eleven

689 104 194
                                    

Aran apartmana girdiğinde kendi dairelerine doğru hızlı adımlarla yürümüştü.
Erken gelmesiyle Kita'yı şaşırtabilir ve onunla daha çok vakit geçirme fırsatı bulabilirdi.
Onunla Suna'nın yazdıkları hakkında bir kaç gündür konuşmuyor oluşu Aran'ı biraz geriyordu. Ve rahatlamaya ihtiyacı vardı.
Kapıyı çalmak yerine anahtarını kullandığında kapının önündeki kırmızı topuklu ayakkabıyı yeni fark etmişti.
Galerisindeki jurilerden biri olabilir miydi?
Açıkçası umduğu buydu.

Kapıyı aralamasının ardından gördükleri bir miktar kalbinin üzerine bir ağırlık bırakmıştı.
Kita'nın öptüğü siyah saçlı ortalama bir kadın, mutfak tezgahına yaslanmış üzerindeki baskının artmasını sağlamak için karşısındaki bedeni her geçen saniye olabilecekmis gibi kendine çekmeye çalışıyordu.
Aran onları bölmek ve çekip gitmek arasında kalmıştı. Ne kadar gitmek, kafasını toplamak istesede ayakları ona ihanet edip bir adım dahi atmıyordu.
Kita, Aran'nı fark etmesiyle aniden kadından uzaklaşıp yanlış veya iğrenç bir şey yapmış gibi dudaklarının üzerini silmişti.

"Erken geleceğini bilmiyordum."

Shinsuke'nin her şeye rağmen sakin olan tavrına karşı Ojiro sebebini bilmediği sinir ve hayal kırıklığıyla içeriye geçmişti.

"Ben... gitsem iyi olacak."

Kadın acele adımlarla saniyeler içinde açık olan kapıdan çıkıp gittiğinde Kita suçlu gibi kafasını aşağıya eymişti.
Ojiro ise ne söyleyeceğini bilmeden her zaman oturduğu sandalyesindeki yerini almıştı.
Bütün keyfinin kaçtığını hissedebiliyordu.
Suna'nın verdiği kağıdı cebinden çıkardığında Kita'nın boş bakışlarını üzerinde gezdiğini biliyordu.

"Bir şeyler söylemeyecek misin?"

Duyduğu sesi umursamamıştı.
Neden bilmiyordu ama görmemesi gereken bir şey görmüş ve gördüğü şey canını yakmıştı.
Kafasını dağıtmak adına kağıdı açmış, Rintarou'nun yazdıklarını okumaya başlamıştı.

"'Atsumu ile geçirdiğim gecenin arkasından okula beraber gitmiştik. Bütün günümü Atsumu ve Osamu ile geçirmiştim.
Çoğunlukla kavgalarını dinlemiştim.
Atsumu beni bu sefer sınava çalışmak için değilde takılmak için çağırmıştı.
İşim yoktu ve bende kabul ettim.
Evlerine geldiğimizde Bayan Miya yine evde yoktu.

"Hey, annen hâla şu sanat galerisine mi gidiyor?"

"Evet, her gün sıkıcı tabloları görmekten nasıl zevk alıyor anlamıyorum."

Atsumu kafa karışıklığıyla bana cevap verdiğinde gülümsedim.
Daha önce bahsettiği sanat galerisine gitmiştim.
İnsanlar genelde tablolarla değilde tabloları yapan kişilerle ilgileniyordu.
Ve Bayan Miya'da onlardan biriydi. Bunun kanıtını şöyle verebilirdim ki; yağmurdan sonraki toprak kokusuyla ezilen şekerli parfümü ve ceketinin üzerindeki siyah beyaz bir saç teli.
İşte bu her şeyi açıklardı.'"

"Hâla şu çocuğun yazdıklarını mı okuyorsun? İnanmıyorum, onca şeyden sonra bana karşı hiçbir şey hissetmiyor musun? Beni umursamıyorsun bile."

Kita'nın dolan gözleri, sitem dolu sesine en büyük desteği veriyordu.
Aran ise sessizliği tercih etmiş, okumayı bıraksa bile yine de kafasını kaldırmamıştı.

"Daha ne yapmam gerekiyor bilmiyorum. Seninle birlikte yaşamak için Tokyo'daki evimi dahi bıraktım. Ama kafandaki tek şey Rintarou'nun yazdıkları mı? Belkide öğrencine saplantılısındır Ojiro."

"Aslında bu gün eve erken gitmenizi önermem."
Rintarou gerçekten çoğu şeyi biliyordu.
Bayan Miya ve Kita arasında bir şeyler vardı.
Üstelik Bayan Miya evli, çocukları olan bir kadındı; Kita ile beraber olurken hiç ailesinin yıkılmasından korkmamış mıydı?
Yada onunda hâla içinde dolup taşan arzuları mı vardı?
Rintarou bu konuda da haklı olabilirdi.
Ojiro sessizliğini sakin ses tonunu kullanarak bozmuştu.

in houseWhere stories live. Discover now