1426 Senesi - Yaz Mevsimi
ASPARGON HANLIĞI
Altınova Şehri - Teoman Bey'in Konağı
Suna Hatun
"Emine her şey hazır mı?" Aynada kendime bakıyordum. Saçlarım arkadan toplanmış, safir kolyem boynumdaydı. Gümüş işlemelerle süslü mor elbisem üstümdeydi. Çıkmadan önce son kontroller yapılıyordu. Burçin bir aydır yanıma gelmemişti. Bu da benim Kekevizade Konağı'na gitmem gerektiği anlamına geliyordu. Torunumu sürekli benden kaçırmazdı.
Emine, "Her şey hazır hanımım. Hediyeler de arabaya taşındı. Çıkabiliriz."
"Güzel. Bilge'yi de al gel. Bugün evde Roshta kalsın."dedim ve çıkmak üzere aşağı indim. Bilge uzun, koyu saçlarını arkasında toplamış. Basit bir elbise giymişti. Elleri önünde bağlı sessizce duruyordu. Sessiz kalmayı acı bir yolla öğrenmişti fakat hak etmişti. Onun Müge'ye yaptığı casusluk bana pahalıya patlamıştı. Çenesini tutmayı bilseydi şu an Gökben benim tarafımda olurdu ve sarayı birlikte yönetirdik. Lakin onun yüzünden her şey mahvolmuştu ve Gökben'le iki düşmana dönmüştük. Elimde büyüttüğüm o küçük kızın karşımda olması zaman zaman canımı sıksa da başına gelenlere ve geleceklere acımıyordum.
Arabaya bindiğimde tülün ardından geçtiğimiz yolları izledim. Burada doğup büyümüştüm. Evlendirildiğimde de burada yaşamaya devam etmiştim. Hanım annemin ölümünden sonra han babamın onun için yaptırdığı ve tamamlanmasını göremediği saray bana verilmişti. Koca bir ömür Altınova ve Bozok arasında geçmişti. Şimdi ise son dönemeçteydim. Her şey tam olarak istediğim gibi olmamıştı lakin düşmanlarımın da istedikleri olmayacaktı. Bundan emin olmadan göçüp gitmeyecektim bu hayattan.
Araba durduğunda kapı açıldı ve indim. Kekevizade Konağı'nın önündeydik. Bahçesi oldukça bakımlıydı. Yeni heykeller getirilmişti. Ufak tefek değişimlerle konağın eski kasveti ortadan kalkmıştı. Aile yadigarını korumak adına konağın bakımına harcama yapmaktan çekinmiyorlardı.
Kapılar açıldığında telaşlı adımlarla Burçin'in geldiğini gördüm. Kahverengi saçlarının dalgaları omuzlarının arkasında uçuşuyordu. Gözlerinde onaylamayan bir ifade vardı. "Neden geleceğini haber vermedin?"diye sordu yanıma gelir gelmez.
Tavrını umursamayacaktım. "Neden bir aydır torunumu göremiyorum?"
Gözlerini gözlerimden ayırmadan bakıyordu. Bana olan öfkesi hiçbir zaman dinmiyordu. "Bir de soruyor musun? Sana devlet işlerinden çekilmediğin müddetçe oğlumu da beni de göremeyeceğini söylediğim halde çekilmedin!"
"Ne saçmalıyorsun sen? Bir şey yaptığım yok. Çoğu zaman konağımdan bile çıkmıyorum."
"Gümüş Hatun'la görüşmelerinden haberim var." Çok da gizli tuttuğum bir durum değildi. Bu sebeple onun kulağına gelmesine şaşırmamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aynadaki Kan
Historical Fiction2020 Watty Ödülleri Tarihi Kurgu Kazananı Tarih #1 (19.09.2020) Hiç kimse yaşattığını yaşamadan ölmezmiş. Geçmişin kanlı sayfaları bir bir önüne açılır, hayaletler hesap sorarmış. Öyle bir gün gelirmiş ki önce aynaya baktığında gördüğün gözler yaban...