her şeyi yapacaklardı.

***

Tahta çıkış töreni için hazırlıklar başladığında Rivlev Sarayı tekrar hareketlendi. Konsey bunun gösterişli bir kutlama olması gerektiğini söylüyordu. Fakat Çiğdem de Nikolai da kutlamanın borç parayla yapılmaması gerektiğini savunuyordu. Kasa bomboştu. Tipkos'tan alınan son borç bitmek üzereydi. Kasayı kendi paralarıyla doldurana kadar bu son paranın daha verimli kullanılması gerektiğini düşünüyorlardı.

Çiğdem kendi mücevherlerini Madam Prina aracılığıyla satarak belli bir miktar elde etmişti. Nikolai da daha önce ona tahsis edilen birkaç toprağı satışa çıkarmıştı. Elbette bu kararı onaylamayanlar olmuştu fakat ellerinde mallar varken tahta çıkmak için başkasından borç almayı kendilerine yakıştırmıyorlardı. Ülkenin itibarı yeterince zedelenmişti. Tekrar toparlamak onların elindeydi ve başlangıçları borçla olmayacaktı. Toprak, mal, mülk, mücevher geri alınırdı fakat ayakların altına inen itibar geri alınmazdı.

***

1420 Senesi - Bahar Mevsimi

SARGUN KRALLIĞI

Semuna Şehri - Raizer Sarayı

Kraliçe Catherine dizlerinin üstüne çökmüş yatağın kenarında oturuyordu. Yüzü kaskatı, mavi gözleri buz gibiydi. Önündeki bedene bakarken ruhunun bedeninden çekildiğini hissediyordu. Bitmişti her şey. Duyguları onu bu sabah terk etmişti. Sağ yanağını ıslatan yaşı elinin tersiyle sildi. Ağır ağır elini minik oğlunun çoktan soğumaya yüz tutan beyaz elinin üstüne koydu. Daha on birine bile girmeden hayattan kopup gitmişti. Her daim güçsüz bir çocuktu Rigel. Onu toparlamak için her şeyi yapmıştı. Her şeyi... Olmamıştı. Omena'nın ölüm tanrısı Dyaus bu sabah minik Rigel'in ruhunu alıp gitmişti. Baharı kara kışa çevirmişti.

Odanın kapısı açıldı. Yavaş ama tok adım sesleri yanına yaklaştı. "Catherine."dedi bir kadın. Annesi Caroline'dı. "İzin ver cenaze için hazırlasınlar." Usulca dokundu koluna. Gün doğarken aralarından ayrılmıştı Rigel. Şimdi ise güneş batıyordu. Küçük çocuğun benzi solmuş dudakları morarmıştı. Catherine kimsenin girmesine izin vermemişti. Oğlundan ayrılmak için zamana ihtiyacı vardı. Fakat onun sözünü her zamanki gibi yine annesi çiğnemişti.

Omzundaki eli hızla itti. Tek seferde ayağa kalktı. Kan çanağına dönen gözlerinde artık yaş kalmamıştı. Öfkesi annesinde patladı. "Hani her şey düzelecekti?"diye bağırdı. "Hani Rigel her zamankinden daha sağlıklı olacaktı? Hani doğru olanı yapmıştık! Benim oğluma karşılık onun oğlu! Öyle demiştin! Her şeye rağmen benim oğlum öldü!" Sesi titredi. Bunu dile getirebilmek kalbini bin parçaya böldü. Hıçkırığını bastırmak için elini ağzına kapattı. "Benim oğlum öldü."diye fısıldadı. "Benim Rigel'ım. Güzel bebeğim." Yatağa döndü. Kıpırtısız yatan oğluna baktı. Hiçbir zaman uyanmayacağı bir uykudaydı artık. Dizlerinin üstüne çöktü. Sarı saçlarını okşadı. Artık atmayan kalbinin üstüne koydu elini. Nefesin doldurmadığı göğsüne başını yasladı. "Benim küçük bebeğim. Güzel oğlum. Gitti." Bitti sandığı göz yaşları yanaklarından süzüldü.

"Toparlan artık."dedi Caroline. "Sen Sargun Kraliçesisin!"

"Tanrı aşkına ben bir insanım!" Tiksinen gözleri annesini buldu. "Ben bir evlat kaybettim. Bırak da yasımı tutayım!"

"Sargun tahtı varissiz kalamaz! Bir an önce kendine gel ve Orion'a yeni bir oğlan ver!" Catherine kalbine binlerce hançer indiğini sandı. Şu durumda hiçbir şey düşünemezken annesinin dile getirdikleri midesini bulandırdı. "Orion acımasız bir adam Catherine. Piçlerinden birini varis ilan etmesine izin veremeyiz. Sana hala ihtiyaç duymalı!"

"Kocamı senden daha iyi tanıyorum!" Tekrar ayağa kalkmaya çalıştı. Dizlerinde güç bulamadı. Yatağın kenarına usulca oturdu. Oğlunu uyandırmaktan korkar gibi. "O da bir insan ve sandığın gibi duygusuz değil. Rigel'ın kaybı onu da mahvetti. Ve inan bana şu an aklından geçen şey varis sorunu değil!"

"Ablanı idama yolladığını ne çabuk unuttun!"

"On dört sene geçti üstünden! Tahtı almak için ne gerekiyorsa onu yaptı! Tıpkı sizin tahta yakın olmak için beni ablamın katiline satmanız gibi!" Derin nefesler aldı. Annesinin gözlerindeki boşluğa bakıyordu. Yüzündeki ifade ancak bu kelimeyle tarif edilebilirdi. Boşluk. Önce ablası, sonra babası, ardından erkek kardeşi ölmüştü. Lisa kayıptı. Aileleri darmadağın olmuştu. Caroline ise tamamen değişmişti. Yaşayan bir ölüye dönüşmüştü. "Değdi mi tüm yaşadıklarımıza?"diye sordu. Caroline cevap vermedi. "Kızını kaybettin. Gözbebeğini tüm ailemiz için Omenaya kurban olarak sundun. Kocan öldü, oğlun öldü, torununu kurtarmak için diğer torununu kurban ettin. Olmadı." Daha derin bir nefes aldı. "Değdi mi?"

"Sen benim işime karışma. Ailemizin iyiliği için-"

"Aile mi kaldı geriye!"diye bağırdı Catherine. "Koca bir hiç!"

"Sen sağlıklı düşünemiyorsun."

Catherine aklını kaçırmışcasına gülmeye başladı. O kadar ki kahkahası koridora taştı. "Ben mi sağlıklı düşünemiyorum? Ölü oğlunun yanında yas tutan kızına çocuk yap diyen sen değil ama ben sağlıksız düşünüyorum öyle mi?" Zorlanarak ayağa kalktı. "Sen delisin. Yaşadıkların seni iyice delirtti. Ne yapacağını bilemez oldun! Kızlarını kurbanlık koyunlar gibi pazarladın! Gelmiş bana akıl veriyorsun!" Yutkundu. Boğazı yanıyordu. "Her şey bitti! Anlıyor musun? Bitti! Saraya bir daha adımını atmayacaksın! Ölene dek evinden dışarı çıkmayacaksın! Senin yüzünü bile görmek istemiyorum!"

"Asıl beni kendinden uzaklaştırırsan her şey biter."

"Muhafızlar!" Kapılar açıldı. Muhafızlar içeri girdi. "Caroline Edwards'ı derhal saraydan atın! Bir daha asla burada bulunmayacak!" Caroline'ı tutacak oldular fakat Caroline buna izin vermedi. Kendisi çıkmayı tercih etti.

Catherine ise son bir kez daha yatakta uzanan oğluna baktı. Onu toprağa vermek ilk bebeğinden çok daha zor olacaktı.

Başka muhafıza şifacıları çağırmasını söyledi. Şifacılar siyah elbiseler içinde içeri girdiler. Küçük bedeni minik bir sedyeye yatırdılar ve dışarı çıkardılar. Catherine yatağa oturdu. Yastığı kollarının arasına aldı. Oğlunun saçlarının kokusunun sindiği yastığı doya doya kokladı. Bir daha alamayacağı bu kokuyu tüm bedenine işleyene dek yastığı elinden bırakmadı.

Gece kapının gıcırtısıyla yatağından fırladı. Odanın içi kapkaranlıktı. Kollarının arasındaki yastık hala orada duruyordu. Sessizlik bir süre devam etti. Sonra tekrar gıcırtıyla kapanan kapıyı duyarak o yana döndü. Kapının önünde biri ayakta dikiliyordu. Kollarını sallıyordu. Sanki kucağında bir çocuk vardı da onu pışpışlıyordu. Mırıltılı bir ninni söylüyordu. "Kimsin sen?"dedi Catherine kendine gelir gelmez. Adam cevap vermedi. Küçük adımlarla odanın içine doğru yürümeye başladı. Catherine ürperdiğini hissediyordu. Odaya dolan yosun kokuları genzini yakmaya başlamıştı. "Cevap ver!" Fakat cevap alamadı. Adam kucağında bir bebeği sallayarak odada dolanıyordu. Ay ışığında bebeğin minik ayaklarını görebiliyordu. Adamın arkası dönüktü. Bebeğin ayakları kıpırtısızdı. Uyumuş olmalıydı. "Sen kimsin ve buraya nasıl girdin?" Cesaretini toplayarak adama yaklaştı ve omzuna dokundu. Adam hızla ona döndüğünde yanıklar içindeki yaralı yüzü tanıdı.

"Omena'nın adaleti seni nihayet buldu Kraliçe Catherine!"dedi korkunç bir sesle. Kucağındaki ölü bebek kanını dondurmuştu. "Masumlara dokunmanın bedelini ödedin!"

"Hayır! Siz öldünüz! Burada değilsiniz!"

"Vicdanında olmamız yeterli! Ömrünün sonuna dek her gün bizi hatırlayacaksın! Oğlunun ölümü senin cezandı."

"Böyle konuşamazsın!" Yatağın yanındaki büyük şamdanı kaptığı gibi havaya savurdu. Fakat adam ortadan kaybolmuştu. Derin derin nefes alıp veriyordu. Yosun kokusu devam ediyordu.

"Catherine."diyen bir fısıltıyla arkasını döndü. Arkasında kız kardeşi Lisa duruyordu. Yüzü bembeyazdı. Kumral saçları dağınık, mavi gözleri buz gibiydi. Başında safirlerle süslü gümüşten bir taç vardı. Birden her safir birer birer çatladı ve çatlaklardan kanlar sızmaya başladı. Lisa'nın bembeyaz yüzünden çizgi halinde aşağı indi. "Her şeyin bir bedeli vardır. Ağır kararların bedeli de ağır olur."dedi Lisa ve birden üzerine çullandı.

Catherine bir kez daha gözlerini açtığında yatakta uzanıyordu. Kucağında oğlunun yastığı vardı. Açık camdan deniz kokusu giriyordu içeri. Bedeni uyuşmuştu. "Catherine." Bu defa bir adamdı konuşan. Orion'du. "Uyandırmak istemedim." Karşıdaki koltukta oturuyordu. Ağır adımlarla kalktı. Catherine yatakta doğrulurken Orion da yanına yaklaştı. Elini yanağında gezdirdi. "Zor bir gün oldu. Yanında olmak istedim. Fakat kimseyi görmek istememiştin." Catherine gözlerinin dolmaya başladığını hissetti. Yanağındaki eli tuttu.

"Çok üzgünüm Orion. Ben onu kurtaramadım. Elimden gelen her şeyi yaptım ama kurtaramadım."

"Senin suçun değildi."diyerek önünde dizlerinin üstüne çöktü. Saçlarını okşadı. "Senin suçun değildi Catherine. Oğlumuz hasta doğdu. Biz elimizden geleni yaptık. Omena onu daha fazla acı çekmemesi için aldı."

"Gerçekten böyle mi düşünüyorsun? Benim suçum değil mi?"

"Kimsenin suçu değil."

Catherine derin bir nefes aldı. Akşam üstü annesinin söyledikleri aklına geldi. "Konsey karışacak. Bir varisimiz olmadığı için her şey tekrar alt üst olacak. Piçlerinden birini meşru kılmayı önerecekler."

"Şşş. Bunları düşünme." Yanına oturdu ve elini omzuna attı. "Konsey istediğini söyleyebilir. Bu ülkeyi biz yönetiyoruz. Oğlumuzu yeni kaybettik ve konuşulması gereken ilk mesele bu değil."

Catherine başını Orion'un omzuna yasladı. Bu zamana dek çok şey atlatmışlardı. İlişkileri nefretle başlamış, güvene dönüşmüştü. Catherine bu hayatta ondan başkasına güvenmemeyi öğrenmişti. Kaç defa tahtlarından edilmek istenmişlerdi. Sandorflar geçmişin intikamını almaya yeminliydi ve onların en ufak zayıflığını kendilerine göre kullanmaktan çekinmiyorlardı.

"Oğlumuzu kurtarmak için bir bebeğin canına kıydım."dedi Catherine tek seferde. Gözlerinden bir damla yaş süzüldü. "Omena beni bu yüzden cezalandırdı."

"Tahtımızı ve ailemizi korumak için çok şey yaptık. Omena seni cezanalandırmadı. Bu yaşamamız gereken bir şeydi. Bu zorluğun da üzerinden geleceğiz." Orion'un soğukkanlılığına hayret etti. Hiç sormamıştı bile kim olduğunu. Umursamamıştı. Fakat Catherine biliyordu. Kardeşinin oğlunu Omena'ya sunarak kendi oğlunun ömrüne ömür katmak, hastalığına şifa bulmak istediğini. "Biraz uyu. Önümüzde ağır ve zor bir süreç var. Şimdi her zamankinden daha güçlü ve birbirimize daha bağlı olmak zorundayız."dedi Orion ve Catherine'i alnından öptü.

Onun da kendi endişeleri vardı. Tahtı zor almıştı. Kolay kaybetmeye niyeti yoktu. Piçlerinden birini geçici varis ilan etmek en basit seçenekti. Fakat asil kanlarını gayrımeşrulukla bozmak istemiyordu. Bu sebeple bu fikri ancak ve ancak işler yoluna girmezse kabul ederdi. İşler o noktaya gelirse Catherine'in de bunu isteyeceğini biliyordu. Hayatta kalmak için ne yapmaları gerekiyorsa onu yapacaklardı. Her zaman olduğu gibi. Her taht sahibinin yaptığı gibi.

1420 Senesi - Bahar Mevsimi

GERBENA İMPARATORLUĞU

Rastan Şehri - Rivlev Sarayı

Çiğdem gösterişli boy aynasındaki yansımasını izliyordu. Gerbena renklerinden oluşan kıyafeti asil bir sadeliğe sahipti. Beyaz kumaşın üzerinde altın işlemeli çiçekler vardı. Yer yer açık mavi boncuklar iliştirilmişti. Omuzlarını açıkta bırakan kıyafeti kollarını sarıyordu. Boynunda ay taşlı altın bir kolye vardı. Yüzüğüyle takımdı. Tüm kraliyet üyelerinin takı kutusunda en az bir tane bu tür bir takım bulunurdu. Ve o da yeni İmparatoriçe olarak bu ülkenin ayrılmaz bir parçası olduğunu göstermeye niyetliydi. Siyah saçlarını bukle bukle yapmış arkasında toplamıştı. Kalan kısım ise beline kadar iniyordu. Tören sırasında başına İmparatoriçe tacı takılacağı için saçlarına bir şey koydurmamıştı. Arkasını döndü ve omzunun üstünden sırtındaki derin dekolteye baktı. Normalde çok daha kapalı kıyafetler tercih eden İmparatoriçelere göre bu dekolte cesur bir seçimdi. Çiğdem de cesur bir kadındı. Şimdiye dek görülmemiş bir İmparatoriçe olacağını kıyafetiyle belli ediyordu.

Kapılar açıldı. Maria içeri girdi. "Prens Nikolai hazır."dedi ve hemen dudağını ısırdı. "Pardon, artık İmparator demem gerekiyordu."

"Evet."dedi Çiğdem memnun bir gülüşle. "İmparator Nikolai!" Kulağa oldukça güzel geliyordu. Şimdiye dek istediği her şeyi elde etmesine çok az kalmıştı. Barış nişanesi olarak gönderildiği sömürge toprağının Düşesliği'nden, koca bir kıtayı yüzyılllarca yönetmiş bir ülkenin İmparatoriçeliğine yükselmek kolay değildi. Fakat o bunu başarmıştı. "Haydi çıkalım."dedi ve dimdik yürüyüşüyle odadan ayrıldılar.

Nikolai taht odasının önündeydi. O da beyaz giyinmişti. Kollarının ve ceketinin kenarları altın işlemlerle süslüydü. Onun süsleri yaprak ağırlıklıydı. Yine açık mavi boncuklar iliştirilmişti. Onun ay taşı yüzüğü daha kabaydı fakat ona yakışıyordu. Nikolai elini ona uzattı. Aşk dolu mavi gözleri ona bakarken gülümsedi. "İmparatoriçem."

"İmparatorum." Çiğdem ona uzatılan elin üstüne elini koydu ve taht odasının kapıları açıldı. İçerisi kalabalıktı. Soylular ve halk bir aradaydı. Merakla onlara döndüler. Coşkulu bir alkış koptu. İçeri yürürlerken üstlerine beyaz, sarı ve mavi süsler atıldı. Düğünlerinden çok daha kabul gören bir törendi bu. Konuşulduğu gibi gösterişli değildi fakat daha samimi olduğu kesindi.

Tahtlarına oturduklarında alkışlar devam etti. Omena Konsey'inin girişiyle içerisi sessizliğe büründü. Baş Rahip yeni İmparator ve İmparatoriçe'ye taçlarını takmak üzere yanlarına geldi. Önce onları dualar ve tütsüler eşliğinde kutsadı. Ardından önce Nikolai'ın ve sonra Çiğdem'in taçlarını başlarına bıraktı. "Omena'nın aydınlığı her daim sizin üzerinizde, karanlığı ise düşmanlarınızın üzerinde olsun. Ramasetu ve Skanda her daim yanınızda olsun. Hükmünüz ve yükselişiniz daim olsun. Damaru ve Svaha düşmanlarınızı düşürsün. Vayu'nun bencilliği sizden uzak, Saranyu'nun fedakarlığı size yakın olsun. Varuna'nın ayrılık büyüleri sizden uzak, Rigveda'nın aşk ve sadakat telkinleri kalplerinizin en derininde olsun. Dyaus sadece düşmanlarınızın canını alsın ve Dyasina ömrünüzü uzun etsin. Etasha savaş kılıcınızı keskin, Ganesha barışınızı adil kılsın. Omena ve on iki seçilmişiyle kutsanan hükümdarlığınız kutlu ve yüce olsun."

Olmuştu işte. Artık Gerbena'nın İmparator ve İmparatoriçe'siydiler. Bir zamanların en güçlü ülkesinin başındaydılar ve ülkelerini tekrar en güçlü yapmaya niyetliydiler. Vladimir ve Nadejda'dan aldıkları ülke sarsılmaya başlayan bir ülkeydi. Bunda sadece onların değil kötü niyetli konsey üyelerinin de suçu vardı. Onlara ise her şeyi düzeltmek için çok iş düşüyordu.

Törenin ardından misafirlerden gelen hediyeler kabul edilecekti. Soylular kendini gösterme yarışına girmişti bile. Kimi konseydeki ve saraydaki yerini koruma amacıyla gelirken kimi kendine yer edinmek için gelmişti. Herkesin bir çıkarı vardı. Ortak çıkarlarda buluşmak için akıllı hareket etmek zorundaydılar. Yalakalara yer vermeyecek gerçekten ülke için çalışan sadık kişileri yanlarında tutacaklardı. Gerbena'yı ihtişamlı günlerine taşıyanlar olarak anılacaklardı.

Son misafirlerden sonra trampetler vurmaya borular ötmeye başladı. Çiğdem de Nikolai da bu duyuru şeklinin sebebini anlayamadan birbirine bakıyordu. Nadejda veya Vladimir burada olmadığına göre kim bu şekilde duyurulurdu ki?

"Gerbena İmparatorluğunun meşru varisi Kont Franco Ryvosiov ve annesi Leydi Elanour Trankova." Duyurunun etkisiyle salona ölüm sessizliği hakim oldu.

Çiğdem ellerinin buz gibi olduğunu hissederken karşısındaki kadına ve oğluna bakıyordu. Elanour'un Altın Köşk'teki varlığından haberi vardı lakin bu çocuğu daha önce duymamıştı. Nadejda'nın oyunu buydu demek. Elanour'u bu sebeple aylarca ortaya çıkarmamıştı. Nikolai ve Elanour'un bir kopyası gibi görünen bu çocuğu herkese varis olarak tanıtarak çekilmişlerdi tahttan. Çiğdem kalbinin sıkıştığını hissediyordu. Zihni ona bu çocuğun Nikolai'dan olmasının mümkün olmadığını, Nikolai'ın ona asla böyle bir konuda yalan söylemeyeceğini söylüyordu. Fakat görüntüde Nikolai'ın gözlerine bakar gibi hissettiği gerçeği değişmiyordu. Elanour ise yüzünde büyük bir gururla karşılarında dimdik durmaktan çekinmiyordu. Reveransını yaparken kıyafetinden fırlayacakmış gibi duran göğüslerini daha da öne çıkarmak için elinden geleni yapmıştı.

Nikolai ise öfkeden deliye dönmek üzereydi. Tahta çıktıkları gün böyle bir sürprizle karşılaşmayı beklemiyordu. Duyuruyu yapan adama, "Böyle bir duyuru yapmak için kimden emir aldın?"dedi sertçe. Genç çocuğun yanakları kızarmaya başladı. Yüzünde korku dolu bir ifade vardı. "Cevap ver!"

"E-eski İmparator V-Vladimir bu kağıdı verdi."

Kağıt hemen onlara ulaştırıldı. Nikolai kaşları çatılarak yazılanları okurken Çiğdem merakla ona bakıyordu. Elini uzattı ve Nikolai kağıdı ona verdi. Kağıtta yazılanlara göre kendi kanlarından erkek bir varisleri olana dek önlerine sunulan bu çocuğun varis olduğu, kendi kanlarından bir erkek varis olmaması durumunda tahta onun geçeceği yazıyordu. Kağıdın altında ise İmparatorluk mührü vardı.

"Bunu yapabilirler mi?"diye sordu Çiğdem sessizce.

"Yapabilirler."dedi Nikolai dişlerini sıkarak. "Gerbena'da İmparator kararları sonraki devirleri etkiler. Lakin bu çocuk benim kanımdan değil! Ve bunun nedenini şimdi herkes öğrenecek!"dedi Nikolai hiddetle.

"Hayır! Şimdi değil!"dedi Çiğdem hızla onun kolunu tutarak. "Şimdi değil. Bugün değil. İnsanlara gerçeği açıkladığında ortaya kaos çıkacak! Başka bir yolu olmalı. Bu; halkla değil, konseyle halledilmesi gereken bir mesele."

Nikolai öfkeyle soluyordu. Elanour'a bakarken hissettiği tek şey nefretti. Onun bir daha saraya girmeyeceğini defalarca belirtmişti. Buna rağmen annesi yapacağını yapmıştı. Çocuğu onlarca kez reddettiği halde varis ilan etmişlerdi. Annesi kadar babası da suçluydu bunda. Kağıdı mühürleyen babasıydı. Şimdiye kadar onu ciddiye almamışlardı. Tahta çıkışında bile kendi bildiklerini okumuşlardı. Babasının tahttan çekilmesinin masumca olmayacağını bilmeliydi. Buna bile oyun katmışlardı.

Nikolai öfkeyle salonu terk ederken Çiğdem tahtında kaldı. Karşısındaki kadın korkusuzca ona bakıyordu. Çocuk ise çekingendi. Nasıl bir oyuna çekildiğinden haberi yoktu. Kadın ise her şeyin pekala farkındaydı. Ona karşı en büyük zaferini kazandığını sanıyordu. Fakat daha onu tanımıyordu. Onunla işi bittiğinde Nadejda'yla bir olup böyle bir şeye kalkıştığı için pişman olacak, canını bağışlaması için yalvaracaktı.

Herkes bir açıklama bekleyen ifadeyle ona bakıyordu. Nikolai'ın ani çıkışı fısıltıları artırmıştı. Çiğdem ise bir şeyler söylemek zorundaydı. "Eski İmparator ve İmparatoriçemiz imparatorluğun geleceği için kendilerince önlem almak istemişler. Haklılar da."diyerek söze başladı. "İmparatorluk tarihinde taht ancak kan hakkıyla elde edilebilir. Hanedan kanını damarlarında taşıyan herkes tahta geçebilir." Bu noktada birkaç fısıldaşma olmuştu. Çünkü ataerkil bu topraklarda ancak hanedan kanı taşıyan bir erkek kabul görürdü. Fakat onlar bunu yıkmaya kararlıydı. Bu nedenle Çiğdem cümlesini bu şekilde seçmişti. "Lakin, İmparator mührüyle kesinleşen bu belge tek bir şeyi kanıtlayamıyor. Franco'nun damarlarında akan kanın asaletini." Gözleri Elanour'un gözlerindeydi. "Yarıdan fazlası sarışın mavi gözlü insanlardan oluşan bir ülkede varis üretmek isteyen herkesin işi oldukça kolay olurdu. Öyle değil mi?" Tekrar fısıldaşmalar başladı. İnsanların aklına şüphe ekmek oldukça kolaydı. "İmparator Nikolai kendinden önceki her İmparator'un yaptığı gibi piçlerinin kaydını tutardı. Bugüne dek böyle bir kayıt açmadığı gibi Leydi Elanour'un saray geçmişini göz önünde bulunduracak olursak bu çocuğun diğer aşıklarından birinden olabileceğini atlamamak gerek. Eski İmparatorun mührüyle mühürlenmiş dahi olsa Leydi Elanour çocuğun damarlarındaki kanın İmparator Nikolai'a ait olduğunu kanıtlayana dek bu belgenin geçerli sayılması mümkün değildir. Gerbena İmparatoriçesi olarak hükmüm budur!"diyerek elindeki mühürlü kağıdı dört parçaya ayırarak yere bıraktı. Hızla ayağa kalktı. Yerdeki parçaların üzerinden geçerek dışarı çıktı.

Ellerini önünde birleştirdiğinde titremelerine zar zor engel oluyordu. Boğazı kurumuş midesi kasılmıştı. Kadın hükmüne alışık olmayan insanların önünde yaptığı konuşma etkili olmuştu. Kimse sesini çıkaramamıştı. Yine de sinirleri çok gerilmişti. Bu açıklama geçici olarak herkesi susturabilirdi. Fakat kısa sürede bir şey yapmaları gerekiyordu. Nikolai'a göre kısırlığının açıklanmasında hiçbir sorun yoktu. Çiğdem ise bunun için henüz erken olduğunu düşünüyordu. Hazır önlerine bir seçenek sunulmuşken kimse Nikolai'ın açıklamasını dinlemezdi. O çocuğun gerçek kimliği kimsenin umurunda olmazdı. İçeride kağıdı yırtmış olabilirdi fakat o belgenin kayıtlara geçirildiğine emindi. Vladimir de Nadejda da ne yaptıklarını bilmiyordu. Sırf onu düşürmek için hanedan kanını yok edeceklerdi.

Odalarına geldiğinde Nikolai'ın yüzü öfkeden kıpkırmızıydı. Alnındaki damar kabarmış atıyordu. "Bu olanlara inanamıyorum!"diye bağırdı. "Annem babam dediğim insanların bana sormadan yaptıklarına bak! Pardon bana sormuşlardı, ben de çocuğun kesinlikle benden olmadığını söylemiştim." Acıyla güldü, "Beni ciddiye almadan yaptıklarına inanamıyorum! Zaten ne zaman beni ciddiye aldılar ki? Ülke batarken eğlenen insanlar, beni devlet meselelerinden uzak tutmak için kırk takla attılar! Buna neden şaşırıyorum ki?"

"Şimdilik meseleyi toparladım."dedi Çiğdem sakince. Ona yaklaştı. Ellerini tuttu.

"Nasıl? Bu gelenekçi bağnaz insanlar neye isterlerse ona inanır!"

"Onlara Leydi Elanour'un o çocuğun senden olduğunu kanıtlamakla yükümlü olduğunu söyledim. Ve tabi saray geçmişinin ne kadar aşk dolu olduğunu hatırlattım."

Nikolai bir an şaşkınlıkla kaşlarını çattı. Bunca şey olurken onunla Elanour hakkında hiç konuşmadığını hatırladı. Peki Çiğdem onun saray geçmişini nereden biliyordu? "Sen Elanour'un kim olduğunu nereden biliyorsun?"

Çiğdem derin bir nefes aldı. Yüzüne anlayışlı bir ifade yerleştirdi. "Elanour'un aylardır başkentte olduğunu biliyorum. Annenin onu senin eski duygularını canlandırmak için getirttiğini de biliyorum."

"Hah, eski duygularımı canlandıracakmış!"diye kahkahayı bastı. "Saf dönemlerimde aşık olduğumu sandığım bir kızdı Elanour. Onun flörtöz hallerine kapılmıştım. Üvey abim beni onun hakkında defalarca uyarmıştı." Acı bir gülüş yerleşti yüzüne. "Meğer Elanour'la aşk hayatı yaşayan bir diğer kişi de oymuş!"dedi sitemle. Öfkeyle soludu. O günleri hatırlamak canını sıkmıştı.

"Nasıl yani? Üvey abim dediğin babanın piçlerinden biri mi?"

"Evet! Babamın iki numaralı piçi! Bana çok benzediğiyle övünür. Onları aynı yatakta yakaladım. Saraydan gönderilmelerini bu yüzden istedim." Çiğdem duydukları karşısında şiddetli bir baş ağrısı yaşamaya başlamıştı. Eğer çocuk Vladimir'in piçlerinden birine aitse gayrımeşru da olsa damarlarında hanedan kanı taşıyor demekti ve bu durumda o da taht için bir tehdit olmaya devam ederdi. Eğer Elanour gözünü bu denli kararttıysa çocuğu bunun için kullanabilirdi.

"Bu durumda çocuk hala çok büyük bir problem."dedi başını ovarken. "Elanour her türlü kazançlı çıkacak."

"Bu meseleyi halledeceğim. Annem kurduğu oyunu daha fazla devam ettiremeyecek!"

"Ne yapacaksın?"

"Şu günü bir atlatalım da."dedi ve şarabından büyük bir yudum aldı. "Kutlamalar yarım kalmamalı."

Büyük salona döndüklerinde insanların birbirleriyle derin bir konuşma içinde olduklarını gördüler. Kapıların açılmasıyla herkes yerinde donmuş sonra hızla selam pozisyonuna geçmişlerdi. Çiğdem de Nikolai da yüzlerine kocaman bir gülümseme yerleştirmişti. Az önceki krizi toparlamak zorundaydılar. Yerlerine oturdular ve masadaki yemeklerden yemeye başladılar.

Meraklı gözler üstlerindeydi. Yan taraftan Boris yanlarına yaklaştı. Çiğdem elini ona uzatarak "Gel oğlum."dedi.

"Tebrik ederim. Hükmünüz daim olsun."dedi Boris büyük bir ciddiyetle. "Şimdiye kadar gördüğüm en güçlü İmparator sen olacaksın Nik baba."dedi gülümseyerek.

Nikolai bu hitap karşısında kalbinin ısındığını hissetti. Tüm öfkesi uçup gitmişti. "Gel buraya koca adam."dedi ve Boris'e sıkıca sarıldı. "Şimdiye kadar neredeydin? Niye bu kadar geç geldin?"

"Ben kenardan sizi izliyordum. Uzaktan daha güzel gözüküyordunuz." Sonra gözleri kalabalığın içinden onlara bakan Franco'yu buldu. Neredeyse aynı yaştaydılar. "O çocuk senin oğlun mu?"diye sordu.

"Hayır Boris. O çocuk benim oğlum değil." Fakat yeğeni olma ihtimali oldukça yüksekti.

"Herkes öyle söylüyor."

"Sana bir sır vereyim mi?"dedi ve Boris ışıldayan gözlerle ona baktı. "Sen benim oğlum olabilirsin. Gerçek baban olmasam da sana babalık yapmak çok güzel bir duygu." Alnından öptü. Nikolai'ın Boris'e olan ilgisi pek çok gözün odak noktası olmuştu. Eğlence boyunca Boris Çiğdem ve Nikolai'ın yanında oturdu.

Dans gösterileri başladığında açılışı taze İmparator ve İmparatoriçe yaptı. Onların yıllara rağmen sapasağlam kalan aşkı kimini kıskandırdı kimine ilham oldu. Her şeye rağmen birbirlerine aşkla bakan gözler onların en büyük kalkanıydı. Her zaman yan yana olacaklardı.

Eğlencenin sonlarına doğru herkes kendi haline çekilmeye başlamıştı. Misafirlerin çoğu gitmişti. Birkaç grup kalmıştı geriye. Hafif bir müzik çalıyordu. Meyve tabakları geliyordu. Çiğdem kendi nedimeleri ve yakın arkadaşlarıyla bir aradayken Nikolai da başka köşede kendi arkadaşlarıyla sohbet ediyordu. Çiğdem o günün dedikodularını dinliyordu kızlardan. Bugün yaşanan krizi çok iyi toparladığını söylüyorlardı. Elanour'u iyi rezil etmişti. Fakat Çiğdem bundan emin değildi. İleriyi düşünmeden edemiyordu. Çetin iktidar savaşları yaşanan bir ülkeden geliyordu ve her ihtimali göz önünde bulundurmak zorundaydı. Burada piçlerin başa geçmesi zordu fakat hainlerin ne zaman ne oyun yapacağı belli mi olurdu? Her şeyi düşünmek zorundaydı. Piç olmasına rağmen Vladimir ve Nadejda Franco'yu bir kağıtla meşru ilan etmişti. Nikolai kabul etmediği müddetçe böyle bir şey olamazdı, ki kabul etmeyeceğini biliyordu. Yine de gerçekler ortaya çıktığında bu defa hanedanı korumak adına Vladimir'in piçleri gündeme gelebilirdi. Fakat başka bir şey düşünmeliydiler.

Vladimir tek kardeş değildi. Bir de kız kardeşi vardı. Kız kardeşinin ise bir tane kızı ve bir tane kız torunu vardı. Onları daha önce sarayda ağırlamışlardı. Martha henüz on yaşındaydı fakat oldukça zeki birine benziyordu. Onu varis ilan edip saraya aldırabilirlerdi. Bir prenses gibi yetiştirilir İmparatoriçe olması sağlanırdı. Hem bu ataerkil topraklarda her şeyi değiştirmek istemiyorlar mıydı? İşte bu en köklü değişim olurdu. Kanı meşru bir varise karşı çıkamazlardı.

Bulduğu çözümle içi rahatlamıştı. Elbet yine mücadele edeceklerdi fakat artık akla yatan bir planı vardı. Bunu Nikolai ile konuşmak için sabırsızlanıyordu. Hem o da dememiş miydi bu konu hakkında aklında biri olduğunu. Bakalım onun adayı kimdi?

"Birazdan gelirim."dedi kızlara ve ayağa kalktı. Gözleri Nikolai'ı aradı fakat göremedi. Tüm salonu süzdü. Yoktu. Nikolai'ın arkadaş grubuna yaklaştı ve onlara sordu.

"Kendini pek iyi hissetmediğini söyleyerek ayrıldı. Muhtemelen şarap çarptı."dedi içlerinden biri.

Çiğdem'in kaşları çatıldı. Nikolai asla sarhoş olacak kadar içmezdi. Ucunu kaçırsa bile kendini kötü hissedecek bir noktaya gelmezdi. Hemen dışarı çıktı onu bulmak için. Ya böyle bir günde şarabına zehir kattılarsa? Bu ihtimali düşünmek bile korkunçtu! Kimse buna cesaret edemezdi! Derin nefesler alıp vermeye başladı. Koridorda bulamadı. Muhafızlara sorarak devam etti. Son muhafız odalarına gittiğini söylediğinde o tarafa doğru yöneldi. "İmparatoriçem."dedi adam hızla.

"Ne var?"dedi Çiğdem hiddetle. Nikolai'ı kendi gözleriyle görmeden içi rahat etmeyecekti ve adam onu oyalıyordu.

"Odaya tek gitmedi. Leydi Elanour da onunlaydı."dedi mahcup bir ifadeyle. O an Çiğdem beyninden vurulmuşa döndü. Kulakları uğulduyordu. Hayır diyordu kalbi. Nikolai kendi iradesiyle yapmadı diyordu. Başı döner gibi oldu. Gözlerini kapatıp tekrar açtı. Şarabına ilaç katmışlardı. Tek açıklaması buydu. Nikolai asla yapmazdı. Asla!

Adımlarını hızlandırdı. İşler daha beter bir hal almadan buna engel olmalıydı. Odanın önüne geldiğinde fırtına gibi girdi içeri. Nikolai yarı baygın bir halde yataktaydı. Elanour denen kadın ise kıyafetlerini çoktan çıkarmış Nikolai'ın üzerine uzanmak üzereydi. Onun girişiyle hızla ayağa kalktı. Fakat üzerine hiçbir şey alma zahmetine bile girmedi.

"Hemen odadan çık! HEMEN!" diye bağırdı Çiğdem. Elanour yerinden kıpırdamadı.

"İmparatorum bu gece yanında beni istiyor. Bu şekilde içeri girmeniz uygun değil."

Çiğdem hiddetle üzerine yürüdü ve sert bir tokat indirdi. Ses odada yankılanırken kızın bembeyaz teni kızarmaya başladı. "Senin karşında sıradan bir İmparatoriçe yok! Ben İmparatoriçe Çiğdem'in ve hiç kimsenin hele de senin gibi basit bir hayat kadının benimle böyle konuşmasına izin vermem!" Yere saçılan kıyafetlerini işaret etti. "Ya kıyafetlerini giyersin ya da seni bu halinle büyük salona attırırım!"

"Nik beni istiyor neden anlamıyorsun? Aşkımız hiçbir zaman bitmedi. Bitmeyecek. Ona nice erkekler vereceğim."

"Genelev numaralarıyla Nikolai'yı bayıltarak ona sahip olacağını mı sanıyorsun? O sana hiçbir zaman aşık olmadı. Olmayacak. Sen ancak piçlerin metresi olabilirsin. Çocuğunun babası hangi piç merak ediyorum. Sarayda kalabilmek için her birinin altına yatıp gebeliğini Nikolai'a yıkmak harika bir plan. Fakat Nikolai aptal biri değil. Senin ne yaptığının farkında."

Elanour alayla güldü. "Hiçbir şeyin farkında değilsin. Senin kocan kısır. Defalarca birlikte olmamızın sonuçsuz kalmasının tek açıklaması bu. Bu çocuğu kabul ederek hükmünü daim kılabilirdi fakat aptallık etti! Sen ise akıllı birine benziyorsun. Oğlumu varisiniz ilan edin ve ben de bu sırrı mezara götüreyim."

Çiğdem gözleri büyüyerek Elanour'a bakıyordu. Karşısına geçmiş onu tehdit ediyordu. "Evet,"dedi Nikolai mayışık bir sesle. O yana döndüler. Zorlukla ayağa kalkmaya çalışıyordu. Başını kaldırdı ve öfkeli gözleri Elanour'u buldu. "Bu sırrı mezara götüreceksin. Fakat bundan utandığım için değil. İmparator ve İmparatoriçe'yi tehdit etmeye cüret ettiğin için." Ağır ağır soludu. "Muhafızlar!"diye seslendi. Sesi güçsüz çıkmıştı. Yine de adamlar içeri girdi. Onların girişiyle Elanour nihayet elbisesini apar topar üzerine çekti. "Leydi Elanour'u İmparator ve İmparatoriçe'ye karşı komplo kurmaktan idama mahkum ediyorum! İnfazı hemen bu gece gerçekleşecek!"

Elanour dehşetle açılan gözlerle onlara bakıyordu. "Hayır! Bunu yapamazsınız!"

"Yaparım ve yapıyorum!"dedi Nikolai buz gibi ses tonuyla.

Muhafızlar onu iki kolundan yakaladı. "Bırakın beni! Gerçekleri bilmiyorsunuz! İmparator dediğiniz adam kısır ve hanedanın sonunu getirecek!" Adamlar onu umursamamıştı. Ölmek üzere olan birinin attığı iftiraya kim inanırdı? Hele ki erkeklerin kısır olabileceğinin söz konusu dahi olmadığı bu ülkede!

Kapılar kapandığında Nikolai yatağa devrilircesine düştü. Gözleri kararıyor, zihni bulanıyordu. "Ben, senden başka, kimseye, dokunmam."dedi kesik kesik. Çiğdem içine düştükleri duruma acıyla güldü.

"Namusunu bana borçlusun yani."dedi ve Nikolai'ın yanına uzandı. Nikolai şapşal bir ifadeyle gülüyordu.

"Sen, benim için, teksin."dedi ve gözleri kaydı. Artık tamamen uykuya dalmıştı. Çiğdem elini onun saçlarına götürdü ve sevmeye başladı. Büyük bir felaketin önüne geçtiğini düşünüyordu. Sırrı ifşa etmeyle tehdit ettiğinde onu öldürmeyi o da çok istemişti. Yüzsüze bak! Nikolai'ın idam kararının arkasındaydı. O kadının ölmesi en iyisiydi.

İktidarları daha ilk günden kötü oyunlarla sınanmıştı. Daha neler yaşayacaklardı zamanla görecekti. Yönetimin kolay olmadığını biliyordu. Her daim oyun çevirenler olacaktı. Onlar da buna hazır olacaktı. Birlikte oldukları müddetçe karşılarında kimse duramayacaktı. Onların devri resmen başlamıştı. Nikolai'ın yıllar önce söz verdiği gibi Gerbena'ya köklü değişimler getirecek, kuralları baştan yazacaklardı. Gerbena Altın Çağı'nı onlarla yaşayacaktı.

***

Bayağı uzun soluklu bir bölüm oldu. Olaylar çok olunca yazıldı ve bölmek istemedim. Malum bölüm sınırı var ve 4 kitabı tek çalışmaya sığdırmak istiyorum. Gelelim sorulara...

-Franco'nun varlığı ileride sorun olur mu?

-Elanour'un planı ve sonu için düşünceniz nedir? Nikolai'ın kararı doğru muydu?

-Çiğdem durumu kurtarabildi mi? İleride başarılı bir İmparator ve İmparatoriçe olabilecekler mi? Varis planı tutar mı?

-Catherine'i görme fırsatımız oldu. Yaşadıklarına yorumunuz nedir?

Bu kısımın son Çiğdem bölümüydü. Planlarımda son an değişikliği olmazsa son 4 bölüm kaldı 2.kitap olan Yakuttaki Kan'ın bitmesine.

Sonraki bölüm Suna'dan olacaktır. Yeni kapakla birlikte bol bol ilham perilerim gelir artık. Elizabethstark1 e bu harika tasarımı için teşekkür ediyorum.

Continue Reading

You'll Also Like

AlGon🌼🤍 By okuyanladyy

Historical Fiction

55K 2.9K 49
"Aklına pek güvenme yani Alaeddin, bir güzelin gülüşüne bakar yitirmen" Diyen Orhan'a baktı Alaeddin... Etrafı kasıp kavuran Moğol, gözünü bu defa da...
244K 34K 50
Geçmiş hayatınızı yaşama şansınız olsaydı ne yapardınız? On yıllık ilişkisi büyük bir ihanet ile son bulduğunda Eda artık bir gerçeği kabul etmek zor...
69.7K 6.4K 100
Daha beş yaşındayken uykusunda evini yakan bir kız. Bir uyurgezer. Beş yıl sonra eve dönen genç bir adam. Ege. Zeytin bahçeleri. Lise hayatı. AŞK. AŞ...
3.9K 449 20
Zıtların birliğiyle örülmüş , sırlar ve bilinmeyenlerle dolu bir hikaye... "Hiçbir şey göründüğü kadarından ibaret değil." Sadakat ve ihanet , zafer...