two

1.1K 119 92
                                    

"Bu kadar kötü olacağını tahmin etmiyordum."

Ojiro derin bir nefes alarak gözlüklerini burun kemerinden indirmiş, oda arkadaşı Kita'nın masasına bıraktığı siyah çaydan bir yudum almıştı.

"Ne kadar kötü olabilir ki?"

Kita, saçlarının uçları siyahla boyanmış gerisinin beyazla parlamasına izin vermiş, rahatlıkla Aran'nın masasındaki boş sandalyeye oturmuştu. Masanın üzerinde yığılı olan kâğıtlardan kendi bardağına yer açarken arkadaşının umutsuzluğunu dağıtabilmeyi ummuştu.

"Sana bir örnek okuyayım; 'Bu gün uyandım ve hemen aşağıya indim. Yemek masasındaki onca yiyecekten sadece salatalık yedim çünkü seçiciyim. Babamla annem çim biçmekle uğraştı. Gerçekten onları anlamıyordum. Neden çimlerin aynı hizada olmasına dikkat ederdin ki? Ama buna takılmadım çünkü bu gün kargom geliyordu. Bütün gün kargomu bekledim. Son model bir dron. Hayallerimde bile o kadar güzel değildi.
Battaniyeme sarılıp depresyonda gibi onu bekledim. Ama gelmedi. Sanırım yarın gelecekti. Bende telefon oynadım ve bir baktım ki akşam olmuş. Tekrar yemek yiyip odama çıktım. Sonrada uyudum.
Temi Shizue.'"

"Tamam, biraz kötüymüş. Ama aralarında iyi olan vardır değil mi?"

Kita arkadaşına moral verirken gülümsemiş elindeki sanat dergisini yavaşça önüne bırakmıştı. Kendisine ait olan galerisini geliştirmek için yapabileceklerine bakıyordu.
Bir kaç haftadır iyi yönde gelişiyordu ve arkadaşının da galerisine yakın bir okulda öğretmenlik yapması onu mutlu ediyordu.

"Daha rastlamadım. Artık bu sınıftan öyle birinin çıkması olanaksız gibi geliyor."

"Umutsuzluğa kapılma derim."

Kita, sanat dergilerine bakarken yaklaşık yarım saat sonra arkadaşının şaşkınlık dolu sesine rastlamıştı. Kafasını kaldırıp hâla elindeki kağıttan gözlerini ayırmayan Ojiro'ya ne olduğunu söylemesi için ısrarlı bakışlar atmıştı.

"Öğrencilerden biri metnin sonunda; devam edecek yazmış. Ve aslında yazdıklarıda ilginç sayılır."

"Hım, neden ki? Okuyabilir misin?"

"'Sıradan bir cumartesi sabahıydı. Lâkin geç kalkmadım. Babamın evde olmaması beni mutlu etmişti. Gerçi evde nadiren oluyordu. Olduğunda sarhoş ve sürekli bağırıyor olması ise sadece komikti. Beni rahatsız etmiyordu çünkü onu umursamayı uzun süre önce bırakmıştım. Hayır, onu daha önce hiç umursamamıştım.

Üzerimi değiştirip Atsumu'nun evine gitmek üzere yola koyuldum. Matematiği berbattı. Cuma günü daha önce aldığı notlarına bakaraktan ona matematik çalıştırmayı teklif ettim ve biraz tereddütle kabul etti. Neden tereddüt ettiği hakkında bir fikrim yoktu. Evlerinin önüne geldiğimde gerildiğimi hissettim. Kapıyı çalıp beklediğimde siyah saçlı ortalama bir kadın kapıyı açmıştı. Bana sorgular gözlerle bakarken kendimi ifade etmeden önce gülümsemiştim.

"Merhaba, Atsumu'yla birlikte matematik çalışacaktık. Belki bahsetmiştir."

Kadında benim gibi gülümseyerek kapıyı daha çok aralamıştı. Ayakkabılarımı çıkarmadan içeriye geçip etrafa bakındım. Normal bir evdi. Bayan Miya evi tekrardan dekore ediyor gibi görünüyordu.

"Üst katta."

Nereye gitmem gerektiğini söylediğinde küçük bir teşekkür mırıldanıp elimi parmaklıklarda gezdirdim. Atsumu'nun annesi güzeldi. Beklenilmedik bir şekilde.
Şekerli ama ağır olmayan parfümünü ciğerlerime doldurup yukarıya çıktım.
Dört tane oda vardı. Hangisi Atsumu'ya ait olduğunu bilmiyordum. Sormak yerine şansımı soldan üçüncü odaya kullandım. Kapıyı tıklatıp beklemeden kapı kolunu ittirdiğimde uyuyan biri beni karşılamıştı. Güneş yüzüne vururken öylece uyuyordu. Ölü gibi.
Gri saçları, sakin havasına karşın Atsumu'nun hep bahsettiği, genelde arka planda kalan ikizinde gezdirdim gözlerimi. İsmini dahi bilmiyordum. Onu izlemeye devam ederken omzumdaki elle sakince arkama döndüm.
Atsumu sessiz olmaya dikkat ederken kapıyı kapatmıştı.

in houseWhere stories live. Discover now