six

660 110 27
                                    

Günler sonra Aran odasındaki masasında gördüğü kağıdı merakla eline almıştı.
Haftanın üçüncü günüydü.
Yani en son Rintarou ile konuşmasının üzerine yaklaşık bir haftadan daha fazla geçmişti.
Sandalyesine otururken kantinden getirdiği kahvesinden bir yudum alaraktan kağıdı okumaya başlamıştı.

"'Resmen her günüm Atsumu ile geçiyordu.
Ta ki cumartesi gününe kadar. Bu zaman dilimi boyunca evlerine üç kez gitmiştim.
Anneleri sürekli beni yemeğe davet ediyordu.
Hiç birini kabul etmedim.
Neden bilmiyorum, bu ailelere özel bir şeymiş gibi geliyordu.
Ve ben o ailenin bir parçası değildim.

Ama en önemlisi bu gün cumartesi sabahıydı.
Rastgele bir bankta koşuşturan insanları izledim bir süre. Sonra merkezdeki sahaya kadar yürüdüm.
Tribünlerdeki boş koltukların arkasındaki bir yerde Atsumu'nun ısınmasını izledim.
Annesi ve babasıda vardı. Osamu yoktu.
Onunda voleybol oynadığını duymuştum ama nedense ailesiyle asla bir yerlere gitmiyordu.
Bu beni düşündürüyordu; sorun ailesinde miydi yada kendisinde mi?
Yakında öğrenecektim sanırım.

Selam vermeden, geldiğimi hissettirmeden çıktım sahadan. Şimdi ise ayaklarım nereye gideceğini biliyor gibiydi.
Toplu taşıma kullanmak istemediğim için yürümüştüm; uzun sürmüştü ama pişman değildim.
Hava bulutluydu.
Sabah ki Güneş'ten eser yoktu, gök gürlüyordü ve yağmur yağmak için hazırlık yapıyordu.
Miya'ların evinin önüne geldiğimde zili çalmak için yeltenmiştim ki kapının açık olduğunu fark ettim.
Neden biri kapıyı açık bırakırdı ki?
Hava sıcak bile değildi.

Sessizce içeriye geçip kapıyı kapattığımda boş odada gezdirdim gözlerimi.
Cidden Bayan Miya evi yeniden dekore ediyordu ve evdeki eşyalar neredeyse yok denecek kadar azalmıştı. Yukarıya çıktım ve gelen konuşma seslerini dinledim uzaktan.
Konuşmadan çok; tek taraflı bir yalvarmaydı.
Tam kapanmamış odanın kapısını araladığımda gördüğüm görsel beni şaşırtmamıştı.

Osamu kabus görüyordu.
Muhtamelen hastaydı ve bu yüzden evde kalmıştı.
Ve boğuluyormuş gibiydi, karanlık tarafından çekiliyordu sanki. Ama tek yapabildiği şey yalvarmaktı. Kurtarılmayı beklemekti.
İzlemeyi bırakıp yavaşça yatağındaki boş bir yere oturdum. Nefes nefeseydi, terlemişti.
Bir kabusun onu bu hâle getirmesi korkunçtu.
Gerçekten fırtınalı gecelerde bütün çocuklar kabus mu görüyordu?
Bence öyleydi.

Elimi saçlarına götürüp parmaklarımla bir süre anlına düşen gri saçlarını taradım. Boşta kalan elimle titreyen ellerinden birini tutmuştum.
Dakikalar sonra sakinleşebilmişti.
Uyanmamıştı.
Uyandırmadım.
Her an tekrar kabus görecekmiş gibi geliyordu.
Ama görmemişti.
Yinede iki veya üç saat boyunca yanında kaldım.

Hava kararıyordu.
Atsumu, Bay ve Bayan Miya eve dönmeden gitmem gerekiyordu.
Osamu'yu uyandırmamaya dikkat ederek çıktım evden. Yağmur beni sırılsıklam ıslatıyordu.
Adımlarımı hızlandırmıyordum.
Çünkü yağmur; fırtınanın bize sunduğu bir lütuftu.

Neden maçı izlemeye gitmek yerine böyle gizlice eve girdiğime gelirsek; yanlış düşüncelerin oluşturduğu sonuçlardan kendimi ve başkalarını karşılıksız kurtarıyordum. Yanlış mıydı?
Kesinlikle.
Ama yapmayı bırakırsam; insanlar hiçbir şeyden habersiz acı çekmeye devam edecekti.
İnsanları umursamıyordum.
Umursadığım tek kişi kendimdim.
Kendim için yapıyordum.
Bu benim amacımdı.
Yanlış olup olmaması beni ilgilendirmiyordu.
Devam edecek...'"

Aran son yudumunu içtiği kahvesinin bardağını masaya bırakırken kağıttan gözlerini ayıramıyordu.
Yine düşüncelerinin oluşturduğu selde hayatta kalmaya çalışıyordu.
Suna'nın; Atsumu'nun teklifini reddetmesinin sebebi Miya'ların evine gizlice girebilmek miydi ya da Osamu'nun hastalanacağını, kötü bir durumda olacağını bildiğinden miydi?
Cevabını bilmediği onca sorunun içinde kalmasına izin vermişti.
Yine.

in houseWhere stories live. Discover now